Etiket: Mesleği

  • ‘Mesleği eğitimde gelecek perspektifi’ konulu konferans düzenlendi

    ‘Mesleği eğitimde gelecek perspektifi’ konulu konferans düzenlendi

    Bozüyük Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi ve BEBKA iş birliği ile ‘Mesleki Eğitimde Gelecek Perspektifi’ konulu bir

    konferans gerçekleştirildi.

    Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi (SUBÜ) Rektörü Prof. Dr. Mehmet Sarıbıyık ve Milli Eğitim Bakanlığı Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü Programlar ve Öğretim Materyalleri Daire Başkanı Mehmet Salih Canbal, İlçe Milli Eğitim Müdürleri, şube müdürleri, mesleki ve teknik eğitim lisesi müdürleri ve ortaokul müdürlerinin katıldığı konferansın moderatörlüğünü Bozüyük Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Müdürü Yusuf Özcan yaptı. Konferansta mesleki eğitimde yaşanan sorunlar, mesleki eğitimin eğitim sistemindeki yeri ve önemi ile mesleki eğitimin istihdama katkılarının ele alındı.

    Okul Müdürü Yusuf Özcan, BEBKA işbirliği ile gerçekleştirdikleri çalışmalar hakkında katılımcılara bilgiler verdi. Yusuf Özcan yaptığı açıklamada “Okulumuz proje ekibince hazırlanan “İmalat Sanayi Sektörlerinin, Mesleki Eğitimin Geliştirilmesi yolu ile desteklenmesi” başlıklı proje, program otoritesi tarafından kabul edilmiş ve okulumuza 838 bin TL hibe tahsis edilmiştir. Projemizde, Bozüyük Ticaret ve Sanayi Odası ve Bozüyük Organize Sanayi Bölgesi Müdürlüğü olmak üzere 2 ortağımız bunun yanında 15 iştirakçimiz bulunmaktadır. Projemiz kapsamında 23 Ana faaliyet ve bunlara ait alt faaliyetler bulunmaktadır. Bu faaliyetler kapsamında okulumuzda Teknoloji Tabanlı Mesleki Eğitim ve Uygulama Merkezi, CNC Eğitim ve Uygulama Laboratuvarı, CNC Simülasyon Laboratuvarı, Kaynak Simülasyon Laboratuvarı ve Bilgisayar Laboratuvarı kurulmuş ayrıca atölyelerimizin makine, ekipman, araç, gereç ve cihazlarının modernizasyonu ve yenilenmesi işlemleri yapılmıştır” dedi.

    Konferansta ayrıca SUBÜ Rektörü Mehmet Sarıbıyık ‘Mesleki Eğitimde Gelecek Perspektifi’ başlıklı bir sunum gerçekleştirdi.

  • Kadın cam sanatı ustası, mesleği yaşatıyor

    Kadın cam sanatı ustası, mesleği yaşatıyor

    Erzurum’da cam sanatı ilgilenen tek kadın zanaatçı Aynur Bayram, cama şekil vererek birbirinden farklı hediyelik eşyalar üretiyor.

    Erzurum’da unutulan meslek grupları arasında cam sanatı da bulunuyor. Bu mesleği seçerek unutulmaya yüz tutmuş bir sanatı yaşatmaya çalışan Aynur Bayram, mesleğini severek yaptığını söyledi.
    Erzurumlu tek kadın cam sanatı ustası Aynur Bayram yaptığı işten büyük zevk aldığını belirterek, “Doğma büyüme Erzurumluyum, yaklaşık 5 yıl önce kendi mesleğimden istifa ederek cam sanatı ile ilgilenmeye başladım. Cam sanatına nasıl başladığım konusunda daha doğrusu böyle bir mesleği neden seçtiniz derseniz, aslında içimde olan ne varsa bunu dışa vurdum. Kendimi tutsak hissettiğim hayattan özgürleştirme yoluna geçiş yaptım. Bu mesleği seçmem elbette kolay olmadı, aksine çok zor oldu. Çok mutluyum çünkü kendi istediğim mesleği şu an yapıyorum” dedi.

