Etiket: Mahrum

  • Yıldız: “Öğrencilerin yüzde 66’sı uzaktan eğitimden mahrum”

    Yıldız: “Öğrencilerin yüzde 66’sı uzaktan eğitimden mahrum”

    Eğitim-Bir-Sen Samsun 1 Nolu Şube Başkanı Hamdi Yıldız, yaptıkları anket sonucunda Samsun il genelinde 90 bin (yüzde 34) öğrencinin uzaktan eğitimden faydalandığını, 175 bin (yüzde 66) öğrencinin ise uzaktan eğitimden mahrum kaldığını söyledi.

    “Uzaktan eğitime erişimde yaşanan sorunlar” üzerine Eğitim-Bir-Sen Samsun 1 Nolu Şubesi tarafından bir anket düzenlendi. Ankete 83 bin 277 öğrencinin öğretmen ve yöneticileri katılarak soruları cevaplandırdı. Anketin sonucunun açıklanmasının ardından Eğitim-Bir-Sen Samsun 1 Nolu Şube Başkanı Hamdi Yıldız açıklamalarda bulundu.

    Anketin sonucunu değerlendiren Hamdi Yıldız, “Eğitim-Bir-Sen 1 Nolu Şube olarak düzenlediğimiz ‘Uzaktan Eğitime Erişim ve Online Sınavlarla’ ilgili anketimiz sonuçlandı. Anketimize 83 bin 277 öğrencinin öğretmen ve yöneticileri katılarak soruları cevaplandırdı. En önemli sorulardan biri olan ‘kaç öğrencinin uzaktan eğitime eriştiğinin’ cevabı ise yüzde 34. Örgün eğitime devam eden 265 bin öğrenci sayımızı göz önüne alırsak şu anda il genelinde 90 bin öğrencimiz uzaktan eğitimden faydalanırken, 175 bin öğrenci, yani öğrencilerin yüzde 66’sı bu eğitimden mahrum kalmaktadır” dedi.

    “Online sınavlarda da durum farklı değil, sınavlar online girişler offline”

    Başkan Hamdi Yıldız, online sınavlarla ilgili olarak da, “Ankete katılanların yüzde 52.7’si yapılan sınavları güvenilir ve geçerli bulmadığı yönünde görüş beyan etmiştir. Online sınava katılanlardan uzaktan eğitime katılım sağlayan yüzde 34’lük kesim, uzun süreli uzaktan eğitim derslerinin sınava girme isteğini azalttığı, sınavın hafta içi ders saatleri sonrasında olması girişi azaltan etkenlerden olduğunu, TYT ve LGS gibi sınavların yüz yüze yapılacağı bir zeminde deneme sınavlarının online yapılması ve sınav sorularının paylaşılıyor olmasının da sınava olan cazibeyi ortadan kaldırdığını, altyapının yetersizliği, öğrencilerin soruları cevaplarken sistemin takılması, sınav devam ederken düşülmesi sınava girişleri daha da azalttığı görüşünü savunmaktadırlar. Günde 8-10 saat uzaktan eğitime erişme çabası veren öğrencilerin bunun üzerine bir de dijital ortamda sınava girmeye zorlanması milli eğitim müdürlüğünün öğrencilerin akademik yönden gelişiminden ziyade sayılar üzerinden alınacak sonuç odaklı bir çalışma görüntüsü vermektedir. Gerçekleri görmezden gelen bu yaklaşım her zaman olduğu gibi reklam kokmaktadır” diye konuştu.

