Etiket: NÜKLEER

  • Uluslararası Nükleer Santraller Zirvesi İstanbul’da başladı

    Nükleer endüstrinin önde gelen yerli ve yabancı 900 temsilcisini ağırlayan, 4’üncü Uluslararası Nükleer Santraller Zirvesi İstanbul’da başladı.

    Nükleer Mühendisler Derneği’nin ev sahipliğinde düzenlenen Uluslararası Nükleer Santraller Zirvesi, dördüncü kez nükleer sanayinin önde gelen isimlerini İstanbul’da buluşturdu. Zirve kapsamında, 2060’a kadar Türkiye, Ortadoğu ve Afrika’da hayata geçirilmesi planlanan 30 nükleer santral projesi ile oluşacak 600 milyar dolarlık pazardan Türk firmalarının nasıl pay alabileceği masaya yatırıldı.

    İki gün boyunca sürecek olan Uluslararası Nükleer Santraller Zirvesi kapsamında; Japonya, Almanya, Fransa, Çek Cumhuriyeti, İngiltere, Rusya ve Çin’den gelen firmalar Türk ortaklar bulmak için 200’ün üzerinde ticari eşleştirme görüşmesi yapacak.

    Ergün: “Nükleerde çalışan her 100 kişi 66 yeni istihdam sağlıyor”

    Zirve’nin açılış konuşmasını yapan Zirve Başkanı ve Hacettepe Üniversitesi Nükleer Enerji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şule Ergün, “Yaklaşık 500 bin ayrı parçadan oluşan nükleer santral projelerinin her birinde yaklaşık 12-14 bin kişilik istihdam sağlanıyor. Nükleer Enerji Enstitüsü’nün yaptığı çalışmalara göre nükleer santrallerde çalışan her 100 kişi için ekstra yaklaşık 66 kişilik istihdam oluşturuyor. Bu açıdan nükleer santral projeleri ülke ekonomisi açısından doping etkisi sağlıyor. Türkiye, Ortadoğu ve Afrika’da 2060 yılına kadar yaklaşık 30 nükleer santral projesi devreye girecek ve her bir projenin maliyeti yaklaşık 20 milyar dolar olacak. Bu süreçte oluşacak 600 milyar dolarlık pazardan Türk firmalarının daha fazla pay alabilmesi için Uluslararası Nükleer Santraller Zirvesi vizyon açan bir etkinlik oluyor” dedi.

    Tuncer: “Türkiye’nin geleceği, nükleer, uzay ve savunma teknolojisinde”

    Nükleer santrallere yönelik geliştirilecek kapasitenin enerji, uzay, savunma, otomotiv, denizcilik, havacılık gibi katma değeri yüksek sanayi kollarında da kullanılabileceğini ifade eden Uluslararası Nükleer Santraller Zirvesi Organizasyon Komitesi Başkanı Koray Tuncer, Türkiye’nin geleceğinin nükleer enerji gibi katma değerli sektörlerde olduğunu bildirdi. Tuncer, “Nükleer santral projelerinin inşaatı yaklaşık 5 yıl sürüyor ve bir nükleer santral projesinin ömrü 30-40 yıl devam ediyor. Bu kadar uzun vadeli olan nükleer enerji yatırımları, ucuz enerjinin yanı sıra birçok yan sanayinin gelişmesine de aracılık ediyor. Türkiye eğer nükleer enerji sektörüne yatırım yapar ve KOBİ’lerini bu alanda gelişmesini teşvik ederse sadece Türkiye’deki değil yurt dışındaki projelerden de pay alma şansını yakalayacak ve teknoloji ithal eden değil ihraç eden ülke konumuna yükselecektir” diye konuştu.

    Çubukçu: “Nükleer santrallerde güvenlik ve kalite olmazsa olmaz”

    Yerli firmaların sadece yerli olduğu için bir nükleer santral projesinde yer alamayacağını söyleyen 4.’üncü Uluslararası Nükleer Santraller Zirvesi Başkan Yardımcısı Nilay Çubukçu, “Nükleer santral projeleri için yüksek güvenlik ve kalite yönetimine sahip olmak olmazsa olmaz ön koşuldur. Nükleer santral projelerinde yer almak isteyen Türk firmalarının Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın online firma envanter sistemine kayıt olmaları gerekiyor. Yerli şirketlerin bağlı bulundukları ticaret ve sanayi odaları ile yakın iletişimde bulunmalarının da projelerin ihtiyaçlarını anlamada çok önemli. Bu konuda firmalar yalnız olmadıklarını da bilmeliler. Yerlileştirmeyi artırmak için birçok mekanizma var” ifadelerini kullandı.

