Etiket: Memur-sen’den

  • Büro Memur-Sen’den sivil memurlara yeni kazanım

    Büro Memur-Sen Genel Başkanı Vecdi Yanbaz, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığındaki sivil memurlar hakkında idari soruşturma yürütülen disiplin kurullarına sendika temsilcisi üyelerin de katılabileceğini söyledi.

    Büro Memur-Sen’in girişimleriyle memurlara yeni bir kazanım daha elde edildi. Büro Memur-Sen’in, 30 Aralık 2016 tarihinde yapılan Kurum İdari Kurul (KİK) toplantısında gündeme getirdiği ve yargıya taşıdığı ’Disiplin Kurulu toplantılarında sendika temsilcilerine de yer verilmelidir’ talebi, Olağanüstü Hal kapsamında Resmi Gazete’de yayımlanan 682 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile hayata geçti. 682 sayılı KHK’da ’Disiplin kurullarında, kanuna uygun olarak bir sendikaya üye olan personelin soruşturma dosyasının görüşülmesi sırasında, sendika temsilcisi de disiplin kuruluna üye olarak katılır’ ibaresine yer verilerek disiplin kurulu toplantılarında sendika temsilcilerinin katılmasının önü açıldı.

    Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Büro Memur-Sen Genel Başkanı Vecdi Yanbaz, Büro Memur-Sen olarak sivil memurların sorunlarının çözüme kavuşması için çaba sarf ettiklerini belirterek, “Bu kazanım sivil memurlarımıza hayırlı olsun. ‘Disiplin kurulu toplantılarına sendika temsilcilerine de yer verilmelidir’ talebimizin hayata geçirilmesi sevindirici bir gelişme olmuştur. Genel yetkili sendika olarak üyelerimize, kamu görevlilerine ve ülkemize yeni kazanımlar elde etmeyi sürdüreceğiz” ifadelerini kullandı.

    Kamu kurum ve kuruluşlarında disiplin kurullarına sendika temsilcileri katılabilirken, İçişleri Bakanlığına bağlı olan Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığında görev yapan sivil memurlar için bu durum söz konusu değildi.

  • Memur-Sen’den “Gecikmiş Bir Reform: Müfredatın Demokratikleştirilmesi Raporu”

    Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, “Mevcut eğitim düzenlemeleri, müfredat ve ders kitapları, çağdaş toplumsal taleplere cevap üretememektedir” dedi.

    Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, uzun süreli bir çalışma sonucu 50 akademisyen ve 400 öğretmenden oluşan 9 komisyon tarafından hazırlanan “Gecikmiş Bir Reform: Müfredatın Demokratikleştirilmesi” raporunu basın mensupları ile paylaştı. Ankara’da bir otelde gerçekleştirilen programda konuşan Yalçın, “Bu rapor, akademik bir arka plana, yetkinliğe ve tutarlılığa sahip olmakla birlikte pratik alana yönelerek mevcut programlardaki ve bunların uygulamalarındaki sorunların teşhis ve tespitine odaklanarak hazırlanmıştır” ifadelerini kullandı.

    Yalçın, eğitim çalışanlarının sosyal ve özlük haklarının yanında her türlü eğitim meselesine ilişkin araştırma ve arayışlara dönük çalışmalar yapmayı millî bir sorumluluk olarak gördüklerini dile getirerek, “İthal programlarla, millî ruhtan yoksun müfredatlarla sorunlarımızı çözemeyeceğimiz, medeniyet değerlerinden habersiz nesillerle muasır medeniyetler seviyesine çıkamayacağımız gerçeğinin altını çizdik. Eğitimin asıl amacı ve işleyişi; çocuklarımıza öğreteceğimiz bilgi, onlara kazandıracağımız erdemli davranışlar, aşılayacağımız millî bir ruh, yerli bir kimlik ve evrensel felsefi değerlerle gelişmiş bir kişilik tamamıyla müfredatla ilgilidir. Bugün ve yarın nasıl bir insan istendiği tasavvurunun gerçeğe dönüşeceği alan müfredattır. Biz, her zaman sadece sorunları tespit etmekle kalmayıp çözüm yolları önermeyi ve alternatifler ortaya koymayı önemseyen bir sendika olarak müfredat konusunda da kapsamlı bir araştırma yaparak geleceğimiz için bir sorumluluk almak istedik” diye konuştu.

    Eğitime önem vermeyen bir milletin var oluş iddiasının sağlam temellere dayanmayacağına değinen Yalçın, “İnanç, bilgi, karakter ve başarı bakımından sağlam nesiller ancak eğitim yoluyla yetiştirilebilir” dedi.

