Etiket: Olmalı”

  • Kılıçdaroğlu: “Her CHP’li Hapse Girmeye Hazır Olmalı”

    CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Eğer bu ülkede akademisyenler hapse giriyorsa, askerler hapse giriyorsa, genelkurmay başkanı hapse giriyorsa, gazeteciler hapse giriyorsa, demokrasi mücadelesini veren, Türkiye mücadelesini veren her CHP’li hapse girmeye hazır olmalı” dedi.

    CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, Yüzbaşı Ersel Ezen’in hikayesini anlatarak, “10 Ağustos 2010, 6 yıl önce. Emniyet birimlerine e-postayla bir ihbar geliyor. İhbarın konusu şu; ‘Türk Silahlı Kuvvetleri’yle bağlantılı çalışan bir çete fuhuş ve casusluk suçu işliyor.’ Casusluk bu arada çok revaçta olan suç. Önüne gelen casuslukla suçlanıyor. İdari soruşturma iki yıl sürüyor. İki yıl sonra 10 Mayıs 2012 tarihinde 9 ilde eş zamanlı operasyon yapılıyor. 9’u muvazzaf asker 26 kişi gözaltına alınıyor. Daha sonra operasyonlar genişliyor; 50’si muvazzaf 51 kişi gözaltına alınıyor. Dava açılana kadar gözaltına alınan şüpheli sayısı 357’ye ulaşıyor. Dava açılıncaya kadar çete var ve bu çete iki yıldan sonra savcı iddianamesini hazırlıyor. İddianamede sanıklar hakkında 2 yıl ile ömür boyu hapis arasında değişik cezalar öngörülüyor. Tek delil var, dijital veriler. Her an, her gün, her zaman değiştirilebilecek ve oluşturulabilecek dijital veriler. Bu dijital veriler zaten delil niteliğinde değil ama olsun mahkeme benim elimde zaten ne talimat versem onu yapar. Buradan yola çıkarak havuz medyası bütün bunların tamamını sanki bir numaralı suçluymuş gibi, sanki mahkeme kararı çıkmış gibi çarşaf çarşaf yayınlıyorlar. Düşünmüyorlar, bunların aileleri var, çocukları var, daha dava devam ediyor. Hepsine izin veriyorlar ve bunlar yapılıyor. Bu davada yargılananlardan birisi Yüzbaşı Ersel Ezen. Onun suçu, suç işlemek amacıyla kurulan bir örgüte üye olmak, hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek ve gizli belgeler bulundurmak. İstenen ceza 10 yıl. Ersel Ezen’e 10 yıl hapis cezası öngörüyor dönemin savcısı” diye konuştu.

    “SEN ŞEHİT YAKINLARI İÇİN NASIL KURA ÇEKERSİN”

    Ersel Ezen’in iki yıl Güneydoğu’da komando olarak görev yaptığını ve son üç yılda komanda yetiştirdiğini aktaran Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:

    “Mahkemeye çıkarıldı 2013’te. Mahkemedeki savunmasını okuyorum; ’Ben hayatım boyunca TSK ve Jandarma Genel Komutanlığı haricinde hiçbir örgüte üye olmadım. Ulu Önder Mustafa Atatürk’ün de dediği gibi ‘Jandarma, yurt, ulus ve Cumhuriyete aşk ve sadakatle bağlı tevazu, fedakarlık ve feragat örneği veren bir kanun ordusudur.’ Ben de mensubu olmakla gurur duyduğum bu kanun ordusunun neferi olarak kanunsuz hiçbir işe bulaşmadım, elimdeki personeli de bulaştırmadım’ diyor. Bu savunma yapılırken AKP’li bakanlar ne diyorlardı, ‘Türkiye bağırsaklarını temizliyor.’ Kaçak sarayda oturan, ‘Ben o davaların savcısıyım’ diyordu. Bu baskılar oldu. Bu yüzbaşı görevinin başına döndü. Yıkılmadı, yılmadı, hayata direndi. Dijital delillerin tamamının sahte olduğu sonradan ortaya çıktı. Diyarbakır Hani’de teröristler karakolu bombaladılar. Kendisi çok ağır yaralandı. Ambulans uçakla Ankara’ya götürülmesi gerekiyordu. Tek bir isteği vardı, ’ambulans uçakla ben gideceğim ama benim eşim ve çocuğum da benimle beraber gelebilir mi?’ Hayır dediler gelemez. Bunlarda insaf, vicdan, ahlak yok. Bir kişi bütün hayatını bu ülkenin birliği bütünlüğü için harcıyor. Ambulans uçağa bir çocukla kadın binse ne olur? Bu yüzbaşı kendi cebinden parasını ödeyerek Ankara’ya getiriyor. Bu kişi casus, terörist diye suçlandı. Şimdi geçen gün Sayın Davutoğlu şehit çocuklarını, yakınlarını çağırıyor, ‘kurayla onlara iş vereceğim’ diyor. Biraz insanda utanma olur, ar haya olur. Sizin beyinlerinize kan gitmiyor mu, sen şehit yakınları için nasıl kura çekersin.”

