Etiket: Lazım”

  • Mektebim Okulları kurucusu Kalko: ’’Eğitimde Türkiye’nin, 100 yıllık planlaması olması lazım’’

    Mektebim Okulları’nın Kurucu Ümit Kalko, ’’Eğitimde Türkiye’nin, 100 yıllık planlaması olması lazım. 3, 5,10 yıllık planlamalardan bahsetmiyoruz. Eğitimde 100 yıllık planlama yapılmalı. Şuanda özel okullar eskiye göre daha fazla desteklenmekte. Artık özel okulların çeşitli yatırım teşvikleri var’’ dedi.

    Mektebim Okulları’nın ev sahipliğinde düzenlenen EGT ’Ulusal Kalkınma ve Küresel Barış İçin Eğitim Paneli’ Haliç Kongre Merkezi`nde yapıldı. Ülkelerin kalkınması, o ülke ekonomisine değer katacak yeterli sayı ve donanıma sahip insan gücünün ülkenin stratejik planına ve hedeflerine uygun biçimde artırılmasına bağlı. Türkiye’nin hızla ilerleyen pek çok gündem maddesi arasında en önemlilerinden biri eğitim. Panelde ulusal kalkınma ve küresel barış için eğitimin önemine dikkat çekildi.

    Panele, MektebimKurucusu Ümit Kalko,Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Ayşe Kardaş, Talim Terbiye Kurulu Eski Başkanı Prof. Dr. Ziya Selçuk, UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Başkan Vekili Avni Botsalı, University of Tennessee Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Aydeniz, Fütürist Ufuk Tarhan ve çok sayıda eğitimci katıldı. Prof. Dr. Selçuk Şirin’de video bağlantı ile panele katılım gösterdi.

    ’’Ülkemizde kronikleşen dershane krizi olmayacak’’

    Panelde konuşan Ümit Kalko, ’’Eğitimde Türkiye’nin 100 yıllık planlaması olması lazım. 3, 5, 10 yıllık planlamalardan bahsetmiyoruz. Eğitimde 100 yıllık planlama yapılmalı. Şuanda özel okullar eskiye göre daha fazla desteklenmekte. Artık özel okulların çeşitli yatırım teşvikleri var. Özel okulların bu yatırım teşviklerinin karşılığında yatırım yaptıktan sonra gerekli talebi toplayabilmeleri için öğrenci teşvikleri var. Bu teşviklerin biraz daha zoraki hızlandırılması için dershanelerin dönüşümü söz konusu oldu. Artık dershane diye bir kavram kalmayacak. Ülkemizde kronikleşen dershane krizi olmayacak. Artık dershanelere harcanan gerek yatırımcıların harcadığı gerek velilerin harcadığı bu ekonomiler, Türkiye’deki nitelikli okul sayısının ve eğitim kalitesinin artması için harcanacak’’

    ’’Eğitimli ülkelerde eğitimli vatandaşlar daha az suç işlemekteler’’

    Gelişmekte olan bir ülke olmaktan gelişmiş ülke olma yolunda ilerleyen, muasır medeniyetleri hedef edinen ülke olarak Türkiye’mizin, eğitimle alakalı yapacağı çok şeyler var diyen Ümit Kalko,’’Eğitimle alakalı yapacağı şeylerin kalkınmaya ve ’Yurt Barış Dünyada Barış’ sloganıyla bir ülkeyi var eden milletimize karşı bir takım sorumluluklarımız var. Eğitime yapılan yatırım, geleceğe yapılan yatırımdır. Kalkınmış olan ülkelerin kimler olduğuna baktığımız zaman eğitim sistemlerini incelediğinizde ciddi bir ivme görüyoruz. Eğitimle alakalı yapılacak olan yatırımların kalkınmayla bire bir ilişkisi var; suç oranları düşmekte. Eğitimli ülkelerde eğitimli vatandaşlar daha az suç işlemekteler. Eğitimli insanların olduğu ülkelerde sağlık sorunları daha sınırlı olmakta ve sağlık harcamaları daha sınırlı olmakta. Eğitimli ülkelerde tasarruflar, maliyetler, üretkenlikler, verimlilikler, bilinçli girişimcilik ve birçok şeyin katkısı kalkınmaya bire bir etki etmekte. Hedefimiz muasır medeniyetlerse bizim büyük düşünmemiz lazım, büyük hayaller kurmamız lazım. Bu hayallerimiz somuta indirgeyip hedeflerimiz haline getirmemiz lazım. Çok ciddi projeksiyonlar çizmemiz lazım. Bunları devlet politikası haline getirmemiz lazım’’ şeklinde konuştu.