    Cabbar: “ASO yerli üreticileri destekliyor”

    Ankara Sanayi Odası Genel Sekreteri Yavuz Cabbar ise “Ankara Sanayi Odası olarak 3 farklı proje ile kamu, özel sektör, sivil toplum ve diğer odalarla birlikte sanayicilerimizin nasıl nükleer santral tedarikçisi olabilecekleri üzerinde çalışıyoruz. Ülke çapında nükleer alanındaki koordinasyonu sağlayan Enerji Bakanlığımızla birlikte yoğun çalışmalar yürütüyoruz. Çinlilerin kısa zamanda ulaştıkları nokta bizler için önemli bir rol model oluyor. Türkiye’nin yerel sanayisi ile nükleer sektöründe mümkün olan en yüksek paya ulaşmayı hedefiyle çalışmaya devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

    Kanda:“Nükleer santral projeleri temiz enerji için önemli”

    Sinop Nükleer Enerji Şirketi (MHI) Başkanı Makato Kanda, Sinop nükleer santral projesinin halen fizibilite aşamasında olduğunu belirterek, nükleer santrallerin Türkiye için değerli projeler olduğunu ifade etti. Nükleer enerjinin temiz enerji arzı için önemli olduğunu açıklayan Kanda, nükleer santrallerin topluma sürekli ekonomik fayda sağladığını ve sanayi kollarının altyapılarının iyileştirilmesi için birçok katkı sunacağını belirtti.

    Fengxue: “Çin yerelleştirmede yüzde 80’lere ulaştı”

    Çin’in yerelleştirme uygulamaları hakkında bilgi veren SNPTC Kıdemli Başkan Yardımcısı Wang Fengxue, Çin’in yerelleştirmede yüzde 80’lere ulaştığını ifade etti. Fengxue, “Çin’in çok kısa zamanda bu kadar yüksek oranda yerelleştirme başarısı göstermesinin nedenleri, devlet ve şirketler düzeyinde nükleer enerji santrallerinin kurulması için birliktelikler geliştirildi. Devlet tarafından planlama, projelendirme ve finansman destekleri sağlandı. Ekipman üreticileri de yatırımlarını bu alana yaptı. Böylelikle nükleer enerji konusunda hızlı bir yol aldık” diye konuştu.

  • Dünyadaki nükleer santral tehditlerine Türkiye’den çözüm

    Nükleer santrallerin sızıntı meselesine Türkiye’deki bir AR-GE firması tarafından çare bulundu.

    Sayıları dünyada 500 civarında olan nükleer santraller, patlama ve sızıntı durumunda çevreye ölüm saçıyor. Nükleer santrallerden radyasyon sızıntısı konusunda 4 yıldır çalışma yürüten Balıkesir’in Edremit ilçesindeki Kale Natürel, dünya rezervlerinin yüzde 72’sini ülkemizde barındıran bor ham maddesini saflaştırarak elde ettiği sodyum pentaborat maddesini en düşük seviyeye indirmeyi başardı. Bilim alanında dünyanın en başarılı ülkelerinde bile 9 su molekülüne kadar indirilerek saflaştırılan sodyum pentaborat maddesini 7 su molekülüne indirmeyi başaran firma, bu maddeyi, ismini açıklamadığı başka bir maddeyle de birleştirerek radyasyonu geçirmeyen beton elde etti.

    Yıllardır üzerinde çalıştıkları buluşun patentini de alan firma yetkilisi Faruk Durukan, “Dünyada yaklaşık 500 civarında faal nükleer santral var. Bunların en büyük riski patlamalarıdır. Bizim 4 yıldır üzerinde çalıştığımız husus, santrallerin patladıktan sonra ortaya çıkarttıkları sızıntı ile ilgili. Geçen sene bu çalışmamız ile NASA kimya ödülü ve geçen sene Amerika’da 3 bilim ödülü aldık. Bu projemiz de bu çalışmamızla aynı. Radyasyon sızıntısını, bilhassa nötron ışınlarını durduran ham maddeyi üretmeyi başardık. Bu çalışmamız ödüller aldı ve ben de bu çalışmayı yapan ekibin içindeydim. Ben ekipte bu ham maddeyi yapan kişiydim. Artık üretime geçtik. Tuğla halinde, dünyadaki tüm nükleer santralleri zırhlamaya talibiz. Dünyanın başındaki bu sıkıntıyı gidermeye talibiz. Dünya rezervinin büyük kısmı ülkemizde olan bor ham maddesini son teknoloji ile işleyerek 7 su moleküllü sodyum pentaboratı elde etmeyi başardık. Bunun ile zırhlamayı başardık. 3 yıl önce patentini alma başvurusunu yapmıştık ve artık hak kazandık. Artık nükleer santral sızıntılarını durduran projeye talibiz. İlle de sızıntı beklemeye gerek yok. Şimdiden santralleri kaplayabiliriz” dedi.

