Etiket: Olmalı”

  • Başkan Kamil Saraçoğlu: Çini artık dünya markası olmalı

    Kütahya Belediye Başkanı Kamil Saraçoğlu, çininin dünya markası haline gelmesi için Kütahya Belediyesi’nin bütün öneri ve iş birliklerine hazır olduğunu dile getirdi.

    Kütahya’daki Çini Şenliği etkinliğinde konuşan Başkan Kamil Saraçoğlu, “Kütahya geçmişinden bu güne kadar sanatçıların şehri olmuş. İnce fikirle düşünen, çiniye yansıtan bir yapıya sahibiz. Son dönemlerde bunu öne çıkarmanın, bunu dünyaya haykırmanın zamanının geldiğini düşünüyorum. Kütahya çini ve el sanatları konusunda belki Türkiye’deki ilk şehirlerden biri. Belediye olarak çininin öne çıkması ve Kütahya’mızı hem Türkiye hem de Dünya’da bu tür iş birlikteliklerine hazır olduğumuzu söylemek isterim. Çini deyince Kütahya ayrı bir öneme sahip. Her beş aileden birinin çiniyle iştigal ettiği, geçimini oradan sağladığı bir sektörden bahsediyoruz. Yaklaşık 6 bin kişinin üzerinde kişi bu sanattan ekonomik gelir elde ediyor. Bir de merdiven altı dediğimiz evlerinde bu işle uğraşan kişiler var. Bunlar görünmeyen tarafları. Yaklaşık 40 – 45 bin kişinin bu sektörde olduğunu söylemek isterim. Bu anlamda Belediye olarak çiniyi öne çıkarmak, sanatçılarımızı öne çıkarıp değerini verme adına gayret göstermemiz gerekiyor. Onlarla iç içe olmamız gerekiyor” ifadelerini kullandı.

    UNESCO Yaratıcı Şehirler Ağı çalışmaları hakkında yürütülen çalışmaları anlatan Başkan Saraçoğlu, “2016 yılında UNESCO Kültürel Miras Listesine çininin girmesi bizleri memnun etti. Belediye olarak Kütahya Valiliği ve ZEKA ile yürüttüğümüz Kütahya’mızı UNESCO’da Yaratıcı Şehirler Ağına Alma, çiniyi birinci plana alarak yapılan çalışmaları 1,5 yıl önce başlatmıştık. Artık son aşamasına geldik. 2 ziyaret yaptık. Paris’te geçtiğimiz ay bir konferans düzenlendi. UNESCO’ya üye tüm ülkelerde çininin öneminden bahsedildi. Bu ay sonu itibari ile önemli bir gelişmeyi de paylaşırız diye düşünüyorum. Kütahya Belediyesi ve ZEKA bizden önceki dönemde başlattıkları bir projede ortak aradılar ve maalesef Kütahya’da bir ortak bulamadı. Yüzde 75’i hibe, yüzde 25’lik bir ortak bulunamadı. Biz de göreve geldiğimizde bu işe varız ve yüzde 25’ini biz üstleniyoruz dedik. Bu projeyi başlatmış olduk. Çiniye bir katma değer katıp, AR-GE çalışmaları ile çini sanatını öne çıkarmak, atölyelerini değerlendirip kalite noktasında bir yere getirmek için yaklaşık 6 milyon TL’lik bir bütçe ile Kütahya’ya büyük bir katkı sağlamayı düşünüyoruz” dedi. (EFE)

  • Vali Varol: “Basın bizlerin gören gözü ve duyan kulağı olmalı”

    Amasya Valisi Dr. Osman Varol, “Basın bizlerin gören gözü ve duyan kulağı olmalıdır. Böylece ilimizin problemlerinin çözüme kavuşturulması ve ihtiyaçlarının giderilmesi daha da kolay olacaktır” dedi.

    İldeki yerel gazete sahipleri ile muhabirleri ziyaret eden Vali Varol, basın kuruluşları kamuoyunu bilgilendirme ve halkın talep ve sorunlarını kamu kurumlarına aktarma noktasında önemli görevler üstlendiğini söyledi.

    Valilik Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü Hamdi Yanık’ın da yer aldığı ziyaretlerinde gazetecilerle görüşen Vrol, basın kuruluşlarının üzerilerine düşen sorumluluğun bilincinde olarak hareket etmekte olduklarını vurguladı.

