Etiket: OBEZ

  • Türkiye’de her altı yetişkinden biri obez

    Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre; Türkiye’de günümüzde her üç yetişkinden birinin fazla kilolu, her altı yetişkinden birinin ise obez olduğu bildiriliyor. Yaklaşık beş milyon kişinin hastalık derecesinde obez olduğu ülkemizde obezite cerrahisi dikkatleri üzerine çekiyor.

    Kronik bir hastalık olarak obezitenin ölüme yol açan nedenler arasında sigaradan sonra 2. sırada geldiğini söyleyen Op. Dr. Mehmet Güler laparoskopik tüp mide ameliyatıyla ilgili açıklamalarda bulundu. İleri derecede obezitede diyet ve egzersiz gibi tedavilerin kalıcı başarı şansının yüzde 10’un altında olduğunu belirten Op. Dr. Mehmet Güler, “Tıbbı istatistikler; son yıllarda yaygınlaşan obezite ameliyatlarıyla, obezite hastalarının büyük çoğunluğunda sağlıklı ve etkin zayıflamanın sağlanabildiğini ortaya koymaktadır. Ülkemizde ise halen, durumu tıbben ameliyat gerektirir sınırdaki obezite hastalarının sadece binde 1-2’si kadarı ameliyatla tedavi olmaktadır” şeklinde konuştu.

    Obezitenin nedenleri ve tedavisi konusunda yanlış anlayışların hakim olduğunu söyleyen Güler, “Fazla kilolu olmak keyfi bir tercih gibi, obezite tedavisi olmak da kozmetik amaçlı bir işlem gibi algılanmaktadır. Hâlbuki ki obezitenin biyolojik, psikolojik ve sosyal nedenleri vardır. Obezite kronik ve ciddi bir hastalıktır. Obezitenin tedavisi ise, sağlıklı bir yaşam için tıbbi bir gerekliliktir” dedi.

    Obezitenin birçok hastalığı da beraberinde getirdiğinin altını çizen Doktor Güler, obezitenin ruhsal ve fiziksel olarak daha konforsuz bir hayat yaşanmasına ve beklenen ömrün kısalmasına neden olduğunu söyledi. Op. Dr. Güler, “Obezite; tansiyondan şekere, eklem hasarından depresyona kadar vücutta birçok organ ve sistemde ek sorunlara yol açar. Bu nedenle obezite hastalarında her türlü tedavi için baştan sona birçok tıbbi branşın bir arada çalışması, bölümler arasında akıcı bir işbirliği ve her yönden donanımlı bir sağlık hizmeti sunumu gerekir” ifadelerini kullandı.

    Op. Dr. Güler, “Tüm ameliyatlarda olduğu gibi obezite ameliyatlarıyla ilgili de sorunlar yaşanabilir. Ancak obez olarak yaşamaya devam etmenin risklerinin, obezite ameliyatlarının risklerinden çok daha yüksek olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Hastalık derecesinde obez kişilerin etkin bir şekilde tedavi edilmeleri halinde, büyük bir çoğunluğunun yüksek tansiyon, tip 2 şeker hastalığı, uyku apnesi gibi birçok ek hastalıktan kurtulduğu ve obez olarak yaşamaya devam edenlere oranla on yıl kadar daha uzun yaşadığı gösterilmiştir” dedi.

    Obezitenin ölüme en çok yol açan nedenler arasında 2. sırada geldiğine vurgu yapan Op. Güler şöyle devam etti: “Obezite; meme, kalın bağırsak ve rahim kanseri riskini arttırır. Obezite, hayatı tehdit eden risklerden iskemik kalp hastalığı ve felç riskini yüzde 33 oranında, tip 2 şeker hastası olma riskini yüzde 75 oranında, yüksek tansiyon riskini ise yüzde 50 oranında arttırır. Obezite için ameliyat olarak zayıflayan hastalar yüzde 80 oranında tip 2 şeker hastalığından yüzde 60 oranındaysa yüksek tansiyon ve kan yağları yüksekliğinden kurtulur.”

