Etiket: Öz

  • Öz: “Bayram sevinci pandemiyi unutturmasın”

    Öz: “Bayram sevinci pandemiyi unutturmasın”

    AK Parti Erzurum İl Başkanı Mehmet Emin Öz, Kurban Bayramı dolayısıyla yayımladığı mesajda maske ve sosyal mesafe uyarısı yaptı.

    Bayramların milli ve manevi duyguları pekiştiren günler olduğuna vurgu yapan AK Parti Erzurum İl Başkanı Mehmet Emin Öz, “Bayramlar, tıpkı milli günler gibi manevi duyguları doruğa çıkaran, birlik ve beraberliğin derinden yaşandığı zaman dilimleridir. Milletimizin genlerinde var olan yardımlaşma duygularının ön plana çıktığı günlerden biri olan Kurban Bayramı, dünyanın dört bir yanındaki Müslümanların kaynaştığı, fakir fukaranın mutlu edildiği, küskünlerin barıştığı, mutluluğun zirveye ulaştığı günlerdendir. İç ve dış sorunlarla savaşan İslam dünyasının ihtiyaç duyduğu barışın; birlik ve beraberliğin bu vesileyle yeniden temin edilebilmesi için elimizden geleni yaparken, yaşamakta olduğumuz salgın nedeniyle alınan tedbirlere uymayı da sürdürmeliyiz.” dedi.

    Maske ve sosyal mesafe

    Kurban kelimesinin Allah’a yakınlaşmayı ve takvayı temsil ettiğini hatırlatan Başkan Öz, mesajında, “Bayram sevinciyle dolup taştığımız, Allah için kestiğimiz kurbanlarla manen yükseldiğimiz bugünlerde dünyanın dört bir yanındaki ihtiyaç sahibi insanlara ulaşmanın ve paylaşmanın mutluluğunu da yaşayacağız. Bununla birlikte tüm dünyayı etkisi altına alan pandemi gerçeğinin de unutulmaması gerekiyor. Maske kullanımından ödün vermeden ve sosyal mesafe kurallarına uyarak bir bayram geçirilmesi dileklerimle tüm İslam alemine hayırlar ve sağlıklı günler dilerim.” ifadelerine yer verdi.

  • Ankara’da geleneksel Öz İplik İş 24 Temmuz Gazeteciler ve Basın Bayramı yemeği

    Ankara’da geleneksel Öz İplik İş 24 Temmuz Gazeteciler ve Basın Bayramı yemeği

    Ankara’da geleneksel 24 Temmuz Gazeteciler ve Basın Bayramı yemeği düzenlendi. Yemekte konuşan Öz İplik İş Sendikası Genel Başkanı Rafi Ay, bireysel fonun işçinin kontrolünde olması gerektiğini söyledi.

    Öz İplik İş Sendikası’nın bir emek hareketi olduğunu ve her zaman emekçilerin yanında yer aldığını, almaya da devam edeceğini belirten Genel Başkan Ay, “Aralık ayından itibaren Çin’de Wuhan kentinde başlayan, ülkemizde de 11 Mart itibarıyla ilan edilen bir salgın süreci yaşıyoruz. Hiç beklemediğimiz zor bir süreç. Kimsenin alışık olmadığı, ne yapacağını bilmediği bir süreç. Bu süreç maalesef hizmet sektörünü çok hızlı vururken aynı zamanda tekstil sektörü de çok hızlı etkilendi. Dünyada hareket durunca, AVM’ler kapanınca ve seyahatler kısıtlanınca doğal olarak bu üretimi maalesef etkiledi ve hızla Türkiye’deki üretim durdu. Fakat bu Covid-19 bize şunu gösterdi; tekstil sektörünün ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Düşünün, biz maske üretmeseydik doktorlar tedavi dahi edemezlerdi. Bizler tulum üretmeseydik, doktorlar hiçbir hastanın yanına dahi giremezlerdi. Elbise üreten emekçiler, işçiler hemen ertesi gün üretmeye adapte oldular ve hızla maske üretmeye başladılar. Türkiye’deki tekstil emekçisinin farkını dünyaya gösterdik. Hızlıca dünyaya maskeler hediye ettik. İşte bu tekstil emekçisinin ne kadar dinamik ve geçmişteki tecrübesinin ne kadar iyi olduğunu gösteriyor. O yüzden biz dünyada tekstilin ne kadar önemli olduğunu bu kriz süreçlerinde de yaşayarak gördük” şeklinde konuştu.