    Cam sanatının unutulmaya yüz tutmuş meslek grupları arasına girdiğini dile getiren Bayram, “Geçmişine bakılırsa ta Milatta öncesine dayanıyor. Özellikle biz gençler tarafından keşfedildi. Bu meslek ileri ki zamanlar daha iyi yerlere geleceğinden eminim. İlerlemeye devam eden bir sanat grubu. Benim yaptığım nesnelere alevle şekil vermek. Üfleme ile cama şekil vermede deriz. Bu işle uğrayan kişilerin bir kere yetenekli olmaları şart. En önemli yanı kişilere sabrı da öğretiyor. Sabır şart. Bu mesleği kendi adıma konuşursam her kesin yapabileceğini düşünmüyorum. Bu mesleğin ince ayrıntı ve detayları çok var. Bu mesleği yapmak isteyenlere elbette yardımcı da olurum. Kişinin zaten yeteneği varsa ilerleme sağlar. Her kes yapar mı elbette isterse yapar ama önemli olan o çalışacağı sanatı bilmesi ve çalışması lazım. Ama sırf para kazanayım diye yapmak değil de sevdiğiniz için yaparsanız başarıda arkasından gelir” diye konuştu.
    Tek kadın olmanın zorluklarını yaşadığını anlatan Aynur Bayram, “Malzeme temini konusunda malzemeler yurt dışından geliyor. Kendi atölyemde gelen siparişlere cevap veriyorum” dedi.

    İHA

  • Erzurum Eğitim Bir Sen 2 Nolu Şubesi Başkan Yardımcısı Araz, “Öğretmenlik mesleği daha fazla örselenmesin, şiddete çözüm ötelenmesin”

    Erzurum Eğitim Bir Sen 2 Nolu Şubesi Başkan Yardımcısı Araz, “Öğretmenlik mesleği daha fazla örselenmesin, şiddete çözüm ötelenmesin”

    Erzurum Eğitim Bir Sen 2 Nolu Şubesi Başkan Yardımcısı Ayetullah Araz, yarın kutlanacak olan Öğretmenler Günü öncesi öğretmenlik mesleğine yönelik şiddet ve örselenen öğretmenlik mesleği ile ilgili sendika binasında basın açıklaması yaptı.

    Araz, açıklamasında şu ifadelere yer verdi:

    “Eğitimciye şiddete dur demek, sesimizi yetkililere duyurmak, çözüm bulma iradesini harekete geçirmek için bir araya gelmiş bulunmaktayız. Gündemimiz net, hedefimiz tektir. Eğitimciler olarak sesimizin duyulmasını, mesajlarımızın alınmasını, şiddete çözümün artık ertelenmemesini, mesleğimizin daha fazla örselenmemesini istiyoruz. Şiddet, her geçen gün sayı olarak da yoğunluk olarak da artıyor, farklı faillerle yeni kulvarlar buluyor, en uzağında olması gereken yerlere bile giriyor; toplumsal bağlarımızı çözüyor, geleceğimizi karartıyor. Toplumsal değerlerimiz erozyona uğruyor, insana saygı azalıyor, hürmet yerini şiddete bırakıyor. Karakter eğiticisi, ruh işçisi, geleceğimizin mimarı öğretmenlerimiz, ince bir sanatı icra ederken kaba bir muameleye maruz kalıyor. Yusuf Elitaş, 15 Temmuz darbe ve işgal girişiminde hainlerin kurşunlarıyla şehit oldu. Şenay Aybüke Yalçın, ömrünün baharında, meslek hayatının başında teröristlerin kurşunuyla aramızdan ayrıldı. Necmeddin Yılmaz öğretmenimiz teröristler tarafından yolu kesilerek katledildi. Ayhan Kökmen öğretmenimizi, kendini bilmez birinin saldırısı sonucu, görevinin başındayken şiddete kurban verdik. Gülhan öğretmenimiz, okul çıkışında sokak ortasında sırtından bıçaklandı. Yücel Düzci öğretmenimiz, okul bahçesinde saldırıya uğrayan öğrencilerini korurken, gözü dönmüş saldırganların şiddetine maruz kaldı. Adına kütüphane yaptırdığımız Necmeddin Kuyucu öğretmenimiz, öğrenci kılıklı birinin bıçaklı saldırısı neticesinde hayatını kaybetti. Aslında kaybettiğimiz, sevgimiz, saygımız, merhametimiz, şefkatimiz, vicdanımız, izanımızdır. Eğitim-Bir-Sen olarak yaptığımız araştırmada, son iki yılın fotoğrafı bile şiddet olaylarının nasıl giderek tırmandığını ve yaşananların ne kadar vahim olduğunu göstermektedir. Eylül 2017’den bugüne resmî eğitim kurumlarında 94 öğretmen ve eğitim çalışanı değişen tür ve düzeyde şiddet içerikli eyleme maruz kalmıştır. Şiddet eylemlerinin yüzde 78’i adli soruşturmaya konu edilmiştir. Bu eylemlerin yüzde 58’inin adli soruşturma ve kovuşturma süreci devam etmektedir. Sadece üç vakada tutuklama kararı verilerek sanık/sanıklar tutuklu yargılanmıştır. Sonuçlanan kamu davalarında sadece 5 vakada mahkûmiyet kararı verilmiş, tamamında adli para cezasına hükmedilmiştir. Araştırma bulguları, eğitim çalışanlarına yönelik şiddetin, bireysel eylemler olmaktan çıkıp yaygın bir sorun hâline geldiğini ortaya koymaktadır. Eğitim çalışanlarına yönelen şiddetin genel ve yaygın bir görünüm arz etmesi, psikolojik ve sosyolojik kökenleri olan toplumsal bir sorun hâline geldiğini göstermektedir.

