Etiket: NÜKLEER

  • Aydın : “Çernobil Nükleer kazasından sonra Karadeniz Bölgesi’nde kanser vakalarında artış görülmedi”

    Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Derneği Trabzon Şubesi Başkanı ve Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Tıp Fakültesi Onkoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fazıl Aydın, Çernobil’e bağlı olarak Karadeniz Bölgesi’nde kanser vakalarında korkulduğu gibi bir artış olmadığını belirterek “Nihai raporlar 5-6 sene önce yayınlandı. Çernobil’e bağlı kanser oranlarında korkulduğu gibi bir artış olmadı” dedi.

    26 Nisan 1986 tarihinde Ukrayna Pripyat şehrinin 14.5 km kuzeybatısında bulunan Çernobil Nükleer Santrali’nde yapılan bir deney sırasında meydana gelen patlamanın ardından 32. yıl geçtiğini hatırlatan Aydın, Karadeniz Bölgesi’nde beklendiği gibi kanser vakalarında bir artış olmadığı belirtti. Aydın, en fazla kanser vakalarının 1945 yılındaki Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalardan sonra Japonya’da yaşandığını söyledi.

    Aydın, “1986 yılında Çernobil nükleer santral kazası meydana geldi. Akut patlamanın etkisiyle binlerce insan öldü ve çevre boşaltıldı. Yedi tane reaktörü olan Çernobil Nükleer Santrali’nin, dördüncü ünitesinde patlama oldu ve daha sonra da 7 ünitenin üç ünitesi patladı. Bir müddet bu dünyadan saklanıldı o zamanki kapalı Sovyet rejimi nedeniyle. Daha sonra İskandinav ülkelerinde, Avrupa’da radyasyon artışı uzaydan tespit edilince Sovyet rejimi bunu açıklamak zorunda kalmıştı. Kazanın oluşturduğu akut etkiye bağlı bir çok insan öldü ve daha sonra da insanlık, 1945 yılındaki Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarından sonra oluştuğu gibi bir çok kanser vakalarının artacağından korkuldu. O zamanın atmosferin hava hareketleri nedeniyle bütün radyasyon daha çok doğuya değil de Ukrayna’dan kuzeye ve batıya doğru yayıldı. Bir kısmı da güneye ve Türkiye’de Doğu Karadeniz Bölgesi ve Trakya kısmen radyasyondan etkilendi. Hiçbir tecrübesi olmayan bir durumda yakalandık. Çok amatörce hareketler yapıldı, o zamanki hükümet bunu iyi yönetemedi. Basında bayağı üzerine gitti. Hiçbir bilimsel temeli olmayan önlemler alınmaya çalışıldı, çaylar denize döküldü, fındıklar imha edildi” dedi.

    “Korkulduğu gibi kanser artışı olmadı”

    Bölgede beklendiği gibi kanser artışı olmadığına dikkat çeken Aydın, “Radyosyonun akut etkisi dışında bu nükleer santral kazalarında aşırı radyasyon alımına bağlı insanlarda en sık kemik iliği kanserleri, lösemi, çocukluk çağı kanserleri, tiroit kanserleri bunlarda artış beklenir. Ne zaman bu artış beklenir? 5-10 yıl sonra artışlar gözlenir. Ancak solit tümör dediğimiz diğer kanser türlerinde en yüksek oran 15-20 yıl sonra radyosyana maruz kalmada oluşur. Bu temel bilgiler doğrultusunda Dünya Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu olsun, ulusal kanser enstitüsüleri olsun, Dünya Sağlık Örgütü olsun çok büyük çalışmalar yaptılar, tedbirler aldılar. Çok şükür bu çalışmalar sonunda beklendiği gibi Çernobil’e bağlı kanser artışı bizim bölgemiz dahil olmadı. Nerede oldu, sadece Ukrayna’da Çernobil’e yakın 130-150 bin nüfusu içine alan bölgede özellikle tiroit kanserleri, çocukluk çağı kanserlerinde artış oldu. Nihai raporlar 5-6 sene önce yayınlandı her hangi bir korkulduğu gibi artış Çernobil’e bağlı olmadı. Daha önce nükleer enerji santral kazası değil de Atom bombalarına bağlı Japonya’da çok büyük artışlar olmuş. Gerek o bombaların akut etkisine bağlı gerekse daha sonra yıllar sonraki kanser artışlarına bağlı bir çok insan hayatını kaybetmiş. Yani bölgemizde gözle görülür bir artış olmamıştır” diye konuştu.

  • ‘Enerjide, Sanayide, Tarımda Nükleer Uygulamalar’ paneli

    ‘Enerjide, Sanayide, Tarımda Nükleer Uygulamalar’ panelinde konuşan ANSİAD Başkanı Sadi Kan, “Antalya’da tarımı ve gıda ihracatımız halen olması gereken noktada değil. Bu konuda nükleer teknolojiye güvenebilirsek daha kaliteli üretimle başarımızı artırabiliriz” dedi. Kan, nükleer enerjide uranyum yerine toryum kullanımıyla ilgili çalışmalar yapılması gerektiğini de kaydetti.