    “23 NİSAN’I KUTLAYACAĞIZ”

    23 Nisan 1920’de TBMM’nin açıldığını hatırlatan Kılıçdaroğlu, “Şimdi 23 Nisan’ı kutlamayalım diye genelge gönderiyor. Hani bu Meclis gazi, kurucu Meclis’ti. İki sıfatı da siliyorlar. Öyle bir konuma geldi ki Meclis, hırsızların barındığı, yolsuzluk yapanların barındığı bir meclis haline geldi. 23 Nisan’ı kutlayacağız, çocuklarımız da kutlayacak, hep beraber kutlayacağız” dedi.

    “SAYIN DAVUTOĞLU TÜRKİYE’Yİ TAM DEMOKRASİ İÇİN GEL BİRLİKTE HAZIRLAYALIM”

    Geçen hafta Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye Raporu’nu kabul ettiğine ve ABD Dışişleri Bakanlığı’nın İnsan Hakları Raporu’nun yayınlandığına değinen Kılıçdaroğlu, “İki raporda bugüne kadar Türkiye’ye yönelik en sert ifadeleri içeriyor” dedi. Rapordan bölümler okuyan Kılıçdaroğlu, “Türkiye bunu hak etmiyor, Cumhuriyet bunu hak etmiyor, insanlarımız bunu hak etmiyor, STK’lar bunu hak etmiyor, sendikalar bunu hak etmiyor. Demokrasi için mücadele ediyoruz ama sürekli geriye giden bir Türkiye var. Özgürlük için mücadele ediyoruz. Özgürlükleri kısıtlanan bir Türkiye ortamına Türkiye süratle sürükleniyor. Türkiye’nin bu ayıptan kurtulması lazım. Çok iyi niyetle zaman zaman vatandaşlarımız diyorlar, ‘El ele verseniz de beraber hareket etseniz de Türkiye için güzel şeyler yapsanız ne iyi olur.’ Bunu söyleyen vatandaşlarıma şunu söylüyorum, sizin bu dileğinizi yerine getirmek üzere Sayın Davutoğlu’na çok açık ve net çağrı yapıyorum. Sayın Davutoğlu, Türkiye’yi tam demokrasi için gel birlikte hazırlayalım. Yasaları birlikte yapalım, hatta siz yapın. Türkiye’yi bu ayıptan kurtaralım. Artık ulus üstü kuruluşlar, devletler bizi eleştirmesinler. ‘Türkiye’de demokrasi yoktur, medya özgürlüğü yoktur’ demesinler. Açık çek veriyorum Sayın Davutoğlu, yüreğin varsa, demokrasiyi savunuyorsan, insan haklarını, hukukun üstünlüğünü savunuyorsan kapımız açık, gel sonuna kadar yapacağım” ifadelerini kullandı.

    “KİM SÖZ VERDİYSE GİDİN PARAYI ONDAN ALIN’ DEMİŞLER”

    Az önce bir haber geldiğini ve araştırdıklarını, doğru olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, “3. köprü ile ilgili olarak Cumhurbaşkanı demişti ki, ‘Bunlara ayrıca ikramiye ver.’ Patron da ‘Siz hiç merak etmeyin’ demişti. Aradan zaman geçti bir türlü ikramiye verilmiyor. İşçiler eylem yapmışlar. Vermeyiz diyorlar, ‘kim söz verdiyse gidin parayı ondan alın’ demişler. Çok basit, Erdoğan Bilal oğlana diyecek, o da ‘Anlamadım babacığım’ diyecek. Sen istiflediğin paradan götür o işçilere öde diyecek. İşçiler o parayı almazlar. O işçiler haram parayı reddederler” dedi.