    Yalçın, sendika olarak ‘nasıl bir müfredat’ sorusuna cevap arayarak detaylı bir rapor hazırladıklarını kaydetti. Mevcut öğretim programlarının kapsamlı bir inceleme ve değerlendirmesinin söz konusu olduğu rapora ilişkin Yalçın, “Genel ve özel amaçlar, içerik, kazanımlar, öğrenme ve öğretme süreci, ölçme ve değerlendirme boyutlarını içermektedir. Bunların yanı sıra uluslararası karşılaştırmalar ışığında Türkiye’de dersleri ve söz konusu derslere ayrılan süreleri inceleyerek öneriler geliştirdik” açıklamasında bulundu.

    “Eğitim, temel bir insan hakkıdır” diyen Yalçın, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:

    “Bu hak uluslararası sözleşmelerle garanti altına alınmıştır. Söz konusu sözleşmelerde eğitim hakkı, insanlar arasında yaş, cinsiyet, renk, dil, din, ırk vs. yönünden bir ayrım gözetmeksizin tüm insanlara tanınmıştır. Bu sözleşmelere göre çocuğun eğitim ve öğretiminden birinci derecede anne ve baba sorumluyken, eğitim ve öğretime ilişkin düzenlemeleri yapmak devletin görevidir. Devlet, eğitim ve öğretim alanında yüklendiği görevlerini yürütürken, anne ve babaların dini ve felsefi inançlarına saygı göstermek zorundadır. Türkiye’deki mevcut yasal çerçeve ise başta devletin çocuk eğitiminde ebeveynin din ve inanç tercihlerine saygı göstermesi olmak üzere uluslararası hukukça benimsenen temel ilkelerle çelişmektedir. Başta anayasa olmak üzere Türkiye’de eğitimle ilgili yasal çerçeve, eğitimin içeriğini, yapısını ve gerçekleştirme biçimini doğrudan, belirli bir ideolojik amacı gerçekleştirme ve endoktrine etme olarak tanımlamıştır. Anayasadaki hükümler, eğitime ilişkin kanunlar ve yönetmelikler, eğitimin Atatürk ilke ve inkılaplarının ötesinde farklı değerlerle eğitim yapılamayacağını belirtmiştir. Okul öncesinden yükseköğretime kadar Türkiye’deki tek tipçi ve dolayısıyla farklılıklara izin vermeyen eğitim sisteminin zemini budur.”

    Mevcut öğretim programlarının inceleme ve değerlendirilmesi

    Söz konusu raporda 2016 yılı Haziran ayı itibarıyla Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı sitesinde güncel halde bulunan öğretim programlarının genel ve özel amaçları, içerik, kazanımlar, öğretme ve öğrenme süreci ve ölçme ve değerlendirme başlıkları altında incelendiğine dikkat çeken Yalçın, “Programların temel insan hak ve özgürlükleri yeterince gözetmediği, ayrımcılık içeren hususlar olduğu, amaçlarında öğrenci düzeyine uygunluğu bulunmayan örneklere rastlandığı, belirtilen bazı kazanımların tam olarak anlaşılmadığı, dolayısıyla öğretmen ve öğrenciler tarafından bilimsel olarak yanlış anlamalara sebep olabileceği, muhtelif yerlerinde içeriğin kazanımları yeterince desteklemediği, öğrenci düzeyine uygun olmayan örneklerinin bulunduğu, bazı noktalarda öğrencinin ileri düzey düşünme becerilerinin yeteri kadar dikkate alınmadığı, içeriğinin yaşama yakın ve öğrenmeyi destekleyici niteliğinde eksiklikler olduğu, amaçlarla ilişkili olmayan kazanımlara yer verildiği, kazanımların öğrenci seviyesine uygunluğu açısından sorunlar olduğu, kazanımların güncel gelişmeler ve gündelik hayatla ilişkilerinin yeterince güçlü olmadığı tespit edilmiştir. Öğrenme ve öğretme süreçlerinin amaca uygunluğu ve kalitesi ile öğrenci başarılarının ölçümünde asıl rol, yetki ve sorumluluk sahibi olması gereken öğretmenler, bu konumlarını büyük ölçüde Millî Eğitim Bakanlığı veya ÖSYM tarafından yapılan merkezî sınavlara devretmek zorunda bırakılmıştır. Benimsenen öğretme-öğrenme yaklaşımları ile yürürlükteki öğretim programları, hem sonuç hem de süreç odaklı bir ölçme ve değerlendirme öngörürken, adı geçen merkezî sınavlar yalnızca sonuca odaklanmaktadır” değerlendirmesinde bulundu.