    Antalya Sanayici ve İşadamları Derneği (ANSİAD) ve Akdeniz Üniversitesi Nükleer Bilimler Uygulama ve Araştırma Merkezi işbirliğinde ‘Enerjide, Sanayide, Tarımda Nükleer Uygulamalar’ paneli düzenlendi. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (IAEA) adına Prof. Dr. Yousry Abushady, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Saleh Sultansoy, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) SANAEM adına Dr. Zafer Sağel, Çek Cumhuriyeti Bilimler Akademisi öğretim üyesi Dr. Ali İhsan Kılıç’ın konuşmacı olduğu toplantıda, Akdeniz Üniversitesi Nükleer Bilimler Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. İsmail Hakkı Sarpün, ANSİAD üyesi iş adamları ve çok sayıda akademisyen yer aldı. Panelin açılış konuşmasını gerçekleştiren ANSİAD Başkanı Sadi Kan, enerji, sanayi ve tarım alanlarında nükleer uygulamalarla ilgili paneli Akdeniz Üniversitesi ile birlikte düzenlemekten memnuniyet duyduğunu belirtti.

    “İhale şartnamesi 42 yıl önce hazırlandı”

    Kamuoyunda nükleer bilimler ve nükleer enerji konusunda bilgi sahibi olunamadığını dile getiren Başkan Kan, “Oysa ülkemizde Atom Enerjisi Komisyonu 1956’da kurulmuş, 1962 yılında da Çekmece’de deney reaktörü kurulmuştur. 1976’da Akkuyu için yer lisansı verilmiş, yani 42 yıl önce ilk nükleer santral projesi gündeme alınıp, ihale şartnamesi hazırlanmıştır” dedi.

    1986’da Çernobil felaketi sonrasında Türkiye’de bütün çalışmalara ara verdiğini belirten Kan, “1993-97 yılları arasında nükleer santral çalışması yeniden ilerlemiş, fakat daha sonra bu ilerlemeler devam ettirilememiştir. Yani, Türkiye’de nükleer enerji tarihi yarım asırlık gizemli bir tarih olup, garip bir şekilde de Türkiye’de bir tabu olmuştur. Bugün ise ülkemiz, Mersin ve Sinop’ta iki nükleer santral için adım atmıştır” diye konuştu.

    “Toryum araştırmalarına kaynak”

    Türkiye’de nükleer enerjide uranyum yerine toryum kullanımıyla ilgili çalışmalar yapılması gerektiğini kaydeden Kan, “Toryum konusu uzun yıllardan bu yana dünyada tartışılan, sayın Saleh Sultansoy’un da Türkiye’de yıllardır ısrarla dile getirdiği önemli bir konudur. Dünyadaki nükleer enerji santrallerinde Toryum’um enerji üretiminde kullanılması söz konusu olmamakla birlikte bu konuda büyük çaplı araştırma ve geliştirme çalışmalarının başlatılması gerektiği de çok açık ve nettir” dedi.

    Toryum konusunda stratejik bir Ar-Ge hamlesinin hızla gerçekleşmesi gerektiğinin altını çizen Kan, “30 yıldan bu yana çözemediğimiz cari açık sorununu, toryum araştırmalarına kaynak oluşturarak çözebilir, büyük ihtimalle kendi enerjimizi de kendimiz oluşturmuş oluruz” diye konuştu.

    “Nükleer pek çok alanda kullanılıyor”

    Nükleer denilince akla atom bombası, Çernobil ve ya Fukuşima felaketleri geldiğini dile getiren Kan, “Oysa, yaşamımızda nükleer enerji olmasa steril malzeme bile olamıyor. Nükleer tıp, nükleer fizik, sağlıkta ve ekonomide, özellikle tarımda ve sanayide, yani insan hayatının her alanında yoğun biçimde kullanılıyor” dedi.

    İyonize radyasyon ve nükleer iz tekniklerinin hayatın her alanında olduğunu belirten Başkan Sadi Kan, “Tohum geliştirmede ve gıda güvenliğinde kullanılan ve de kullanılması gereken teknolojilerdir. Nükleer iz teknikleri de su ve toprak yönetiminde önemli faydalar sağlamaktadır. Yani nükleer enerjinin sadece bir felaket, ya da savaş aracı olmadığı, savaştan daha çok barışa hizmet eden bir bilim dalı ve teknoloji olduğu daha iyi kavranmalı ve bu konuya hem devlet hem özel sektör olarak sahip çıkmalıyız” diye konuştu. Nükleer teknolojisinin Antalya için önemli olduğunu belirten Kan, “Bununla birlikte ülkemiz söz konusu alanlarda son zamanlara kadar tamamen dışa bağımlı bir ülke olarak kalmıştır. Şimdi gerek Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) ve Askeri Elektronik Sanayii’nin (ASELSAN) gerekse üniversitelerimizin bu alanda teknoloji üretmek için yoğun bir çaba içerisine girmiş olduklarını görmekten mutluluk duyuyoruz” ifadelerini kaydetti.