  • Nükleer teknolojinin devleri İstanbul’a geliyor

    Dünyanın nükleer alanında en büyük teknoloji sağlayıcıları ve onların tedarikçileri Japon, Alman, Fransız, Çek, İngiliz, Rus ve Çinli firmalar Türkiye’de ortak aramaya geliyor.

    Türkiye’nin teknoloji üreten ve katma değerli ürünler ihraç eden ülke konumuna yükselmesinde nükleer enerji yatırımları önemli bir araç olacak. Türk firmalarını, Türkiye için yeni olan bu sektörle tanıştırmak için düzenlenen 4’üncü Uluslararası Nükleer Santraller Zirvesi’ne yabancı firmaların ilgisi bu yıl oldukça fazla olduğu görüldü. Nükleer teknoloji denildiğinde akla ilk gelen ülkelerden; Japonya, Almanya, Fransa, Çek Cumhuriyeti, İngiltere, Rusya ve Çin’in önde gelen firmaları Türkiye’deki projeler başta olmak üzere Ortadoğu ve Afrika’daki nükleer santral projelerinden de kendilerine ortak bulmak için zirvede buluşuyor.

    Nükleer Mühendisler Derneği’nin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Nükleer Sanayi Derneği’nin desteğiyle düzenlediği, 8-9 Mart 2017 tarihlerinde gerçekleşecek 4’üncü Uluslararası Nükleer Santraller Zirvesi bu yıl 100’ün üzerinde yabancı firmayı ağırlayacak.

    Hacettepe Üniversitesi Nükleer Enerji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi ve 4’üncü Uluslararası Nükleer Santraller Zirve Başkanı Doç. Dr. Şule Ergün yaptığı açıklamada, bir nükleer enerji santralinin kurulumunun yaklaşık 15-20 milyar dolar olduğuna ve bu projelerden pay alabilmenin ülkelere ve bu projelere mal sağlayan firmalara ciddi kazanç ve itibar sağladığına dikkat çekti.

    Nükleerde kilit konu know-how transferi

    Doç. Dr. Ergün, nükleer santrallere ürün vermek için firmaların özel prosedürlerden oluşan kurallar bütünlüğüne hakim olması gerektiğini söyleyerek, “Türk firmalarını dinamiklerini çok iyi bilmedikleri bu sektörle tanıştırmak için Uluslararası Nükleer Santraller Zirvesi’ne imza atıyoruz. Zirve’nin en önemli taraflarından biri yerli üreticiyi yabancı teknoloji üreticileri, ekipman sağlayıcıları ve inşaat firmalarıyla buluşturmak. Bu yıl Zirve’ye Japonya, Almanya, Fransa, Çek Cumhuriyeti, İngiltere, Rusya ve Çin’den bu alanda dünyada söz sahibi olan firmalar katılıyor. Bunun yanı sıra nükleere yeni giriş yapacak Mısır, Ürdün ve Güney Afrika’dan da firma ve temsilcileri burada buluşacak. Zirve’de 200’ün üzerinde ticari eşleştirme görüşmesi yaptırmayı hedefliyoruz. Amacımız özellikle Türk firmalarını bu dev endüstriye girmeleri için cesaretlendirip, kafalarındaki ’nasıl’ sorusuna yanıt bulmalarını sağlamak. Ülkemizin nükleer gibi katma değeri yüksek sanayi kollarının içinde üretici ve tedarikçi olarak yer alması ilerisi için de son derece önemli. Bu alanda gerekli know-how’ı transfer eder ve kendimizi ispat edersek ileride teknoloji sağlayıcı konumuna gelmememiz için bir neden görmüyorum” diye konuştu.

  • RTEÜ’den nükleer karşıtlarına bilimsel yanıt

    Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi (RTEÜ) akademisyenleri, Çernobil Kazası sonrası Doğu Karadeniz Bölgesi ile ilgili ortaya atılan bir çok iddiaya bilimsel olarak cevap verdi.