    Şiddeti önleyecek önemli bir aktör olması gereken eğitimciler bugün maalesef şiddetin mağduru durumuna gelmiştir. Eğitimcinin itibarını daha da artıracak, konumunu güçlendirecek, onu tehlikelere karşı koruyacak tedbirleri artık almak zorundayız. İşte tam da burada meslek kanununa ne kadar büyük bir ihtiyaç olduğu açığa çıkmaktadır. Eğitimci, şiddete karşı yasal güvenceyle korunan, kendisi bizzat şiddeti önleyen; eğitim ise şiddeti ortadan kaldıran bir enstrüman olmalıdır. Bunun için, yetkili kişi ve kurumlardan sivil toplum örgütlerine kadar toplumun tüm katmanlarına sorumluluk düşmektedir. Başta Millî Eğitim Bakanlığı olmak üzere, bütün eğitim camiası, siyasiler, mülki idareler, aydınlar, gazeteciler, aileler bu konuda büyük bir aile olduğumuz şuuru ve duyarlılığı ile sorumlu davranmalıdır. Herkesi ilgilendiren, herkesin ilgili olduğu bir meselede, toplumsal duyarlılık bilinci ve farkındalık oluşturmak için herkesin yapacağı bir şey mutlaka vardır, olmalıdır. Sendika olarak, şiddet sorununun kaynaklarını kurutacak çözümlerin mutlaka üretilmesi gerekliliğini her fırsatta dile getirdik, getiriyoruz. 2018 Mart ayında şiddete karşı etkili caydırıcılık sağlayacak yasal bir düzenleme yapılması talebiyle Türkiye genelinde eğitim çalışanlarıyla birlikte imza kampanyası başlattık ve 520 bin imza topladık. Toplu sözleşme masasına, Kamu Personeli Danışma Kurulu ve Kurum İdari Kurulu gündemine de taşıdığımız talebimizin özü; eğitim ve öğretim hizmeti sunumu esnasında veya verilen eğitim ve öğretim hizmetinden kaynaklanan nedenlerle eğitim çalışanlarına karşı cebir, şiddet veya tehdit kullanan kişilere hapis cezası verilmesi; eğitim kurumlarında görev yapan personele karşı görevleri sırasında veya görevleri dolayısıyla işlenen kasten yaralama suçunun tutuklama nedeni varsayılan suçlardan sayılması ve şiddet mağduru personele karşı işlenen suçlar sebebiyle ceza hukuku kapsamında yürütülmekte olan işlemlerde ve davalarda personelin talebi üzerine bakanlığın hukukî yardımda bulunması noktasında düzenleme yapılmasıdır. Mevcut düzenlemelerin caydırıcı olmadığı, bilakis şiddeti beslediği artık görülmelidir. Sorun üreten bir sistem çare olamaz. Yapılması gereken, medeniyet değerlerimizi merkeze alan bir kültür seferberliğine ve eğitim programına geçmektir. Şu da bilinmelidir ki bir tek sebebi ve kaynağı olmayan şiddet, ancak topyekûn bir duyarlılık ve bilinçle önlenebilir. Varlık ve medeniyet iddiamızı sürdürmek istiyorsak, bu seferberliği başlatmaya ve başarmaya mecburuz, yoksa pırıl pırıl olması gereken kalplerine attığımız karanlık kördüğümlerle hem çocuklarımıza şiddet uygulamış hem de onları şiddete yönlendirmiş olacağız. Eğitim merkezli düzenlemeler ciddi bir duyarlılık ve sorumlulukla yeniden tanzim edilmelidir. Öğretmenlik mesleğine itibar kazandırılmalı, eğitim çalışanlarımız saldırılara açık, korumasız, korunaksız, güvensiz bırakılmamalıdır. Öğretmenlik Meslek Kanunu, bu husus da göz önünde bulundurularak hazırlanmalı ve bir an önce hayata geçirilmelidir. Çocuklarımızı, umudumuzu, geleceğimizi emanet ettiğimiz öğretmenlerimiz her bakımdan korunmalı, etkinleştirilmelidir. Bu kapsamda, değerler eğitimi, aileyi de içine alacak şekilde ve sosyal çevrenin öğrenci üzerindeki muhtemel negatif etkilerinden arındıracak kapsamda yeniden ele alınmalıdır. Çünkü eğer kalıcı önlemler alınmazsa yarın çok geç olabilir. Bugün burada en önemli gündemimiz şiddet fakat tek sorunumuz şiddet değil. Devasa ve dinamik bir yapı olan eğitim camiasının pek