Etiket: net

  • Milli Savunma Bakanı Işık’tan Almanya’ya net tavır

    Milli Savunma Bakanı Fikri Işık, 40 kişinin Almanya’ya iltica başvurusunda bulunduğunu belirterek, “Alman yargısı ve Alman makamlarının bunu çok dikkatli değerlendirmeleri ve kesinlikle iltica başvurularını kabul etmemeleri gerekiyor. Bu kabul edilemez” dedi.

    Bir dizi ziyaret için Edirne’ye gelen Bakan Işık, ilk olarak Edirne Valisi Günay Özdemir’i makamında ziyaret etti. Burada gazetecilerin sorularını yanıtlayan Bakan Işık, 40 kişinin Almanya’ya iltica başvurusunda bulunduğunu belirterek, “Aynı şey Almanya için geçerlidir. 40 tane güya onlara asker demeye dilimiz varmıyor. Bu 40 kişi iltica başvurusunda bulunmuş. Alman yargısı ve Alman makamlarının bunu çok dikkatli değerlendirmeleri ve kesinlikle iltica başvurularını kabul etmemeleri gerekiyor. Bu kabul edilemez. Almanya gibi Türkiye ile hem siyasi hem ekonomik hem de sosyal ilişkileri çok güçlü olan ülke için kesinlikle kabul edilemez. Bunun çok önemli sonuçlar doğuracak sonuçları olur. Bütün dünyaya çağrımız terör noktasında Türkiye ile işbirliğini arttırması. Türkiye bu noktada ciddi bir mücadele veriyor. Türkiye yalnız bırakılmamalı. Bugün Türkiye yalnız bırakılırsa yarın kendilerinin yanında bulunacak ülke kalmayabilir” dedi.

    “Yunanistan’ın tavrını anlamamız mümkün değil”

    Yunanistan’ın 8 darbeci askeri iade etmemesine ilişkin olarak da Bakan Işık, “Tabi bu Yunanistan’ın tavrını anlamamız mümkün değil. Yunanistan, NATO’da bizim müttefikimiz. Her şeyden önce de komşumuz. İyi komşuluk açısından kendilerinin terör örgütü saydığı bir örgütün üyesi teröristi Türkiye’ye iade etmemesinin izahı olamaz. Bugün de basına yansıyan haberler vardı. Bugüne kadar hiçbir terör örgütü üyesini, teröristi Türkiye’ye iade etmediler. Bu iyi niyetli bir yaklaşım değildir. Şunu artık bilmemiz gerekiyor, terör artık küreselleşmiştir. Terörle mücadelede de küresel işbirliği artık olmazsa olmazdır. Ve hiçbir ülke bu terör bana zarar vermez diye düşünmemelidir. Teröre müsamaha eninde sonunda kendisine bedel ödetir. Bu açıdan 8 tane FETÖ üyesi olduğunu düşündüğümüz kişinin Türkiye’ye iade edilmemesi kabul edilemez. Efendim yargı kararı. Hayır bu siyasi bir karardır. Yunanistan’ın bu konuyu tekrar değerlendirmesi, yargının bu kararını tekrar gözden geçirmesi ve terör örgütü üyesi olduğu düşünülen kişilerin Türkiye’ye iadesinin bir an önce gerçekleşmesi gerekmektedir. 248 tane insan şehit oldu. 2 bin 193 kişi yaralandı. Türkiye Büyük Millet Meclisi bombalandı. Ankara, İstanbul hainlerin hedefi haline geldi. Ve bunlar helikoptere binerek izin almadan Yunanistan’a kaçtı. Bunların iade edilip Türkiye’de yargılanması gerekmez mi? Bunların Türkiye’de yargı önüne çıkması gerekiyor. Hiçbir bahane kabul edilemez. Yunanistan’dan beklediğimiz iyi komşuluk. Ve NATO ittifakı çerçevesinde kendi üzerine düşeni yapmasıdır. Bu güne kadar yapmadılar ama bu bir başlangıç olur, Türkiye’nin terörist örgüt üyelerini iadesinde bir adım atmış olunulur. Yoksa ne iyi komşuluk ilişkileri ne de ittifak ilişkileriyle bağdaşan bir durum olmaz. Bütün Avrupa için söylüyoruz. Terörle işbirliği yılanla aynı çuvala girmektir. Terörle müsamaha yılanla çuvala girmektir” dedi.

    Yunanistan’a kaçan 8 darbeci askerin iadesinin iyi komşuluk ve ittifak ilişkileri içerinde çözülmesini istediklerini söyleyen Bakan Işık, “Eğer bu olmazsa her türlü konuyu Türkiye değerlendirecektir” şeklinde konuştu.