  • Çocuğunuz obez mi?

    Obezitenin vücutta artmış yağ kitlesini ifade ettiğini söyleyen Doç. Dr. Mehmet Emre Taşçılar, günümüzde obezitenin çocukluk çağının en yaygın kronik hastalığı haline geldiğini belirtti.

    Koru Ankara Hastanesi Çocuk Endokrinolojisi Uzmanı Doç. Dr. Mehmet Emre Taşçılar, çocukluk obezitesi hakkında bilgi verdi. Çocukluk obezitesinin önlenmesinin erişkin obezitesinin önlenmesi açısından da son derece önemli olduğunun altını çizen Taşçılar, “Fazla beslenen çocukların daha iyi büyüyeceklerine yönelik yanlış bir toplumsal inanış mevcuttur. Oysa çocukların günlük aldıkları toplam enerjinin ancak yüzde 5’i büyüme için harcanmaktadır. Çocukların sağlıklı büyümesi için sağlıklı besinler tüketmesi, günlük düzenli fiziksel aktivitelerinin olması ve yeteri kadar uyuması gerekmektedir” dedi.

    Çocukların büyümesini sağlayan büyüme hormonunun uykuda, egzersiz sırasında ve açlıkta salgılandığını vurgulayan Doç. Dr. Mehmet Emre Taşçılar, hareketsizlik, sürekli tokluk hali ve obezitenin de büyüme hormonunu baskıladığını söyledi. Obez çocukların günlük tükettikleri besinlerin yalnızca kalori, yağ ve protein açısından yeterli olup vitamin, mineral, eser element ve diğer organik maddeler açısından fakir olduğunu belirten Taşçılar, yüksek kalorili beslenme ve hareketsizliğin obezite gelişiminde doğrudan etkili olduğunu ifade etti. Doç. Dr. Mehmet Emre Taşçılar, “Fast-food tipi beslenme, gazlı içecekler, cips ve çikolata alışkanlığı, anne-babanın obez olması, hızlı yeme alışkanlığı, çok televizyon izleme ve bilgisayar başında fazla zaman harcama obezite gelişiminde önemli rol oynamaktadır” diye konuştu.

    Son yıllarda obezitenin madde bağımlılığı olarak kabul edildiğini hatırlatan Taşçılar, “Buradaki bağımlılık çeşitli yiyecek maddelerine karşı gelişmektedir. Kola ve benzeri gazlı içecekler, cips ve çikolata bağımlılık yapan yiyecek ve içeceklerin başında gelir. Bağımlılık yapan yiyecek ve içeceklerin çokça tüketilmesi sonucunda başka bir bağımlılık gelişmektedir; karbonhidrat bağımlılığı” dedi.

    Doç. Dr. Mehmet Emre Taşçılar, çocuğun kola ve benzeri gazlı içecekleri çokça tüketiyorsa, makarna, pilav, ekmek ve hamur işi gıdaları özellikle tercih ediyorsa, karbonhidrattan zengin olmayan sebze ağırlıklı gıdalar yediğinde doymuyorsa, sık sık şekerli gıda arayışına giriyorsa ve sürekli kilo alıyorsa karbonhidrat bağımlığı başladığını söyledi. Karbonhidrattan zengin olan bu tür gıdalar ve gazlı içecekler alındığında kan şekerinin hızla yükseldiğini belirten Taşçılar, “Buna paralel olarak insülin de yükselir. İnsülin hormonunun yükselmesi vücudumuzdaki her türlü olumsuzluğu başlatan bir sinyal görevine dönüşür. Kilo artışı ile birlikte insülin hormonunda artış gözlenir. Bu duruma insülin direnci adı verilir. Tedbir alınmaz ve tedavi ile bu durum geri döndürülmez ise insulin direnci tip 2 diyabete yani şeker hastalığına neden olur” diye uyardı.

