Etiket: Ömrü

  • Prof. Dr. Ömer Özkan: “İnsan ömrü uzadı”

    Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin “Mavi Ev Konuşmaları” kapsamında Prof. Dr. Ömer Özkan, ‘Plastik Cerrahiye Göre Yaşlılık’ konulu seminer verdi. İnsan ömrünün uzadığına dikkat çeken Özkan, “Ancak ne yaparsak yapalım günümüz şartlarında 120 yaşını geçmemiz mümkün değil” dedi.

    Büyükşehir Belediyesi’nin, yaşlılıkla beraber ortaya çıkan hastalıkları, dikkat edilmesi gerekenleri ve tedavilerine yönelik bilgilendirme yaptığı ‘Mavi Ev Konuşmaları” AKM Perge Salonu’nda hasta yakınları ve vatandaşlarla buluştu. Türkiye’de ilk yüz ve rahim naklini gerçekleştiren Akdeniz Üniversitesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Özkan’ın konuşmacı olarak katıldığı ‘Plastik Cerrahiye Göre Yaşlılık’ konusu ele alındı. Özkan, “20 yıl önce 60 yaşındaki insanlar yaşlı olarak adlandırılırdı. Ancak bu rakam son yıllarda 70-80’lere yükseldi” dedi.

    “Gelecek nesillere güzel bir miras bırakmalıyız”

    Yaşlanmanın tanımını yapan Prof. Dr. Ömer Özkan, “Yaşlanma bir sistemin fiziksel kimyasal ve biyolojik ajanlardan kaynaklanan eksojen ve endojen streslere karşı cevap verme yetisinde azalma ile karakterize, çok yönlü ve zamana bağlı kompleks bir olaydır. Sizlerin hatıralarınızla gelecek nesillere güzel bir miras bırakması gerekiyor. Yaşlıların çocuklarına yaşadıklarıyla düşünceleriyle çok güzel bir miras bırakması gerekiyor. Ne kadar depresyona ve yaşlılık psikolojisine girilirse onlara kötü bir miras kötü bir algı bırakmış oluruz” dedi.

    “120 yaşını geçmemiz mümkün değil”

    Dünyadaki yaş dilimlerini yeniden düzenlendiğine dikkat çeken Prof. Dr. Ömer Özkan, “Ortaçağ’da insanın ortalama yaşam yaşı 35-40 seneydi. Günümüzde ise ne yaparsak yapalım günümüz şartlarında 120 yaşını geçmemiz mümkün değil. Türkiye’de 15-20 yıl önce 60 yaşındaki insanlar yaşlı olarak adlandırıldı ancak bu rakam son yıllarda 70-80’lere yükseldi. Teknoloji ilerledikçe bir bakacağız bir gün 100 yaşından sonraki hastalıklarla uğraşacağız. Uzun yaşamak tabi ne kadar önemli. Belli bir şeyleri hatırlamadıktan sonra 110 yaşına kadar yaşamak istemezsiniz. Kendi kendine yetmedikten sonra yaşamak istemezsiniz. Yaşlılık sadece dış deri görüntüsüyle değerlendirilmez kalp-damar sistemi, sinir sistemi ve kaslarla birlikte yaşlılık değerlendirilmeli.”

    “Göz kapağı ve çevresini gerdiriyor”

    Yaşlılar da en fazla göz kapağı çevresi ve yüz germe ameliyatlarını tercih ettiklerini söyleyen Özkan, “Estetik biraz daha erken yaşlara döndü. Günümüzde ameliyat teknikleri de çok gelişti. Göz kapağının etrafını yapıyorsunuz çok ciddi değişiklik oluyor, insanı 10 sene öne götürüyor. Yaşlılar en fazla göz kapağı çevresi ve yüz germe ameliyatlarını tercih ediyor” diye konuştu.