  • Ali Serim: “Türkiye Varlık Fonu yerli ENR şirketlerine ortak olmalı”

    Fin-As Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Ali Serim, yurtdışı müteahhitlik hizmet gelirlerinin Türkiye’nin döviz rezervlerini arttırdığına dikkat çekerek, uluslararası müteahhitliğin desteklenmesi gerektiğini söyledi.

    Fin-As Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Ali Serim, 2017 yılında Türkiye’den 46 şirketin girdiği Engineering News Record (ENR) sıralamasında Türkiye’nin ikinci olduğunu kaydederek, “Ülkemizi sadece Çin geçebilmiştir ve 65 firma ile 1’inciliğini korumuştur. Ülkemiz döviz rezervlerini artırmanın başlıca yollarından biri yurtdışı müteahhitlik hizmet gelirlerini artırmaktan geçmektedir. Teknik yeterlilik ve deneyim konusunda Çin’den sonra en kuvvetli uluslararası müteahhitlik hizmeti bilgisine sahip ülkenin Türkiye olduğu genel kabul gören bir gerçektir” dedi.

    Türkiye’de mimarlık ve mühendislik eğitimi tarihi birçok dünya ülkesinden daha eski olduğunun altını çizen Serim “Türkiyede mühendislik tarihi 1773’te açılan Mühendishane-i Bahr-i Hümayun’un (İstanbul Teknik Üniversitesi) kuruluşu ile başladığı kabul edilir. Bugün itibariyle 244 yıllık bir eğitim geçmişine sahip olduğumuzu düşünürsek bu iş kolundaki kalitemizin sebeplerini anlamlandırmak kolaylaşabilir. Türkiye Müteahhitler Birliği verilerine göre, 1972-2017 Mart ayı sonu itibariyle, Türk müteahhitleri, 115 ülkede 9 bin civarında proje üstlenmiş, bu projelerin toplam tutarı yaklaşık 350 milyar dolara ulaşmıştır. Türkiye’nin coğrafi konumu, Türk inşaat sektörünün küresel rekabet gücüne katkı sağlayan önemli faktörlerden birisidir. Uluslararası standarttaki hizmetin rakiplerden daha uygun fiyatlarla sunumu, yüksek müşteri memnuniyeti, güvenilir iş ortaklığı, çok çeşitli projelerde kazanılmış zengin uluslararası deneyim, çevre ülkelerdeki iş ortamlarına aşinalık, nitelikli insan gücü ve risk alma kapasitesi Türk müteahhitlerini rekabette üstün kılan diğer önemli özelliklerdir” şeklinde konuştu.

    “En büyük ihtiyaç finans gücü”

    Bu noktada Türk müteahhitlerinin politik destekten sonra en büyük ihtiyacının ucuz finansmana ulaşmak olduğunu vurgulayan Fin-As Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı, “Rakiplerimiz olan Amerikalı ve AB ülkeleri merkezli firmaların finansman maliyetlerinin astronomik derecede düşük olması sebebiyle, teminat mektubu ve akreditif ihtiyacını zorlanarak karşılayan Türk müteahhitlerinin finansal imkan ve enstrümanlar anlamında da daha donanımlı ve imkanlı olması daha fazla proje ve ülkemize daha fazla döviz girdisi anlamı taşımaktadır” ifadelerini kullandı.

    “Türkiye Varlık Fonu destek vermeli”

    ENR’ın her yıl yayınlanan ’Dünyanın En Büyük 250 Uluslararası Müteahhidi’ listesine girmeye hak kazanan her firmaya Türkiye Varlık Fonu ortak olmak suretiyle destek olabileceğinin altını çizen Ali Serim, sözlerini şöyle tamamladı: “Burada sembolik olarak yüzde 5’lik bir orandan bahsedilebilir. Bu şekilde hissedarları arasına böylesine büyük ve güçlü bir fonu katan bu firmaların prestiji artar, finansman maliyetleri azalacağı gibi yeni alternatif finansman metotları geliştirilmesinin de yolu açılabilir. Böylelikle uluslararası mega proje ihaleleri Türk müteahhitleri tarafından daha rahatlıkla kazanılabilir zira birçok ihalede bazı finansal yeterlilikler de aranmaktadır. 19.8.2016 tarihli ve 6741 sayılı kuruluş kanununun 3’üncü maddesinin a-fıkrasına göre Türkiye Varlık Fonu yerli ve yabancı şirketlerin paylarını alabilir. Dolayısıyla mevzuat gayet açıktır ve ENR listesine girmeye hak kazanan her Türk müteahhidi Türkiye Varlık Fonu’nun potansiyel yatırım listesinde olmalıdır. Bu şekilde özellikle Çinli devlet inşaat şirketlerinin oluşturduğu haksız rekabet ortamı da Afrika olmak üzere önceliğimiz olan birçok çoğrafyada bir nebze olsun hafifletilebilir. Bu durum firmaların karlılıklarını da olumlu yönde etkileyeceğinden Türkiye Varlık Fonu’nun da düzenli temettü elde edeceği yatırımların çeşitlendirilmesine katkı olarak görülebilir”.

