Etiket: Mücadeledir”

  • Kireçci: “Şiddet virüsünün aşısı örgütlü mücadeledir”

    Kireçci: “Şiddet virüsünün aşısı örgütlü mücadeledir”

    Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen İl Kadın Komisyonu Başkanı Esra Kireçci, 25 Kasım Uluslararası Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, “Şiddet virüsünün aşısı örgütlü mücadeledir” dedi.

    Şiddetin tarih boyunca insanlığın temel sorunlarında birisi ola geldiğini dile getiren Esra Kireçci, “Başta şiddete karşı koyamayacak durumda olan çocuklar, yaşlılar ve kadınlar olmak üzere şiddet bütün toplumu tehdit eden kötücül bir olgudur. Şiddet; dil, din, ırk, sınıf, etnisite, mezhep, cinsiyet ayırt etmemektedir. Bu yönüyle sadece toplumun bir kesiminin sorunu değildir, olmamıştır. Bu kadar yaygın ve yıkıcı bir sorun karşısında hem küresel düzlemde hem de çok yönlü örgütlü mücadelenin geliştirilmesi zorunludur” diye konuştu.

    Güçlünün zayıfa karşı uyguladığı, insan onurunu zedeleyen şiddet, bazen yaşam hakkını ihlaline varacak boyutta yıkıcı sonuçlar doğurduğunu anlatan Esra Kireçci, açıklamasını şöyle sürdürdü;

    “Savaşlardan, mülteci kamplarının ağır şartlarından, ücret adaletsizliğinden, çalışma ortamındaki eşitsizliklerden, iş sağlığı ve güvenliği kurallarına uyulmamasından, sosyal dejenarasyondan, yoksulluktan ve aile içinde meydana gelen şiddetten en ağır şekilde kadın ve çocuklar etkilenmektedir.

    Dünya genelinde sayıları 60 milyonu bulan sığınmacı/mülteciler insan onurunu dikkate almayan yasalar ve uygulamalar nedeniyle ağır şartlar altında yaşamlarını sürdürmekte, bu ağır koşullardan da en fazla kadınlar ve çocuklar etkilenmektedir. Türkiye’deki göçmen kadınların yaşamlarının, onurlarının ve emeklerinin korunması tüm siyasi mülahazaların üstünde insani bir görevdir. Göçmen karşıtı düşmanca söylem ve eylemlerin mülteci kadın ve çocukların şiddete maruz kalmalarına neden olduğu/olacağı unutulmamalıdır.

    Kadına şiddete karşı politikaların geliştirilmesinde ve uygulanmasında emek örgütlerinin önemi tartışmasızdır. Emek örgütleri; şiddet bakımından yüksek riskli meslek gruplarının belirlenmesi, farkındalık çalışmaları yürütülmesi, toplu sözleşme görüşmelerine bu konunun dâhil edilmesi, uygulamaların izleme ve değerlendirmelerinin yapılması, iş yaşamında kadınlara yönelik şiddetin önlenmesi hususlarında kritik kurumlar ve önemli paydaşlardır.

    Kadınların karar mekanizmalarında yer alma oranının düşüklüğü ve kariyerlerinde belli bir yerden sonra yükselmelerinin önünde görünmez engellerin çıkması, hem kamuda hem özel sektörde devam etmektedir. Annelik ücret farkı tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de çözülmesi gereken problemlerdendir. Kadınların kariyer yolculuklarını kısaltan ayırımcılığın ortadan kaldırılmasında, kadının analık haklarının korunması ve iş-aile hayatını uyumlaştıracak politikaların geliştirilmesi önemli ve gereklidir.

    Ayrıca, çalışma yaşamında şiddet, üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir iş sağlığı ve güvenliği sorunudur. Çalışma hayatının her aşamasında karşılaşılan yıldırma ve tacizler bir bütün olarak mobbing bağlamında işyerinde şiddet olarak görülmelidir. Bu bağlamda 5. Dönem Toplu Sözleşme tekliflerimizin önemi gün geçtikçe artmaktadır. İş yerlerinde kreşlerin açılması, doğum izinlerinin artırılması ve kadın kamu görevlilerine yönelik mobbinge artırımlı ceza uygulanması taleplerimizin takipçisi olacağımızı yineliyoruz.

