Etiket: “Müslümanlara

  • (Özel) Filistinli aktivist: “İsrail’de Müslümanlara saldırılar artık Ramazan ayında da gerçekleştiriliyor”

    Filistinli aktivist Raid Salah, Mescid-i Aksa’ya yapılan saldırıların günlük rutin işlere dönmeye başladığını belirterek, “Ramazan ayında bile saldırılar yapılıyor. Geçmişte ramazanda saldırı yapmazlardı. Fakat şimdi Ramazan ayında da saldırılar devam etmekte” dedi.

    Dünyanın farklı noktalarında yaşayan Müslümanlar, Ramazan ayındaki ibadetlerini huzur için gerçekleştirirken Filistinliler İsrail otoritelerinin baskısıyla karşı karşıya. İsrailli aktivist Raid Salah, yaşadıkları zorlukları İHA muhabirine anlattı. “İsrail otoriteleri, yaşamaya çalıştığımız bütün İslami değerlerimize savaş açmış durumda” diyen Salah, “Şu anda İslami değerleri yaşamak ve yaşatmak için davette bulunmak İsrail acısından bir suç olarak telaki ediliyor ve bunu yaşamaya çalışanlara yargılanma ve hatta hapse girme sebebi olabiliyor. 2015’in sonunda İsrail, İslami hareketi yasakladı. Araştırmamıza rağmen bu yasaklamanın sadece bir sebebini bulabildik. Bütün dünyada moda olan terörist damgasını bize yapıştırdı. Böylece İslami değerlerimize karşı savaş açtığı sonucuna vardık. Bunun sonucu olarak 30 tane İslami kuruluş kapatıldı. Kapatılan bu müesseseler ve kurumlar, 500 bin Filistinliye hizmet sunan müesseselerdi. Bunlar eğitim, sağlık, insani yardım ve aynı zamanda Kudüs ve Mescid-i Aksa’ya hizmet götürüyorlardı. Bütün bu müesseseler elle tutulur hiçbir neden gösterilmeden kapatıldı. Bunlarla ilgili olarak hiçbir şekilde mahkeme süreci yaşanmadı” diye konuştu.

    “İsrail, bu müesseselerimizi yok ederek halkımıza İslami değerleri anlatmamıza engel oluyor”

    Kapatılan müesseselerden bir tanesinin hem Batı Şeria’da hem de Gazze’de 20 bin yetime yardım ettiğini sözlerine ekleyen Salah, “Bu yetimlerin şu anda bakacak kimseleri yok. Sokaklarda kalıyor ve İsrail güçleri tarafından takip ediliyorlar. Hira kuruluşu ise çocuklara Kur’an-ı Kerim’i öğretiyordu. Üniversiteli gençlere yönelik çalışmalar yürüten İkra isimli kuruluş da kapatıldı. Bu yapı, sadece üniversitelere burslar veriyor ve kalabilecekleri yerler sağlıyordu. Hiçbir siyasi ve politik yönü olmayan İmar isimli kuruluş da ekonomik anlamda insanlara yol gösterip destek olduğu için kapatıldı. İsrail, bu müesseselerimizi yok ederek halkımıza İslami değerleri anlatma ile eğitim, öğretim, sağlık ve iktisadi hizmetler sunmamıza engel oluyor. Buna ek olarak İsrail bazılarımıza Kudüs’e girmeye ve yurt dışına gitmeyi yasakladı. Bununla da şunu amaçladı; Hiçbir İslami ülke ile kontak kurmayalım ve iletişimimiz kesilsin” ifadelerini kullandı.

    “Mescid-i Aksa’ya girişim yasaklanmış durumda”

    Salah, açıklamalarını şu şekilde sürdürdü:

    “Mesela 2007 yılından beri Mescid-i Aksa’ya girişim yasaklanmış durumda. Uzun yıllardır da Kudüs’e girmeme izin verilmiyor. Aynı şekilde ülke dışına çıkışım da yasaklanmıştır. Yaptığımız işlerin esası ve boyutu ne olursa olsun, İsrail yaptıklarımızı kanun dışı ilan ediyor. Mavi Marmara baskınında dökülen kanlardan dolayı Akdeniz’in suları hala kırmızı renkte iken, bu suçuna rağmen İsrail hala başkasına terörist ilan etmeye devam ediyor. Şu örneklerden yola çıkarak şunu söyleyebilirim: Şu anda İsrail’in bizlere, İslami değerlerimize karşı yürüttüğü bir savaş söz konusudur. İsrail meclisi ezanların okunmasını yasaklayan bir yasaya imza attı. Ardından 20 kişi için gözaltı kararı çıkartıldı. Bunlardan bazıları içeri alındılar. Biz kısmı da ev hapsine mahkum edilmiş durumdalar. İftar organizasyonu yaptıkları için tutuklananlar oldu. Kurban eti dağıttıkları için hapse atıldılar. Kısacası İslami ve İslami değerlere bir savaş açmışlardır. Bu nedenle bizleri de tutukluyor, ya da ev hapsinde bulunduruyor.”

    “Kudüs ve Mescid-i Aksa, Allah’ın izniyle bu işgallere karşı zaferle çıkacaktır”

    Durumun her geçen gün kötüye gittiğini ifade eden Salah, Mescid-i Aksa’ya yapılan saldırıların günlük rutin işlere dönmeye başladığını belirtti. “Ramazan ayında bile saldırılar yapılıyor” diyen Salah, “Geçmişte ramazanda saldırı yapmazlardı. Fakat şimdi Ramazan ayında da saldırılar devam etmekte. Bakanlar Kurulu, Mescid-i Aksa’nın altındaki tünellerin birinde yapıldı. Yine geçtiğimiz günlerde İsrailli askerler Mescid-i Aksa’nın bahçesinde gösteri yaptılar. Bazı Yahudi yerleşimciler ise aleni bir şekilde Mescid-i Aksa’nın içinde ibadetlerini yerine getirmekte beis görmediler. İslami hareket, bütün bunlara itiraz ettiği için yasaklandı. Uzun süre Mescid-i Aksa’ya hizmet eden pek çok kişi şu anda İsrail cezaevlerindeler. Hatta, Ürdün Vakıflar Bakanlığına bağlı bekçiler, İsrailli güçlere karşılık verdiklerinde dayaktan geçiriliyorlar. Biz de İsrail, ne kadar bizimle uğraşırsa uğraşsın onlar batıldır. Ve bir gün kaybedecekler diyoruz. Kudüs ve Mescid-i Aksa, Allah’ın izniyle bu işgalle karşı zaferle çıkacaktır” şeklinde konuştu.

    “Mescid-i Aksa’yı çok özlüyorum”

    2007 senesinden beri Mescid-i Aksa’ya gidemediğini söyleyen Salah, “Tabii ki, Mescid-i Aksa’yı çok özlüyorum. Ama işgalden arındırılmış bir mescit olarak görmeyi ve girmeyi çok daha fazla özlüyorum. Bunun da basit bir sebebi var. Biliyorsunuz, bütün Müslümanlar, Mekke ve Medine’de bir araya geldiklerinde mutlu olurlar. Benim de umudum, günün birinde bütün Müslümanlarla Mescid-i Aksa’da bir araya gelmektir. Bu da ancak işgalin sona ermesiyle mümkün olabilecektir” dedi.

    “İşgalciler, her zaman baskıcı olmuşlardır”

    Salah, “Kudüs, üç semavi dinin mensupları için de kutsal sayılıyor. İslam, Yahudilik ve Hıristiyanlığa ait kutsal mekanlar burada var. Birlikte yaşam niçin mümkün olmasın?” sorusunu ise şu şekilde yanıtladı:

    “İsrail işgali, Kudüs’te sadece kendi hegemonyasını öne sürüyor ve diğer bütün tarafları ret ediyor. O yüzden birlikte yaşam mümkün olmuyor ve problemler çıkıyor. Örneğin işgalci İsrail, Mescid-i Aksa’yı tanımıyor. Müslümanların orada hakları olduğuna inanmıyor. Bütün buraların tek sahibi olduğuna inanıyor. O yüzden de bize Mescid-i Aksa’ya girişimize yasak getiriyor. O yüzden aşırı dinci Yahudilerin oraya girmesine izine veriyor. Bize düşmanca davranmasına müsaade ediyor. Mescid-i Aksa’ya giren aşırı dinci Yahudileri silahlı adamlarla koruyarak, 2 milyar nüfuslu İslam alemine meydan okuyor. Tarih boyunca, hiçbir işgalci ile bir uyum olmamıştır. İşgalciler, her zaman baskıcı olmuşlardır.”

