Etiket: Ömrünü

  • LED’li aydınlatmanın ömrünü uzatacak projeye TÜBİTAK’tan destek

    Geleneksel aydınlatma sistemlerine göre çok daha düşük enerji tükettiği ve daha uzun ömürlü olduğu için giderek daha çok tercih edilen LED (ışık yayan diot) teknolojisi, otomobiller için de vazgeçilmez olmaya başladı. LED’lerin büyük avantajlarının yanı sıra en önemli sorunu da ısınma probleminin henüz giderilememiş olması.

    Uludağ Üniversitesi Mühendislik Fakültesi öğretim üyeleri ile Magnetti Marelli MAKO Elektrik Sanayi Ticaret AŞ, LED’in ısınma sorununa çözüm bulacak bir proje hazırladı. TÜBİTAK tarafından da desteklenen projeyle, araç aydınlatma sistemleri için yenilikçi soğutma sistemleri geliştirilecek. Proje kapsamında elde edilecek altyapı ve teknolojik bilgi birikimi ile araçlarda ileri teknoloji LED’li aydınlatma ürünleri ülkemizde tasarlanıp geliştirilebilecek ve üretimi yapılabilecek.

    “Otomotiv LED Aydınlatma Ürünleri İçin Yenilikçi Soğutma Sistemi Geliştirilmesi, Tasarımı ve Prototip İmalatı” başlıklı projeyi, Uludağ Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Makine Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Muhsin Kılıç yürütecek.

    TÜBİTAK 1505 Üniversite-Sanayi İşbirliği Destek Programı kapsamında desteklenmeye uygun görülen projede, Makine Mühendisliği Bölümünden Yrd. Doç. Dr. M. Özgün Korukçu ve Otomotiv Mühendisliği Bölümünden Doç. Dr. Gökhan Sevilgen araştırmacı olarak yer alacak.

    “LED’in ömrü 100 bin saat olabilir”

    Proje yürütücüsü Prof. Dr. Muhsin Kılıç, tasarımdaki sınırlamaları azaltması, kalite problemlerine daha az rastlanması, kullanım ömrünün çok daha uzun olması ve düşük enerji tüketimi LED’i bundan sonraki otomotiv aydınlatma ürünlerinin vazgeçilmezi yaptığına işaret ederek şunları söyledi:

    “LED’lerin büyük avantajlarının yanında çözülmesi gereken en önemli sorunların başında ısınma problemi gelmektedir. Elektronik elemanlarda ve LED sistemlerinde ısınma problemi doğrudan aydınlatma fonksiyonunu etkileyerek, veriminin azalmasına ve ömürlerinin önemli derecede kısalmasına yol açmaktadır. Bu da LED sistemler üzerinde araştırma-geliştirme çalışmaları yapılarak yeni soğutma teknikleri geliştirmeyi zorunlu kılmaktadır. Isınma sonucu ortaya çıkan yüksek sıcaklıklardan dolayı LED sistemlerinin ömrü oldukça kısalmaktadır. Etkin soğutma yapıldığında ise LED’in kullanım süresini bir kaç yüz saatten yüz bin saatin üzerine çıkartmak mümkündür. Yurt dışında sürekli olarak geliştirilen LED’li araç aydınlatma sistemlerinin soğutma sistemlerinin tasarımı ve imalatı ülkemizde açık olan bir noktadır. Bunun nedeni sistemlerin tam olarak tanınmaması, gerekli teknolojik bilgi birikimi ve alt yapının olmaması ve problemlere çözüm bulunamamasıdır. Biz de yüksek enerji verimliliğine sahip LED’li sistemlerin soğutulması ve enerji yönetimine yönelik araştırma-geliştirme çalışmalarını üniversite-sanayi işbirliği ile gerçekleştirerek araç aydınlatma sistemleri için yenilikçi soğutma sistemleri geliştirmeye çalışacağız. Proje kapsamında elde edilecek alt yapı ve teknolojik bilgi birikimi ile araçlarda ileri teknoloji LED’li aydınlatma ürünleri ülkemizde tasarlanıp geliştirilebilecek ve üretimi yapılabilecektir.”

