Etiket: NADİR

  • Trump: “Bölgede istikrarı sağlamak için nadir bir fırsat var”

    Suudi Arabistan’ı ziyaretinin ardından Tel Aviv’e geçen ABD Başkanı Donald Trump, havaalanında yaptığı konuşmada, “Bölgede istikrarı sağlamak ve terörizmi yenmek için çok çalışmak zorundayız” dedi.

    ABD Başkanı Donald Trump, Suudi Arabistan ziyaretinin ardından İsrail’e geçti. Havalananında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu tarafından karşılanan Trump, İsrail Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin, Başbakan Benyamin Netanyaho ve kabine üyeleri dini cemaat temsilcileri ve din adamlarının karşıladığı Tel Aviv Ben-Gurion Hava-alanında bir konuşma yaptı. Trump, çocukların daha sağlıklı ve terörden ve şiddetten uzak barış içinde yaşayacağı bir gelecek inşa etmek için birlikte çalışma çağrısında bulundu. Trump konuşmasında İsrail’in dünyada büyük medeniyetler inşa ettiğini belirterek, “Geçen yüzyılda işlenen vahşetin tekrarlanmasına izin vermeyeceğiz” dedi.

    Trump, İsrail’e ABD ile bozulması mümkün olmayan ilişkilerini vurgulamak için geldiğini ve İsrail liderleri ile yakın bir şekilde çalışmayı beklediklerini söyledi. ABD Başkanı Trump, “Bölgede istikrarı sağlamak ve terörizmi yenmek için çok çalışmak zorundayız” dedi.

  • Dünya üzerinde nadir görülen siyah flamingo Adana’da görüntülendi

    Dünya üzerinde dahi çok az rastlanan siyah flamingo Adana’da Tuzla Yaban Hayatı Geliştirme sahasında objektiflere takıldı.

    Flamingolar, sığ suların çok uzun bacaklı, eğri ve uzun boyunlu, küçük kafalı, beyaz-kırmızı tonlarında tüylere sahip su kuşları olarak biliniyor. Tüylerindeki kırmızı-rosa renk tonları, yedikleri yiyeceklerin içerdiği karotin miktarına göre değişiyor. Çok az karotin içerikli besinler aldıklarında ise beyaz tüylere sahip oluyorlar. Ancak vücudundaki genetik bozukluktan dolayı siyah ya da koyu kahverengi renge sahip olan siyah flamingolar dünya üzerinde çok da nadir olsa görüntülenebiliyor.

    Dünya üzerinde ender rastlanan siyah flamingo bu yıl Adana’da Tuzla Yaban Hayatı Geliştirme Sahasında Orman ve Su İşleri Bakanlığı’na bağlı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü ekipleri tarafından görüntülendi.

    5 Nisan 2017 tarihinde Adana’da görüntülenen siyah flamingo 2015 Mart ayında ve 2016 yılında Kıbrıs’ta görüntülenerek büyük bir medya ilgisine sebep olmuştu. Dünyada tek olabileceği düşünülen bu flamingo önceki yıllarda ise İsrail’de görüntülenebilmişti.

  • Nadir hastalıklar, Türkiye’de yaklaşık 7 milyon kişiyi etkiliyor

    Çoğunlukla genetik nedenlerden kaynaklanan nadir hastalıkların yaygın görüldüğü ülkeler arasında Türkiye de yer alıyor. Türk Hematoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Ahmet Muzaffer Demir, Türkiye’de, hala her 5 evlilikten birinin akraba evliliği olması nedeniyle genetik geçişli ve çekinik olarak kalıtılan birçok nadir hastalığın Avrupa ve ABD’den daha sık görüldüğünü söyledi. Demir, Türkiye’de yaklaşık 6-7 milyon insanın nadir hastalıklara sahip olduğunun bilindiğini kaydetti. Demir, “Yıllardır kullanılmakta olan ICD-10 adı verilen Uluslararası Hastalıkları Sınıflandırma Kılavuzunda nadir hastalıkların tanımları bulunmazken 2017 yılında, bu yıl, uygulamaya girmesi beklenen ICD-11 kılavuzunda, nadir hematolojik hastalıklarda listelenmiştir. Bu hastalıklara yönelik ilaç AR-GE çalışmaları ivme kazanmış ve hükümetlerinde yardımıyla bu ilaçlar ulaşılabilir hale gelmiştir” dedi.