    İnsülin direncinin boyun, koltuk altı, kasıklar ve deri katlantı bölgelerinde ciltte koyulaşma ile kendisini belli ettiğini ifade eden Dr. Emre Taşçılar, “Ancak bu durum uzun süredir yüksek insülin düzeyi olanlarda gözlendiğinden insülin direnci başlangıcında ciltte bu koyulaşmalar gözlenmez. Obez bir çocukta bu değişikliklerin görülmemesi insülin direnci olmadığı anlamına gelmez. İnsülin direnci olanlarda kilo almak kolaylaşırken, kilo vermek güçleşir. Kesin tanı insülin düzeyine bakılarak konulur” diye konuştu.

    İnsülin direnci olan kız çocuklarının yumurtalıklarında kistler geliştiğini söyleyen Doç. Dr. Mehmet Emre Taşçılar, bu kistlerin erkeklik hormonu salgılayarak adet düzensizliklerine, kıllanmaya ve ciddi psikolojik bozukluklara neden olduğunu belirtti. Doç. Dr. Mehmet Emre Taşçılar, “Tedavi edilmeyen olgularda ileriki dönemlerde çocuk sahibi olamama riski mevcuttur. Bu tabloya polikistik over sendromu adı verilir. İnsülin direnci ve polikistik over sendromunun erken tanı ve tedavisi ileride ortaya çıkacak ciddi sorunların engellenmesi açısından önemlidir” dedi.

    “Obezite, adet düzensizliği, kıllanma, sivilce oluşumu, boyun, koltuk altı, kasıklar ve diğer katlantı bölgelerinde koyulaşma belirtilerinden birkaçı ergenlik dönemindeki kız çocuğunuzda mevcutsa polikistik over sendromundan şüphelenebilirsiniz” diyen Taşçılar, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Obezitenin oluşturduğu sağlık sorunlarının çokluğu insan ömrünü kısaltmakta ve yaşam kalitesini azaltmaktadır. Obezite nedeniyle iskelet sisteminin erken yaşlarda fazla ağırlığa maruz kalması çeşitli ortopedik sekellere neden olabileceği gibi obezite aynı zamanda karaciğer yağlanması, safra taşı oluşumu, erken ve gecikmiş ergenlik, hipertansiyon, kalp ve böbrek hastalıklarına da yol açmaktadır.”

  • “Türkiye’de 25 Milyon Sürücünün 5 Milyonu Obez”

    Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı ve Uyku Derneği (UYKUDER) Başkanı Prof. Dr. Mehmet Karadağ, Türkiye’de 25 milyon sürücünün 5 milyonunun obez olduğunu belirterek bu sürücülere 5 yıl içerisinde uyku tetkiki yapmaları gerektiğini söyledi.

    Antalya, KKTC, Nevşehir ve Mardin’de gerçekleştirildikten sonra 26-29 Mayıs tarihleri arasında Trabzon’da gerçekleştirilecek olan 5. Uyku Bozukları Kongresi bir otelin konferans salonunda başladı. Uyku Derneği (UYKUDER) tarafından düzenlenen 170 akademisyenin katıldığı kongrede 7. Uyku Bozuklukları Kursu da düzenleniyor.

    Giresun Üniversitesi Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Anabilim Dalı Başkanı ve 5. Uyku Bozuklukları Kongre Başkanı Prof. Dr. Kürşat Murat Özcan, kongrede 37 yerli, bir yabancı konuşmacılarının olacağını belirterek, kongreye 170 akademisyenin katılacağını söyledi.