    “Bir mahkumu kafesin içinde aile bireyleriyle görüştürüyorlardı”

    İsrail cezaevlerinde geçirdiklerine ilişkin “Hapiste Tecrit Hayatı Yaşamak” isimli bir kitap yazdığını dile getiren Salah, pek çok acıklı hikaye yaşandığını söyledi. En son hapse girdiğinde tek başına bir hücrede her şeyden izole edilmiş bir hayat yaşamaya mahkum edildiğini anlatan Salah şöyle devam etti:

    “Benim tutulduğum bölümde hiçbir mahkum ile karşılaşmak mümkün değildi. İster hava almaya isterse ziyaretçilerinizle görüşmeye gittiğinizde ellerinize kelepçeleri vuruyorlar. Ben izole edildiğim için diğer mahkumlarla sadece pencerelerden bağırarak tanışabiliyordum. Bir mahkumu kafesin içinde aile bireyleriyle görüştürüyorlardı. Ağır kanser hastası olan bir mahkuma ise ilaç verilmedi. O da 30 gün boyunca kanser ilaçlarını alabilmek için açlık grevi yaptı. Hapiste tutuklu ve mahkumlara baskı uygulayan birimler var. Bunlar gerçekten çok vahşice eziyet ve işkenceler yapıyorlar. Filistin Nakbe’sinden (1948) bu yana yaklaşık bir milyon Filistinli, İsrail cezaevlerine girmiştir. Bunlar 70 farklı işkence uygulamalarına muhatap olmuşlardır. Bunların dışında onlarca insan işkencelere dayanamadıkları için cezaevlerinde hayatlarını yitirmişlerdir. Çok fazla trajedi yaşanmıştır cezaevlerinde.”

    “Bu birliktelik sadece içeride değil, Suriye, Lübnan ve Ürdün’deki kamplarda yaşayan insanlarda da var”

    Salah, tüm baskılara rağmen Filistin halkının birlik ve beraberliğini korumaya çalıştığını aktararak sözlerini şöyle tamamladı:

    “Bu birliktelik sadece içeride değil, Suriye, Lübnan ve Ürdün’deki kamplarda yaşayan insanlarda da var. Bölünmelerin suni olduğunu, birlik ve beraberliği kolayca sağlamlaştırılabileceğini düşünüyoruz. Bölünmeyi ortadan kaldıracak girişimlerde oldu. Ancak İsrail’in ortaya koyduğu seçenekler bir ölçüde etkili oluyor. İsrail ve Amerika’nın tüm çabaları, Filistin’de birliğin oluşması için çıkan tüm inisiyatiflerin başarısızlığı yönünde olmuştur. Maalesef bazı Arap ülkelerinde de bu yönde gayretler ortaya konulmuştur. Mesela daha önce Hüsnü Mübarek, şimdi ise Sisi yapıyor. Bunlara rağmen Mescid-i Aksa ve Kudüs bir ümmet meselesidir. İslam alemi, buna Filistin’in iç meselesi değil, bir ümmet meselesi olarak bakmalıdır.”

  • New York Belediye Başkanından müslümanlara iftar

    ABD’nin New York Belediye Başkanı Bill De Blasio, Müslümanlara iftar yemeği verdi. Başkan Blasio İftar Organizasyonuna eşi Chirlane McCray ile birlikte katıldı.

    Belediye Başkanlık konutunun bahçesinde önce akşam namazı kılan Müslümanlar daha sonra kurulan çadırda iftarlarını açtı. 250 davetlinin katıldığı iftar sofrasında geleneksel Türk yemekleri vardı. Yemekten sonra kısa bir konuşma yapan Belediye Başkanı Bill De Blasio davetlilere katılımlarından dolayı teşekkür etti.

    “Selamün Aleyküm” diyerek konuşmasına başlayan Blasio, New York’un barış kenti olduğunu vurgulayarak başta polis teşkilatı olmak üzere New York için hizmet eden öz veriyle çalışan Müslümanlara memnuniyetini ifade etti.

    İftar programına, Türkiye Cumhuriyeti New York Başkonsolosu Ertan Yalçın, Pakistan Başkonsolosu Raja Ali Ejaz, Arab Emirlikleri Başkonsolosu Majid Al-Suwaidi, Bangladeş Başkonsolosu Md. Shameem Ahsan, Kosova Başkonsolosu TeutaSahaygija ile Sivil Toplum Kuruluşları Başkanları katıldı. Geceye, New York polis teşkilatında görevli müslüman polis şefleri ile polislerde iftar programına katılanlar arasındaydı. Başkanı Bill De Blasio, İftar programına katılan Müslüman ünlü komediye Hasan Minhaj ile de bir süre sohbet etti.