    THD Nadir Hematolojik Hastalıklar Bilimsel Alt Komitesi Başkanı Prof. Dr. Sema Karakuş, kalıtsal kanama bozukluklarının yüzde 95-97’sini, hemofili A ve B (yani faktör VIII ve IX eksikliği) ve von Willebrand hastalığınon oluşturduğunu belirterek, “Diğer pıhtılaşma faktör eksiklikleri ise “nadir faktör eksiklikleri” (NFE) adı altında incelenir ve bunlar fibrinojen, faktör II, V, V+VIII, VII, X, XI ve XIII eksikliğidir. Bu hastalıklara, eksik olan faktöre bağlı olarak 500,000-2 milyonda bir rastlanıldığı için nadir denilmektedir. Ancak Türkiye gibi akraba evliliğinin sık olduğu ülkelerde sıklığı daha fazladır. Nadir faktör eksiklikleri otozomal kalıtılır (seks kromozomu ile ilgili olmadığı için yani hem kadın hem de erkek bireyler eşit oranda etkilenirler). Hastalığın ortaya çıkması için hem anneden hem babadan kalıtılan gende bozukluk olması gereklidir.

    Nadir faktör eksiklikleri nadir oldukları için, bu tip hastaları takip eden merkez sayısı azdır. Faktör eksikliği hastaları hematoloji kliniklerinde takip edilmelidir. Pıhtılaşma faktörlerinin laboratuvarda elde edilen aktivite düzeylerine bakılarak; hafif, orta veya ağır faktör eksikliği tanımı yapılır.

    Tüm faktör eksikleri içerisinde ciddiyetine bakılmaksızın en sık bildirilen yakınma cilt ve mukoza kanamaları (örneğin burun kanaması, ağız içi veya dişeti kanaması, idrarda kan olması, ciltte morarma) ve cerrahi sırası/sonrasında uzamış kanamadır. Mide-barsak sisteminden kanama, faktör XIII eksikliği dışında her tip faktör eksikliğinde görülebilir.Derin kas içi ve eklem içine kanamaları FXI eksikliği dışında tüm ağır ve orta nadir faktör eksikliklerinde görebiliyoruz. Doğumda göbek kordonu ve beyin içine kanamayı fibrinojen, faktör X ve faktör VIII gibi pıhtılaşma faktör eksikliklerinin ağır tiplerinde karşılaşabiliyoruz. Aşırı menstürasyon kanamaları ve düşükler her tipte ve ağırlıkta faktör eksikliğinde bildirilmiştir. Öncesinde yeterli tedavi verilmediği durumda doğum sırasında ve sonrasında kanamalar olabilir. Hastanın ve ailesinin kanama öyküsü, uygulanacak tedavi seçeneğinin belirlenmesinde ilk ve en önemli bilgidir. Tedavinin dozu ve sıklığı, yeterli pıhtılaşmayı sağlayacak en az faktör düzeyine, faktörün kandaki yarı ömrüne ve kanamanın tip ve ağırlığına bağlı olarak doktoru tarafından belirlenir” dedi.

    Karakuş, gelecek 5-10 yılda içinde gen tedavisi ile faktör eksikliklerinin bir kısmından kurtulma şansı yakalanacağını belirterek, “Bu konuda dünyada önemli gelişmeler oluyor. Hastalığın tamamen iyileşmesi Gen tedavisi ile mümkün olacaktır. İngiltere ve Amerika’da ağır faktör 9 eksikliği hastalarında ilk kez gen tedavisi başarıyla uygulanmıştır. Faktör 8 eksikliğinde ise henüz başlamamıştır. Ancak gelişmeler hızla devam etmektedir. Lenf hücrelerinin bulunduğu bezeler dışında tükrük bezleri, akciğer, pankreas, gırtlak, beyin zarları hatta uzuv kaslarını tutabilir. Hastalığın nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte tek odaklı olan alt tipinde iltihapla ilgili interlökin-6 adı verilen bir maddenin ve çok odaklı olan alt tipte ise İnsan Herpes Virüsü-8 (HHV-8)’in rolü vardır. Bazı kötü huylu hastalıklarla ilişkili olabileceği akılda tutulmalıdır.