    “Antalya istenilen noktada değil”

    Antalya’nın tarımda, sağlık hizmetlerinde, gıda üretiminde yerel, ulusal ve uluslararası ölçekte iddialı bir şehir olduğunu sözlerine ekleyen Sadi Kan, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Tarım ve gıda ihracatımız halen olması gereken noktada değildir. Bu konuda nükleer teknolojiye güvenebilirsek daha kaliteli üretimle başarımızı artırabiliriz. Tohumculuk sektöründe, çalışmalarını yakından takip ettiğimiz derneğimiz üyesi başarılı firmalarımız var ve nükleer teknolojiyi daha verimli kullanabilirler. Ayrıca tıp alanında, tıbbi malzemelerin üretimiyle maliyetlerimizi azaltabiliriz. Antalya’da su ve toprak korunmasında nükleer teknolojilerden daha etkin yararlanabiliriz. İşte bütün bunlar için bu panelin güzel bir başlangıç ve ilerleme vesilesi olmasını temenni ediyorum.”

    Ortak akıl vurgusu

    Bütün şehirlerin ve bütün üniversitelerin her konuda her şeyi yapamayacağını belirten Sadi Kan, “Mutlaka belirli alanlarda uzmanlaşmalı ve küresel kalitede üretim yapabilmeliyiz. Antalya, biyoteknoloji, genetik, tıbbi malzeme üretimi gibi alanlarda ve dijital teknolojilerde belirli ürünlerde stratejik hedefler belirlemeli ve bu yönde ilerlemelidir” dedi. Kamu kurumları ve özel sektörün daha güçlü bir işbirliğine ihtiyacı olduğunu vurgulayan Kan, “Koordinasyon içerisinde olmamız gerektiğine inanıyorum. Üniversitelerimiz yatırımlarını, açacakları fakülte ve bölümleri, araştırmalarını, önceliklerini özel sektöre sormalı ve özel sektör de yatırım projelerini üniversiteye danışmalıdır. Bu beraberliği başardığımızda tarım, sanayi, sağlık, enerji gibi bütün önemli alanlarda daha iyi bir ilerleme sağlayacağımıza inanıyor, buradan çıkacak sonuçlarla Antalya iş dünyasına başarılı bir panel olmasını temenni ediyorum” diye konuştu.

    “Türkiye’nin hedefi yüzde 5 enerji”

    Panelde, ’Dünyada ve Türkiye’de Nükleer Enerji’ konulu konuşmasını gerçekleştiren Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (IAEA) adına Prof. Dr. Yousry Abushady, nükleer enerji üretimi için santrallerin 1950’li yıllarda inşa edildiğini belirterek, “Bugün dünyada 30 ülkede faal 449 nükleer reaktör bulunuyor. 56 yeni reaktörün yapımı 15 ülkede devam ediyor. Nükleer reaktörler ve üretim kapasitesi bakımından ABD dünyada birinci sırada” dedi. Türkiye için şu an gündemde olan Akkuyu Nükleer Santrali hakkında konuşan Abushady, “Türkiye, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı verilerine göre 2025 sonuna kadar toplam elektrik ihtiyacının en az yüzde 5’ini nükleer güç ile sağlamayı hedefliyor” diye konuştu.

    “Türkiye enerji devi olabilir”

    ‘Enerjide, Sanayide, Tarımda Nükleer Uygulamalar’ panelinde TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Saleh Sultansoy, ’Hızlandırıcıların Sanayi ve Enerji Alanında Kullanımı’ hakkında konuşmasını gerçekleştirdi. Sultansoy, “Gelişmiş ülkeler, enerjilerinin büyük kısmını nükleer santrallerden sağlamaktadır. Fransa, enerjisinin yüzde 85’ini nükleer santralden karşılarken, biz yıllardır bu santrallerin kurulup kurulmamasını tartışıyoruz. Bilimsel verilere göre, Türkiye toryum rezervinde dünyada ikinci sırada bulunuyor” diye konuştu.

    Türkiye’nin gelişmesini istiyorsak toryumdan enerji üreten santraller kurmalıyız diyen Prof. Dr. Saleh Sultansoy, “1 gigavatlık enerji için 3,5 milyon ton kömür veya 200 ton uranyum gerekiyor. Aslında 1 ton toryumdan da bu enerji elde edilebilir. 2030’lu yıllarda elektrik enerjimizin yüzde 50’sini yerli kaynağımız toryumdan üretebiliriz. Türkiye enerji devi olabilir, yeter ki biz bu teknolojiye sahip çıkalım ve uluslararası işbirliklerine katılabilelim” dedi.

    Prof. Dr. Sultansoy, Türkiye’nin yakın gelecekte kalıcı bir stratejik değer oluşturabilmek için toryumla ilgili ulusal yol haritasını belirlemesi, gerekli insan kaynağını yetiştirmek amacıyla nükleer teknoloji üniversitesinin ve laboratuvarların kurulması gerektiğine dikkati çekti.