    RTEÜ, 1986 yılında yaşanan Çernobil Nükleer kazası sonrası Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki en kapsamlı bilimsel araştırmayı tamamladı. RTEÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Fizik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Baltaş yürütücülüğünde TÜBİTAK desteği ile gerçekleştirilen projede, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde denizdeki 12 farklı noktada iki yıl boyunca yılın her dönemi midyeler, deniz suyu ve selimentler üzerinde analizler yapıldı. Çapılan çalışma neticesinde nükleer karşıtlarının iddialarının aksine, Çernobil’den yayılan sezyum bulutlarının Doğu Karadeniz’e uğramadığı tespit edildi. Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki insan kaynaklı radyasyon oranının ise yok denecek kadar düşük seviyede olduğu anlaşıldı.

    Konuyla ilgili açıklama yapan RTEÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Fizim Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Baltaş, proje ile bölgede ki radyo aktif kirliliğin tespit edilerek veri tabanı oluşturmayı hedeflediklerini ifade ederek “2012 yılında TUBİTAK tarafından desteklenen projemin konusu Doğu Karadeniz Bölgesi’nde radyoaktif kirliliğinin tespitine yönelikti. 2012 yılında başladı ve iki yıllık süreçte projemizi tamamladık. Projemizin amacı yıllardır Doğu Karadeniz Bölgesi’nde gündemde olan radyasyon miktarının ne ölçüde olduğunu tespit edip kapsamlı bir veri tabanı oluşturmaktı. Projemiz kapsamında Rize, Giresun, Trabzon ve Artvin kıyıları boyunca deniz ortamında, seliment, midye ve deniz suyu örneklerinde aynı noktalardan dört mevsim olmak üzere örnekleme yaptık. Bu çalışma sonucunda midye örneklerinde radyoaktivite seviyelerini belirledik” dedi.

    Neden midye seçildi ?

    Baltaş, projede analiz için midyeyi seçmelerinin nedenini ise şu şekilde anlattı:

    “Niye midyeyi seçtik ? neden deniz ortamını seçtik ? Midye tüm denizlerde kirliliği bünyesinde barındıran en önemli canlıdır. Yani denizin çöpçüsüdür. Bir midye birkaç saat içerisinde bünyesinde yaklaşık 15 litre suyu süzmektedir. Bu suyu süzerken de içerisindeki kirliliği bünyesinde toplamaktadır. Biz bu canlıda radyoaktivite değerini belirleyip, deniz ortamının radyoaktif ve metal bakımından kirlilik derecesini gösterge olarak kabul ediyoruz. Yıllardır Doğu Karadeniz Bölgesi’nin 1986 yılında Çernobil’deki nükleer kazadan dolayı radyasyondan etkilendiği hep söylendi. Bu söylentiler üzerine genel olarak baktığımızda söylentilerin bilimsel bir veri tabanı yok. Bölgenin radyoaktif kirli olduğuna dair bilimsel bir veri yok. Biz çalışmamız neticesinde şunu gördük; Doğu Karadeniz Bölgesi’nde deniz ortamında radyoaktivite açısından kirlilik bulunmadığını gördük. Bilimsel olarak Doğu Karadeniz Bölgesi’nde midye örneklerinde kirlilik yoktur. Çernobil’de çevreye yayılan insan kaynaklı sezyumdur. Dolayısı ile biz araştırmamızı bunun üzerine yaptık. Sezyum değerini özellikle ele aldık. Örneklerde sezyum değerinin çok çok düşük olduğunu tespit ettik. Çernobil sonrası yağmur bulutları ile atmosfere yayılan sezyumun, hava akımı nedeni ile aslında Avrupa’ya ya yayıldığını biliyoruz. O dalga Doğu Karadeniz Bölgesi’ne gelmemiştir.”

    “Sinop’un şimdiden radyasyon haritası çıkartılacak”

    Prof. Dr. Hasan Baltaş, RTEÜ olarak nükleer santral yapılacak olan Sinop’un nükleer santral öncesi radyasyon haritasını çıkartacaklarını da açıkladı. Baltaş, konuyla ilgili olarak, “Bilindiği gibi Sinop’da bir nükleer santral kurulacak. Bugün Çernobil’den sonraki bilimsel veriler üzerinden değerlendirme yapıyoruz. Öncesini bilmiyoruz. Bu nedenle şimdi diyoruz ki, santralin yapılacağı bölgedeki tüm ilçelerin şimdiden radyasyon haritasını çıkartıyoruz. Santral kurulduktan 5-10-20 ve 30 yıl sonra aynı noktalardan ölçüm yaparak kurulacak santralin bölgeye olan etkilerini değerlendirebileceğiz. Bir veri tabanı oluşturmuş olacağız. Bu çok önemli. İleride insanların kafasında şüpheler olmayacak“ diye konuştu.

