Etiket: “nasıl

  • Covid hastalarına bakan hekim, nasıl Covid-19 olmadığını anlattı

    Covid hastalarına bakan hekim, nasıl Covid-19 olmadığını anlattı

    Türkiye’de 10 ay önce ilk defa görülen ve tüm dünyayı bir senedir etkisi altına alan korona virüs (Covid-19) salgını korku yaymaya devam ederken en riskli grupta yer alan doktorlar da kendilerini korumak için üstün bir çaba sarf ediyor. Covid-19 ile burun buruna kalan doktorlardan İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Cüneyt Hayretdağ, korona virüslü hasta tedavi etmesine rağmen nasıl hastalığa yakalanmadığını anlattı ve herkesi önlemlere uyma konusunda uyardı.

    Pandemi döneminde hastalarının mağdur olmaması için tedavilere devam ettiklerini ve bu dönemde Covid-19’a yakalanmamak için kendi kliniklerinde aldıkları önlemleri anlatan Dr. Hayretdağ, “Neredeyse bir yıldır Türkiye pandemiyle yaşıyor. Biz de bu dönemde klinik olarak gerek ofiste, gerek hastanede, gerek servislerde bazı hastalarımızı evde, bazı hastalarımızı da ne yazık ki yoğun bakımda CPAP desteği ya da entübe olarak takip ettik. Bu dönemde ofisin hastalarının çok büyük bir kısmı Covid-19 hastasıydı. Standart takip ettiğimiz diyabet, kalp yetmezliği, hipertansiyon hastaları sanki iyileşmiş gibi kliniğe çok gelmedi ve Covid-19 hastası ağırlıklı baktığımız bir yıl oldu. Bu kadar korona virüslü hasta baktıktan sonra semptomatik bir dönemimiz olmadığı için ’Acaba asemptomatik Covid-19 geçirmiş miyiz?’ diye düşünerek testlerimizi yaptık. Covid-19 geçirmemişim. Aşının da Türkiye’de bizlere yapılmasına 10-15 günlük bir süre kaldı. Bu aşamada asemptomatik dahi olsa hastalığı geçirmemem nedeniyle, bu kadar Covid-19’lu hasta bakıp niye geçirmediğimi anlatmak istedim” dedi.

    Önlemleri anlattı

    Bu kadar riskli bir çalışma alanında olmasına rağmen nasıl Covid-19’a yakalanmadığını anlatan Dr. Hayretdağ, “Mutlaka hepimiz maskelerimizi taktık. El hijyenine dikkat ettik. Zaten hasta muayenesi ve sonrasında sabunla el yıkama alışkanlığım vardır. Onu standart olarak yaptık. İki saatte bir ofiste yardımcı personel de dahil herkes maskeleri değiştirdi. Hastaları maskesiz ofise almadık. Hasta yakınlarını olabildiğince ofise almadık. Hastaların maskelerini açmaması için ikramlık dağıtmadık. Personelin yemek yemesi sadece ona ayrılmış bölümde oldu. Kesinlikle koridorlarda ya da hasta odalarında çay kahve yemek ve benzeri bir şeyi kesinlikle izin vermedik. Covid-19 şüphesi olan hastaları mutlaka diğer hastalardan izole ederek baktık. Kendim ofise çıkarken asansör kullanmama rağmen dolu asansöre hiç binmedim. Yukarı çıkarken solunum sayısı maskeyle daha da artıp az sayıda virüsü derin inspirasyonla boğazımıza ve akciğerlerimize solunum hava yollarımıza çekme şanssızlığımız olmasın diye özellikle yürüyerek indim ama çıkmadım. Asansörü aşağıya inerken hiç kullanmadım. Sadece ofiste değil hastanede ve evde de böyle davrandım. Bunun dışında hastaları muayene ederken EKG toplarından tutun stetoskoplarımıza kadar hasta muayene öncesinde ve sonrasında dezenfeksiyon yaptık. Alkol dışında dezenfektan hiç kullanmadık. Kimyasal maddelerin olduğu dezenfektanlardan sakındık. Çünkü birçok maddenin bulunduğu anti dezenfektanlarda kemik iliği toksisitesi ve karaciğer toksisitesinin yüksek olduğunu düşünüyoruz. Onun için sadece alkol ve sabun kullandık. Bu arada ulaşımda her zaman tek kişi arabayla seyahat ettim. Ofise gelirken de ofisten dönerken de hatta bazen ev hastalarına gittiğimizde hemşiremiz ayrı arabayla biz kendi arabamızla hastaya ulaştık. Arabayı bulaşın en etkili olduğu yerlerden biri olarak kabul ettik ve kendimizi sakınmaya çalıştık” diye konuştu.

