Etiket: ’Laparoskopik

  • Laparoskopik Ve Endoskopik Girişimler Yaygınlaşıyor

    Türkiye Endoskopik ve Laparoskopik Cerrahi Derneği Başkanı ve Gazi Üniversitesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emin Ersoy, hastaya aynı anda laparoskopik olarak apandisit ve safra kesesi ameliyatı ile endoskopi işlemi gerçekleştirdi.

    Türkiye Endoskopik ve Laparoskopik Cerrahi Derneği Başkanı Prof. Dr. Emin Ersoy, genel cerrahide son 20 yıldır görülen en önemli gelişmenin teknolojinin genel cerrahi alanına girmesi olduğunu söyledi. Ersoy, daha önce açık olarak yapılan birçok ameliyatın günümüzde laparoskopik (kapalı) ya da robotik yöntemle başarıyla yapılabildiğini belirterek, “Hastamıza aynı anda laparoskopik olarak apandisit ve safra kesesi ameliyatı ile endoskopi işlemini gerçekleştirdik. Bu 3 işlem genellikle ülkemizde aynı anda uygulanan işlemler değildir” dedi.

    Prof. Dr. Emin Ersoy, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Açık yöntemle ameliyat edilen hastalar, operasyon sonrası günlerce hastanede yatıp haftalar sonra normal hayatlarına dönebilirken, kapalı yöntemle ameliyat olan hastalar birkaç gün içinde günlük yaşamlarına kaldıkları yerden devam etme şansı bulabiliyor. Endoskopi genel cerrahi alanında laparoskopi ile birlikte kullanılmaktadır. Tanısal endoskopik işlemlerde de yaygın olarak kullanılan endoskoplar, ileri laparoskopik işlemlerde genel cerrahların en büyük yardımcısıdır. Karın içerisinde yapılan yeni bağırsak ve mide geçiş yerlerinin kontrolü gerektiğinde kapalı olarak çıkartılması planlanan yerin tespiti gibi birçok uygulamada laparoskop ve endoskop birlikte kullanılırlar.”

    AMELİYATLARDA KULLANILAN İLERİ TEKNOLOJİ KOZMETİK FAYDA SAĞLIYOR

    Prof. Dr. Emin Ersoy, ileri teknolojik yöntemlerin operasyonlarda kullanılmasının hastaya büyük kozmetik faydalar getirdiğini söyledi.

    Karın bölgesinde oluşan büyük kesi yeri izlerinin kapalı yöntemle ameliyat edilen hastalarda bulunmadığını belirten Ersoy, ameliyat sonrası ağrıların da bu yöntem sayesinde son derece az olduğuna dikkat çekti.

    Prof. Dr. Emin Ersoy, gerçekleştirdiği son operasyonda hastanın hem apandisiti hem de safra kesesinin alındığını aynı zamanda endoskopi ile sorunlu olan midesinin kontrol edildiğini bildirerek sözlerini şöyle sürdürdü :

    “30 yıl önce ülser nedeniyle midesi alınan bir hastamızın yapılan tetkiklerinde apandisit ve birlikte safra kesesi taşı saptanmıştır. Bugün artık pek yapılmayan bir teknik ile 30 yıl önce geçirdiği mide ameliyatı sonucu, hiç kontrolü yapılmayan ve muhtemel karın ağrısının da bir nedeni olabilecek olası mide problemini saptamak için endoskopi yapılması planlanan hastamız, acil olarak ameliyata alınmış, hem apendisiti hem de safra kesesi kapalı (laparoskopik) yöntemle çıkartılmıştır. Hastamız uyurken endoskopi ile mide kontrolü de gerçekleştirilmiş ve 3 işlem bir arada gerçekleştirilmiştir.”

    LAPAROSKOPİK VE ROBOTİK CERRAHİ İLE HASTA KONFORU ARTIYOR

    Gazi Üniversitesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.Dr.Emin Ersoy, karın içerisindeki geçirilmiş operasyona bağlı yapışıklıkların laparoskopik yöntemle açılarak gerçekleştirildiği bu operasyonun, genel cerrahide sık yapılan bir uygulama olmamasına karşın cerrahın bilgi ve eğitiminin hastaya sunduğu bir konfor olduğunun altını çizdi.

    Operasyon ile hastayı açık olarak ameliyat edip sonrasında endoskopi yapmak yerine aynı anestezi ile 3 girişimin bir arada gerçekleştirildiğini kaydeden Ersoy, “Gelecekte robotik cerrahinin işin içerisine daha fazla girmesi ve işlemi gerçekleştirmek için açılan delik sayısının azalması ile klasik cerrahi ile yapılan bir çok girişim laparoskopi+robot +endoskopi ile gerçekleştirilecek ve hasta konforu daha da artacaktır” diye konuştu.