    “Bu küresel kriz bize ‘küresel bir şemsiyeye’ ihtiyacımız olduğunu gösterdi”

    Tekstil sektörünün pandemi sürecinden hızla etkilendiğini belirten Ay şunları kaydetti:

    “Hızla üretim kayıpları yaşandı. Bu süreçte fabrikalar kapandı, kimse ne yapacağını bilemedi. Devletimiz kısa çalışma ödeneği olacağını söyledi. Fakat bu kısa çalışma sektördeki herkesi kapsamıyor. Biliyorsunuz kısa çalışmanın belli şartları var. Onların yerine gelmesi gerekiyor. Biz bunun bilincinde bir sendika olarak hızlıca Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına bir mektup yazdık. Dedik ki; bu özel bir durum, kısa çalışmanın şartlarını kaldırın, tüm emekçiler kısa çalışma şartlarına girsin ve bu şartlardan yararlansın diye yazdık. Daha sonra bu şartlar esnetildi, o da yetmedi daha sonra ücretsiz izin ödeneği diye bir ödenek geldi. Sonra işten çıkarmak yasaklandı. Tabii bu arada sektörde şöyle sıkıntılar da oluştu. Az önce söylediğim uluslararası markalar hızlıca Türkiye’deki üretimlerini durdururken, emekçileri düşünmediler. Bizdeki firmalar markalara ürün üreterek parasını alıp işçiye ödeyen fason firmalar. Bunların ne olacağını düşünmediler. Bunlarla ilgili biz uluslararası kuruluşumuz vasıtasıyla ihtar mealinde bir mektup gönderdik. Bu emekçileri yalnız bırakamazsınız, bunlar krizden etkilenen insanlar. Bizler aylığı ile geçinen insanlarız, borçlarımızı ödeyemeyiz ve dolayısıyla ekonominin çarkı dönmez. Sağ olsun birçok marka hızlıca bu uyarımıza tepki verdi. Ödemelerini yaptı ve siparişleri alma garantisi verdiler. Ama dünyada kapıların kapanması sebebiyle Haziran ayından itibaren ülkemizdeki siparişlerini çekmeye başladılar. Bu arada uluslararası kuruluşlara da şunu söyledik; pandemi döneminden emekçiler gerçekten çok etkilendi. Hani Türkiye kısa çalışma ödeneği, ücretsiz izin gibi küçük küçük de olsa çalışanlarını destekledi. Ama biz tüm dünyadaki emekçileri düşünen Öz İplik İş Sendikası olarak dedik ki tüm dünyada insanlar daha kötü durumda, devletlerinde sosyal güvenlik sistemi olmayan emekçiler var. Bunlar ne yapacak? Ülkede bir küreselleşme var, yıllardır söylüyoruz. Kimi karşıyız diyor. Kimi küreselleşmenin içerisindeyiz diyor. Ürettiğiniz ürün küresel, ürettiğiniz müşteri küresel, her şey küresel. Bir tek pandemi döneminde dediler ki hadi size ulusal devletleriniz baksın. Ama bu olmadı şimdi, bu oyun bozuldu. O zaman emekçiyi koruyan küresel bir güvenlik sistemi de olmalı. Öz İplik İş Sendikası olarak bunun alt yapısını oluşturarak bu teklifi yaptık. Bu pandemi döneminde belki olmaz ama önümüzdeki kriz süreçleri için bunun hazırlıkları yapılıyor. Çok küçük bir miktarda Bangladeş’e bir 6 buçuk milyon dolar civarında bu küresel fonlar yardım yaptılar. Ama biz öyle istemiyoruz. Buradan emeği kullanan, emekten kazanan küresel sermaye, emeği de koruyucu bir sistemi muhakkak oluşturmalı diye Öz İplik İş Sendikası olarak burada da bir imzamız var. Bunu galiba ilk defa biz gündeme getirdik dünyada. Çünkü muhakkak krizler oluyordu ama ulusal krizler oluyordu. Ancak bu küresel kriz bize ‘küresel bir şemsiye’ye ihtiyacımız olduğunu da göstermiş oldu.“