    “Milli muharip uçağı ile ilk hedefimiz 2023 yılı”

    Milli muharip uçağı hakkında da bilgiler veren Işık, “Milli muharip uçağı ile ilk hedefimiz 2023 yılı. Teknoloji geliştirmede her teknolojinin kendi tarihi var. Bir global tarih verme imkanımız yok. Savunma sanayi, Türkiye gibi bir ülke için olmazsa olmaz. Türkiye Türk Silahlı Kuvvetleri güçlü insan yapısını savunma sanayi ile teçhiz ederse o zaman Türkiye kendi savunmasında çok rahat eder. Savunmada herkesin güvenle yaşadığı ülke konumuna gelir. Çok nitelikli insan kaynağının yanında güçlü bir savunma sanayi bizim için ekmek, su kadar önemlidir. 1974’teki Kıbrıs harekatında dost dediğimiz ülkelerin koyduğu ambargoyu unutmadık. 1990’larda terörle mücadele ederken bir takım ülkelerin sattıkları silahları terörle mücadelede kullanamazsınız diye nasıl sınırlamalar getirdiğini biliyoruz. Hatta biraz daha geriye gidersek 1’nci Dünya Savaşı sırasında parasını ödediğimiz halde alamadığımız gemilerimiz var. Türkiye savunma sanayinde dışa bağımlılığını minimize etmek zorundadır. 2012 görevi devir aldığımızda yerlilik oranı yüzde 24. Yüzde 76 oranında dışa bağımlıydık. Bu yüzde 24’ünde niteliği çok düşüktü. Bugün savunma sanayinde yerlilik oranımız yüzde 60’ı geçti. Nitelikte çok yükseldi. Piyade tüfeğinden insansız hava aracına, helikopterinden kendi gemisine kadar ihtiyaç duyduğu pek çok silahı yerli ve milli imkanlar üreten bir Türkiye var. Ama buları da yeterli görmüyoruz. İlk hedefimiz savunma sanayindeki yerlilik oranını yüzde 80’e çıkarmak, Türkiye’nin kritik teknolojilere sahip olmasını sağlamak. Bu açıdan pek çok projeyi sürdürüyoruz. Kendi hava üssü füze çalışmamızı yapıyoruz. Kendimize ait milli muharip uçağı geliştirmek içinde çalışmalara başladık. Atılan imzalarla milli muharip uçağı geliştirilecek. İngilizlerle işbirliği yapacağız ama elde eden birikim Türkiye’nin olacak. Uçak motorumuzu kendimiz gerçekleştiriyoruz. Füzedeki radar sistemlerimizi, milli dedaktörlerimizin gerçekleştirilmesi, yerlileştirilmesi ve millileştirilmesi için gayret gösteriyoruz” diye konuştu.

  • Bakan Kılıç: “Müttefiklerimizden teröre karşı net bir duruş bekliyoruz“

    Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç, “Berlin’de Londra’da, Madrid’de, Paris’te saldırılar oldu. Bunların karşısında biz Türkiye olarak bir ve beraber bir şekilde durduk. Ama müttefiklerimizden de, bizle dost olduğunu söyleyenlerden de aynı duruşu bekliyoruz. Türkiye’de devletimizin, milletimizin karşısına ihanetle çıkanları asla affetmeyeceğiz’’ dedi.

    Kars’ın Sarıkamış ilçesinde Sarıkamış Harekatı’nın 102’inci yılı anma etkinlikleri çerçevesinde düzenlenen yürüyüş, Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan ve çok sayıda vatandaşın katılımıyla yapıldı. Bakan Kılıç ve Arslan’ın yanı sıra Türkiye’nin birçok ilinden ve yurt dışından genç, yaşlı çok sayıda vatandaş, sabahın erken saatlerinde ‘Türkiye Şehitleriyle Yürüyor’ etkinliğine katılmak üzere Sarıkamış ilçesinin Soğanlı ve Allahuekber Dağları arasındaki Kızılçubuk zirvesinde bir araya geldi.

    Burada konuşma yapan Bakan Kılıç, etkinliğin önemine değinerek, “Bugün Sarıkamış Harekâtı’nın 102’inci anma yıl dönümündeyiz. Burada vatan için, millet için, bayrak için şehit olan ecdadımızı anmak gençlerimize onların yaşadıklarını bir nebze olsun hatırlatmak için her sene buluşuyoruz. Fakat bu sene 102’inci anmada, gençlerimizin 15 Temmuz gecesi ülkesine ve milletine sahip çıkmış, içindeki hainleri bertaraf etmiş ve ecdadına ‘ben de görevimi yaptım’ diyerek, beraberce yaşamak için ‘ben de anlatmaya geldim’ diye, bu sene buraya geldik’’ diye konuştu.