    Nükleer tarım ve verimlilik

    Türkiye Atom Enerjisi (TAEK) SANAEM adına ‘Tarımda Nükleer Uygulamalar’ hakkında konuşmasını gerçekleştiren Dr. Zafer Sağel, “Günümüzde yaklaşık 7 milyar olan dünya nüfusunun 2050 yılında 10 milyara ulaşması beklenmekte ve bu nüfusun beslenebilmesi için dünya gıda üretiminin iki katına çıkarılması gerektiği hesaplanmaktadır” dedi. Buna karşılık ekim alanlarının artırılamaması, hatta en verimli ekim alanlarının hatalı işleme, sulama ve erozyon ile verim güçlerinin azalması gibi sorunların olduğunu dile getiren Sağel, “Tarım alanlarının şehirleşmeye ve sanayi alanlarına kayması nedeni ile gıda üretiminde ciddi sorunlar ortaya çıkacaktır” diye konuştu. Nükleer Enerjinin barışçıl amaçlarla en fazla kullanıldığı alanlardan birinin de tarımsal araştırmalar olduğunu kaydeden Dr. Sağel, “Nükleer tarım, bitkisel bazdaki tarımsal araştırmalarda nükleer teknikleri bir araç olarak kullanıp verim artışı sağlamak, geleneksel yöntemlerle çözümü mümkün olmayan tarımsal problemlerde nükleer ve ileri teknikleri kullanarak çözümler bulmayı amaçlar” dedi.

    Ticaretin yeni oyuncusu ışınlama teknolojisi

    ANSİAD ‘Enerjide, Sanayide, Tarımda Nükleer Uygulamalar’ panelinin son konuşmacısı Çek Cumhuriyeti Bilimler Akademisi Öğretim Üyesi Dr. Ali İhsan Kılıç oldu. Dr. Kılıç, ’Düşük Enerji Elektron Hızlandırıcılar ile Sanayi ve Tıp Alanındaki Uygulamaların’ ülke sanayisi için önemli bir oyuncu olduğunu kaydetti. Dr. Kılıç, “Endüstriyel ışınlama işlemi gama ışınları, hızlandırılmış elektron demetleri ve x-ışınları kullanılmak suretiyle elektron demetleri ve x-ısınları kullanılmak suretiyle sterilizasyon, gıda ışınlama ve polimerlerinde yapı değişikliği gerçekleştirilen ileri teknoloji bir işlemdir” dedi.

    Işınlama teknolojisinin sağlık, gıda ve plastik sanayinde 30-40 yıldan beri uygulanmakta olduğunu dile getiren Dr. Kılıç, “Günümüzde 50 değişik ülkede 200 kadar gama ışınlama tesisi bulunmaktadır. Ayrıca polimerlerin modifikasyonunda başta çapraz bağlama işlemi olmak üzere fabrika üretim bantlarına bağlı olarak çalışan pek çok elektron hızlandırıcısı cihaz bulunmaktadır” diye konuştu.

    Panel, ANSİAD Başkanı Sadi Kan ve Akdeniz Üniversitesi Nükleer Bilimler Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. İsmail Hakkı Sarpün’ün konuşmacılara katkılarından dolayı plaketlerini takdim etmesiyle sona erdi.

  • Sinop Üniversitesi “nükleer zırh” üretecek

    Sinop Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, Kalkınma Bakanlığına nükleer salgınlara karşı koruma sağlayacak proje sundu. Projeyle nükleer salgınlar karşısında koruma amaçlı “nükleer zırh” üretilecek.

    Sinop Üniversitesi Mühendislik Fakültesinde Nükleer Enerji Bölümünün olduğunu belirten Sinop Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nihat Dalgın, nükleer mühendislik alanında Türkiye’de ilk sıraya geçmeyi planladıklarını söyledi. Rektör Dalgın, “Mühendislik Fakültemizde Nükleer Enerji Mühendisliği Bölümümüz var. Türkiye’de 2 tane var. Biri Hacettepe Üniversitesinde, biri de bizde. Başka yerde yok. Öğrenci sayımız fazla var diyemeyiz ama yeni tanınan yeni bilinen bir bölüm olduğu için cazip hale gelecek. Biz onun için yeteri kadar hatta yeterinden fazla da öğretim elemanı tahsis ettik, ediyoruz. YÖK de bize bu anlamda destek çıkıyor. O alanda yurt dışında yetişmiş elemanlar yurda döndüğü zaman YÖK bize yönlendiriyor, biz de onları kadromuza katıyoruz. Bugünlerde yabancı uyruklu bir hocayı bir yıllığına olsun getirmeyi düşünüyoruz. YÖK ile böyle bir protokol imzalamayı düşünüyoruz. Nükleer enerjiyle alakalı 15-20 arkadaşımız tarafından Kalkınma Bakanlığına bir proje sunuldu. 40 milyonluk bir proje, temel laboratuvar alt yapısı oluşacak. Projenin özünde, arkadaşlar nükleer zırh üretecek. Nükleer salgınlara karşı hem bireyi hem de kurumları koruyacak zırhlar üretmeyi tasarlıyorlar. Projeyi Kalkınma Bakanlığına gönderdik, takibini yapıyoruz. Nükleer mühendislik noktasında Türkiye’de ilk sıraya konuşlanmayı planlıyoruz” dedi.

