Etiket: Olmalı”

  • Başkan Demircan: “Fiili hizmet 3 yıla 1 yıl olmalı”

    Demokratik Sağlık Sen Genel Başkanı Togan Demircan, sağlık çalışanlarına verilmesi planlanan fiili hizmet hakkının 3 yıla bir yıl olarak düzenlenmesi ve tüm sağlık çalışanlarını kapsaması gerektiğini savundu.

    Sağlık Bakanlığı’nın performans yönetmeliği ve fiili hizmet zammı düzenlemeleriyle ilgili gelişmeleri yakından takip ettiklerini belirten Demokratik Sağlık Sen Genel Başkanı Togan Demircan, “Adaletsiz Performans Yönetmeliği’nin kabul edilebilir, bireyleri değil tüm çalışanları kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmesini bekliyoruz. Bu çalışma yapılırken sabit ödeme olarak adlandırılan ek ödemenin de maaşlar ile birleştirilerek emekliliğe yansıtılması gerekmekte ve bundan sonrada fiili hizmet masaya yatırılmalıdır. Ek ödeme maaşla birleştirilmeden hayata geçirilecek bir fiili hizmet manasız olacaktır. Fiili hizmetin tüm sağlık çalışanlarını 3/1 yıl şeklinde kapsaması gerekmektedir” dedi.

    “5/1 yıl çalışma barışını bozar”

    Sağlık hizmetlerinin bir ekip işi olduğuna dikkat çeken Demircan, “Acil servis, ameliyathane, yoğun bakım v.b. gibi riskli birim çalışanlarına 3/1 yıl diğer birimlere 4/1 yıl idari ve teknik hizmetlere 5/1 yıl demek hakkaniyet ile bağdaşmayacaktır. Bu şekilde verilen bir karar çalışma barışını da bozacaktır. Toplu sözleşme masasındaki kazanımların uygulanmasında yaşanan sorunlarında ivedilikle çözülmesi gerekmektedir. Muammaya dönmüş kreş, 112 yemek ödemeleri, lisans tamamlama ile ilgili sorunlar ve 663 Sayılı KHK ile ortaya çıkan sorunların çözümü hızla gerçekleşmelidir. Kamu dışı aile sağlığı çalışanlarının Vekil ebe hemşire ve 4 c li arkadaşlarımızın kadro beklentileri de karşılık bulmalı. Tüm çalışanlar tek kadro çatısı altında toplanmalı. 4 / C li arkadaşlarımızın ek ödeme mağduriyetleri çözülmeli toplu sözleşme mutabakat metni ile 4 /C statüsündeki arkadaşlarımız ek ödeme mağduru oldular” diye konuştu.

    “Terör örgütlerine hizmet edenleri vatandaşlıktan çıkartalım”

    Devletin terörle mücadele konusuna da değinen Demircan, şunları söyledi:

    “Kamu görevlisinin patronu devlettir. Maaşını devletten alıp da başta FETÖ, PKK, KCK gibi terör örgütlerine kim hizmet ediyorsa gerekirse bu kişileri vatandaşlıktan da çıkartalım. Ancak ince eleyelim sık dokuyalım, masum bir kişinin canını yakmayalım. Geç olsun ama amaç hedefe ulaşsın.”

  • Yazın Kulak Bakımı Nasıl Olmalı

    Yaz aylarında, özellikle deniz veya havuz sezonunun açılması ile beraber en yaygın kulak burun boğaz hastalıklarından birinin dış kulak iltihapları olduğunu belirten Koru Ankara Hastanesi Kulak Burun Boğaz Uzmanı Op. Dr. Kağan İpçi, kulak bakımının nasıl yapılması gerektiğini anlattı.

    Genellikle kulak kiri olarak adlandırılan serumenin dış kulak kanalında yer aldığını belirten Dr. İpçi, “Serumen, kulak kanalını dış etkenlerden koruyan yapışkan bir salgıdır ve kulak kanalından salgılanır. Ancak kulak kanalının dar olması, kulağın bazı yabancı cisimlerle karıştırılması ve kulak bakımının yanlış yapılması nedeniyle içeride birikebilir ve sorun oluşturabilir” dedi.