    Covid-19 pandemisi küresel ekonomik sistem üzerinde yıkıcı tesirinin yanı sıra çalışma hayatında şiddeti artıran bir etkendir. Çalışma hayatı dinamiklerinde yeni bir faktör olan pandemi bir yandan işsizlik sorununu arttırırken öte yandan kamu görevlilerinin iş yeri güvenliğini de tehdit etmektedir. Pandeminin çalışma hayatında şiddeti yaygınlaştırması başta sağlık çalışanları olmak üzere bu süreçte iş yükleri artan tüm çalışanları tehdit etmeye devam etmektedir. Bu vesile ile tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de salgınla mücadelede öncülük eden başta sağlık çalışanları olmak üzere tüm emekçilere yönelik saldırıları kınıyor ve kamu iradesini gerekli tedbirleri almaya davet ediyoruz.

    Bu süreçte Kovid-19 tedbirleri kapsamında uzaktan eğitim veren başörtülü kadın kamu görevlilerine yönelik nefret söylemleri ve ayırımcılığına da tanıklık ettik. Sendikal misyonumuzun gereği olarak, bu menfur hadiseyi Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumuna taşıdık ve nihayetinde yetkili merci olayda ayırımcılık yasağının ihlal edildiğine hükmetti. Geçmişte ülkemizde kadın kamu görevlilerinin çalışma özgürlüğünün, kitlesel düzeyde kısıtlayan bu tür yaklaşımlara her ne düzeyde olursa olsun karşı olduğumuzu yinelemekte fayda görüyoruz. Fransa’da geçen yıl gerçekleşen İslamofobik saldırıların yüzde 70’inin kadınlara karşı gerçekleştirildiği göz önünde bulundurulduğunda, islamofobiyi kadına yönelik şiddetle birlikte ele almamız gerektiği açıktır. Başörtülü kadınların kamusal alanda varlığını yasaklayan isamofobik anlayış küreselleştiği oranda, bu çarpık anlayışla emek örgütleri olarak mücadelemizin de küreselleşmesinin gerekliliğine inanıyoruz.”

    Esra Kireçci, açıklamasını şöyle sürdürdü;

    “25 Kasım Uluslararası Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü vesilesi ile Memur-Sen Kadınlar Komisyonları olarak diyoruz ki Kadına karşı şiddetin karşısında durmak hayatı savunmak. Bu savunmanın hakkıyla yapılması için şiddeti cinsiyetler arası değil zihniyetler arası bir çatışma olarak ele almak gerekir. Kadına karşı şiddete karşı çıkmak; çocuğa karşı şiddete, yaşlılara karşı şiddete, yetişkinlere karşı şiddete yani bir bütün olarak şiddet olgusuna karşı çıkmaktır ki bu şiddeti olağan gören zihniyetle mücadeleyi gerektirir. Zihinleri enfekte ederek kuşaktan kuşağa aktarılabilen şiddet virüsüne karşı mücadele bütünsel ele alınmalı ve örgütlü mücadele ile yürütülmelidir.

    Biliyoruz ki, şiddete bütüncül yaklaşımın bir diğer yansıması çalışma hayatında şiddeti ortadan kaldırmaktır. Zira İş hayatında şiddet sonlanmadan toplumsal yaşamda şiddeti azaltmak mümkün değildir. Bu yönüyle işyerlerinde şiddet ve tacizin ortadan kaldırılması için sosyal diyalog mekanizmalarının etkinliği arttırılmalıdır. Kamu hizmeti verirken şiddete uğrayan kamu görevlileri için mevzuatta gerekli düzenlemeler ivedilikle yapılmalıdır. Bu nedenle, sendikalara ve diğer paydaşlara çalışma dünyasında şiddet ve tacizle mücadele konusunda küresel ölçekte ivme kazandıracak 190 sayılı İLO sözleşmesi önemlidir ve tüm ülkeler tarafından benimsenmelidir.

    Bu önemli gün vesilesiyle; Covid-19 pandemisi sürecinde görevlerini yerine getirmeye çalışırken şiddet ve kötü muameleye maruz kalan kadın kamu görevlileri başta olmak üzere tüm emekçileri selamlıyor ve şiddetle mücadelede yanınızdayız diyoruz.

    Kapitalizmin ürettiği emek sömürüsünde kadınların ucuz iş gücü olarak kullanılmadığı, emperyalizmin ürettiği savaşlarda kadınların insan ticaretine kurban verilmediği, kadınların toplumsal yaşamda hakları ile korunduğu ve fırsatlara erişimde eşitliği yakaladığı adil bir dünyanın mümkün olduğuna inanıyoruz.”