    Evde de izole yaşam

    Ev yaşamında da ofiste olduğu gibi izole bir yaşantı sürdürdüğünü anlatan Dr. Hayretdağ, “Evde sabah kahvaltısını yaptıktan sonra tüm gün atıştırmalık gibi şeyleri dışarıda yemedim. Çünkü maskeyi çıkarmanın riskli olduğunu düşündüm. Ofisten eve geçtiğimizde özellikle eşim ve çocuğum, hatta köpeğimi banyodan uzaklaştırdım. Direkt banyoya geçtim. Bütün kıyafetlerimi hatta o gün giydiğim ceketi dahil havalandırmak değil yıkama yoluyla günlük olarak kullandım. Arkasından kimseyle temas etmeden direkt banyoda bol sabunla yıkandım. Dişlerimi hemen fırçaladım ve alkollü bir ağız çalkalama suyuyla da her akşam çalkaladım. Bunu dışında gıda takviyesi ve benzeri bir şey kullanmadım ama bu dönemde D vitaminim 17’lerde olduğu için cilt bütünlüğünü koruması amacıyla Devit 3’ü günde 5-10 damla arasında düzenli olarak kullandım. Gıda takviyesi kullanmadım. Özel kliniğimize gelen çoğu hastamızı zatürre döneminde gribal semptom ve bulaştırıcılık dönemini geçirmiş olabilir. Bu durum da bize hastalığın bulaşma olmamasının sebebi olabilir. Normalde sabah tıraş olma alışkanlığım olmasına rağmen bu dönemde mutlaka akşamları sakal tıraşı oldum. El sağlığına her zaman dikkat ederdim. Eldiven kullanmıyorum ve kullanılmasını da önermiyorum bu dönemde. Onun için el sağlığına dikkat ettim çizik, çatlak tırnak problemleri ve benzeri bir şey olmadan ellerimi bol sabunlu su ile yıkayarak bu dönemi geçirdim. Kendimizi sosyal olarak izole ettik. Sevdiğimiz eş, dost, arkadaş, akraba ziyaretlerimizi uzun yemek oturumlarını ne yazık ki yapamadık. Çok şükür ki bu dönemi Covid-19 olmadan kazasız belasız geçirdik. İnşallah aşıya kadar da Covid-19 olmam” ifadelerini kullandı.

    Kendisinin Çin aşısı yaptıracağını da sözlerine ekleyen Dr. Hayretdağ, “Çin aşısını yaptıracağım. Aşıdan sonra da 15 gün daha Covid-19 olmazsam pandemi dönemini sorunsuz olarak geçirmiş olacağım” dedi.

  • Afyonkarahisar’da ’nasıl lider öğretmen olunur?’ semineri

    Afyonkarahisar’da ’nasıl lider öğretmen olunur?’ semineri

    Afyonkarahisar Maver Kemal Arsoy İlkokulu Müdürlüğü ile Sandıklı 75.Yıl İlkokulu tarafından organize edilen öğretmen motivasyon seminerlerinin üçüncüsü gerçekleştirildi.

    Okul Müdürleri Nuri Altaş ile Mehmet Yılmaz öncülüğüne yapılan seminerlerin üçüncü oturumunda Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Necati Cemaloğlu yer aldı. Moderatörlüğünü Mehmet Yılmaz’ın yaptığı “Lider Öğretmenlik” temalı seminer Zoom platformu üzerinden gerçekleşti. Prof. Dr. Necati Cemaloğlu, öğretmenlere sınıf yönetimi ve etkili liderlik üzerine önemli bilgiler vererek etkili tavsiyelerde bulundu.