    Kulak bakımında en önemli noktanın kulağın girişinin kuru tutulması olduğunu ifade eden Dr. İpçi, pamuklu kulak temizleme çöpleri ve bazı sivri uçlu cisimlerle kulak kanalının içinin kurcalanmaması gerektiğini söyledi. Dr. İpçi, banyolardan sonra temiz bir kağıt mendille kulak kepçesindeki çukurun kurutulmasının evde uygulanabilecek en basit ve sağlıklı yol olduğunu vurguladı.

    Kulak kanalı iltihaplarının enfeksiyöz, alerjik veya dermatolojik nedenlerle olabildiğini söyleyen Dr. İpçi, “Ancak en sık neden enfeksiyonlardır. Enfeksiyonlar içinde de en çok rahatsızlık verenler kulak mantarlarıdır. Özellikle diyabetik hastalarda kulak enfeksiyonları uzun sürer ve komplikasyon oluşma riski yüksektir. Kulak kanalının sürekli ıslak kalması, havalanmaması iltihap sürecini başlatan en önemli etkendir” diye konuştu.

    Dr. İpçi, deniz ve havuza yoğun giren ve kulak kanalı sürekli ıslak ve nemli kalan çocukların, kulağını temizlemek için aşırı kurcalayan kişilerin, işitme cihazı kullanan ve kulak kanalı havasız kalan kişilerin ve profesyonel yüzücülerin risk altında olduğunu söyledi.

    Kulak kanalı iltihabında, kulak kepçesinin veya kulak deliği önündeki kıkırdağın oynatılması ile artan ağrının hastalık için tipik belirti olduğunu vurgulayan Dr. İpçi, “Genellikle dokunmakla ve kulak üzerine yatmakla ağrı olur. Bunun dışında kulak kaşıntısı ve kulak akıntısı, duyma azlığı olabilir. Duyma azlığı sıklıkla kulak kanalının ödemi ve tıkanması nedeniyle olur” sözlerine yer verdi.

    Tedavide öncelikli amacın kulak kanalını kuru tutmak, ağrıyı azaltmak ve enfeksiyonla savaşmak olduğunu anlatan Dr. Kağan İpçi, hasta kulağa iyileşene kadar su kaçırılmaması gerektiğinin önemine dikkati çekti. İpçi, “Tedavi kulak damlaları ile yapılmakla beraber bazen tablet hatta ileri enfeksiyonlarda hastaneye yatırıp enjeksiyonla da takip gerekebilir” dedi.

    Dr. İpçi önerilerine şöyle devam etti: “Kulak kanalını mümkün olduğunca kuru tutmak önemli bir adımdır. Özellikle kulak zarına tedavi maksatlı ventilasyon tüpü takılmış hastalar, kulak zarı delik olan hastalar ve zar normal olmasına rağmen sık eksternal otit geçiren hastaların su geçirmeyen tıkaçlarla kulaklarını koruması gerekir. Kulak bakımında pamuklu çöpler tercih edilmemelidir. Kulak yakınmaları olduğunda kulağın içine etkisi bilinmeyen sıvılar veya doktor tavsiyesi dışında damlalar damlatılmamalıdır.”

  • Tügik Yik Başkanı Özmen: “Sistem Değişikliği De Anayasa Değişikliği De Toplumsal Mutabakatla Olmalı”

    Türkiye Genç İşadamları Konfederasyonu (TÜGİK) Yüksek İstişare Kurulu (YİK) Başkanı Erhan Özmen, Türkiye’de bir sistem değişikliği ve anayasa değişikliği olacaksa, bunun mutlaka toplumsal mutabakatla yapılması gerektiğini belirtti. Dünyanın, Türkiye’nin son dönemde yaşadıklarına sessiz kalmasını da sert dille eleştiren Özmen, “Suriye’den Kilis’e her gün bombalar yağacak, dünya bunu seyredecek. Yuh olsun onlara” dedi.

    Mersin’de Güney ve Güneydoğu Genç İş Adamları Federasyonu (GİAF) tarafından ’GİAF Vizyon Toplantısı’ düzenlendi. GİAF ve Mersin Girişimci İş Adamları Derneği (Mersin GİAD) Başkanı Mehmet Serkan İzol’un ev sahipliğinde Hilton Otel’de düzenlenen toplantıya, Hollanda Büyükelçiliği Ekonomi Müsteşarı Jeroen Kelderhuis, Türkiye Genç İşadamları Konfederasyonu (TÜGİK) Yüksek İstişare Kurulu (YİK) Başkanı Erhan Özmen, İç Anadolu Genç İş Adamları Federasyonu (İÇGİAF) Başkanı Fatma Semiz, Ekonomist Prof. Dr. Emre Alkin ve federasyon üyesi iş adamları katıldı.