çok sorunu bulunmaktadır. Yaptığımız açıklamalar ve çağrılar neticesinde Millî Eğitim Bakanlığı’nın ‘Şiddet Sıfır, Öğretmenler Pekiyi’ sloganıyla atmış olduğu adımı başlangıç açısından yerinde; eğitim çalışanlarına karşı, her türlü şiddete veya tehdide başvuran kişilere yönelik Türk Ceza Kanunu’nda ve ilgili mevzuatta yeni yasal düzenleme yapılması için bakanlıklar arasında iş birliği başlatmasını önemli ve gerekli buluyoruz. Buradan hükûmete, TBMM’ye, siyasi partilere çağrıda bulunuyorum. Eğitimin, eğitim çalışanlarının sorunları çözüme kavuşturulmadan geleceğe umutla bakmamız, başarıyı yakalamamız mümkün değildir. Onun için diyoruz ki 2023 Eğitim Vizyonu lafta da rafta da kalmamalı, icraat için bir an önce adım atılmalıdır. Öğretmen istihdamında farklı modellerden vazgeçilmeli, atamalar kadrolu yapılmalıdır. Sözleşmeli öğretmenlerimizin acil çözüm bekleyen parçalanmış aile görüntüsüne son verilmeli, aileler kavuşturulmalıdır. İstihdamda güçlük çekilen yerlerde teşvik sistemi hayata geçirilmelidir. Mülakatla atama yönteminden vazgeçilmelidir. Devlet, kaşıkla verdiğini vergi dilimi kepçesiyle geri almaktan vazgeçmelidir. Finans ve sermaye kesimine bol keseden destek, kamu görevlilerine ise gelir vergisiyle köstek olan yaklaşım terk edilmeli, memurun maaşını küçülten, yükünü büyüten düşük matrah oyununa son verilmeli, vergi dilimi en fazla yüzde 15’te sabitlenmelidir. 24 Haziran seçimleri öncesinde vadedilen, Cumhurbaşkanlığı ikinci 100 Günlük Eylem Planı’nda ve 2023 Eğitim Vizyonu Belgesi’nde yer verilen 3600 ek gösterge, tüm eğitim çalışanlarını kapsayacak şekilde bir an önce hayata geçirilmelidir. Eğitim kurumu yöneticilerinin hizmetlerine rağbet edilmesi gereken yerde onların töhmet altında bırakılmasını kabul etmiyoruz. Okulların temizlik, güvenlik, kırtasiye, bakım-onarım, hizmetli gibi en temel ihtiyaçlarını karşılayacak, eğitimcileri velilerle karşı karşıya gelmekten kurtaracak, yöneticilerin okulun esas işlerine yoğunlaşmalarına imkân sağlayacak okul bütçesi uygulamasına bir an önce geçilmelidir. Kurum yöneticiliği ikincil görev kapsamından çıkarılmalı, münhasır kadro verme fikri hayata geçirilmelidir. Atama ve yer değiştirme takviminin ürettiği sorunlara çözüm bulunmalıdır. Bakanlık, eğitimin esas meselelerine odaklanmalı; eğitim çalışanlarının taleplerini azami ölçüde karşılayan, mağduriyetleri önleyen, adil ve sürdürülebilir bir atama ve yer değiştirme politikası izlemelidir. Ek ders esaslarındaki adaletsizlikler giderilerek ek ders ücretleri artırılmalıdır. Başta hizmetli, memur, şefler olmak üzere, genel idare hizmetleri ve yardımcı hizmetler sınıfı personelinin mali ve özlük haklarında iyileştirmeler yapılmalıdır. Öğretmene haftada birden fazla nöbet görevi verme ve mesai dışı zorunlu mesleki çalışmalara katılma gibi angaryalara son verilmelidir. Darbe ürünü, antidemokratik kılık ve kıyafet yönetmeliğinin kaldırılması talebiyle 6 yıl önce serbest kıyafet eylem kararı aldık. Eğitim çalışanlarının serbest kıyafet konusundaki taleplerine duyarsız kalınmamalı, gereği yapılmalıdır. Bu duygu ve düşüncelerle, görevinin başında canice öldürülen eğitim çalışanlarının acısının yeni isimlerle katmerlenmemesi temennisiyle, şimdiye kadar hayatını kaybeden bütün eğitim çalışanlarına Allah’tan rahmet diliyor, şiddet olaylarını sona erdirecek tedbirlerin bir an evvel alınması, yasal düzenlemelerin ivedi bir şekilde yapılması talebimizi bir defa daha haykırıyoruz: Mesleğimiz daha fazla örselenmesin, şiddete çözüm ötelenmesin.”