    Türkiye’nin bu sene çok büyük bir ihanet ile karşı karşıya kaldığını hatırlatan Bakan Kılıç, “Sayın Cumhurbaşkanımızın çağrısı ile Başbakanımızın ve hükümetimizin dik duruşu ile meydanlara çıkan sokağa çıkan milletimiz, bu ihanet şebekelerine gereken dersi verdi. Nasıl ki 10 sene önce burada Sarıkamış’ta Allahuekber Dağları’nda ecdadımız milletimize, devletimize el uzatmaya çalışanlara ders verdiyse, aynı şekilde milletimiz kendisine ihanet edenlere ve onları destekleyenlere FETÖ terör örgütü, PKK, DAİŞ, DHKP-C, YPG, PYD, tüm bu terör örgütlerinin birleşerek üzerimize gelmeye çalıştığı bu dönem içerisinde tüm gençlerimizle, milletimizle beraber olarak ecdadımızı anmanın ayrı bir önemi olduğunu düşünüyorum” ifadelerini kullandı.

    “Milletimiz demokrasi hukuk ve insan hakları dersi verdi”

    Erkinliklerin 81 ilde de yapıldığını kaydeden Bakan Kılıç, ‘’Türkiye’nin her bir yanında 81 ilde bakanlığımızın koordinasyonunda Sarıkamış’ı anma, şehitlerimizi anma yürüyüşleri yapıldı. Bunlar öylesine yapılan yürüyüşler değil. Hava gerçekten soğuk, bizim üzerimizde kışlık kıyafetler ve yürürken zorlanıyoruz. Ecdadımızın burada nasıl bir zorluk çektiğini ama buna rağmen vatanı, milleti için verilen emri hiç sektirmeden uyguladığının en açık örneğidir. 102 sene önce burada, 15 Temmuz’da Türkiye’de bu sene ihanete karşı, hainliğe karşı, memleketimize el uzatanlara karşı en büyük dersi yine milletimiz verdi. Milletimiz demokrasi, hukuk ve insan hakları dersi verdi, vermeye de devam ediyoruz. Hiçbir ihanet şebekesi, hiçbir terör örgütü adı her ne olursa olsun. Biz bunların artık beraber hareket ettiğini görüyoruz. İzmir’de, İstanbul’da, Ankara’da ihanet şebekesi içerisinde hareket etmeye çalışanlara karşı duruşumuz nettir’’ ifadelerini kullandı.

    “Türkiye’de devletimizin, milletimizin karşısına ihanetle çıkanları biz asla affetmeyeceğiz’’

    Uluslararası tüm camialarda ve ülkelerde de terör olayları olabileceğine dikkat çeken Kılıç, “Teröre karşı beraberce durmamız gerekiyor. Çünkü nereden geleceği belli olmaz. Berlin’de, Londra’da, Madrid’de, Paris’te saldırılar oldu. Bunların karşısında biz Türkiye olarak bir ve beraber bir şekilde durduk. Ama müttefiklerimizden de, bizle dost olduğunu söyleyenlerden de aynı duruşu bekliyoruz. Türkiye’de devletimizin, milletimizin karşısına ihanetle çıkanları biz asla affetmeyeceğiz. Devlet sistemimizin içerisine sızmış ve devletine, milletine ihanet edenlere karşı bir an olsun geri durmayacağız ve onları ayılamaya devam edeceğiz’’ şeklinde konuştu.

    “Her devlet, memurundan kendisine sadakat bekler’’

    Terörle mücadelenin şehitlere ve gazilere karşı görev olduğunu ifade eden Kılıç, sözlerini söyle tamamladı:

    “Bizim 15 Temmuz şehitlerimize ve gazilerimize ve bu millet için şehit düşmüş her vatan evladına karşı bizim görevimiz. Bunu sorgulamaya kalkanları biz sorgularız. Milletine ihanet edenlere tek cevap vardır. Milletinin yanından ayrılıp gitmesidir. Ve bizi uluslararası camiada gelip de neden devletinizin içerisindeki bazı memurları böyle uzaklaştırıyorsunuz dediklerinde bizim cevabımız şu oluyor. Bizim ihanet edenle işimiz olmaz. Devletimizin de olmaz milletimizin de olmaz. Tüm uluslararası kurallarda böyledir. Her devlet, memurundan kedisine sadakat bekler. Biz milletimize ve devletimize sadakat bekliyoruz. Başka bir şey değil. Bu yolda yürümeye devam edeceğiz. İnşallah Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliği altında hükümetimiz, Başbakanımızın liderliği altında gelecek yürüyüşümüze devam edeceğiz. Biz bu vatanı kolay kazanmadık. Hiçbir şekilde de vermeye niyetimiz yok, vermeyeceğiz. Neyle gelmek istiyorlarsa gelsinler. Ne yapmak istiyorlarsa yapsınlar. Bu millet birdir, tektir, beraberdir. Tüm bu ihanetin karşısında bir ve beraber duracaktır.’’