  • 30 dakikalık yürüyüş kanserli hastanın ömrünü uzatıyor

    Türk Hematoloji Derneği (THD) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ahmet Muzaffer Demir, yürüyüşün kanserli hastaların yaşam süresini ve kalitesini olumlu yönde etkilediğini söyledi. Prof. Dr. Demir, “Yeni bir çalışmaya göre, kanser hastaları haftada üç kez sadece 30 dakika yürüdüklerinde yaşam kalitelerinde artış olmaktadır” dedi.

    Daha önce Fethiye ve İstanbul’da rekor katılımlarla düzenlenen International Congress on Leukemia Lymphoma Myeloma’nın altıncısı bu yıl Antalya’nın Serik ilçesinde düzenlendi. Belek Turizm merkezinde bir otelde 25 yabancı konuşmacının yer aldığı ve 300’e yakın hematoloji uzmanlarının da katıldığı kongrede, 12 bilimsel oturum ve 3 uydu sempozyumda 29 oturum başkanının moderatörlüğünde 34 konuşmacı sunumlarını gerçekleştiriyor. Programda gazetecilerle bir araya gelen Türk Hematoloji Derneği (THD) uzmanları, kanserde ömrü uzatma ve yaşam kalitesini arttırmaya yönelik önemli açıklamalarda bulundu.

    “Yaşam süresi ve kalitesini etkiliyor”

    Kongrede konuşan Türk Hematoloji Derneği (THD) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ahmet Muzaffer Demir, derneklerinin 2016 Dünya Tromboz Günü’nde ‘hareketsiz kalma yaşamda kopma sloganı’ ile damar tıkanıkları hastalıkları konusunda şişmanlığın ve hareketsizliğin yaşama mal olduğu konusunda bilgilendirmeler yaptıklarını hatırlattı. Kanserli hastalıklarda hareketsizliğin yaşam kalitesini etkilediğini vurgu yapan Demir, “Hem yaşam kalitesini hem de yaşam süresine etki etmektedir. Nitekim hastalarımızın ruhsal durumu yaşama bağlılığı aile desteği ile ve tedavisi ve bakımı iyi tedavi yönetmeleri ve yaşam kalitesini arttırıcı yöntemler mümkündür” dedi.

    Haftada 3 kez sadece 30 dakika yetiyor

    Günlük fiziksel aktivitelerin düzenli olarak yapılmasının ise yaşam kalitesini arttırdığını söyleyen Demir, “Bu nedenle olası enfeksiyona karşı önlemler alındığında hastaların dışarı çıkması, yürüyüş yapması fiziksel aktivitelerini arttırmaları önem kazanmaktadır. Yeni bir çalışmaya göre, kanser hastaları haftada üç kez sadece 30 dakika yürüdüklerinde yaşam kalitelerinde artış olmaktadır. İngiltere’de yapılan çalışmaya göre, ’egzersizden kaçmak yerine, hastalar daha aktif olmaya ve günlük yaşamlarında egzersiz yapmaya teşvik edilmelidir’ denmiştir. Çalışmada 42 kanserli hasta iki gruba ayrılmış. Bir grup, mevcut aktivite düzeyini korumaya teşvik edilmiş. Diğer gruba ise yürüyüş önerileri verilmiş ve haftada bir grup yürüyüşüne katılmaları önerilmiştir. Bu hastalar yaşam kalitesi, halsizlik, ruh durumu kendi kendini iş yapabilme durumu sorgulanarak 6, 12 ve 24. haftalarda değerlendirmeler yapılmıştır. Yürüyüş yapanlarda yaşam kalitesi skorlaması yapmayanlara göre daha yüksek çıkmış” diye konuştu.

    “Çocuklardaki kanser oranı tüm kanserlerin yüzde 2’sini oluşturuyor”

    İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD Çocuk Hematoloji Onkoloji Bölümü Doktoru THD Yönetim Kurulu İkinci Başkanı Prof. Dr. Tülin Tiraje Celkan ise, çocukluk ve ergenlik döneminde habis hastalıklarda gün gittikçe ilerleme olduğuna dikkat çekti. Prof. Dr. Celkan, çocuklarda saptanan kanser oranının tüm kanserlerin yüzde 2’sini oluşturduğuna dikkat çekerek “Bizim çocukluk çağında kanserlerdeki başarımız çok fazla. Başarıda yüzde 80’lere ulaşmış vaziyetteyiz. Bazı erken evre dediğimiz hasta gruplarında yüzde 90’lara çıktık. Böyle olunca artık yaşayan hastalarımız çok fazla. Hatta deniliyor ki; 2020 – 2030 yıllarına geldiğimizde her 200-300 kişiden bir tanesi çocukluk çağında bir kanser geçirmiş olacak. O zaman önlerinde 60-70 sene var. Bu da demek oluyor ki yaşattığınız hastaların kaliteli yaşaması bizim için önemli. Böyle olunca da yan etkiler gündeme gelmeye başladı. Daha önceki yıllardaki hedefimiz yaşatmaktı. Şimdi ise kaliteli yaşatmak. Hastaları kaliteli yaşatabilmek için yan etkileri olmaması gerekir. Nasıl olmaz? Kemoterapi sırasında kötü hücreleri öldürelim derken bir takım yan etkileri olarak iyi hücrelerimiz de gidiyor. Kemoterapi alan hastalar maske takar niçin takar? Çünkü vücudumuzun askerleri de ortadan kalkıyor. Bunlar en basit yan etkiler. Bunun yanında Kardiyak yan etkiler, ileride kalp yetersizliği, böbrek yetersizliği olanlar gibi hastalarda var. Böyle olmasınlar diye hedefimiz sadece gidip kanser hücresini öldürecek moleküller, akıllı moleküller artık piyasaya çıkmak durumunda ve kullanılıyor. Hedefimiz daha sağlıklı başarılara ulaşmış kanserden kurtulmuş çocuklarımızın olması” diye konuştu.

    “Klinik araştırma sayısında ciddi artış yaşanıyor”

    Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ABD Hematoloji Bölümü Doktoru, THD Yönetim Kurulu Genel Sekreteri Prof. Dr. Güner Hayri Özsan ise, hematoloji alanındaki klinik araştırmaların önemine işaret etti. Dünyada özellikle habis hastalıkların tedavisinde ve hematoloji alanında giderek artan sayıda ilaç ve molekül keşfedildiğini söyleyen Özsan, bu verilerin klinik araştırmaların sayısında da ciddi artışlara neden olduğunu kaydetti.

    “Son 10 yılda kanserdeki hedefe yönelik birçok tedavi yöntemi gelişti”

    Kongreye misafir olarak katılan İtalyan Hematolog Francesca Palandri ise kanser tedavilerinde kullanılan akıllı moleküllerin hematolojik hastalardaki etkisine değindi. Son 10 yıl içerisinde hedefe yönelik birçok tedavinin geliştiğini belirten Palandri, “Bu hastalıkların tedavisinde genellikle standart tedavilerle birlikte yürütülüyor. Bazı durumlarda da standart tedavi yeterli yanıt alınmadığında bu moleküler başarıların sağlandığı, standart tedavilerin yan yetkilerini azaltmaya yönelik bir çok çaba bu yönde gelişti” dedi.

    Palandri, kemik iliğinde aşırı çoğalmayla giden başka hastalıkların da olduğunu vurgulayarak, şuanda kullanılan tedavi yöntemleriyle hastaların yaşam kalitesi ve yaşam süresinde ciddi ilerlemelerin kaydedildiğini sözlerine ekledi.

  • (Özel Haber) Peynirin doğal yollarla raf ömrünü uzatacak formülü buldular

    Uludağ Üniversitesi öğrencileri, peynirin doğal yollarla raf ömrünü uzatacak formül buldu.

    Özellikle çabuk küflenen ve bozulan kaşar peynirinin ömrünü uzatmak için bir takım kimyevi maddeler kullanılıyor. Bursalı, öğrenciler ise, hiçbir katkı maddesi karıştırmadan kaşarın raf ömrünü artırmayı başardı. Uludağ Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek Yüksek Okulu Süt Ürünleri ve Teknolojileri Bölümü öğrencileri Berkay Aydın ve Samet Ali Kurt, tuzsuz olması sebebiyle çabuk bozulan ve küflenen kaşar peynirinin üzerini bal mumuyla kapladı. Öğrenciler, hiçbir katkı maddesi kullanmadan doğal yollarla kaşar peynirinin raf ömrünü 15 gün uzatmayı başardı.