    “UYKU TIBBINI GELİŞTİRMELİYİZ”

    Uyku bozukluklarından en sık görüleninin geceleri olan nefes durmalarıyla kendini gösteren uyku apnesi sendromu olduğunu kaydeden Özcan, “Obez nüfusumuz çok fazla. Gittikçe de her geçen yıl artıyor. Obezite uyku apne sendromunda da en önemli faktörlerden bir tanesi. Obez hastalarda çok sık görülüyor. Özellikle son yıllarda ehliyetlerin yenilenmesinde Avrupa Birliği ile uyum içerisinde yönetmeliğimiz yenilendi. Obez olanlarda vücut kitle endeksi yüzde 33’ün üzerinde olanlarda uyku testi yapılma ihtiyacı ortaya çıktı. Yalnız ülkemizde uyku laboratuvarı sayısı uyku konusunda çalışan hekim ve teknisyen sayısı az olduğu için bizim yapmamız gereken şey ülkede uyku tıbbını geliştirmek, uyku tıbbında hekimlerin ve teknisyenlerin bu işe daha çok katılmalarını sağlamak ve bu eksikliği de tamamlamak için elimizden geleni yapıyoruz” dedi.

    “YÖNETMELİK İSTİYOR AMA UYKU LABORATUVARI SAYISI AZ”

    Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı ve Uyku Derneği (UYKUDER) Başkanı Prof. Dr. Mehmet Karadağ, derneğin 850 üyesinin olduğunu kaydederek, Türkiye’de 25 milyon sürücünün 5 milyonun obez olduğunu söyledi.

    Yönetmelik gereği 500-600 bin kişiye uyku tetkiki yapmaları gerektiğini söyleyen Karadağ, “Sağlık konusunda hem ülkemizde hem Avrupa Birliği’nde birçok gelişmeler var. Sürücü belgelerinin yenilenmesi konusunda uyku apne sorununun trafikte kazalar için bir risk faktörü olduğu bilimsel olarak gösterildi. Bu risk faktörü düzeltilebilir bir faktör olarak kabul edildiği içinde mutlaka bu hastaların tanınması ve bunların tedavi edilmesi şartı getirildi. Ülkemizde 25 milyon sürücü var. Obezite oranı ise yüzde 20 civarında. 25 milyon sürücünün yaklaşık 5 milyonu obez. Biz bu 5 milyon kişiye 5 yıl içerisinde uyku tetkiki yapmamız gerekiyor. Sadece bu yönetmelik gereği yılda 500-600 bin kişiye uyku tetkiki yapmak zorundayız. Ne yazık ki ülkemizde bu sayıda laboratuvar yok. Dünyada ve Avrupa’da da bu sıkıntı var. Yeni çözüm önerilerini geliştirilmeye çalışılıyor” ifadelerini kullandı.

    “UYKU APNESİNİ AİLE HEKİMLERİ BİR BAKMAYLA ANLAYAMAZ”

    Türkiye’de aile hekimlerinin büyük sorumluluk altında olduğunu vurgulayan Karadağ, “Sürücü belgesini yenileyecek veya ilk defa alacak olanlar tek bir hekimin imzasıyla sağlık raporu alabiliyorlar. Ancak sağlık raporu alırken beyan formu doldurmaları gerekiyor. Bu beyan formunda kişi ’bende uyku apnesi yoktur, gündüz aşırı uykulu halim yoktur’ diyor. Hekimin kişiye bakarak ’bu kişinin uyku apnesi yoktur’ demesi kişinin ehliyet almasını sağlıyor. Ama aile hekimleri bunu söylediği zaman gerçekten o kişide uyku apnesi varsa ve yok diye beyan etmişse bir trafik kazası yaptığında ya da yasal bir süreçte bu kişinin uyku apnesi olduğu görülürse o hekim büyük bir cezaya çarptırılıyor. Aile hekimlerinin uyku konusunda çok büyük bir bilgileri yok. Bunların çeşitli kurallara bağlanması gerekiyor” diye konuştu.

  • DİKKAT ÇOCUĞUNUZ OBEZ OLABİLİR!