    “ŞARTLAR NE OLURSA OLSUN DİK DURACAĞIZ, YILMAYACAĞIZ. ÜLKEMİZE İNANCIMIZ TAMDIR”

    GİAF Başkanı İzol, toplantının açılışında yaptığı konuşmada, GİAF ailesinin fertleri olarak Türkiye’nin, bölgesinde ve Ortadoğu’da yaşanan sıkıntıları yakından takip ederek, çözüm için mücadele verdiklerini vurguladı. İzol, “Verilen mücadelenin farkındalık uyandırması için tüm sıkıntıları GİAD başkanlarımızla masaya yatırıyoruz, talep ve önerilerimizi medya aracılığıyla kamuoyu ile paylaşıyoruz. Bölgenin genç ve girişimci iş adamları olarak şunun altını çizmek istiyoruz ki, şartlar ne olursa olsun dik duracağız, yılmayacağız. Ülkemize inancımız tamdır” diye konuştu.

    Bölge illerinin birlikte hareket etmeleri gerektiğine işaret eden İzol, “Mersin şunun farkındadır ki, biz ancak bölgemiz kadar güçlüyüz. Ne Mersin ne Gaziantep ne de Mardin ve bölgenin diğer illeri, turizm, ticaret, sanayi gibi konularda tek başına hareket etme gücüne sahip değildir. Bölgemizin turizm, tarım ve sanayi alanında yeni çalışmalara ihtiyacı vardır. Tarım, turizm, sanayi ve tekstilde güney ve güneydoğu destinasyonlarını oluşturmamızın, sorunların çözümünde fayda sağlayacağı inancındayız. Öte yandan, gençlerimizin girişimci ruhunun köreltilmesinin, ülkemizin önündeki en büyük engel olduğuna inanıyoruz. Artık dünya piyasalarına bakıldığında, dev ekonomilerin ileri teknoloji ürünlerinin Ar-Ge ve üretim ile gelişim gösterdiğini görüyoruz. Gençlerimizin girişimci ruhlarını ortaya koymadıkça üreten değil, tüketen bir toplum olacağız” ifadelerini kullandı.

    “TÜRKİYE OLARAK DÜNYADA OYNANAN OYUNUN İÇERİSİNDE VAR MIYIZ, YOK MUYUZ?”

    TÜGİK Kurucu Başkanı YİK Başkanı Özmen ise “Çok zor günlerden geçiyoruz” diyerek başladığı konuşmasında, 7 milyar 400 milyon insanın olduğu dünyanın bir oyun alanı olarak düşünüldüğünde, 193 devletin 3 ayrı ligde yer alan birer takım olduklarını belirtti. “Biz hangi ligdeyiz ve dünyadaki oynanan oyunun içerisinde var mıyız, yok muyuz?” diyen Özmen, Türkiye’nin, 18’inci büyük nüfusuna, 37’nci büyük coğrafyasına, 19’uncu büyük ekonomisine, 29,5 yaş ortalamasına ve bulunduğu coğrafyanın bugün külfetlerini yaşayan, ancak bir müddet sonra nimetlerini yaşayabileceği çok önemli bir coğrafyaya sahip bir ülke olarak tanımladı. Özmen, “Böyle bir dünyada Türkiye’nin rolü ne olmalı? Türkiye oyunun içerisinde olmalı mı, olmamalı mı? Bunu siyasetçimizden sivil toplum kuruluşlarına, mesleki örgütlerden medyamıza, bireylerimize kadar 78 milyon nüfusumuzun tamamı düşünmek zorunda” şeklinde konuştu.

    “EKONOMİNİZ NE KADAR GÜÇLÜYSE O KADAR SİYASİ GÜCÜNÜZ OLUR”

    Bugün gelişmiş ülkelerin izlediği yolu, Atatürk’ün 100 yıl önce söylediği, ’Ekonominiz ne kadar güçlüyse o kadar siyasi gücünüz olur’ sözüyle açıklayan Özmen, Atatürk’ün bir asır önce söylediğini bugün yapan ülkelerin ekonomileriyle sivrildiklerini, demokrasilerinin, toplumsal diyaloglarının, özgürlüklerinin, ürettiklerinin, tükettiklerinin ve geleceğe bakışlarının da hep birbirine paralel gittiğini kaydetti.