    Bir arı ürünü olan bal mumunu sıcak su vasıtasıyla eriten öğrenciler, bunu kaşarın üzerine sürdü. Balmumuyla kaplanan ve soğuyunca kalıp şeklini alan bal mumu peynirin ömrünü 15 gün uzattı. Bıçakla kesilince peynirden kolay bir şekilde ayrılan bal mumu kaşarı muhafaza ediyor.

    Peyniri balmumu ile kaplamanın kilo başına 1 lira ek maliyet getirdiğini ifade eden öğrenciler, “Hocamız gıdaların doğal yollarla raf ömrünün nasıl uzatılacağıyla alakalı ödev verdi. İki kişi araştırmaya başladık. Bal mumunun gıdaların ömrünü uzatabileceğini düşündük. Çabuk bozulan ve küflenen kaşar peynirinin doğal yollarla raf ömrünü uzatmak için çalışma başlattık. Sıcak suda erittiğimiz bal mumunu kaşar peynirinin üzerine sürdük. Soğuyunca kalıp şeklini aldı. Bu şekilde kaşar peynirinin raf ömrü 15 gün uzadı. Kaşar peynirini kesince balmumu kolayca peynirden ayrılıyor. İstenirse doğal bir ürün olan balmumu da tüketilebilir” dedi.

  • Evliyaoğlu: “Kar altında kışlatma, arının ömrünü uzatıyor”

    Ardahan Arıcılar Birliği Başkanı İlhan Evliyaoğlu, Kafkas ana arısının kar altında dinlendiği zaman ömrünün uzadığını söyledi.

    Ardahan Arıcılar Birliği Başkanı İlhan Evliyaoğlu, geçen yıl bazı arıcıların kar altında kışlatmayı denediklerini ve olumlu sonuç elde ettiklerini söyledi. Evliyaoğlu, “Üreticilerimizin kapalı alanlarda riske girmelerine gerek yok? Kapalı alanlarda havalandırma, nem sorununun oluşu ve buna bağlı arı kayıplarımız büyük oranda artmakta. Fakat dışarıda kışlatıldığı zaman arı kovanlarının önündeki uçuş delikleri sürekli açık olduğu için hava sıkıntısı olmadığı gibi buna bağlı olarak daha sağlıklı olduğunu görüyoruz” dedi.

    Ardahan Merkeze bağlı Çataldere köyünde arıcı Nejdet Bilgine ait kovanları yerinde inceleyen Ardahan Arıcılar Birliği Başkanı İlhan Evliyaoğlu, “Şu anda rakım olarak 2 bin 100 metre yükseklikte bir alandayız. Kafkas arısını içeride değil artık bundan sonra dışarıda kışlatmayı planlıyoruz. Şu anda gördüğünüz gibi kovanların bazıları neredeyse yarıya kadar kara gömülü. Kafkas ana arısı 3 ay boyunca dinlenmesi gerekiyor. Soğuk havaya dayanıklı bir ırk olan Kafkas arısını bu nedenle dışarıda kışlatmayı hedefliyoruz. Arıcı arkadaşımız Nejdet Bilgin geçen yıl bu yöntemi denedi. İçerideki kışlatmayla dışarıdaki kışlatma arasında çok büyük farkın olduğunu ve dışarıda kışlatılan arılarımızın daha sağlıklı ve diğer kovanlardan daha iyi geliştiğini yazın gözlemledik. Arıcılarımıza bundan sonra Artvin ilinde kışlatma veya kapalı alanlarda kışlatmalarını değil artık dışarıda kışlatmalarını öneriyoruz. Üreticilerimizin kapalı alanlarda riske girmelerine gerek yok? Kapalı alanlarda havalandırma, nem sorununun oluşu ve buna bağlı arı kayıplarımız büyük oranda artmakta. Fakat dışarıda kışlatıldığı zaman arı kovanlarının önündeki uçuş delikleri sürekli açık olduğu için hava sıkıntısı olmadığı gibi buna bağlı olarak daha sağlıklı olduğunu görüyoruz” ifadelerini kaydetti.