    “Sanayi 4.0 dediğimiz dijitalleşmenin daha hızla sektöre gireceği bir süreç yaşayacağız”

    Yeni normallerde sektörde neler olacağına da değinen Ay, “Yeni normale de tekstil sektörü hazırlanıyor. Zaten devletin de yayınladığı bizim de iş yerlerimize deklare ettiğimiz pandemiden korunma, yani üretim esnasında pandemiden nasıl korunabiliriz? Bu pandemi nasıl yayılmaz gibi çeşitli ajandalar var. Bunlar ile beraber artık yeni normal süreçte iş yerleri elbette ki çalışacak, ama biraz daha insanların herhalde uzak mesafeden çalıştığı, ortak kullanım alanlarında daha dikkatli olduğu, daha çok hijyene dikkat edildiği ve biraz da biliyorsunuz dijitalleşme sürekli konuşuluyordu. Sanayi 4.0 dediğimiz dijitalleşme. Her halde bunun çalışma hayatına daha hızlı girdiği bir süreci göreceğiz hep beraber. Zaten Türkiye bu konuda çeşitli çalışmalar yapıyordu. Hatta belli lisanslı fabrikalarımız dahi vardı. Bu durum herhalde bu süreci biraz daha hızlandırdı. Artık ürettiğimiz ürünler de bu tarz mikrop ve virüslere karşı bu tarzda üretim yapan büyük büyük firmalar var. İşte bunlar anti bakteriyel maskeler, anti bakteriyel giysiler, anti bakteriyel koltuk kumaşları gibi birçok ürünleri Ar-Ge çalışmalarını daha da yoğunlaştırarak geliştirmeye başladık” ifadelerini kullandı.

    “Bırakın işçinin kontrolünde bireysel fon olsun”

    Kıdem tazminatı konusuna da değinen Genel Başkan Ay şunları söyledi:

    “Tabii bu Covid-19 salgını ile mücadele ederken yine çalışma hayatı devam ediyor. İşte biliyorsunuz bu ara hızlıca bir kıdem tazminatı konusu gündeme geldi. Daha sonra gündemimizden kalktı. Aslında bunu konuşmadan önce şöyle bakmak lazım çalışma hayatına; benim bir tabirim var işçi arı gibidir. Arıyı biliyorsunuz. Arı gider binlerce kilometre ötedeki çiçekten poleni alır gelir, bize bal üretir. Biz o balı alırız ama arıya da biraz bal bırakırız. Kışı geçirsin ölmesin vs. diye. Aslında işçi de böyle. Düşünün biz çalışıyoruz, kıdem tazminatı için parayı kenara koyuyoruz, biz çalışıyoruz işverene kazandırıyoruz, devlete vergi ödüyoruz. İşte işsizlik fonunda para biriktiriyoruz. He şeyi biz yapıyoruz. Yani hem birilerine kazandırıyoruz, hem kendi geçimimizi sağlıyoruz hem de geleceğimiz için bir parayı kenara koyuyoruz. Şimdi arıyı öldürürseniz bal yiyemezsiniz. Arıyı rahat yaşatır, ona balı biraz fazla bırakırsanız, o arı kışı daha gürbüz çıkar size daha fazla bal verir. Bizde diyoruz ki kıdem tazminatıyla vs. ile bizleri boğmayın. Bizleri rahatlatın ki biz daha çok çalışalım. Kafamızı yine biz işimize verelim. O yüzden işçi arkadaşları, emekçileri bu şekilde tasvip etmek gerekir. Kıdem tazminatı ile ilgili birçok söylem oldu. Bizim aslında bu zaman zaman gündemimize geliyor. İşte çalışma hayatındaki arkadaşlarımız bunu biliyor. İşte, 1475 sayılı İş Kanunu’nun hayata geçtiğinden beri bu fon konusu sürekli sürekli gündemde. Ama her zaman şöyle kapatılıyor; ya taraflar anlaşsın gelsin. Bu söylem bu işin sonunda olmamalı, işin başında olmalı. Çünkü işin muhatabı, işin sonunda bundan etkilenecek taraf yine emekçiler. O yüzden biz emekçilerin bu konudaki fikrinin alınmadığı da gündeme gelmedi. Biz Hak-İş olarak, Öz İplik İş Sendikası olarak 1475 sayılı İş Kanunu’ndan beri bir duruşumuz var. Biz diyoruz ki; şuandaki mevcut sistem dahi bizim talebimizi karşılamıyor. Çünkü işçinin işyerine aidiyeti işiyle olmalı. Kıdem tazminatı vs. ile olmamalı. Bir zorunluluk olmamalı. İşini sevmeli ki iyi yapmalı. İşveren de onun ihtiyaçlarını iyi karşılayabilmeli ki o işçi, o iş yerinde kalmalı. Bunun dışında olan tüm aidiyet zorunlu aidiyettir. O zaman verimsizlik başlıyor. O zaman kalitesizlik başlıyor. Biz bunu savunuyoruz ve diyoruz ki; fon olacaksa da maalesef geçmişte yaşadığımız sıkıntılar var. Bu sıkıntılar işçinin fona karşı sıcak bakmasını önleyen şeyler. Eğer ki fon olacak ise bir sürü bireysel fon var. Bırakın işçinin kontrolünde bireysel fon olsun. Yalnız bizim olmazsa olmazımız var; bugünkü mevcut durumdan geriye gidiş asla olmamalı. İşte 1 yıla tekabül eden 30 günlük brüt ücretimiz ya da yüzde 8.33 aylık gibi verilerden geriye gidiş olmamalı. Bizim kıdem tazminatına bakış açımız bu. Bu şekilde de bakmaya devam edeceğiz. Çünkü biz kamuda örgütlü değiliz, özel sektörde örgütlüyüz. Çok sayıda kıdem tazminatı alamadan işten ayrılan, iş yeri kapanan arkadaşlarımız var. Bizim avukatlarımız var, buralara ayırdığımız kaynaklarımız var. Bizim buralara harcadığımız paraların hemen hemen hepsi kıdem tazminatından kaynaklı sorunlar. Biliyorsunuz ki mahkemelerdeki iş yükünün de büyük çoğunluğu bunlar. Bunun en güzel yöntemi, tarafların bir araya gelerek uzlaşmaya varacakları bir yöntem.”

    Toplantıya birçok basın mensubu katıldı. Toplantı karşılıklı sohbetler ile sona erdi.

  • AK Parti Erzurum İl Başkanı Öz: “Erzurum Cumhuriyetin temel taşıdır”

    AK Parti Erzurum İl Başkanı Öz: “Erzurum Cumhuriyetin temel taşıdır”

    Erzurum Kongresi’nin 101’inci yıldönümü nedeniyle bir kutlama mesajı yayımlayan AK Parti Erzurum İl Başkanı Mehmet Emin Öz, kahramanlar şehri Erzurum’un Cumhuriyet’e giden yolun temel taşı olduğunu söyledi.