    ’’Özel okullaşma yüzde 25’lere çıkacak’’

    Özel okullaşma konusunu değerlendiren Kalko, ’’Özel okullaşmada 2012-13 yıllarından bu yıllara baktığımız zaman yüzde 4 ve 4,5’larda olan özel okullaşma oranı dershanelerin dönüşüm sürecine girmesiyle bir anda yüzde 8,5-9’lara kadar uzanan yatırım ağına dönüştü. Bu daha da büyüyecek. Milli Eğitim Bakanlığımızın kendi öngörüleri 2023 yılında yüzde 15’lere çıkacağı yönünde. Benim şahsi görüşüm olarak yüzde 25’lere çıkacak bir potansiyel olduğu kanaatindeyim. Özellikle son dönemlerde özel okul sayısındaki artışları ve birçok kişinin özel okullar yaptığı teşvikleri görünce ve girişimci bir toplum olduğumuzu görardı etmeyince yüzde 25’lere kadar çıkacak bir özel okullaşma oranı yakalayacağız’’ diye konuştu.

    Bir ülkenin kalınması için sermaye ve teknolojini transferini yanı sıra yeterli sayıda yetişmiş iyi işgücüne, bunların olması için eğitime ihtiyacı olduğunu belirten Ayşe Kardaş, ’’Kadınların işgücüne katılımında eğitim enönemli faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Bugün hükümet olarak aldığımız tedbirler neticesinde kız-erkek okullaşma oranında ciddi iyileşmeler sağladık. İlk ve ortaöğrenimde yüzde 95 seviyelerini yakaladık. Lisede ise bu oran yüzde 81 civarında. Genel olarak ilköğretimde okullaşma oranının mevcut durumuna bakıldığında cinsiyetler arası eşitsizliğin ortadan kalktığı görülmektedir. Güçlü ve sürdürebilir ekonomik kalkınma ve küresel barışın tesisinde kadının, eğitim ve istihdama katılımı gözardı edilmemelidir. Bilakis teşvik edilmelidir’’ dedi.

    Eğitimin bir gösterilen yüzü var, birde gösterilmeyen yüzü olduğunu ifade eden Prof. Dr. Ziya Selçuk,’’Biz, dilimize hâkim olmadığımız için kendi kelimelerimiz ve kavramlarımız olmadığı için başka kavramları ödünç kullanarak sanki bir medeniyetin içerisinden konuşuyormuş gibi yapıyoruz. Bizim dilimiz, şuanda kullandığımız kelimeler anlamında bir defa ulusal değil ki kalkınmamız ulusal olsun. Biz, dilimizin düşüncelerimizi nasıl değiştirdiği noktasında yeterinde bir çaba sarf etmiyoruz ki gerçek maliyelerin ne olduğunu görelim. Bir şekilde kalkınmayı eğitimle ilişkilendirip aslında neden-sonuç ilişkisinin kurulmasında hata yapıyor olabiliriz. Bunun bütünsel bir insan yetiştirmeyle ilgili olduğunu söylemek durumundayım’’ dedi.

    Eğitimin gerekliliğinden bahsetmek abeste iştigal olduğunu söyleyen Avni Botsalı,’’UNESCO, eğitimde ve kültürde kaliteli ve nitelikli bilginin ana mutfaklarından bir tanesi. Eğitim alanında dil özürlü, başkalarına tabii ve başkalarını takip eden bir ülke konumundan çıkmalı. Dünyadaki gelişmeleri görebilen ve teknoloji koştuğu hızla olmasa da ona yakın bir hızla uluslararası ve küresel sisteme entegre olabilen bir ülke olmalıyız.”İfadelerini kullandı.

