Etiket: Öncesinde

  • (ÖZEL) KKTC Başbakanı Cenevre’deki konferans öncesinde net konuştu:

    KKTC Başbakanı Hüseyin Özgürgün 9-12 Ocak tarihleri arasında Cenevre’de düzenlenecek olan beşli konferans öncesinde net konuştu. Başbakan Özgürgün, “Ya bir anlaşma olacaktır ya da dediğim gibi KKTC yoluna devam edecektir ve bu gücü vardır” dedi.

    Kıbrıs’ta her iki toplum arasında sürdürülebilir adil bir barış anlaşması için gözler yarın yapılacak beşli konferansa çevrildi. Müzakere süreçlerinde yarım asırdır yaşanan tıkanıklığın bu kez ivme kazanması bekleniyor. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Başbakanı Hüseyin Özgürgün deyim yerindeyse adanın gelecekteki kaderini belirleyecek olan Cenevre’deki görüşmelere saatler kala, İHA muhabiri Alev Hamitoğulları’nın sorularını yanıtladı. Başbakanlık konutunda yapılan bir saatlik mülakatta KKTC Başbakanı Hüseyin Özgürgün, ada için çözüm ya da çözümsüzlük yolculuğunda muhtemel senaryoları değerlendirdi.

    Tam 50 yıldır süren müzakere yolculuğunda neden sona gelinemediğine yanıt veren Başbakan Özgürgün özellikle ABD-İngiltere ve Rusya üçgenindeki diplomatik ve dinsel tabandaki ağırlığa dikkat çekti ve aktörler arasında Türkiye’nin etkin olmadığı bir zeminde sağlamlıktan söz etmenin mümkün olmadığını söyledi. Başbakan Özgürgün, “Aslında gelinen noktada hiç değişiklik yoktur. Rum tarafı hala şu niyettedir; Kıbrıs’ta bir Türk tarafı istemiyor. Bunu nasıl bertaraf ederek bir anlaşma yapmak ya da hiç yapmak. Burada tıkanıklık öncesiyle sonrasıyla bir tek sebepten kaynaklanıyor. Ama çok karışmış bir sorun sebep olmasından dolayı göz ardı ediliyor. Türkiye’nin etkin ve fiili garantisinin olmadığı, hukuken iki kesimin net olarak belirlenmediği ve iki halkın eşitliğine dair güçlü bir ortaklık oluşturulmadığı takdirde yapılacak anlaşma çok ciddi sıkıntılar doğurur. Hatta bana sorarsanız çatışmaları da çok erken zamanda getirebilir. Tekrar burada mücadele etmek zorunda kalabiliriz” dedi.

    BM Sekterlerine yüklendi

    Bugüne kadar müzakerelerde dokuz BM Genel Sekterinin adı geçti. Koltukta son olarak Portekiz’in eski Başbakanı Antonio Guterres’ın ismi var. Başbakan Özgürgün Kıbrıs sorunu bağlamında genel sekterlerle mesafe katedilmediğini öne sürerek; “ Yeni genel sekreter Kıbrıs konusunda çok uğraşacak ben diyeyim. Uğraşması gerekir de çünkü BM gündemindeki en eski sorun Kıbrıs sorunu. Biteceğe de benzemiyor. Bu aşamada. Her yiğidin ayrı bir yoğurt yiyişi var. Her genel sekterin de bir tarzı var. Kıbrıs sorununda da tarzlar değişti. Yeni genel sekterin de BM şemsiyesi altında veya onun himayesinde yapılan görüşmelerde kendine göre tarz belirleşeceğini veya bu noktada yeni bir şey söyleyebileceğini düşünüyorum fakat hiçbir şey söylemeyebilir de. Bazı genel sekreterlerse hiç konuya yakınlaşmadan görevini tamamlayıp gitti” dedi.

    “Ya bir anlaşma olacak ya da..”

    9-12 Ocak tarihleri arasında İsviçre’nin Cenevre kentinde yapılacak Kıbrıs müzakerelerinde, taraflar çözüm çerçevesinde uzlaşı arayacak. Zirve öncesinde artık yolda herhangi bir kazaya uğramak istemediklerinin altını çizen Başbakan Özgürgün net konuştu: “ Cenevre’de 9 – 12 Ocak’ta yapılması düşünülen bence son beşli konferansla birlikte ya bu yola ya da bu yola gireceğimizi düşünüyoruz. Bunun ötesinde bir şey in olmaması lazım. Ya bir anlaşma olacaktır ya da dediğim gibi KKTC yoluna devam edecektir ve bu gücü vardır. Kendine yeten dinamikleri de vardır. Belirsizlikler ortadan kalktığı zaman anavatan Türkiye’nin de desteği ile rahat bir şekilde büyümemizi gelişmemizi sağlayacak hem insan kaynağına sahibiz.”