    Tek odaklı alt tipi tek bir bölgeyi tutar, hastaların farkettiği şişlik dışında hiçbir yakınması olmayabilir. Tedavide hastalıklı bölgenin ameliyatla çıkarılması ve ışın tedavisi uygulanır. Çok odaklı olan alt tipi ise sıklıkla AIDS virüsü (HIV) varlığında görülen yaygın ve daha saldırgan seyreden bir hastalıktır. Lenf bezi büyümesi, dalak büyümesi, kansızlık, ateş, halsizlik gece terlemesi gibi yakınmalar görülür. Tedavide kortizon içeren ilaçlar, kemoterapiler ve hedefe yönelik akıllı moleküller uygulanabilir. Tanı etkilenen doku ve/veya organdan alınacak biyopsi ile konur. Özellikle lenf bezesinden yapılacak biyopsilerde iğne ile girerek örnek almak yerine bezenin tamamen çıkarılması önemlidir.

    Tanısı kesinleştikten ve alt tip tanımlandıktan sonra tedavi kararı ve hastalık seyrinin belirlenmesi için hastalık evrelemesi yapılmalıdır. Bu değerlendirmenin amacı hastalığın tek odaklı mı yoksa çok odaklı mı olduğunu ortaya koymak, tedavi gerektiren bulguları olan hastaları belirlemek ve eşlik eden virüslerin varlığını saptamaktır. Değerlendirmeler sırasında kan testleri ve normal muayene dışında boyun, göğüs ve karına yönelik bilgisayarlı tomografiler çekilmelidir. Yapılan değerlendirmeler sonucunda mevcut tedavilerden en uygun olanı ülkedeki temin ve onay koşulları da göz önünde bulundurularak seçilir” dedi.

  • Doç. Dr. Çetin: “Nadir hastalıkların Türkiye’de 6-7 milyondan fazla insanı etkilediği düşünülmektedir”

    SANKO Üniversitesi Moleküler Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Zafer Çetin, nadir hastalıkların Türkiye’de 6-7 milyondan fazla insanı etkilediğini söyledi.

    SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesinde akademisyen, öğretim üyesi ve doktorlar, 28 Şubat Dünya Nadir Hastalıklar Günü’nü sembolize eden renkli eldivenler giyerek, nadir hastalıklar konusuna dikkat çekti. Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Zafer Çetin, toplumda görülme oranı 2 binde birden daha düşük olan hastalıkların “nadir hastalık” olarak tanımlandığını belirterek, “Nadir hastalık dememize rağmen bu hastalıkların sayısı düşünülenden fazladır. Bugüne kadar 7 binden fazla nadir hastalık tanımlanmıştır” dedi.

    Miyotonik distrofiler, akondroplaziler, fenilketonüri, kistik fibroz, konjenital adrenal hiperplazi, spinal müsküler atrofi gibi nadir hastalıkların Türkiye’de diğer ülkelere göre daha sık görüldüğüne dikkati çeken Doç. Dr. Çetin, Türkiye’de akraba evliliği oranının diğer ülkelere göre yüksek olmasının bu durumun başlıca nedeni olduğuna vurgu yaptı. Doç. Dr. Çetin, “Genelde kaynağı genetik olan nadir hastalıkların seyri kronik olup, hastanın yaşam süresini kısaltan nadir hastalıkların dünya çapında 300 milyondan, Türkiye’de ise 6-7 milyondan fazla insanı etkilediği düşünülmektedir” şeklinde konuştu.

    Nadir hastalıkların çoğunda hastalığın kesin tedavisinde kullanılan bir ilaç bulunmadığını vurgulayan Doç. Dr. Çetin, “Ancak son yıllarda nadir hastalıklar konusunda artan bilinçlenme ile birlikte Tip1, Tip2, Tip4 ve Tip6 Mukopolisakkaridozlar gibi nadir hastalıklarda hayat kalitesini artırmayı sağlayan enzim yerine koyma temeline dayalı ilaçlar geliştirilmiştir” ifadelerini kullandı.

    ADA geninde mutasyonlar sonucunda ortaya çıkan ağır kombine immün yetmezlik (ADA-SCID) hastalarının tedavisinde kullanılmak üzere gen tedavi temeline dayalı geliştirilmiş olan ilacın 2016 yılında European Medicines Agency (EMA) tarafından hastalarda kullanılabileceği müjdesini veren Doç. Dr. Çetin, sözlerini şöyle tamamladı:

    “Bu gelişmeler umut vaat etse de tedavisi henüz bulunamayan nadir hastalıkların tedavisinde kullanılabilecek yeni ilaçların geliştirilebilmesi için daha çok Ar-Ge yapılması ve gerek tıp camiasında, gerekse toplumda farkındalığın artırılması gerekmektedir.”