    Obezite Doktoru Dr.Fevzi Özgönül, “Çocuklarınızda obezite olup olmadığını sadece kilosuna ve boyuna bakarak anlayamazsınız” dedi.
    Çocuklarda özellikle boyda uzama öncesi kilo artışı olabileceğini hatta bazen göbeklenme ve hafif bir obezite görünümü de olabileceğini anlatan Obezite Doktoru Dr.Fevzi Özgönül, “Fakat boyu uzamaya başlayınca tüm bu görüntüler kaybolur.Uzamış, zayıflamış ve şekillenmiş bir genç ergen karşımıza çıkar” dedi. Yeni çıkardığı ‘Göbeğimi Nasıl Eritirim ‘ kitabıyla dikkatleri yine üzerine çeken Dr.Fevzi Özgönül’e göre çocuğumuzun obezite problemi olup olmadığını anlamak için 3 ayrı bakış açısı ile değerlendirmemiz gerekiyor.
    Görüntü, Davranış ve Beslenme alışkanlığına dikkat edilmesi gerektiğini kaydeden Obezite Doktoru Dr.Fevzi Özgönül, “Şimdi bu 3 bölümümün her birinde 10 ar soru soracağız. Her bir bölümde en az 5 evet cevabınız varsa, dikkat çocuğunuzda obezite problemi başlamış olabilir.
    Görüntü; Erkek çocuklarda göğüs bölgesinde belirgin bir şişlik var mı?
    Her iki cins göbek bölgesinde halka şeklinde bir şişlik (yağlanma )var mı?
    Ayak bileklerine bakın, dış kısmındaki çıkıntı var mı yoksa şişlikten bu çıkıntı kaybolmuş mu?
    Bacaklarını bitiştirdiğinde apış arasından dizlere kadar olan bölüm tamamen bitişik mi?
    Yürüme veya koşma esnasında bacaklar birbirine sürtüyor mu? Veya bacaklarını dışa doğru açarak mı hareket ediyor?
    Hazır ol vaziyetinde dururken kollar yere dik değil de hafif yanlara doğru açık mı duruyor?
    Ayakkabısını veya çorabını giyerken kolları yetişebiliyor mu, yoksa çok mu zorlanıyor?
    Havaya sıçradığında bedeninde çok aşırı sallanma oluyor mu? Bunu mayo giydiğinde gözlemenizi tavsiye ederiz.
    Yüz ovali bozulmuş ve yuvarlak bir görünüm almış mı? Çene çizgisinde kaybolma var mı?
    El bileklerinde şişlik gözlemliyor musunuz?
    Davranış; Tatil günlerinde zamanını daha çok evde mi geçirmek istiyor?
    Çarşıda dolaşırken veya açık alanda birlikte yürürken sizden önce yorulduğu oluyor mu?
    Arkadaşları ile birlikte olduğunda onlarla birlikte bedensel hareketi gerektiren oyunlara katılmıyor mu?
    Yaşıtları ile oyun oynarken özellikle yakalama veya yarış türü oyunlarda hep geride mi kalıyor?
    Okulda spor derslerinde bedensel hareketlerde arkadaşları arasında başarısı düşük mü?
    Parkta oynarken boyundan yüksek bir yere tutunduğunda 30 saniyeden fazla tutunamıyor mu?
    Evde ders çalışırken veya dinlenirken suyunu veya istediği bir yiyeceği mutfaktan kendisi almayıp sizden veya bir başkasından istiyor mu?
    Uyurken horlaması var mı?
    Günde 8 saatten fazla mı uyumak istiyor?Sabah yataktan sizin zorunuzla mı kalkıyor?
    Günde 2 den çok tuvalete çıkıyor mu veya gün aşırıdan daha az mı tuvalete çıkıyor?
    Beslenme alışkanlığı; Sabah kahvaltı etmek istemiyor mu?
    Kahvaltı yaptığında reçel gibi tatlılara düşkün mü? Veya mısır gevreği,süt , poğaça gibi pratik kahvaltıları mı seviyor?
    Kahvaltı ile öğlen yemeği arasında sık sık acıkıyor mu, aralarda çok abur cubur tabir ettiğimiz yiyecekleri yiyor mu?
    Öğlen yemeğinde daha çok tost, hamburger veya fastfood yiyecekleri mi tercih ediyor?
    Yemeklerde makarna ve pilav vazgeçilmezi mi?
    Sebze emekleri veya zeytinyağlı yemeklerden yemek istemiyor mu?
    Okuldan eve çok aç geldiğinde hemen abur cubur türü yiyeceklere mi yönleniyor?
    Her akşam tatlı isteği duyuyor mu?
    Gece yatmadan önce mutlaka buz dolabını açıp bir şeyler yiyor mu?
    Birlikte markete gittiğinizde mutlaka bisküvi, çikolata veya cips gibi bir atıştırmalık almak istiyor mu?”