  • Bakan Elvan: “20 milyar dolarlık nükleer yatırım, Türkiye’nin en büyük yatırımı”

    Kalkınma Bakanı Lütfi Elvan, 20 milyar dolarlık nükleer yatırımının, Türkiye’nin en büyük yatırımı olduğunu söyledi.

    2019-2023 yıllarını kapsayacak olan 11. Kalkınma Planı Hazırlıkları Samsun’da yapılan toplantı ile devam etti. Yerel düzeyde gerçekleştirilen çalışmaların devamı niteliğinde ve 11. Kalkınma Planı hazırlıkları ile ilgili olarak yerel paydaşların görüş ve önerilerinin alınması amacıyla Kalkınma Bakanı Lütfi Elvan’ın başkanlığında yedi coğrafi bölgede il valilerinin, il belediye başkanlarının, üniversite rektörlerinin ve meslek örgütlerinin başkanlarının katılımıyla düzenlenen toplantıda kalkınma hamlesine yapılacak katkılar görüşüldü. Programda konuşan Bakan Elvan, Türkiye’nin kalkınma hamleleriyle alakalı önemli açıklamalarda bulundu. Toplantının açılışında konuşan Samsun Valisi Osman Kaymak, kalkınma için il olarak ellerinden gelen gayreti gösterdiklerini söyledi.

    “20 milyar dolarlık nükleer yatırım, Türkiye’nin en büyük yatırımı”

    Rusya ile birlikte yapılacak Akkuyu Nükleer Santrali’nin Türkiye’nin en büyük yatırım hamlesi olduğunun altını çizen Kalkınma Bakanı Lütfi Elvan, “Her bir coğrafi bölgemizde toplantılar gerçekleştiriyoruz. Türkiye olarak ülkemizi büyütmeye ve güçlendirmeye devam ederken, diğer taraftan da terörle mücadeleye amansız bir şekilde devam ediyoruz. Dün Türkiye için çok önemli bir yatırımın temelini attık. Bana göre Türkiye’nin kalkınma sürecinin tetikleyicisi olan bir yatırımın temelini attık. Türkiye’nin en büyük yatırımı, tam 20 milyar dolarlık bir yatırım. Türkiye’yi özellikle nükleer alanda söz sahibi yapacak, bu teknolojiye sahip olmasını sağlayacak olan çok önemsediğimizi ve çok önemli bir yatırım. Nükleer teknoloji hemen hemen her alanda kullanılan ve ileri teknoloji alanında ihtiyaç duyulan önemli sektörlerimizden bir tanesi. Bu açıdan biz, Cumhurbaşkanımızın ve Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Putin’in beraberce temelini attığı yatırımı ülke olarak çok önemsiyoruz. Türkiye’nin kalkınma sürecini tetikleyeceğine inanıyoruz” diye konuştu.

    “İhracatta 160,4 milyar dolar ile rekor bir seviyeye ulaştık”

    2017’de Türkiye’nin yüzde 7,4’lük bir büyüme performansı gösterdiğini hatırlatan Bakan Elvan şöyle devam etti: “Bu çok önemli ve ciddi bir başarıdır. Türkiye olarak biz, 2017 yılında G20 ülkeleri arasında birinci sırada yer alarak en hızlı büyüyen ülke konumuna geldik. Dünyada ise İrlanda’dan sonra ikinci sırada yer aldık. Bu şunu ifade ediyor: Oldukça sağlıklı bir büyüme gerçekleştirdiğimizi ortaya koyuyor. Bazı kesimler Türkiye’nin 2017 yılında sağlıklı büyümediğini, hatta hormonlu büyüdüğünü ifade edenlere en güzel cevap, Türkiye’nin yapmış olduğu ihracatın ve sağlamış olduğu yatırımların büyümeye katkısıdır. Yine 2017 yılımız ihracat performansı açısından önemli bir yıl oldu. İhracatımızı 157 milyar doların üzerine çıkardık. 2018’de de ihracattaki güçlü performansımız devam etti ve 2018’in ilk çeyreğinde ihracatımızda yüzde 9’luk bir artışla 160,4 milyar dolar ile rekor bir seviyeye ulaştık. Mali disiplini alsa elden bırakmadık, asla taviz vermedik. Bütçe açığımızın milli gelire oranı orta vadeli programımızda 2017 için yüzde 2’iydi. Biz yüzde 1,5’luk bir performans gerçekleştirdik. Yani beklenenden yüzde 0,5 daha düşük bir bütçe açığını 2017 yılında gerçekleştirdik. İstihdamda ise Aralık sonu itibariyle 1 milyon 635 bin kişilik ilave istihdam sağladık. İstihdam oluşturma oranında Türkiye dünyanın en başarılı ülkeleri arasında yer alıyor. Bankacılık yapısı da oldukça sağlam. Unutmayalım ki biz çok zor zamanlarda bu başarıları yaşadık. Bir taraftan terörle mücadele edeceksiniz, yedi düvele karşı mücadele edeceksiniz, bu terör örgütlerine karşı mücadele edeceksiniz ama diğer taraftan da ekonomide dünyanın en hızlı büyüyen ülkeleri arasında yer alacaksınız. Bu kolay bir iş değil ama hükümetimiz bunu başardı. Cumhurbaşkanımızın kararlılığı, dik duruşu ve bu konuda oluşturduğu güçlü siyasi istikrar ülkemizin önünü daha da açmıştır. Bundan sonraki süreçte de açacaktır. İçeride ve dışarıda çok büyük mücadele veriyoruz. Bu mücadeleyi milletimiz için, yarınlarımız için veriyoruz. Ekonomide, diplomaside ve askeriyede de emin adımlarla yolumuza devam ediyoruz. Şer odaklarına ve ülke düşmanlarına ve her türlü mesnetsiz iddialarla bizlere karşı taarruza geçenlere en iyi cevabı her alanda veriyoruz. Bundan sonraki süreçte de vermeye devam edeceğiz.”