    Seminerde açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Necati Cemaloğlu, nasıl lider öğretmen olunur başlığı altında önemli bilgiler verdi. Cemaloğlu şöyle konuştu:

    “Duygusal zekası yüksek insanlar savaşçı ve başarılı insanlardır. Duygusal zeka kişinin kendi duygularını anlaması, başkalarının duygularına empati beslemesi ve duygularını yaşamasını zenginleştirecek biçimde düzenleyebilme yetisidir. Çocuklarımızı bu yönde yetiştirmeliyiz. Öğretmenler olarak eleştirisel düşünmeye sahip olmalıyız. Sorgulamayan öğretmen problemli öğretir. Çocuklara keşfetmeyi, araştırmayı, soru sormayı öğretmeliyiz. Yetişkinleri yetiştiremeyen toplum çocuklarını kaybeder.”

    Programın sonunda Altaş ile Yılmaz, Prof. Dr. Necati Cemaloğlu’nun iki okulun öğretmenleri ile buluşup bilgilerini paylaşmasından duyduğu mutluluğu dile getirerek kendisine teşekkür etti.

  • BBP Genel Başkanı Destici: “İzmir’i yöneten zihniyet, parti, sizin yerel yönetiminizde bu işler nasıl oldu?”

    BBP Genel Başkanı Destici: “İzmir’i yöneten zihniyet, parti, sizin yerel yönetiminizde bu işler nasıl oldu?”

    Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Mustafa Destici, “Yıllardır söylenen bir şey var İzmir ile ilgili. İzmir’in yerleşim yerlerinin yüzde 70’inin kaçak olduğuyla ilgili. Aşağı yukarı kurulduğundan beri İzmir’i yöneten zihniyet, parti, sizin yerel yönetiminizde bu işler nasıl oldu? Bunun hesabının verilmesi, sorulması lazım” dedi.

    BBP Genel Başkanı Mustafa Destici, Ankara’daki bir otelde gerçekleştirilen partisinin Merkez Karar Yönetim Kurulu ve Merkez Disiplin Kurulu Toplantısı’na katıldı. Destici, toplantıda yaptığı konuşmada, BBP’nin dış politikayı her zaman milli bir politika olarak gördüğünü, iktidarda kimin olduğuna bakmadan hep devleti ve devleti yönetenleri destekleyerek onların yanında durduğunu söyledi. Bundan sonra da aynı şekilde durmaya devam edeceğini kaydeden Destici, “Suriye’nin kuzeyindeki terör yuvalarına karşı devletimizin, hükümetimizin, kahraman silahlı kuvvetlerimizin başlattığı operasyonların hep yanında durduk. Hakeza Irak’ın kuzeyiyle ilgili, Libya tezkeresi, Doğu Akdeniz’deki gelişmelerin tamamında hiç tereddütsüz bir şekilde biz devletin ve devleti yönetenlerin yanında olduk ve olmaya devam edeceğiz. İçeride terörle mücadeledede yine devletimizin ve bu mücadeleyi yönetenlerin yanında olduk, bundan sonra da yanında olmaya devam edeceğiz” diye konuştu.

    “Ermenistan, emperyalistlerin verdiği füzelerle sivil yerleşim yerlerini vuruyor”

    Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki gerilime değinen Destici, şunları kaydetti:

    “Azerbaycan Ermenistan savaşı diye nitelendiriliyor. Aslında bize göre bir savaş değil. Ermenistan 30 sene önce kanla, gözyaşıyla, soykırımla işgal ettiği topraklardan çıkmadı, çıkarılmadı. Uluslararası hukuk buna göz yumdu. Minsk Grubu, olayı oyaladı, öteledi ve 30 yıl gibi bir zaman geçti. Bütün buna rağmen Ermenistan, sanki haklıymış gibi yeni saldırılar başlatınca Azerbaycan haklı olarak büyük bir harekat başlattı ve şu anda işgal edilmiş topraklarımızın pek çoğu kurtarıldı. Başından beri şunu söyledik; ’işgal edilmiş toprakların tamamı kurtarılmadan bir masaya veya müzakereye oturulmamalı ya da çekilecek. Şart bu olmalı’ dedik. Üç ateşkes yapıldı ama bunların üçünü de Ermenistan bozdu. Ermenistan şu anda sahada mertçe mücadele edemiyor, kahraman Azerbaycan milli ordusunun karşısında duramıyor ama emperyalistlerin verdiği füzelerle sivil yerleşim yerlerini vuruyor. Bunlara gerekli karşılıklar veriliyor. İnşallah bütün işgal edilmiş bölgeler kurtarılacak, hatta bunun da ötesine geçilmeli, Nahcivan’la Azerbaycan bütünleşmeli ve o sayede Türkiye’nin de Türk dünyasıyla karadan bütünleşmesi de açılmış olmalı.”