    Türkiye’nin AB’ye rest fotoğrafındaki detay

    Bilindiği üzere Güney Kıbrıs Rum Yönetimi 2004 yılında AB’ye tam üye olmuştu. Yakın zamanda Türkiye ‘nin uzun süren AB yolculuğunun deyim yerindeyse hüsranla dönüşmesi Türkiye’nin AB’ye restiyle sonuçlandı. Peki restin fotoğrafın adada nasıl yorumlandı? sorusunu Başbakan Özgürgün şu sözlerle yanıtladı: “ Türkiye -AB ilişkilerinin çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Bir taraf burada AB üyesi. AB’li diplomatlarla çok sık kere konuştuk. Bu soruda hepsi de “haklısınız” denildiği gibi “haklı değilsiniz” diyerek cevap veren de var, cevap veremeyen de çıkmadı. Türkiye’nin bu anlamda Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın feveran etmesini çok iyi anlıyorum. Onlara da aynı şekilde davranıyorlar çünkü. Samimiyet yok. Samimiyet olsaydı zaten o da bu çıkışı yapmazdı bu şekilde reste gerek kalmazdı. AB – Türkiye ilişkilerinin de aslında belki de çözümün tek anahtarı olduğu gerçeğini de AB’de görmüştür. Yani Türkiye AB’ye girmiş olsa eminim ki Kıbrıs sorunu da bir hafta içinde çözülür. Çünkü Yunanistan AB’de. Güney Kıbrıs ve Kuzey Kıbrıs ve Türkiye AB’de. Bu tablo ortaya çıktığı anda zaten Kıbrıs sorunu da çözülmüş olacak.Köklü, değişiklikle kopmalara, parçalanmalar yol açacağını düşünmüyorum. Geçici krizler olduğunu düşünüyorum. Çünkü o etkileşimi gördüğünüz zaman bunun bir an kopabilecek bir bağın olmadığını görüyoruz.”

    “FETÖ’den sonra daha güçlüyüz”

    Ve FETÖ’nün darbe girişimine yönelik hain planlarını hayata geçirmek istediği, Türkiye’nin karadan aydınlığa dönüştürdü 15 Temmuz Darbe girişimi. Özellikle darbe girişimi sonrasında Türkiye’nin KKTC ile olan bağlarının daha da sıkılaştığını vurgulayan Başbakan Özgürgün, “ Anavatan hükümeti ile çok yakın ve sıcak bir işbirliği içindeyiz. Özellikle FETÖ Darbe girişimi sonrasında biz gerek Başbakanla gerek de Cumhurbaşkanıyla, sıkı ve yakın bir işbirliği çalışma yaptık. Bu da hükümetin o dönemde istenmeyen ve çok aslında bizi üzen bir olayla birlikte sıkı işbirliğin sağlandığı bir dönem oldu. Bu da bize katkı sağlayacak” diye konuştu.

  • Yılbaşı öncesinde Şanlıurfa’da kaçak içki operasyonu

    Şanlıurfa’da Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri tarafından, operasyonda, 40 şişe bandrolsüz içki ele geçirildi.

    Edinillen bilgiye göre, İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri tarafından, yeni yıl öncesi piyasaya kaçak içki ve sigara sürüleceği bilgisi üzerine çalışma başlatıldı. Yapılan çalışmalar kapsamında bazı adreslere eş zamanlı operasyon düzenlendi. Operasyonda, 40 şişe bandrolsüz içki ele geçirildi. Bazı iş yerleri hakkında da işlem yapıldığı bildirildi.

