Etiket: Pek

  • Bakan Avcı: “2016 yılı pek çok açıdan turizm sektörü için sıkıntılı geçti”

    Kültür ve Turizm Bakanı Prof. Dr. Nabi Avcı turizmcilere seslendiği toplantıda, 2016 yılında Türkiye turizm sektörünün bir dar boğazdan geçtiğini kaydederek, “Ama bakın ihracatçılarda benzer sıkıntılar ile karşılaştı. Bu darboğazı çantalarını alıp bütün dünyayı fellik fellik dolaşarak en az zararla nasıl atlatırız diye kendileri bizzat koşturuyorlar. Ama iş asıl sahibinde bitiyor. O bakımdan sizlerin bu konulardaki katkılarına Türkiye’nin daha çok ihtiyacı var” dedi.

    Bakan Avcı, Afyonkarahisar’da gerçekleştirdiği temasları kapsamında turizm sektörü temsilcileri ile bir araya geldi. Termal bir otelde gerçekleştirilen toplantıda konuşan Bakan Avcı, Türkiye’nin dünya turizmindeki yerine vurgu yaparak, en geç 2020 yılına kadar Türkiye’nin dünyada ilk 3’e girebileceğini kaydetti. Türkiye turizminin tanıtıma daha fazla önem vermesi gerektiğini belirten Bakan Avcı, “Önümüzdeki yıllar inşallah bugünden çok daha iyi olacak. Nereden biliyorsunuz? Diyeceksiniz. Çünkü biz sadece deniz, kum, güneş diyerek dünyada 6. büyük destinasyon olduk. Avrupa’da 4. büyük destinasyonuz. Tüm diğer özellikleri de işin içerisine kattığınız zaman inşallah ilk 3’e girmemek için hiçbir nende yok. Yeter ki gayretlerimizi daha çok arttırmaya, kendimizi daha çok tanıtmaya özellikle dış pazarlarda daha çok tanıtmaya biraz daha adamış olalım. Turizm sektörü o açıdan biraz daha hareketlenmeye ihtiyaç duyan bir sektör. Biz devlet olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı olarak Dış İşleri Bakanlığı olarak sahip olduğumuz potansiyeli tanıtmak için elimizden geleni yapıyoruz. Ama bu bizden çok sektörün koşturmasına ihtiyaç duyan bir alan. Eğer el ele verirsek sektör bu işi daha yoğun bir şekilde katkıda bulunursa emin olun biz 2018’de, 2019’da bilemediniz 2020’de ilk üçü zorlarız, potansiyelimiz buna çok müsait” diye konuştu.

    “İnşallah önümüzdeki dönemde sizlerle Arapları muhakkak buluşturalım”

    Konuşmasında Afyonkarahisar’a özellikle Arap turistlerin gelmesi için bir takım faaliyetler yürütülmesi gerektiğine işaret eden Bakan Avcı, kentin bu yöndeki potansiyelinin büyük olduğunu da söyledi. Arap turizm temsilcileri ile temasa geçilmesi gerektiğini belirten Bakan Avcı şunları söyledi:

    “Afyon’da pek çok imkan var biz daha önce biz onları Afyon’a getirmek için bir çalışma yapmıştık fakat araya başka şeyler girdi. İnşallah önümüzdeki dönemde sizlerle Arapları muhakkak buluşturalım. Gerekirse konu ile ilgili bir toplantı düzenleyelim. Hatta küçük bir fuar gibi çalışma düzenleyelim ve siz oralarda muhataplarınızla bir an önce temasa geçin.”

    “Batıda estirilen dezenformasyon kampanyaları neticesinde Türkiye 2016’da dar boğazdan geçti”

    Konuşmasında son olarak Türkiye turizminin 2016 yılını değerlendirerek devam eden Bakan Avcı, “2016 yılı pek çok açıdan turizm sektörü için sıkıntılı geçti. Önce Rusya ile yaşadığımız uçak krizi arkasında Türkiye’de bazı terör olayları sebebiyle batıda estirilen dezenformasyon kampanyaları neticesinde Türkiye 2016’da dar boğazdan geçti. Ama bakın ihracatçılarda benzer sıkıntılar ile karşılaştı, reel sektörler bazı sıkıntılar ile karşılaştılar. Ama ihracatçıların faaliyetlerini herhalde sizlerde takip ediyorsunuzdur bu darboğazı çantalarını alıp bütün dünyayı fellik fellik dolaşarak en az zararla nasıl atlatırız diye kendileri bizzat koşturuyorlar. Evet hükümetimizde, ekonomi bakanlığımızda onlara koordinasyon konusunda destek oluyor. Ama iş asıl sahibinde bitiyor. O bakımdan sizlerin bu konulardaki katkılarını daha çok Türkiye’nin ihtiyacı var” ifadelerine yer verdi.