  • Sobacılık mesleği zamana direniyor

    Sobacılık mesleği zamana direniyor

    Erzurum’da yaşayan Bahri Hanılçi, çırak olarak başladığı soba imalatı ve tamiratı mesleğini 43 yıldır sürdürüyor. Dayı mesleği olarak bu işi yaptığını belirten Bahri Hanılçi, sobacılığın zamana ve teknolojiye yenik düştüğünü söyledi.

    Eskilerin rağbet gören el sanatı sobacılık mesleği, teknolojiyle mücadelesini kaybediyor. Havaların soğuduğu bu günlerde Erzurum’da sobacılık mesleği yapan sanatkarların bulunduğu Kavaflar çarşısı unutulmaya yüz tuttu. Yaklaşık 43 yıldır sobacılık mesleği yapan 65 yaşındaki Bahri Hanılçi, sobacılık mesleğinin teknolojiye yenik düştüğünü ve son zamanlarda da talebin azaldığını söyledi.

    Bu mesleğin dayıdan kalan bir meslek olduğunu ifade eden Bahri Hanılçi, “Mesleğe öğrenciydim, rahmetli babam abime dükkan açmıştı, ben de o zaman tek dersten kalmıştım babam da bana kızdı. Abim de okuması şart değil gelsin yanımda çalışsın dedi. Öyle 76 yıllarında başladım. Dayım sobacıydı abim dayımdan öğrendi, ben de abimden dayı mesleği olarak devam ediyoruz” dedi.

    Sobacılık mesleğinin adeta unutulmaya yüz tuttuğunu kaydeden, “Bu takımlarla 2 tane kalfa, 3-4 tane çırak, 1-2 tane usta çalışabiliyordu ve evlerini geçindirebiliyordu. Ama şimdi teknoloji geliştiğinden dolayı biz de bu teknolojiye ayak uyduramadığımızdan dolayı şu anda sönmek üzere. Talep az oluyor, doğalgaz geldi, teknoloji gelişti sobacılık artık hemen hemen bitmek üzere, köylerde çok az var onun dışında pek kullanan yok artık. Eski değerini kaybetti artık” şeklinde konuştu.

  • Gençoğlu: “Geleceğin mesleği mühendislik, tıp değil eğitim bilimidir”

    Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Temel Eğitim Genel Müdürü Dr. Cem Gençoğlu, “Geleceğin mesleği mühendislik, tıp değil eğitim bilimidir. Çünkü aşağıdan gelen kuşağın nasıl bir eğitim sistemiyle eğitileceği hususunda dünyada kimsenin fikri yok. Düşüncelerin değil duyguların yönetilmesi ön plana çıkıyor ve bu durumda eğitim bilimcilere çok iş düşecek” dedi.

    Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Sınıf Öğretmenliği Topluluğunun düzenlediği etkinliğe davetli konuşmacı olarak katılan Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Temel Eğitim Genel Müdürü Dr. Cem Gençoğlu, “2023 Eğitim Vizyonunun Temel Eğitime Yansımaları” konulu bir konferans verdi. Türk milli eğitim sisteminin yapısı ve 2023 Milli Eğitim Vizyonu’nun eğitim sistemine kazandıracakları hakkında detaylı bir sunum yapan Genel Müdür Cem Gençoğlu, temel eğitim konusunda MEB’in yaptığı çalışmaları da aktardı.

    “Eğitim sisteminde değişim ve dönüşümün içindeyiz”

    Selamlama konuşmalarıyla başlayan konferansın açılışını yapan Eğitim Fakültesi Dekan Yardımcısı Dr. Öğr. Üyesi Polat Şendurur, etkinliğin konusunun güncel ve önemli olduğunu belirterek, “Şu an eğitim sisteminde bir değişim ve dönüşümün içindeyiz. Bu konuda aklımızda bazı soru işaretleri var. İşin özünden, merkezinden ve aynı zamanda içimizden birinin bizi bilgilendirmesinin çok kıymetli olduğunu düşünüyorum” dedi.

    Rektör Yardımcısı ve Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Vedat Ceyhan’ın yoğun programı nedeniyle katılamadığını ifade ederek selamını ileten Dekan Yardımcısı Şendurur, etkinliğin düzenlenmesinde emeği geçenlere de teşekkür etti.

    “Eğitimci bir Milli Eğitim Bakanı Türkiye için bir şans”

    Eğitim Fakültesi Temel Eğitim Bölüm Başkanı Prof. Dr. Kaya Tuncer Çağlayan da eğitimci bir Milli Eğitim Bakanı’nın Türkiye için bir şans olduğuna dikkat çekerek, “Şu an eğitim konusunda umut vadeden bir tablonun içindeyiz. Bakanımız ve Cem Gençoğlu gibi değerli bürokratlar sayesinde 20123 Eğitim Vizyonu hazırlandı. Başarılı olmasını ümit ediyoruz” değerlendirmesinde bulundu.

    Sınıf Öğretmenliği Topluluğu Başkanı Umut İlhan ise toplulukların ilk etkinliklerine destek verenlere ve katılımından dolayı Dr. Cem Gençoğlu’na topluluk adına teşekkür etti.

    OMÜ Eğitim Fakültesi Eğitim Fakültesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölümünden mezun olan ve OMÜ’de bir dönem öğretim üyeliği yapan MEB Temel Eğitim Genel Müdürü Dr. Cem Gençoğlu ise yaptığı sunumla Türkiye’nin en önemli konusu olarak değerlendirdiği eğitim sistemi ve sistemin geleceği hakkında bilgi verdi.

    “Çocuklarımızı kendi çağımıza göre değil onların muhatap olacağı çağa göre yetiştirmemiz gerek”

    Eğitim sorunlarının çok net bir şekilde tarif edilmesi gerektiğinin altını çizen Genel Müdür Cem Gençoğlu, “Ancak bu sorunlara ortak bir çözüm üretmek yerine kendi ideolojik mahallelerimizin tahkimatları etrafında dolanıyoruz. Çünkü bu çocuklar, Hz. Ali’nin söylediği gibi, bizim değil kendi çağlarının çocuklarıdır. Çocuklarımızı kendi çağımıza göre değil onların muhatap olacağı çağa göre yetiştirmemiz gerek” şeklinde konuştu.