  • Özelmacıklı: “Atatürk Havaalanı kongre merkezi olmalı”

    Altın Emlak Genel Müdürü Mustafa Hakan Özelmacıklı, 3’üncü Havaalanının hizmete girmesinin ardından, Atatürk Havaalanı’nın kongre merkezi olması gerektiğini savundu.

    Ulaştırma Bakanı Ahmet Arslan 3’üncü Havaalanının hizmete girmesinin ardından, Atatürk Havaalanı’nın, İstanbul’a nefes aldıracak bir alan olarak düzenleneceğini belirtti. Alanın konut yada AVM olmayacağını, fuar alanı olarak düşünüldüğünü söyledi. Konuya ilişkin değerlendirmelerde bulunan Altın Emlak Genel Müdürü Mustafa Hakan Özelmacıklı, 2009 yılındaki Çevre Düzeni Planı ile, Basın Ekspress hattı üzerinde MİA imarı ile birçok proje ve otel yapıldığını belirterek, “Atatürk havaalanının boşalması ile doğabilecek boşluklar için önceden planlamalar başlamalı. Bu alan gerçek bir kentsel dönüşüm projesi ile emlak piyasalarını tetikleyecek, hem yatırımcıları hem de turistleri çekebilecek mega projelere ev sahipliği yapmalı” dedi.

    “Uluslararası kongre merkezi olmalı”

    Atatürk Havaalanın yerinin büyük bir kongre merkezleri olarak değerlendirebileceğini belirten Özelmacıklı, “Kongre turizmi yıl geneline yayılan, otellerin doluluğunu olumlu derecede etkileyen, yan sektörler ile şehrin tümünü etkileyen, yüksek yatırıma ihtiyaç duymaktadır. Her yıl yaklaşık yüzde 10 artan uluslararası kongre sayısındaki Avrupa’daki büyük potansiyel Türkiye’ye çekilebilir. Bu 3’üncü Havaalanının da aynı zamanda verimliliğini artıracaktır” dedi.

    “Salonlarımızdaki kapasite yetersiz

    Mustafa Hakan Özelmacıklı, mevcut kongre salonlarının ve kapasitelerin dünyadaki benzerlerinin çok altında olduğunu belirterek, “2016 yılı kongre istatistik raporuna göre İstanbul sadece 62 kongre ile Dünya’da 39. Sırada yer alıyor. Sahip olduğumuz ulaşılabilirlik, konaklama olanaklarımız, tarihi ve kültürel değerlerimiz ile bu potansiyeli ülkemize çekebiliriz” diye konuştu.

    “Konaklama kapasitemiz artıyor”

    Özelmacıklı, İstanbul’da Kültür ve Turizm Bakanlığından alınmış işletme belgelisi bulunan 536 tesiste 107 bin 267 yatak kapasitesi var. Yatırım belgesi almış ve inşası devam eden 55.469 yatak kapasitesine sahip 188 tesis var. Konaklama kapasitemiz artıyor lakin bunu doldurmamız gerekiyor. İstanbul’a bu yılın ilk 6 ayında 206 ülkeden, 4.385.153 yabancı ziyaretçi geldi ve 3.480.197’si de Atatürk Havaalanını kullandı. Bu sayılar kongreler ile artmalı” dedi.

  • Doğa Koleji Genel Müdürü Lüle: “Dünyaya yön verenlerin içerisinde Türkiye’de olmalı”

    Doğa Koleji Genel Müdürü Ali Rıza Lüle, “Bilim ve teknolojide dünyaya yön verenlerin içerisinde Türkiye’de olmalı” dedi.