    Toplantı saha sonra Bakan Avcı’nın turizm temsilcilerinin sorularını yanıtladığı ve basına kapalı olarak gerçekleştirilen 2. bölüm ile devam etti.

  • Prof. Dr. Sinan Ekici: “Ozon tedavisi artık pek çok hastalıkta kullanılıyor”

    Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Sinan Ekici, ozon tedavisinin artık günümüzde, pek çok hastalığın, özellikle açık ve enfekte yaraların, ciltteki ülserlerin, diyabet ve komplikasyonlarının, bazı kardiyovasküler, ortopedik ve diş hekimliği sorunlarının ve kronik enfeksiyonların tedavisinde kullanıldığını söyledi.

    Hisar Intercontinental Hospital Üroloji Bölümü Uzmanı Prof. Dr. Sinan Ekici, ürolojide ozon tedavisi hakkında bilgi verdi. Vücuda alınan besinler oksijen ile birleşerek metabolik işlemlere maruz kalır ve vücut için gerekli enerjinin elde edilmesini sağladığını belirten Prof. Dr. Sinan Ekici, bunun sonucunda da artık ürünlerin en zararlısı olan ’oksidan’ denilen moleküller oluştuğunu söyledi. Oksidanların vücudun normal hücrelerine zarar vererek, hücre beslenmesini, metabolizmasını bozarak (oksidatif stres) anormal, kanserli hücrelerin oluşmasına neden olduğunun altını çizen Ekici, bu durumun pek çok akut ve kronik hastalığın da başlangıç nedeni olmaya sebep olabildiğini bildirdi.

    “Vücudun dokularındaki bozulma hastalık gelişimine neden olabiliyor”

    Vücudun doğal savunma mekanizmaları, her gün oluşan zararlı oksidanlara ve hücrelere karşı savaş vererek doğal vücut dengesini koruduğunu kaydeden Prof. Dr. Sinan Ekici, “Vücudun antioksidan mekanizmalarının genel veya lokal olarak zayıflaması, dokuların oksjenlenmesinde azalma işlemi ve sonrasında oksidatif hasarı, hücre bozulmasına ve hastalık gelişimine neden olabilmektedir. Ozon artık günümüzde, pek çok hastalığın, özellikle açık ve enfekte yaraların, ciltteki ülserlerin, diyabet ve komplikasyonlarının, bazı kardiyovasküler, ortopedik ve diş hekimliği sorunlarının ve kronik enfeksiyonların tedavisinde kullanılmaktadır” dedi.

    Ozon, vücudun doğal antioksidan mekanizmalarını aktive ederek, güçlendirerek, hücrelerin oksijene ulaşımını kolaylaştırarak etki ettiğini belirten Ekici, “Kanın oksijen taşıma kapasitesini ve kan dolaşımını artırır. Bağışıklık sistemini aktive eder, düzenler ve antioksidan enzimleri aktive eder. Bakterilere, virüslere ve mantarlara karşı öldürücü etki oluşturur. Dezenfektan etkisiyle yara temizlenmesini ve iyileşmesini sağlar” ifadeleri ile ozonun vücuda olan etkilerini açıkladı.