    “Kafkas ana arısı dinlendiği zaman ömrü uzuyor”

    Kafkas ana arısının dinlendiği zaman ömrünün uzadığını söyleyen Başkan Evliyaoğlu, dışarıda ve kar altında kışlatıldığı zaman Kafkas ana arısının ömrü 2 yıldan 4 yıla uzuyor. Artvin ve diğer illere kışlatmaya gittiğimiz zaman ana arının ömrü 2 yıla iniyor. Neden iniyor? Sürekli yumurta attığı için spermlerinde yumurta yetersiz oluyor. Buna bağlı kovanlarda verimsiz olduğu için ana arıları sürekli değiştirmek zorunda kalıyoruz. Ama kışın dışarıda kışlatıldığı zaman ana arının ömrü uzuyor ve yazın bal sezonunda daha verimli hale geliyor” diye konuştu.

    Dışarıda kışlatmanın avantajları

    Dışarıda kışlatmanın avantajlarını da anlatan Evliyaoğlu, “Arının sürekli kovan uçuş deliğinin açık oluşunun avantajından yararlanıyoruz ve buradan sürekli hava aldığı için nem oranı olmuyor. Arı soğuktan çalışmıyor, çalışmadığı için de içeride salkım bağlamış. Güçlü arılarımızın daha sağlıklı bir şekilde ilkbahara çıkacağına inanıyorum. Üreticilerimizin bundan sonra kapalı alanların riskli olmasından dolayı dışarıda kışlatmalarını tavsiye ediyoruz. Üreticiler bilinçsiz kışlattıkları zaman, kovanın içerisinde yeterli hava olmuyor ve kapalı alanda yeterli hava olmadığı için de güçlü ve mevcudu çok olan kovanlarda nemleniyor. Ve orada arı kayıpları daha çok oluyor. Arıcılarımızın dışarıda kışlatma yaparak daha iyi randıman alacaklarına inanıyorum” dedi.

    Arıcı Nejdet Bilgin ise, geçen yıl bir kısım arıyı dışarıda kar altında bırakarak kışlatma yaptığını söyledi. Bilgin, “Geçen yıl bir kısım arıyı dışarıda kar altında bırakarak kışlatma yaptık ve çok sağlıklı bir şekilde bahara çıktı. Bu nedenle bu yıl da arıları dışarıda kışlatacağız” ifadelerini kaydetti.

  • (Özel Haber) Ömrünü tamamlamış klarnetine rağmen Türkiye’ye birincilik getirdi

    Mersinli genç klarnetçi Sultan İpek Çelik, Gürcistan’da düzenlenen 5. Uluslararası Müzik Festivali’nde Türkiye’ye birincilik kazandırdı. Kendi deyimi ile ’artık beni kullanma, çalma’ dediği eski klarnetiyle büyük bir başarı elde eden genç yetenek, Ayşegül Kirmanoğlu ve Ecesu Sertesen gibi dünya çapında bir kadın klarnetçi olmak istiyor.

    Mersin Üniversitesi (MEÜ) Devlet Konservatuvarı Klarnet Bölümü lise öğrencisi olan Sultan İpek Çelik, 3-8 Temmuz 2016 tarihleri arasında Gürcistan’ın Borjomi kentinde düzenlenen 5. Uluslararası Müzik Festivali’nde büyük bir başarıya imza attı. Farklı uluslardan genç ve yetenekli müzisyenleri desteklemek, onlar arasında dostane ilişkilerin oluşturulması ve geliştirilmesi amacıyla düzenlenen festivalde, ABD, İtalya, Rusya, Türkiye, Azerbaycan, Ermenistan, Kazakistan, Letonya ve Litvanya’dan pek çok genç yetenek yer aldı. Festivalde Türkiye’yi temsil eden Mersinli Çelik, ’En İyi Romantik Eser Performansı’ dalında birinci oldu. Festivalde, Camille Saint-Seans’ın Klarinet Sonatı ve Michelle Mangini’nin Pagina D’Album eserlerini seslendiren Çelik, birincilik sertifikası elde etti. Çelik’in bu başarısından dolayı MEÜ Devlet Konservatuvarı Öğretim Görevlisi George Kovziridze’ye de ’En İyi Öğrenci Yetiştirme Sertifikası’ verildi.