    “Türkiye büyümeye ve güçlenmeye devam edecek”

    Türkiye’nin içte ve dışta çok ciddi bir mücadele verdiğine dikkat çeken Elvan, “Bu mücadeleyi milletimiz için, yarınlarımız için veriyoruz. Ekonomide, diplomaside ve askeriyede de emin adımlarla yolumuza devam ediyoruz. Şer odaklarına ve ülke düşmanlarına ve her türlü mesnetsiz iddialarla bizlere karşı taarruza geçenlere en iyi cevabı her alanda veriyoruz. Bundan sonraki süreçte de vermeye devam edeceğiz. Karamsar tablo çizenlerin beklentilerini Allah’a çok şükür boşa çıkararak ekonomik ve toplumsal istikrardan hiçbir şekilde taviz vermedik, bundan sonra da vermeyeceğiz. Güçlü siyasi iradesi, dinamik özel sektörü ve çalışkan milletiyle Türkiye’nin aşamayacağı hiçbir engel yoktur. Türkiye büyümeye ve güçlenmeye devam edecek” ifadelerini kullandı.

    “81 ilimizde birinci öncelikli alan eğitim”

    11. Kalkınma Planı’na değinen Elvan, “Her alanda kaliteyi artırmak zorundayız. Bunun için insan kaynaklarını daha da güçlendirmemiz gerekiyor. İnsana daha fazla odaklanmamız lazım. Sahada yaptığımız çalışmalarda 81 ilimizde birinci öncelikli alan eğitim, daha sonra ulusal güvenlik konusu, üçüncü ise -bana biraz beklediğimin üzerinde bir sıralamada geldi- tarım ve kırsal kalkınma. 74 ilimizde öncelikle alan olarak ortaya çıkıyor. Dördüncüsü istihdam, beşincisi ise teknolojiye dayalı yenilikçi ve rekabetçi üretim. Ortaya çıkan 17 öncelikten ilk 5’i bunlar” bilgilerini verdi.

    “Önümüzde mutlaka her ilimiz için bir yol haritası olmalı”

    “Önümüzde mutlaka her ilimiz için bir yol haritası olmalı” diyen Bakan Elvan konuşmasını şöyle tamamladı: “Kalkınma ajanslarımız var. Kalkınma ajanslarını bu amaç doğrultusunda kullanmalıyız. Ajanslar bir anlamda önünüzdeki yol haritasının önünü açacak olan enstrümanlar olmalı. Ajansları çok daha etkin kullanmalıyız. Ajansların temel amacı bir şekilde değişik şirketlere, sivil toplum kuruluşlarına destek sağlamak değil. Ajansların amacı o yörenin, o bölgenin kalkınmasını sağlayacak bir yol haritasını ortaya koyması ve o yol haritasının gerçekleşmesi için atılması gereken adımların belirlenmesi ve gerektiği noktalarda da mali olarak bir miktar destek verilmesi. Bir anlamda ajanslar o illerde o bölgelerde şemsiye kuruluş görevi üstlenmeli ve ilgili birimleri yönlendirmeli.”

    11. Kalkınma Planı Karadeniz Bölgesi İstişare Toplantısı’na Karadeniz Bölgesi’ndeki TR81 (Bartın, Zonguldak, Karabük), TR82 (Sinop, Kastamonu, Çankırı), TR83 (Samsun, Çorum, Amasya, Tokat) ve TR90 (Ordu, Giresun, Gümüşhane, Trabzon, Rize, Artvin) Düzey 2 İstatistikî Bölgelerinden oluşan toplam on altı ilin valileri, Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz, OMÜ Rektörü Prof. Dr. Sait Bilgiç, OKA Genel Sekreteri Mevlüt Özen, AK Parti Samsun İl Başkanı Hakan Karaduman ile rektörleri, belediye başkanları ile ticaret, sanayi, ziraat ve esnaf sanatkâr odası başkanları katıldı.

  • Zoteeva: “Nükleer santral 100 yıllık bir dönemde 180 milyar dolarlık bir kar getirecek”

    Rusatom Energy International Genel Müdürü Anastasia Zoteeva, Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin güvenlik önlemlerine uyan bir santral olacağını vurgulayarak, “Bu santral projesinin kardeşi şu anda Rusya’da çalışıyor. Türkiye’nin sürekli, istikrarlı çok güçlü bir enerjiye ihtiyacı var. Uzmanlarımızın hesaplarına göre santralimiz 100 yıllık bir dönem için hesap edersek 180 milyar dolarlık bir kar getirecek” dedi.