    Destici, İzmir Seferihisar açıklarında meydana gelen depremle adeta önce irkildiklerini, ardından da yıkıldıklarını ifade ederek, “İzmir’imize, depremi hisseden bütün vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Deprem nedeniyle hayatını kaybeden vatandaşlarımıza rahmet diliyorum. Bütün yaralılarımıza da acil şifalar niyaz ediyorum. İnşallah hepsi sağlıklarına kavuşur ve kısa zaman içerisinde normal hayatlarına döner” dedi.

    “İki binanın da çürük raporu var”

    Dün partililerle birlikte deprem bölgesine gittiklerini anımsatan Destici, “Gördüğümüz manzara üzücü. İki türlü üzülüyorsunuz. Bir, depremin gerçekleşmiş olması ve bunun neticesinde yaşanan kayıplar. Ama ikinci defa daha çok sizi üzen bir şey var. Evet deprem bir gerçeğimiz ama depremden önce almamız gereken tedbirleri tam olarak almış olsaydık bu depremde acaba bu kadar kayıp yaşar mıydık? Sorunun cevabı net, olmazdı. Ne bu kadar bina yıkılırdı ne de bu kadar can kaybı olurdu. Bu cevap bizi daha da üzüyor. En büyük can kaybının yaşandığı iki bina Rıza Bey Apartmanı ve Doğanlar Apartmanı. Şimdi sabah öğrendik ki iki binanın da çürük raporu var. İki binanın da çürük raporu var olmasına rağmen deprem bölgesinde olan İzmir’in Bayraklı ilçesinde bu binalar içerisinde onlarca ailenin oturmasına nasıl müsaade edildi? Diğer binaları da gördüğümüzde yine aynı kanaat bizde oluşuyor. Gözümüz görüyor, aklımız eriyor. Bakıyorsunuz ortadaki bina yıkılmış, yandaki bina sağlam, arkadaki bina sağlam, sağdaki bina, soldaki bina sağlam. Demek ki bu yıkılan binada bir problem var. İşte çürük raporları varmış” değerlendirmelerinde bulundu.

    “İzmir’i yöneten zihniyet, parti, sizin yerel yönetiminizde bu işler nasıl oldu?”

    Destici, yerel yönetimlerin ve merkezi yönetimin depreme hazırlık yapması gerektiğini dile getirerek, “Yıllardır söylenen bir şey var İzmir ile ilgili. İzmir’in yerleşim yerlerinin yüzde 50’den fazlasının hatta yüzde 70’inin kaçak olduğuyla ilgili. Aşağı yukarı kurulduğundan beri İzmir’i yöneten zihniyet, parti, sizin yerel yönetiminizde bu işler nasıl oldu? Bunun hesabının verilmesi, sorulması lazım. Sadece kasaya girecek para ya da alınacak oy hesabıyla bu işler yapılırsa sonuç, manzara İzmir’deki gibi karşımıza çıkıyor ve bunun çok ağır bir bedeli oluyor. Öncelik insan hayatı olmalı. Vatandaşlarımızı da bu konuda bilgilendirmemiz lazım. Vatandaşlarımız, içlerindeki açgözlülerin, rant hırsına kapılmış olanların kurbanı oluyor. Vatandaşımızın da ev alırken, bina yaparken bunlara dikkat etmesi lazım” şeklinde konuştu.