    “Birincilikle döneceğimi hiç tahmin etmezdim”

    Elde ettiği başarıyla ilgili İHA muhabirine açıklamalarda bulunan Sultan İpek Çelik, müziğe 7 yaşında piyano çalarak başladığını söyledi. Konservatuvarda tam zamanlıya geçtiği zaman 12 yaşında klarneti seçtiğini ifade eden Çelik, “Sanat konusunda babam beni küçüklüğümden beri resim, heykel, müzik kurslarına gönderdi. 12 yaşında klarneti seçtim. Hocam da beni sevdi, destekledi. Üflemeli enstrümanlara çok ilgim vardı. Küçükken klarnetçi bir arkadaşım vardı. Beni hocamla tanıştırdı. Aslında ben hocamı ilk başlarda çok sevdiğim için sonradan klarneti de istedim. Çünkü klarneti bana çok sevdirdi. Çocukken insanın aklı karışıyor ama hoca enstrümanı hoca sevdirdiği zaman gerçekten alışıyor, seviyor ve bağlanıyorsunuz. Yaklaşık 6 yıldır çalışıyorum. Bu sene liseyi bitirdim ve üniversiteye geçeceğim. Bu yarışmaya gitmeye hocamla birlikte karar verdim. Beni göndermek istedi. Hazırlandım aslında ben böyle olacağını, birincilikle döneceğimi hiç tahmin etmezdim. Her şey biraz ani gelişti. Ben böyle olacağını bilemedim. Sonuçtan çok mutlu oldum” şeklinde konuştu.

    “Klarnetim artık beni kullanma, çalma diyor”

    Yarışmada çaldığı klarnetinin çok eski olduğunun altını çizen Çelik, “Yaklaşık 23-24 yaşında bir klarnet. Yani artık ömrünü tamamlamış bir klarnet. Yeri geldiği zaman ses çıkarmıyor, yeri geldiği zaman bozuluyor hocam tamir etmeye çalışıyor. Artık gerçekten ömrünü tamamlamış durumda, paslanmaları var, tahtalarının içinde çürümeler var. ’Artık beni kullanma, beni çalma’ diyor ama mecburiyetten bunla çalışmak zorundayız. Her ne kadar ses çıkarmak istemese de çalıyorum. Klarnetim gerçekten beni zorluyor. Üflemeli enstrümanlarda eski olduğu zaman yenisi gerekiyor. Gerçekten benim ki ömrünü tamamlamış durumda” ifadelerini kullandı.

    Elde ettiği birincilikten dolayı ailesinin çok sevindiğini de belirten Çelik, şöyle devam etti:

    “Ailemi mutlu görmek beni de çok mutlu etti. Onlar da çok mutlu oldular. Onlar da beklemiyordu, insanlar tarafından bu kadar alkışlanmamı, iyi yorumlar almamı. Ben de bunlar karşısında çok sevindim. Aileme ve beni destekleyen herkese sonsuz teşekkür ederim. Tabi biz sürekli çalışıyoruz. Aslında bir yarışma veya konser olduğunda değil de her zaman düzenli çalışmalarımız var. Biz her zaman hazırlıklı olmak zorundayız. Konser veya yarışma olduğu zaman ayrı bir çalışma değil de her zaman daha fazla çalışmak zorundayız.”

    Türkiye’de örnek aldığı kişilerin de olduğunu söyleyen Çelik, “Ülkemizde benim gibi kadın klarnetçi sanatçılarımız var. Gerek Ayşegül Kirmanoğlu gerekse Ecesu Sertesen benim örnek aldığım kişiler. Tabi onlar dünya çapında tanınmış sanatçılar. Onlar gibi olmayı tabi ki de çok isterim” dedi.

    Çelik’in hocası MEÜ Devlet Konservatuvarı Öğretim Görevlisi George Kovziridze ise İpek’in çok potansiyelli olduğunu vurgulayarak, “Yetenekli, uyumlu bir çocuk. Her dediğimizi yapıyor. Çok iyi bir müzik karakteri var. Çok iyi müzik yapabilir. Bütün çocukları ben müziğe yönlendiriyorum, müzikten keyif alsınlar istiyorum. Sadece nota çalan insanlar var, müzisyenler var ama müzik çok önemli. Klarnet bizim için artık bir vücut parçası oluyor. Biz ipekle klarneti çalmaya çalışıyoruz. İyi bir çocuk. İnşallah daha iyi müzik, daha iyi konserler, yarışmalarda, festivallere katılabilir ve ülkeyi sevindirebilir” diye konuştu.