    “Türkiye ilkokulda eğitime yıllık 720 saat ayırmaktayken, OECD ortalamasının yıllık 799 saat olduğu görülmektedir”

    Yalçın, müfredatta hangi derslerin öğretilmesi ve bu derslere ne kadar zaman ayrılması gerektiği hususunun önemli bir tartışma alanı olduğuna vurgu yaparak, “Ülkelerin ilköğretim çağında eğitime ayırdıkları toplam süre derslerin oranına dair karşılaştırmalı güncel veriler OECD tarafından yayımlanan ‘Bir Bakışta Eğitim 2016’ çalışmasında görülebilmektedir. Bu veriler sayesinde Türkiye’de ilk ve ortaokulda eğitime ayrılan yıllık toplam süre ile OECD ülkelerinde ayrılan sürelerin kıyaslanması mümkündür. Türkiye ilkokulda eğitime yıllık 720 saat ayırmaktayken, OECD ortalamasının yıllık 799 saat olduğu görülmektedir. Öte yandan, Türkiye’de ortaokulda eğitime ayrılan süre yıllık 840 civarında olup, OECD ortalamasının (915 saat) altındadır. İlk ve ortaokul birlikte hesaplandığında ise ilk ve ortaokulu Türkiye’de okuyan bir öğrenci, OECD’deki akranlarına göre toplam 7,5 ay daha az eğitim almaktadır. Bir eğitim-öğretim yılının normalde 180 iş günü, yani 9 ay olduğu düşünüldüğünde Türkiye ile OECD arasındaki 7,5 aylık sürenin ciddi bir fark olduğu görülmektedir” ifadelerini kullandı.

    “Mevcut eğitim düzenlemeleri, müfredat ve ders kitapları, çağdaş toplumsal taleplere cevap üretememektedir”

    Türkiye’deki mevcut eğitim düzenlemelerinde, müfredatında ve ders kitaplarında toplumun temel değerleriyle tezat teşkil eden ifadeler yer aldığını savunan Yalçın, “Dahası, mevcut eğitim düzenlemeleri, müfredat ve ders kitapları, çağdaş toplumsal taleplere cevap üretememektedir. Türkiye’nin yakın tarihinde, toplumun taleplerine rağmen, demokratik olmayan yollarla eğitim sistemine sert müdahaleler yapılmış ve bugüne kadar eğitimde vesayetçi anlayış hükümran olmuştur. Günümüzde de Türkiye’deki eğitim sisteminde toplum mühendisliğinin olumsuz etkileri maalesef halen devam etmektedir” dedi.

    “Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı demokratik gelişme öğretim programlarıyla bütünleştirilmelidir”

    “Yeni Türkiye ve demokratikleşme vizyonu, öğretim programlarıyla bütünleştirilmelidir” diyen Yalçın, konuşmasını şöyle sürdürdü:

    “Öğretim programlarımızda Türkiye’nin özellikle son yıllarda atmış olduğu demokratikleşme adımları yeterince yer almamaktadır. Öte yandan, askeri darbe dönemlerinden sonra kurgulanmış olan temel ilkeler ve bürokratik vesayetçi anlayışlar, öğretim programları ve ders kitaplarında maalesef yerini hâlâ korumaktadır. Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı demokratik gelişme öğretim programlarıyla bütünleştirilmelidir. 1960, 1971, 1980 ve 1997’de yaşanan askeri darbelerin demokrasinin gelişimine ve hayatın olağan akışına yaptıkları olumsuz etkilere öğretim programlarında geniş yer verilmelidir. Aynı şekilde, 15 Temmuz 2016’da yaşanan melun darbe girişimi ve bu girişimin milletin doğrudan müdahalesiyle püskürtülmesi de öğretim programlarında yer almalıdır. Ayrıntılı öğretim programları yerine standartlar benimsenmelidir. Öğretim programları her bir düzey için bir ana yeterlilik çerçevesini ve asgari standardı oluşturacak kazanım hedeflerini belirlemeli, bununla yetinmelidir. Empatik ve eleştirel bir millî tarih/kültür anlayışı benimsenmelidir. Başta tarih dersleri olmak üzere eğitim sistemi kişiselleştirilmiş müfredattan ve ders kitaplarından arındırılmalıdır. Öğrencilere tarihsel konuların farklı kesimlerce farklı algılandığını gösteren çoğulcu ve eleştirel bir yaklaşım benimsenmelidir. Din eğitimi, toplumsal talepler temelinde yeniden yapılandırılmalıdır. Türkiye’de zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi, İslam dini ağırlıklı olmak üzere diğer dinleri, inançları ve ahlaki öğretileri olabildiğince nesnel bir şekilde tanıtıcı bir üslupla sunulmalıdır. Bununla birlikte seçmeli din ve değerler eğitimi dersleri ise, velilerin ve öğrencilerin talepleri göz önüne alınarak İslam dinini sevdirmeyi ve benimsetmeyi esas alan, gerektiğinde uygulamaya da yer verecek şekilde yapılandırılmalıdır. OECD ülkeleri ile Türkiye arasında görülen en önemli farklardan biri de Türkiye’de din ve ahlak eğitimi daha geç başlamakta ve ilkokulda çok sınırlı oranda verilmektedir. Türkiye’de din ve ahlak eğitimi, OECD ülkelerinde olduğu gibi birinci sınıftan itibaren verilmelidir. Öğretim programları geliştirme süreci sürekli izlenmeli ve katılımcı bir şekilde geliştirilmelidir. Öğretim programlarının genelinin amaç ve temel yaklaşımı bütünleşik olmalı, programlar bütünden kopuk bir şekilde geliştirilmemelidir. Başka bir deyişle, programlar bir manzumenin parçaları olmalı, gereksiz ve bütünden kopuk unsurlara yer verilmemelidir. Program tasarımlarında sürek/devam derslerinin programları, zorunlu veya seçmeli bir başka derste olan içeriklerden, sarmallığın ve konular arası dikey hiyerarşinin sonucu olmayan gereksiz tekrarlardan arındırılmalıdır. Öğretim programının ana-üst çerçevesini oluşturacak hayat becerileri, değerler eğitimi ve duyuşsal eğitim girdileri katılımcı bir şekilde belirlenmelidir. Öğretim programlarında yer verilecek konular hayatla ve ihtiyaçlarla ilişkili, öğrenmeyi özendirici ve ilgi uyandırıcı olmalıdır. Öğretim programları ve merkezi sınavlar arasında ahenk sağlanmalıdır. Merkezi sınavlar, öğretim programlarındaki amaçlar ile ölçme ve değerlendirme tavsiyeleriyle uyumlu hale getirilmelidir. Bu çerçevede, çoktan seçmeli sınavlara ek olarak gerek geleneksel gerekse tamamlayıcı ölçme ve değerlendirme yaklaşımları kullanılmalıdır. Haftalık ders saatleri ve özellikle temel derslere ayrılan süreler azaltılmamalıdır.”

  • Büro Memur-Sen’den ’fazla mesai’ açıklaması

    Büro Memur-Sen Genel Başkanı Yusuf Yazgan, pasaport ve ehliyet işlemlerinin Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğüne devredilmesi nedeniyle kamu görevlilerinin yoğun çalışacağını, bu nedenle fazla mesai ücreti ödenmesi gerektiğini söyledi.

    Büro Memur-Sen Genel Başkanı Yazgan, Emniyet Genel Müdürlüğünce gerçekleştirilen pasaport ve ehliyet işlemlerinin 29 Ekim tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğüne devredilecek olması konusunda yazılı bir açıklama yaptı. Bir yıl içerisinde gerçekleşecek devirle ilgili Yazgan, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü ile nüfus müdürlüklerindeki kamu görevlilerinin dijital kimlik kartı nedeniyle yoğun bir çalışma içerisinde olduğunu, pasaport ve ehliyet işlemleriyle bu yoğunluğun daha da artacağını ifade etti. Genel Müdürlük ve nüfus müdürlüklerindeki kamu görevlilerinin geç saatlere kadar çalıştığını kaydeden Yazgan, fazla mesai yapan kamu görevlilerine fazla mesai ücretlerinin mutlaka ödenmesi gerektiğinin altını çizdi. Ülkedeki hiçbir kamu görevlisinin işten kaçmadığını ancak kamu görevlilerine emeklerinin karşılığının verilmediğini belirten Yazgan, şunları kaydetti:

    “Fazla mesai yapan kamu görevlileri, 666 sayılı KHK nedeniyle emek ve alın terlerinin karşılığı olan fazla mesai ücretlerini maalesef alamıyor. Pasaport ve ehliyet işlemlerinin bir yıl içerisinde Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğüne devredilmesiyle kamu görevlilerinin yoğunluğu daha da artacak. Maliye Bakanlığı, SGK gibi kurumlardaki kamu görevlileri de yapılandırma nedeniyle geç saatlere kadar çalışıyor. Adliye çalışanları ise FETÖ soruşturması, uzun süren davalar kapsamında gecenin ilerleyen saatlerine kadar çalışmak durumunda kalıyor. Devletimiz, ülkemiz ve milletimiz için kendinden ve ailesinden fedakarlık göstererek mesai saatleri dışında çalışan kamu görevlilerimizin mağduriyetine son vermelidir. Fazla mesai ücreti, anayasanın bir gereğidir. Çünkü anayasaya göre angarya yasaktır. En kısa sürede kanuni düzenlemeler yapılarak tüm kurumlarda fazla mesai yapan kamu görevlilerine hakları olan fazla mesai ücretleri ödenmelidir.”

  • Memur-Sen’den üyelerine dev hizmet

    Memur-Sen’in 1 milyona yakın üyesi ve birinci dereceden yakınlarının yararlanacağı memursensigorta.com web sitesi ve 0850 290 1010 VİP çağrı merkezi kullanıma açıldı. Üyeler ve birinci derece akrabaları, en uygun fiyat garantisiyle sadece birkaç adımda her türlü sigorta ihtiyacını karşılama imkanına kavuştu.

    Memur-Sen ile Güvenal Sigorta Acenteliği arasında imzalanan anlaşma sonucunda Memur-Sen üyelerine sunulan hizmetlere yenileri eklendi. Memur-Sen üyelerinin ve birinci dereceden yakınlarının başta trafik ve kasko sigortaları olmak üzere tüm sigorta ihtiyaçlarını gidermeye dönük geçtiğimiz aylarda Memur-Sen ile Güvenal Sigorta arasında protokol imzalanmıştı. Memur-Sen üyelerine piyasadaki en uygun sigorta poliçelerini sunma garantisi veren anlaşmaya göre, hasar anından ikame araç tahsisine ve hasar ödemesine kadarki tüm süreçlerin güvenilir, şeffaf ve hızlı bir şekilde yürütülmesine olanak sağlanmıştı. Güvenal Sigorta tarafından oluşturulan memursensigorta.com web portalı ve 0850 290 1010 çağrı merkezi üzerinden Memur-Sen üyeleri en uygun fiyat garantisiyle sadece birkaç adımda her türlü sigorta ihtiyacını karşılama imkanına kavuştu.

    Güvenal Sigorta’nın 40 kişilik bir ekiple hizmet verdiği Memur-Sen üyeleri, kasko, trafik, DASK, konut, sağlık, tamamlayıcı sağlık gibi sigorta poliçelerinde yüzde 45’e varan indirim oranlarından yararlanabiliyor.

    Yüzde 45’e varan indirim

    Memur-Sen ile Güvenal Sigorta arasında imzalanan protokole istinaden üyelerin paylaştığı birkaç veri sonucunda Güvenal Sigorta, acenteliğini yaptığı 25 büyük sigorta şirketinden teklifleri derledikten sonra yüzde 45’e varan indirim oranını da uygulayarak Memur-Sen üyelerine en cazip fiyatı sunuyor. Buna rağmen üyeler farklı acenteler üzerinden daha düşük fiyat teklifi aldığını belgelediği takdirde aradaki fark üyeye yine indirim olarak yansıtılıyor.

    Güvenal Sigorta Genel Müdürü Serkan Sönmezer, yaptığı açıklamada Memur-Sen üyeleri ile birinci dereceden yakınlarına en uygun sigorta poliçeleri sunmak, bunu VİP bir hizmet ile taçlandırabilmek için büyük bir yatırım yaptıklarını söyledi. Sönmezer, “Memur-Sen için 40 kişilik özel bir çağrı merkezi ekibi kurduk. Web portalımız memursensigorta.com’u büyük Memur-Sen ailesinin ihtiyaçlarına en iyi ve en hızlı cevap verecek şekilde tasarlayarak kullanıma açtık. Artık sadece birkaç dakikalık işlemlerle Memur-Sen üyelerine piyasadaki en düşük fiyatlı sigorta poliçelerini sunabiliyoruz. Tüm süreçler Memur-Sen ile yaptığımız protokol kapsamında ve Memur-Sen’in gözetiminde yürütüldüğü için Memur-Sen’lilerin kafasında hiçbir soru işareti olmuyor. Sigortacılık alanı genelde insanlarda hoş anılar bırakmayan bir alan. Memur-Sen ile yaptığımız protokol tüm bu tereddütleri gideriyor” dedi.