    “Öğretmenlerin asıl görevi çocuklara öğrenmeyi istetebilmektir”

    Son dönemde robotik, kodlama gibi kavramların eğitimde daha fazla yer tutmaya başladığına da değinen Cem Gençoğlu, “Aslına baktığınızda 2020’li yıllarda bu kavramların çok da önemli olmadığının anlaşılacağını düşünüyorum. Oysa her zaman geçerli bir kadim öğreti vardır. Temel eğitimin de kuralıdır bu, çocuk neyi isterse onu öğrenir. Öğretmenlerin asıl görevi, çocuklara öğrenmeyi istetebilmektir. Öğretmenler, öğrenme motivasyonunun kaynağını bularak bu duyguyu harekete geçirmelidir. Türk öğretmeninde de öyle bir özellik var ki olumsuz koşullarda bile dünyanın hiçbir yerinde gösterilemeyecek başarıyı gösterebiliyor. Eğer kendine, öğrencisine ve sisteme inanmışsa, bir dağ köyündeki öğretmen, çok iyi koşullarda çalışan başka bir öğretmenden daha başarılı olabiliyor. Bunu sağlayan şey de bizim kültürel dinamiklerimiz. Bu dinamikleri her zaman diri ve güçlü tutmak lazım” ifadelerini kullandı.

    “2023 Eğitim Vizyonu’nda tüm akademik çalışmalar ve tezler mevcut”

    Bürokratların, akademisyenlerin, öğretmenlerin çalışmalarıyla hazırlanan 2023 Eğitim Vizyonu’nun, 23 Ekim’de Cumhurbaşkanı ve Milli Eğitim Bakanı tarafından açıklandığını kaydeden Gençoğlu, “Bu açıklanan vizyonda tüm akademik çalışmalar ve tezler mevcut. Bunun yanında olması gereken tek şey Türk eğitim sistemi felsefesinin de eklenmesi. Türkiye dünyaya söylemek istediği şeyi, sorunlara karşı çözüm önerilerini bu şekilde anlatır” dedi.

    Okul öncesi eğitim ve temel eğitimde yapılan yanlışlara da değinen Cem Gençoğlu, “Okul öncesi, çocuğun ailesinin dışında katıldığı ilk sosyal ortam ve çocuğu ilkokula hazırlama dönemi, bir öğrenme dönemi değil. Bu zamanın yanlış değerlendirilmesi ileride bir eğitim felaketine yol açabilir. Oysa bazı ana sınıfları 1. sınıftan daha zor programlar uygulayabiliyor ve bu durum çocuğun eğitim ile ilişkisini bozuyor” dedi.

    “Türkiye son 5 yılda toplumsal ve ekonomik olarak gelişme gösterdi”

    Milli Eğitim Bakanlığının yaptığı çalışmalar ve pilot uygulamalar hakkında da bilgi veren Gençoğlu şunları söyledi: “Okul öncesi öğrencilere sabah kahvaltısı, gezici okullar, öğrencilerin spora ve sanata ilgisini arttıracak, bu alanlarda yeteneğini ortaya çıkaracak atölyelerin kurulması gibi projelerimiz var. Türkiye son 5 yılda toplumsal ve ekonomik olarak büyük bir gelişme gösterdi. Bu gelişmeyi istihdamla birleştirirsek gençlerimizin spora ve sanata daha çok ilgi göstermesini sağlayabiliriz. Ayrıca en kısa zamanda hayata geçirmeyi planladığımız bir diğer konu da ilkokul 1. sınıfların yaşını sabitlemek. Öğrenciler arasında 16 aya kadar farklılıklar var.”

    “Geleceğin mesleği eğitim bilimi”

    Son olarak Türkiye’nin hazırladığı Eğitim Vizyonu belgesinde, her görüşün ciddiye alındığının altını çizen Dr. Gençoğlu konuşmasını şöyle tamamladı: “Geleceğin mesleği mühendislik, tıp değil eğitim bilimidir. Çünkü aşağıdan gelen kuşağın nasıl bir eğitim sistemiyle eğitileceği hususunda dünyada kimsenin fikri yok. Düşüncelerin değil duyguların yönetilmesi ön plana çıkıyor ve bu durumda eğitim bilimcilere çok iş düşecek.”

    MEB Temel Eğitim Genel Müdürü Dr. Cem Gençoğlu’nun katılımcılardan gelen soruları yanıtlamasının ardından konferans sona erdi.

    Eğitim Fakültesi Konferans Salonunda düzenlenen konferansa; Eğitim Fakültesi Dekan Yardımcısı Dr. Öğr. Üyesi Polat Şendurur, ilçe milli eğitim müdür ve müdür yardımcıları, akademisyenler ile çok sayıda öğrenci katıldı.