    Destici, “Öbür taraftan dün İzmir’de de gördük. Deprem olduğu andan itibaren devletimiz orada. Müthiş bir çalışma var. Belki de bu noktada dünyanın en önde gelen ülkelerindeniz. Hepsine ben şükranlarımı sunuyorum” dedi.

  • Pedogojik açıdan doğru kitaplar nasıl seçilmeli

    Pedogojik açıdan doğru kitaplar nasıl seçilmeli

    Çocuklar için seçilen kitapların önemine işaret eden BKM Kitap Çocuk Kitapları Uzmanı Şeyda Dere, hem kitap sayılarının artması, hem de bilgisayar ve tablet gibi araçların yaygınlaşmasının ebeveynlerin işini zorlaştırdığını söyledi.

    BKM Kitap Çocuk Kitapları Uzmanı Şeyda Dere’den ilköğretim dönemindeki çocuklar için kitap tavsiyelerde bulundu. 7-10 yaş için çocuklar için neler seçmesi gerektiğini belirten Dere, “Okuma kazandıkları bu dönemde, farklılıklar görülmesine karşı ilgi düzeylerinde belirgin bir artış olur. Çocuklara bu dönemde kitap seçerken her kategoriden çeşitlilik oluşturmaya dikkat etmek gerekir. Bu dönemde övgü dolu sözler söyleyerek kitaba ısındırmak gerekir. Kitap sevmeyen çocuk da yoktur. Doğru kitapla tanışmamış çocuk vardır” dedi.

    Bu noktada 7-10 yaş grubu için seçilmiş tavsiyelerde bulunan Dere, şöyle sıraladı;

    “Doğa ve Kirlilik – Çıtır Çıtır Felsefe, Ayı Olmayan Ayı – Frank Tashlin, Küçük Kara Balık – Samed Behrengi, 35 Kilo Tembel Teneke – Anna Gavalda, Misafir Yılan -Julia Donaldson, Alev Saçlı Çocuk – Christine Nöstlinger, Balino – Anıl Basılı, İyi Yürekli Dev Memo serisi – Arnold Lobel, Doğada Bir yıl – Tübitak.”

    10 – 14 yaş için de tavsiyelerde bulunan Dere, “Bu dönemin özellikleri bilmek kitap seçimlerini kolaylaştırır. Arkadaşlarına bağlılıkları artar. Yine bu yaş döneminde bireysel ilgi alanlarına göre kitap seçimleri yer alır. Kitap seçerken her kategoriden kitap seçmeye dikkat etmek gerekir. Sadece roman veya bilim değil. Biz yetişkinler de aldığımız her kitabı okumayız, kaynakça olarak bulundurduğumuz kitaplar olur. Çocuklardan da her kitabı bitirmesini bekleyemeyiz, bazen bazı kitapların zamanı vardır. Öncelikle öneri kitapları dikkate alırken ne kadar bireysel onu incelemeliyiz. Bu yüzden kitap seçimini çocuklarınızla yapmalısınız. Okul listelerini öncesinde mutlaka ebeveyn olarak inceleyip, çocuğunuza uygun olup olmadığına karar vermelisiniz. Kitap seçmek çok kişisel bir olaydır. Çocuklarda da böyle olmalıdır. Öneri listelerini oluştururken bu sebeple her kategoriden kitap koymaya dikkat ediyorum. Bu yaş grubu için tavsiye ettiğim kitapları listede görebilirsiniz” diye konuştu.

  • Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Dostluğumuz var, böyle bir ifadeyi bizim için nasıl kullanırsınız?”

    Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Dostluğumuz var, böyle bir ifadeyi bizim için nasıl kullanırsınız?”

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Amerika’daki politikacıların Türkiye ile ilgili faşist planlarını, niyetlerini, hesaplarını gizleme gereği dahi duymadan ifşa edebilmesidir. Türkiye’de darbe ile yapamadıklarını muhalefeti destekleyerek gerçekleştirmeyi düşündüklerini kameralar önünde söylemekten de çekinmiyorlar. Dostluğumuz var, oturup konuşmuşluğumuz var, en azından oturup çay içmişliğimiz var, böyle bir ifadeyi bizim için nasıl kullanırsınız ama kullandılar” dedi.