    “Erişim cep telefonları ile sağlanıyor”

    Erişimin en çok cep telefonları üzerinden sağlandığına da değinen Başkan Yıldız, “Öğrencilerinizin ’uzaktan eğitime erişimi hangisi ile gerçekleşmektedir’ sorusuna velilerimizin verdiği cevaba göre, öğrencilerimizin yüzde 72’lik çoğunluğu uzaktan eğitime cep telefonlarını kullanarak katılmaktadır. Çocuklarımız yüzde 19 oranında ise bilgisayar kullanarak uzaktan eğitim faaliyetlerini yürüttüklerini ifade etmişlerdir. Yüzde 8’lik kısmın tableti var ve TV/uydu ise an az kullanılan erişim aracıdır. Dolayısıyla öğrencilerimizin büyük çoğunluğu maalesef cep telefonlarıyla derslere katılmaya çalışmaktadır. Bu durumun da ne kadar verimli olduğunu kamuoyunun takdirine bırakıyoruz. Öğretmen ve idarecilerimiz pandemi sürecinde bakanlığımız tarafından uygulanan uzaktan eğitim çalışmalarının kısmen faydası olduğunu düşünüyorlar. Anketimiz katılımcılarının yüzde 66’sı böyle düşünürken yüzde 6,3’ü bu faaliyetlerin hiçbir faydası olmadığı kanaatinde. Katılımcıların yüzde 27’lik kısmının bu konuda düşüncesi olumlu yönde” ifadelerini kullandı.

    Öğretmenlerin kullandığı çevrimiçi programlar hakkında da konuşan Yıldız, şunları söyledi:

    “Öğretmenlerimizin yüzde 61’lik kısmı uzaktan eğitim faaliyetlerini bakanlığımızın EBA platformu üzerinden yürüttüklerini ifade etmekteler. Yüzde 39’luk kısım ise Zoom gibi programlar kullanarak öğrencileriyle uzaktan eğitimini gerçekleştirmektedirler. Okul yöneticilerimize sorulan bir soruya göre de çocuklarımızın yarıdan az kısmı (yüzde 49) ancak gereğince uzaktan eğitim erişmektedir. Erişim oranı okulun bulunduğu ilçe merkezi ya da mahalleye göre değişmektedir. Kırsal bölgeleri fazla olan ilçelerimizde katılım oranı daha da düşmektedir.”

  • “KDV indiriminden marketler mahrum bırakılmamalı”

    Türkiye Perakendeciler Federasyonu (TPF) Başkanı Mustafa Altunbilek; Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın önceki gün açıkladığı vergi indirimlerinin ekonomiyi atağa kaldıracağını söyleyerek; “Marketler de bu indirimden mahrum bırakılmamalı. Manav, kırmızı et, bakliyat, unlu mamuller, zeytin ve zeytinyağı ürünlerinde KDV oranının toptanda olduğu gibi marketlerimizde de yüzde 8’den yüzde 1’e düşürülmesi tüketiciye yarar; sepetler çok daha ucuza dolar” dedi.

    Türkiye’nin istihdamda en büyük üçüncü sektörü olan perakende, istikrarlı büyümesini sürdürmek ve tüketicilerin daha uygun fiyata alışveriş yapabilmeleri için KDV indirimini gündeme aldı. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın önceki gün açıkladığı vergi indirimlerini büyük bir memnuniyetle karşıladıklarını belirten TPF Başkanı Mustafa Altunbilek; “Yerel zincir marketler olarak konut, otomotiv, mobilya ve beyaz eşya sektörlerini canlandıracak vergi indirimlerinin, iç talebi ve istihdamı artıracağını düşünüyoruz. Perakendeciler olarak, bu indirimlerin market reyonlarına da uğraması için hükümetimizden destek bekliyoruz” dedi.

    Ekonomiyi atağa kaldıracak vergi indirimlerinin marketlerde de uygulanmasıyla tüketicilerin sepetlerini daha uygun fiyata dolduracağını vurgulayan Altunbilek; “Toptanda olduğu gibi yerel zincir marketlerimizde de manav, kırmızı et, bakliyat, unlu mamuller, zeytin ve zeytinyağı ürünlerinde KDV’nin yüzde 8’den yüzde 1’e düşürülmesi tüketiciye yarar. Bu ürünler tüketicilerin en çok ihtiyaç duyduğu, geri dönüşümün en hızlı alınacağı ürünler” açıklamasını yaptı.