  • Başkan Asya: “Merkezine milletini alan anlayışın ömrü daim olur”

    AK Parti Muş İl Başkanlığı tarafından düzenlenen Siyaset Akademisi programında konuşan Belediye Başkanı Feyat Asya, “Allah’ın izniyle merkezine milletini alan ve her şeyi ona göre şekillendiren anlayışın ömrü daim olur” dedi

    AK Parti AR-GE Başkanlığı tarafından 81 ilde yürütülen ve ’1919’dan 2019’a Milletin Emrinde Aydınlık Geleceğe’ sloganı taşıyan Siyaset Akademisi, Muş’ta başladı. Muş Ticaret ve Sanayi Odası Başkanlığı konferans salonunda gerçekleştirilen ve AK Parti Genel Başkan Yardımcısı, Ar-Ge Başkanı ve İzmir Milletvekili Hamza Dağ’ın katıldığı programda konuşan Belediye Başkanı Feyat Asya,

    14 Ağustos 2001 tarihinde Erdemliler hareketi şeklinde başlayan bir yapılanmanın partileşmesi sonucu AK Parti’nin kurularak Türk siyaset tarihine giriş yaptığını ifade etti. AK Parti’nin kuruluşunun; önceki iktidarlar döneminde yaşanan siyasi, ekonomik ve sosyal sorunlarının bitirilmesinde, ülke genelinde de bir kalkınma hareketinin başlamasında dönüm noktası olduğunu vurgulayan Asya, “Tabi bugüne kadar yaklaşık 17 yıllık bir süreç çokta istenildiği gibi geçmedi. Milletin kendi kendisini yönetmesinin startını veren AK Parti kurulduğu günden itibaren Danıştay saldırısı, Cumhuriyet mitingleri, 367 meselesi, sonrasında e-muhtıra, kapatma davası, 7 Şubat MİT krizi, Gezi olayları, 17-25 Aralık operasyonları, yine sonrasında 6-7 Ekim olayları ve son olarak ise 15 Temmuz 2016 tarihli hain darbe girişimi gibi birçok engellerle karşı karşıya kaldı. Ama her seferinde milletinden aldığı güçle bu badirelerin üstesinden gelen partimiz, reformlarını hayata geçirmeye devam etmiştir. Allah’ın izniyle merkezine milletini alan, ve her şeyi ona göre şekillendiren anlayışın ömrü daim olur” dedi.

    AK Parti’nin ülke genelinde yaptığı devrim niteliğindeki yatırımların yanı sıra vatandaşlarını eğiterek ülkesine ve milletine faydalı bireyler olmayı hedeflediğini dile getiren Asya, “Böyle bir partinin mensubu olmak benim için büyük bir şereftir. ‘Halka hizmetin Hak’ka hizmet olduğu anlayışı ile yaklaşık on yıl önce ‘Siyaset Akademisi’ni kurarak çalışmalarını başlatan partimiz, bir kez daha farkını ortaya koymuştur. Bu faaliyetle Türk siyasetine yeni soluk kazandıran partimiz, bu ülkede söz sahibi olmak isteyen, millete faydalı olmak isteyenler için bir fırsat sunmuştur. Siyasetin temel amacının halka hizmet olması gerektiğine inanırız. Allah’a şükürler olsun ki bu inancımıza sadık kalarak halkımıza hizmetkarlık yapıyoruz. Makam ve mevkiinin gelip geçici olduğunu unutmadan halkımızın hayır duasını almanın en büyük mükafat olduğunu kabul ederiz. AK Parti bu siyaset anlayışından dolayı milletin vazgeçilmez tercihi olmayı başarmıştır” ifadelerini kullandı.

    Siyaset Akademisi’nin kurulması ile vatandaşların beklentilerine bire bir ulaşıp çözüm üretmenin hedeflendiğini belirten Başkan Asya, “Bizler de partimizin bu politikasını kendi yerelimizde uygulayarak başarılı olmayı hedefliyoruz. 4 yıllık görev süremiz içerisinde dilimizden düşürmediğimiz ‘Ortak Akıl Birlikte Yönetim’ sloganımızla halkımızı yönetimin paydaşı olarak görüyoruz. Şehrimizin inşası ve ihyasını bu şekilde sağlamayı hedefliyoruz. Bu vesile ile bir kez daha sizleri ağırlamaktan onur duyar, programımızın ilimize, bölgemize ve ülkemize hayırlar getirmesini diliyorum” şeklinde konuştu.

  • Canan Karatay: “Erkeklerin ömrü kadınlardan daha kısa oluyor”

    İç hastalıkları ve kardiyoloji uzmanı Prof. Dr. Canan Karatay, erkeklerin ömrünün kadınlara göre daha kısa olduğunu söyledi.