    Bugün ABD’nin, ekonomik anlamda dünyanın lideri olduğu için siyasi anlamda da lider olduğunu ifade eden Özmen, 322 milyon nüfusa sahip ABD’nin, 193 ülkenin geçen yıl ürettiği 78 trilyon dolar gayri safi yurt içi hasılanın 17,5 trilyon dolarını tek başına ürettiğini, kişi başı ortalama 54 bin dolar milli geliri olduğunu söyledi.

    Almanya’nın da 3,7 trilyon dolar gayri safi yurt içi hasılası ile 47 bin dolar kişi başı bir milli geliri olduğunu dile getiren Özmen, şöyle devam etti: “Bizim kadar nüfusu var, ancak biz geçen yıl 731 milyar dolar üretim elde etmişken, onlar 3,7 trilyon dolar, 5 katımız üretim elde etti. Hollanda’ya Türkiye’de herkes ’Konya kadar bir ülke’ diyor ama bizim ihracatımız 137 milyar dolar, 16,5 milyon nüfusu olan, 42 bin kilometrekare yüzölçümü olan bir Hollanda, 100 milyar dolar sadece tarımsal ürün ihracatı var. Dünyanın 5’inci büyük ihracatçısı. Amerika’nın, Almanya’nın, Hollanda’nın bugün geldiği nokta tesadüf mü, bir şans mı?. Güney Kore bugün dünyanın 10’uncu. büyük ekonomisi, 1,44 trilyon dolar. 1960’larda Türkiye’nin yarı üretimi olan bir ülke. 2002 yılında 120 milyar dolar ihracattan bugün 600 milyar dolar ihracata gidiyorlar. Kişi başı 30 bin dolar milli gelir seviyesini elde etmişler.”

    “SURİYE’DEN KİLİS’E HER GÜN BOMBALAR YAĞACAK, DÜNYA BUNU SEYREDECEK. YUH OLSUN ONLARA”

    Bölgesinde yaşanan olaylar nedeniyle Türkiye’nin bugün kötü bir noktada ve çok zor bir durumda olduğuna dikkat çeken Özmen, Türkiye’nin yaşadıklarına dünyanın seyirci kalmasını sert dille eleştirerek, şunları söyledi: “Biz bu oyunun içerisinde miyiz, dışarısında mıyız? Bugün kötü bir noktadayız, gerçekten çok zor bir durumda. Türkiye’nin bulunduğu şartlar çok kötü. Çünkü Suriye gibi komşu bir ülkede bir bataklık gibi maalesef NATO, Birleşmiş Milletler, dünyada herkes ve dünyanın en güçlü siyasi aktörleri de Türkiye’yi öyle bir halde bıraktılar ki, bu kesinlikle kabul edilebilir bir durum değil. NATO’nun ve Birleşmiş Milletler’in en güçlü müttefiki Türkiye’ye, bugün Suriye’den Kilis’e her gün bombalar yağacak, dünya bunu seyredecek. Tek kelimeyle yuh olsun, yuh olsun onlara.”

    “SİSTEM DEĞİŞİKLİĞİ DE ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ DE TOPLUMSAL MUTABAKATI SAĞLAMADAN KESİNLİKLE OLMAMALI”