    “Vatandaşlarımıza daha uygun fiyatlı ürün satmak istiyoruz”

    Yerel perakendenin agresif bir büyüme beklentisinde olmadan, istikrara dayalı bir şekilde çalışmalarını sürdürdüğünü belirten Altunbilek, şu bilgileri verdi: “Yerel zincirler olarak vatandaşımıza daha uygun fiyatlı ürün satmak istiyoruz. KDV indirimi ile kayıt dışılık, haksız rekabet gibi önemli konuların önüne geçilirken, tüketiciler Türkiye genelinde daha ucuza alışveriş yapabilecek. Devletimizin sağlayacağı destek, yapacağı düzenleme ile vatandaşımız marketlerimizden yüzde 7 daha ucuza ürün alabilecek. Minimum kârlarla tüketicilerimizi memnun etmemiz, rekabet ederek gücü kendimizde bulmamız gerekiyor. Yüzde 8 yerine yüzde 1 KDV tüketicide alım gücünü artıracak. Bizlere rekabet gücü kazandıracak. Eylül ayında uygulamaya başladığımız ’Yerli Üretim, Yerel Marketten Alınır’ kampanyamız kapsamında Türkiye genelindeki 4 bine yakın marketimizde yerli ürünleri raflarımızda önceliklendiriyoruz. Hükümetimizce uygulanacak KDV indirimi yerli üreticilerin de desteklenmesini, nefes almasını, istihdama daha fazla katkı yaratmalarını sağlayacak”.

    Mustafa Altunbilek, Enflasyonla Topyekun Mücadele programı kapsamında uygulanan yüzde 10 indirime ek olarak, gerçekleştirilecek KDV düzenlemesiyle de birlikte belirlenecek o ürünlerde vatandaşların yüzde 17 daha ucuza alışveriş yapabileceğini söyledi.

  • Uzmanlardan hamilelere uyarı: “Deniz ve tatil keyfinden mahrum kalmayın”

    Havanın aşırı sıcak ve nemli olduğu yaz aylarında güneş ışığının yakıcı etkisinin en fazla etkilediği gruplardan birinin hamileler olduğunu belirten uzmanlar, hamilelerin bol bol yüzmesini tavsiye ettiler.

    Sıcak havanın terlemeyi artırarak su ve tuz kaybına yol açtığını yüksek nemin de bu etkiyi arttırdığını belirten Aydın Liva Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Kadriye Uğurlu “Yaz mevsiminde hamilelik sıkıntılı bir süreç gibi görünse de avantajları da çoktur. Kışın hava koşulları yüzünden eve kapanarak geçirilen hamilelik sürecine kıyasla yazın açık havada geçirilen saatler, bol sulu gıdalar ve hamilelikte en faydalı spor olan yürüme ve yüzme alternatifleri bebeğinizi konforlu bir şekilde beklemenizi sağlayabiliyor” diyerek hamileleri yaz tavsiyelerinde bulundu.

    Hamilelik döneminde anne adaylarının hekimleri ile görüşerek tatile çıkmalarını tavsiye eden Aydın Liva Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Kadriye Uğurlu, özellikle denize kıyısı olan şehirlerde yaşayanların serin olan saatlerde denize girip çıkmasını tavsiye etti. Uzman Dr. Uğurlu, “Hamile olsanız da tatilden mahrum kalmak zorunda değilsiniz, doğru planlamalar yaparak rahat bir tatil geçirebilirsiniz. Hamileler mümkün olduğunca tatillerini 32. hafta öncesinde planlasınlar. Ancak her zaman her yerde hijyen kurallarına riayet etsinler” diye konuştu.

