Etiket: Omurilik

  • Omurilik Zarı Kesilerek Felçten Kurtuldu

    Sivas’ta bel fıtığından dolayı rahatsızlık yaşayan ve felç tehlikesi bulunan Mustafa Gazi Kavak, Numune Hastanesi’nde geçirilen başarılı operasyonla sağlığına kavuştu.

    Sivas Numune Hastanesi Beyin Cerrahi Op. Dr. Levent Yıldırım ve Op. Dr. Mert Şahinoğlu tarafından gerçekleştirilen operasyonda hasta Kavak’ın omurilik zarı kesilerek omurilik içini tamamen dolduran büyük patlamış fıtık parçası çıkarıldı.

    Yapılan operasyon sonucunda hasta felç riskinden kurtarılmış oldu. Ameliyat sonrası yapılan tetkik ve muayeneler sonucunda hasta, sağlık bir şekilde taburcu edildi.

  • Durağan Hayat Omurilik Kireçlenmesine Sebep Oluyor

    Türkiye’de hareketsiz yaşama bağlı olarak 50’li yaşlardan sonra her 10 kişiden 5’inde omurilik kireçlenmesi olduğu bildirildi.

    Memorial Antalya Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Bülent Fahri Kılınçoğlu, vücudu oluşturan bazı doku ve organların kendilerini yenileyebildiğini söyledi. Kemik dokusunda da yenilenme olduğunu belirten Op. Dr. Kılınçoğlu, yaşa bağlı olarak kemiklerde bir takım bozulmaların oluştuğunu bunun başında da omurgadaki kireçlenmenin yer aldığını kaydetti.

    Omurgadaki kireçlenmeyi etkileyen değişik faktörlerin olduğunu aktaran Op. Dr. Kılınçoğlu, “Kişinin yaşam tarzı çok önemlidir. Durağan hayat, spor yapmamak, aktif olmamak eklem ve kemiklerde ağırlaşmaya neden olur. Aynı işlemeyen makine gibi paslanır. Kireçlenme dediğimiz şey de budur. Omurganın ve eklemlerin katılaşması. Diğer bir neden vücut yapısı. Kilo çok önemli, Eğer kilonuz fazlaysa bu süreç hızlanır. Örneğin 70 kiloluk bir insan 80-90 kiloya çıkarsa omurga bunu kaldıramaz. O zaman kendimizi sağlamlaştırmamız gerekir. Omurga bu ağırlığı karşılamak için olmaması gereken yerlerde kemik alanları oluşturur. Bunlar arttıkça kireçlenme olur. Eğer bu omurga sisteminde ortaya çıkarsa kanal darlığı dediğimiz omuriliğin geçtiği boru gibi sistemin daralması olarak görürüz. Bu aşamada omurilikten ayrılan sinirler daralıyor ve hastada sıkıntı çıkarıyor” dedi.

    “HAREKETİ ARTTIRMALIYIZ”

    Kireçlenmede üçüncü faktörün genetik olduğunu ifade eden Op. Dr. Kılınçoğlu, “Ama genetik yapı değişmez. Bu elimizde değildir. Değiştirebileceğimiz şeyler üzerinde çalışmamız gerekir. Hayat tarzımızı değiştirip kilomuzu düzenleyip günlük aktivitelerimizi artırmalıyız. Sigara içiyorsak bırakmalıyız. Çünkü dokuların yeniden kendini oluşturmasını engeller. Sigaradan ne kadar uzak durursak o kadar risk azalır” diye konuştu.