  • Bakan Koca: “Virüsle mücadele, toplumsal bir mücadeledir”

    Bakan Koca: “Virüsle mücadele, toplumsal bir mücadeledir”

    Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesinde yapılan toplantının ardından yaptığı paylaşımda, “Virüsle mücadele, toplumsal bir mücadeledir. Ortak düşmana karşı birlikte mücadele edelim” dedi.

    Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesinde bakan yardımcıları, il sağlık müdürü ve başhekimlerin katılımıyla İstanbul’daki salgının seyrinin ele alındığı bir toplantı gerçekleştirdi. Bakan Koca, toplantı sonrasında sosyal medya hesabı Twitter’dan paylaşımda bulunarak, “Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanemizde bakan yardımcıları, il sağlık müdürü ve başhekimlerin katılımıyla; İstanbul’daki salgın seyrini ele aldığımız detaylı bir toplantı yaptık. Virüsle mücadele, toplumsal bir mücadeledir. Ortak düşmana karşı birlikte mücadele edelim” ifadelerini kullandı.

  • Davutoğlu: “Türkiye’de Yürütülen Mücadele Kesinlikle Demokratik Hukuk Devleti İçinde Yürütülen Mücadeledir”

    Başbakan Ahmet Davutoğlu, Almanya Başbakanı Angela Merkel ile gerçekleştirdiği toplantıda PKK’nın Suriye’den aldığı cesaretle Türkiye’de ciddi terör saldırıları yürüttüğünü kaydederek, “Türkiye’de yürütülen mücadele kesinlikle demokratik hukuk devleti içinde yürütülen mücadeledir” dedi.

    Başbakan Ahmet Davutoğlu, Almanya Başbakanı Angela Merkel ile gerçekleştirilen ortak basın toplantısında açıklamalarda bulundu. Konuşmasına terör saldırında hayatını kaybedenlere baş sağlığı dileyen Davutoğlu, “Terör saldırısı sadece Türkiye’ye sadece Almanya’ya yönelik bir terör saldırısı değil bütün insanlığa dönük saldırıydı. Sorumluları mutlaka yakalanacak ve gerekli cezaya çarptırılacaktır. Aslında bu terör saldırısı karşı karşıya kaldığımız büyük tehlikeleri ve riskleri ortaya koyuyor. Bugün Berlin’de gerçekten son derece tarihi bir adım atıldı. Türkiye ve Almanya tarih boyunca müttefik olmuş iki ülke. İlk hükümetler arası istişare düzeyinde zirvede birçok bakanlarımızla birlikte ortak bir kabine toplantısı mantığı ile bir araya geldik. Ben Sayın Merkel’e gösterdiği misafirperverlik özelikle çalışma toplantımız esnasında ortak ekip bilinci ile davranmamızı sağladığı için teşekkür bir borç biliyorum” dedi.

    Yeni bir dönem olduğunu kaydeden Davutoğlu, bakanlar arasında toplantılar, projeler olduğunu belirtti. Davutoğlu, dünya ekonomisinin oynaklık içinde odluğu dönemlerde Türk ve Alman ekonomilerinin hem kendi hem de çevre ekonomilerine katkı sağladığını kaydetti. Türkiye’nin 37 milyar dolar civarındaki ticaret hacmini daha ileriye götürmek için Almanya ile işbirliği yapamaya hazır olduğunu ifade etti. Davutoğlu, “Terör saldırıları bu ilişkilerini ne kadar bozmak isterse istersin hep birlikte olacaklar, hep birlikte barış içinde Türkiye ve Almanya’da dostluğumuzu derinleştirip yaşayacaklar” dedi.

    Son dönemde Türkiye ile AB ilişkilerinde ivemeye değinen Davutoğlu, Merkel’e teşekkür ederek 29 Kasım’da gerçekleşen Türkiye -AB Zirvesi’nin önümüzdeki dönem için dönüm noktası olduğunu kaydetti.