    “Hastalıklarda tamamlayıcı ve destekleyici tedavi yöntemi olarak kullanılıyor”

    Prof. Dr. Sinan Ekici, sözlerine şöyle devam etti: “Ozon tedavisi, sık olarak karşılaştığımız, ilaçlara dirençli üretrit (bel soğukluğu), kronik prostatit, kronik sistitler, aşırı aktif mesane, üretra (idrar yolu) darlıkları, testis iltihabı, fournier gangreni ürolojik hastalıklara uygulanabilmektedir. Ayrıca penisdeki sertleşme güçlüğünün tedavisinde de PRP ve ozon birlikte kullanılmaktadır. Bu hastalıkların tedavisinde ozon tedavisi tedavi edici veya bilinen tedavi yöntemlerini tamamlayıcı ve destekleyici tedavi olarak kullanılmaktadır. Bunlara ek olarak kemoterapi alan hastalarda bağışıklık sistemini güçlendirmek amaçlı, kemoterapi süresince uygulanan destekleyici ozon tedavisi hastanın kemoterapi yan etkilerini tolere edilebilir bir şekilde geçirmesini sağlamaktadır”.

    Ozon tedavisi her bir hastaya özgü değerlendirmeyi takiben belirli dozlarda ve farklı uygulama yöntemlerinden uygun olanı seçilerek yapılması gerektiğini belirten Ekici, mutlaka bu konuda uzmanlaşmış ve Sağlık Bakanlığı onaylı ozon uygulama sertifikası olan doktor tarafından uygulanması gerektiğini vurguladı.

  • Madde bağımlısı şahıs pek çok noktada yangın çıkardı

    Adıyaman’da madde bağımlısı bir şahıs kentin çeşitli bölgelerinde yangın çıkararak, bir kişiyi de gasp etti.

    Edinilen bilgiye göre, Engin Y. isimli madde bağımlısı şahıs, Bahçelievler Mahallesi Necip Fazıl Kısakürek Parkı içerisinde bulunan kulübeyi ateşe vererek olay yerinden ayrıldı. İtfaiye ekipleri tarafından alevlere müdahale edilirken polis ekipleri çevrede inceleme gerçekleştirdi. Engin Y., yaklaşık 20 dakika sonra ise Bahçelievler Mahallesi’nde bulunan Zeynep Turgut İlköğretim Okulu bahçesindeki kalıp tahtalarını ateşe vererek olay yerinden kaçtı. Madde bağımlısı şahsın yakalanması için Adıyaman İl Emniyet Müdürlüğü harekete geçerken Engin Y., bu defa Zeynep Turgut İlköğretim Okulu’na birkaç sokak uzaklıkta park halinde bulunan Cengiz Şahin’e ait 02 S 0116 plakalı otobüsü ateşe verdi. Ateşe verilen otobüs alevler içinde kalırken olay yerine gelene gelen itfaiye ekipleri alevlere müdahale ederek yangını söndürdü. Ateşe verilen otobüs kullanılamaz hale geldi. Engin Y. daha sonra ise yanındaki köpekle yoldan geçen bir vatandaşı korkutarak telefonunu gasp ederek kaçtı. Şahıs ardından otobüsü yaktığı yerin yakınlarında bir çöp konteynerini ateşe verip yine kaçtı. Polis ekiplerinin şahsın gidebileceği alanları daraltması üzerine şahıs Bahçelievler Mahallesi’nde park halinde bulunan bir kamyoneti yakmak üzereyken polis ekipleri tarafından yakalandı.

    Yakalanan şahıs yapılan üst aranmasının ardından Emniyet Müdürlüğüne götürüldü. Aramada gasp edilen bir adet telefon ve bir şişe dolusu tiner çıktı.

    Öte yandan, şahsın yaklaşık 1 hafta önce park halindeki bir otomobili ateşe verip kaçtığı öğrenildi.

    Konuyla ilgili soruşturma sürdürülüyor.

  • Öksürüğün altında pek çok farklı neden yatıyor

    Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Başak Koç, “Sigara dumanından, çamaşır suyuna, toz ya da nemden evcil hayvanlara kadar pek çok şey öksürüğe neden olabiliyor” dedi.

    Acıbadem Ankara Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Başak Koç, öksürüğün çeşitleri, nedenleri ve tedavi yöntemleri hakkında bilgiler verdi. Dr. Koç, birçok solunum yolu ve sistemik sağlık sorunlarının sık görülen bulgularından öksürüğün, aslında hava yollarının sekresyonlardan temizlenmesini ve alt solunum yollarına yabancı maddelerin girmesini önleyen önemli bir savunma mekanizması olduğunu ve bu nedenle sağlıklı kişilerde etkili ve yararlı bir işlevi bulunduğunu ifade etti. Dr. Koç, öksürüğün nedenlerinin aydınlatılmasında ise en öenmli noktayı devam ettiği sürenin oluşturduğunun altını çizdi.