    Erzurum Kongresi’nin, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş döneminde büyük acılar çeken bir milletin hürriyete giden yolda attığı ilk adım olduğunu belirten Başkan Öz, mesajında şunları söyledi:

    “Vatanın dört bir yandan işgal edildiği, orduların dağıtıldığı, umutların tükendiği bir dönemde bağımsızlık ateşinin tutuşturulduğu Erzurum, teslim olmayı reddeden bir milletin bağımsızlığa açılan ilk kapısıdır. Manda ve himayenin tartışıldığı bir dönemde başlayan Kongre hazırlıkları, Kazım Karabekir Paşa’nın desteği ve Mustafa Kemal Paşa’nın da iştirakiyle kemale ermiş, neticede milli mücadelenin fitilini ateşleyecek kararlar alınarak uygulamaya geçilmiştir. Erzurum Kongresi’nde manda ve himaye kesin bir dille reddedilirken ilk kez ulusal bağımsızlığın koşulsuz olarak gerçekleşmesi kararı alınmıştır. Bu karar bile tek başına bu şehri ve o gün orada toplananları kahraman ilan etmeye yeterlidir. Bu vesileyle toplanış şekli bakımından bölgesel, aldığı kararlar bakımından milli bir kongre olan Erzurum Kongresi’nin 101’inci yıldönümünü kutluyor, milli mücadelenin zaferle taçlandırılmasında emeği geçen atalarımızı saygı ve hürmetle, şehit ve gazilerimizi rahmet ve minnetle anıyorum.”

  • AK Parti Erzurum İl Başkanı Öz: “Şahlanışımıza hiçbir güç pranga vuramaz”

    AK Parti Erzurum İl Başkanı Öz: “Şahlanışımıza hiçbir güç pranga vuramaz”

    15 Temmuz Demokrasi ve Özgürlükler Günü nedeniyle bir mesaj yayımlayan AK Parti Erzurum İl Başkanı Mehmet Emin Öz, Anadolu şahlanışına hiçbir gücün pranga vuramayacağını söyledi.

    Dünya tarihine kılıcıyla yön veren milletlerin başında Türklerin geldiğini belirten AK Parti Erzurum İl Başkanı Mehmet Emin Öz mesajında, Osmanlı’nın çöküş döneminden itibaren darbelerle bu necip milletin yeniden ayağa kalkmasının önlenmeye çalışıldığını belirtti. Büyük Selçuklu Devleti’nin hakimiyetiyle başlayan ve Osmanlı Devleti’nin üç kıtaya hükmetmesiyle taçlanan şanlı Türk hakimiyetinin Anadolu’dan sökülüp atılması için defalarca Haçlı Seferleri düzenlendiğini hatırlatan Başkan Öz, yurdumuzda sahneye konulan darbelerin, haçlı zihniyetinin hedefinden vazgeçmediğini gösterdiğini de kaydetti.

    “İlk darbe şeyhülislam marifetiyle yapılmıştı”

    “Türkiye ne zaman güçlenmeye ve ayakları üzerinde durmaya başladıysa o zaman bir darbe girişimi vardır” diyen Mehmet Emin Öz, “Sultan Abdulaziz Han saltanatı döneminde ordu ve donanmaya çok önem vermiş ve güçlü kara ordusunu 25 civarında zırhlı savaş gemisiyle desteklemişti. Anadolu’da tren hatlarının inşası da yine aynı dönemde başlatılmıştı. Osmanlı’nın Sultan Abdulaziz ile yeniden ayağa kalkma girişimini gören haçlılar, içerideki maşalarıyla buna engel olmaya çalışarak darbe girişiminde bulundu. Osmanlı ile savaş sahasında başa çıkamayan haçlı zihniyeti saman altından su yürüterek kalkıştığı darbe girişimini, dönemin kaynaklarında ’şerrullah’, ’müfsit imam’ gibi ifadelerle anılan Şeyhülislam Hayrullah Efendi’nin başını çektiği bir grupla başarıya ulaştırdı. Uydurma gerekçeler ve iftiralarla hâl edilen padişah daha sonra şehit edilmiş ve Osmanlı’nın bir kez daha ayağa kalkması engellenmişti. Haçlılar ve içimizdeki maşaları bu örtülü savaşı 27 Nisan 2007 e-muhtırasına kadar başarıyla uyguladılar ve ülkemizin ayağa kalkmasına mani olmaya çalıştılar” dedi.