    BELİRTİLERİ

    Omurga kireçlenmesinin bir hastalık olduğunu dile getiren Op. Dr. Kılınçoğlu, “Yaşla artmaktadır. Bazı insanlarda erken ortaya çıkarken, bazı insanlarda geç ortaya çıkar. Ama genel olarak ortalama 50’li yaşlarda ortaya çıkma başlar. Aslında 20’li yaşlarda oluşmaya başlar ve uzun yıllar devam eder. Yavaş yavaş oluşur ve 50’li yaşlarda kendisini belli eder. En önemli belirtisi ağrıdır. Günlük aktivite ve yürüyüşlerde eğilip kalkmalarda ağrılarla kendini belli eder. Bunun yanında omurga kireçlenmesi ve sinirlerdeki sıkışıklık esas problem olduğu için bir takım bulgulara bakarız. Boyunda çıkıyorsa bu kollara yayılan ağrılara bakarız. Kollarda ve ellerde uyuşma görülür. Belde ortaya çıkarsa bel ağrısı görülür. Ayaklarda karıncalanma ve kuvvetsizlik görülür. Sırtta da kireçlenme olabilir. Geçmeyen sırt ağrıları görülür” şeklinde konuştu.

    “HAREKET ÖNEMLİ”

    Omurilik kireçlenmesinin önlenmesinde sporun önemli olduğunu kaydeden Kılınçoğlu, “Anne baba da hangi yaşlarda görülüyorsa bizde de ortalama o yaşlarda görülür. Ama kilomuzu azaltır, spor yaparsak bu yaşları öteleyebiliriz. İlaç tedavisi yapılabiliyor. İlaçların yaptığı sadece ağrıları azaltmak ve kireçlenmenin oluşumunu yavaşlatmak. Ama hiçbir zaman durduramıyoruz. Fizik tedavi ve kaplıcalar denenebilir. Ama çözüme yönelik değildir” ifadelerini kaydetti.

    “KİREÇLENMEYE UYGULANAN CERRAHİ TEDAVİDE BAŞARI YÜZDE 90”

    Hastalığın ağırlaşması durumunda müdahalenin cerrahiye döneceğini belirten Op. Dr. Kılınçoğlu, “Omurilik ve çevresinde bir sıkışıklık var. Bunu ancak mekanik etkiyle ortadan kaldırabiliriz. Yani cerrahi işlem. Bununla kireçler kazınır ve hareketlerin kolaylaşması sağlanır. Mikro cerrahi her zaman kullanılabilen bir yöntemdir. Son derece konforludur. Yaklaşık 1-2 santimetrelik bir aralıktan 3 seviye mesafeyi müdahale edebiliyoruz. Bu bel için. Boyunda da 2-3 santimetrelik bir aralıktan 4 seviyeye müdahale edebiliyoruz. Yüzde 90 başarılı yöntemler ve hastaların hastanede kalış sürelerini azaltıyor. Maksimum 1-2 gün. Ağrılar çok az oluyor ve 1-2 hafta içinde kişi normale dönebiliyor. Hastalığı çekmek yerine erken müdahale önemlidir” dedi.

    “50 VE 60 YAŞTAN SONRA ETKİSİ ARTIYOR”

    Avrupa ülkelerine oranla Türkiye’de kireçlenmenin daha erken yaşta ve şiddetli şekilde ortaya çıktığına vurgu yapan Op. Dr. Kılınçoğlu, “10 kişinin yarısında bu hastalık görülüyor. Yani toplumun yüzde 50’si ile 60’ı arasında bu görülebiliyor. Bunun da tek kaynağı durağan hayat. Biz emekli olduktan sonra her şeyi bırakıyoruz. Halbuki emekli olduktan sonra bir takım şeyleri yapmak için daha çok zamanımız oluyor. Ve kilomuza dikkat etmiyoruz” diye konuştu.

    “BEL AĞRILARININ EN FAZLA YÜZDE 10’UNA AMELİYAT GEREKİR”

    Toplumda sık görülen bel ağrılarına da değinen Op. Dr. Kılınçoğlu, “Sokakta 10 kişiye ileri tetkik yapsak bel ve boyunla ilgili problem çıkar. Ama klinik olarak bu hastalık yoktur. Her kireçlenme ve ağrı olanları ameliyat yapmıyoruz. Ortalama olarak bel ağrılarının yüzde 20’si fıtık veya kireçlenme kaynaklıdır. Bunlarında yüzde 5 veya yüzde 10’u ameliyat gerektirir. Yani oranlarsak belki yüzde 1 veya 2’sine ameliyat gerekiyor. Dolayısıyla tabi ki her hasta ameliyat olmamalı. Ama olması gereken de ameliyattan kaçmamalı. Hastalar genellikle ameliyat olduktan sonra bütün sıkıntılarının bittiğini ve bir daha yakalanmayacaklarını düşünüyorlar. Halbuki bu omurgada dinamik bir süreç var. Kireçlenme sürecine müdahale ediyoruz geriye sarıyoruz ama süreç devam ediyor. Dolayısıyla eğer kiloya dikkat etmezsek hayat tarzımızı değiştirmezsek süreç tekrar başlar” ifadelerini kullandı.