    Ufuk Tarhan, ’’Sadece 30 sene içinde bilgisayar dediğimiz aracın ve onun biraz daha gelişmiş türevlerini kullanmamız ve anlamamamız halinde hiçbirşey yapmamız mümkün değil. 30 sene önce hiç olmayan bir şey, bugün vazgeçilmez. Şuanda eş zamanlı olarak dijital devrim içindeyiz. Biyoloji dahil dijitalleşiyor. Şuanda robot devrimi yaşıyoruz. Birçok işimizi robotlara devretmeye hazırlanıyoruz’’ dedi.

    Türkiye’den 17 Ağustos 1999 deprem gününde ayrıldığını belirten Doç. Dr. Mehmet Aydeniz, O günden bugüne kadar geçen süreçte Türkiye müthiş bir değişim yaşamış. Özellikle bu değişim enerjisini İstanbul’da hissediyorum. Gençler kendilerini yetiştirmek için kişisel gelişim seminerlerine katılıyorlar. Bir sinerji var. Fakat bu sinerjiyi İstanbul dışına çıktığınız zaman göremiyorsunuz’’ açıklamasında bulundu.

  • Simon Calder: “Terör olayları ile bir şekilde yüzleşmemiz ve ülkeyi kalkındırmamız lazım”

    Independet Yazarı Simon Calder, istenmeyen terör olayları ile bir şekilde yüzleşmek ve ülkenin kalkındırılmasını gerektiğini söyledi.

    Uludağ Ekonomi Zirvesi’nde ‘yeni Türkiye yeni büyüme hikayesi’ konulu oturum gerçekleşti. Oturumda konuşan Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Begümhan Doğan Faralyalı, Danimarka Maliye Bakanı ile beraber bir toplantıda olduğunu dile getirdi. Faralyalı, “Hemen yanına gittim. Bakana, ’Ya siz dünyanın nasıl en mutlu insanlarısınız’ dedim. O da bana, ’Sana tek bir kelime ile cevap vereceksem olursam güven. Biz Danimarka’da birbirimize güveniyoruz ve mutluyuz’ dedi. Bir toplumda güven arttıkça refah çoğalıyor. Bizim yeni bir Türkiye hikayesini değer toplum oluşturmaktan önce güven inşa etmemiz gerekir. Hepimiz kendi mahallelerimizden dışarıya çıkarak birbirimizi dinleyeceğiz. Toplumlar şirketlerden, şirketler insanlardan oluşuyor. Biz güveni kendi şirketlerimizde hayata geçirebiliyor muyuz. Türkiye’de değerlerimizi ve müştereklerimizi oluşturarak güçlü bir Türkiye hikayesi oluşturabiliriz” diye konuştu.

    “İstenmeyen olaylarla bir şekilde yüzleşmemiz ve ülkeyi kalkındırmamız lazım”

    Independet Yazarı Simon Calder ise “Ülke için istenmeyen olaylarla karşılaştık. Bu olaylarla bir şekilde yüzleşmemiz ve ülkeyi kalkındırmamız lazım. İnsanlar arasında ilişkilerin gelişmesi açısından uluslararası turizm önemli. 2 gün öncesinde maalesef Londra’da çok kötü terör olayı gerçekleşti. Hiç istemediğimiz olay gerçekleşti ve pek çok kişi hayatını kaybetti. Tüm bunlar dolayısıyla Londra’nın boş bir şehir olmasını istemeyiz. Türkiye ile alakalı hiç problem yokmuş gibi davranmayacağım. Genel bir riski değerlendirmemiz lazım. İngiliz turistler için en büyük risklerden bir tanesi suda yaşadıkları kazalar. Bunu unutuyoruz. Terörizm kötü bizi duygusal yönden davranışlarımızın değişmesine sebep oluyor” diye konuştu.

    “İngilizler Türkiye’ye daha kolay gelecek”