  • Bakan Avcı: “100 sene öncesinde de bunlar var”

    Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı, “Roni Margulies okumakta her zaman zorlanıyorum, kusurumuza bakmasın Roni Bey. Korkunç Türk, Batı’nın gördüğü Türk adı altında bir kitaplaştırdı bunu. Burada birkaç örneğini verdiği şeylere baktığınız zaman şu karikatürlerin kendisini kapatıp alttaki yazıyı okusanız sanki bugünün Türkiye’sine ilişkin bir sahne varmış gibi anlarsınız. Bir sene önceki şeylerde bile aynı önyargılar, aynı stereotipler, klişe tipler buralarda. 100 sene öncesinde de bunlar var” dedi.

    Kültür ve Turizm Bakanı Avcı, Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi’nde katıldığı bir televizyon programında yaptığı açıklamada, “Başta Rusya ile uçak krizden kaynaklanan sıkıntı olmak üzere peş peşe gelen pek çok olumsuz gelişme nedeniyle 2016 turizm bakımından maalesef iyi bir yıl olmadı. Bunu besleyen faktörlerden bir tanesi de zaman zaman Ankara’da, İstanbul’da, başka vilayetlerimizde de ortaya çıkan terör saldırıları ve bunların dış dünyaya yansıtılma biçimleri. Bakın terör global bir olgu; yani sadece Türkiye’de olup bitip bir şey değil, terörden bütün dünya mustarip. Almanya’da da terör saldırısı oluyor, Fransa’da da, Paris’in göbeğinde de terör saldırısı oluyor, İspanya’da da terör saldırısı oluyor, Belçika’da da terör saldırısı oluyor. Ama dikkat ederseniz bununla ilgili haberler maalesef Türkiye’deki olayların veriliş biçimi kadar olmuyor” ifadelerini kullandı.

    “Maalesef derken niye onlar bizim kadar değil, biz niye bu kadar öne çıkartılıyoruz anlamında söylüyorum” diyen Avcı, “Niye bizde olup biten terör olayları diyelim Belçika’da, Almanya’da, Fransa’da olanlardan sanki çok daha fazlaymış ve çok daha kapsamlıymış, çok daha riskliymiş ve dolayısıyla Türkiye bütün bunlardan daha riskli bir ülkeymiş gibi bir algı oluşturulmak için bu kadar gayret gösteriliyor? Bunun arkasında sistematik bir dezenformasyon çabası var. Bu kendiliğinden olup biten bir şey değil, bunu biz Gezi olaylarından beri biliyoruz. Bakın şu anda Amerika’nın pek çok şehrinde gösteriler yapılıyor. Daha önce Fransa’da kitleler Champs-Élysées’de bile polisle çok şiddetli çatışmalar yaşadılar, Almanya’da Hannover’daaynı şekilde, Hamburg’da çatışmalar oldu gençlerle veya muhalif gruplarla polis arasında. Ama hiçbiri bizim Gezi olaylarında olduğu gibi canlı yayınlarla bütün dünyaya servis edilmedi, edilmiyor. Bunun arkasında farklı amaçlar da var. Ama Türkiye bütün bunlara rağmen turizmde inşallah 2017’de, 2018’de bugün olduğundan çok daha iyi noktalara gelecek. Çünkü her alanda mukayeseli üstünlüğümüz çok açık. Turizm altyapımız, hem fizikî altyapımız hem beşerî altyapımız gerçekten uluslararası rekabette çok güçlü. Fiyat avantajı da öyle, ürün çeşitliliği de öyle, dolayısıyla biz bunları aşarız” açıklamasında bulundu.

    “Batı medyasındaki mesela karikatürlere falan bakın bunların çok benzerlerinin 100 sene önce yine Türkiye’ye yönelik olarak Sultan Abdülhamit üzerinden yapıldığını görürüz”

    Bakan Avcı, konuşmasına şöyle devam etti:

    “Ama son dönemde, özellikte 15 Temmuz sonrasında sanki Türk halkı bir bütün olarak demokrasiyi savunmak için sokaklara çıkmamış, sanki gerçekten o gece bir destan yazılmamış gibi çok farklı biçimlerde yansıtılıyor. Bunda tabii FETÖ, Fetullahçı Terör Örgütü’nün dış uzantılarının ve buradan kaçan uzantılarının yurt dışında yaptıkları propagandaların da ve sızdıkları lobi faaliyetlerinin de etkisi var, bunu da biliyoruz. Ama onun dışına da, bakın yıllar önce Tiananmen Meydanı’nda Çin’de bir delikanlı bir tankın önünde durdu ve o bir fotoğraf karesi olarak işte Çin’deki demokrasi mücadelesinin sembolü olarak yıllarca servis edildi. 15 Temmuz gecesi öyle bir kişi, iki kişi değil, Türkiye’nin her yerinde binlerce, onbinlerce, yüzbinlerce insan tankların önüne çıktı. Tankların üzerine çıktı demokrasisini, meşru hükûmetini, devletini savunmak için olağanüstü bir demokrasi mücadelesi verdi. Ama ne yazık ki dünya medyasında maalesef o Tiananmen Meydanı’ndaki Çinli genç kadar bile takdir ve takdim edilmedi. Bunda bizim de kusurumuz olabilir, yani biz de Türkiye olarak hem devlet olarak hem sivil toplum kuruluşları olarak bizi yurt dışında tanıtmak konusunda yeterince başarılı olmamış olabiliriz, bizim de bu konuda zaaflarımız var. Ama onun dışında bir kasıt da var. bakın özellikle 15 Temmuz’dan sonra Batı medyasında, Batı medyasının da üstelik böyle nesnel yayıncılık yaptığı iddiasında olan anlı şanlı kurumlarında çok ciddi bir Türkiye aleyhtarı kampanya yürütülüyor, ama Türkiye üzerinden yürütülmüyor Cumhurbaşkanı üzerinden yürütülüyor, sanki kişisel bir sorunmuş gibi. Biz sorunun Recep Tayyip Erdoğan meselesi olmadığını, asıl dertlerinin Türkiye’yle olduğunu tarihi tecrübemizle biliyoruz. Tarihi tecrübe derken neyi kast ediyorum? Bakın bugün o Türkiye aleyhtarı yayınlar yapan Batı medyasındaki mesela karikatürlere falan bakın bunların çok benzerlerinin 100 sene önce yine Türkiye’ye yönelik olarak Sultan Abdülhamit üzerinden yapıldığını görürüz. Şimdi o döneme ilişkin olarak Roni Margulies okumakta her zaman zorlanıyorum, kusurumuza bakmasın Roni Bey. Korkunç Türk, Batı’nın gördüğü Türk adı altında bir kitaplaştırdı bunu. Burada birkaç örneğini verdiği şeylere baktığınız zaman şu karikatürlerin kendisini kapatıp alttaki yazıyı okusanız sanki bugünün Türkiye’sine ilişkin bir sahne varmış gibi anlarsınız. Bir sene önceki şeylerde bile aynı önyargılar, aynı stereotipler, klişe tipler buralarda. 100 sene öncesinde de bunlar var.”

    “Michael Rubin adlı adam ki FETÖ örgütünün iltisaklı, bağlantılı, yönlendirmeli olduğu bazı uluslararası kuruluşlara mensubiyetini de herkes bilir”

    Bu oyunun tarihsel arka planını da bildiklerini aktaran Bakan Avcı, “15 Temmuz gecesi TV Net’teki canlı yayında da söylemeye çalıştım. O gece CNN International, BBC, New York Times’ın online versiyonu, The Guardian’ın online sayfası sanki Türkiye’de darbe muvaffak olmuş gibi, Türkiye’de sıkıyönetim ilân edildi, sokağa çıkma yasağı ilân edildi, ordu yönetime el koydu diye olmuş, bitmiş ve başarılmış bir darbe teşebbüsünden bahsediyor gibi yayınlarını neredeyse sabahın ilk ışıklarına kadar sürdürdüler. Onlar bu yayınları yaparken Türk televizyonları canlı yayında bütün Türkiye’de, ama özellikle Ankara ve İstanbul’da meydanlarda, hava meydanında binlerce, yüz binlerce insanın nasıl demokrasi mücadelesi vermek için sokaklara çıktığını canlı yayında gösteriyordu. Ama onlar yayınlarında sanki bunlar hiç yokmuş gibi, sanki askerî darbe başarılı olmuş gibi yayın yapmaya devam ettiler. Bunun arkasında yatan zihniyetin en çarpıcı örneklerinden bir tanesi de Michael Rubin adlı adam ki FETÖ örgütünün iltisaklı, bağlantılı, yönlendirmeli olduğu bazı uluslararası kuruluşlara mensubiyetini de herkes bilir. Bu adamın Nisan ayında yazdığı makalede de var; yani darbe teşebbüsünden 3 ay önce bu adam Türkiye’de bir askerî müdahale olursa ne yapmak gerekir, nasıl yapılır, darbeden sonra kimlere nasıl, ne tür cezalar verilir? Batı kamuoyu ve başta Amerikan yönetimi olmak üzere diğer yöneticiler böyle bir darbe teşebbüsünü kınarlar mı, yoksa sadece retorik bir açıklamayla mı geçiştirirler. Yani yazının özeti şuydu; ey Türkiye’deki darbeciler -bilerek konuşuyor adam- darbeden çekinmeyin, merak etmeyin yapacağınız darbe Sisi’nin Mısır’da yaptığı darbeden daha fazla tepki çekmeyecektir Batı kamuoyunda. Zaten ondan sonra yapacağınız şu şu hamlelerle siz bu işi Batı’da da toparlarsınız diyen, darbecilere yol gösteren makalesi vardı” değerlendirmesinde bulundu.