    “Biz bu oyunun içerisinde olmalıyız” diyen Özmen, “GİAF olarak kesinlikle ne terörden yılmak var ne bir ekonomik sıkıntıdan ne dünyanın durgunluğundan ne bölgemizdeki coğrafi olumsuzluklardan, hiç birinden yılmak yok. Asla yılmayacağız, ne teröre boyun eğeceğiz ne bölgemizdeki olumsuzluklara boyun eğeceğiz. Ancak, bu oyunun içinde varsak kartlarımızı böyle oynamak zorundayız. Onun için yeni şeyleri konuşmamız lazım. Artık yeni sözleri ifade etmemiz lazım. Bugün bir Anayasa değişikliği tartışması var. Mutlaka anayasa değişikliği yapmalıyız. Yönetimde bir model değişikliği. Olabilir, tartışalım ama ne bir sistem değişikliği ne bir anayasa değişikliği toplumsal sözleşmeyi kapsamadan kesinlikle olmamalı. Çünkü bu kadar kan kaybeden bir Türkiye, 17’nci büyük ekonomiden şimdi 19’uncu sıraya geriledik. Dünya ticaretinde 143 milyar dolar ihracatımız var. Dünyanın 19’uncu büyük ekonomisi olacaksınız, 18 trilyon dolarlık ihracatından 0,93, yüzde 1’in altında pay alacaksınız. 29 yaş ortalaması olan Türkiye Cumhuriyeti’ne bu kabul edilebilir bir parametre midir? Asla. 143 milyar dolar ihracat rakamı, 731 milyar dolar gayri safi milli hasılamızla bunlar olmaz. Almanya’ya 4 kilogram ürün göndereceğiz, Almanya bize 1 kilogram ürün gönderecek. Bir yerde bir yanlışlık var. Türkiye Irak’a çalışıyor. Türkiye’deki KOBİ’ler Irak’a ihracat yapıyor 8,5 milyar dolar ama Çin’den bu ülkeye ithalat 25 milyar dolar. Bunu bizim 7/24 tartışmamız lazım” diye konuştu.

    “İLK 20 ÜLKE İÇERİSİNDE İKİ TANE MARKASI OLMAYAN ÜLKE VAR, BİRİSİ ENDONEZYA, BİRİSİ TÜRKİYE”

    Dünyadaki 500 marka içerisinde ABD’nin 185, Güney Kore’nin 13, ilk 20 içerisinde Almanya’nın 30, Hollanda’nın 11 tane markası olduğunu da ifade eden Özmen, “Dünyanın yüzde 72’sini üreten ilk 20 ülke içerisinde iki tane markası olmayan ülke var, birisi Endonezya, birisi Türkiye. Bizim yeni fikirleri konuşuyor, yeni bir hikaye yazıyor olmamız lazım. Mutlaka yeni bir anayasa yapalım ama bu anayasanın diğer bir adı toplumsal sözleşme olsun. Bizi bu dünya normlarına taşıyacak anayasa olsun. Anayasayı sırf değiştiriyor olmak için bu kavramı kullanmayalım. Anayasayı bizi dünya normlarına taşısın diye yapalım. Sistem değiştiriyorsak yine toplumsal mutabakatla yapalım. Burada görüyoruz ki, toplumsal diyalogda hiçbir problem yok. Problem siyasi diyalogda. Maalesef bugün geldiğimiz noktada siyasette bir tıkanmışlık görüyoruz. Onun için buradan siyasilere şunu söylemek istiyorum ve şunu rica ediyorum; bakın lütfen dünya hızla değişiyor ve dünyaya entegre olan bir ülkeyiz. Dünyayla 400 milyar dolara yakın ticareti olan bir ülkeyiz. Korumacılığımız yok, kapılarımız açık, gümrüklerimiz sıfır. Dünyayla artık diyalogda olan bir toplumuz. Bunun başka şekli yok. 2023 yılında dünyanın 10’uncu büyük ekonomisi olacağız, 500 milyar dolar ihracat yapacağız. Bunu nasıl yapacağız, yolu nedir, yöntemi nedir, kuralı nedir, programı nedir? Siyasilerimizden ricamız, Büyük Millet Meclisi’nde 4 tane siyasi partimiz var, bu partilerimizden bizim gönderdiğimiz toplumumuzun gönderdiği milletvekillerimiz lütfen sağduyulu olsunlar. Onların oradaki tartışmalarından, diyaloglarından toplumsal olarak biz etkileniyoruz. Biz her sabah uyandığımızda neden gelişmiş ülkelerdeki insanlar gibi güne pozitif başlamıyoruz, neden onlar gibi güne 3-0, 5-0 ile başlamıyoruz? Bu ülkenin her birimi, her sorumlusunun, bu ülkede herkesin bir sorumluluğu var. Ama insani anlamda bunu güne mutlu başlamak istiyoruz” şeklinde konuştu.

