Etiket: Mideden

  • Anka’da mideden yemek borusu yapıldı

    Yemek borusu kanserine yakalanan ve yemek borusu kapandığı için yiyip içemeyen 70 yaşındaki Salman Yücel, Özel Gaziantep Anka Hastanesi’nde midesinden yapılan yemek borusu ile sağlığına yeniden kavuştu.

    Özel Gaziantep Anka Hastanesi, riskli operasyonları başarı ile gerçekleştirmeye devam ediyor. Bölge halkına nitelikli ve kaliteli sağlık hizmeti sunan Özel Gaziantep Anka Hastanesi bu kez laparoskopik olarak gerçekleştirilen yemek borusu kanseri ameliyatı ile ses getirdi.

    Riskli operasyon başarı ile gerçekleştirildi

    Yutma güçlüğü ve kilo kaybı şikayeti ile Özel Gaziantep Anka Hastanesi’ne başvuran 70 yaşındaki Salman Yücel’e yapılan muayene ve tetkikler sonucu yemek borusu kanseri teşhisi konuldu. Aynı zamanda KOAH hastası olan ve bu nedenle açık ameliyat olması tehlikeli görülen Salman’ın durumu Cerrahi Onkoloji Polikliniği’nde değerlendirildi. Hastanın sadece kapalı ameliyat yapılması durumunda yaşam şansı olabileceğine karar verildi.

    Bunun üzerine operasyon kapalı (laparoskopik-torakoskopik) yöntem ile gerçekleştirdi. Yemek borusu alınan ve yerine midesinden alınan parça ile yemek borusu yapılan 70 yaşındaki hasta sağlığına kavuştu.

    Özel Gaziantep Anka Hastanesi Gastroenteroloji Cerrahisi Uzmanı ve Medikal Direktörü Doç. Dr. Mehmet Ali Yağcı, “70 yaşındaki hastamız bize yutkunma ve kilo kaybı şikayeti ile başvurdu. Yapılan tetkikler sonucu hastamıza yemek borusu kanseri teşhisi konuldu. Aynı zamanda KOAH hastası olması nedeniyle açık ameliyat çok tehlikeli idi. Bu nedenle hastanın kapalı (laparoskopik-torakoskopik) ameliyat ile yemek borusu alındı ve mideden yeni yemek borusu yapıldı. Açık ameliyat olsaydı, hastanın karın ve göğüs boşluğunun açılması gerekirdi. Ancak bu durumda hastayı solunum yetmezliğinden kaybedebilirdik. Kapalı yöntemde hastanın sadece boynunda küçük bir kesisi oldu. Hastamız çok şükür sağlığına kavuştu ve taburcu oldu. Bu ameliyat şehrimizde ve bölgemizde ilk kez yapıldı. Hastanemizde her türlü kanser ameliyatını kapalı yöntem ile yapar hale gelmenin mutluluğunu yaşıyoruz ve Özel Gaziantep Anka Hastanesi olarak bölgenin Onkolojik Cerrahi Merkezi olma yönünde emin adımlarla ilerliyoruz” dedi.

    Ameliyatın ardından sağlığına kavuşan Salman Yücel,” Hastalığımı öğrendikten sonra çok üzüldüm. Gaziantep’te gittiğim hastaneler bu ameliyatın yapılamayacağını söylediler. Adana’ya da gittim, ancak orada da çözüm olamadılar. Allah yoluma hocamızı çıkardı. Son çare olarak başvurduğum Özel Gaziantep Anka Hastanesi’nde ameliyatımın yapılabileceğini söylediler. Yapılan ameliyat sonrası adeta yeniden doğdum kavuştum. Her geçen gün daha iyi oluyorum. Doç. Dr. Mehmet Ali Yağcı ve ekibine sonsuz teşekkür ederim” şeklinde konuştu.

