Etiket: Olduğu

  • Taksim’de Milli Şair Mehmet Akif Ersoy Öldüğü Yerde Anıldı

    Milli şair Mehmet Akif Ersoy, hayatını kaybettiği Taksim İstiklal Caddesindeki Mısır Apartmanı önünde, ölümünün 79’uncu yıldönümünde marş ve dualarla anıldı. Anma töreni sonrası ünlü oyuncu Ahmet Yenilmez’in içinde bulunduğu grup Taksim meydanına yürümek isteyince polis engeliyle karşılaştı. Bunun üzerine ikna olan grubun Galatasaray meydanına yürümesi sonrası Yenilmez, “Sanırım yetkililer bizi başkalarıyla karıştırdı, biz meydanlardan biraz çekildik. Sanırım onlar bizi unuttu, biz devletimizi kutsal biliriz” dedi.

    Şair Mehmet Akif ölümünün 79’uncu yıldönümünde, hayatını kaybettiği Taksim İstiklal Caddesindeki Mısır Apartmanında Yedi Hilal Derneği tarafından düzenlenen törenle anıldı. Törene dernek yöneticileri ve üyelerinin yanı sıra ünlü oyuncu Ahmet Yenilmez’de katıldı. Ellerine “Asım’ın nesli Mısır Apartmanı önünde”, “İstiklal şairimizi 79. ölüm yıldönümünde Mehmet Akif Müzesinde anamıyoruz”, “Mısır Apartmanı Mehmet Akif Ersoy Müzesi olsun” yazılı döviz alan grup, bir süre tekbir getirdi. Ardından program kapsamında İstiklal Marşı “İsmet Özer” yorumuyla okundu.

    “KORKMA DİYEREK RUHUMUZA CAN KATAN O ULVİ KİŞİLİKLERİ ANMAK İÇİN BURADAYIZ”

    Marşın okunmasının ardından basın açıklaması yapan Yedi Hilal Derneği Üniversiteler Birimi Başkanı Samet Paçacı, “Franz Kafka’nın Avrupa’da bir yerden bir yere giderek misafir olarak kaldığı yer müze olurken işte burası Mısır Apartmanı önünde biz de buradayız. Varlığını sözün kılıcıyla buluşturan dünyanın aziz edebiyatına, cihat edebiyatını nakşeden İstiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy’u işte burada yâd ediyoruz. Buradayız çünkü çağlar üstü bize ulaştırdığı mesajı bu çağa nakşetmek üzere buradayız. Genciz, damarlarımızda akan kan Allah için akıyor ve işte gençliğin şuuruyla örnek olan Müslüman öncüleri gençliğe şahit kılmak için buradayız. Çünkü vatana ve millete bu öncüleri bu İstiklal Marşını ve hedefi emanet bırakanlar için buradayız. Bugünün ve yarının İstiklal’den İstiklal’e yoğrulduğunu bilin istiyoruz. Korkma diyerek ruhumuza can katan o ulvi kişilikleri anmak için buradayız.”

    “ARABIN YERİNE KÜRT’Ü KOYABİLSEYDİK, 5 BİN ŞEHİT VEREREK KARDEŞ KATİLİ OLMAYACAKTIK”

    Ünlü oyuncu Ahmet Yenilmez ise, şunları söyledi: “Mehmet Akif’in bir şiirini bilseydik, bir kısmını bilseydik 5 bin şehit vererek vatan yaptığımız Anadolu coğrafyasında 30 bini aşkın kardeş birbirimizi boğazlamayacaktık. Artık, ‘Ey millet sabah oldu uyan! Sana az geldi ezanlar diye ötsün bu canlar. Ne Araplık ne Türklük kalacak aç gözünü! Dinle peygamberin ilahi sözünü Türk Arapsız yaşayamayız kim ki yaşar der delidir. Türk Arapsız yaşamaz. Kim ki ’yaşar’ der delidir! Arabın, Türk ise hem sağ gözü, hem sağ elidir.’

    Yenilmez, daha sonra bu sözüne şöyle açıklık getirdi: “Yani ben ki diyor bunları yazan bir Arnavut’um. Ben de diyorum ki, gençlerimize sadece şiirin bu kısmını öğretseydik, bir tek kelimenin yerini değiştirse idik Arap’ın yerine Kürt’ü koyabilseydik, 5 bin şehit vererek milli mücadeleyi tamamladığımız bu vatan topraklarında 30 bini aşkın vatan evladı kardeş katili olmayacaktık.”