    Prof. Dr. Canan Karatay, Gençlik ve Spor Bakanlığı Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu tarafından düzenlenen ‘Kendine iyi bak’ projesi kapsamında öğrencilerle buluşmaya devam ediyor. Anadolu Üniversitesi Atatürk Kültür ve Sanat Merkezinde düzenlenen “Beden ve Ruh Sağlığı” konulu söyleşide Karatay, sağlıklı beslenmenin önemli olduğunu ifade etti.

    Özellikle erkeklerin kadınlara göre kendisine daha iyi bakması gerektiğini belirten Karatay, “Burada X ve Y erkek kromozomunu görüyorsunuz. Burada da bunu görüyoruz. Erkeklerde X ve Y kromozomu var biliyorsunuz. Y kromozomuna bakar mısınız bir bacağı eksik. Yani bir bacağın kökten itibaren telomeri eksik. O sebeple erkeklerin ömrü kadınlardan daha kısa oluyor. Onun için kendinize iyi bakacaksınız. Erkek milletine söylüyorum. Sizin bir telomeriniz zaten baştan eksik, doğuştan eksik. Bir de trans yağlara dikkat edin, fabrikalarda üretilen yağlara. İşte esas hastalık sebebi bunlardır. Kesinlikle yağsız hayat mümkün değildir” dedi.

    “Bizim temel ihtiyacımız yağ”

    Vücudun yağlara çok ihtiyacı olduğunu aktaran Karatay, “Karbonhidrata hiç ihtiyacımız yok. Temel ihtiyacımız yağ. Şimdi kötü yağlar olarak, zararlı yağlar, iyi yağlar kötü yağlar dedik. Doğada 30 türlü yağ var. Bunlar bozulmamış işlenmemiş olduğu zaman sağlıklıdır. Yalnız iki türlü yağ hastalık sebebidir. Bunlardan biri trigliseritler. Trigliseritleri yükselten yağlar, şekerler, karbonhidratlar, baklavalar, börekler, makarnalar falan. Onun için Canan Karatay ‘Şeker, en tatlı zehirdir’ diyor. Trigliseritler en büyük hastalık sebebidir. Bu biliniyor artık. Birde trans yağlar var. Trans yağlar da doğal olman yağlardır. Doğal olmayan sıvı yağlar. Bunlar vücudumuzda değil, hayvan vücudunda değil, fabrikalarda üretilen her türlü fabrikasyon olan gıdalarda, pakete konmuş gıdalarda oluşan suni yağlardır. İşte hastalık sebebi bunlardır” ifadelerini kullandı.

  • Özgür Korkmaz: ’’İyi müzik yapmak; bir kadını ömrü boyunca mutlu edebilmek kadar zor’’

    İlk single çalışmasını 12 Nisan’da çıkaracak olan sanatçı Özgür Korkmaz, ’’İyi müzik yapmak; bir kadını ömrü boyunca mutlu edebilmek kadar zor olduğunu söyledi.

    İlk single çalışması ’Kanayan Geceler’ ile 12 Nisan itibariyle tüm müzik marketlerde ve dijital platformlardaki yerini alacak olan sanatçı Özgür Korkmaz, kendine özgü yorumuyla müzik dünyasına giriş yaptı. Sanatçı Korkmaz, müziğe ve hayata bakışı hakkında açıklamalarda bulundu. Gençlik yıllarında müzikle tanıştığını belirten sanatçı Korkmaz, ’’Son 15 yıldır müzik hayatıma İstanbul’da devam ettim. Birçok müzikal projede önemli isimlerle sahne aldım. Müzisyen bir aileden geliyorum ve müziğimi belirleyen en önemli şey etkileşim. Almanya’dan başlayıp İstanbul’a uzanan bu yolculukta müziğin her türlüsünü dinledim ve sürekli bir etkileşim içindeyim. İnandığım bir iş olmasaydı bir 15 yıl daha bekleyebilirdim’’ dedi.