    Erken teşhisin önemi

    SANKO Üniversitesi Moleküler Tıp Anabilim Dalı ve Tıp Fakültesi Tıbbi Biyokimya Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İlker Saygılı ise nadir hastalıklar ile mücadele eden hastaların yaşam kalitelerinin hastalıklardan dolayı etkilendiğini belirtti. Nadir hastalıklarla etkin mücadelede erken teşhisin çok önemli olduğunu anlatan Prof. Dr. Saygılı, “Erken teşhis ile hastalıkların tespit edilmesi, hastalığın seyri açısından çok önemlidir. Bunun için de erken dönemde hastalığın tanısını en kısa sürede koyabilecek yüksek standartlarda ve tam donanıma sahip laboratuvarların kolay ulaşılabilir olması gerekir” uyarısını yaptı.

    SANKO Üniversitesi olarak nadir hastalıklarla mücadele konusunda üzerlerine düşen görevi yerine getirmek amacıyla yaptıkları çalışmaların devam ettiğini bildiren Prof. Dr. Saygılı, farkındalık oluşturmak amacıyla bu çalışmayı organize eden SANKO Üniversitesi Bilimsel Araştırma Topluluğuna teşekkür etti.

  • Acıbadem Ankara Hastanesinden “28 Şubat Dünya Nadir Hastalıklar Günü” açıklaması

    Acıbadem Ankara Hastanesi “28 Şubat Dünya Nadir Hastalıklar Günü” dolayısıyla yaptığı açıklamada, nadir görülen 10 hastalıkla ilgili bilgilendirmede bulundu.

    Acıbadem Ankara Hastanesinden yapılan açıklamaya göre; nadir hastalıklar, her birinin görülme sıklığı tek başına az olsa da toplamda en az 7 bin çeşidi bulunuyor. Avrupa ve diğer gelişmiş ülkelerdeki tanımıyla 2 binde 1 kişiden daha az sıklıkta görülen hastalıklar ‘nadir’ kabul edilirken, Tourette Sendromu’ndan Albinizm’e kadar pek çok hastalık genellikle toplumlarda bilinmiyor. Dünyada yaklaşık 300 milyon, Türkiye’de ise yaklaşık 7 milyon kişi nadir hastalıklardan muzdarip. Yüzde 75’i çocukları etkileyen nadir hastalıklar, erken teşhis edilmediklerinde çoğunlukla yaşam süresini kısaltabildiğinden toplumsal farkındalık oluşturmak önemli. Bu amaçla dünyada ve Türkiye’de 2008 yılından buyana “28 Şubat Dünya Nadir Hastalıklar Günü” etkinlikleri düzenleniyor.

    Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Genetik Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Uğur Özbek, günümüzde nadir hastalıkların sayısının her geçen gün arttığını, her ay yaklaşık 4-5 yeni nadir hastalık tanımlandığını belirterek, “Nadir hastalıkların yaklaşık yüzde 80’i genetik nedenlere bağlı olup, yüzde 20’sinin nedeni çevreseldir ya da nedeni bilinmemektedir. Ülkemizde akraba evliliklerinin yaygın olması nedeniyle nadir hastalıklar Avrupa ve Amerika’ya göre çok daha fazla görülüyor” şeklinde konuştu.