    Doğa Koleji Genel Müdürü Ali Rıza Lüle, Doğa Koleji Çorum Kampüsü’nü ziyaret etti. Çorum Doğa Koleji Kurucusu Haydar Etli, Doğa Koleji Genel Merkez Medya ve Kurumsal İletişim Direktörü Turgay Türker, Medya ve Yayın Koordinatörü Banu E. Yeşilova, Kurumsal Gelişim Bölge Müdürü Kerem Özdemir ve Çorum Doğa Koleji kampüs müdürleri ile bir araya gelen Lüle, 2016-2017 eğitim dönemini değerlendirerek yeni dönemin vizyonunu da kamuoyuyla paylaştı. Doğa Koleji’nin yeni nesil eğitim felsefesiyle geleceğin dünyasının ihtiyaç duyacağı bireyleri bugünden yetiştirmeye önem verdiklerini dile getiren Lüle, bu çabalarının karşılığını da her yıl TEOG, YGS/LYS gibi sınavlarda ülke çapında başarılar kazanarak aldıklarını belirtti.

    Eğitim kalitesinde başarı grafiğini her zaman daha da yukarı taşımayı temel misyon olarak belirlediklerini dile getiren Lüle, “Eğitimin yanı sıra, sanat, spor ve sosyal alanlardaki başarılarımızla da öne çıkıyoruz. Öğrencilerimiz her yıl ulusal ve uluslararası alanda önemli başarılar elde ediyor. Doğa Koleji, ortaokulda öğrenci merkezli SOES, lisede t-MBA gibi özgün ve modern eğitim modelleri, dünya standartlarındaki eğitim teknolojileri, akademik ve sportif başarıları, konsept okulları, uluslararası vizyonuyla Türk eğitim sistemine pek çok ilki getirmeye devam ediyor. Her biri alanında deneyimli, başarısını kanıtlamış isimlerden oluşan ekibimizle önümüzdeki 3 yılın hedeflerini belirleyerek yol haritamızı oluşturmuş durumdayız. Bundan sonraki hedeflerimiz; Akademik başarılarımızı ve yabancı dil eğitimindeki başarımızı daha da ön plana çıkartmak” dedi.

    Klasik ezberci eğitim kalıplarını yıkarak eğitime getirdiği yenilikçi yaklaşımla tanındıklarını kaydeden Lüle, geçen yıl yaşanan değişimden sonra eğitimde dünyanın nereye gittiğini dikkate alarak yeni bir program hazırladıklarını, bu program içinde yabancı dilin önemli olduğunu vurguladı.

    Yabancı dil ve teknolojinin eğitimdeki önemine değinerek yerel ve milli değerleri de çocuklara iyi öğreterek dünyayı yönetenlere entegre olunabileceğini anlatan Lüle, “Dünyada eğitim ve teknolojinin ABD ile Avrupa’da iyi olduğu gibi bir genel kanı vardır. Ancak bu tamamen doğru değildir. Aslında teknolojiyi üreten genç beyinleri bir araya getiren üretim merkezleri vardır. Harvard, Cambridge bunların başında gelir. Buraların öğrencileri ve öğretmenleri genellikle bu ülkelerden değildir. Dünyayı teknik olarak yönetenlerin içinde bizim insanımızın da olması istiyoruz. Üretim malzemelerine sahip olmanın ilk koşulu ise İngilizce’den geçiyor. Dünyayı yönetenlerin içinde Türkiye’de olmalı. Bu nedenle dünyaya entegre olmak için İngilizce şart” şeklinde konuştu.

    Doğa Koleji olarak her sene yurtdışına birçok öğrenci gönderdiklerini ancak hedeflerinin bu yönetim merkezlerine öğrenci yollamak olduğunu belirten Lüle, bu sene de dünyanın sayılı ve önde gelen üniversitelerine yaklaşık 200 öğrencileri gönderdiklerini ve bu okulların dünyayı teknik olarak yönetenlerin yetiştirildiği marka değeri olan okullar olduğunu ifade etti.

    Doğa Koleji’nde yabancı dil ders saatlerinin diğer eğitim kurumlarına göre oldukça fazla olduğunu belirten Lüle, kitapların kurum içerisinde hazırlandığını ve her yıl güncellediğini söyledi.

    Yabancı dili çok iyi bir eğitim müfredatı dünya ile entegre gençler yetiştirdiklerini anlatan Lüle, bunu yaparken eğitim siteminde milli değerleri unutmadan geleneklere sahip çıkarak, yeniliği yakalamayı başardıklarını vurguladı.

    Kodlama ve robotik derslerini de bu amaçla verdiklerini anlatan Lüle, Milli Eğitim müfredatına uyarak Doğa’ya özgü t-MBA modeli ile de geleceğin liderlerini erken yaşta yetiştirdiklerini sözlerine ekledi.