    “Bol bol su tüketin”

    Hamilelik döneminde yeteri kadar sıvı alınamaması durumunda “dehidratasyon” denilen bir rahatsızlık oluştuğunu belirten Dr. Kadriye Uğurlu, “Yeteri kadar sıvı alınmaması durumunda anne adayının kan basıncı düşüyor, kandaki şeker ve tuz düzeyleri bozuluyor, nabız hızlanıyor ve ilerleyen dönemde bilinç bozulmaya başlıyor. Sıvının yerine konulmaması durumunda da şok tablosuna kadar giden değişimler söz konusu oluyor. Bu nedenle yaşamsal önem taşıyan su tüketimini hamilelik döneminde 2.5-3 litreye çıkarmayı asla ihmal etmeyin” tavsiyesinde bulundu.

    Liva hastanesi Kadın Hasatlıkları ve Doğum Uzmanı Uğurlu ayrıca kadınların 11:00-17:00 saatleri arasında dışarı çıkılmamasını tavsiye eden Uğurlu, hamilelerin yaz boyunca bol bol yüzmelerini doğal ve organik beslenmelerini tavsiye etti.

  • “Dünyanın zengin ülkeleri mülteci sorununa sahip çıksalar ne mülteci ne de sağlık haklarından mahrum çocuklar kalır”

    Antalya’da düzenlenen 61. Türkiye Milli Pediatri Derneği’nin açılışına katılan Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ, “Bu meseleyi dünyanın sahiplenmesi lazım. Ben şuna yürekten inanıyorum. Dünyanın zengin ülkeleri bu meselelere sahip çıksalar dünyada ne bir tane mülteci kalır ne de sağlık haklarından mahrum bir çocuk kalır. Bu kadar zor bir şey değil. Bugün Türkiye’nin hassasiyetiyle diğer ülkeler harcanacak para itibarıyla da kaynaklar itibariyle. Bu politik sahiplenmenin eksikliğini yoğun bir şekilde yaşıyoruz ama umutsuz olmamalıyız” dedi.

    Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ, 61. Türkiye Milli Pediatri Kongresi’nin açılışına katıldı. 2 bin çocuk doktorunun katıldığı kongrede mülteci çocukların güncel sorunları ele alındı. Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ, “Bu meseleyi dünyanın sahiplenmesi lazım. Ben şuna yürekten inanıyorum. Dünyanın zengin ülkeleri bu meselelere sahip çıksalar dünyada ne bir tane mülteci kalır ne de sağlık haklarından mahrum bir çocuk kalır. Bu kadar zor bir şey değil. Bugün Türkiye’nin hassasiyetiyle diğer ülkeler harcanacak para itibarıyla da kaynaklar itibariyle. Bu politik sahiplenmenin eksikliğini yoğun bir şekilde yaşıyoruz ama umutsuz olmamalıyız” diye konuştu.

    “Prof. Dr. İhsan Doğramacı hocayı hatırlamamak mümkün değil”

    Kongrenin hayırlara vesile olmasını temenni ettiğini dile getiren Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ, “61. kongrenin açılış töreninde Prof. Dr. İhsan Doğramacı hocayı hatırlamamak mümkün değil. Cenabı Hak rahmet eylesin. Gerçekten Türkiye’de pediatri kavramının geliştirilmesi, modern anlamda üniversitenin kurulması noktasında çok büyük emekleri olmuş hocamızı burada sizin huzurunuzda saygıyla yâd ediyorum. Kendisinden benim de şahsen politikaya atıldıktan, Sağlık Bakanı olduktan sonra öğrendiğim çok şey oldu” dedi.