    Günümüzde doktor başvurularının en sık nedenlerinden birini oluşturan öksürüğe neden olan algılayıcılar, akciğer ve akciğer zarı dışında burun, sinüsler, farenks gibi üst solunum yollarının; kalp zarı, karın zarı, kulak yolu ve midede yaygın şekilde bulunduğunu söyleyen Dr. Koç, “Dolayısıyla akciğer dışında pek çok faktör öksürüğe neden olabiliyor” diye konuştu. Dr. Koç, üç haftadan kısa süren akut öksürüğün ve sekiz haftadan uzun süren kronik öksürük çeşitleri hakkında ise şu bilgileri aktardı:

    “Akut öksürüğe, üst solunum yolu enfeksiyonları, astım, zatürre, bronşit, çevresel veya mesleki tahriş edici madde maruziyeti, kalp yetmezliği ve yabancı cisimlerin soluk borusuna kaçması gibi faktörler neden oluyor. Kronik öksürüğün en büyük nedenlerini ise; astım, kronik bronşit, verem, akciğer kanseri gibi neredeyse tüm akciğer hastalıkları, geniz akıntısı, çeşitli tansiyon ilaçları ve reflü oluşturuyor. Birkaç gün içinde kendiliğinden gerileyen öksürük çoğunlukla tedaviye gerek olmayan gribal durumlara bağlı oluyor. Bunun yanı sıra sigara dumanı, evde kullanılan çamaşır suları, amonyak, boya gibi kimyasal maddeler, halı, toz, nem ya da alerjiye yol açan evcil hayvanlar da öksürüğe yol açabiliyor.”

    Sigara içenler dikkat

    Öksürük ile birlikte balgam veya ateş olması, tedavinin sonuç vermemesi, öksürüğün karakterinde değişiklik olması ve nefes darlığı yaşanması gibi durumlarda mutlaka doktora başvurulması gerektiğini vurgulayan Dr. Koç, sigara içen kişileri özellikle uyardı.

    Sigaranın sıklıkla balgamlı öksürüğe neden olduğunu kaydeden Dr. Koç, “Ancak öksürüğün tek nedeninin sigara olduğunu düşünerek doktora başvurmamak, kronik bronşit, amfizem, akciğer kanseri gibi önemli sağlık problemlerinin tanısında gecikmeler yaşanmasına neden oluyor. Bu nedenle kronik öksürük yakınması olan herkesin akciğer grafisi çektirmesi önem taşıyor. Akciğer grafisinin ayırıcı tanı ihtimalini ortaya çıkaran önemli bir tetkik olduğunun unutulmaması gerekiyor” ifadelerini kullandı.

  • Aile Ve Çocuk İletişimiyle Pek Çok Sorun Çözülebilir

    Son dönemde ülke gündemine gelen çocuk tacizleri üzerine uzmanlar, bu sorunların çözümü için yapılması gerekenler hakkında bilgi verdi. Necmettin Erbakan Üniversitesi (NEÜ) Aile ve Gençlik Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Yrd. Doç. Dr. Barbaros Yalçın, sorunların çözümü için ailelerin çocuklarla iyi bir iletişim kurmasının önemine dikkat çekerek, bireylere haklarının ve sorumluluklarının anlatılmasının önemini vurguladı.

    Yrd. Doç. Dr. Yalçın, ailelerin çocuklarıyla iletişimini güçlendirmesi gerektiğinin altını çizerek, “Çocuk koruma yasası, ailelerin bu konuda bilgilendirilmesi, insanların haklarını ve taciz gibi olaylarla karşılaştıklarında ne yapması gerektiğini bilmesi için kamu spotları hazırlanmalı. Kamuda çalışan kolluk kuvvetleri ile resmi kurumların, müracaat edenlerle organize şekilde çalışması ve sorunun çözümüne katkıda bulunması gerekir” dedi.