    Yenilmez, ümmet coğrafyamızda rol modelin merhum Mehmet Akif Ersoy’un hayatı olduğunu belirterek şunları söyledi:

    “Manifestosu da Kur’an Kerim meali olduğuna inandığımız Safahat adlı eseridir. Yetkililerimize sesleniyoruz, biz İstiklal Caddesinde son nefesini verdiği o dairenin Mehmet Akif Ersoy müzesi ve sohbet evi olarak tahsisini talep ediyoruz.”

    Konuşmaların ardından yapılan dua sonrasında grup “Yedi Hilal Müslüman Öncülerin İzinde” yazılı pankartın arkasına toplanarak Taksim meydanına yürümek istedi. Ancak yürüyüş başlamadan önce Ahmet Yenilmez’in yanına gelen polis amiri, meydana yürüyüş yapmanın yasak olduğunu belirterek yürümeleri durumunda zor durumda kalacağını söyledi. Bunun üzerine Yenilmez, polis amirine Ağa Camisine yürüyeceklerini ifade ederek zor durumda kalmayacağını belirtti. Bunun üzerine grup, Cenk Marşı ve Ordunun Duasını söyleyerek yürüyüşe geçti. Gruba bazı Konyaspor taraftarları tekbir getirerek destek verdi. Bir süre sonra grubun Galatasaray meydanına varması üzerine polis amiri Yenilmez’in yanına giderek Taksim meydanına yürüyüş gerçekleştirmelerinin mümkün olmadığını söyledi. Bunun üzerine grup, olası bir gerginliğin ve müdahalenin oluşmaması için Galatasaray meydanında eylemi sürdürmeyi kabul etti.

    “YETKİLİLER BİZİ BAŞKALARIYLA KARIŞTIRMASIN, SANIRIM ONLAR BİZİ UNUTTULAR”

    Yenilmez de bunun üzerine yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Yapılan ikaz üzerine Taksim meydanına olan yürüyüşümüzü Ağa Camisine kadar olmasını istirham ettik. Sanırım yetkililer bizi başkalarıyla karıştırdı. Suçu onlarda görmüyoruz, biz meydanlardan biraz çekildik. Sanırım onlar bizi unuttu, biz devletimizi kutsal biliriz. Çünkü o devlet dini, dili ve ırkı ne olursa olsun mazlum varsa onun tek sahibidir. Devletin memuru da o devletin şefkat elidir.” Tekbir getirilmesinin ardından anma programı son buldu.

  • Sakarya’da 1 Kişinin Öldüğü Kaza Anı Güvenlik Kamerasına Yansıdı

    Sakarya’da 15 Aralık 2015 tarihinde motosiklet ile otomobilin çarpışması sonucu bir kişinin öldüğü, bir kişinin de yaralandığı trafik kazasının güvenlik kamera görüntüleri ortaya çıktı.

    Şehit Furkan Çelik Caddesi’nde 15 Aralık 2015 tarihinde Batakköy’den Akyazı istikametine motosikletle gitmekte olan 19 yaşındaki Gökhan Uludağ ve 17 yaşındaki Yunus Emre İ. petrol istasyonuna sapmak isteyen İbrahim K. idaresindeki otomobille çarpışmıştı. Kazada yaralanan Yunus Emre İ. ve Gökhan Uludağ, olay yerine gelen 112 acil sağlık görevlileri tarafından olay yerinde yapılan ilk müdahalelerinin ardından Akyazı Devlet Hastanesi’ne kaldırılmıştı. Hastanede yapılan tüm müdahalelere rağmen Gökhan Uludağ hayatını kaybetmişti.

    Meydana gelen trafik kazasının güvenlik kamerası görüntüleri ortaya çıktı. Kazada petrole sapmak isteyen otomobilin petrol istasyonuna saptığı esnada motosikletin otomobille çarpıştığı ve motosikletteki gençlerin fırladıkları görülüyor.