    Kılınçoğlu, bel ağrısı için uygulanan çekme ve kupa yöntemlerinin ise kişiyi sakat bırakabileceği noktasında uyarıda bulundu.

  • Acıbadem Ankara Hastanesi Omurga Ve Omurilik Sağlığı Merkezi Hizmete Girdi

    Acıbadem Ankara Hastanesi Omurga ve Omurilik Sağlığı, Hastalıkları ve Cerrahisi Merkezi, düzenlenen resepsiyon ile hizmete girdi.

    Ankara Swissotel’de gerçekleşen Acıbadem Ankara Hastanesi Omurga ve Omurilik Sağlığı, Hastalıkları ve Cerrahisi Merkezi’nin tanıtım resepsiyonu yoğun ilgi gördü. Lasmanın açılış konuşmasını yapan Acıbadem Ankara Hastanesi Direktörü A. Nihan Karaçam Salkaya, Acıbadem’in geliştirdiği iş modelleri ile her zaman fark oluşturan bir kültüre sahip olduğunu ve Omurga ve Omurilik Sağlığı, Hastalıkları ve Cerrahisi Merkezi ile Türkiye’nin kalbinde yeni bir uygulamaya daha imza attıklarını kaydetti.

    Daha sonra söz alan Beyin ve Sinir Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Ömer Selçuk Palaoğlu, omuriliğin sinir sisteminin önemli bir parçası olduğunu belirterek, “Omurilikle ilgili rahatsızlıklarda bir grubu tabi ilaçla tedavi edilebilir rahatsızlıklar ama bir grubu da cerrahi hastalık bunların. Bunlarla ilgili de çok ciddi bir bilgi birikimi ve tecrübe gerekiyor. Biz, bütün Türkiye’de çok iyi seviyede beyin cerrahisi klinikleri olduğunu biliyoruz. Hemen hemen Türkiye’nin her yerinde de güvenle bu ameliyatların yapıldığını da biliyoruz. Örneğin bel fıtıkları, boyun fıtıkları, tümörler bütün bu kapsamın içinde. Burada bizim yapmak istediğimiz iş, hastaların çok kısa sürede birçok disiplin tarafından değerlendirilip yapılması gerekenlerin hızla sıralanıp, hastaya en etkin, en güvenli, en çabuk, en ekonomik tedavinin uygulanmasıdır. Dünyanın birçok yerinde böyle merkezler kurulmaya başladı. Hastalar temel tedavi kesinleşmeden başka tedavilerle zaman kaybetmiyor ve hızlı bir biçimde de doğru kararla güvenle olabilecek en sağlıklı koşullarda evlerine gönderilmeye çalışılıyor” dedi.

    Omurga ve Omurilik Merkezi hakkında bilgi veren Prof. Dr. Emre Acaroğlu ise, omurga ve omurilik sağlığının herkesin problemi olduğunu ifade ederek, “Burada yapmak istediğimiz şey, daha çok bir yeriniz ağrırsa, beliniz ağrırsa, boynunuz ağrırsa bir süre devam ederse ne yaparsınız? Gidersiniz bir arkadaşınıza sorarsınız, bir dostunuza, ‘Tanıdığın iyi bir hekim var mı? Biz ona gidelim’ belimizi, boynumuzu gösterelim diye. Burada aslında bu yaklaşımdan kurtulmak istiyoruz. Bizim bu hastanemizin burada bir merkezi var, sizin belinizle ilgili ne problemiz olursa olsun gelin, bunu doğru yerlere yönlendirip sizi tedavi edebiliriz. İhtiyacınız eğer fizik tedavi ise biz sizi görürüz, ’sizin ihtiyacınız fizik tedavidir’ deriz, siz fizik tedaviye gidersiniz. Eğer ihtiyacınız cerrahi ise yine sizi görürüz, ’sizin ihtiyacınız cerrahi’ deriz, o zaman da sizi cerrahiye göndeririz. Standart yaklaşımdan farklı, standart yaklaşımda cerraha gidersiniz cerrah sizi mutlaka cerrahi yapmak istiyor, fizik tedavi hekimine gidersiniz, fizik tedavi hekimi mutlaka sizi fizik tedaviye kanalize etmeye çalışıyor. Biz bundan uzaklaşmaya çalışıyoruz. Hastayı görelim, hastayı bir bütün olarak değerlendirelim. Ondan sonra bütün olarak değerlendirdiğimiz hastanın neye ihtiyacı varsa onu verelim” diye konuştu.