    Progeria: 1 yılda 10 yaş yaşlandırıyor

    Halk dilinde ‘erken yaşlanma’ hastalığı olarak bilinen Progeria, çok nadir görülen bir hastalık. Dünyada, 8 milyonda bir görülüyor. Progeria hastaları ortalama 13 yıl yaşıyor. 1 yılda 10 yaş kadar yaşlanıyorlar. Bugüne kadar kaydedilmiş en yaşlı hastanın yaşı 45. Çocuk ana rahminde büyümeye başladığı zamandan itibaren hücreler hızla yaşlanmaya başlıyor. Doğumda herhangi bir aykırılık gözlenmemekle birlikte, 6’ıncı aydan itibaren bazı anormal değişimler kendini göstermeye başlıyor. Küçük çene yapısı, deride farklılaşmalar, kellik, damarlarda belirginleşme, incelme, güçsüz düşme, kalp ve damar hastalıkları bunlardan bazıları. Büyük olasılıkla kalıtsal olduğu düşünülen hastalığın nedeni henüz bilinmiyor. Embriyoda bir genin mutasyona uğradığı ve çocuk geliştikçe, progeriayı harekete geçirdiği düşünülmektedir. Progeria hastalarında yaşlanma sadece bedenen oluyor, beyni etkilemiyor. Progeria hastası 7 yaşında bir çocuk, 70 yaşındaymış gibi görünmekle birlikte, 7 yaşındaki bir çocuğun beynine ve ses tonuna sahip oluyor. Hastalık hakkında yapılan bilimsel araştırmalar hastalığın çaresini bulmaktan ziyade hastalığa sebep olan faktörleri bulmak ve bu sayede insanlığın ömrünü uzatabilmek yönünde.

    Osteogenezis imperfekta: Cam kemik

    Henüz bir tedavisi olmayan genetik geçişli cam kemik hastalığı, kemiğin temel maddesini oluşturan bağ dokusunda kalıtsal bir bozukluğa bağlı olarak ortaya çıkıyor. Kemik şekil bozukluklarının yanı sıra göz akının koyu, mavimsi, gri oluşuyla da kendini gösteriyor. Hastalığı ağır boyutta yaşayan bebekler, çok sayıda kırık ve yumuşak bir kafatası ile doğuyor ve genellikle yaşamıyor. Türkiye’de batı ülkelerine göre çok daha sık görülüyor.

    Albinizm: Ciltleri ve saçları beyazlaşıyor

    Cilde, saça ve gözlere renk veren melanin pigmenti vücutta ya hiç bulunmuyor ya da çok az bulunuyor. Hal böyle olunca albinizm hastaları her yaşta bembeyaz saçları ve bembeyaz ciltleri ile dikkat çekiyor. Ciltleri güneş ışınlarına karşın tamamen korumadan yoksun olduğundan cilt kanserine yakalanma riskleri artıyor. Albinizmli çocukların zihinsel ve bedensel gelişimleri ise genellikle normal oluyor.

    Tourette sendromu: Tiklerle kendini belli ediyor

    Halk arasında ‘tik’ olarak adlandırılan, istem dışı sık sık göz kırpıştırma, kafayı sürekli sağa sola sallama, omuz oynatma, karşısındakinin sözlerini sesli veya kendi kendine sessizce tekrar etme, çeşitli sesler çıkarma hatta uçacakmış gibi kanat çırpma hareketi derken liste uzayıp gidiyor. Yaşam kalitesini ciddi ölçüde bozan, çevreden sürekli ‘yapma’ uyarısına maruz bırakan bu tikler gelin görün ki gerek çocuk gerekse yetişkin için, yapılmadığında ‘vücudu boğucu’ bir hal alabiliyor. Nörolojik veya nörokimyasal kalıtsal bir rahatsızlık olan, ismini Fransız doktor Gilles de La Tourette’den alan hastalığın bilinen kesin bir tedavisi bulunmasa da araştırmalar hızla devam ediyor.

    Kistik fibrozis: En sık görülen kalıtsal hastalıklardan biri

    Çocuğun gelişememesine, geri kalmasına yol açan kistik fibrozis hastalığı, kalıtsal bir hastalık. Üstelik kalıtsal hastalıklar arasında en sık görülenlerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Ülkemizde her 3-4 bin bebekten birinde görülüyor. Gen bozukluğu ile ilgili kronik bir hastalık olan kistik fibrozis, erken teşhis edilemediğinde çocukların ölümüne neden olabiliyor. Ter bezlerinde de sorun yaratarak vücudun susuz kalmasına yol açan, bulaşıcı olmayan, henüz kesin bir tedavisi ise bulunmayan bu hastalık; tekrarlayan akciğer enfeksiyonları, ishal-beslenme bozukluğu ve pankreas yetmezliğiyle seyrediyor. Yoğun destek tedavisi olursa yetişkin yaşlara kadar yaşatılabiliyor.