    Geçtiğimiz sene İngiltere’de referandum olduğunu hatırlatan Calder, “Biz AB’den ayrılalım dedik. Ben de bilmiyorum ama öyle bir karar verdik. Bizim için AB’den ayrılmak enteresan bir yolculuk olacak. İngilizlerin, İtalya’ya, Portekiz’e ziyareti daha zor olacak. Ama Türkiye’ye daha kolay gelecek. Sizin elektronik vize sisteminiz var. İki dakikada açıkçası başvurabiliyorum. Ama AB’ye zor oluyor. Havacılık sektörü bu alanda olmazsa olmaz. Türkiye ve İngiltere birbirine benzer. Muazzam havacılık sektörleri var. Türk Hava Yolları bildiğiniz üzere diğer hava yollarından daha fazla ülkeye uçuş sağlıyor. İngiliz hükümeti bir seyahat yapacağı zaman bu ülkelere gidecek olursanız İstanbul’da eğer aktarma yaparsanız ek bir katkı verecek. 75 pound vergi ödenmesi gerekecek. Ama İstanbul üzerinden normalde uçarsanız o zaman 13 pound ödemeniz gerecek. Oda yaklaşık olarak 40 liraya geliyor. Hem paranız cebinizde kalır hem Türkiye’nin hem de dünyanın en iyi havaalanını ziyaret etmiş olursanız. Yenisi de yolda” diye konuştu.

    “Türkiye’deki birikimimizi ve tercihlerimizi yurt dışına taşımamız gerekiyor”

    LC Waikiki Yönetim Kurulu Başkanı Vahap Küçük ise “2002 yılından sonra Türkiye ciddi kabuk değiştirdi. Türkiye’de ciddi bir alışveriş yatırımı başladı. Bizim sektörü büyüttü. Bu aynı zamanda yurt dışındaki rakip markaları Türkiye’ye getirdi. Bu durum markalarımızı geliştirme konusunda ciddi katkı sağladı. Milli geliri 2 bin dolar olan ülkelerdeki insanlar aynı ürünü Türkiye’den yüzde 40 daha pahalıya giyiniyorlar. Bugün Türk markaları olmasa Türkiye’de üretim durma noktasına gelebilirdi. O yüzden Türk markaları alışveriş merkezinde bir çok ülkede metrekare olarak fazlasını alabiliyor. Biz Türkiye’deki birikimimizi ve tercihlerimizi yurt dışına taşımamız gerekiyor. Afrika, Asya ve yakın coğrafya büyük fırsat. Bu ülkeler Türkiye’nin 25 yıl öncesindeki halindeler. Oraya gittiğimiz zaman en gözde markalar olarak Türk markalarına güvenmek zorundayız. Yurt dışına açılmak zorundayız” şeklinde konuştu.

  • Başbakan Yıldırım: “Terör konusunda çifte standardı bırakmak lazım”

    Başbakan Binali Yıldırım, “İstanbul ne kadar güvenliyse Londra da o kadar güvenlidir. Ankara ne kadar güvenliyse Paris de o kadar güvenlidir. Terör konusunda çifte standardı bırakmak lazım. Terör konusunda bütün ülkelerin bir araya gelmesi, ortak mücadele yapılması lazım” dedi.

    Başbakan Binali Yıldırım, Elazığ Valiliğini ziyaret ederek burada bir televizyon kanalının canlı yayınına katıldı. Soruları yanıtlayan Başbakan Yıldırım, Alevi ile Sünnilerin birbirine düşürülmeye çalışılmasıyla ilgili soruya kendisinden örnekle cevap verdi. Türkiye’de memleketi Erzincan’ın esasında bir model olduğunu aktaran Başbakan Yıldırım, “Ben Erzincan’ın Refahiye kazasının Kayı köyünde doğdum, Hacı Topal Dursun’un da oğluyum. Türkiye biliyor. Bizim Alevi vatandaşlarımızla, Sünni vatandaşlarımızın birlikte yaşadığı, her şeyini paylaştığı bir kültürden geliyoruz. Bizim ayrımız, gayrımız yok. Nitekim benim adımı koyarken de, güzel ahlakından güzel komşuluğundan etkilenerek, Binali ismini bana koymaya karar vermişler. Yani zannediliyor ki Alevi, Sünni vatandaşlar arasında sorun var, hiçbir sorun yok. Bu sorun maalesef son 10-15 yılda Avrupa ülkelerinin Aleviliği, Alisiz Alevilik, daha doğrusu ateizm din inanç olmadan bir grup tarafından yapay olarak böyle bir çalışma var. Bu çalışma ile Alevi, Sünni kardeşlerimizin arasını açmaya gayret ediyorlar, ama bu yürümez. Yüz yılların getirdiği bu kardeşliği kimse bozamaz. Zaman zaman kışkırtmalar oluyor ama bugüne kadar başarılı olamadılar, olamazlarda” dedi.