    “Kuleli Vakası’ndan 15 Temmuz’a”

    Osmanlı’da olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti döneminde de yapılan tüm darbelerin dışarıdan desteklendiğini kaydeden Başkan Öz mesajında, “Kuleli Vakası diye bilinen ve Mirliva Hasan Paşa’nın vatansever duruşuyla 1859 yılında başarısızlığa uğratılan ilk darbe girişiminden 15 Temmuz’a kadar bu oyun defalarca sahnelendi. 1859’daki Kuleli Vakası, Abdülaziz’in tahttan indirildiği 1876 darbesi, Temmuz 1912’deki Halaskâr Zabitan Bildirisi ve 1913’teki Babı Ali Baskını bu girişimlerden bazılarıdır. Osmanlı’ya bu örtülü savaşla diz çöktüren hainler Cumhuriyet döneminde de eksik olmadı. Anadolu halkının özüne dönmesini ve yeniden dünya hakimiyetine yürümesini engellemeyi amaçlayan darbeler zinciri 27 Mayıs 1960 tarihinde başladı. ‘Yeter Söz Milletin’ diyerek başa gelen iktidar alaşağı edilirken Başbakan Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu idam edildi. Bu, demokrasi tarihine vurulan ilk kanlı ve karanlık mühürdü. Ayağa kalkmaya ve özüne dönmeye çalışan Anadolu halkı daha sonra 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997 ve 27 Nisan 2007 askeri müdahalelerini yaşadı. Hepsi Cumhuriyet’i koruma bahanesi ve suni gerekçelerle halka rağmen yapılmış darbelerdi. Bu ülkenin enerjisini tüketmekten, kalkınma hamlelerini akamete uğratmaktan, halkın özüne dönüş yürüyüşünü engellemekten başka bir hedefi ve sonucu olmayan bu darbeler AK Parti iktidarını da rahat bırakma niyetinde değildi. Nitekim atılan her adım, yapılan her olumlu icraat türlü oyunlarla engellenmeye çalışıldı” ifadelerini kullandı.

    “Bu kez başaramadılar ve asla başaramayacaklar”

    Mesajında AK Parti iktidarının Başkan Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde Türkiye’nin yönünü asli hüviyetine çevirdiğini savunan Başkan Öz, sözlerine şöyle devam etti:

    “28 Şubat 1997’de yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısı sonucu açıklanan kararlarla gerçekleştirilen ve bin yıl süreceği iddia edilen postmodern darbeyi paçavra gibi yırtıp atan Başkan Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK Parti iktidarı, 27 Nisan 2007 tarihinde Türkiye’nin ilk ve tek e-muhtırasına muhatap oldu. 28 Şubat sürecinin siyasi, idari, hukuki ve toplumsal alanlarda yaşanan değişimlere neden olduğu bilinen bir gerçekti. 28 Şubat postmodern darbesi ile başörtüsü yasağı uygulamaları sahneye konulmuş, başörtülü öğrenciler okullardan, çok sayıda kamu personeli ise işinden atılmıştı. Kurulan ikna odalarında kızlarımız başını açmaya zorlanmıştı. Eğer Başkan Recep Tayyip Erdoğan birilerinin yaptığı gibi ‘şapkasını’ alıp gitseydi e-muhtıra amacına ulaşacak ve 28 Şubat bin yıllık yolculuğuna başlayacaktı. Her fırsatta ‘Biz kefenimizi giyerek bu yola çıktık’ diyerek kararlılığını ortaya koyan Başkan Erdoğan, e-muhtırayı da sebep olanları da tarihin çöplüğüne fırlatmasını bildi. Bu tarihe kadar her seferinde başarıya ulaşan dış mihraklar ilk kez mağlup oluyordu. Elbette vazgeçmeyeceklerdi ve vazgeçmediler. Geçmişte ’şerrullah’, Şeyhülislam Hayrullah Efendi’yi maşa olarak kullananlar 15 Temmuz’da bir benzerini sahneye sürdüler. ‘Müfsit İmam’ın yerini alan sözde ‘kainat imamı’ Fetullah Gülen, emrindeki kuklalarla devletimize saldırdı. Kalkınma yolunda emin adımlarla yürüyen Türkiye, 15 Temmuz akşamı bir kez daha darbeyle karşılaştı. Orduya sızan bir grup Fetullahçı ihanet çetesi, devletin onlara emanet ettiği silah ve tankları milletine doğrulttu. ‘Kefenini giyerek yola çıkan’ cesur Başkan, bir kere daha düşmanlarının üzerine at sürdü ve onun liderliğinde sokaklara dökülen Anadolu halkı, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne sızan Fetullahçı Terör Örgütü’ne bağlı askeri cuntanın tanklarını da uçaklarını da yenmesini bildi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Hükümet üyelerinin çağrısıyla sokağa çıkan vatandaşlar, demokratik yönetimi rafa kaldırmayı hedefleyen bu ihanet çetesinin girişimine 250 şehit ve sayısız yaralı vererek ’dur’ dedi. Cumhuriyete ve demokrasiye sahip çıkan vatandaşlar tankların üzerinde zafer türküleri söyleyerek, anayasal suç işleyen askerleri gözaltına alan polislere yardım etti. Bugün İHA ve SİHA’lar gökyüzünü süslüyorsa, Suriye’den ve Libya’dan zafer sesleri yükseliyorsa, PKK’lı hainler başlarını çıkaracak yer bulamıyorsa, elbette 15 Temmuz Cuma akşamı verilen o 250 şehit ve sayısız yaralının sayesindedir. Türkiye’nin yönü özüne doğru çevrilmiş ve kutlu yürüyüş başlamıştır. Bunu durdurmaya hiçbir ihanet çetesinin gücü yetmeyecektir. Bölgesinin lideri, dünyada söz sahibi bir ülke olarak bütün zincirleri kırmaya, bütün prangaları söküp atmaya kararlıyız. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın önderliğinde ülkemizi ilk on ekonomi arasına sokacak ve yarınlara daha müreffeh, daha hür, daha güçlü ve daha yaşanılır bir vatan bırakacağız. Bu vesileyle 15 Temmuz ihanetine göğüs geren tüm vatandaşlarımızın Demokrasi ve Özgürlükler Günü’nü kutluyor, o gecenin bayraklaşan şehidi Ömer Halisdemir başta olmak üzere tüm şehitlerimizi rahmetle anıyor, tüm gazilerimizi saygıyla selamlıyorum.”

  • AK Parti Erzurum İl Başkanı Öz: “Ayasofya kararı egemen Türkiye’nin hür haykırışıdır”

    AK Parti Erzurum İl Başkanı Öz: “Ayasofya kararı egemen Türkiye’nin hür haykırışıdır”

    Osmanlı İmparatorluğu’nun 7. padişahı Fatih Sultan Mehmet tarafından 1453 yılında İstanbul’un fethinin sembolü ve kılıç hakkı olarak camiye dönüştürülen Ayasofya’nın 86 yıl sonra yeniden ibadete açılması tüm yurtta olduğu gibi Erzurum’da da sevinçle karşılandı.

    “Nizam verilen değil, nizam veren güçlü Türkiye”

    AK Parti Erzurum İl Başkanı Mehmet Emin Öz, 1934 yılında müzeye çevrilen Ayasofya’nın Danıştay kararıyla yeniden ibadete açılması nedeniyle sabah namazında şükür secdesi yaptı. Erzurum Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Sekmen, Yakutiye İlçe Belediye Başkanı Mahmut Uçar, Aziziye İlçe Belediye Başkanı Muhammed Cevdet Orhan ve Palandöken İlçe Belediye Başkanı Muhammet Sunar ile birlikte sabah namazında buluşan Başkan Mehmet Emin Öz, “Sevincimizi tarif etmeye kelimeler yetmez. Bu nedenle başkanlarımızla birlikte egemenliğimizin dünyaya yeniden haykırılması ve ecdat yadigarının amacı doğrultusunda kullanılmasını sağlayan bu karara şükür secdesi için buluştuk. Bugün burada, 24 Temmuz sonrasında ise Ayasofya Camii kubbesi altında şükür secdelerinde buluşacağız. Çünkü Ayasofya’nın camii olarak hizmete açılması egemen Türkiye’nin hür haykırışıdır. Nizam verilen değil, nizam veren güçlü bir Türkiye’nin muştusudur” dedi.