    “Erken teşhis önemli”

    Hastalıkta erken teşhisin önemine dikkat çeken Doç.Dr.Yağcı, “Hasta İlk aylarda katı gıda yutmakta güçlük çeker, daha sonra sulu gıda yutamaz.Su dahi içemez hale gelen hasta son olarak tükürüğünü dahi yutamaz. Bu arada hızla kilo kaybetmeye başlarlar. En sonunda beslenemediği için kişi yaşamını yitirir. Hastalar, hastalığın ilk 3-6 aylık dönemi içerisinde doktora başvurursa kemoterapiye gerek olmadan ameliyatla midesi yemek borusu olarak kullanılabilir” diye konuştu.

  • Ağız kokusu mideden gelebilir

    İç Hastalıkları, Gastroenteroloji ve Hepatoloji Uzmanı Prof. Dr. Yüksel Gümürdülü, ağız kokusunun, ağız kaynaklı olmanın yanı sıra üst solunum yolları veya mide hastalıklarından kaynaklanma ihtimali bulunduğunu belirterek, tedavisinin de mümkün olduğunu bildirdi.

    Prof. Dr. Gümürdülü, toplumsal bir sorun olan ağız kokusunun, kulak, burun ve boğaz enfeksiyonu, diş eti hastalıkları, şeker ve böbrek hastalığı ve karaciğer yetmezliği olan kişilerde olabileceğini söyledi.

    Ağız kokusu konusunda sorun yaşayanların ister mide şikayeti olsun ister olmasın mutlaka helikobakter pilori olarak adlandırılan bakteri açısından incelenmesi gerektiğine işaret eden Gümürdülü, “Yapılan inceleme ve tetkiklerde midesinde bu bakteri varlığı tespit edilen hastalarda bunun tedavisi uygulanır. Sosyal bir problem olan ağız kokusu, tedavi edilenlerin büyük çoğunluğunda kaybolmaktadır” ifadelerini kullandı.

    “Ağız bakımına özen gösterilmeli”

    Kötü ağız bakımı, dişlerin arasına sıkışan yiyecekler, diş eti hastalıkları ve diş çürümesi gibi faktörlerin ağız kokusuna katkıda bulunduğunu belirten Prof. Dr. Gümürdülü, “Çinkolu sakızlar, çinkolu diş macunları ve ile aynı zamanda piyasadaki ağız kokusu giderici gargaraların alkolsüz olanlar tercih edilmelidir” diye konuştu.

    Prof. Dr. Gümürdülü, bazı ilaçların sürekli kullanımında, tükürük bezleri ile ilgili hastalıklarda veya sürekli ağız solunumu yapan kişilerde, tükürük azlığına bağlı olarak ağız kokusunun gelişebileceği uyarısında da bulundu.

    Yiyecekler de kokuya yol açabilir

    Prof. Dr. Gümürdülü tüketilen soğan, sarımsak, et, balık ve peynir gibi yiyeceklerin de nefesin kötü kokmasına yol açabileceğine işaret ederek, şunları söyledi:

    “Kokuya neden olan yiyecek, vücuttan bütünüyle atılana dek koku devam edecektir. Benzer şekilde tütün ürünleri ve alkol de ağız kokusuna neden olur. Bu alışkanlıklardan bütünüyle vazgeçmedikçe, ağız kokusu devam edecektir. Mümkün olduğunca maydanoz, kahve tanesi ve limon kabuğu gibi kokuyu önleyici yiyecekler tüketilmeli; pastırma, sucuk gibi baharatlı yiyeceklerin hemen ardından dişler fırçalanmalıdır.”

    Dişlerinizi günde en az iki kez fırçalayın

    Prof. Dr. Gümürdülü, çocuk, genç ve yaşlı her yaştan bireyin dişlerini günde en az iki kez fırçalaması gerektiğini de söyledi.

    Diş aralarında, dil üzerinde ve diğer çevre dokularda kalan yiyecek artıklarının, ağız içindeki bakteriler ile kötü kokulu bileşiklerin oluşmasına sebep olduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Gümürdülü, şöyle devam etti:

    “ Ayrıca; ağız bakımı eksikliğine bağlı olarak oluşan bu ortamda, diş çürükleri ve diş eti hastalıkları da meydana gelerek tabloyu ağırlaştırmaktadır. İyi temizlenmeyen protezler de benzer şekilde ağız kokusunun daha şiddetli hissedilmesine neden olmaktadır. Bu nedenle dişlerin yeterli oranda fırçalanarak ağız bakımına özen gösterilmelidir. Tükürük, ağızda kokuya neden olan gıda artıklarının temizlenmesinde önemli rol oynamaktadır.”