    RTEÜ Rektörü Prof. Dr. Hüseyin Karaman ise yaptığı açıklamada, bölgedeki kanser vakalarının Çernobil’e dayandırılmasının altında bilimsel bir kanıt bulunmadığını belirterek bölgedeki kanser artış oranının ve kanser etkenlerinin tespiti için yurt geneline yayılacak bilimsel bir çalışma yapılması gerektiğine dikkat çekti. Karaman, ayrıca yabancı bilim adamları tarafından hazırlanan Çernobil kazası sonrası sezyum parçacıklarının yayılma simülasyonuna bağlı olarak, Çernobil sonrası radyoaktivite taşıyan bulutların Doğu Karadeniz Bölgesi’ne uğramadığını Avrupa Kıtası’na yayıldığını söyledi.

  • YDÜ, Nükleer Bilim ve Medikal Görüntüleme Konferansı’nda

    Yakın Doğu Üniversitesi(YDÜ), Fransa’da dünyanın en büyük Nükleer Bilim ve Medikal Görüntüleme Konferansı’nda temsil edildi.

    YDÜ Biyomedikal Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Dilber Uzun Özşahin’in Massachusetts Genel Hastanesi ve Harvard Tıp Fakültesi Nükleer Tıp Moleküler Görüntüleme Radyoloji Bölümü ile yaptığı üç ortak çalışması, Fransa’nın Strasburg kentinde gerçekleşen Nükleer Bilim Sempozyumu ve Medikal Görüntüleme Konferansı’nda (NSS/MIC) başarıyla sunuldu.

    Yakın Doğu Üniversitesi Basın ve Halkla ilişkiler Müdürlüğüne açıklamalarda bulunan Yrd. Doç. Dr. Dilber Uzun Özşahin, Monte Karlo tabanlı nükleer tıp görüntüleme cihazlarının simülasyon tekniğini kullanarak tasarlanan Kardiyak Tekli Foton Emisyon Bilgisayarlı Tomografi (Cardiak SPECT) cihazını sunduğunu belirtti.

    “Kardiyak SPECT Cihazı iki katı kadar daha iyi performansa ve maliyete sahip”

    Yrd. Doç. Dr. Dilber Uzun Özşahin, “Tasarlanan Kardiyak SPECT cihazı doğasından dolayı hastadan 3 boyutlu fonksiyonel bilgi vermektedir. Cihaz, NM530c kardiyak SPECT (GE) sistemiyle karşılaştırılmıştır. Elde edilen sonuçta, cihazın iki katı kadar daha iyi performansa ve maliyete sahip olduğu gösterilmiştir” dedi.

    Özşahin ikinci çalışması ile ilgili olarak da, Massachusetts Genel Hastanesi ve Harvard Tıp Fakültesi Nükleer Tıp Moleküler Görüntüleme Radyoloji Bölümü’nde, lazer ışınları kullanarak sintilatör kristallere optiksel bariyerler koyma tekniği ile tasarlanan, dedektörün içsel çözünürlüğünü alt-mm’ye kadar düşüren yöntemin sonuçlarının, seryum katkılı lutetium yitrium ortosilikat (LYSO) sintilatör kristalleri kullanılarak nükleer görüntüleme tekniği olan Pozitron Emisyon Tomografi (PET) cihazı üzerinde yapılan deneysel uygulamaların gösterildiğini söyledi.

    Sunulan üçüncü çalışmanın ise, foton sayan detektörleri için lazer sinyali kullanılarak monolotik sintilatör kristali kesme yönteminin geleneksel mekaniksel kristal kesme yöntemine alternatif olarak kullanıldığını belirten Özşahin, bu çalışmada farklı kalınlıklarda kristaller kullanılıp farklı optiksel bariyerlerin performanslarının sunulduğunu vurguladı. Açıklamada, “Sonuçların geleneksel kristal kesme yönteminin tüm dezavantajlarını avantaj haline getirecek tekniğin, tüm foton sayan detektörde kullanılabileceğini göstermiştir” denildi.