  • Ünal: “Ermenilerin Esas Peşinde Olduğu Husus Türkiye’den Toprak Talebi”

    Denizli Pamukkale Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Mehmet Ali Ünal, Ermenilerin esas peşinde olduğu hususun, Ermeni soykırımını bütün ülkelerin ve Türkiye’nin kabul etmesi, Türkiye’den tazminat talebi ve toprak talebi olacağını söyledi.

    İlkadım Belediyesi tarafından düzenlenen “Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi” konulu 3. Uluslararası İlkadım Sempozyumu’na konuşmacı olarak katılan Denizli Pamukkale Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Ali Ünal, katılımcılara “Ermeni Propagandaları ve Türkiye” adlı bir sunum yaptı.

    Ermeni meselesinin 100 yıldan beri Türkiye’yi meşgul eden bir hadise olduğunu belirten Pamukkale Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Ali Ünal, “Bu meselenin doğrudan doğruya şark meselesi ile alakası var. Bugünkü Ortadoğu, Balkanlar, Kafkaslar siyasi bakımdan dünyanın en karışık ve problemli yerleridir. Bu coğrafyada daha önce 400 yıl süren bir Pax Ottomana Osmanlı barışı var. Tarihçilerin birçoğu bu durumu tespit ediyorlar. Ne zaman Osmanlı kuvvetleri düşmüş bu bölgelerin hepsinde problemler çıkmaya başlamış. 19. yüzyıl bir diplomasi çağıdır. Osmanlı İmparatorluğu ayakta kalabilmek için mecburen diplomasiye başvurdu. Çünkü askeri gücünü kaybetmişti” dedi.

    “ERMENİLER 1. DÜNYA SAVAŞI’NDA RUSLARIN TAHRİKİ İLE AYAKLANDI”

    Ermenilerin 1. Dünya Savaşı’nda Rusların tahriki ile ayaklandığını ifade eden Ünal, “Ermeniler Berlin Anlaşması’nda meşhur 61. maddeye dayanarak, Ruslar ve İngilizlere güvenerek organize oldular. Çeşitli örgütler kurdular. Bunlar faaliyetlere başladılar. Faaliyetleri de ‘bir yerde ayaklanma çıkaracaksın, devlet o ayaklanmayı bastıracak ve bütün dünyaya devlet şiddet uyguluyor’ denecek. Zaten bunu bugün PKK terörü ile yaşıyoruz. Aynı şeyler 1890’larda oldu. İstanbul’da aynı şeyler yapılmaya başlandı. İki toplum arasında müthiş bir gerginlik oldu. Aynı şey 1. Dünya Savaşı içerisinde cereyan etti. Cephe gerisindeki Ermeniler, Rusların tahriki ile ayaklandılar. Zaten Ruslar, Ermenilerden gönüllü birlikler oluşturmuşlardı. Onun için tehcir uygulaması gündeme geldi. Şimdi Ermeniler tehciri bütün dünyaya ‘Türkler soykırım yapıyor’ sloganıyla duyurdular. Rakip devletler de bunu Türkler aleyhinde kullandılar. Tehcir sırasında gerçekten acı olaylar yaşandı. Ermeni toplumu hakikaten hak etmediği bir muameleye maruz kaldı. Ama bunu planlı bir soykırım olarak nitelendirmek mümkün değildir. O dönemde kim acı yaşamadı ki. Açlıktan ölen birçok insan var. Savaşın getirdiği birçok sebep olduğu olumsuz sonuçlar var. Sadece Ermeniler bu sorunları yaşamadı. Bugün tarihçiler tartışıyor, Suriye, Lübnan bölgesinde 200 bin kişinin açlıktan öldüğünü söylüyor. İttihat ve Terakki’nin yanlış uygulamalarından dolayı ocaklar mahvoldu. İttihat ve Terakki bu milletin arzu ederek iş başına gelen bir kadro değil, bir darbe ile işbaşına geldi. 1913 Babıali baskını ile de iktidara el koydular. Ondan sonra 1. Dünya Savaşı’na girişimiz Enver Paşa’nın, Napolyon olma sevdasına girdiği bir savaştır. Sonra da imparatorluk mağlup oldu. O kadronun yaptığı hatalar bütün millete mal edildi. O hataların faturasını şimdi bize ödetmeye çalışıyorlar” diye konuştu.