    “Çocuk hekimi olmak hakikaten hayatımın en güzel işiydi”

    Sağlık alanında çalışmak, hekim olmak ya da hemşire olmanın çok hayırlı bir iş olduğunu ifade eden Akdağ, “Ben inanıyorum ki özellikle çocuk sağlığı ve hastalığı ile ilgilenen sağlıkçılar belki de bu mesleğin yüreği en hassas olan insanlarıdır. Bu mesleği seçerken bu özelliklere sahip olmak ya da mesleğin içine girdikten sonra iyice güçleniyor olabilir. Çocuklarla meşgul oluyorsunuz ve o masum yavrular mutlaka sizin yüreğinizi daha farklı bir şekilde geliştiriyor. Bunu ben bütün meslek hayatım boyunca hissettim. 58 yıllık bir hayata sığan çok koşturmaca işlerin arasında Allah’a şükürlere olsun ki mensubu olmaktan ziyadesiyle memnun olduğum çocuk hekimi olmak hakikaten hayatımın en güzel işiydi. İyi ki çocuk hekimi olmuşum” diye konuştu.

    “Yıldız Atalay hocamın çok büyük katkısı olmuştur”

    Toplantılarda her zaman dile getirdiği mevzuyu tekrar dile getireceğini söyleyen Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ, konuşmasını şöyle sürdürdü:

    “Hocamın Recep niye dile getiriyorsun dediği bir hususu bir kere daha dile getireceğim. Bu pediatri uzmanlığı meselesi girişim de yani dahil olma tarafım asistanlığa başlayışım Yıldız Atalay hocamın çok büyük katkısı olmuştur. En çok Yıldız Hocamla beraber sevdim. Hakikaten çocuk doktoru olmanın nasıl bir şey olduğunu, ne kadar güzel bir şey olduğunu anlatabilecek en güzel simalardan biridir. Onun için huzurunuzda kendisine bir kez daha teşekkür ediyorum.”

    “10 yılını gece gündüz demeden, haftada ortalama 90-100 saat çalışan çok değerli mesai arkadaşlarım var”

    Türkiye’de sağlıkta dönüşümde büyük işler başarıldığını aktaran Recep Akdağ, “Elbette burada başta Cumhurbaşkanımızın en üst seviyeden bu dönüşüme katkı vermiş olması çok önemlidir. Şu anda burada bulunan Beşir Atalay çok büyük katkıları oldu. Elbette TBMM’nin çabaları var, kanunlar var. Benimle birlikte hayatlarının 10 yılını gece gündüz demeden, haftada ortalama 90-100 saat çalışan çok değerli mesai arkadaşlarım var. 61. Milli Pediatri Kongresi’nde tekrarlamak isterim, bu büyük dönüşümün gerçek mimarı siz hekim arkadaşlarımızsınız, Allah hepinizden razı olsun. Bu meseleyi sizler içselleştirmemiş olsaydınız başaramazdık” dedi.

    “Anneler mukavva sererek betonun üzerinde haftalarca yatarlardı”

    Türkiye’de bir hesaplamaya göre bebek ölümlerinin binde 7, diğer bir hesaplamaya göre ise binde 9’lara düştüğünü aktaran Akdağ, “Bebek ölümleri bir hesaplamaya göre binde 7’lere, bir diğer hesaplamaya göre binde 9’lara indi. Teknik sonuçta binde 10’un altına inen bebek ölümlerinden bahsediyoruz. Buralara gelmek kolay olmadı. Şartlarımız değişti. Artık ihtiyaçlarımız farklı. Bugün Uluslararası Pediatri Cemiyeti (IPA) müstakbel başkanını Eroll Adlen’e de ifade ettim. 1990’lı yıllar iki binlere kadar biz çocukların yetersiz beslenmesinden müthiş sıkıntı çekerdik. Adeta yağmur gibi çocuklar yağardı. Beslenme bozukluğu olan kısır döngüsüne girmiş onlarca yüzlerce çocukla karşılaşırdık. Belki 10-15 çocuk birden olurdu. 10 yaşında 8 yaşında çocukların koskoca çocukların kızamık ve kızamık sonrası zatürreden kaybedilmesi bizi ziyadesiyle üzerdi. Hem fiziksel şartlara açısından kötüydük, hem halk sağlığı açısından gerçekten iyi bir noktada değildik. Erzurum’da bizim görev yaptığımız üniversite hastanesinde anneler mukavva sererek betonun üzerinde haftalarca yatarlardı. Gece yatabilecekleri alan burasıydı” şeklinde konuştu