    Cumhurbaşkanlığı Kabine Toplantısı sonrasında açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD Başkan adayı Joe Biden’in sözlerine cevap vererek başladı. Erdoğan, “Dostluğumuz var, oturup konuşmuşluğumuz var, en azından oturup çay içmişliğimiz var, böyle bir ifadeyi bizim için nasıl kullanırsınız?” ifadelerini kullandı.

    “Hangi reformu yaparsak yapalım, hangi adımı atarsak atalım, hangi değerlerimizden taviz verirsek verelim, batı bizi hiçbir zaman kendisi gibi görmüyor” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu gerçeği AB’ye tam üyelik sürecinde bizzat yaşadığının altını çizdi. Erdoğan, “18 yıldır ülkede başbakanlık, cumhurbaşkanlığı yaptım. AB ile olan görüşmelerin hep içinde oldum. Ama AB liderlerinin hep tutarsızlıkları ile karşı karşıya olduk. Hiçbir zaman dürüst olmadılar. Sözlerinin arkasında durmadılar. Ülkemizin tam üyeliği için hangi şartları önümüze getirdilerse ‘tamam’ dedik, ne dedilerse yaptık, ne istedilerse taahhüt ettik fakat sonuçta ortaya çıktı ki, AB’nin bizi tam üye yapmaya en başından beri niyeti yokmuş. O güne kadar önümüze getirilen her şey oyalama taktiğinden ibaretmiş. Bu süreçte AB’nin bir değerler ve ilkeler bütünü değil, bir grup ülkenin saplantılarının esiri bir yapı olduğunu gördük. Hala da aynı saplantıyla bize yaklaşıyorlar. Ülkemize karşı teröristleri destekliyorlar, Yunanistan’dan teröristler giriyor, FETÖ’sü, PKK’sı giriyor, gittiği yer Almanya, Almanya’da bunlara oturum veriyor. Bir diğer kısmı Fransa’ya gidiyor. Onlara buralarda ev sahipliği yapıyorlar. Dostluk bu mu? Bunlarla başbaşa oturup konuştuğumuz zaman inkar ediyorlar. Her türlü marjinal grubu, her türlü sapkınlığı destekliyorlar. Bir tek bu ülkenin istiklali ve istikbali uğrunda gerektiğinde hayatını feda etmeyi göze alan milletine saygı duymuyor, onun yanında yer almıyor. Türkiye’ye karşı sergilediği ikiyüzlü tavır, AB’nin sonunun da ilanı olmuştur. Artık dünyada kimse bu birliğe bir değerler ve ilkeler manzumesi olarak bakmıyor” diye konuştu.

    “Dostluğumuz var, en azından oturup çay içmişliğimiz var, böyle bir ifadeyi bizim için nasıl kullanırsınız”

    AB ile benzer bir yaklaşıma Amerika’daki kimi çevrelerden de maruz kaldıklarını belirten Erdoğan, ABD Başkan adayı Joe Biden’in sözlerine ilişkin ilk defa konuştu. Erdoğan, “Bu ülke yıllarca NATO ittifakının doğu kanadının en önemli ülkesi olan Türkiye’yi terör örgütleri ile mücadelesinde yalnız bırakmıştır. DEAŞ’a karşı Suriye’de başlattığımız ve bugün 4. yıl dönümü olan Fırat kalkanı Harekatımıza bile bu ülke destek vermedi. Ne yazık ki, bir terör devleti kurulmasının da önünü açtı. Bu terör devletinin kurulması ile ilgili olarak her türlü silah desteğini binlerce kamyonlarla Fırat’ın doğusuna yığıyor. Bunları kendileri ile konuştuğumuz zaman ‘yok böyle bir şey’ dediler. Hepsi var, kayıtlarımızda var, istihbari bilgilerimizde var. Var oğlu var. Bununla kalmamış PKK-YPG terör örgütü ile bir olup ülkemize karşı pozisyon almışlardır. Demokratik hukuk devleti yerine terör örgütleri ile hareket etmeyi tercih eden bu hastalıklı zihniyet Amerikan siyasetini esir almıştır. Ülkemiz terör örgütlerinin saldırılarına uğradığında kafasını çeviren, darbeye maruz kaldığımızda heyecanla neticeyi bekleyen, darbeciler yenilince hepsine kucak açan bu zihniyet demokrasinin yüz karasıdır. Daha acısı, Amerika’daki politikacıların Türkiye ile ilgili faşist planlarını, niyetlerini, hesaplarını gizleme gereği dahi duymadan ifşa edebilmesidir. Türkiye’de darbe ile yapamadıklarını muhalefeti destekleyerek gerçekleştirmeyi düşündüklerini kameralar önünde söylemekten de çekinmiyorlar. Dostluğumuz var, oturup konuşmuşluğumuz var, en azından oturup çay içmişliğimiz var, böyle bir ifadeyi bizim için nasıl kullanırsınız ama kullandılar” açıklamasında bulundu.