    Kaçış sendromu hastalığı

    Kanın yoğunlaşması, tansiyonun düşmesi gibi bulgular veren hastalık, damarlardan protein, mineral ve suyun sızması olarak tanımlanıyor. Tekrarlayan şoklarla kendini gösteren sendrom, bu krizlerden 24 saat önce gribal enfeksiyonlarda olduğu gibi, halsizlik, yorgunluk, hafif ateş gibi belirtiler veriyor. Krizler birkaç ayda bir tekrarlayabileceği gibi, bazen yıllarca görülmüyor.

    Fenilketonüri: Zeka geriliğine yol açabiliyor

    Kalıtsal metabolik bir hastalık olan fenilketonüri bebeğin ilk birkaç ayı içerisinde anlaşılamayabiliyor. Bu hastalıkla doğan çocuklar, pek çok hayvansal ve bitkisel kaynaklı besinin bileşiğinde bulunan fenilalanin isimli maddeyi metabolize edemiyor. Bu nedenle kanda ve diğer vücut sıvılarında artan bu madde ve onun atıkları çocuğun gelişmekte olan beynini harap ediyor, 5’inci ve 6’ıncı aydan itibaren zeka geriliği ve yürüme, oturma gibi becerilerinin gelişememesine neden olabiliyor. Erken teşhis edildiğinde tedavi edilebilen bir hastalık olan fenilketonürinin tedavisinde ömür boyu diyete dikkat edilmesi şart. Aksi halde hastalık tekrarlayabiliyor. Moleküler genetik çalışmaları tamamlanmış olan ailelerde doğum öncesi tanı koymak mümkün.

    Mukopalisakkaridoz ve lizozomal depo hastalıkları (MPS): Türkiye’de bin kişi MSP’li

    Çok nadir rastlanan hastalıklar arasında yer alan MPS’nin teşhis edilebilmesi kadar tedavisi de çok zor. Türkiye’de yaklaşık bin MPS hastası olduğu tahmin ediliyor. Vücutta enzim adı verilen özel maddelerin üretilememesi ya da az üretilmesine bağlı olarak ortaya çıkan hastalıkta, parçalanamayan şeker zincirleri vücuttaki hücreler ve dokularda vücuda zarar verecek boyutta aşırı miktarda birikiyor. Bu birikme de hücrelerde ilerleyici bir hasara yol açıyor. Bunun sonucunda hastanın görünümünden fiziksel becerilerine ve zeka gelişiminde bozulmaya dek birçok sorun ortaya çıkıyor.

    Alveolermikrolitiazis: En çok Türklerde görülen hastalık

    Tüm dünyada en çok Türklerde görülen tek hastalık, hastalığın Türklerde sık görülmesinin nedeni bilinmiyor. Alveolermikrolitiazis, akciğer dokusunda hava kesecikleri içinde sayısız, minik küçük taşların oluşumu ile karakterize bir hastalık. Hastalık ilk kez 1918 yılında tanımlanmış ve 2001 yılına kadar 424 kişide bu hastalığın saptandığı bildirilmiş. Erken dönemdeki hastaların önemli bir yakınması olmuyor, birçok hastaya herhangi bir nedenle çekilen akciğer röntgeninde saptanan belirtilerle tanı konuyor. En çok rastlanan belirtiler öksürük ve ilerleyici nefes darlığı, ancak bunlar hastalığın ilerlemiş evrelerinde ortaya çıkıyor. Bazı hastalarda öksürükle beraber balgam ya da küçük kanamalar da görülebiliyor. Hastalık iyice yaygınlaştığında, bacaklarda şişme, karaciğerde büyüme, karında sıvı toplanması, boyun damarlarında genişleme, tırnak ve dudaklarda morarma gibi sağ kalp yetersizliği bulguları ortaya çıkıyor. Oturur durumda bile nefes darlığı oluyor. Hastalık çok yavaş seyrediyor.

    Arenolökodistrofi: İlk belirtiler 5-8 yaş arası görülüyor

    5-8 yaşları arasındaki çocuklarda görülen hastalığın ilk belirtileri işitme ve görme bozuklukları ve davranış değişiklikleri olarak ortaya çıkıp daha sonra hastayı ölüme kadar götürebilen bir seyir izleyebiliyor. Arenolökodistrofi, başrollerini Nick Nolte ve Susan Sarandon’un oynadığı,Türkçe’ye ‘Lorenzo’nun Yağı’ diye çevrilen 1992 yapımı bir filme de konu olmuştu.