Etiket: Öyle

  • Öyle bir araba tasarladı ki sadece kendi kullanabiliyor

    Öyle bir araba tasarladı ki sadece kendi kullanabiliyor

    Erzurumlu Ebubekir Taşbaşı’nın tasarladığı araba alkol kokusunda çalışmazken, emniyet kemeri takılı olmayınca da hareket etmiyor. Taşbaşı’nın tasarladığı arabayı ise kendisinden başkası kullanamıyor.

    Yakutiye Mahallesi’nde yaşayan ve yaptığı buluşlarla “Dadaş Mucit” lakabı ile tanınan 57 yaşındaki Ebubekir Taşbaşı, Trafik Haftası için 93 model aracını yeniden tasarladı. Taşbaşı, aracına alkol ve cep telefonu sensörü ekledi. Sensörle araca alkol kokusuyla binildiğinde veya alkol içildiğinde motor otomatik olarak kendini kapatıyor ve koku araçta olduğu sürece çalışmıyor. Cep telefonu özel olarak tasarlanan aparattan çıkartıldığında da yine aracın motoru otomatikman kapanıyor. Bu aparatın amacı ise araçta cep telefonuyla konuşmayı engellemek. Bir diğer özellikte ise araç emniyet kemeri takılmadığı sürece çalışmıyor. Böylelikle araç kişilere emniyet kemerini takma zorunluluğu getiriyor. Emniyet kemerine yerleştirilen ısı sensörlüyle emniyet kemerini arkadan taksanız dahi aracı kandıramıyorsunuz. Ve son olarak araçtaki sabit hız sensörü ile araç 95 kilometre hızı geçmiyor. Ebubekir Taşbaşı’nın daha önceden yaptığı çalışmayla da arabaya hırsız girdiğinde oluşan manyetik alanda koltuklar araç içerisindeki kişiyi sıkıştırıyor ve kaçmasını engelliyor.

    Ebubekir Taşbaşı, trafik kazalarını önlemek için akıllı bir araç geliştirdiğini ifade ederek, “Bu aracı bu şekilde tasarlamamın sebebi trafik kurallarına uyulması için. Araca telefon sistemi yaptım, bunun sebebi telefon konuşmasını engellemek. Araçta alkol sensörü var. Bu sistem de kokuya duyarlı. Sensör koku aldığı an ses çıkarıyor ve motoru kapatıyor. Hız sensörümüz var, bu da kazaları engelliyor. Emniyet kemerimizi ise takmadan aracı çalıştıramıyoruz. Benim böyle akıllı bir otomobil geliştirmemin sebebi trafik kazalarını engellemek” dedi.

  • Cumhurbaşkanı Erdoğan: “İstanbul öyle bir şehir ki, böyle güçlü bir belediye başkan adayı yakışır”

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “İstanbul’a TBMM Başkanımızı aday olarak gösteriyoruz. İstanbul öyle bir büyük şehir ki İstanbul’a bu noktada sadece böyle güçlü bir belediye başkan adayı yakışır dedik ve Binali Yıldırım kardeşimizi aday olarak gösterdik” dedi.

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti İstanbul İl Başkanlığında düzenlenen Teşkilat Toplantısı’na katıldı. Toplantıya Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanı sıra TBMM Başkanı Binali Yıldırım, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Mevlüt Uysal, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş ve partililer katıldı.

    “Sayın Sözen sen İstanbul’da yaşamıyordun herhalde, uzayda mıydın?”