  • Başbakan Yardımcısı Türkeş: “Terör örgütleri en büyük katliamı ve zararı Müslümanlara yapıyor”

    Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş, Medeniyetler İttifakı İstanbul Konferansı’nda yaptığı konuşmada, farklı olanları dışlama kültürünün radikalleşmeye ve aşırıcılığa mercek tuttuğunu belirterek, “Bunlar da terörü tetikliyor. İslam adına eylem yaptığını iddia eden terör örgütleri, en büyük katliamları Müslümanlara yapıyor. En büyük zararı da onlara veriyor” dedi.

    Başbakan Yardımcısı Yıldırım Tuğrul Türkeş, İstanbul Cemal Reşit Rey Salonu’nda düzenlenen Medeniyetler İttifakı İstanbul Konferansları kapsamında ’Yeni Dünya, Yeni Türkiye ve Medeniyetler İttifakı’ konferansına katıldı. Konferansa Türkeş’in yanı sıra Başbakan Başmüşaviri Prof. Dr. Bekir Karlığa, Birleşmiş Milletler (BM) İttifakı Yüksek Temsilcisi Nassir Abdulaziz Al-Nasser, İBB Meclis 1’inci Başkan Vekili Ahmet Selamet, Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu ve davetliler katıldı.

    Konferansta konuşma yapan Başbakan Yardımcısı Yıldırım Tuğrul Türkeş, “Esasen İstanbul’un kendisi medeniyetler ittifakı simgesidir. Bir çok kültürü bir arada barındırmıştır ve yeni gelen de eski kültürün daima muhafazasından yana olmuştur. Türkiye’nin medeniyetler ittifakı kuruluşu dahil olmak üzere bugüne kadar sağlamış olduğu siyasi, fikirsel ve maddi destek ülkemizin medeniyetler arası diyalog uyum ve işbirliği alanındaki öncü rolünde teyit etmektedir” dedi.

    “Farklı olanları dışlama kültürü terörü tetikliyor”

    Türkeş, “İttifakın sağladığı bunca başarıya rağmen kemikleşmiş ön yargıları, insanları, inançları, kökenleri ve kültürleri temelinde ayrıştıran anlayışı henüz aşamadığımızı üzülerek görmekteyiz. Kültürel, dini ve etnik farklılıkların birer tehdit değil, zenginlik olarak görüldüğü hoşgörünün ve uyumun her yerde her alanda öne çıktığı toplumsal anlayışı maalesef henüz küresel ölçüde yaygınlaştıramadık. Bugün 60 milyon insan ülkelerindeki çatışmalar yüzünden evlerini terk etmek zorunda kaldıkları bir dünyada yaşıyoruz. Büyük kısmını kadınların ve çocukların oluşturduğu bu masum insanların önemli bir bölümünün çıktığı umut yolculuğu, denizlerin karanlık sularında daha büyük acılarla sonuçlanıyor. Farklı olanları dışlama kültürü ne yazık ki radikalleşmeye ve aşırıcılığa mercek tutuyor. Bunlar da terörü tetikliyor. İslam adına eylem yaptığını iddia eden terör örgütleri, en büyük katliamları Müslümanlara yapıyor. En büyük zararı da onlara veriyor. Bu örgütlerin sebep olduğu algının dahi etkisiyle özellikle batıdaki yabancı düşmanlığı ve İslamofobinin de hızla yayıldığını görüyoruz. Oysa biz hep terörün, terör örgütlerinin dininin, kökeninin, bölgesinin ve kültürünün olmadığını söylüyoruz. Terör terördür, terörist de teröristtir. Masum insanların canına kastetmeyi hiçbir inanç, kültür, vicdan tasvip etmez. Özellikle ismini dahi barış kökünden alan İslam zulmün ve şiddetin her türlüsünü reddeder” ifadelerini kullandı.