    “Hekim olarak en az 3-5 çocuğa ağız ağıza solunum yaptırdığımı biliyorum”

    İntörize etmek diye bir kavramlarının olduğunu söyleyen Recep Akdağ, “Ventilatör bulunmadığı için o da çocuklara bir türlü gerekli tedaviyi vermemize müsaade etmiyordu. İntör arkadaşlarımızın eline bir ambu verip saatlerce onunla çocukların yeni doğanların oksijenlenmesini sağlamaya çalışırdık. İntörlüğünde bunu yapmayan arkadaş var mı? İlk defa servisimize bir taşıma küvezi geldiği zaman sanki NASA’ya yeni bir, aya çıkma tüpü gelmiş gibi hissetmiştik kendimizi. Şartlarımız böyleydi. Bir hekim olarak en az 3-5 çocuğa ağız ağıza solunum yaptırdığımı biliyorum. Uygun bir havalandırma oksijenlendirme bile elimize yoktu” diye konuştu.

    “Türkiye’de obeziteli çocuk oranı yüzde 7’lerden 9’lara, bütün nüfusumuzda yüzde 30’u aştı”

    Şartların değiştiğini ancak ihtiyaçlarında değiştiğini ifade eden Recep Akdağ, “Mutlaka artık pediatrinin kendi alanına bulaşıcı olmayan hastalıklarla ilgili eğitimi çok yoğun olarak sokması lazım. Sağlıklı yaşama konusunu hekimlerimize hemşirelerimize öğretmemiz lazım. Türkiye’de obeziteli çocuk oranı yüzde 7’lerden 9’lara çıktı. Bütün nüfusumuzda yüzde 30’u aştı. O zaman pediatri hekimlerinin bu meseleler için çok iyi bir şekilde eğitilmesi lazım. Sağlık promosyonuyla ilgili üniversitelerde bir sağlıklı yaşamla ilgili bir ders konusu var mı müfredatlarımızda? Halbuki artık bunların müfredatlarımıza yoğun olarak girmesi gerekiyor” şeklinde konuştu.

    “Bangladeş hükümetinden 100 bin kişiye içlerinde çocuk ve kadınlar da var kamp hizmetleri vermeye çalışacağız”

    Derneğin yaptığı panelde sığınmacı ve göçmen çocuklarla ilgili olayların konuşulduğunu söyleyen Akdağ, “Suriyeli çocuklar bizim çocuklarımız neye sahipse onlar da bir insan hakkı olan sağlığa kavuşma açısından. Bir şekilde kucağını mültecilere açmış bir çok ülkede maalesef çocuklara bu imkanlar sağlanamıyor. Yakın bir zamanda Bangladeş’e giderek Lohingalı Müslümanların zulüm altında hangi şartlar altında yaşadığını bizzat yerinde gördük. 1 milyona yakın insan. Bunların yüzde 70’i çocuk ve kadın. Perişan bir durumdalar. Biz Türkiye Cumhuriyeti olarak Bangladeş hükümetinden 100 bin kişiye içlerinde çocuk ve kadınlar da var kamp hizmetleri vermeye çalışacağız. Türkiye bu noktada bütün dünyaya artık örnek teşkil eden bir ülke. Gerek gerçek anlamda harcadığı para ve ortaya koyduğu kaynaklar itibariyle. Türkiye dünyada ihtiyacı olan insanlara en ziyade hizmet eden yegane ülke. IPA ile beraber bu hususta sesimizi yükseltmek istiyoruz” ifadelerini kullandı.