    1. Dünya Savaşı’nda Enver Paşa komutasındaki Osmanlı ordusunun Rus işgali altındaki toprakları kurtarmak için başlattığı ve 90 bin askerin şehit olduğu Sarıkamış Harekatı’nın 102’inci yılı anma etkinlikleri kapsamında düzenlenen etkinlikte soğuk havaya ve hafif kar yağışına rağmen komando timlerinin de aralarında bulunduğu binlerce kişi, ellerinde Türk bayrakları taşıyarak tekbir ve salavatlarla Yukarı Sarıkamış Şehitliği’ne doğru yürüdü. Şehitleri anmak için gerçekleştirilen ve yaklaşık 4 buçuk kilometre süren yürüyüşün ardından ulaşılacak şehitlikte Kur’an-ı Kerim tilaveti sonrası şehitler için dualar edildi. Şehitlere saygı atışının yapılmasının ardından Atatürk Anıtı’na çelenk bırakıldı.

  • (ÖZEL) KKTC Başbakanı Cenevre’deki konferans öncesinde net konuştu:

    KKTC Başbakanı Hüseyin Özgürgün 9-12 Ocak tarihleri arasında Cenevre’de düzenlenecek olan beşli konferans öncesinde net konuştu. Başbakan Özgürgün, “Ya bir anlaşma olacaktır ya da dediğim gibi KKTC yoluna devam edecektir ve bu gücü vardır” dedi.

    Kıbrıs’ta her iki toplum arasında sürdürülebilir adil bir barış anlaşması için gözler yarın yapılacak beşli konferansa çevrildi. Müzakere süreçlerinde yarım asırdır yaşanan tıkanıklığın bu kez ivme kazanması bekleniyor. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Başbakanı Hüseyin Özgürgün deyim yerindeyse adanın gelecekteki kaderini belirleyecek olan Cenevre’deki görüşmelere saatler kala, İHA muhabiri Alev Hamitoğulları’nın sorularını yanıtladı. Başbakanlık konutunda yapılan bir saatlik mülakatta KKTC Başbakanı Hüseyin Özgürgün, ada için çözüm ya da çözümsüzlük yolculuğunda muhtemel senaryoları değerlendirdi.

    Tam 50 yıldır süren müzakere yolculuğunda neden sona gelinemediğine yanıt veren Başbakan Özgürgün özellikle ABD-İngiltere ve Rusya üçgenindeki diplomatik ve dinsel tabandaki ağırlığa dikkat çekti ve aktörler arasında Türkiye’nin etkin olmadığı bir zeminde sağlamlıktan söz etmenin mümkün olmadığını söyledi. Başbakan Özgürgün, “Aslında gelinen noktada hiç değişiklik yoktur. Rum tarafı hala şu niyettedir; Kıbrıs’ta bir Türk tarafı istemiyor. Bunu nasıl bertaraf ederek bir anlaşma yapmak ya da hiç yapmak. Burada tıkanıklık öncesiyle sonrasıyla bir tek sebepten kaynaklanıyor. Ama çok karışmış bir sorun sebep olmasından dolayı göz ardı ediliyor. Türkiye’nin etkin ve fiili garantisinin olmadığı, hukuken iki kesimin net olarak belirlenmediği ve iki halkın eşitliğine dair güçlü bir ortaklık oluşturulmadığı takdirde yapılacak anlaşma çok ciddi sıkıntılar doğurur. Hatta bana sorarsanız çatışmaları da çok erken zamanda getirebilir. Tekrar burada mücadele etmek zorunda kalabiliriz” dedi.