    “Norveç’te 77 insanı katleden teröristi kimse ’Hristiyan’ diye tarif etmedi”

    Başbakan Yardımcısı Yıldırım Tuğrul Türkeş konuşmasını şöyle sürdürdü:

    “2011 yılında Norveç’te göçmen çocukların ağırlıklı olduğu bir ısındırma kampında, Hristiyan olan bir şahıs 77 insanı katletti. Bu bir çılgınlık, akıl tutulması ve ırkçı bir yaklaşımdı. Ama bugüne kadar biz dahil hiç kimse bu teröristi, ’Hristiyan’ diye tarif etmedik. Terör örgütleri medeniyetler ittifakı projesiyle kurmaya çalıştığımız ortak idealin en büyük düşmanıdır. Bu tehditti ancak ortak mücadeleyle aşabiliriz. Aksi yöndeki her tutumun, beyanın teröre ve terör örgütlerine destek anlamına geldiğini de biliyoruz.”

    “Terör örgütü takımının dinler arası hoşgörü olayını hiç anlamadım”

    Konuşmaların ardından soruları yanıtlayan Başbakan Yardımcısı Türkeş, “Kaygıları ve tereddütleri anlıyoruz. Vatandaşların anlaması gereken bir şey var. Devlet kolay olunmuyor hele de devlet ebet-müddet felsefesine sahip bir devletin yaşaması ve ileriye doğru bakması ve gitmesi çok kolay bir iş değildir. Terör örgütü takımının bir ara dinler arası hoşgörü diye bir şeyi vardı. Ben onu başından beri hiç anlamadım. Ramazanda davet edeceğiz, papaz, haham gelecek iftarımıza ortak olacak. Amenna buyursun gelsinler. Ama sen dinler arası diyalog diye başlayacaksın. Başladığın günde bugüne onlar seni hiçbir şeylerine çağırmayacaklar. Ben bunu hep garipsedim. Bunu onlarla karıştırmayın. Bu devlet aklı içinde 21’inci yüzyılda bölgesel güç, yıldız olmasını istediğimiz Türkiye Cumhuriyeti devletinin politikalarıyla ilgilidir” diye konuştu.

    “Bölgesel birçok sıkıntıdan işsizlik zaten oluyor”

    İşsizlikle ilgili soruya ise Türkeş, “İşsizlik dönemsel olarak artabilir ama çok çalışmak lazım. Zaten Ar-Ge’ye daha çok önem veriyoruz. Bölgesel birçok sıkıntıdan işsizlik zaten oluyor. Bunlar aşılamayacak şeyler değil, yani gücümüze hangi kemerin üzerinde hissediyoruz. Onu ve gücümüzü bilmemiz lazım, hedefimizi de bildiğimiz takdirde bunlar problem değil diye düşünüyorum. Bu kadar ümitsiz olmayınız” dedi.

    Konferansın ardından protokol üyelerine buket verilerek hatıra fotoğrafı çekildi.

  • Ömer Döngeloğlu: Birlik Sağlansa, Müslümanlara Hiçbir Güç Zarar Veremez

    Kütahya’nın Tavşanlı Belediyesi’nin düzenlediği kültürel etkinlikler kapsamında gerçekleştirilen Kutlu Doğum Etkinliğine ilahiyatçı-yazar Ömer Döngeloğlu ile tasavvuf müziği sanatçısı Sedat Uçan katıldı.

    Tavşanlı Belediyesi Kültür Sarayı’nda saat 14.00’te bayanlara, 21.00’de de halka açık olarak gerçekleştirilen kutlu doğum etkinliğinde katılımcılar duygu dolu saatler geçirdi.

    Kur’an tilavetiyle başlayan programlar Sedat Uçan konseri ile devam etti. Programın son bölümünü ise ilahiyatçı yazar Ömer Döngeloğlu’nun konferansı oluşturdu.

    Peygamber Efendimiz Hz. Muhammet Mustafa’nın (SAV) yaşantısından örnekler sunan Ömer Döngeloğlu konuşmasında, Müslümanların birlik ve beraberlik içerisinde olması gerektiğini söyledi ve namazın önemi anlattı.

    Tüm inananların birlik ve beraberlik içerisinde olması gerektiğine vurgu yapan Ömer Döngeloğlu, “Eğer Müslümanlar olarak biz tek vücut olursak, zalime karşı güçlü oluruz. Güçlü olursak, yer yüzünün en gaddar ve hain devleti İsrail’e (One minute) demek bile yeter. O zalim İsrail, (One minute) olayından sonra artık sağa sola posta koyamaz duruma geldi. İşte bütün mesele budur. Bir olacağız, tek olursak, dağılırsak düşmanlarımıza fırsat vermiş oluruz” ifadelerini kullandı.