    “Dünyanın zengin ülkeleri bu meselelere sahip çıksalar dünyada ne bir tane mülteci kalır ne de sağlık haklarından mahrum bir çocuk kalır”

    Bütün dünyaya Türkiye’den güçlü bir sesle haykırmanın gerektiğini dile getiren Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ, konuşmasını şöyle tamamladı:

    “Sağlık, eğitim insanca yaşama haklarının olduğunu gür bir sesle ifade etmek istiyoruz. Harvard da bir panel yapıldı. Suriye meselesini konuşuyorduk. O zaman Suriye meselesi bu kadar kötü bir hale de henüz gelmemişti. ABD’nin bölgedeki güçlü ülke olarak yapabileceği şeyler vardı maalesef bunlar yapılmadı. Suriye’deki çocukların aşılanamadığı konusuydu. Ben de çocuk hekimiyim. Sıra bana gelince dedim ki çocukların aşılanması çok önemli bir olay. Suriye’deki çocukları aşılamak çok önemli. Hadi çocukları aşılayabildiğimizi varsayalım neyi değiştirmiş olacağız. Çocukları aşılayacağız, orada zalim bir yönetim aşılanmış çocukların üzerine bomba yağdıracak. Şimdi aşılanmamış çocukların üstüne bomba yağdırıyor. Yarın aşılanmış çocukların üzerine bomba yağdıracak. Oluşturabileceğimiz yegane farklılık bu mu? Onun için bu meseleyi dünyanın sahiplenmesi lazım. Ben şuna yürekten inanıyorum. Dünyanın zengin ülkeleri bu meselelere sahip çıksalar dünyada ne bir tane mülteci kalır ne de sağlık haklarından mahrum bir çocuk kalır. Bu kadar zor bir şey değil. Bugün Türkiye’nin hassasiyetiyle diğer ülkeler harcanacak para itibarıyla da kaynaklar itibariyle. Bu politik sahiplenmenin eksikliğini yoğun bir şekilde yaşıyoruz ama umutsuz olmamalıyız. Sizin toplantınız, burada mülteci çocuklar için yapılan toplantılar bütün dünya açısından hayati önem taşıyor. Bu toplantılara vesile olan bütün arkadaşlarımı bir kere tebrik ediyorum. Unutmayın ki her şey sevgiyle başlar.”

    TMPD’nin, kurulduğundan beri çocukların sağlığı ve refahı için uğraş verdiğini söyleyen Türkiye Milli Pediatri Derneği Başkanı Prof. Dr. Enver Hasanoğlu, “Ülkemiz son 10-15 yılda sağlık konusunda çok büyük gelişme elde etti. Bütün sağlık kuruluşlarının tek çatı altında birleşmesini istiyorum. Uzun süre Sağlık Bakanlığı yapmış Recep Akdağ ve hükümete teşekkür ediyorum. Ülkemize son yıllarda 4 milyon göçmen geldi. Bunların yarısı çocuk yaştadır. Ülkemiz elinden geleni yapmaktadır. Göçmenlerin annelerine sağlıkçılarımız eğitim veriyor. Gelecek hafta Gaziantep’e giderek eğitim verecekler. AFAD’ın Başbakan yardımcısı Recep Akdağ’a bağlanması bize güç verecektir” dedi.

    Uluslararası Pediatri Cemiyeti(IPA) gelecek başkanı ve IPAF başkanı Prof. Dr. Eroll Alden ise, Türkiye’nin mülteci konusunda diğer ülkelere örnek olduğunu söyledi.

  • Rakka’da kuşatma altındaki insanlar acil sağlık hizmetlerinden mahrum durumda

    Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF), Suriye’nin kuzeydoğusunda yer alan Rakka ve dışındaki hasta ve yaralı sivillerin hayat kurtarıcı acil sağlık hizmetlerinden büyük ölçüde mahrum kaldıklarını belirtti.