  • Canlı bomba saldırısı öncesinde sanıkların kullandığı 4 valiz incelenecek

    Bursa’da 27 Nisan tarihinde 13 kişinin yaralandığı ve çevredeki iş yerlerinin zarar gördüğü canlı bomba saldırısının duruşması yapıldı. Bombanın taşındığı iddia edilen 4 valiz, incelenmek üzere Adli Tıp Kurumu’na gönderildi.

    Bursa’da 27 Nisan’da 13 kişinin yaralandığı canlı bomba saldırısıyla ilgili davanın görülmesine devam edildi. 13 kişiyi ’tasarlayarak adam öldürmeye teşebbüs’ suçundan 20’şer yıl, 11 esnafın ’malına zarar vermekten’ 2’şer yıl, ’terör örgütüne üye olmak’ suçundan 7’şer yıl, ve ’terör örgütüne yardım ve yataklık yapmak’ suçundan 15 yıl haklarında hapis cezası istenen sanıklar, Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde hakim karşısına çıktı. Duruşmaya tutuklu sanıklar Mithat T., Tuba K., Emine K., İsa C. ve Ümmü Gülsün M. ile müştekiler, sanıkların yakınları ve avukatlar katıldı. Tutuklu 5 sanık ve Zekiye Z. hakkında bin 824 yıl hapis cezası isteniyor.

    “Gülsüm siyah bir çanta bıraktı”

    Şüpheli sıfatıyla gözaltına alındıktan sonra serbest bırakılan Kevser O, şahit olarak mahkemede dinlendi. Mithat T.’nin kız arkadaşı olan Kevser O., “Ümmü Gülsüm M., İstanbul’dan akşam saatlerinde geldi. Mithat’ın evine gelen Ümmü Gülsüm M., yanındaki kırmızı valizden çıkardığı siyah bir çantayı kaldığı odada bırakarak ayrıldı. Aynı gece de kampustan otobüse bindirip terminale yolladık. Eve dönünce çanta Mithat’ın odasında yerdeydi. Sorunca Gülsüm’ün yaz okulundan kalan eşyaları olduğunu söyleyerek beni geçiştirdi. Çantayı yatağın altına koyacaktık, sığmayınca masanın altına koyduk. Gülsüm’ün okulda işim var dediği halde neden hemen döndüğünü ve çantayı evde bıraktığını bilmiyorum” diye konuştu.

    “Sultan çok suskundu, az yemek yiyor ve kısık sesle konuşuyordu”

    Kendisini Sultan olarak tanıtan canlı bombanın yaklaşık bir hafta sonra eve geldiğini belirten Kevser O., şöyle konuştu:

    “Emine, Gülsüm’ün bıraktığı çantadan pijama aldı giydi, sonra taksiye bindiği gün üzerinde olan kıyafeti de gördüm çantada. Sonra Mithat’a sorunca çantanın Sultan’a ait olduğunu söyledi. Telefon ve ulaşım için kart istedi, ona telefon aldık. Ayrıca Mithat’ın üzerine bir de hat aldık. Telefonu ’Bir hafta kullanıp atacağım’ dedi. Yeni aldığımız telefonu verdi bana. Ben de ona kendi eski telefonumu verdim. Mithat bana ’Verdiğin telefonda senin bilgilerin var mı?’ diye sordu, ben de ’kontrol ettim yok’ dedim. Sultan, çok suskundu, az yemek yiyor ve kısık sesle konuşuyordu. Hastaneye gitmek için geldiğini söylemişti, midesinden rahatsız olduğunu söyledi.”