    “SEN VALİ DEĞİL MİSİN, DEĞİLSEN VALİLİK KOLTUĞUNDA NİYE OTURUYORSUN?”

    Karaman’da yaşanan olaylar dolayısıyla en büyük üzüntüyü duyanların Karaman’da yaşayan vatandaşlar olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:

    “O vatandaşlarıma seslenmek istiyorum, siz alnınız açık başınız dik olarak gezin. Karaman bu ülkenin gururudur. Ama bizim şikayetimiz Karamanlı çocuklara yapılan zulümdür. Her gün yeni bulgular ortaya çıkıyor. Bizim arkadaşlarımız valiyi ziyaret ettiklerinde ‘Vali Ensar’ın böyle bir yurdu yok. Benim bu yurtlardan haberim yok’ diyor. İsmail Saymaz isimli gazeteci çok önemli bir belgeyi kamuoyuna yansıttı. 2012 tarihli Ensar Vakfı valiliğe bir dilekçe veriyor, ‘Öğrenci hizmetleri için ihtiyaç duyulan malzemelerin satın alınmasında kullanılmak üzere bize para yardımı yapın’ diyor. İl Genel Meclisi görüşüyor bunu, kararı şöyle; Vakfın yurtlarında fakir fukara ailelerin çocuklarının barındırıldığı, öğrencilerden hiçbir ücret talep edilmediği gerekçesiyle Ensar Vakfı’na 25 bin TL para veriliyor. Şimdi ben İçişleri Bakanı ve o valiye soruyorum; sen vali değil misin, değilsen valilik koltuğunda niye oturuyorsun? Şimdi İçişleri Bakanı bir genelge çıkarmalı, ‘Bu tür yurtlara yardım için İl Genel Meclislerinde ne zaman, hangi yurt için ne kadar karar alınıyor?’ Bunu da merak ediyoruz. O ailelerin emanetine hangi yüzle, hangi ahlakla, hangi din imanla siz ihanet edersiniz? Bunun hesabını sormak zorundayız.”

    “ÇIK MEYDANA ‘HODRİ MEYDAN BEN DE DOKUNULMAZLIĞIMI KALDIRIYORUM DE’”

    Dokunulmazlıklarla ilgili konuşan Kılıçdaroğlu, parti programındaki dokunulmazlıklar bölümünü okuyarak, “Erdemli ve temiz siyaset istiyoruz. Hırsızların TBMM’de yeri yoktur diyoruz. Bu kadar açık, bu kadar net. Kürsü dokunulmazlığına ‘evet’, milletvekili ister Meclis’te, grupta, ister Hakkari’de, Tekirdağ’da konuşabilir dokunulmazlığı vardır. İhanet, yolsuzluk, hırsızlık ne dokunulmazlığı. Bizim dokunulmazlık anlayışımızda bunların yeri yoktur. Bize teklif getirdiler; ‘Geçici madde koyalım. Dokunulmazlıkları kaldıralım.’ 3 öneri götürdük karşılığında dedik ki, ‘Anayasa’nın 83. maddesini yeniden yazalım.’ Buna ‘hayır’ dediler. Çünkü kirli olanların bize evet deme şansları yok. Geçici madde yapalım. Peki yapalım. Sadece Meclis’e gelen veya bakanlığa giden dosyalar değil, bu döneme ait soruşturma açılmamış olan dosyalar olabilir, onların dokunulmazlığı devam edecek. Asıl yolsuzluğu bakanlar yapıyor ya. Gel şu bakanların da dokunulmazlığını kaldıralım dedik. Bunlar olmaz dediler. Bütün vatandaşlarım gayet iyi bilsin. Ahmet Davutoğlu’nun dokunulmazlığı devam edecek, şimdi Ahmet Davutolğu’na sesleniyorum, sen yürekli, namuslu adamsan niye kendi dokunulmazlığını kaldırmıyorsun, sen milletvekili değil misin? Senin dokunulmazlığın niye devam etsin? Çık meydana ‘hodri meydan ben de dokunulmazlığımı kaldırıyorum de’” şeklinde konuştu.