  • Emine Erdoğan; “İnsani Yardım Sömürgeci Mantıktan Uzak Olmalı”

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, insani yardımın acil durumlarda gönderilen koliden ibaret olmadığını belirterek, “Umuyorum ki, Dünya İnsani Zirvesi, ahlaki ve insani açıdan bir paradigma değişikliği için milat olur. İnsani yardım, yardım alan tarafın bağımlılığını ortadan kaldıracak, sömürgeci mantıktan uzak, insani bir eylem olmalıdır” dedi.

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan Dünya İnsani Zirvesi kapsamında düzenlenen ‘Kadın ve Çocuk Ekseninde Türkiye İnsani Yardım Perspektifi’ oturumunda konuştu. Emine Erdoğan burada yaptığı konuşmasında İstanbul’un öneminden bahsederek, “Tarihte bir ilk olan İnsani Zirve’nin ev sahipliğini, İstanbul’da yapmaktan büyük bir memnuniyet duyuyoruz. İstanbul gerek tarihi, gerekse jeopolitik açıdan dünyanın gözbebeği bir şehirdir. Napolyon, ‘dünya tek bir ülke olsaydı, başkenti İstanbul olurdu’ demiş. Aynı şekilde Lamartine’in (Lamartin), ‘dünyaya bir kez bakma imkanı olacaksa İstanbul’dan bakmak gerekir.’ dediğini hatırlıyoruz. Doğunun, batının, kuzeyin ve güneyin kesiştiği bu müstesna şehirde, tüm dünyayı ilgilendiren insani bir meseleyi konuşmak son derece anlamlıdır. Öte yandan, Türkiye, uluslararası kuruluşların da tasdik ettiği üzere, dünyanın en cömert ülkesidir. Gerek verdiği kalkınma destekleri, gerekse mültecilere açtığı kapılar itibarıyla tüm dünyanın takdirini kazanmıştır. Bu vasıflarla, sizleri burada misafir etmekten büyük bir mutluluk duyuyorum. Umuyorum ki, insani zirve, daha yaşanabilir bir dünya inşa etmeye vesile olur” şeklinde konuştu.

    “ULUSLARARASI KAMUOYU MÜLTECİ SORUNUNU SADECE SEYRETTİ”

    Suriye’de yaşanan dramı uluslararası kamuoyun izlediğini söyleyen Erdoğan, “Üzerinde yaşadığımız yerküre ne yazık ki, 21. yy’ın bütün gelişmişlik ve medeniyet iddialarına rağmen, insani açıdan büyük krizler yaşıyor. Her şeyden önce 1 milyar civarında insanın açlıkla karşı karşıya olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Yılda 10 milyon insan açlıktan ölüyor. Buna karşılık, her yıl 1.3 milyar ton gıda israfı yapılıyor. Bu çelişkileri sorgulamalıyız. Öte yandan zalim bir devlet başkanının idaresi altında, son beş yılda 500 binden fazla insan öldü. 6.5 milyon insan yerinden edildi. Çocuklar ve kadınlar canlarını kurtarmak için çaresizce denizlere açıldı. Fakat, uluslararası kamuoyu sadece seyretmekle yetindi. Mülteci meselesi tüm dünyanın çözülemez bir sorunu haline geldi. Oysa sorun, temel bir insanlık meselesiydi” diye konuştu.

    “ZENGİN ÜLKELER, SURİYELİ MÜLTECİLERİN YALNIZCA YÜZDE 1.4’ÜNÜ KABUL ETTİ”

    “Türkiye, 3 milyon Suriyeli ve Iraklı’yı topraklarında misafir ediyor” diyen Erdoğan, “Keza Lübnan yaklaşık 1 milyon, Ürdün 700 bin civarında mülteciye ev sahipliği yapıyor. Türkiye, tamamen kendi öz kaynaklarından 10 milyar dolar harcama yaptı. Sivil toplum kuruluşlarımızın ve vatandaşlarımızın bireysel yardımları hesaba katıldığında bu rakam, 20 milyar doları buluyor. Buna karşılık, zengin ülkeler, Suriyeli mültecilerin yalnızca yüzde 1.4’ünü kabul etti. Hümanist söylem lafta kaldı. Savaşların vicdanlarda açtığı yaralar artık kaldırılamaz halde. Din ve kültür eksenli kutuplaşmalar, bütün medeniyet iddialarını boşa çıkarıyor. İnsanlık artık bu yükleri taşıyamıyor” ifadelerini kullandı.