    “ERMENİLER KADAR İYİ ÇALIŞMADIK, KULAĞIMIZIN ÜZERİNE YATTIK”

    1914 yılından önce 100 binden fazla Ermeni’nin Amerika’ya göç ettiğini belirten Ünal, “Sistemli bir soykırım yaşanmadı. Bunların gündeme gelişi 1973 yılındadır. 70 yaşındaki bir Ermeni 2 Türk diplomatını Los Angeles’ta görüşmeye çağırtı ve orada tabanca ile vurup şehit etti. Peşinden Asala terörü dediğimiz Ermeni terörü başladı. Bütün televizyonlarda ve radyolarda ‘1915 yılında Türkler 1.5 milyon Ermeni’yi kesmişlerdi. Bugün de 1 Ermeni 2 Türkü vurdu’ diye veriyorlardı. Yani gayet masumane ve vurması normal demeye getiriyorlardı. Asala terörü diplomatlarımızı hedef almaya başlamıştı. Sürekli bu şekilde yapıyorlardı. Ermeni propagandası 1915’ti ama 80 yıl boyunca Ermeniler boş durmamışlardı. Kendi tezleri lehine müthiş çalışmalar yapmışlar. Bir kütüphane dolusu araştırmalar yapmışlar. Bizim aklımıza 1973 yılından sonra geldi. Dışişleri’nin ilk açıklaması ‘Bunlar Osmanlı İmparatorluğu zamanında cereyan etmiş olaylardır. Dolayısıyla bizi ilgilendirmez’ diye açıklama yapmışlardı. Daha sonra bu açıklamayı çevirmek zorunda kaldılar. Ermeni terörü 1980 yılında bitti. Onlarca diplomatımızı, masum insanlarımızı katlettiler. Ne zamanki batıya zarar vermeye başladı, Fransa’da bir patlama olmuştu ve orada 5 Fransız ölmüştü. O zaman Batılı devletler kendilerine zarar verecek diyerek Asala terörünü hoş görmemeye başladılar ve terör bitti. Asala terörü bitti, 1984 yılında PKK terörü başladı. Kalkınan ve gelişen bir ülkeye çelme takmak için daima bir takım unsurlar olacaktır. Şunu kabul edelim ki, biz Ermeniler kadar iyi çalışmadık. Kulağımızın üzerine yattık. 1973’lerden sonra Türkiye’de Ermeniler propagandasına karşı ‘bu işin hakikati nedir, araştıralım’ şeklinde bir takım girişimler oldu ama çok iyi sonuçlar üretemedik. Kendilerini öyle bir inandırmışlar ki, hiçbir Batılı topluma siz Ermeni soykırımı olmadığını ikna edemezsiniz. Çünkü Batılılar psikolojik olarak Ermenilerin iddialarına inanmaya hazır durumdadır. Ermeniler Hristiyan bir toplumdur. Batı’ya da bu yüzden sempatik gelmektedir” şeklinde konuştu.

    “ERMENİLERİN HEDEFİ TÜRKİYE’DEN TOPRAK TALEBİ OLACAKTIR”

    Ermenilerin hakikat peşinde olmadıklarını, onların siyaset peşinde olduklarının altını çizen Ünal şunları söyledi: “Bunların temeldeki hareket noktaları siyasettir. Yani soykırımı bize kabullendirmek, esas itibariyle onlar için basit bir siyaset ama bizim için bunun yıkıcı sonuçları olacak. Türk milletini suçluluk kompleksine itecektir. Arzu edilen şey de budur zaten. 1915 yılında olan olaylar karşılıklı bir savaştır. Ermeni toplumu da zarar görmüştür. Ama Türk milleti daha çok zarar görmüştür, daha çok ızdırap çekmiştir. İşin gerçeği de budur. Ermenilerin esas peşinde olduğu husus, siyaset yani Ermeni soykırımını bütün ülkelerin ve Türkiye’nin kabul etmesi, peşinden tazminat talebi ve peşinden de toprak talebi gelecektir. Bizim bunlara karşı uyanık durmamız lazım. Türkiye’nin bu noktada sadece haklı olmaya ihtiyacı yok. Onun yanında güçlü olmaya da ihtiyacımız var. Çünkü karşınızdaki insanlar hakikat peşinde değiller. Bizim hakikat peşinde olmamız bir sonucu değiştirmeyecek. Hem hakikat peşinde olmamız hem de güçlü olmamız gerekir. Ermeni propagandalarını ancak bu şekilde önleyebiliriz.”