    “HER CHP’Lİ HAPSE GİRMEYE HAZIR OLMALI”

    Kılıçdaroğlu, konuşmasına şöyle devam etti:

    “Binali Yıldırım, havuz medyasının kasasını yöneten adam. Milyon Ali’nin dokunulmazlığı aynen devam edecek. Muammer Güler’in de dokunulmazlığı aynen devam edecek. 10 seferde 10 milyon dolar rüşvet almıştı. Şimdi Ahmet Davutoğlu’na sesleniyorum, kul hakkı yiyenlerden hesap soracaksan gel kardeşim benim gibi alnın açık başın dik olsun. Sen gidip de Rıza Sarraf’ın önüne yatan adamı koruma. Sana yakışmıyor. 700 milyarlık saat vardı Zafer Çağlayan, 28 seferde 52 milyon dolar rüşvet aldı. 52 milyon dolar rüşvet alan adamın önüne yatacak mısın yatmayacak mısın? Davutoğlu neden korkuyor? O da biliyor ki dokunulmazlığı kalkarsa terör örgütlerine yardım ve yataklıktan ötürü o da yargılanabilir. Davutoğlu da, ağabeyi de terör örgütlerine yardım ve yataklık yapmışlardır. Başkalarına gelince dokunulmazlıkları kaldıralım, beyefendi siz? ’Benimki kalsın. Niye kalsın, ben hırsızların önüne yatıyorum benim görevim de bu’ diyor. Senin görevin başbakanlık yapmak. Her şeye rağmen kürsü dokunulmazlığı hariç tüm dokunulmazlığın kaldırılmasını istiyoruz. Eğer bu ülkede akademisyenler hapse giriyorsa, askerler hapse giriyorsa, genelkurmay başkanı hapse giriyorsa, gazeteciler hapse giriyorsa, demokrasi mücadelesini veren, Türkiye mücadelesini veren her CHP’li hapse girmeye hazır olmalı. Demokrasi mücadelesi kolay değildir. Her şeyin bedeli vardır. Ben oturacağım Meclis’te gazeteciler hapse girecek, gidip hapishanede ziyaret edeyim. Yetmez arkadaşlar. Bu mücadele kutsal bir mücadeledir, bu mücadele ekmek kavgasıdır ekmek. Türkiye bir darbe dönemi yaşıyor. Kenan Evren’den bunların ne farkı var? Kenan Evren döneminde bile yargı daha bağımsızdı. Bunların dönemine bakın bedel ödenmeden mücadele mi ediliyor? Korkumuz yok. Dokunulmazlıklara CHP evet diyor. Peki milyon Ali ne olacak? Egemen Bağış ne olacak?”

  • Obez Bayanlar Gebelik Döneminde Daha Dikkatli Olmalı

    Türkiye’de önemli bir halk sağlı sorunu haline gelen ve özellikle bayanların hamilelik döneminde ciddi sıkıntılar yaşamasına neden olan obezitlerin hamilelik dönemlerinde daha dikkatli olmaları istendi.

    Aydın Liva Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Elif Pelin Özün Özbay, önemli bir sorun olan obezitenin, özellikle gebelikte hem anne hemde bebek sağlığını olumsuz etkilediğini belirtti. Dünya sağlık örgütünün obeziteyi ‘sağlığı bozacak aşırı miktarda yağ birikimi’ olarak tanımladığını söyleyen Liva Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Elif Pelin Özün Özbay, “Obezite kronik ve toplum sağlığını etkileyen sıklığı gün geçtikçe artan bir hastalıktır. Nedenleri arasında genetik faktörler, hormonal faktörler, beslenme alışkanlığı, aile yapısı, hareketsiz yaşam ve yaşın önemli bir yer alır. Ayrıca diyabetik anne çocuğu olmak ta riski arttırır. Obez annelerin bebeklerinde yoğun bakıma girme, anne karnında kayıp, erken doğum ve doğumsal anamolilerin görülme sıklığı obez olmayan kadınlardan daha yüksektir. Bu nedenle obez olan kadınlar gebelik öncesi ve gebelik döneminde yüksek doz folik asit almalıdır. Obez gebelerde şeker hastalığı, gebelik zehirlenmesi, emboli, kalp damar hastalığı riski yüksektir. Ayrıca bu kadınlarda sık tekrarlayan vajinal ve idrar yolu enfeksiyonları görülür. Obez annelerin doğum eylemi sırasında hem bebeklerinin daha büyük olması, hem de aşırı yağ dokusundan dolayı müdahaleli doğum ve sezaryan doğum oranları artmıştır” diyerek herkesin kendi sağlığı için anne adaylarının ise hem kendileri hem de bebekleri için kilolarını kontrolde tutmalarını önerdi.