    “Vakfiyenin gereği 86 yıl sonra yerine getirildi”

    İstanbul’un fethinin yalnızca Türk tarihi için değil dünya tarihi için de büyük önem taşıdığının altını çizen Başkan Öz, “İstanbul’un fethi ve Ayasofya’nın Cami haline dönüştürülmesi, Türk tarihinin en şanlı hadiselerinin başında gelir. Uzun bir kuşatmanın ardından 29 Mayıs 1453 tarihinde İstanbul’u fethederek şehre giren Fatih Sultan Mehmet Han, doğrudan Ayasofya’ya yönelir. Bizans halkı, korku ve merakla Ayasofya’da akıbetlerini beklemektedir. Fatih, kendisini karşılayan halka, hayatları ve hürriyetleri konusunda teminat vererek, Ayasofya’ya girer. İstanbul’un Fatihi, fetih sembolü olarak sancağını Ayasofya’nın ortasındaki mihrabın bulunduğu yere diker, kubbeye doğru bir ok fırlatır, ilk ezanı da kendisi okur. Böylece, fethini tescillemiş olur. Ardından, mabedin uygun bir köşesinde şükür secdesi yaparak, iki rekât namaz kılar. İşte fethin ve milletimizin bu coğrafyadaki hakimiyetinin sembolü Ayasofya, 86 yıl sonra yeniden, Fatih Sultan Mehmet Han’ın vakfiyesinde belirttiği şekilde Cami olarak hizmet vermeye başlıyor” diye konuştu.

    “Türkiye, Cumhurbaşkanı Erdoğan önderliğinde hakkını kullanmaktan çekinmeyen bir ülke”

    Danıştay’ın, 1934 yılında alınan Bakanlar Kurulu kararını iptal ederek Ayasofya’nın özüne dönmesinin yolunu açtığına vurgu yapan AK Parti Erzurum İl Başkanı Öz, konuyla ilgili olarak şunları söyledi:

    “Sayın Cumhurbaşkanımızın kararı ile hazırlıklarımız başladı. İnşallah, 24 Temmuz’dan itibaren Ayasofya’da namazlarımızı kılmaya başlayacağız. İçine ancak bilet alarak girebildiğimiz ecdad mirasına inşallah artık sadece abdest alarak gireceğiz. Tüm Camilerimiz gibi Ayasofya’nın kapıları da, yerli ve yabancı, müslim ve gayrımüslim herkese sonuna kadar açık olacaktır. Bu kucaklayıcı tavır, aynı Ayasofya Camii gibi, ecdadımızın bize bıraktığı bir mirastır. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yargı ve yürütme erklerinin yetkileri dahilinde aldığı kararlar, en az üç neslin hayallerinin gerçeğe dönmesi demek. Bu kararlara karşı verilen her türlü tepki Türkiye’nin egemenlik haklarının ihlali demektir. Sayın Cumhurbaşkanımız riyasetindeki Türkiye, sahip olduğu tüm hakları, milletimizin duygu ve talepleri doğrultusunda sonuna kadar kullanmaya kararlıdır. Hakkını kullanmaktan çekinmeyen, tam bağımsız ve Büyük Türkiye yolunda sayın Cumhurbaşkanımızla birlikte yürümekten dolayı Ayasofya’nın da Rabbi olan Allah’a (cc) binlerce kez şükrediyoruz. Nesilden nesile aktarılan bir hayalin gerçekleşmesine şahit olan gençler olarak Rabbimize şükrediyoruz. Allah ümmetimize, milletimize ve devletimize zeval vermesin. İnşaallah şükürlerimizi ve dualarımızı 24 Temmuz’dan itibaren Ayasofya’da yapacağız. 10 Temmuz 2020 itibariyle Türkiye Cumhuriyeti’nde bir devir daha kapanmış, yerine daha adil ve muteberi konmuştur. Hayırlara vesile olsun.”