    ’’İyi müzik için, iyi müzisyenlerle çalışmak yetmiyor’’

    Kalıcı olabilmenin sırrının, sürekli ve gelişen müzikte olduğuna inandığını söyleyen sanatçı Korkmaz, bunu yapabilmek için iyi müzisyen olmanın veya iyi müzisyenlerle çalışmanın yeterli olmadığını belirti. Korkmaz, ’’Müziğin bir enerjisi var ve onu yakalamanızı istiyor. Bazen en iyi ekiple yaptığınız iş sizi tatmin etmez. Çünkü müziğe gerekli olan o ruhu taşımıyordur. Bunu bir kadın-erkek ilişkisine benzetebiliriz. Bazen her şey tamam gibi hissedersiniz ama genellikle kadın için bir şeyler eksiktir. Çünkü kadın da sürekli bir gelişim ve enerji ister, müzikte böyle. Onda ki o sonsuzluğu yakalayamaz ve sürekli bir evrilme içinde olmazsanız mutlu olmuyor. İyi müzik yapmak; bir kadını ömrü boyunca mutlu edebilmek kadar zor’’ şeklinde konuştu.

    Yeni şarkılar kapıda

    Sahnede olmayı nefes almak olarak tanımlayan Özgür Korkmaz, Almanya’dan İstanbul’a uzanan bu yolculuğunda farklı kültürleri harmanlayarak kendine özgü bir tarza sahip. Müzik hayatı boyunca gelişimi ve müziğin evrenselliği ile yenilenmeyi hedeflediğini söyleyen sanatçı Korkmaz, ’’ilk parçanın ardından, diğer şarkılar için stüdyoya girdik ve çalışmalara başladık’’ diyerek yeni parçalarının da müjdesini verdi.

    Projemed Yapım ve Savaş Mumyakan’ın desteğiyle organize edilen klibin çekimleri yaklaşık 14 saat sürdü. DMC müzik etiketiyle, 12 Nisan tarihinde izleyiciyle buluşacak olan klibin yönetmenliğini ise Taylan Gürel ve Volkan Yücel üstlendi. Düzenlemesini Süleyman Aslan’ın yaptığı ’Kanayan Geceler’in klibinde Özgür Korkmaz’a, Ezgi Uğurlu eşlik etti.

  • Dopamin düzeyi arttırılarak aşkın ömrü uzatılabilir

    Biyokimya Uz. Dr. Servet Külahçıoğlu, aşıkken salınan biyokimyasal maddelerin aşkın oluşumunda ve devamında etkili olduğunu belirterek, dopamin düzeyi arttırılarak aşkın ömrünün uzatılabileceğini kaydetti.

    Memorial Diyarbakır Hastanesi Biyokimya Bölümü’nden Uz. Dr. Servet Külahçıoğlu, 14 Şubat Sevgililer Günü nedeniyle aşkın kimyasal yönü ve hormonlara ilişkin açıklamalarda bulundu. Aşkın vücutta bir dizi biyokimyasal olayı harekete geçiren karmaşık bir duygu hali olduğunu belirten Külahçıoğlu, “Aşık iken salınan biyokimyasal maddeler aşkın oluşumunda ve devamında etkilidir. Aşk her daim çok sayıda bilimsel araştırmanın konusu olmuş ve aşk için çok sayıda bilim insanı çeşitli tanımlamalar yapmıştır. Freud aşkı yüceltilmiş cinsellik olarak tanımlamıştır. Amerikalı psikolog Doroty Tennov ise kadınca bir bakış açısı ile aşkı normal insanlarda bilişsel etkinliği devre dışı bırakan sevilen kişiye yönelik bedenin verdiği duyarlı tepki olarak tanımlamıştır ve bana göre beynin vücuda bir oyunu olan aşkın en güzel tanımı budur. Evrimsel bakış açısıyla ise aşk insanların başarılı üremelerini sağlayan bir uyum mekanizması olarak tanımlanmıştır. Helen Fisher ise aşkın oluşumunu cinsel dürtü oluşumuna, cinsel dürtü oluşumunu ise bir erkeklik hormonu olan testosterona bağlamıştır. Tüm bu tanımlamaların birleşimi aşkın aşırı ilgi, aşırı sorumluluk ve bağlanma hali olduğudur” dedi.