    “Peygamber Efendimizi (SAV) sevmek demek, onun sünnetinin ışığından gitmek, onun yaptıklarını yapmak, uzak durduklarına yaklaşmamaktır” diyen Döngeloğlu, “Bir Müslüman namazı niye terkeder bunun izahı yoktur. Tüm kardeşlerimizden önemle istirhamım namazlarını eksiksiz eda etsinler. Asla terketmesinler” dedi.

    Müslümanın Müslümana asla beddua etmemesi ve lanet okumaması gerektiğini dile getiren ilahiyatçı-yazar Ömer Döngeloğlu, “Peygamber Efendimiz sadece insanlara değil, içerisinde Yahudilerin de yaşadığı şehre bile dua etmiştir. En kötü anınızda bile (Allah seni bildiği gibi yapsın) deyiniz. Bedduayı ve laneti ağzınıza almayın, hele inanan bir kardeşinizse dua ediniz” şeklinde konuştu.

    Programın sonunda Belediye Başkan Vekili Ali Özden, Ömer Döngeloğlu ve Sedat Uçan’a teşekkür ederek hediye takdiminde bulundu.

    2 seans halinde gerçekleştirilen programlara Tavşanlılılar yoğun ilgi gösterdi. (EFE)

  • Erdoğan: “11 Eylül’ün Müslümanlara Fatura Edilmesi Kabul Edilemez”

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Amerika Diyanet Merkezi’nin açılışında yaptığı konuşmasında, “Terörist insanlığa karşı işlediği suçlar sebebiyle bu sıfatı hak eden kişidir. 11 Eylül’de bir avuç teröristin ABD’ye yaşattığı acı ve dehşetin faturasının tüm Müslümanlara fatura edilmesi asla kabul edilemez” dedi.

    Nükleer Güvenlik Zirvesi’ne katılmak üzere ABD’nin başkenti Washington’da bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, burada çeşitli temaslarda da bulundu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, buradaki temasları kapsamında ABD’nin ilk çift minareli camisi olma özelliği taşıyan Amerika Diyanet Merkezi’nin de resmi açılışını yaptı.

    Cumhurbaşkanı Erdoğan burada gerçekleştirdiği konuşmasında, Türk-Amerikan kültür ve medeniyet merkezinin ABD’de yaşayan vatandaşlara, Müslümanlara hayırlı olmasını temenni ederek, “Bu araziyle veya arsayla tanışmam oğlumun buradaki eğiti-öğretim yıllarında bir ABD seyahatimde bir Ramazan iftarına davet etmişti. Ben de o konteynerin içinde oradaki 25-30 kişi ile birlikte iftar yapmak suretiyle burayla tanışmıştım. Şimdi o konteyner böyle bir medeniyet merkezine dönüştü. Ey Rabbim sana ne kadar ham etsek azdır diye niyaz ediyorum. Bundan yaklaşık 3 yıl önce buranın temelini atmıştık. Temelini attığımız gün gerçekten o tabloları izlediğimde bugünü düşlemiştim. Artık tablolardan gerçeğine gelmiş olduk” dedi.

    “BU YATIRIM HİÇ CİVAR BÖLGELERDEKİ AMERİKALI MÜSLÜMANLARA DA HİZMET VERECEKTİR”

    Dönemin Maryland belediye başkanına ve şimdiki belediye başkanına teşekkür eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İşte bu medeniyetler arası çatışma değil, medeniyetler arası ittifaktır. Bunun adımı atılmış oldu. O gün konuşurken bu merkeze verdiğimiz önemden bahsetmiştim. Bugün karşımda düşündüğüm ve gerçekten onun ötesinde bir muhteşem külliyeyi, eseri görüyorum. Emeği geçen gerek Diyanet İşleri Başkanı ve teşkilatımız gerek buradaki eserin mimari projelerini hazırlayan, camimizin ve diğer bütün eserler içinde hat, tezhip buna yönelik çalışmaları yürüten ustalarımıza, tüm işçilerimize huzurunuzda şahsen milletim adına teşekkür ediyorum. Özellikle Osmanlı mimarisine göre yapılan 750 kişi kapasiteli bu cami bizlere adeta Türkiye’deymişiz hissini uyandırıyor. Türk-Amerikan Kültür ve Medeniyet Merkezi caminin yanı sıra konferans salonu, kütüphanesi misafirhanesi, spor salonu, sosyal tesisleri ve yemekhanesi bir de tabi hamamıyla külliye. Bu özellikleriyle merkezimiz ibadethane yanında sosyal ihtiyaçları karşılayacak şekilde tasarlanmış ve hayata geçirilmiştir. Maryland eyaletinde yapılan bu yatırım hiç şüphesiz civar bölgelerdeki Amerikalı Müslümanlara da hizmet verecektir” ifadelerini kullandı.