    BM Sekterlerine yüklendi

    Bugüne kadar müzakerelerde dokuz BM Genel Sekterinin adı geçti. Koltukta son olarak Portekiz’in eski Başbakanı Antonio Guterres’ın ismi var. Başbakan Özgürgün Kıbrıs sorunu bağlamında genel sekterlerle mesafe katedilmediğini öne sürerek; “ Yeni genel sekreter Kıbrıs konusunda çok uğraşacak ben diyeyim. Uğraşması gerekir de çünkü BM gündemindeki en eski sorun Kıbrıs sorunu. Biteceğe de benzemiyor. Bu aşamada. Her yiğidin ayrı bir yoğurt yiyişi var. Her genel sekterin de bir tarzı var. Kıbrıs sorununda da tarzlar değişti. Yeni genel sekterin de BM şemsiyesi altında veya onun himayesinde yapılan görüşmelerde kendine göre tarz belirleşeceğini veya bu noktada yeni bir şey söyleyebileceğini düşünüyorum fakat hiçbir şey söylemeyebilir de. Bazı genel sekreterlerse hiç konuya yakınlaşmadan görevini tamamlayıp gitti” dedi.

    “Ya bir anlaşma olacak ya da..”

    9-12 Ocak tarihleri arasında İsviçre’nin Cenevre kentinde yapılacak Kıbrıs müzakerelerinde, taraflar çözüm çerçevesinde uzlaşı arayacak. Zirve öncesinde artık yolda herhangi bir kazaya uğramak istemediklerinin altını çizen Başbakan Özgürgün net konuştu: “ Cenevre’de 9 – 12 Ocak’ta yapılması düşünülen bence son beşli konferansla birlikte ya bu yola ya da bu yola gireceğimizi düşünüyoruz. Bunun ötesinde bir şey in olmaması lazım. Ya bir anlaşma olacaktır ya da dediğim gibi KKTC yoluna devam edecektir ve bu gücü vardır. Kendine yeten dinamikleri de vardır. Belirsizlikler ortadan kalktığı zaman anavatan Türkiye’nin de desteği ile rahat bir şekilde büyümemizi gelişmemizi sağlayacak hem insan kaynağına sahibiz.”

    Türkiye’nin AB’ye rest fotoğrafındaki detay

    Bilindiği üzere Güney Kıbrıs Rum Yönetimi 2004 yılında AB’ye tam üye olmuştu. Yakın zamanda Türkiye ‘nin uzun süren AB yolculuğunun deyim yerindeyse hüsranla dönüşmesi Türkiye’nin AB’ye restiyle sonuçlandı. Peki restin fotoğrafın adada nasıl yorumlandı? sorusunu Başbakan Özgürgün şu sözlerle yanıtladı: “ Türkiye -AB ilişkilerinin çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Bir taraf burada AB üyesi. AB’li diplomatlarla çok sık kere konuştuk. Bu soruda hepsi de “haklısınız” denildiği gibi “haklı değilsiniz” diyerek cevap veren de var, cevap veremeyen de çıkmadı. Türkiye’nin bu anlamda Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın feveran etmesini çok iyi anlıyorum. Onlara da aynı şekilde davranıyorlar çünkü. Samimiyet yok. Samimiyet olsaydı zaten o da bu çıkışı yapmazdı bu şekilde reste gerek kalmazdı. AB – Türkiye ilişkilerinin de aslında belki de çözümün tek anahtarı olduğu gerçeğini de AB’de görmüştür. Yani Türkiye AB’ye girmiş olsa eminim ki Kıbrıs sorunu da bir hafta içinde çözülür. Çünkü Yunanistan AB’de. Güney Kıbrıs ve Kuzey Kıbrıs ve Türkiye AB’de. Bu tablo ortaya çıktığı anda zaten Kıbrıs sorunu da çözülmüş olacak.Köklü, değişiklikle kopmalara, parçalanmalar yol açacağını düşünmüyorum. Geçici krizler olduğunu düşünüyorum. Çünkü o etkileşimi gördüğünüz zaman bunun bir an kopabilecek bir bağın olmadığını görüyoruz.”

    “FETÖ’den sonra daha güçlüyüz”

    Ve FETÖ’nün darbe girişimine yönelik hain planlarını hayata geçirmek istediği, Türkiye’nin karadan aydınlığa dönüştürdü 15 Temmuz Darbe girişimi. Özellikle darbe girişimi sonrasında Türkiye’nin KKTC ile olan bağlarının daha da sıkılaştığını vurgulayan Başbakan Özgürgün, “ Anavatan hükümeti ile çok yakın ve sıcak bir işbirliği içindeyiz. Özellikle FETÖ Darbe girişimi sonrasında biz gerek Başbakanla gerek de Cumhurbaşkanıyla, sıkı ve yakın bir işbirliği çalışma yaptık. Bu da hükümetin o dönemde istenmeyen ve çok aslında bizi üzen bir olayla birlikte sıkı işbirliğin sağlandığı bir dönem oldu. Bu da bize katkı sağlayacak” diye konuştu.