    “DOĞUM SONRASI DA HAREKET ŞART”

    Doğum öncesi ve hamilelikte olduğu gibi doğum sonrası da kadınların mutlaka aktif harekete başlamalarını önerdiklerini belirten Liva Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Elif Pelin Özün Özbay, “Anneler gereğinde varis çorabı ve kan sulandırıcılar kullanılarak emboliden korunulmalıdır. Obez anneler emzirmede de oldukça zorluk çekerler. Obez olan gebelerin mevcut riskler düşünülerek yakın izlenmesi, beslenme eğitimi verilmesi ve psikolojik destek alması gerekebilir” dedi.

    “SEBZE AĞIRLIKLI BESLENİN”

    Obez ve hamile olan kadınlarda zaman zaman açlık hissi ve daha çok yeme dürtüsünün karşı konulmaz bir durum olduğunu ve bunu önlemek için sebze ve salata ile beslenmeye ağırlık verilmesini öneren Uzman Dr. Özbay, obezlere “Açlıklarınızı mevsim salatası yiyerek geçirin, ama bu salataları özenle hazırlayın ve zevkle tüketin. Salata içine koyacağınız peynir, kırmızı et ve balık ile sağlıklı ve tok olarak bir öğün geçirebilirsiniz.

    Porsiyonlarınızı küçültün, lokmalarınızı uzunca çiğneyin, 2. tabağı hiçbir zaman istemeyin. Yemeğiniz bitince sofradan kalkın. Yemek saatlerine uyun, öğün atlamayın, aralarda bol su için. Zayıflamak için idrar söktürücü ilaçlar kullanmayın. Hem bebeğinize hem de vücudunuza zarar vermiş olursunuz. Süt ve yoğurdunuzu az yağlı tüketin, beyaz ekmek, beyaz şeker ve yağlı gıdalar tüketmeyin. Hedef protein ve sebze tüketimi arttırmak, karbonhidrat ve yağları azaltmak olmalı. Mutlaka yaşamınıza eklemeniz gereken şey egzersiz olsun. Obez gebelerde bu önlemlerle sağlıklı bir gebelik geçirilir. Ancak amaç ve yapılması gereken her zaman ideal kiloyu sağlayıp öyle gebe kalmak olmalıdır” diye seslendi.

  • Şehirler Uluslararası Rekabete Hazır Olmalı

    Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, “Gençlik ve Belediye” temasıyla gerçekleştirilen AK Parti 5. Yerel Yönetimler Sempozyumu’nda ödül alan Medeniyet Okulu ile belediye hizmetlerini anlattı.

    Sempozyumun “Belediyecilik – Hizmet Alanları” başlıklı oturumunda konuşan Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, şehirleri uluslararası rekabete hazırlamanın önemine dikkat çekti. Başkan Akyürek, “Belediye yöneticiliği sorumluluğunu üstlenenlerin mutlaka değişimi, gelişimi yakalaması, 21. yüzyıl belediyeciliği ne getiriyor, bunu dikkate alarak çalışması gerekiyor. Tarihte önemli şehir olmak yetmez, bugünü yakalamak, bugün de ona göre çalışma yürütmek, değişimin ve gelişimin dışında kalmamak gerekiyor” dedi. Kardeş şehir ilişkileri kurmanın, şehirlere kazandıracak projelere ağırlık vermenin son derece önemli olduğunu belirten Başkan Akyürek, Mevlana Kültür Merkezi, Bilim Merkezi, yeni stadyum gibi büyük yatırımların Konya’ya kazandırdıklarını anlattı. Konuşmasında, sempozyumda ödül alan Medeniyet Okulu Projesi’nden de bahseden Başkan Akyürek, okul, öğrenci sayısı ve program içeriği açısından Türkiye’nin en geniş kapsamlı değerler eğitimi çalışması olan Medeniyet Okulu’nun her yıl 4. ve 5. sınıf öğrencilerini kapsadığını, böylece süreç içinde tüm öğrencilerin programa dahil olduğunu söyledi. Başkan Akyürek, fiziki çalışmaların yanında belediye olarak sosyal ve kültürel çalışmalar ile insan yetiştirme faaliyetlerine daha fazla ağırlık verdiklerini de sözlerine ekledi.

    Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek’in konuştuğu oturumda Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz, Nevşehir Belediye Başkanı Hasan Ünver, Tatvan Belediye Başkanı Fettah Aksoy ile İTÜ Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sinan Mert Şener de sunum yaptı.