  • Depresyon Obez Yapıyor

    Psikiyatrist/Psikoterapist Yrd.Doç.Dr.Rıdvan Üney, depresyonun obez yaptığını söyledi.

    Yrd.Doç.Dr.Rıdvan Üney, Depresyon mu kilo artışına sebep olur, kilo artışı mı depresyona sebep olur? Depresyonda antidepresan ilaç tedavileri kilo artışına sebep olur mu? Eğer ilaçlar depresyonu tedavi ediyorsa aldığım kilolardan sonra ben gene depresyona girer miyim? O zaman nasıl tedavi olacağım? sorularına cevap verdi.

    Şişmanlığın (Obezite) depresyon nedenleri Arasında olduğunu anlatan Yrd.Doç.Dr.Rıdvan Üney, “Esasen şişman bireylerde özgüven sorunları oldukça yüksektir. Günümüzde ideal kadın ve erkek tipi tanımlanmıştır. “Fit” tabir edilen grup ön planda tutularak giysiler bile onlar hedef alınarak hazırlanmaktadır. Kilolu insanlar ise neredeyse bu konuda ihmal edilmiştir. Kilolu insanlarda daha sık görülen şeker hastalığı, tansiyon problemleri, kalp problemleri, harekette kısıtlanmalarda depresyona eğilimi artırmaktadır. Bunlarla beraber sosyal fobi ve endişe bozuklukları da sık görülür. Başarısız diyet ve egzersiz girişimleri de yoğun özgüven problemleri oluşturmaktadır. Bunun dışında toplumun şişmanlara alaycı bakışı, çalışma hayatına kabulde fiziksel görünümün ön plana çıkması ve dolayısıyla kilolu kişilerin tercih edilmemesi zaten kendi fiziksel görünümünden rahatsız olan bu bireylerin depresyona girmelerini kolaylaştırmaktadır. Birçok obez bu duruma içsel bir tepki olarak daha fazla yeme davranışı sergilemektedirler. Artık kısır bir döngü oluşur ve depresyon kader gibi olur. Tam da bu noktada depresyon tedavi edilmeli ve kişinin kendine güveni tekrar kazandırılmalı ki, tekrar hayatın içinde üretken biri olabilsin ve belki de kilo ile ilgili tedavilerde daha kararlı ve cesur olabilsin” diye konuştu.

    DEPRESYON KİLO ARTIŞINA NEDEN OLABİLİR.

    Depresyonun bazen özellikle başlangıç dönemlerde iştahta değişikliklerle başladığını kaydeden Yrd.Doç.Dr.Rıdvan Üney, “Tipik olmayan veya maskeli depresyonlarda kilo artışı daha sık görülür. Yani gerginlik, mutsuzluk ve umutsuzluk kişiyi mutlu olabileceği etkinliklere yönlendirir. Bunlardan en kolayı yemek yemedir. Bir depresyon türü olan kadınlarda adet öncesi gerginlik sendromunda çikolata ve şeker ihtiyacı ve tüketimi artar. İçe kapanıklık, enerji azlığından dolayı yemek yapmak yerine fast-food tarzı yemeklerle beslenme kilo artışı nedenlerindendir. Ayrıca depresif dönemlerde isteksizlik ve bitkinlik nedeniyle egzersiz yapmak daha zorlaşır, bunun sonucu olarak da kilo artışı kaçınılmaz olur. Fiziksel kaygılardan dolayı oluşan kilo artışı da depresyonu daha da ağırlaştırabilir” diye konuştu.