    Aşk ile hormonlar arasındaki ilişkiye de değinen Külahçıoğlu, “Peki hormon nedir, hangileri aşk sırasında artar ve bizim zavallı vücudumuza nasıl hükmeder? Hormonlar vücudumuzda haberleşmeyi düzenleyen kimyasal maddelerdir. Bu maddelerin salınımı beyinde bulunan hipotalamus-hipofiz sistemi ile kontrol edilir. Hormonlar vücudun dengesini, büyüyüp gelişmesini, üreme ile ilgili olayları, ruhsal durumumuzu düzenler. Dolayısı ile aşıkken bizi yöneten sistem beynimizde bulunan hipotalamo-hipofizer merkezdir. Aşık olmamıza ve aşkın sürdürülmesine ve sonrasında yerini sevgi ve bağlılığa bırakmasına, sadakat veya sadakatsizliğe salınan bu hormonlar etkilidir. Söz konusu hormonlar; dopamin, serotonin, oksitosin, melatonin, adrenalin, noradrenalin ,testosteron ve diğer cinsiyet hormonlarıdır. Dopamin, kendimizi iyi hissetmemizi, coşkulanmamızı sağlayan bir kimyasal maddedir. Dopamin ne kadar çok artarsa kişi o kadar ağır aşk belirtileri gösterir. Fazla salınan dopamin nedeniyle kişi daha hareketli, daha dağınık olur, konsantrasyonu bozulur. Dopamin düzeyi tutku ve sadakat ile de ilgilidir. Serotonin mutluluk hormonu olarak bilinir. Serotonin yükseldiğinde kişinin ruhsal durumu düzelir, enerjisi artar, keyifli olur. Bu etkilerinden ötürü depresyon ve başka diğer psikolojik hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçlar serotonin düzeyini yükselterek etki gösterirler. Yani aşık olmak bizi depresyondan korur. Adrenalin ve noradrenalin aşkın en yoğun olduğu dönemde fazla salınır” diye konuştu.

    Ayakların yerden kesilmesi duygusunu bu hormonların yaşattığına dikkat çeken Külahçıoğlu, şunları kaydetti.

    “Aşık olan kişide kalbin hızlı çarpmasına, ellerin terlemesine, kan basıncının yükselmesine, heyecanlı ruh haline sebep olurlar. Oksitosin ise şefkat hormonu olarak bilinir. Bu hormon kadın olmanın, anne olmanın temel maddesi gibidir. Kadının cinsellik sırasına zevk almasını, doğumun başlamasını, emzirme sırasında göğüslerden süt gelmesini bu hormon sağlar. Çocuk annesinin memesini emdikçe bu hormon artar ve anne ile bebeğin birbirine bağlanmasını sağlar, sevgiyi arttırır. Aşık olunca da oksitosin salınımı artar ve benzer etki ile aşık olunan kişiye karşı şefkatli ve bağlı olunmasını sağlar. Aşkın en parlak döneminde salınımı artan adrenalin ve dopamin zaman içerisinde azalır, normal düzeye iner ve yerini oksitosine yani sevgi ve şefkat duygusu oluşturucusuna bırakır. Aşkın ömrü ile ilgili varsayımlar bu durum ile açıklanabilir. Testosteron, östrojen, progestoron ise seks hormonlarıdır. Testosteron kadınlarda az erkeklerde ise çok miktarda bulunur. Her iki cinste de testosteron düzeyinin artması kişilerin karşı cinse yönelmelerine neden olur. Testosteron hormonunun yüksek olması erkek cinsi davranış modeline ve çok eşliliğe sebep olur. Melatonin yine aşık insanların kanında artmış olduğu gösterilen başka bir maddedir. Bu madde karanlık odada uyurken salınımı artan bir hormondur ve kişinin bağışıklık sistemini güçlendirerek kişiyi hastalıklara karşı korur. Zaten bu özelliği nedeniyle kanser, stres, uykusuzluk gibi hastalıkların tedavisi için kullanılmaktadır. Aşıkken daha az hastalanmamızın aşk acısı çekerken devamlı hasta olmamızın sebebi bu olsa gerek. Aşık olmamıza ve bunun devamına yol açan bu maddeler ile ilgili çalışmalar arttıkça dışarıdan bu maddeleri vererek kişinin aşık olmasını sağlayabilir miyiz ya da aşk acısı bu hormonların düzeyini azaltan ilaçlar ile önlenebilir mi soruları kafaları kurcalar olmuş ve yeni çalışmalara yön vermiştir. Özellikle psikiyatristler tarafından aşık olma hali kimi hastalıklara benzetilmiş ve tedavi edilip edilmeyeceği araştırılır olmuştur. Belki dopamin düzeyini arttırarak aşkın ömrünü uzatabilir ya da oksitosin vererek kişinin bağlılığını arttırabiliriz.”