  • Prof. Dr. Serhat Ünal: ’’Net söylüyorum, şuandaki mevsimsel grip aşısı içinde civa yoktur’’

    Prof. Dr. Serhat Ünal, ’’Civanın aşılar içinde kullanıyor olmasının nedeni, çoklu aşı yani içinde 10-20 doz varsa, enjektöre iğneyi sokup çıkarıp ve bir daha sokacağımız için mikrop bulaşmasın diyedir. Halbuki mevcut grip aşıları tek doz. Kullanıp atıyorsunuz. Tek doz olan ilacın içine mikrop zaten giremez. Bunun için civa koymaya gerek yok. Net söylüyorum, şuandaki mevsimsel grip aşısı içinde civa yoktur’’ dedi.

    Son zamanlarda artan şekilde medyada çeşitli kişilerin gerek grip hastalığının önemini azaltma, gerekse de aşılarla ilgili yanlış ve yanıltıcı bilgiler vererek halkı yanlış yönlendirdiğini görülmesi üzerine 14 Tıp derneği basın toplantısı düzenledi. Toplantıya, Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Serhat Ünal, Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu Başkanı Dr. Gürsel Özer, Akademik Geriatri Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Akif Karan, Türk Kardiyoloji Derneği Gelecek Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kemal Erol, Türk Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Genel Sekreteri Doç. Dr. Süda Tekin, Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mahmut Gümüş, Türk Toraks Derneği Üyesi Prof. Dr. Çağlar Çuhadaroğlu katıldı.

    Grip, nezle ve soğuk algınlığı ile karıştırılabilir, bazı benzer belirtiler gösterir ancak grip sadece üst değil alt solunum yollarına da iner. Grip nezleye kıyasla çok ağır seyreden, ayakta atlatılması zor, zatürre, bakteriyel hastalıklar gibi çok ciddi hastalıklara neden olabilen ve hatta altta yatan kronik hastalığı olanlarda ve yaşlılarda hastaneye yatış ve ölüme sebebiyet verebilen bir hastalıktır. Grip kaynaklı ölümlerin çoğu altta yatan KOAH, diyabet, kalp yetmezliği, böbrek yetmezliği gibi kronik hastalıkların tetiklenmesi sonucu gerçekleşir.

    Grip aşısında ağır metaller olduğu iddialarına cevap veren Prof. Dr. Serhat Ünal, ’’Ağır metalin aşının içinde ne iş var? Civanın vücuttan atılabilir türü kullanılıyordu. Civanın aşılar içinde kullanıyor olmasının nedeni, çoklu aşı yani içinde 10-20 doz varsa , enjektöre iğneyi sokup çıkarıp ve bir daha sokacağımız için mikrop bulaşmasın diyedir. Halbuki mevcut grip aşıları tek doz. Kullanıp atıyorsunuz. Tek doz olan ilacın içine mikrop zaten giremez. Bunun için civa koymaya gerek yok. Net söylüyorum, şuandaki mevsimsel grip aşısı içinde civa yoktur’’dedi.

    ’’Aşı denilince çocuklar akla geliyor ama erişkinlerin yaptırması gereken aşılarda var’’

    Aşı denilince çocuklar akla geliyor ama erişkinlerin yaptırması gereken aşılarda var diyen Prof. Dr. Ünal,Grip aşısı ABD’de 2 ve 6 aydan itibaren herkese yaptırılıyor. Bizde öyle değil. Biz daha çok erişkin tarafında yapılmasını öneriyoruz. 65 yaş ütündeki kişiler, 65 yaş altında olup altta yatan ciddi hastalığı olanlar. Bunlar neler? Kronik obstrüktif Akciğer hastalığı olanlar, diyabeti olanlar, kronik karaciğer yetmezliği olanlar, böbrek yetmezliği olanlar , kanser tedavisi olanlar, gebeler vb. hastalıları olan hastalarda grip daha sık görülür. Bu hastalar mutlaka yıllık grip aşısı olmalıdırlar’’ şeklinde konuştu.

    Gribin içinde bulunduğumuz mevsiminde yaygınlaştığı bilgisini veren Prof. Dr. Ünal, ’’Bu hastalıkta halsizlik, bitkinlik, öksürük, ateş, kas ağırsı durumlar ortaya çıkartır. Özellikle kas ağrısı durumda genç erişkinleri 1 hafta yatağa yatırır. Kalktıktan sonra 2 hafta kadar iş gücü verimiz düşer. Bütün bunları üst üste koyunca ve aynı anda binlerce kişi hasta olduğunda önemli bir iş gücü kaybıdır. Bu durumun ülkelere belli maliyeti var. ABD’de gribin ülkeye yıllık 8 milyar dolar yükü olduğu hesaplandı. Bu ve ölümler olmasın diye grip, aşıyla korunması gereken bir hastalık’’ diye konuştu.