    “TÜRKİYE VE ALMANYA OMUZ OMUZADIR “

    “Olumsuz gündem veya riskler ve tehditler bağlamında da Türkiye ve Almanya omuz omuzadır” diyen Davutoğlu, bugün verilen mesajlarla ülkelerin huzurunu ve AB’nin, insanlığın huzurunu bozmaya çalışanların karşılarında Türkiye ve Almanya’yı birlikte omuz omuza bulacaklarını ifade etti. Terörle mücadele konusunda sağlam iradenin olduğunu kaydeden Davutoğlu, “Türkiye ve Almanya’nın DAEŞ, PKK, DHKPC gibi örgütlere karşı tam bir iş birliği içinde barışı istikrarı ve demokrasiyi korumak konusunda kararlıdır. DAEŞ’e karşı yürütülen mücadele konusunda Almanya’nın Türkiye’ye vermiş olduğu desteğe teşekkür ediyoruz. Suriye ve Irak’ta yakın bir istişare içindeyiz. Suriye’deki istikrarsızlığın Türkiye’yi etkilemesi karşısında Almanya’nın ağladığı destek ve gösterdiği dayanışma özellikle de İncirlik’e gelen Alman uçaklarıyla bütün bölgeye, bütün dünyaya zor günlerde Almanya’nın Türkiye’nin yanındadır mesajı vermesi açısından da son derece önemli ve takdir ettiğimiz bir adım olmuştur. Alman Savunma Bakanı da İncirlik’e yaptığı ziyaretle bunu bir kez daha göstermiştir. DAEŞ insanlığa yönelik bir tehdittir. Türkiye ve Almanya bu tehdide karşı Irak’ta Suriye’de Türkiye’de Almanya’da her yerde mücadele etmeye hazırdır. Aynı şekilde PKK’da son dönemde özellikle Suriye’deki gelişmelerden aldığı cesaretle Türkiye’de çok ciddi bir terör faaliyetine başlayıp sivil halka ve güvenlik güçlere karşı saldırlar gerçekleştiriyor. Bu konuda meslektaşıma kapsamlı bilgiler aktardım” ifadelerini kullandı.

    “TÜRKİYE, SURİYE’DEN GELEN MÜLTECİLERİ BİR BARBAR REJİMİN VE BARBAR BİR TERÖR ÖRGÜTÜNÜN BASKISINDAN KAÇAN MASUMLAR OLARAK GÖRMEKTEDİR”

    “Türkiye’de yürütülen mücadele kesinlikle demokratik hukuk devleti içinde yürütülen mücadeledir. Sadece terörist grupları hedef alan ve onların demokrasimize, ülkemizin huzuruna dönük tehdidini engellemeye çalışan bir mücadeledir” diyen Davutoğlu mültecilerle ilgili insanlık krizinin üzerinde durulduğunu kaydetti. Mülteci krizinin sadece Suriye’de kalmadığını Türkiye üzerinden Avrupa’da sosyal istikrarsızlık unsuruna neden olduğunu kaydetti. Başbakan Davutoğlu, “Türkiye, Suriye’den gelen mültecileri bir barbar rejimin ve barbar bir terör örgütünün baskısından kaçan masumlar olarak görmektedir” dedi.

    Davutoğlu, mülteci konusunun her zaman gündem olduğunu Aylan Kurdi’nin cansız bedeninde kıyıya vurduğunda anne baba olarak aile fertleri olarak bu acıyı hissettiğini kaydetti. 29 Kasım’da Türkiye-AB arasında Eylem Planı açıklandığını ve Türkiye’nin bu eylem planı çerçevesinde kararlı bir şekilde adım attıklarını belirten Davutoğlu, üçüncü ülkelerden gelen Suriyeli mültecilere karşı vize uygulanması yönünde adımlar atıldığını bildirdi. Davutoğlu, mülteci krizi konusunda birlikte hareket edilirse krizin sonuçlarının en iyi şekilde kontrol altına alınabileceğini bildirdi. Türkiye ve Almanya olarak bugünlerde başlaması için Suriye Barış görüşmelerinin başarılı olmasının mülteci akınlarını engelleyecek önemli bir unsur olarak gördüklerini ifade eden Davutoğlu, “Mültecilerin gelişleri yavaşlarsa var olan mülteciler en iyi şekilde entegre edilir ve meseleleri çözülürse bu konuyu insanlık trajedisine dönüşmeden ve ülkelerimizin iç istikrarını bozmadan çözmeye kavuşuruz” dedi.

    Davutoğlu, Merkel’i Dünya İnsani Zirvesi’nde ağırlamaktan memnuniyet duyduğunu belirterek, “18 Şubatta AB-Türkiye Fikirdaş Ülker Toplantısı’nda birlikte olacağız” dedi.