    Okul döneminde oluşan sorunları ortaya çıkaranların genellikle rehber öğretmenler olduğunu belirten Yalçın, rehber öğretmenlerin de ciddi kaygılarının bulunduğunu belirterek şunları söyledi:

    “Kendilerini böyle bir sorun karşısında korumada sıkıntı içerisinde hissediyorlar. Kanun yapıcı ve koruyucunun burada görev yapan uzmanlarına yardımcı olması gerekmektedir. Vatandaşın, devletin kendisini nasıl koruduğunu bilmesi gerekiyor. Devlet güzel çözümler üretmiş ama vatandaşların haberi yok. Bunların tanıtılması ile ilgili çalışma yapılması lazım. Ailelerin okullar ve basın kanalıyla bilinçlendirilmesi önemli. Bir kurumun bir eleman çalıştıracağında elemanı ve geçmişini iyi araştırması gerekir. Özellikle çocuklarla yoğun çalışan kurum personellerinin dönem dönem sağlıklarının kontrol edilmesi şart. Ayrıca kurumların bunu yapmamakla ilgili sorumluluklarını bilmesi ve yapmadığında karşılığını vermesi gerekli.”

    “BUGÜN TACİZCİLER ENGELLENİRSE GELECEĞİMİZİ GÜVENCE ALTINA ALMIŞ OLURUZ”

    Yrd. Doç. Dr. Barbaros Yalçın, bu çaba yeterince sağlanır, toplum eğitilir ve farkındalık artırılırsa hastalık haricindeki taciz konularının engellenmiş olunacağını kaydederek şunları söyledi: “Tacizlerin azaltılmasının en önemli yolu bugünkü tacizcileri engellemekten geçiyor. Çalışmalar bugün tacizde bulunanların geçmişte tacize uğramış olma olasılığının çok yüksek olduğunu gösteriyor. Bugün çözüm üretirsek geleceğimizi de güvence altına almış oluruz. Aileler çocukları, okullardaki rehber öğretmenler ve yöneticilerle iletişimlerini sağlıklı hale getirirlerse böyle bir olay ortaya çıktığında kolluk ile iletişime geçer ve gerekli müdahale sağlanırsa ilerde olacak vakaların ortadan kaldırılacaktır.”

    Küçük yaştan itibaren çocuklara aile tarafından kendilerini koruması ile ilgili eğitimin verilmesinin şart olduğunu anlatan Yalçın, sözlerine şöyle devam etti: “İyi dokunuş’, ‘kötü dokunuş’ ayrımını çocukların yapabilmesi için aileye, okula ve medyaya büyük görev düşüyor. Çocukların kendilerine kimin dokunmasına müsaade edip, kimin dokunmasına müsaade etmeyeceğini ilgililerin anlatması gerekir. Biz duygusal bir toplumuz; çocuklara dokunmak, sevmek isteriz. Çocuklar da, ‘öğretmenim başımı sevdi’ diye mutlu olur ve daha çok motive olur. Bu anlamda dokunmaktan da kaçamayız. Ancak kimin nereye kadar dokunmasının doğru, kimin nereye kadar dokunmasının yanlış olduğunu hem okullarda, hem evlerde, hem de basında işlenmesinin önemli olduğunu düşünüyorum.”

    Yrd. Doç. Dr. Yalçın, ailelere de, korku ve panik halinde olmaktan ziyade tedbirli olmalarını tavsiye etti.

    AİLELER ÇOCUKLARA ÖZEL BÖLGELERİNİ ANLATMALI

    NEÜ Meram Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Ayhan Bilgiç ise, ailelerin çocuklara hangi konularda bilgi verilmesi gerektiğini anlattı. “Çocuklarımıza özellikle okul çağı ile birlikte en azından insanların özel bölgeleri nedir öğretilmelidir” diyen Bilgiç, bu özel bölgelerin başka insanlardan korunması, başka insanların kötü anlamda bir yaklaşımda bulunduğunda büyüklerden yardım istenmesi anlamında çocukların büyüklerine bilgi verebilmesinin de bu özel bölgeleri bilmesinden geçtiğini ifade etti. Bilgiç, “Ebeveynler bu bilgileri verirken genelde acaba hata mı yaparım diye endişeleniyor. Anne-baba olarak duygu tonumuz ve yüz ifademiz rahat ve olumlu olursa çocuğa olumsuz yükleme yapılmayacaktır” dedi.