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yaptığı konuşmada, “Sayın Sözen açıklama yapmış, ilgimi çekti. İnanıyorum ki sizin de ilginizi çekecektir. İstanbul’un benden önceki CHP’li belediye başkanı ve Nurettin Sözen yapılan eleştirilere Ümraniye çöplüğünün patlamasıyla ilgili gerçekten çok dikkat çekici bir değerlendirme yapıyor. Hakikaten üzüldüm. Hem profesör, hem doktor olacaksın böyle bir değerlendirmeye nasıl yaparsın. ‘Grevi olmayan bir toplumda yaşamaktansa, çöp yığınlarıyla demokrasi içinde sendikası toplu sözleşmesi olan bir düzende yaşamayı yeğlerim’ diyor. O zaman grevler varmışta çöp yığınları ondan varmış. Sayın Sözen sen herhalde İstanbul’da yaşamıyordun, yoksa uzayda mıydın? Ümraniye’de bir vahşi depolama alanı vardı. O vahşi çöp depolama alanına sen nasıl fırsat verdin önce bunun hesabını ver. CHP çöp demek, hava kirliliği demek, susuzluk demektir. Sayın Sözen İstanbul’un susuzluğunu da yine grevlere mi yıkacaksın. Yalova’dan tankerle su getirdiğin su Kuruçeşme’ye yeter mi? Sen nasıl profesörsün. Biz geldik, İstanbul’da çöp kaldı mı, bizimle beraber grev denilen olaylar ortadan kalktı. Siyasetçi olarak grevleri ortadan kaldıracaksın. Hak vermediğin için grev oldu. Şimdi grevler yok, bu olmuyorsa işçinin hakkını hukukunu gözetiyorsun. Böylece de grevsiz bir toplum meydana geldi. Şimdi İzmir’de İZBAN’da grev var. Niye çözmüyorsunuz. CHP mantığında grev var onunla övünüyor ya, onunla yaşamak kendisi için gurur, tamamda o insanlar için çiledir. CHP çiledir. Biz halkımıza bu çileyi çektirmedik, bu zulmü yaptırmadık. Susuzluk hava kirliliği çöpte kurtardık. Yolsuzluk, yasaklar, yokluk bizim dönemde olmadı, biz bunlardan kurtardık” dedi.

    “İstanbul öyle bir şehir ki, böyle güçlü bir belediye başkan adayı yakışır”

    TBMM Başkanı Binali Yıldırım’ın aday gösterilmesiyle ilgili konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “AK Parti olarak bu güne kadar 14 milletvekilliği, belediye başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ve halk oylamasına katıldık. Hepsinden birinci çıktık. Bizim için her seçim milletimizin karşısında yaptıklarımızın hesabını verdiğimiz, yapacaklarımızın teyidini aldığımız imtihandır. Şimdi yeni bir imtihanın arifesindeyiz. İstanbul’a TBMM Başkanımızı aday olarak gösteriyoruz. İstanbul öyle bir büyük şehir ki İstanbul’a bu noktada sadece böyle güçlü bir belediye başkan adayı yakışır dedik ve Binali Yıldırım kardeşimizi aday olarak gösterdik. CHP’de böyle bir bakış yok” diye konuştu.

    “Biz kapımızı asla kapalı tutmayız, hoşgörü sahibiyiz, biz gelene hayır demeyiz”

    CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun randevu talep etmesiyle ilgili konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İlçe belediye başkanını gösterdi. Hayırlı olsun. Bizden randevu istemiş, bende verin dedim kapımız açık. Biz kapımızı asla kapalı tutmayız. Her ne kadar genel başkanları böyle bir şeye sıcak bakmıyorsa da ben kendilerinin bu talebine buyursun gelsin çayımızı içsin dedim. Bizim karakterimizde bu var. Biz hoşgörü sahibiyiz biz gelene hayır demeyiz. 31 Mart 2019 seçimlerinde ülkemize ve şehirlerimize verdiğimiz hizmetler konusunda milletimiz sigaya çekecek. Şu anda 700’e aşkın kardeşimiz var. Ana kademe, kadın kolları, belediye başkanlarımızı, adaylarımız var. Hep beraber burada beraberiz. Bundan sonra oturup sohbet edeceğiz” diye konuştu.

  • (Özel) Harçlıkları ile öyle bir şey yaptı ki

    Çorlu’da bir araya gelen bir grup genç, yaklaşık bir buçuk sene emek harcayarak 2 saatlik sinema filmi çekti. Filmin yapımcılığını üstlenen Ümit Değirmenci (21) adlı öğrenci 2 bin 500 TL’ye mal ettiği filmi amatör imkanlarla harçlıklarından biriktirdiği para ile çekti.

    Hurdacıdan aldıkları malzemelerle 70 TL’ye 3 metrelik şaryo 5 TL’liksu borusu ile omuz tripodu yapan Ümit Değirmenci filmde kendi imkanları ile satın aldığı kamuflajları ve siyaha boyadığı oyuncak tüfekleri kullandı.