  • Laparoskopik Yöntemle Mide Fıtığı Tedavi Edildi

    Şırnak’ın Cizre ilçesinde yaşayan Sait Aşkın (63), uzun süredir yaşadığı mide fıtığı hastalığından, laparoskopik yöntemle gerçekleştirilen ameliyat ile kurtuldu.

    Geçmişte Tarsus’ta yaşayan, uzun süre önce ise memleketi Cizre’ye yerleşen 10 çocuk babası ve 3 torun sahibi Sait Aşkın, bir süredir karın ağrısı, yanma, iştahsızlık sorunlarından şikayetçiydi. Sıkıntıları artınca Cizre’de muayene olan Aşkın’a ‘mide fıtığı’ teşhisi konulup ameliyat gerektiği belirtildi. Bunun üzerine çocukları, Sait Aşkın’ı Medical Park Tarsus Hastanesi’ne getirdi. Sait Aşkın’ı muayene edip tetkikler yapan Op. Dr. Mehmet Ali Sun da ameliyat önerince, nissen laparoskopik yöntemle fundoplikasyon ve eruroplasti operasyonu yapıldı.

    Ameliyatın ardından 4 gün hastanede yatan Aşkın taburcu edildi. Kendisini çok iyi hissettiğini söyleyen Sait Aşkın, “Şimdi çok iyiyim. Ameliyattan sonra her gün daha da rahatlıyorum” dedi. Op. Dr. M. Ali Sun ise “Hastamızın midesi ile yemek borusunun birleştiği yerde yapılan endoskopik incelemede, sliding tip hiatal hernia (mide fıtığı) teşhisi konmuştu. Mide sıvıları yemek borusuna taşıyordu. Bu da ağrılara, yanmalara yol açıyordu. Nissen laparoskopik yöntemle fundoplikasyon ve curoplisati operasyonu gerçekleştirdik” diye konuştu.

  • Laparoskopik Cerrahide Mutlaka Uzmanını Tercih Edin

    Genel Cerrahi Uzmanı Dr. İhsan Oruk, hastaların onkolojik bir rahatsızlıkları varsa ve laparoskopik cerrahisi olacaklarsa öncelikle uzman ve deneyimli hekim bulmalarının çok önemli olduğunu belirtti.

    Son yıllarda açık ameliyatlar yerini laparoskopik cerrahi yöntemlerine bıraktı. Halk arasında ‘kapalı ameliyat’ olarak bilinen bu cerrahi yöntem, karın bölgesinde bulunan bütün organlara neredeyse uygulanabiliyor. Laparoskopik cerrahi hakkında bilgi veren Özel Acıbadem Eskişehir Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Dr. İhsan Oruk, “Eğer bu işi yapanların tecrübesi iyiyse yarım saatlik bir ameliyat. Tecrübesi iyiyse, ameliyat kısa sürüyor. Kısa sürdüğü için anestezi çok almıyor. Bunlar hep hastaların yararına. Ameliyat olmamış gibi vücut daha çabuk toparlanıyor. Hasta ameliyat olduğuna inanmıyor, ‘Ameliyat oldum mu ben?’ diyor” şeklinde konuştu.

    Laparoskopik cerrahinin açık ameliyatlara göre daha ağrısız ve iyileşme süresinin daha hızlı olduğunu ifade eden Dr. Oruk, konuyla ilgili konuşmasının bir bölümünde şunları söyledi:

    “Laparoskopik cerrahi, genel cerrahi alanında, karın içindeki hastalıkları özel alet ve cihazlarla yaptığımız ameliyatlardır. Bir kamera yardımı ile yapılacak tüm işlemlerin belli bir aletlerle, karnı açmadan yapılan cerrahi. Bunlar genel cerrah içerisinde böyledir. Ama bunun genel adına endoskopik cerrahi diyoruz. Nedir endoskopik cerrahi? Mevcut bölgeye genel kesi ile girmek yerine çok küçük bir delikten alet yerleştirip o bölgeyi şişirerek veya şişirmeden kamera yerleştirilmesi, çalıştırılacak ekipmanların da elle değil de özel hazırlanmış aletlerle yapılmasına endoskopik cerrahi deniliyor. Genel cerrah içerisindeki alanına da laparoskopik cerrahi deniliyor. Laparoskopik cerrahi uzun zaman önce safra kesesi için başladı. İlk olarak kadın doğum hastalıklarında kullanıldı. Daha sonra diğer organlarda uygulanmaya başladı. Genel cerrahide ilk uygulanan ameliyat tekniği safra kesesi içindi. Zaman içerisinde uygulandıkça bunun iyi bir yöntem olduğu anlaşıldı. Hasta konforunun iyi olduğu anlaşıldı. Sonuçta daha önce açık cerrahi de karnı açarak giriliyordu. Ameliyattan sonra doğal olarak karnı kestiğiniz için ortadan veya yandan nereden kesilirse kesilsin kas kesesi olduğu için ciddi ağrılar oluyordu. Bu ağrılar hastada nefes almayı engelliyor ve bu durum da akciğer problemlerinin oluşmasına neden oluyor. Bunlar da ameliyat sonrası ciddi sorunlardı hastalarımız için.”

    “ESKİŞEHİR’DE 5 BİNDEN FAZLA LAPAROSKOPİK CERRAHİ İLE SAFRA KESESİ AMELİYATI YAPTIM”

    Dr. Oruk, Eskişehir Özel Acıbadem Hastanesi’nde günümüze kadar sadece safra kesesi için bile 5 bin laparoskopik cerrahi yöntem ile safra kesesi ameliyatı yaptığını belirterek, “Laparoskopik cerrahi olmaya başladıkça bizler de bunun faydalarını görmeye başladık. Bu tür hastalara laparoskopik yaptığımızda karnı kesmediğimiz için ağrı olmuyor. Ağrı olmadığı için diyafram çalışıyor. Nefesi çabuk açılıyor ve hasta erken toparlanıyor. Solunum egzersizlerine gerek kalmıyor. Ağrı azalıyor. Kas kesesi olmadığı için bir kanama riskiniz çok olmuyor. Genelde bu tür ameliyatlarda, açık cerrahilerde kesilen bölgelerde kanamalar oluyor. Kanamaların olduğu yerde enfeksiyon oluyor. Enfeksiyon olduğunda açtığınız yerde komple iltihaplanıp yaralarda açılmalar olabiliyor. Bazen aylarca süren pansumanlar oluyor. Pansumanlardan sonra yara iyileşiyor, bu sefer de iyileşen doku olduğu için sağlam değil oradan fıtıklaşmalar oluşuyor. Bu sefer de fıtıkla uğraşmak zorunda kalıyorsunuz. Bunlar hep problem. Görüldü ki kas kesilmeyince kanama ve ağrı yok. Kesi ve kanama olmadığı için o bölgede kirli bir alan dolayısıyla enfeksiyon yok. Bakıldı ki bu güzel bir yöntem ve laparoskopik cerrahiyi daha fazla öğrenmeye başladık. Safra kesesinden sonra genel cerrahi içerisinde artık diğer ameliyatlarda da uygulanmaya başlandı. Açık cerrahi artık neredeyse yapılmıyor dememiz gerekirken ne yazık ki Türkiye’de hala çok uygulanıyor. Ama safra kesesi ameliyatlarında standart olan laparoskopik cerrahidir. Sadece Eskişehir’de 5 binden fazla laparoskopik safra kesesi ameliyatı yaptım. Bu da ciddi bir tecrübe. Ortalama 10 dakikalık bir cerrahi süresi var. Bu süre içerisinde hasta doğru dürüst anestezi almamış oluyor. Anestezi almayınca da ağrılar olmuyor. Hasta da çabucak toparlanmış oluyor. 24 saat yatırmıyoruz artık hastaları. Genelde 16 saatte taburcu ediyoruz. Belirli bir süre anestezinin geçmesini bekliyoruz ve toparlayınca evine gönderiyoruz” dedi.

    “LAPAROSKOPİDE KANSER CERRAHİLERİNE GEÇTİK”

    Reflü hastalığının tüm dünyada ciddi bir sorun olduğunu ifade eden Oruk, konuyla ilgili sözlerine şöyle devam etti:

    “Tüm dünyada yüzde 20 oranında reflü var. Bunların ameliyatları da eskiden açık yapılırdı ve çok zordu. Laparoskopik cerrahi ile yarım saat içerisinde reflü tedavisi yapıp 2 gün içerisinde gönderiyoruz. Hasta çabuk toparlıyor. Bundan sonra dalak, böbrek üstü bezi ameliyatlarında ve apandist ameliyatlarında da uygulamaya başladık. Baktık çok başarılı sonrasında kanser cerrahilerine geçtik. Eskiden kanser ameliyatları laparoskopik olmaz derdik. Bazı handikaplarının olduğunu düşünürdük. Yanlış düşüncelerde olduğumuzu anladık, laparoskopinin kanser cerrahilerine engel bir durum olmadığını anladık. Uygulamaya başladık. Uzun vadeli çalışmalar çıktı. İlk başlarda bazı endişelerimiz vardı. Uzun vadeli çalışmalarımızda endişelenecek bir durum olmadığı anlaşıldı. Ondan sonra kanser cerrahilerinde de uygulamaya başladık. İlk uygulanan yerlerden birisi de bağırsak kanseridir. Çünkü bağırsak kanserinde normal şartlarda biz karnı orta taraftan komple açarız. İyi bir cerrahi ameliyat yapabilmek için. Çünkü kanser cerrahisi normal cerrahi gibi değildir. Tabi teknolojinin imkanları da burada çok önemli. Laparoskopinin gelişmesiyle birlikte, laparoskopide kullanılabilecek, diğer organları birbirine dikebilecek cihazlar geliştirilince bizim elimiz daha kolaylaştı.”

    KANSER TEDAVİSİNDE LAPAROSKOPİK CERRAHİ ARTIK TARTIŞILMAZ BİR OLGU

    Bağırsak kanserinde laparoskopik cerrahinin uygulanması hakkında da konuşan Dr. Oruk, yapılan çalışmalar hakkında şunları söyledi:

    “Uygun cihazlar elinizde bulunduğu sürece karın içerisinde yapılacak her türlü ameliyatı laparoskopik yapmaya başladık. İlk olarak bağırsak kanserinden başladık. Sonuçlarını incelediğimizde açık ameliyattan daha başarılı olduğunu gördük. Çünkü karnı açmıyorsunuz, içeriye çok hakimsiniz. Çevrede ‘açık ameliyatlarda her tarafı görülüyor, laparoskopide görülmüyor’ diyenlerin aksine kamera ile içeride 360 derece hareket edebiliyor. Her organı görebiliyorsunuz. Damar köklerine kadar girerek tek tek inceleyerek bağlayıp, lenfleri temizleyebiliyoruz. Bizim yapmış olduğumuz kanser çalışmalarında açık ameliyata oranla sonuçlarımız yüzde 30 daha iyi. Bu durum tecrübe arttıkça daha da gelişiyor. Özellikle en çok yaptığımız laparoskopik cerrahide bağırsak kanseridir. Bağırsak kanserinde hiç bir bölgesi fark etmiyor. Her bölgeyi laparoskopik yapıyoruz. Tabi en başarılı olduğumuz ise bağırsağın son kısmıdır. Burada açık cerrahide çok zorlanırız. Makata yakın yerlerde açık cerrahide çok zorlanıyoruz. Orası bizim kör alanımızdır. Dikiş hatları zordur. Orayı gözle görmeniz zordur. İşte burada laparoskopi çok faydalı. Diğer bölgelerde açık ameliyatta hepsini yapabilirsiniz ama rektum dediğimiz bu bölgede laparoskopi daha başarılı. Çünkü orada özel damarlar mevcut, prostatın ve rahimin olduğu bölgeleri kamera ile rahat bir şekilde görebilirsiniz. Leğen kemiğinde açık cerrahide göremediğimiz arka bölgeyi kamera ile girip görebiliyorsunuz. Burada teknolojinin imkânlarından faydalanıyoruz. Bizde özel hareketli kameralar var. Ters açı ile girip kamerayı çevirip alanı karşıdan görebiliyorsunuz. Acıbadem’de bu donanımların hepsi mevcut. O bölgelere kamera ile girdikten sonra orada geniş temizlik yapabiliyoruz. Orada doku bırakmıyorsunuz. Laparoskopinin gelişmesiyle birlikte açık cerrahide çıkartamadığımız alanları özellikle makata yakın tümörlerinde elle dikiş atamıyorsunuz. Bu cihazların gelişmesiyle makatın yakın bölgesine kadar dikiş koyuyoruz. Eskiden bunu koyamadığımız için bağırsağı dışarıya açardık. Vatandaşlara torba takılırdı. Ancak şimdi makatın yakınına kadar dikiş koyabildiğimiz için vatandaşların torba derdi de bitti. Bir hastanın hayatını kurtarıyorsunuz. Torbasız yaşam şansı veriyorsunuz. Bu hasta içinde tarif edilmez bir keyiftir. Bağırsak kanserlerinden sonra mide kanserlerine de başladık. Mide kanserlerini de artık açmadan yapıyoruz. Ardından karaciğer ve böbrek tümörlerine başladık. Karın içinde aklınıza gelen her şeyi laparoskopik yapıyoruz. Kanser tedavisinde laparoskopik cerrahi artık tartışılmaz bir olgu.”