  • (Özel Haber) Kırık Şüphesiyle Hastaneye Gitti, 7 Ay Sonra Kolunda Tümör Olduğu Ortaya Çıktı

    Diyarbakırlı inşaat işçisi 38 yaşındaki Zülküf Kaçar, 2 yıl önce kolunda kırık şüphesi ile hastaneye gitti. Burada tedavi edilen Kaçar’ın omzunda 7 ay sonra tümör olduğu ortaya çıktı. 2 yıl boyunca çalmadık kapı bırakmayan Kaçar’ın imdadına, kanseri yenerek tekrar hayata tutunan ünlü ses sanatçısı Fulden Uras yetişti. Kaçar, Uras’ın girişimleri sonucu hazırlanan ambulans helikopterle Adana’ya sevk edilerek burada tedavi edilecek.

    Diyarbakırlı inşaat işçisi Zülküf Kaçar’ın hayatı, 2 yıl önce omzundaki ağrı nedeni ile bir anda değişti. Kolunda kırık şüphesi ile hastaneye giden Kaçar, burada yapılan muayenenin ardından evine gönderildi. Yapılan tedaviye rağmen ağrısı dinmeyen Kaçar, başka bir doktora görünmek istediğini belirterek farklı bir hastaneye gitti. Aradan geçen 7 ayın sonunda kaçar, hayatını karartan gerçekle karşılaştı. 7 ay sonunda omzundaki şişlikle hastaneye giden Kaçar’a, tümör teşhisi konuldu.

    OMZUNDAKİ TÜMÖR 2 BUÇUK KİLOGRAMI BULDU

    Kolunda tümör olduğunu duyan Kaçar için acılı günler devam etmeye başladı. Kolundaki tümör nedeni ile çalışamayan Kaçar, 8 çocuğu ve eşine bakamaz duruma geldi. Tuvalet ve banyosu bulunmayan tek gözlü bir odada yaşama tutunmaya çalışan Kaçar’ın omzundaki tümör de günden güne büyüyerek 2 buçuk kilogramı buldu. Kaçar, geçtiğimiz günlerde yakınlarının yardımı ile cep telefonundan çektiği bir görüntüyü sosyal medyada paylaştı.

    SOSYAL MEDYADA PAYLAŞTIĞI GÖRÜNTÜ KENDİSİNE IŞIK OLDU

    Kaçar’ın sosyal medyadan paylaştığı görüntü, bir dönem kanser tedavisi gören ve hastalığı yenerek yeniden yaşama tutunan ünlü ses sanatçısı Fulden Uras’ın dikkatini çekti. Uras, kendi twitter hesabından da bu görüntüyü paylaşarak, yetkililerden yardım talep etti. Uras’ın daha çık kitleye yaydığı görüntü, AK Parti Adana Milletvekili Necdet Ünüvar’ın da dikkatini çekti. Ünüvar, Kaçar’a yardımcı olmak için devreye girerek, hastanın tedavisine Adana’da devam edilmesi için Diyarbakır’a ambulans helikopter yönlendirdi.

    URAS, KAÇAR İÇİN DİYARBAKIR’A GELDİ

    Hayaller Gerçek Olsa Derneği olarak Kaçar’ı ziyaret etmek üzere Diyarbakır’a gelen Uras, hastayı tedavi gördüğü hastanede ziyaret etti. Kaçar’ın durumu hakkında doktorlardan bilgi alan Uras, Hayaller Gerçek Olsa Derneği ile iki hafta önce Diyarbakır’a gelerek hasta çocukları ziyaret ettiklerini söyledi. Uras, “Hastamız bana buradaki gönüllü annemiz sayesinde ulaştı. Bana bir video yolladılar. Dehşet içinde kaldım. Hayatımda böyle bir tümör büyüklüğü görmedim. Kendim de kanser geçirmiş bir insanım. Bu tip hastaları çok gördüm. Gerçekten inanılmaz bir hasta bu. İki sene boyunca nasıl dayanmış bu acılara anlamak mümkün değil. Yaşayacak alacak nefesi varmış diye düşünüyorum. Biz elimizden geleni yapıyoruz. Devlet büyüklerimiz olay sosyal medyada duyulduğunda aradılar, sahip çıktılar hastaneye yatırdık. Burada da doktorumuz çok yakinen ilgileniyor hastane personeli ile birlikte. Birazdan Adana’ya sevki gerçekleşecek. Orada da profesörümüz karşılayacak. İnşallah başarılı bir ameliyat geçirecek ve Diyarbakır’a evine çocuklarına kavuşacak. Kırık diye gidiyor hastaneye tümör var ve fark edilmiyor ve sonuç maalesef geç kalınmış bir olay ama Allah’ın izni ile aşacağız. Zülküf de bir an önce iyileşecek ve bir an önce çocuklarının başında olacak” dedi.