    Joe Biden’in sözlerine ilişkin muhalefeti de eleştiren Erdoğan, “Bu hezeyana cevap vermesi gereken bizden önce muhatap olarak gösterilen muhalefet olmalıdır. Dikkat ederseniz ben hiç cevap vermedim, maalesef ülkemiz muhalefeti bu ağır ithama tepkisini tüm şiddeti ile ortaya koymak yerine konunun niye aylar sonra gündeme geldiği gibi bir zırvanın arkasına sığınmayı tercih etmiştir. Çünkü bunların kafasında askeri darbeden hukuk-emniyet darbesine, siyasi darbeden toplumsal kaosa ve teröre kadar her türlü faşist yol ve yönteme yer vardır. Hayatlarının hiçbir döneminde umutlarını millete bağlamamış, gözleri hep dışarıya dönük olan siyasi anlayış Türkiye’nin en büyük ayıbı ve kaybıdır. Seçimlerde delikanlıca milletin karşısına çıkıp yarışmaya bile cesaret edemiyorlar. Bunun yerine şeytana pabucunu ters giydirmeyi hedefleyen binbir alavere, dalavere ile siyaset mühendisliği oynuyorlar. Türkiye için, Türk milleti için kalplerinde hiçbir hayali, kafalarında hiçbir projesi olmayanların tek yapabildikleri onun külahını buna, bunun külahını ona giydirmek suretiyle illüzyon peşinde koşmaktır. Harbi olun, hasbi olun, mert olun, delikanlı olun, yenileceksiniz. Öyleyse şerefinizle yenilin. Biz ‘yenilin’ dedikçe onlar Amerika’dan Avrupa’ya, terör örgütlerinden marjinal gruplara kadar gördükleri her melanete sarılıyor. Kin, husumet ve bağnazlıkla kararan gönüller gözlerini de kör ediyor. Hem de öyle kör ediyor ki kimlerle yürüdüklerine, kimlerden destek aldıklarına, kimlere hizmet ettiklerine dahi bakmıyorlar. Türkiye siyasetinin tek mottosunun ‘Tayyip Erdoğan gitsin de nasıl giderse gitsin’ haline dönüşmüş olması gerçekten yüreğimizi acıtıyor. Biz milletimizin desteği ile sandıkla geldik, gideceksek de öyle gideriz. Bunun kararını ne terör örgütleri, ne marjinal sapkın gruplar, ne Amerika ve Avrupa’daki husumet odakları verir, tek karar merci milletimizdir. Milletin iradesi duşunda yol ve yöntem arayanların bu ülkeye tek verebildikleri vesayet, cunta, darbe, terör, kaos, fakirlik ve huzursuzluk olmuştur. AK Parti bu çarkı milli iradenin üstünlüğü ile kırdığı için 18 yıldır iktidardadır. Çareyi millette değil de dışarıda arayanlar için bundan daha iyi örnek ve ibret olabilir mi? Biz Allah’ın izni ve milletimizin desteği ile 2023’te de ülkemize hizmet etmeyi sürdüreceğiz. Şayet muhalefet ısrarla sarıldığı faşist kafayı değiştirmezse korkarım 2028 seçimlerinde de aynı şeyleri konuşuyor olacağız” dedi.