    “11 EYLÜL’DE BİR AVUÇ TERÖRİSTİN ABD’YE YAŞATTIĞI ACI VE DEHŞETİN MÜSLÜMANLARA FATURA EDİLMESİ ASLA KABUL EDİLEMEZ”

    Külliyenin Amerika’da yaşayan tüm Müslümanlar için hayırlı olmasını temenni eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Merkezimizin mimari güzelliği elbette takdire şayandır. Ama bunun asıl önemli olan yanı Amerika’daki Müslüman kardeşlerime vereceği hizmettir, vereceği manevi huzurdur. Bu binalara hayat verecek, adeta ruh verecek olan sizlerin çalışmaları olacaktır. İslam’ın insanlığı kucaklayan değerlerini, Peygamberimizin sevgi ve merhamet mesajını buradan ABD’ye ve dünyaya duyurma konusunda merkezimize önemli görevler düştüğünü düşünüyorum. Dünyada ve ABD’de ne yazık ki Müslümanlara karşı hoşgörüsüzlüğün ve önyargının yükselişte olduğu dönemden geçiyoruz. İşte bunun için bu merkez büyük önem taşıyor. Bugün aramızda bulunan Müslüman derneklerinin ve ABD’ye yaşan Müslümanların 11 Eylül saldırılarının ardından ülkeye hakim olan olumsuz havayı dağıtmak için çalıştığın çok iyi biliyorum. Her zaman ifade ediyorum. Terörizmin dini, milliyeti, ırkı, kökeni kesinlikle yoktur. Terörist insanlığa karşı işlediği suçlar sebebiyle bu sıfatı hak eden kişidir. 11 Eylül’de bir avuç teröristin ABD’ye yaşattığı acı ve dehşetin faturasının tüm Müslümanlara fatura edilmesi asla kabul edilemez. Bu üzücü olayın ardından Müslüman toplumlara ve bireylere karşı olan önyargılar ABD ile birlikte Batının tamamında giderek tırmandırmayı sürdürdü. Şuanda Brüksel’de terör var. Paris’te terör var. Ama bunu unutmayın Türkiye’de terör bunlarla mukayese edilemeyecek derecede var. Lahor’da bunlarla mukayese edilemeyecek derecede var. Bunları görelim” açıklamasını yaptı.

    “BAŞKANLIK YARIŞINDA BAZI ADAYLARIN BU GÖRÜŞLERİ SAVUNUYOR OLMALARINI HAYRETLE VE ŞAŞKINLIKLA İZLİYORUM”

    Türkiye’nin 35 yıldır terör ile mücadele ettiğinin altını çizen Cumhurbaşkanı, şunları kaydetti:

    “Teröre verdiğimiz kurban sayısı 40 bini buldu. Fakat biz bunlara rağmen şu anda Batıda Türkiye’den kaçıp dolaşan teröristleri istediğimiz zaman bu teröristleri bize iade etmiyorlar. İşte geçenlerde Brüksel olayının faili kendilerine haber verdiğimiz bir teröristti. Belçika yönetimine bunu bildirdik. Belçika yönetimi bunun dosyasında herhangi bir şey yok dedi ve bomba patladı. Kim samimi? Biz dürüstüz, biz dayanışmaya paylaşamaya hazırız. Değerli kardeşlerim bütün bu üzücü olayların ardından hala Müslümanları terörist olarak suçlayanlar ortada dolaşıyor. Çok ilginç ABD’de devam eden Başkanlık yarışında bazı adayların bu görüşleri savunuyor olmalarını hayretle ve şaşkınlıkla izliyorum. Oysa Müslümanlar bu ülkenin asli unsurları arasında yer alıyor. Toplumun diğer kesimleri gibi Müslümanlar ABD’nin gelişmesinde, çok daha güçlenmesinde onlar da katkı veriyorlar. Sayın Başkan Obama’nın yakın zamanda yaptığı bir konuşmada değindiği gibi ABD’de yaşayan Müslümanlar, Amerikanlık veya Müslümanlık arasında bir seçime zorlanamaz. Biz önyargıları kırmaya çalışırken ne yazık ki Müslüman kimliği ile hareket eden gözü dönmüş bazı gruplar söylemleri ve tavırlarıyla İslam karşıtı kesimlere hizmet ediyorlar. Bunların başında DAEŞ, El Kaide, Boko Haram, Eş Şebab gibi örgütler yer alıyor. ülkemizde ise PKK, DHKP-C, Suriye’nin kuzeyinde PYG, YPG gibi örgütleri var. Ama bir ne yazık ki dindar görünmek suretiyle bir adım daha var ki bu beni en çok üzen olaydır. Brookings Enstitüsünde vereceğim konferans öncesinde bu terör örgütleri ile legal görüntüde illegal bir örgüt görüntüsü veren paralele devlet yapısının temsilcilerini gördüm.”