    “Terör herkesin başının belasıdır”

    Londra’daki saldırıyla ilgili soruya cevap veren Başbakan Yıldırım şöyle konuştu:

    ”Olay yerel saatte 02.35 sıralarında oluyor. İngiliz polisi ilk bilgilere göre terör saldırısı olarak değerlendiriyor. Bizimde haber merkezlerinden edindiğimiz ilk bilgiler, bir kalabalığın üzerine aracının sürdüğü, bir kadının hayatını kaybettiği 12 kişinin yaralandığı, daha sonra bir olay daha oluyor. Muhtemelen değerlendirilen aynı olayı yapan arabadan iniyor polise bıçakla saldırırken etkisiz hale getiriliyor. Burada şuna dikkat çekmek lazım. Terör herkesin başının belasıdır. Sadece terörü Müslüman ülkelerle zikretmek en büyük yanlıştır. Terör küresel bir felakettir. İnsanlığını başının belasıdır. Yani, İstanbul ne kadar güvenilirse Londra da o kadar güvenlidir. Ankara ne kadar güvenliyse Paris de o kadar güvenlidir. Terör konusunda çifte standardı bırakmak lazım. Terör konusunda bütün ülkelerin bir araya gelmesi lazım. Ortak mücadele yapılması lazım. Bugünlerde DEAŞ törenine İslamist terörizm diyorlar, bu bizim kanımıza dokunuyor. İslam dini ile terör asla birlikte zikredilemez. Böyle bir şey olmaz. Bizim dinimiz barış, kardeşlik dini. Her terör olayını yapanı Müslümanlığa, İslamiyet’e mal etmek işin başından beri terörde çifte standart anlamına gelir.”

    “Yüzde yüz güvenlik bir ülke yok”

    Turizm sezonun açılmasıyla Avrupa’dan yapılan rezervasyonların azlığıyla ilgili soruya da cevap veren Başbakan Yıldırım, “Rezervasyonlar da var, azalma da var. Türkiye turizmde çok iyi konumda, açık ara birçok ülkeden önde çok büyük gelişme kaydediyor. Hazır işte terörde iyi bir malzeme, bunu kullanarak maalesef kafa karıştırıyorlar. Güvenli değil, giderseniz risk size ait diyorlar. Bazısı gitmeyin diyor. Bunların hepsi bir oyunun parçası. Yüzde 100 güvenli olan bir ülke yok. Teröre karşı ben iddialıyım, bizde hiçbir olay olmaz diyen ülke doğruyu söylemez. Nitekim Avrupa ülkeleri ne kadar kısıtlama yapıyor. Giriş çıkışları kısıtlıyorlar. Envai tür eziyetler yapıyorlar. Artık oralarda terör bir paranoyaya dönüşmüş vaziyette. Her şeyden korkuyorlar, abartılı bir şekilde yapıyorlar yine oluyor mu oluyor. Şimdi bir kere kendini yok etmeyi kafayı koymuş adama ne yapacaksın. Terör de özellikle gelişmiş ülkelerde Avrupa’yı, ABD’yi daha akılcı düşünmeye davet ediyoruz. Buna ihtiyaç var. Eğer siz İslamcı terörist diye tanımla getirirseniz, baştan terörü teşvik edersiniz. Bununla da kalmazsınız bütün Müslümanları karşınıza alırsınız” diye konuştu.

    “Terörle mücadelede taarruz dönemi”

    Türkiye’deki terörle mücadeleyle ilgili de bilgi veren Başbakan Yıldırım, şunları kaydetti:

    “Bizim geçtiğimiz yılın Ağustos ayından beri terörle mücadele de yeni bir yol belirledik. Buda taarruz şeklinde. Savunmadan ziyade üzerilerine üzerlerine gidiyoruz. Bunun kış aylarında da bırakmadık. Geçmiş dönemlerde kar yağdı herkes mücadeleyi bırakıyordu, onlar inlerinde güvenlik kuvvetleri de kendi bölgelerinde bekliyordu. Bu sefer bunu yapmadık. Kış şartlarında da Lice’de, Bingöl, Diyarbakır ve bir takım riskli bölgelerde operasyonlar devam ediyor. Kış şartlarında da devam ediyordu. Bu işin yazı kışı yok. Terör başımızın belasıdır, yazda olsa kış da olsa doğuracağı acı sonuçlara katlanmak istemiyoruz. Bunun için sürekli kaçtıkları yere kadar kovalayarak, içeride dışarıda sınırdan girişte, yuvalandıkları yerlerde üzerilerine gidiliyor. Binlerce güvenlik kuvveti, şu anda sahada ve şunu söyleyebilirim yüzde yüz inisiyatif devlettedir. Bunu zaten bölgeye gittiğimizde görüyoruz. Eskiden oralara gittiniz de size selam vermekten kaçınırlardı. Şimdi HDP’nin adamları gelince yüzlerine bakmıyorlar. Nereden nereye geldik. Irak’ta, Suriye’de otorite boşluğundan kaynaklı terörün alt yapısı var. Ama Türkiye’deki faaliyetlerini biz büyük ölçüde kontrol altına aldık. Şimdi de girişleri engelleme çalışmaları içerisindeyiz.”

  • ASO Başkanı Özdebir: “Bahreyn ile ticaret hacminin artırılması lazım”

    Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Nurettin Özdebir, Türkiye ve Bahreyn arasındaki ticaret hacminin çok düşük olduğunu belirterek, bunun artırılması gerektiğini söyledi.

    Bahreyn Maliye Bakanı Şeyh Ahmed Bin Mohammed Al Khalifa ve beraberindeki heyet, ASO 1’inci Organize Sanayi Bölgesini ziyaret etti. ASO Başkanı Nurettin Özdebir, Ankara sanayisi ve ASO 1’inci OSB hakkında Bakan Al Khalifa’a bilgi verdi. ASO 1’inci OSB’nin Türkiye’nin en iyi organize sanayi bölgelerinden birisi olduğunu belirten Özdebir, “Bölgemiz değişik sektörlerde faaliyet gösteren 270 fabrikasıyla 35 bin kişiye doğrudan istihdam olanağı sağlamaktadır” dedi.

    Türkiye ile Bahreyn arasındaki ticaret hacminin çok düşük olduğunu ve bunun artırılması gerektiğini belirten Özdebir, “Ankara gelişen sanayi altyapısı, üretim kabiliyeti ile Türk sanayisinde öne çıkan şehirlerden birisi haline geldi. Türkiye’de üretilen yüksek teknoloji ürünlerin yüzde 20’si burada üretilmektedir. Bu anlamda Ankara diğer şehirlerden farklı bir konumda. Ankara, birçok sektörde üretim yapan firmalarıyla çok önemli bir üretim merkezi haline geldi. Bahreyn ile sanayi alanında işbirliğinin geliştirilmesi konusunda her türlü desteğe hazırız” diye konuştu.

    “Türkiye sanayileşme sürecinde dev adımlar attı”

    Bahreyn Maliye Bakanı Şeyh Ahmed Bin Mohammed Al Khalifa ise şunları kaydetti:

    “Türkiye’nin sanayileşme sürecinde dev adımlar attığını, bu adımları burada yerinde görmek şahsımız ve ülkemiz adına oldukça büyük bir fırsat oldu. Bugün burada olmamız, bir sonraki adımlarımız için başlangıç olacaktır. Burada edindiğimiz izlenimleri ülkemizde uygulamak istiyoruz. Buradaki misafirperverlikten dolayı çok mutlu olduğumuzu belirtmek isteriz.”

    Konuşmalardan sonra konuk Bakan Al Khalifa, ASO Başkanı Nurettin Özdebir ile birlikte bölgedeki Hidromek, Nurol Makina ve Aydın Yazılım firmalarını ziyaret etti.

  • Bakan Özhaseki: “500 bin binayı Türkiye çapında değiştirmemiz lazım”

    Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki, Türkiye çapında 500 bin, İstanbul’da ise 200-250 bin binanın değiştirilmesi gerektiğini söyleyerek, “Benim okuyabildiğim hocalarımızdan bir tanesi hariç diğerleri diyorlar ki 2030’a kadar İstanbul’da bir deprem gerçeğiyle karşı karşıya kalacağız. Anlaştıkları ortak bir nokta bunun şiddeti 7.2 ile 7.65 arası olacak diyorlar” dedi.