    ’’Kalp ve damar hastalarına grip aşısını öneriyoruz’’

    Kalp hastalıklarında gribal enfeksiyonların getirdiği durumlara bağlı kötüleşme olabildiğini dile getiren Prof. Dr. Mustafa Kemal Erol, ’’Özellikle kalp yetersizliği olan hastalar gribal enfeksiyon geçirdiklerinde durumları daha ciddileşiyor. Hastaneye yatışlar artıyor hatta bu hastalarda ölüm meydana gelebiliyor. Dolayısıyla grip aşısının yapılması bu hastaların hastaneye yatışlarını ve ölüm oranlarını azaltıyor. Kalp yetersizliği olan hastalara her ne sebepten olursa olsun, yıllık grip aşısı yaptırmalarını öneriyoruz. Yine kalp damar hastalığı mevcut olan hastalar gribal enfeksiyonlar esnasında tekrar kalp krizi geçirme oranının daha yüksek olduğunu biliyoruz. Özellikle kış aylarında bu belirgin hale geliyor. Grip aşısını yaptıran hastalarda kalp krizi geçirme risklerini, çeşitli çalışmalarda yüzde 15 ile yüzde 45 oranında azalttığı görülmüştür. Grip aşısının yapılmasını öneriyoruz’’ dedi.

    ’’Aşılamada koruyucu hekimlik uygulaması önemli’’

    65 yaş üzeri yani yaşlı popülasyonda insanların hastalıklara karşı eğilimi artmakta olduğunun vurgusunu yapan Prof. Dr. Mehmet Akif Karan,’’Koruyucu sistemleri bir miktarda zayıflamakta. Ölüm sebeplerine baktığımız zaman, akciğer enfeksiyonları önemli ölüm sebebi. Bu enfeksiyonla birlikte bu yaşta çoklu hastalıklar bir arada olmakta ve hastalıklara ilişkin ölümlerde artmakta. Yaşlılarda hastalıkların daha sıkıntılı seyretmesi ve daha kötü sonlanması nedeniyle hastalıkları önlemek ve sıkıntı ortaya çıkmadan önce hastalığın tanısını koyup tedaviye başlamak çok önem arz ediyor. Bu açıdan koruyucu hekimlik uygulamalarına önem veriyoruz. Aşılamada koruyucu hekimlik uygulaması önemli. Grip, yaşlılarda daha sıklıkla seyrediyor. Bunu önlemek için elimizde grip aşı var. Aşı yüzde 100 koruyu değil ama hastalığa yakalanmayı azaltması yanısıra hastalığın ağır geçmesini önleyebilir. Bu hastalıktan ölümleri kesinlikle azaltır’’ ifadelerini kullandı.

    Türk Toraks Derneği Üyesi Prof. Dr. Çağlar Çuhadaroğlu, ’’Özellikle 65 yas üstünde kişiler grip ölüme kadar yol açabilen sonuçlar yol açıyor. KOAH,astım gibi kronik enfeksiyon yolları hastalıkları olanlar bu enfeksiyona kolay yakalanabiliyorlar. Bütün hastalardan grip ve zatürre aşısını yaptırmalarını istiyoruz’’ dedi.

    Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu Başkanı Dr. Gürsel Özer, ’’Birinci basamak çalışanları olarak, aile hekimleri olarak erişkin ve çocuk aşılama programında daha çok eksikliklerimizin olduğunu düşünüyoruz. Bunun için Sağlık Bakanlığı ile görüşme halindeyiz. Erişkin aşılama programında var gücümüzle gayret ediyoruz’’ dedi.

    Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mahmut Gümüş, ’’Kanser hastaları özel bir grup. Özellikleri itibariyle aşı ihtiyacı olan diğer gruplarla çakışıyor. Hem yaşları hem de hastalıkları itibariyle yandaş hastalıklar dediğimiz kalp damar hasatlıkları, KOAH vb. hastalıklara sahip oluyorlar. Buda onları büyük risk altında bırakıyor. Grip ve zatürre gibi infeksiyonlara maruz kalmak, onların yaşam kalitesini düşürmekte. Biz onkologlar olarak hastalarımıza her iki aşıyı öneriyoruz’’ dedi.