    ÖNCE BOYUN FITIĞI, SONRA KİREÇLENME VE ARDINDAN TÜMÖR TANISI

    Kolundaki ağrı nedeni ile hastaneye giden Kaçar’a ilk başta boyun fıtığı, sonra da boynunda kireçlenme teşhisi konulmuş. Acıları dinmeyen Kaçar’a, 7 aylık sürenin ardından tümör teşhisi konan Kaçar, “Ben inşaat işçisiyim. Kolumda kırık şüphesi ile hastaneye gittim, 2 yıl oldu. Hastaneye gittikten 7 ay sonra kolumda tümör olduğu ortaya çıktı. Allah, bana yardımcı olan herkesten razı olsun. Yardımcı oldular da. Adana’ya sevk edileceğim bugün. Kırık şüphesi ile hastaneye gitmiştim. Boyun fıtığı dediler, sonra kireçlenme dediler, en sonda tümör teşhisi konularak beni fakülteye sevk ettiler” diye konuştu.

    Kaçar, gerekli prosedürlerin tamamlanmasının ardından bugün ambulans helikopterle Adana’ya sevk edilecek.

  • Soma Davasında Maden Eğitimlerinin Yetersiz Olduğu İddiası

    Soma’da, 301 kişinin hayatını kaybettiği maden faciasının ceza duruşması Akhisar Ağır Ceza Mahkemesinde devam ediyor.

    Davanın 5’inci duruşmasının 4’üncü oturumunda tanık olarak dinlenen ve madende bant şaltercisi olarak görev yapan Murat Demircan dinlenildi. 5 yıllık madenci Demircan, olay gününü anlattı. Saat 15.00 civarında elektriklerin kesildiğini, 3. kömür nakil bandının durduğunu aktaran Demircan, “elektrik birazdan gelir” düşüncesiyle bir süre bandın başından ayrılmadığını söyledi.

    Demircan, bu sırada bazı amirlerinin yer üstünden aşağıya doğru hızlı adımla indiğini belirterek 15-20 dakika sonra da bulunduğu yere biri dumandan etkilenmiş 3 işçinin geldiğini, “çıkın” denildiğini söyledi. Bandın o gün olay öncesinde bir kaç kere durduğunu, ancak o durmaların amirlere kızan işçilerin bandın hareketini kesen anahtarı çekmesinden kaynaklandığını tahmin ettiğini dile getiren Demircan, “Bant tehlike anında ya da dinamit atımı sırasında durdurulur, onun dışında durdurulmaz. Amirlere kızı da kömür çıkmasın diye bandın sivicini çekenler oluyordu. Hainler oluyordu. Ben görmedim, duydum. O gün patlama sesi duymadım. Gaz maskem hiç bakım için benden alınmadı” dedi.

    “EĞİTİMLER YETERSİZ” İDDİASI

    Madenci Murat Demir, maden işçilerine yönelik yapılan eğitimlerde mesleki olarak bir eğitim verilmediğini iddia etti. Davanın 5’inci duruşmasının 3’üncü oturumunda ifade veren madenci Mithat Özer’in de mesleki olarak kendilerine bir eğitim verilmediğini sadece genel madencilik eğitimleri verildiğini söylemesi ve Demir’in de aynı ifadeleri kullanması dikkat çekti.