  • Gençlerin Uyuşturucu Madde Kullanımı Konusunda Aileler Dikkatli Olmalı

    Psikiyatrist Psikoterapist Yrd.Doç.Dr.Rıdvan Üney, gençlik döneminde uyuşturucu madde kullanımı konusunda, ailelerin dikkat etmesi gereken konularda uyardı.

    Türkiye’nin uzun yıllar uyuşturucu kullanımı açısından birçok ülkeden geride iken, bugün bakıldığında oldukça riskli bir alan haline geldiğini belirten Yrd.Doç.Dr.Rıdvan Üney, “Uyuşturucuya ulaşımda kolaylık, ucuz ve ölüm tehlikesi içeren uyuşturucular, kalabalık kentler, yanı başımızdaki savaş, uyuşturucu sorununun en önemli nedenlerinden sayılabilir. 2013 yılında yapılan bir araştırmada; ülkemizde, 15-34 yaşları arasında her 100 kişiden 3’ünün uyuşturucu kullandığı tespit edilmiştir. Bugün oranın daha yüksek olduğu tahmin edilmektedir. Uyuşturucu kullanım yaşı, tedavi merkezlerindeki kayıtlara göre 11 yaşına kadar inmiştir” dedi.

    Medyada; neredeyse haftada 1-2 gün, uyuşturucudan ölen kişilerin haberlerinin yer aldığını anlatan Yrd.Doç.Dr.Rıdvan Üney, “Gençler için dışarıda birçok tehlike bulunmaktadır. Yetişkinliğe geçiş dönemi, sorunların yoğun olduğu bir dönemdir. Uyuşturucu çeteleri bunu çok iyi bilmektedir. Gençlerin ebeveynleri bu durumu fark etmelidirler” dedi.

    Yrd.Doç.Dr.Rıdvan Üney, gençlik döneminde uyuşturucu madde kullanımı konusunda, ailelerin dikkat etmesi gereken 13 durumu şöyle sıraladı:

    “Fazla para harcama; Eğer çocuğunuz son zamanlarda, verdiğiniz harçlığı yetiremiyorsa bu konuda dikkatli olunmalıdır. Harcama gerekçeleri araştırılmalıdır.

    Eve geç gelme; Uyuşturucu kullanan gençler dışarıda daha fazla zaman geçirirler. Eve gelmesi gereken saatleri aşarlar.

    Yalan söyleme; Para harcama ve eve geç gelme, arkadaşları ile birlikte zaman geçirdiği yerler konusunda yalan söyleme ve bahane uydurma, uyuşturucu kullanımında sık olarak karşımıza çıkmaktadır

    Üstüne başına dikkat etmeme; Uyuşturucu kullananlar daha önce giyimlerine özen gösteriyorlarsa dahi bunu bırakırlar. Aynı kıyafeti haftalarca giyebilirler. Saçlarına özen göstermezler. Dağınıktırlar.

    Temizliğe özen göstermeme; Gençler özellikle ergenlik dönemlerinde beğenilmek için daha özenli davranırlar. Ancak uyuşturucu kullananlarda banyo yapmaktan kaçınma, tırnak kesmeme, tıraş olmama sık görülür.

    Gözlerde farklı bakışlar; Uyuşturucu kullananlarda baygın bakış oldukça sık görülmektedir. Gözleri kızarır, şişer, gözaltları mor ya da siyahlaşır.

    Okul başarısında ani düşme; Çocuğunuzun okulda belli bir başarısı varken, aniden bu başarının altına düşerse, bu durum dikkate alınmalıdır. Birçok nedenle bu olabilir. Ancak uyuşturucu kullananlarda çok çabuk başarı düşer.

    Okuldan kaçma; Derslere devam etmekten kaçınma, okuldan kaçma davranışı uyuşturucu kullananlarda mutlaka ortaya çıkar. Gencin okula gitmediğinde, gittiği ortamlar araştırılmalıdır.

    Yeni arkadaşlar edinme; Uyuşturucu kullanan gençler, eski arkadaşlarından uzaklaşır. Ailenin pek tanımadığı yeni arkadaşlar edinirler. Aile araştırdığında, gencin yaşına ve eğitim düzeyine uymayan yeni arkadaş grubunu hemen fark eder.

    Sinirlilik ve öfke nöbetleri; Her şey yolunda giderken ani başlayan sinirlilik, öfke nöbetleri, duygusal dengesizlikler, içe kapanma, bir şeylerin değiştiğine dair işaretlerdir. Uyuşturucu kullanımında bu durumlar oldukça dikkat çekicidir.