    Türk Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Genel Sekreteri Doç. Dr. Süda Tekin, ’’İnfeksiyon hastalıkları bulaşıcı hastalıklardır. Pek çok medeniyetin ortadan kaldırılmasına yol açmıştır. Yapılan incelmeler sonrası infeksiyondan korumanın başlıca 2 yolu var. Bir tanesi hijyen. Temizlik yaparak bu hastalıklardan korunabiliriz. İkincisi ise aşı. Koruyucu olarak hastalıkla karşılaşmamak için bağışıklık sağlamaktadır’’dedi.

    Toplantısı sonrası isteyen basın mensuplarına ücretsiz grip aşısı yapıldı.

    Destekleyen dernekler şöyle: “Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu, Akademik Geriatri Derneği, Halk Sağlığı Uzmanları Derneği, Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği, Türk Gastroenteroloji Derneği, Türk Hipertansiyon ve Böbrek Hastalıkları Derneği, Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği, Türk Kardiyoloji Derneği, Türk Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Derneği, Türk Nefroloji Derneği, Türk Nöroloji Derneği, Türkiye Romatoloji Derneği, Türk Tıbbi Onkoloji Derneği, Türk Toraks Derneği”.

  • Asgari ücret 2 bin TL net olmalı

    DİSK ve Genel İş Sendikası Genel Başkanı Kani Beko, Eskişehir’de sendika binasında bir basın toplantısı yaparak asgari ücret, kıdem tazminatı, taşeron, zorunlu bireysel emeklilik gibi konularda görüşlerini dile getirdi.

    Asgari ücretin geçim ücreti olması gerektiğini vurgulayan DİSK Genel Başkanı Kani Beko, Türkiye’de asgari ücretin geçim ücretinden hala çok uzağında olduğunu ve ücretler asgari iken eşitsizliklerin azami olduğunu söyledi. Türkiye’de emeğin milli gelirdeki payının düştüğünü ifade eden Beko, “Ücretlerin milli gelir içindeki payı 2000’li yıllarda sistemli biçimde azalarak 2015 yılında yüzde 34 seviyesine gerilemiştir. Bu da AB ortalaması olan yüzde 55’in hayli gerisindedir. İşverenlerin iddialarına aksine Türkiye’de işgücü maliyetleri düşüyor. Asgari ücretin işverene maliyeti azalıyor “ dedi.

    “Türkiye düşük asgari ücretli ülkeler arasında”

    Hükümetin iddialarının aksine Türkiye’nin düşük asgari ücretli ülkeler arasında olduğunu kaydeden Beko, “OECD 2015 verilerine göre asgari ücretin satın alma gücü açısında Türkiye 26 OECD ülkesi içinde 20. sırada yer almaktadır. Asgari ücret dolar karşısında eriyor. Bu gerçekler dışında 2017 asgari ücreti ile ilgili taleplerimiz; İşçi-memur ayrımı yapmadan tüm çalışanlar için tek asgari ücret. Asgari ücret AGİ hariç net olarak hesaplanmalı ve vergi dışı bırakılmalıdır. Asgari ücret tespitinde uluslar arası ilkelere, ulusal mevzuata ve TÜİK verilerine uyulmalıdır. Asgari ücret 2 bin TL net olmalıdır” diye konuştu.

    İşçilerin 3 acil talebi olduğunu belirten DİSK ve Genel İş Sendikası Genel Başkanı Kani Beko şunları söyledi:

    “Kamuda taşeron işçi olarak çalışanların tümü herhangi bir ön koşul olmaksızın derhal ve tüm kazanılmış haklarıyla birlikte kamu işçili olarak kadroya alınmalıdır. Tüm çalışanların kıdem tazminatı alması için yapılması gerekenler bellidir: Devlet kıdem tazminatına el uzatan patronların yakasına yapışmalıdır, istifa halinde dahi kıdem tazminatı ödenen bir düzenleme yapılmalıdır, bir yıldan az çalışanlara da kıdem tazminatı ödenmelidir. Kıdem tazminatı iş güvencemizdir. Zorunlu Bireysel Emeklilik kesintisi çalışanın ücretinden yapılacak. En az 50 ile 100 TL civarında olması beklenen zorunlu BES kesintisi ile asgari ücretlinin geliri iyice azalacak. Çalışanları ‘zorunlu BS’ hem de vergi dilimindeki artış vurunca asgari ücret 1100 liranın altına düşecek. Açlık ve yoksul sınırın altındaki ücretler daha da düşecek. Zorunlu Bireysel emeklik sistemi değil herkese parasız ve nitelikli sağlık ve sosyal güvenlik hakkı istiyoruz. “

    Genel Başkan Beko, bugüne kadar işçi, emekçi adına kurulan değişik adlardaki fonlardan işçiler emekçilerin yararlanamadığını sözlerine ekledi.