    Çorlu’da çekilen ilk uzun metrajlı amatör film olan AND Geçmişi Bedeli adlı filmle ilgili olarak bilgi veren Ümit Değirmenci, “2009 yılından beri yani çocukluğumdan beri bu işlerle uğraşıyorum. Bundan önce de yine askeri konseptli bir film çekmiştik ve youtubeda 1 milyon 175 bin izleme aldığımız vakit madem izleniyor, beğeniliyor oyuncu ve ekip kadrosunu genişleterek bir film çekmeye karar verdik. Maliyeti de kendi imkanlarımız ölçüsünde genişleterek böyle bir proje ortaya çıkarmayı düşündüm. Arkadaşlarımın hepsi gönüllü olarak geldiler, bana ve bu projeye çok yardımcı oldular. Böyle bir projenin ortaya çıkmasına vesile oldukları için gerçekten çok teşekkür ederim” dedi.

    Filmi kendi imkanlarımızla çektik diyen Değirmenci, “Gerek kamuflajlar olsun, gerek kullandığımız tüfekler olsun gerek kullandığımız kamera olsun bunların hepsi okul harçlıklarından biriktirdiğim paralarla alınmış şeyler. Neticede iyi bir şey ortaya çıkardığımızı düşünüyoruz. İki saatlik bir süresi oldu. Sinema sektöründe en aşağı bir film 200 bin liraya 300 bin liraya çekilirken biz böyle bir filmi 2 bin 500 liraya mal ederek gerçekten iyi bir başarıya imza attığımızı düşünüyoruz açıkçası. 2 bin 500 liraya 2 saatlik bir film hem aksiyon konseptli hem askeri konseptli bir film açıkçası Türkiye’de türünün tek örneği olduğunu düşünüyorum” diye konuştu.

    Değirmenci açıklamalarını şöyle sürdürdü: “Neticede biz bunu kendi imkanlarımızla amatör imkanlarla çektik. Filmin profesyonellere taş çıkartacak bir seviyede olduğunu düşünüyoruz. Bizim esasında ricamız şu. Sosyal medyada fragmanlarımız dönüyor ve gayet de olumlu neticeler aldık. Bizim ricamız bizi dağıtım firmalarının dikkate alıp bu filmi gerçekten amatör imkanlarla çektik ama herkese sunmak istiyoruz. Bu filmin Türk sinemasında vizyon almasını istiyoruz.”

    2 bin 500 lira maliyetle 2 saatlik film çekimi gerçekleştiren genç yönetmen Ümit Değirmenci bunu nasıl başardıkları sorusuna da yanıt verdi. Değirmenci, “İşin bir teknik boyutu var bir de çekim boyutu saha boyutu var. Çekim boyutunda kamuflaj temin ettik. Gerekli sponsorları bulamadığımız için kendi biriktirdiğim harçlıklarımla kamuflajları aldım. Anlaştığımız mağazada da piyasa değerinin altında geliş fiyatlarından satın aldık. Geliş fiyatından aldığımız kamuflajlara 300 ila 400 TL arasında ödeme yaptık. Aynı şekilde herkes silahları merak ediyor, bazıları gerçek mi diye soruyor. Hayır değil uzaktan yakından alakası yok. Silahlarımız gerçeği ile bire bir aynı prototipte oyunca tüfeklerdir. Bazıları boncuk atıyor bazıları çok komik içine pil takıyorsunuz sesler çıkarıyor. Bire bir gerçek boyutta olduğu için sesli çocuk tüfeklerini aldık. Onları da siyaha boyayarak kullandık. Mekanlarımı genelde açık alanda geçtiği için mekan parası vermedik, iç mekana geçtiğimiz vakit de tanıdık olduğu için oraya da mekan parası vermedik. İşin esasında toplamda filmin en başından start verdiğimiz günden bitirdiğimiz güne kadar gelişi, gidişi, kıyafetleri, yemek ve yol parası dahil hepsi 2 bin 500 TL tuttu. Bu açıkçası emsali görülmemiş bir şey olduğunu düşünüyorum. Çünkü bazı kısa filmler dahi 10 bin lira 15 bin lira bütçeye çekilirken koskoca 2 saatlik filmi 2 bin 500 liraya çektik. İhtiyacımız olan şaryo tarzı bir şey lazımdır bize yerde kayan ray sistemi lazımdı. 50 santim olanının fiyatı dahi 350 – 400 civarında değişiyor. Biz bu parayı vermeden işimizi halletmek için hurdacıdan 50 liraya köşebent 20 liraya da tekerlek aldık, tahtayı da başka bir yerden bularak 3 metrelik ray sistemi yaptık. Su borularından da 5 liraya omuz tirpodu yaptık. Sinema aşkı ne kadar varsa, imkanlar ne kadar kısıtlı olursa olsun insan kendisine inandığı vakit, çevresindeki insanları da kendisine inandırdığı vakit güzel projeler çıkarabilir her şey inançla başlar” şeklinde konuştu.