    Aşırı kilo verme; Uyuşturucu kullanan gençlerde kilo verme, yemesine rağmen kilo alamama sık rastlanır.

    Hırsızlık; Çocuğunuzun daha önce böyle bir alışkanlığı olmadığı halde, evden para çalıyorsa, cep telefonunu satıyorsa mutlaka bu konu dikkatle değerlendirilmelidir. Bu davranış bozukluğunun altında uyuşturucu kullanımı yatıyor olabilir.

    Yasal sorunlar; Genç, herhangi bir nedenle suça karıştıysa, dışarıda sıkça kavga ediyorsa, vücudunda morluklar, yara izleri fazlaysa, bu durumun uyuşturucu kullanımının habercisi olabilir. Uyuşturucu kullanımı diğer suçlarla neredeyse kardeş gibidir.

    İş yaşamınız, yoğunluğunuz, yorgunluğunuza rağmen, çocuklarınızla ilgili sorumluluklarınızı unutmayın. Siz bu durumlarla ilgilenmezseniz, dışarıda bu durumlardan faydalanmak isteyecek bir yığın kötü niyetli kişi olduğunu unutmayın. Sadece polis tedbirleri ve okullardaki öğretmenlerin dikkati bu konuda yeterli değildir.”

    Uyuşturucu ile ilgili en büyük sorumluluk ailelere düştüğünü belirten Yrd.Doç.Dr.Rıdvan Üney, “Gittiği yerlerden haberdar olun. Arkadaşlarını tanıyın. Ondan haberdar olun. Davranış değişikliklerinin nedeni öğrenmeye çalışın. Harcamalarını kontrol edin ve gerekenden fazla para vermeyin. İsteklerini sınırsız bir şekilde yerine getirmeyin. Temizlik alışkanlıklarını gözlemleyin. Okuldaki durumundan haberdar olun. Yalanlarına göz yummayın. Onlarla arkadaş olmayın, ancak açık içten ve samimi bir ilişki geliştirin. Kaba davranmayın, şiddetten uzak durun” önerisinde bulundu.

  • Kavurmacı: ’İş Sağlığı Ve Güvenliği Bilincine Sahip Olmalı’

    İş sağlığı ve güvenliği konusu özellikle son zamanlarda ülkemizde çok konuşulan bir konu haline geldi. Konunun önemine ilişkin açıklamalar yapan Plato Meslek Yüksekokulu İş sağlığı ve Güvenliği Program Başkanı Öğretim Görevlisi Aslı Kavurmacı, “İş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için çalışanların bu bilinci kendilerine aşılaması gerekir” dedi.

    İş sağlığı ve güvenliği konusu özellikle son zamanlarda ülkemizde çok konuşulan bir konu haline geldi. Yaralanmalarla ve ölümle sonuçlanan iş kazalarının artması, bu konuda daha detaylı çalışmaların yapılmasını zorunlu hale getirirken, konunun önemine dikkat çekmek isteyen Plato Meslek Yüksekokulu Öğretim Görevlisi Aslı Kavurmacı, iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için çalışanların bu bilinci kendilerine yerleştirmeleri gerektiğini belirtti.

    Çalışanların iş sağlığı güvenliği bilincinden uzakta bir biçimde kişisel koruyucu kullanmadan çalıştıklarını söyleyen Öğr. Gör. Kavurmacı; “Düzenli eğitimlerle çalışanların öncelikle kendi sağlıkları ve güvenlikleri için iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerini almaları sağlanmalı Çalışanlar kişisel koruyucularını kullanmadan korkusuzca iş yapmaya devam ediyorlar. Başta işçi ve işveren kesimi olmak üzere, toplumun her kesiminde güvenlik bilincinin ve güvenlik kültürünün oluşturulması hayati bir önem taşımaktadır. Dünyada iş sağlığı ve güvenliği çok önemli bir konudur. Gelişmiş ülkeler de bu sorunu yaşamakta. Dünya’nın bir çok ülkesinde, iş kazaları yaşanıyor. BU ülkelerde de hükümetler özelleştirme ya da tasarruf planlarıyla işçilere ağır çalışma koşulları dayatmakta. Ama ülkelerdeki işçiler de daha kolektif ve sendikalar aracılığı ile greve çıkarak daha örgütlü savaşmakta. Aynı durumun Türkiye’de de olmasını umut ediyoruz” dedi.