    Türkiye İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneğinin (İMSAD) 35’inci Olağan Seçimli Genel Kurul Toplantısı Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki’nin katılımıyla yapıldı. Toplantıya, Bakan Özhaseki’nin yanı sıra Türkiye İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği (İMSAD) Yönetim Kurulu Başkanı Fethi Hinginar ve inşaat sektörünün önde gelen isimleri katıldı. Toplantıda, inşaat sektörü, yapıların depreme dayanıklılığı, kentsel dönüşüm konuları konuşuldu. Bakan Özhaseki konuşmasında Türkiye’nin deprem kuşağında yer alan bir ülke olduğuna vurgu yaparken yaklaşan referandumla ilgili açıklamalarda da bulundu.

    “Her sene 500 bin binayı Türkiye çapında değiştirmemiz lazım”

    Türkiye’nin deprem kuşağında yer alan bir ülke olduğuna dikkat çeken Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki, “Türkiye’de inşaat sektörünün önü çok açık, Batı ülkeleriyle falan kıyaslanmayacak derecede açık. Niye, çok sağlıksız ve kimliksiz yapılara sahibiz, deprem gerçeği olan bir ülkede yaşıyoruz. Bu yapıların büyük bir çoğunluğu da değişmek dönüşmek zorunda. Ülkemizde tehlike oluşturan alanların yüzde 42 olduğunu bilmemiz lazım. Son yüzyılda ülkede 6 ve üzerindeki deprem sayısı 56, ölen insan sayımız 82 bin kişi. Bunlar ciddi ve biraz ürkütücü rakamlar. İstanbul üzerinde biraz çalıştığımız zaman karşımıza daha korkutucu rakamlar ve raporlar çıkıyor. Benim okuyabildiğim hocalarımızdan bir tanesi hariç diğerleri diyorlar ki 2030’a kadar İstanbul’da bir deprem gerçeğiyle karşı karşıya kalacağız. Anlaştıkları ortak bir nokta bunun şiddeti 7.2 ile 7.65 arası olacak diyorlar. Türkiye’de ortalama 20 milyon yapı stoğu var, 99 yönetmeliğinden sonra yapılanların sayısı 5 milyon civarında gerisi 99 öncesi yapılanlar bunlar ne kadar sağlıklı? En fazla yüzde 50’si sağlıklı o zaman 7, 7.5 milyon binanın bir an önce değişmesi ve dönüşmesi lazım. 2012’den bu tarafa toplamda ulaşabildiğimiz bağımsız birim sayısı 960 bin. Bizim her sene 500 bin binayı Türkiye çapında değiştirmemiz lazım. 200- 250 bin yapıyı da İstanbul’da değiştirmemiz lazım. Düşündüğümüz rakamları gerçekleştirebilirsek 45-50 milyar dolarlık bir hareket getiririz ekonomiye” dedi.

    “Binali Bey ile Tayyip Bey’in hukukundan sürüyor”

    Anayasa değişikliği konusunda ne oy verirse versin herkese saygısı olduğunu ifade eden Bakan Özhaseki, “Evet de dese kutsal hayır da dese kutsal. Buradaki herkes samimi olarak ülkesinin geleceği için doğru bildiğine ve iyi olacağına inandığı bir şeye evet diyecek. O yüzden hakikaten saygı değer bunu da asla kavga sebebi yapmamak lazım. İkili yapı sürdürülemiyor, bizim arkadaşlara dedim ki Atatürk-İnönü döneminden başlayarak, bugüne son döneme kadar cumhurbaşkanı başvekil çatışmaları bunların neticeleri bunun ekonomiye yansımaları bir çıkarın getirin. Mesela Demirel ile Özal’ın kavgasında rahmetli Özal dava açmıştı, 13 milyon lira tazminat kazanmıştı. Şu anda sürüyor, nasıl sürüyor Binali Bey ile Tayyip Bey’in hukukundan sürüyor. Ben kardeşimle gelsem geçinemem. Birimiz cumhurbaşkanı birimiz başbakan olsak geçinemeyiz. İstikrarlı bir Türkiye lazım. İstikrarın olmadığı bir yerde yatırım olmaz, yabancı gelmez, ileriye doğru doğru adımlar atılmaz” diye konuştu.

    Bakan Özhaseki, plaket takdiminin ardından toplantıdan ayrıldı.