    Prof. Dr. Gümürdülü, diş bakımı sırasında, diş araları yeterince temizlenmiyorsa ip kullanımını da tavsiye etti.

    Dilinizi de fırçalayın

    Ağız kokusuna neden olan dildeki tabakalaşmayı önlemek için dil fırçalamanın da alışkanlık haline getirilmesinin önemine değinen Gümürdülü, şunları söyledi:

    “Özellikle sigara içenlerle, bol miktarda çay-kahve tüketen kişilerde dil köküne doğru artan paslanma çok görüldüğü için dil de dişlerle birlikte fırçalanmalıdır. Bu iş için özel olarak üretilmiş dil fırçaları ve özel solüsyonlar bulunmaktadır. Mümkün olduğunca dengeli beslenmeli, ağız kuruluğunu önlemek için günde en az 5 bardak su içilmeli, çiğ soğan, sarımsak tüketilmemelidir. Alkol ve sigara bırakılmalı; çay ve kahve kullanımı azaltılmalıdır. Tükürük salgısını arttırmak için şekersiz sakız çiğneyebilirsiniz. Mentollü ve naneli sakızları ise önermiyoruz çünkü mentollü ve naneli sakızlar, hem reflü dediğimiz, mideden yukarı doğru asit kaçağını tetikleyerek ağız kokusunu artırabilmekte, hem de ağız kuruluğu yapabilmektedir. Bazı ilaçlar da (epilepsi, tansiyon ilaçları gibi) tükürük salgısını azaltarak ağız kokusunu artırabilmektedir.”

    Prof. Dr. Gümürdülü, ağzın daha az tükürük ürettiği durumlar, mide bakterilerinin koku ürettiği gastrointestinal problemler ve vücudun kötü kokulu asitler bırakarak yağı parçaladığı sıkı bir diyetin de, ağız kokusunda daha az yaygın olan diğer nedenleri olduğunu kaydetti.

  • Turizme giden yol mideden de geçiyor

    Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) Gastronomi Turizmi Raporuna göre Türkiye’ye gelen yabancı turist yeme içme için kişi başına 157 dolar harcıyor. Dünyada yüksek katma değerli turizm alanları arasında yer alan gastronomi turizmi, İzmir için de altın değerinde fırsatlar sunuyor.

    Gıda Mühendisi Senem Erdoğan, Yaşar Üniversitesi Turizm İşletmeciliği Anabilim Dalında tamamladığı yüksek lisans tezinde İzmir’in gastronomi çeşitliliği üzerine kapsamlı bir araştırma yaptı. Kentin gastronomisine yön veren 16 kişiyle bir araya gelerek kent ekonomisine katkı sağlayacak öneriler sunan Erdoğan, “İzmir, yerel mutfak özellikleri ile farklı kültür ve deneyimlere ilgi duyan turistler için tam bir cazibe merkezi olabilir” dedi.

    İzmir’in gastronomi alanında sahip olduğu zenginliği pazarlama ve markalaşma boyutunda nasıl geliştirmek gerektiğini Yaşar Üniversitesinde tamamladığı yüksek lisans tezinde ele alan Senem Erdoğan, “İzmir mutfağının karakteristik özelliklerine Levanten, Rum, Göçmen, Girit, Sefarad, Anadolu ve Yunan mutfaklarının izlerini taşıyan tarifler ve geleneksel pişirme yöntemleri hakim. Bu durum İzmir’e gastronomik açıdan büyük bir avantaj sağlamakta. Ancak yerel İzmir mutfağına yönelik tanıtım çalışmaları daha etkili olmalı. Bu amaçla profesyonel şirketlerden destek alınmalı, sosyal medya ve gastronomi alt yapısı olan bloggerlar kullanılmalı, yabancı şefler ve kanaat önderleri davet edilip ağırlanmalı, ses getirecek festival ve etkinlikler düzenlenmeli. Yöresel ürünler yurtdışı fuar ve yarışmalar aracılığıyla öne çıkarılmalı. İzmir ve Yarımada destinasyonunda yapılacak gastronomik etkinlikler çerçevesinde bir gastronomi danışma komitesi oluşturulmalı ve bu komite ayrıca gastronomi turizminin gelişimine yönelik projelere öncülük etmeli. Farklı ülkelerde turizm ofisi işlevinde İzmir mutfağını temsil edecek Ege restoranlarının açılması teşvik edilmeli” dedi.