    Başrolde yer alan Yüzbaşı Ertuğrul karakterini canlandıran Haluk Yıs ise, “Bana böyle bir rol teklif edildi. Yapabilir miyim diye kendime sordum. Sonra bir baktım ki filmin içindeyim. Arkadaşlarla daha sonra beraberce emek verdik. Filmin senaryosunu okuduk, gözden geçirdik. Kendi kendimize bir şeyler katarak filmi bir yerlere getirdik. Herkesin çok emeği var. Tamamen kendi imkanlarımızla yaptığımız bir film oldu. Kendi evlerimizi kullandık, arkadaşımız sanayide çalışıyor onun dükkanını kullandık. En son bir gala gecesi ile de taçlandırmak istedik. Ciddi anlamda da güzel bir film olduğunu düşünüyorum” dedi.

    Filmde rol alan isimlerden biri olan Eren Yürük de, “Bu bizim ilk uzun metraj filmimiz. İyi bir film olduğuna inanıyorum. Herkesin emeği var. Bir buçuk senelik bir emek var. Benim düşüncem filmin Türkiye çapında ses getireceğini düşünüyorum. Çekimleri Çorlu ve çevresinde gerçekleştirdik. Aç kaldığımız, zorlandığımız zamanlar oldu ama bitirdik. İyi olduğunu düşünüyorum” diye konuştu.

    Filmde yer alan Turan Erdem ise, “1,5 sene boyunca emek verdik. İşimizi, özel hayatımızı ikinci planda tutarak filmi birinci planda tuttuk. Gayet güzel oldu. Fazlasının ötesi oldu diyebilirim. Ben de bu kadarını beklemiyordum ama çok güzel oldu” şeklinde konuştu.

    24 Aralık 2018 tarihinde Çorlu’da galasını yapacak olan film izleyicilerin beğenisine sunulacak.

  • Motoruna öyle bir ceza geldi ki makbuzu görünce şok oldu

    İzmir’de yaşayan Mert Ötükçü kendine ait motoruna yüksek sesle müzik dinlemekten dolayı gelen trafik cezası ile şok oldu. Motorunda müzik sisteminin dahi bulunmadığını belirten Mert Ötükçü durumun düzeltilmesi için yetkililere seslendi.

    İzmir’de yaşayan Mert Ötükçü, geçtiğimiz günlerde evine gelen 108 liralık trafik cezası ile adeta şok oldu. Gelen ceza makbuzunda, ’Müzik cihazlarını kamunun rahat ve huzurunu bozacak şekilde kullanmaktan’ olduğunu görünce neye uğradığını şaşıran Ötükçü, cezanın düzeltilmesini bekliyor.

    Cezanın 23 Kasım 2018 tarihinde saat 17.15’de Manisa Salihli’de kesildiğini söyleyen Ötükçü, o tarihte ve saatte ailesi ile birlikte İzmir Gaziemir’de bir alışveriş merkezinde olduğunu, motorunun da alışveriş merkezi otoparkında olduğuna dair kamera kaydı olduğunu iddia etti.

    “Kaskın içinde çaldığınız müziğin sesini duyamazsınız”

    Konuyla alakalı ilgili yerlere başvurularını yaptığını belirten Ötükçü, “Gerekli mercilere mailler attım. Salihli Emniyet Amirliğini aradım gerekli cevabı alamadım. Bu tarz motosikletler genelde dağ, yamaç ve arazi koşullarına uygun. Kaskın içinde çaldığınız müziğin sesini de duyamazsınız. Böyle bir durumdan ceza gelmesi komik bir durum. Motorumda müzik sistemi dahi yok” dedi.

    Ceza makbuzu gelince ilk olarak Gaziemir İlçe Emniyet Müdürlüğüne gittiğini belirten Ötükçü oradan cezanın kesildiği Manisa Salihli ilçesine gitmesi gerektiğini öğrendiğini ve gitmeyeceğini belirterek, “Gitmem gelmem 150 lira, ceza ise 108 lira. Muhtemelen cezayı ödeyeceğim. O saatlerde alışveriş merkezinde olduğuma dair kanıtlarım da var. Aracım AVM’nin otoparkında ve kamera görüntüsü de mevcut. O saatte sosyal medyadan durumda paylaştım. Gerekli yerlere mail gönderdim, cevabını bekliyoruz” diye konuştu.