    “Sultan yerdeki pembe çantayı alıp gitti”

    Canlı bomba saldırısının olduğu günü de anlatan Kevser O, şunları söyledi:

    “Eve gittiğimizde kız evdeydi ve bilgisayardan bir şeyler bakıyordu. Ne baktığını görmedim. Bana, ’Hastaneye gittim, haftaya tekrar çağırdılar’ dedi. Yemek hazırlayacağımı söylediğimde ’Aç değilim, arkadaşla buluşacağım’ dedi. Sonra yerde pembe çanta vardı, onu da alıp gitti. O gittikten sonra siyah çantanın yerinde olmadığını fark ettim. Siyah çanta katlanabiliyorsa pembe çantaya sığardı. Patlamayı Mithat’ın yengesi arayınca öğrendim. Mithat’ın olayla ilişkisi olduğunu düşünmüyorum, öyle olsaydı gelmezdim. Sultan’ın kaldığı odada, kapının arkasında, kesik çöp kovası, bilgisayar bataryası ambalajı ve alüminyum folyo parçaları vardı. Hepsini polisler aldı.”

    “Kendimi fırında gibi hissettim”

    Duruşmada, patlama sırasında yaralanan bazı müştekiler de dinlendi. Müştekilerden Ayşen Ö., “Patlama sesini duydum. Kendimi fırında gibi hissettim. Olayın ardından psikolojim bozuldu. Vücudumdan yanık ve kırıklar oluştu. Kulağımdan ve yüzümden cisim çıkartıldı. Sağ ayağım ve yüzümde izler oluştu. Sinir zedelenmesi sebebiyle ayağımın üst kısmını hissetmiyorum. Her an patlama olacak diye dışarıya çıkamıyorum” dedi.

    “Ulucami’de 4 pencere doğraması ve 16 adet renkli cam zarar gördü”

    Ulucami Yaptırma ve Donatım Derneği Başkanı Mehmet Mustafa Gökbulut ise, “Patlamadan 15 dakika sonra Ulucami’ye geldim. 6 asırlık camiye tarihinde ilk defa böyle saldırı oldu. Caminin 4 pencere doğraması ile mihraptaki 16 adet renkli cam zarar gördü. Daha sonra Vakıflar Bölge Müdürlüğü tadilat yaptı. Ancak parçalar orijinali ile bir değil. Dernek olarak şikayetçiyiz” diye konuştu.

    Duruşmaya katılan diğer müştekiler de şikayetçi olduklarını söyledi.

    Bombanın jelatininde parmak izin çıkan tutuklu sanık Emine K’nin babası Ahmet K. ise, “Kızım Emine 2 sene önce Uşak’ta edebiyat bölümünü bitirdi. Sonra İstanbul ve Afyon’da kardeşimin yanında geldi. Ben jelatin paketindeki parmak iziyle alakalı bir şey bilmiyorum. Hediye için alınan paketi kullanmış olabilir. Kızım daha öncede cumhurbaşkanımızın seçildiği tarihlerde 2.5-3 ay ortadan kaybolmuştu. Ardından bana telefon açıp, İstanbul otogarında olduğunu söyledi. Bir süre Afyon’da kaldı. Biz kızımla, İstanbul’da Tuba’nın evinin önünde buluştuk. Sonra Tuba’nın evine gittik. Bizim tartışmamız ise aile içi meseleydi. Mesele büyüdü ve çocuklar dağılma noktasına geldi. Ardından kızım kaybolmuştu” açıklamasında bulundu.

    “Ben kızı Suriyeli sandım”

    Şanlıurfa’nın Viranşehir ilçesinden SEGBİS yoluyla mahkemeye bağlanıp ifade veren Murat B., şunları söyledi:

    “Yolcuyu bana İsa getirdi. İsa’nın yanında çocuğu vardı. Ben kızın Suriye’den geldiğini düşündüm. İsa, taksicilik yapıyordu. Bana yolcu getiriyor ve karşılığında para alıyordu. Yolcuyu parka getirdiğini söyledi. Ayrıca bu yolcu için para almadı.”