    “Tur ve tadım etkinlikleri düzenlenmeli”

    İzmir’in öne çıkabilecek sokak lezzetlerinin yanı sıra tarihi restoranların bilinilirliğini artırmak için neler yapılması gerektiğini de ele alan Erdoğan, “İzmir ve yarımadayı temsilen Urla şarabı, sübye, sakızlı Türk kahvesi gibi içecekler ile Urla zeytinyağı, şevketi bostan, ısırgan otu, arapsaçı, sakız enginardan yapılan zeytinyağlı ot yemekleri, fava, midye, boyoz, çağla badem gibi İzmir sokak lezzetleri, İzmir köftesi, Ödemiş köftesi, Tire köftesi ile mübadele ve göçmen yemeklerinin daha çok öne çıkarılabileceği festival, tur ve tadım etkinlikleri düzenlenmeli. Sakızlı Türk kahvesi ve Erkence natürel sızma zeytinyağının uluslararası coğrafi işaretlerinin alınması sağlanmalı ve bu iki ürün uluslararası tanıtımlarda Urla ve Çeşme’nin yıldız ürünü olarak konumlandırılabilir. Tarihi değeri olan İzmir lokantalarının sürdürülebilirliği sağlanmalı. Kemeraltı ve Alsancak gibi İzmir’in birçok semtinde tarihi dokusu, değeri olup birkaç kuşaktır devam eden lezzet deneyimleme noktalarının ‘Gastro turistler’ tarafından keşfedilmesini beklemek yerine, İzmir’in sembolik yerleri ve lezzetleri hem broşür şeklinde hem akıllı telefon uygulaması şeklindeki minik lezzet haritaları aracılığıyla kolayca bulunabilecek hale getirilmeli” şeklinde konuştu.

    Erdoğan şöyle konuştu:

    “Yerel gastronomi festivallerine ek olarak, İzmir ve yarımadayı kapsayan uluslararası büyük bir gastronomi festivali de gastronomi turizmine katkı sağlayabilir. Örneğin; yerel gastronomi festivalleri kapsamında ‘zeytinyağı ve ekmek’ temalı bir gastronomi etkinliği organize edilebilir ya da Yavaş Şehir Seferihisar’ın Ata ekmeği ile Erkence natürel sızma zeytinyağının buluşması sağlanabilir.”

  • Mideden 120 kapsül içinde 640 gram esrar çıktı

    Fas’tan Türkiye’ye gelen bir kişinin midesinden 120 kapsül içinde 640 gram esrar çıktı. Polis ekiplerince gözaltına alınana şüpheli daha sonra çıkarıldığı mahkemece tutuklanarak cezaevine gönderildi.

    Uyuşturucu ile Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, Fas’ın Kazablanka kentinden uçakla İstanbul’a gelen Ş.B.D. (31) şahsı takibe aldı. Faslı D.’nin hareketlerinden şüphelenen polis, D.’yi üst aramasından geçirdi fakat herhangi bir uyuşturucu maddeye rastlamadı. Zanlının röntgen kontrollerini sağlayan polis, Ş.B.D. adlı Faslının midesinden 120 adet kapsül içerisine yerleştirilmiş 640 gram esrar maddesini ortaya çıkardı. Gözaltına alınan Fas uyruklu Ş.B.D., emniyetteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edildi. Çıkarıldığı mahkemece tutuklanan Ş.B.D., cezaevine gönderildi.