    “ACABA BİZİM ÜLKEMİZDEKİ MEDYANIN GÖZÜNDE DE BU GÖZYAŞINI GÖREBİLECEK MİYİZ?

    Sadece Türkiye’deki terör örgütleri değil Ermeni ASALA örgütünün de orada bulunduğunu bildiren Erdoğan, “İşte aldığım bir haber Ermenistan-Azerbaycan sınırında çatışmalar ciddi manada sürüyor ve bu çatışmalarda her iki taraf da ciddi zayiat veriyor. Az önce bir Azeri televizyonu önümü kesti. Onun gözlerinde gözyaşı gördüm. Acaba bizim ülkemizdeki medyanın gözünde de bu gözyaşını görebilecek miyiz? Benim Mehmet’im, polisim, köy koruyucum oralarda Güneydoğu, Doğu huzuru sağlayabilmek uğruna canlarını vermeyi bir kenara koyuyor koşuyor ama bazıları öyle başlıklar atıyorlar ki, ‘Biz hangi ülkenin evladıyız bunlar hangi ülkenin evladı?’ diye bu soruyu sormaktan geri duramıyorsunuz. Aynı şeyi Irak’ta Suriye’de farklı olarak yaşadık. Öldüren Allahu Ekber diyor, ölen Allahu Ekber diyor. Müslümanlar olarak dinimizi lekelen kişilerle ve gruplarla bıkmadan usanmadan mücadele etmeli, doğruları anlatarak onları ıslah etmeliyiz. İşte bu merkezi bu hassasiyetlerin temel taşı olarak görüyoruz. Farklı inançlara mensup Amerikalılarla ortak düşmanımız olan nefret ve ön yargıya karşı birlikte mücadele etmeliyiz. İslam’ın almaktan çok vermeyi tavsiye eden, komşusu açken tok yatmayı yasaklayan öldürmeyi değil yaşatmayı emreden gerçek yüzünü ABD ile tüm uluslararası camiaya göstermeliyiz” dedi.

    Erdoğan konuşmasını şu şekilde tamamladı:

    “Açılışını yaptığımız kültür ve medeniyet merkezimizin tüm bu çalışmalara öncülük edeceğine inanıyorum. Külliyede hizmet verecek olan Yunus Emre Enstitüsü de Türk dilinin ve kültürünün zenginliklerini bu bölgede yaşayan Amerikalılara tanıtılmasında önemli bir rol oynayacaktır. Hükümetler arası ilişkiler kadar önemli hale gelen bireyler arası işbirliğinin artması için birbirimizin dilini, kültürünü ve adetlerini doğru bir şekilde öğrenmeliyiz. İnanıyorum ki bu çevrede yaşayanlar burada Türk mutfağını da görecekler. Türk-Amerikan kültür ve Amerikan merkezi bu fikir üzerine inşa edilmiştir. Buradan tüm kardeşlerime bir şeyi hatırlatmak istiyorum. Asla ümitsiz olmayın. Müslüman rahmetle büyür, rahmetle gelişir fakat rahmet ümidimin budur sebebidir derken şair, Rabbimiz buyuruyor ki rahmetim gazabımı çok ama çok aşacaktır. Buna müjdeye inanarak Rabbimin rahmetinden ümidimi kesmedim kesmiyorum diyor.”