    “İŞ KAZASI YAŞAYANLARIN ÇOĞU İSTATİSTİKLERE YANSIMIYOR”

    Çalışma yaşamının en önemli konularından birinin iş sağlığı ve güvenliği olduğunu ifade eden Öğr. Gör. Kavurmacı; “İş sağlığı ve güvenliği konusu çalışma yaşamının en temel ve en önemli konularından bir tanesidir. Ama ülkemizde her yıl binlerce çalışanımız çalışma ortamından kaynaklanan sebeplerle hastalanmakta, sakat kalmakta ya da yaşamlarını kaybetmektedirler. Bunların pek çoğu maalesef istatistiklere yansımamaktadır. Özellikle kazaların çok fazla olduğu maden, inşaat, tarım gibi sektörlerde kayıt dışı istihdam söz konusu. Dolayısıyla istatistiklerden gördüğümüz tablodan daha vahim bir durumla karşı karşıyayız” diye konuştu.

    İŞ KAZALARINDAN ÖLENLERİN SAYISI HER YIL ARTIYOR

    Sağlıklı ve güvenli çalışma ortamı oluşturmanın, iş kazalarını önlemenin, meslek hastalıklarının önüne geçmenin her zaman yasalarla mümkün olamayacağının altını çizen Öğr. Gör. Kavurmacı, “Yasaların yanında mutlaka iş güvenliği bilincinin de oluşturulması gerekiyor. Özellikle gelişmiş ülkeler çıkardıkları yasalarla bu bilinci çalışanlarına vermiş vaziyetteler. Türkiye’de de 2012 yılında 6331 sayılı iş sağlığı ve güvenliği kanunu çıkarıldı. Bu kanunla birlikte iş sağlığı ve meslek hastalıklarının azalacağı algısı yaratıldı. Ama her geçen yıl iş kazaları artarak devam etti. 2013’te 1235, 2014’te de 1886 işçimizi kaybettik ki bunun 301 tanesi Soma faciasından dolayıydı. Ve 2015 yılında 1730 işçimizi çalışırken yaşamını yitirdi” açıklamalarında bulundu.

    KAZALARI BÜYÜK ORANDA ÖNLEMEK BİZİM ELİMİZDE

    Yaşanan bu iş kazalarının önüne geçebilmek için kişilere büyük görevler düştüğünü belirten Öğr. Gör. Kavurmacı, konuyla ilgili neler yapılabileceği konusunda bilgi verdi. “Kazaları önleyebilmek için önce insan anlayışının benimsenmesi gerekir. Eşitlikçi, adaletçi ve katılımcı bir sendikal örgütlenme anlayışının da çalışanlara aşılanması gerekir” diyen Öğr. Gör. Kavurmacı, “İş kazalarının olduğu iş yerlerinde çalışmalar, gözlemler yapılmalı ve gerçeğe yakın raporlar tutulmalı. Etkin bir denetim mekanizmasının da olması gerekmektedir. Ayrım yapmadan bütün iş yerlerinde daha fazla iş müfettişi görevlendirilmeli” dedi.

    Sözlerine, işverenlerin iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerini bir maliyet unsuru olarak görmemesi gerektiğini belirterek devam eden Öğr. Gör. Kavurmacı, “İşverenler, iş kazaları ve meslek hastalıklarını önleyici bir tutum içinde olmalılar. Tabi ki bu da iş güvenliği bilinciyle olacak bir durum. İşçi ve işveren kesiminin iş güvenliği bilincini yerleştirmesi ve buna göre hareket etmesi gerekiyor. İş güvenliği anlayışının benimsenmesi için de konferanslar yapılmalı. Bu konuyla ilgili kim varsa bir araya gelip, iş kazasından en çok etkilenen sektörlere yönelik çalışmalar yapmalılar. Bu sektörlerin eksikliklerini gidermeliler. İş kazaları ve meslek hastalıklarından etkilenen ailelere destek olunmalı. Özellikle bu konuda çalışanların eğitimi çok önemli. İşletme körlüğü dediğimiz riskin algılama yeteneğinin zamanla ortadan kalkması düzenli ve sık eğitimlerle mümkün. Çalışma barışının sağlanabilmesi için mutlaka işçi ve işveren kesiminin iş sağlığı ve güvenliği bilincini bir an önce yerleştirmesi gerekmektedir” ifadelerini kullandı.