    DEPRESYON TEDAVİSİNDE KULLANILAN ANTİDEPRESAN İLAÇLAR KİLO ARTIŞI YAPAR MI?

    Yrd.Doç.Dr.Rıdvan Üney, açıklamasını sürdürdü; “Genelde insanımız birçok hastalıkta ilaç tedavilerini, komşu veya arkadaşlarının yaşadıkları tedavi tecrübelerinden ya da internetteki forum sitelerinde yapılan yorumlar üzerinden bilgi edinir. Ancak bu bilgi kaynakları ne kadar güvenlidir? Depresyon ilaçlarının ilk birkaç gün uyum dönemindeki yan etkileri nedeniyle tedaviler sıklıkla bırakılmaktadır. Tekrar hekimine başvurup yan etkileri konuşmak daha gerçekçi olmasına rağmen, kişi tedavisini terk etmekte ve depresyonuyla yaşamak durumunda kalmaktadır. Depresyon tedavisi hasta ve psikiyatrist arasında çok iyi bir işbirliği gerektirmektedir. Bunun nedeni tedavinin en az altı ay sürmesidir. Dolayısıyla altı ay ilaç kullanacak kişinin mutlaka yaşamını etkilemeyecek, günlük işlerine zarar vermeyecek tarzda ilaçlar kullanması gereklidir. Dünyada her insandan sadece bir tane vardır. Oysa depresyon ilaçları sınırlı sayıdadır. Kişiye özgü ilaç tedavisinin oluşabilmesi için tedavinin başlangıç dönemlerinde işbirliği daha önemli olmaktadır. Eğer ilaç tedavisi sırasında kilo alınıyorsa bu durumu psikiyatristinize bildirmeniz gerekir ki, tedavide yeni ilaç alternatifleri değerlendirilebilsin. Depresyon ilaçlarında yan etkilerden korkmak yerine işbirliğini geliştirmek önemlidir.

    İLAÇ DIŞINDA TEDAVİ YOK MUDUR?

    Tedavide, depresyonun ağırlığına göre ilaçlar dışında psikoterapiler faydalıdır. Psikoterapi bireylerin duygusal ve davranışsal sorunlarının çözümünü, ruh sağlıklarının korunması ve geliştirilmesini amaçlayan psikolojik tedavilerin genel adıdır. Ancak psikoterapiler hakkında oldukça yanlış bilgi vardır. Psikoterapilerin de birçok şekli vardır ve bunların birçoğu kişinin tedavisinde etkili olmaktadır. Ancak bilinenin aksine konuşup, sohbet edip rahatlama yöntemi değildir. Bu durum arkadaşlarınızla ve ailenizle yaptığınızdan farklıdır. Durumun ağırlığına göre birkaç aydan birkaç yıla varan psikoterapiler mevcuttur. Psikoterapinin gerekliliği, süresi, görüşme sıklığı, görüşme zamanı ve hedefler terapinin ilk seanslarında belirlenir. Psikoterapi seansları arasında kişi kendisini değerlendirir, ruhsal durumuna daha fazla odaklanır ve verilen görevleri yaparsa terapinin başarılı olması mümkündür. Yani psikoterapi dertleşme ve öğüt alma durumu değildir. Ayrıca psikoterapi bu konuda eğitim almış psikiyatrist ve psikologlarca yapılmalıdır. Bununla birlikte depresyon hakkında bilgilenme ve eğitimde tedavide önemlidir.”