    Uluslararası tıbbi insani yardım kuruluşu Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF), Suriye’nin kuzeydoğusunda yer alan Rakka’nın kontrolünü ele geçirmeye çalışan gruplar arasındaki çatışmalar nedeniyle Rakka ve dışındaki hasta ve yaralı sivillerin hayat kurtarıcı acil sağlık hizmetlerinden büyük ölçüde mahrum kaldıklarını belirtti.

    MSF Türkiye ve Kuzey Suriye Tıbbi Koordinatörü Vanessa Cramond, “Ekibimiz 29 Temmuz’da yalnızca birkaç saat içinde, Rakka’dan kaçmaya çalışırken silahla hedef alınan 4 hastayı tedavi etti, bunların arasında 5 yaşında bir çocuk da vardı. Şehirden çıkma şansı olmayan insanların hayatından endişe duyuyoruz. Hastalar bize Rakka’da mahsur kalan çok sayıda hasta ve yaralının sağlık hizmetlerine erişiminin son derece kısıtlı ya da yok denecek düzeyde olduğunu, aynı zamanda şehirden kaçmalarının da neredeyse imkansız olduğunu aktarıyorlar” dedi. Rakka’dan kaçıp MSF tarafından tedavi edilen sınırlı sayıdaki hasta, şehirden çıkmanın tek yolunun kaçakçılar olduğunu bildirdi. Bu nedenle Cramond, acil tıbbi bakıma erişimde de büyük gecikmeler yaşandığını vurguladı.

    Göğsünden şarapnelle yaralanan ve ailesinden 7 kişiyi kaybettikten sonra Rakka’dan kaçan 41 yaşındaki bir hasta, “Rakka’da hava saldırısından kurtulursanız havan ateşine yakalanıyorsunuz. Havan ateşi değilse keskin bir nişancı ya da patlayıcı madde nedeniyle ölüyorsunuz. Bir şekilde hayatta kaldıysanız açlık ve susuzlukla çevriliyorsunuz; çünkü ne gıda, ne su, ne de elektrik var” dedi. Bu hastanın annesi bir hava saldırısı sonucunda yıkılan bir binanın enkazında 15 saat kaldıktan sonra çıkarılabilmiş ve ancak o zaman temel bir tıbbi bakım görüp şehirden ayrılmıştı.

    Suriye’nin kuzeydoğusunda hizmet veren MSF sağlık ekipleri, Haziran ayından bu yana Rakka ve çevresindeki köylerden gelen 415 hastayı tedavi etti. Hastaların çoğu, el yapımı patlayıcı (IED), mayın, patlamamış mühimmat, şarapnel ve kurşunla yaralanmış kişilerden oluşuyor.

    Rakka’nın genelinde birçok insanın köylerine dönmeye başladığı görülüyor. Ancak çatışmaların etkisi buralarda da hala etkisini gösterdiğini, köy ve kasabalarda hala birçok sayıda el yapımı patlayıcı, bubi tuzağı ve patlamamış mühimmat bulunduğunu aktaran Cramond,“Bu patlayıcı maddeler nedeniyle birçok insan normal hayatına geri dönemiyor. Örneğin, Rakka’nın kuzeyindeki Hazima’da ekiplerimiz yerel bir okulda tekrar sağlık hizmeti sunmaya başladılar. Ancak bu çalışma durduruldu, çünkü binada mayın ve bubi tuzakları olduğu tespit edildi” dedi.

    MSF savaşın tüm tarafları ve müttefiklerini sivillerin korunması, sağlık hizmetlerine erişimin sağlanması ve savaş yaralılarının tedavi amacıyla bulundukları yerden çıkarılması konusunda güvence sağlamaya çağırdı. MSF ayrıca, insanların güvenle evlerine dönebilmeleri ve acil tıbbi bakıma ihtiyacı olan insanların gerekli tedaviyi alabilmeleri için, Suriye’nin kuzeydoğusunda mayın temizleme çalışması yapacak uluslararası kuruluşlara izin verilmesinin önemini hatırlattı.