    Türkiye’nin 60 yıllık nükleer güç santrali hayalinde bugün önemli bir adım atılıyor. Mersin’in Gülnar ilçesi Akkuyu bölgesinde yapımı planlanan Akkuyu Nükler Güç Santrali’nin temeli, iki ülke liderinin katılacağı törenle atılacak. 2010 yılında Rusya ile Türkiye arasında imzalanan anlaşma çerçevesince start alan Akkuyu Nükleer Güç Santrali Projesi’nin yaklaşık 20 milyar dolara mal olması bekleniyor. Her biri bin 200 megavat gücünde 4 reaktörden oluşan santralin üretime başlamasıyla Türkiye’nin enerji ihtiyacının yaklaşık yüzde 10’unu karşılaması hedefleniyor. Bugün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından temeli atılacak santralin ilk ünitesinin 29 Ekim 2023 yılında devreye girmesi bekleniyor.

    Açılış öncesi Akkuyu’daki tören alanında konuşan Rusatom Enerji Yönetim Kurulu Başkanı Müdürü Anastasia Zoteeva, 2012 yılında Türkiye tarihinde ilk nükleer santralinin yapımı için çalışmaların başladığını hatırlattı. 2012 yılından beri Rusatom’un Türkiye’nin yetkili makamlarıyla, kurumlarıyla birlikte milli nükleer enerji sistemini geliştirmeye başladığını vurgulayan Zoteeva, “Bu dönem içinde çok büyük yol kat ettik. Türkiye’nin nükleer yol haritası birlikte çizildi. Çok sayıda yeni kanunlar ve kararlar yapıldı. Hazırlık çalışmaları başlatıldı. İlk Türk öğrencileri Rusya’daki üniversitelere girdiler, 5 yıllık eğitimlerini tamamladılar ve bu sene mezun oldular. İlk öğrencilerimiz artık yüksek fizik uzmanları ve nükleer uzmanları olarak eğitimlerini aldılar ve sahada çalışmak için hazır bulunuyorlar. İlk Türk taşeron firmada proje ürettiler ve çalışmaya başladılar. Biz Rusatom olarak Türkiye’nin sürekli, istikrarlı çok güçlü bir enerjiye ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz ve Türk devletinin nükleer enerji sektörünü geliştirmesi noktasında destekliyoruz. Dünya enerji piyasasındaki dengeler artık hızlı bir şekilde değişiyor. Nükleer enerjinin bütün dünya enerji tüketiminde oranı gittikçe artıyor. Dünya enerji kullanmasıyla birlikte ısınma sorunlarına karşı ortak tedbir almaya karar verdi. İstikrarlı nükleer enerji elde edebilmek için yerel bir enerji üretiminin olması gerekiyor ve Türkiye hızlı şekilde gelişen bir ülke olarak muhakkak istikrarlı ve güçlü bir enerji kaynağı olması lazım” diye konuştu.

    Rusatom ve Türkiye’nin yetkili makamlarının bundan sonrada birlikte çalışmalar yürüteceğinin altını çizen Zoteeva, “Bildiğiniz gibi Rusya’da ilk nükleer santral 1924 yılında inşa edilmişti. Rusatom sadece teknoloji satmakla veya vermekle sınırlı kalmıyor. Sadece ülkemizde başarılı bir şekilde çalışan teknolojileri burada uygulamak istiyoruz. Türk yetkili makamlarıyla birlikte gerçekleştirdiğimiz bu projenin aynısı Rusya’da da var. Bu projenin kardeşi 2014 yılında ülkemizde işletmeye açıldı. Şubat 2018’de de yine bu projenin bir diğer kardeşi Rusya topraklarında çalışmaya başladı. Bu santral Fukuşima sonrasında bütün güvenlik önlemlerine uyan bir santral. Rusatom sadece nükleer santraller üzerinde sınırlı kalmıyor. Nükleer teknolojinin gelişmesi, insanların da standartları çok hızlı bir şekilde geliştiriliyor. Radyasyon ışınlama küçük tozlarda ürünlerin, gıdaların ömrünü uzatıyor. Aynı zamanda tohumlarında ömürlerini uzatıyor ve tohumlara zarar vermiyor. Işınlanma yöntemleri tarım içinde fayda getirecektir. Nükleer arıtma, su arıtma konusunda da çok güzel sonuçlar alıyoruz. Nükleer santralin kurulması ilk adımdır. Bir ülke nükleer enerjiye sahip olduktan sonra her alanda sanayide, jeolojide, enerjide, tıpta çok hızlı bir şekilde gelişecektir. Uzmanlarımızın hesaplarına göre santralimiz 100 yıllık bir dönem için hesap edersek 180 milyar dolarlık bir kar getirecek o ülkeye. Mersin Akkuyu’da bu santralin yapılması hem taşeron hem de inşaat firmaları ve diğer firmalar için gelişim sağlayacaktır. Biz burada Türk firmalarıyla, malzemeleriyle burayı yapmak istiyoruz. Türkiye’de yetkili makamlarında desteğine çok ihtiyacımız var. Çünkü sizlerle birlikte nükleer santralin faydalarını, bu bölgeye getirecek gelişmeleri anlatmakla bu enerji sistemini geliştirebiliriz. Türkiye nüfusu için çok büyük gelişim olduğunu herkese anlatmalıyız” şeklinde konuştu.