    Sönmezer, Memur-Sen ile yaptıkları protokolün henüz birinci yılında olduklarını hatırlatarak şunları söyledi:

    “Geri dönüşler son derece iyi. Memur-Sen’liler bizim üzerimizden sigorta hizmeti aldıkça ilerleyen günlerde sigorta şirketlerine karşı elimiz daha da güçlenecektir. Dolayısıyla Memur-Sen üyelerine hem daha fazla indirim hem de sigorta kapsamında yer almayan birçok yeni hizmet sunma imkanına kavuşacağız.”

    Memur-Sen sigorta avantaj sistemi nedir?

    Memur-Sen ile Güvenal Sigorta Aracılık Hizmetleri arasında üyelere indirim ve özel avantajlar sunan bir protokol imzalanmış ve bu anlaşmayla Memur-Sen, Memur-Sen’e bağlı sendikaların üyeleri ve birinci derece yakınları sigorta indirimi ile çok özel avantajlardan yararlanma imkânı bulmuştu. Protokole imza atan Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, Memur-Sen’in üyelerine avantaj sağlayacak olan anlaşmanın önemine dikkat çekerek, “Yaptığımız anlaşmaya göre üyelerimiz büyük avantajlar elde edecek. Projenin şimdiden üyelerimize hayırlı olmasını diliyorum” şeklinde konuşmuştu.

  • Eğitim Bir-Sen ve Memur-Sen’den ortak basın açıklaması

    Eğitim Bir-Sen, Memur-Sen ve kadın kollarının da yer alığı “Türkiye’nin Kadınları Gaziantep’in Yanında” programı gerçekleştirildi.

    Eğitim Bir-Sen ve Memur-Sen Kadın Komisyonu 33 kadın örgütüyle beraber “Türkiye’nin Kadınları Gaziantep’in Yanında” programında ortak basın açıklaması ile yapıldı. “Türkiye’nin Kadınları Gaziantep’in Yanında adlı programa çok sayıda kadın kolları örgütlerinin üyesi katıldı. Ayrıca programa Memur Sen Genel Başkanı Habibe Öcal, Eğitim-Bir Sen Gaziantep İl Başkanı Ahmet Gök yer aldı.

    Programda Kadın kolları adına konuşan Memur Sen Genel Başkanı Habibe Öcal,15 Temmuzda ülkemizde meydana gelen kardeşlik ruhunu ortadan kaldırmaya çalışan, kan siyasetine hizmet eden, güya üst akıllar tarafından her yönden birliğimizi bozmaya ve yıpratmaya yönelen her türlü teşebbüsü reddettiklerini belirtti.

    Bu menfur saldırıları PKK, DAEŞ’in gerçekleştirdiğini vurgulayan Öcal, “FETÖ acımasız birer terör örgütüdür. Tüm bu kandan beslenmeye çalışan terör faaliyetlerine, el birliği, dil birliği ve gönül birliği ile dur demeliyiz! Maalesef birtakım kişi ve kuruluşlar bu menfur terör saldırısını iç siyaset malzemesi yapmaya, evlatlarını teröre kurban veren annelerin duygularını istismar etmeye çalışmışlardır. Annelik tüm ideolojilerin, siyasetin, planların üstünde bir mertebedir. Biz Türkiye’nin dört bir yanından gelen Kadın sivil toplum örgütleri olarak bu istismara izin vermeyeceğiz” dedi.

    “Teröre karşı çıktığımızda kazanan biz olacağız”

    Kardeşlerimizin, çocuklarımızın, annelerimizin, bizlerin umudunu koparıp almaya, umutsuzluğa izin vermeyeceklerini dile getiren Öcal, “İnsanlığımızı, kadınlığımızı, anneliğimizi dahi ayrıştırmak isteyenler bilsin ki anneliğimiz, kadınlığımız tüm kanlı siyasetinizin, ideolojilerinizin, acımasız planlarınızın üstündedir ve dahi karşısındadır Biz ekmeğimizi bölüşerek, değerlerimize sahip çıkarak, acımızda da sevincimizde de birbirimize kenetlenerek her türlü teröre karşı çıktığımızda kazanan biz olacağız. Çünkü bizim başka vatanımız yok. Bu vesileyle saldırıda yaşamına yitirenlere yüce Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar ve yakınlarına sabr-ı cemil diliyoruz” şeklinde konuştu.