  • Dekan Kaya: “Öyle hemşirelerimiz var ki ameliyat bile yapabilir”

    Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde çalışan hemşireler, “Dünya Hemşireler Haftası”nı kutladı.

    Kadro azlığı sebebiyle ağır şartlarda çalıştıklarını dile getiren hemşirelere Hastane Başhekimi Doç. Dr. Yakup Canıtez, 149 hemşire ve 43 teknisyen alımı için ilan verdiklerini söyledi. Rektörlük A Salonunda yapılan Hemşireler Haftası kutlamasına, öğretim üyeleri, hemşireler ve personel katıldı.

    Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Yüce, törende yaptığı konuşmada, sağlığın bir insan hakkı olduğunu ancak bu hakkın kullanılabilmesi için birtakım şartların bulunması gerektiğine işaret ederek, “Hemşirelerimizin ana, baba, evlat gibi gördükleri hastalara sevgi ile fedakârca baktıklarını biliyoruz. Üniversite olarak biz de onların çalışma şartların iyileştirmek için uğraşıyoruz” dedi.

    Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ekrem Kaya, hemşireliğin hekimlere yardımcı olan sağlık personeli değil, başlı başına bir meslek olduğunu belirterek, hemşirelerden büyük alkış aldı. Kaya, “Öyle eskiden olduğu gibi doktorun dediğini yapan kişiler değil artık, görüyorsunuz yüksek lisans yapıyorlar, doktora yapıyorlar, profesör oluyorlar. Hemşireleri kendileri yetiştiriyorlar. Bizim fakültemiz özeline gelince ben inanıyorum ki ülkemizin en iyi hemşireleri buradadır. Bunu nerden biliyorum? Bize dışardan çok öğretim üyesi, asistan geliyor. Onlar da aynı şeyi söylüyor. Ne mutlu ki sizin böyle iş arkadaşlarınız var diyorlar. Kliniklerde ve ameliyathanede Ameliyathanede öyle hemşireler var ki, bunlara bazı ameliyatları verin rahatlıkla yaparlar” dedi.

    Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Yakup Canıtez ise hemşirelik ile hekimliğin birbirini tamamlayan ayrılmaz parçalar olduğunu belirterek, “Güney Marmara’nın altı milyon nüfusuna cevap vermeye çalışan önemli bir sağlık kuruluşuyuz. Son üç yılda bizden öncekilerin koyduğu tuğlaların üstüne tuğla koymaya çalışıyoruz. Geçen iki yılda 156 hemşire kadrosu almıştık, bu yıl da 149 hemşire ve 43 sağlık teknikeri almak üzere ilan verdik. İnşallah bunlar da işe başladıklarında sıkıntılar tümden yok olmayacak belki ama önemli oranda azalacak” dedi.

    Tıp Fakültesi Hastanesi Başhemşiresi Muazzez Altay ise, her yıl 12-18 Mayıs tarihlerinin Dünya Hemşireler Haftası olarak kutlandığını belirterek, hemşirelerin sağlıktaki rolünü anlattı. Sağlığın kazanılmasında hemşirelik mesleğinin anahtar rol oynadığını vurgulayan Altay, bu rolün gerektiği gibi uygulanabilmesi için de birtakım şartların yerine getirilmesi gerektiğini söyledi.

    Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2016 verilerine göre Türkiye’de 152 bin 952 hemşirenin çalıştığını, buna göre bin hastaya iki hemşirenin bakmak zorunda olduğunu kaydeden Başhemşire Altay, “Türkiye’nin de üye olduğu Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü OECD’de ise 34 ülkenin ortalaması 1.000 hastaya 9 hemşiredir” dedi.

    Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Berrin Tunca, 1996 yılından bu yana Sağlık Yüksekokulu olarak lisans seviyesinde bugün ise yüksek lisans ve doktora seviyesinde eğitim verdiklerinin altını çizdi.

    Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü Başkanı Doç. Dr. Nurcan Özyazıcıoğlu da, öğrenci sayılarının plansız olarak artırılmasının hemşirelik eğitiminde kaliteyi olumsuz etkilediğine dikkat çekti.

    Konuşmaların ardından, emekli olan ve hizmette 20 yılını dolduran hemşirelere plaketleri verildi.