    “DÜNYA YÖNETİLEMEZ BİR NOKTAYA DOĞRU SÜRÜKLENİYOR”

    Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, “Düşünebiliyor musunuz, 60 milyon insanın, ülkelerindeki çatışmalar nedeniyle yerini yurdunu terkettiği bir dünyada yaşıyoruz. 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana insanlık böylesine bir sefalet yaşamadı. Bir yandan küresel ısınma, enerji kaynakları ve doğal felaketler, diğer yanda çıkarcı politikalar sebebiyle ekonomik ve siyasal krizlerle boğuşuyoruz. Dünya yönetilemez bir noktaya doğru sürükleniyor. Ne yazık ki, tüm bu krizlerin ortasında en büyük mağduriyeti kadınlar ve çocuklar yaşıyor. Savaşın yıkıcı etkisi, sadece patlayan bombalar ve sıkılan kurşunlardan ibaret değil. Savaş sırasında her açıdan istismar edilen kadınlar ve çocuklar, yaşamlarını ağır psikolojik travmalarla sürdürmek zorunda kalıyorlar” dedi.

    “İNSAN ONURUNA YAKIŞIR BİR SİSTEM KURMALIYIZ”

    Emine Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü:

    “İnsan onuruna yakışır bir siyasal ve ekonomik sistem kurmak durumundayız. Umuyorum ki, Dünya İnsani Zirvesi, ahlaki ve insani açıdan bir paradigma değişikliği için milat olur. İnsani yardım politikalarının gözden geçirilmesine vesile olur. İnsani yardım, sadece acil durumlarda gönderilen yardım kolileri demek değildir. İnsani yardım, yardım alan tarafın bağımlılığını ortadan kaldıracak, sömürgeci mantıktan uzak, insani ve vicdani bir eylem olmalıdır. İnsan onurunu koruyacak biçimde planlanmalıdır”.

    Emine Erdoğan, Osmanlı Devleti’nde uygulanan bir yardım çeşidinden örnek vererek, “Sizlere kendi tarihimizden bir örnek vermek istiyorum; Osmanlı şehirlerinde dini ve sosyal kurumların ya da büyük meydanların bir köşesinde, adına ‘sadaka taşı’ denen oyuk taşlar bulunurdu. Hayır yapmak isteyen zenginler, akşam karanlığında kimse görmeden taşın oyuk kısmına bir miktar para bırakırdı. Paraya ihtiyacı olan fakirler de, gururları rencide olmadan gider, buradan sadece ihtiyaçları kadar parayı alırdı. Bu, son derece insani ve zarif bir yardımlaşma usulüydü. 17. yy’da İstanbul’a gelen bir Fransız gezgin, hatıratında, para bulunan bir taşa, tam bir hafta boyunca kimsenin dokunmadığını anlatıyor. Çünkü, verenin ve alanın birbirini görmediği böylesine ahlaki bir sistem, aynı zamanda gelir adaletsizliğini aşmış bir toplum da var edebiliyordu. Hiçbir çıkar beklemeksizin, insan onurunu gözeterek yapılan bu yardımlar, kuşkusuz yüksek bir toplumsal ahlakın varlığını gösteriyor” diye konuştu.

    “Türkiye’nin Afrika’ya bakışı da, bu tarihsel kodlara dayanmaktadır” diyen Erdoğan, “Devletimiz ve sivil toplum kuruluşlarımızın tüm gayreti, çıkar amaçlı değil, dost ve kardeş ülkelerin kalkınmasına destek amaçlıdır. ‘Afrika’nın sorunlarına Afrika çözümleri’ ilkesiyle yapılan yardımlar, balık vermek yerine balık tutmayı öğretmek şeklindedir. Bu bağlamda mesleki okullar, Afrika’ya yaptığımız kalkınma yatırımlarının ana unsurunu oluşturuyor. Türkiye çok yönlü bir uluslararası politika izlemektedir. Doğu’ya sırtını dönmeden yönünü Batı’ya çevirmiştir. Çok kutuplu dünyada özellikle Afrika’yı ihmal etmemektedir. Eşimin gerek Başbakan olduğu, gerekse Cumhurbaşkanlığı döneminde Afrika’ya çok sayıda ziyaretler gerçekleştirdik. Eşime refakaten katıldığım bu seyahatlerde, kadınların ve çocukların sorunlarına eğilme imkanı buldum. Keza, üzerinde yaşadıkları coğrafyanın yeraltı kaynaklarından habersiz Afrikalı yetimlerin çaresizliğini yüreğimde hissettim” ifadesini kullandı.