    “UYUMLU TELEFONLAR GETİRİLSEYDİ BÖYLE OLMAZDI”

    Davanın 5’inci duruşması 4’üncü oturumunda ikinci olarak Abdülhakim Bilen dinlenildi. Facianın gerçekleştiği gün U3 bölgesinde bulunduğunu belirten Bilen, olay gününü şöyle anlattı:

    “Saat 15.03’te elektrik kesildi. Elektrikçi olduğumuz için kesinti saati önemlidir bizim için, elektrik kesilince oradaki birine saati sordum, ondan 15.03’ten eminim. Trafoya doğru yöneldim. Dumanı gördüm. Vardiya amirlerine, izlemeye haber verdim. Teknik müdür İsmail Adalı geldikten sonra dumanın olduğu bölgeye doğru bir adım girdi. Bir pet şişe çıkardı, ’yangın bu’ dedi. A, H ve S panolarını sordu. Ağladığını gördüm. Bölgeye bir süre su tutuldu. Sonra fanlar ters çevrilecek dendi, topluca çıktık.”

    A ve H panosuna yangına dayanıklı telefonlar takıldığını ancak o panolara uymayınca telefonlar için bariyer denen ayrı bir hat çekildiğini iddia eden Bilen, “Elektrikler kesilse bile normalde telefonlar çalışır. Ancak orada bariyer denilen bir sistem kuruldu. Elektrik kesilince A ve H panosunun telefonları çalışmıyordu. Uyumlu telefon getirilseydi böyle bir durum olmazdı” dedi.

    İŞ GÜVENLİĞİ İKİNCİ PLANA ATILIYOR İDDİASI

    Madende üretim artışı nedeniyle iş güvenliği ve emniyetin ikinci plana atıldığını iddia eden Bilen, şöyle konuştu: “Bazı insan nakil bantları kömür nakil bandına çevrildi. Normalde insan taşınırken bantların hızlarının düşmesine rağmen zaman kaybı olmasın diye kömür taşınırdı. Bu nedenle bazen insanlar yaya çıkmak zorunda kalıyordu. Bazen de kömür bantlarının hızı düşürülmeden insan taşınırdı” Müfettişlerin geleceğini 15-20 gün önceden bildiklerini iddia eden Bilen, “Gidecekleri güzergahlar belliydi. Oralara yangına dayanıklı telefonlar takılırdı, değiştirilemeyen ev tipi telefonlar ise kamufle edilirdi. Ocakta kullanılan kablo ve telefonlar yangına dayanıklı değildi. Taşeronlar, ekip başçavuşları ve çavuşları ekibine baskı yapardı, fazla üretim için. Kazadan sonra psikolojik destek almak zorunda kaldım” diye konuştu.

    SANIK AVUKATI KOÇYİĞİT SALONU TERK ETTİ

    Mahkeme Başkanı Aytaç Ballı’nın ve sanık avukatlarının soru sormalarını bitirmesinin ardından tutuklu sanıklardan İşletme Müdürü Akın Çelik, Bilen’e madende kaç sansörün ve kaç sansörcünün bulunduğunu sordu. Bunun üzerine Mahkeme Başkanı Aytaç Ballı sorunun özel bir bilgi gerektiği ve tanığın bu bilgiye sahip olamayacağı gerekçesiyle soruya itiraz etti. Bunun üzerine sanık avukatlarından Yusuf Koçyiğit mikrofonu alarak bu sorunun önemli olduğunu ve diğer ifadelerle karşılaştırılabileceğini savundu. Mahkeme Başkanı Ballı, Koçyiğit’in önerisine itiraz etti. Müşteki avukatları ve sanık avukatları arasında yaşanan kısa süreli bir tartışmanın ardından Çelik’in itiraz edilen sorusunu Mahkeme Başkanı Aytaç Ballı, farklı bir şekilde sorunca Sanık Avukatı Yusuf Koçyiğit de “Böyle bir mahkeme olmaz” diyerek salonu terk etti.

    “MÜŞTEKİ AVUKATLARI BİZİ TACİZ EDİYOR”

    Duruşmanın sonunda müşteki avukatları sanıkların kendilerini sözle taciz ettiğini iddia ederek Mahkeme Başkanlığına bildirdi. Kısa süreli bir tartışmanın yaşandığı duruşmada mikrofon başına gelen Soma Kömürleri A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Sanık Can Gürkan, “Müşteki avukatları bizi her duruşma girişinde taciz ediyor. Bu durumu avukatlarımıza ilettik” dedi. Gürcan’ın sözleri üzerine gerginlik devam etti. Gerginliğin sona erdirilmesiyle birlikte tanık Bilen’e başka soru sorulmaması nedeniyle duruşmaya öğle arası verildi.