    “Daha iyi iş bulmak için kimliğimin fotokopisini almıştı”

    Canlı bombanın üzerinden kimliği çıkan Sultan Y. ise, “Ablam, Emine Y.’nin amcasının iş yerinde çalışıyordu. Emine Y. benim yanıma geldi. Ben mağazada çalışıyordum. ‘Sana daha iyi iş bakalım’ dedi. Benden nüfus cüzdanımı istedi. Ardından fotokopisini çektirip bana verdi. Kağıt-kalem ile bana hangi okuldan mezun olduğumu falan sordu. Birkaç hafta sonra bana, ‘Senin bilgilerini verdim. Kolejden haber bekliyorum’ dedi. Ben de Diyanet’in mülakatına gireceğim için fazla önemsemedim. Ailem de şehir dışını istemedi. Ben Emine’ye bu konuları söylemedim. Daha sonra da zaten konuşmadık. Bir akşam beni emniyetten aradılar. Canlı bombanın üzerinden benim kimliğim çıkmış” şeklinde konuştu.

    İsa C.’nin söylediği Viranşehir meydanındaki şahsın araştırılmasına, İsa C.’nin 20-25 Nisan tarihleri arasındaki telefon görüşmelerinin incelenmesine, 4 valizin İstanbul Adli Tıp Kurumu İhtisas Kurumu’na gönderilerek üzerlerinde RDX+PETN bulaşıklıklarının bulunup bulunmadığının incelenmesine, ayrıca parmak izinin teknik olarak plastik, çanta, jelatin, alüminyum folyo gibi maddelerde kaç gün kalabileceği konusunda görüş bildirilmesine, gelmeyen bazı müştekilerin zorla getirilmesine, sanıkların tutukluluk halinin devamına karar veren mahkeme, duruşmayı ileri bir tarihe erteledi.

  • Diyetisyen Darıcı, Kurban Bayramı öncesinde vatandaşları uyardı:

    Bülent Ecevit Üniversitesi (BEÜ) Uygulama ve Araştırma Hastanesi Diyetisyeni Yiğit Osman Darıcı, Kurban Bayramı öncesinde vatandaşları et ve tatlı tüketimi konusunda uyardı.

    Kurban eti’ni kendi yağında pişirmenin en doğru yöntem olacağını belirten Darıcı, et’e esktra yağ eklemenin kronik hastalıkları tetikleyeceğini söyledi. Günde 90 ila 120 gram arasında et tüketilmesi gerektiğinin altını çizen Darıcı, fazla et tüketiminin ise kandaki kolestrol seviyesinin yükselmesine neden olacağını ifade etti. Vatandaşların bayramda şerbetli tatlılar yerine de sütlü tatlıları tercih etmelerine vurgu yapan Darıcı yaptığı açıklamada, “Özellikle kronik rahatsızlığı olanlar beslenmelerine dikkat etmelidirler. Kurban Bayramı’nda aşırı yağlı et, tatlı ve şeker tüketimine karşı dikkat etmeleri gerekmektedir. Tek tip beslenme yerine temel beslenme kuralları doğrultusunda beslenme yapılmalı. Bunlara dikkat edilmediği takdirde çeşitli mide rahatsızlıklarına neden olabilir. Düzensiz beslenme kronik rahatsızlıkları olanların hastalıklarının daha çok artmasına neden olabilir. Et içerdiği doymuş yağlardan dolayı kan kolestrol seviyesini yükseltebilir. Sağlıklı bir bireyinde gün içinde 90 ila 120 gram arasında et tüketmesi gerekmektedir. Bu seviyenin üzerine çıkılması da sağlık açısından doğru değildir. Kurban Bayramı’nda vatandaşlarımız bu nedenle fazla et tüketmemeleri gerekmektedir. Yoksa, kanlarında kolestrol seviyeleri yükseleceğinden sağlıksal problemler yaşayabilirler. Et’i pişirikende kendi yağında pişirmek doğru olacaktır. Ekstra yağ eklemek sağlık açısından uygun değildir. Izgara veya fırında pişirmek doğru bir yöntemdir. Et’i kızartmak ise doğru bir yöntem değildir. Bayramların vazgeçilmezi olan tatlıları da fazla tüketmemek gerekir. Eğer illa da tatlı tüketme arzusu varsa, sütlü tatlılar tercih edilmelidir. Şerbetli tatlılardan uzak durmak daha doğru olacaktır. Bu vesile ile de tüm islam aleminin mübarek Kurban Bayramını en kalbi duygularımla kutluyorum” düşüncelerine yer verdi.