    “Elektrik ihtiyacımızın yüzde 10’unu karşılayacak”

    Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Müsteşarı Fatih Dönmez ise bugün çok heyecanlı olduğunu belirterek, “Bugün böyle bir büyük projenin temelini atıyoruz. Heyecanlıyım çünkü dünyanın en güçlü ülkelerinden 2 ülkenin güzel bir işbirliğine şahitlik yapacağım. Heyecanlıyım çünkü 35 tane yeni mezunumuz var. 1957 yılında aslında biz ilk adımı atmıştık. 2010 yılına kadar birçok denemeler yapılmış olmasına rağmen maalesef başarılı olamamış bir süreç vardı. 2010 yılında Rusya Federasyonu ile Türkiye Cumhuriyeti arasında yapılan anlaşmayla her biri bin 200 megavat 4 adet güç ünitesinden oluşan ve askeri 60 yıl işletme ömrüne sahip ilk nükleer santralimiz nihayet 61 yıl sonra gerçeğe dönüşmeye başlıyor. Bu tip büyük tesislerde inşaat süresi kadar inşaat öncesi hazırlıklarda zaman alıyor. Fakat biz yinede şanslıyız ve çok kısa süre içinde buraya ait her türlü izinler tamamlanmış oldu. Geçtiğimiz Cuma günüde ilk ünite için inşaat lisansını verildi. Sahayı gezdik. Hakikaten çok ciddi ilerlemeler var. Bu iş planlandığı gibi belkide planlandığından önce neticelenir. İnşallah 2023 yılında burada hep birlikte bu tesisin açılışına da tanıklık ederiz. Şu anda sahada 800 işçi çalışıyor. Bunların yüzde 90’ı Türk vatandaşı. Yine 100 iş makinesi halihazırda çalışıyor. Akkuyu Nükleer Enerji Santrali ile birlikte elektrik üretiminde yeni bir kaynağımız elimizde olmuş olacak. Akkuyu Nükleer Santralinin devreye girmesiyle birlikte enerji kaynak çeşitliliğimiz çoğalacaktır. Biz nükleer enerjiyi su, rüzgar ve kömür gibi yerli kaynakların ithal kaynakların alternatifi olarak değerlendiriyoruz. Bu santral 4 ünitesiyle devreye girdiğinde yılda yaklaşık 35 milyar kilovat saatlik bir elektrik enerjisi üretecek. Bu da bugün itibarıyla İstanbul ilimizin tükettiği elektrik enerjisinin yüzde 80’ine denk geliyor. Yine bugünü baz alırsak ihtiyaç duyduğumuz elektrik enerjinin yüzde 10’unu karşılaşacaktır” ifadelerini kulandı.

    “Bütün güvenlik tedbirleri en üst düzeyde alınıyor”

    Akkuyu Nükleer A.Ş. Genel Müdürü Yuriy Galanchuk de Türk halkının tarihinde yeni bir sayfa açıldığını, ilk milli nükleer enerji için temelin atıldığını söyledi. Türkiye’nin bundan sonra nükleer enerji kullanan ülkeler içine gireceğini kaydeden Galanchuk, “Bu santral 2010 yılında imzalanan anlaşma çerçevesinde yapılıyor. Bu projede son derece özel ve son derece modern güvenlik tedbirleri alınıyor. Dünyada ilk olarak ve daha önce eşi benzeri olmayan bin 200 gücü olan 3 nesil reaktör kullanılacak. Benzer reaktörlerden yapılan nükleer enerji santralleri Rusya’da kaç yıldır işletiliyor. Bu santraller tüm dış etkenlere karşı korunarak yapılıyor. Her türlü koruma seviyeleri en üst düzeyde bulunacak. Güç kapasitesi 4 bin 800 megavat saat olacak. İşletme süresi en az 60 yıl olarak hesap edilmiştir. Daha sonra birkaç defa çalışma ömrü uzatılabilir. İnşaatı ile birlikte santral en az 100 yıl burada kalacak. Türkiye çok hızlı bir şekilde gelişiyor. Tabi ki Türkiye’nin sürekli artan bir enerji ihtiyacı var. Türkiye’nin milli nükleer santrali olması, dışa bağımlılığını azaltmış olacak. Türkiye enerji ülkeyi daha temiz havaya daha temiz doğaya ve daha temiz yaşam standartlarına ulaştıracaktır. Santralin yapılması neredeyse 20 milyar dolar olarak hesap edilmiş. Bu muazzam yatırımlar sadece Mersin için değil bütün Türkiye’yi de kalkındıracak ve geliştirecektir” şeklinde konuştu.