  • Kalbe Giden Yol Mideden Geçmiyor

    Türkiye’de 2 milyondan fazla kalp hastası olduğunu belirten Isparta Devlet Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Serkan Kavaklı, kalbe giden yolun mideden geçmediğini, kalp sağlığı için biraz aç kalmak gerektiğini söyledi.

    2 MİLYONDAN FAZLA KALP HASTASI VAR

    Her yıl nisan ayının ikinci haftasının Kalp Haftası olarak kutlandığını belirten Isparta Devlet Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Serkan Kavaklı, “Tüm dünyada ve ülkemizde kalp damar hastalıkları en sık ölüm nedeni olarak gözlemlenmekte. Son yıllarda kalp hastalığı görülme sıklığının giderek arttığını gözlüyoruz. Nedeni ise beslenme tarzı olarak hazır gıdalar, besinlerin içeriğindeki yağ miktarının artması, egzersizin azalması, daha fazla taşıt kullanılmaya başlanması, sigara ve alkol tüketiminin artması, kişilerde fiziksel aktivite miktarının azalmasına bağlı olarak obezitenin artması nedeniyle son yıllarda koroner arter hastalığı ve kalp hastalıklarına bağlı ölümlerin giderek arttığını görüyoruz. Ülkemizde yaklaşık 2-2,5 milyon civarında kalp hastası olduğu düşülüyor. Bunun ileri ki yıllarda 3 milyona doğru tırmanacağı yönünde öngörülerde var” dedi.

    KALP HASTALIKLARININ BELİRTİLERİ

    Kalp hastalıklarının birçok hastalıktan kaynaklı ortaya çıkabileceğini söyleyen Uzm. Dr. Kavaklı, “Koroner arter hastalığı ve kalp hastalıkları ile ilgili dikkat edilmesi gereken bazı hususlar var. Bu noktada en başta sigara kullanımı geliyor. Sigara kullanımının kontrol altına alınması ve bırakılması için vatandaşlara göğüs hastalıkları polikliniklerinden destek alması tavsiye edilmekte. Yine hipertansiyonun da kalp sağlığı açısından kontrol altında tutulması lazım. Son yıllarda beslenme alışkanlığı ve tırmanan obezite rahatsızlığından dolayı halkımız da diyabet görülme riski giderek artıyor. Diyabet sıklığı da kalp hastalığı açısından sıkı takip edilmesi gerekiyor. Obezite yine kalp sağlığı açısından çok fazla risk taşıyor. Bu noktada da vatandaşlar diyetisyenlerden tavsiyeler alabilir ileri ki durumlarda ise obezite cerrahisine başvurabilir. Aynı şekilde hareketsiz yaşamda koroner arter hastalıkların da risk faktörleri arasında yer alıyor” şeklinde konuştu.

    KALP SAĞLIĞI İÇİN BİRAZ AÇ KALMALI

    Toplumda yaygın olarak dile getirilen ’kalbe giden yol mideden geçer’ anlayışının doğru olmadığını söyleyen Uzm. Dr. Kavaklı, “Kalbe giden yol mideden geçer ama sağlıklı yaşamak için biraz aç kalmamız gerekiyor. Yani sağlıklı yaşamanın yolu mideden geçmiyor. Bu söz günümüzde geçerliliğini yitirmiştir. Eskiden kadınların mutfaktaki becerisinin yüksek olmasına değinilirken, bugün için Akdeniz diyeti ile beslenmek, günlük yaşama dikkat etmek daha fazla tercih edilir olmuş” dedi.

    Kalp hastalığının sadece koroner arter hastalıkları ile sınırlı olmadığına dikkat çeken Uzm. Dr. Kavaklı, “Kalp hastası diyoruz ve bunların arasında ölümün en sık nedeni olarak görülen rahatsızlık koroner arter hastalıkları. Ama bunun yanında biz kardiyologlar kalp yetmezliği, kalbin pompalama gücünün zayıflığı, kapak hastalıkları, ritm bozuklukları gibi kalp hastalıkları ile de ilgileniyoruz” ifadelerini kullandı.