    AFRİKALI KADINLARIN EL SANATLARI ANKARA’DA SATILACAK

    Emine Erdoğan, Afrikalı kadınlara yardım amaçlı başlattıkları projeyle ilgili, “Afrikalı kadınların ve çocukların hayatına mütevazi bir katkı olarak bir proje başlattık. Dışişleri Bakanlığımızın koordinasyonuyla, himayemde bir çalışma yürütülüyor. Afrikalı kadınların el emeği ürünleri, hakettiği değerde, kar amacı gütmeksizin ülkemizde pazarlanacak. Buradan elde edilen gelir, Afrikalı kadınlara ve çocuklara, eğitim ve sağlık yatırımı olarak geri dönecek. 25 Mayıs Afrika Günü’nde ‘Afrika El Sanatları Pazarı ve Kültür Evi’ adıyla Ankara’da açacağımız merkez, Afrikalı kadınlarla olan dayanışmamızı artıracaktır” ifadesini kullandı.

    “CİNSİYET ADALETİ İÇİN İŞBİRLİĞİ YAPMALIYIZ”

    Kadınlar arasındaki dayanışmanın önemine dikkat çeken Erdoğan, “Kadınlar arasındaki dayanışmanın çok önemli olduğuna inanıyorum. Küresel anlamda toplumsal cinsiyet adaleti için işbirlikleri yapmalıyız diye düşünüyorum. Ne yazık ki, kadın bedeninin, emeğinin ve işgücünün sömürüldüğü bir dünyada yaşıyoruz. Kadınların ekonomik, siyasal ve sosyal haklarını kazanma mücadelesi, sadece kadınları değil, tüm insanlığı ilgilendiren bir sorundur. Çünkü olumsuz etkileri herkesi kuşatmaktadır. Meseleyi bir insan meselesi olarak ele aldığımız takdirde, zaten birçok sorunun hallolacağını düşünüyorum. Bu düşüncelerle, sözlerime son verirken, Dünya İnsani Zirvesi’nin hayırlara vesile olmasını diliyorum. Ülkemizde bulunan tüm yabancı konuklarımıza teşrifleri nedeniyle teşekkür ediyorum. Tüm katılımcıları sevgi ve saygıyla selamlıyorum” dedi.

  • Başkan Kamil Saraçoğlu: Kütahyaspor Mutlaka 3. Lig’de Olmalı

    Belediye Başkanı Kamil Saraçoğlu, BAL Ligi’nde şampiyonluğu haftalar önce ilan ederek, Play-Off oynamaya hak kazanan Kütahyaspor’u idman sonrası ziyaret etti. Saraçoğlu, futbolculara hedeflerine ulaşmaları yönünde başarılar diledi.

    Futbolculara baklava ikramında da bulunun Başkan Saraçoğlu, “Kütahyasporumuz inşallah profesyonel lige adını yazdırarak şehrimizin özlediği başarıyı elde edecektir.Öncelikle teknik heyetimize, futbolcularımıza, yönetimimize ve her maç takımlarını yalnız bırakmayan cefakar taraftarımıza teşekkür ediyorum. Şehrimizin takımı Kütahyaspor’umuz Bölgesel Amatör Lig de grubunda şampiyonluğu zaten haftalar öncesinden belirleyerek bizleri mutlu etmişti. Göreve gelmeden önce söz verdiğimiz gibi şehrimizin markası olan Kütahyaspor’umuzu daha iyi yerlere getireceğimizi söylemiştik. Artık önümüzde tek yükselme maçı kaldı. İnşallah bu maçtan da yüzümüzün akıyla çıkacağız” diye konuştu.

    Kütahyaspor Kulübü Başkanı Ramazan Yıldırım ve yönetim kurulu üyeleri, Başkan Saraçoğlu’na 3. Lig’e mutlaka çıkacakları yönünde söz verdiler.

    Kütahyaspor, 3. Lig’e çıkabilmek için 24 Nisan günü Isparta’da Muğlaspor ile Play-Off maçına çıkacak. (EFE)