    “OMURGA OKULLARI YAPMAYI DÜŞÜNÜYORUZ”

    Omurga okulları yapmayı düşündüklerini kaydeden Acaroğlu, “Omurga okulunda kastedilen şey, mesela bir konu alacağız, diyelim ki omurga ilikleri skolyoz. Skolyoz konusunda bir okul yapacağız. Okul dediğimiz şey herkese açık bir kurstur. Diyeceğiz ki; skolyoz konusunda bilgilenmek istiyorsanız, skolyoz konusunda bir şeyler sormak istiyorsanız gelin bunu yapalım. Aralık ayında skolyoz için yapacağız, daha sonra da önümüzdeki sene Şubat ayında bel ağrıları için, Nisan ayında da boyun ağrıları için yapacağız. Bunun çok yararlı olacağını düşünüyorum ben. İnşallah yeterli katılım olur” dedi.

    Geleneksel yöntemlerin aksine tam teşekküllü bir hastane ile bir araya gelindiğinde tüm ekipmanları ile sağlığı korumayı hedefleyen bir merkez ortaya çıkarttıklarını kaydeden Acaroğlu, burada Türkiye’de omurganın tüm sorunlarına bir ekip çalışması içinde yaklaşmanın önemli olduğunu ifade ederek, “Belli başlı örneklerden birisi olma iddiası taşıyor. Bu bütüncül yaklaşım sayesinde teşhis ve tedavi süreçleri hem hızlanıyor, hem çok güvenilir ve doğru hale geliyor, hem de ’hastalarımıza yalnız kendi kısıtlı bilgimiz içinde tedavi önerebiliriz’ yaklaşımından uzaklaşılmış oluyor. Etik ve uygun tedavi standart hale getiriliyor” diye konuştu.

    Acıbadem Ankara Hastanesi Omurga ve Omurilik Sağlığı Merkezi, omurga sağlığı alanında kurduğu bu özellikli merkezle omurga sorunu olan hastalara tıbbın tüm olanaklarını sunuyor. Merkez, hasta odaklı tedavi ilkesi ve multidisipliner yaklaşımla hizmet veriyor. Omurga ve omurilik cerrahilerinin yanı sıra Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon, Radyoloji, Nöroloji, Fizyoterapi, Psikoloji gibi ilgili tıbbi branşlarla birlikte tanı ve tedavi hizmetlerini gerçekleştiriyor. Uzmanlaşmış kadrosu, tanı ve tedavi sürecindeki kesintisiz hizmeti, multidisipliner ve etik yaklaşımıyla Acıbadem Ankara Hastanesi Omurga ve Omurilik Sağlığı Merkezi’nin omurga sağlığı alanında geniş bir hizmet yelpazesi bulunuyor. Ağrı hekimliğinden nörolojik tedaviye tüm alanları kapsayan bir merkezi Ankaralılar ile buluşturmanın mutluluğunu yaşayan Acıbadem Ankara Hastanesi, Ankara’daki üçüncü yıllarında başarılı projelere imza atmanın mutluluğunu da birlikte yaşadı. Sunumların ardından bol bol sohbet eden hekim ve davetliler, keyifli bir akşam geçirme şansına sahip oldu.