  • Laparoskopik Reflü Ameliyatı İle Yeniden Doğmak

    Hız çağının, hız Hastalığı olan “Reflü” tüm dünyada günlük hayatı tehdit ettiğini söyleyen Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Yücel Polat, “Ülkemizde neredeyse her beş kişiden biri bu hastalıkla birlikte yaşamak zorunda kalıyor. Yemek nedeniyle gün boyu huzursuzluk yaşamanın doğru tedavi ve uygulamalarla ortadan kaldırılması mümkün” dedi.

    Medilife Beylikdüzü Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Yücel Polat, reflü ve laparoskopik reflü ameliyatı yaptığı açıklamada, “Reflü’nün kelime anlamı “Geriye Kaçış” demektir. “Gastroözofageal Reflü Hastalığı(G.Ö.R.H.)” midedeki gıda içeriğinin yemek borusuna geri kaçmasıdır. “Yemek için mi yaşıyoruz? yoksa yaşamak için mi yiyoruz?” sorularının cevabını ararken Reflü olduysak “Sürekli Ekşiyoruz” diyebiliriz” diye konuştu.

    “LEBLEBİ, ÇEKİRDEK GİBİ MİDE İLACI İSTİYORUZ”

    Ülkemizde birçok hastalıkta olduğu gibi “Reflü” tanı ve tedavisinde de yanlışlar yapıldığını anlatan Op. Dr. Yücel Polat, “Önce çeşitli bilgi kaynaklarından bilgi ediniyoruz. Bilgiye ulaşanlar kendi kendilerine veya etraflarındakilere hemen tanı koyuyorlar. Sonraki aşamada Kuruyemişçiden leblebi çekirdek ister gibi “Tanıdık Eczane”’ye gidip “Mide İlacı” isteniyor. Tedavi olamayınca ”Yine de bir Doktora soralım aşaması geliyor. Sonra birkaç doktor denemesi daha yapılıyor. Sonunda gelinen noktada “Ameliyatsız geçmeyecek bir neden olduğu ortaya çıktığında Yemek Borusu, Mide de hasarlar yerleşmiş oluyor” dedi.

    “HER REFLÜ İLAÇLA TEDAVİ EDİLMEZ”

    Reflü Tedavisinin çeşitleri ile ilgili bilgi veren Op. Dr. Yücel Polat, “Her reflü ilaç tedavisiyle düzelmez. Bunları olabildikçe erken tanımalıyız. Tedavinin gecikmesi görülen zararı arttırarak, hayattan alınan keyfi de azaltır. İlaç tedavisini uygulamayanlar, İlaç yan etkilerine maruz kalanlar, tedaviye rağmen Şikâyetleri tekrarlayan özellikle genç hastalar, hastanın kendi tedavisel tercihi, yemek borusu dışında bedenin etkilendiği astım, öksürük, larenjit, farenjit, ses teli yarası, yemek borusunda kanser dönüşümü yapabilecek değişimlerin tespit edilmesi, PH Metre ile Reflü ve Şikâyetlerin tekrarının tespit edilmesi, yemek borusu alt uç gevşekliği, yemek borusu ve mide fıtıkları, kanamaya neden olan reflü gibi Anatomik değişiklikler olması halinde, Ameliyatla tedavi yapılmak zorunda kalınabilir” diye konuştu.

    “LAPAROSKOPİK REFLÜ AMELİYATI’NIN AVANTAJI ÇOK”

    Laparoskopik Reflü Ameliyatları ile hastaların büyük çoğunluğu yüzde 90’dan fazlasının reflü şikayetlerinden kurtulabildiğini anlatan Op. Dr. Yücel Polat, “Ameliyat sonrası ilaç kullanan hasta sayısı oldukça azdır. Yemek yeme alışkanlıklarının, beslenme ve stres kontrolünün sağlandığı hastalarda ilaca bile gerek kalmayabilir. Bu ameliyat şeklinde amaç, varsa mide fıtığını tamir etmek ve asitin yukarı kaçmasını engelleyen sistemi düzeltip, sağlamlaştırmaktır. Bu nedenle en sık tercih ettiğimiz yöntem “Laparoskopik Nissen Funduplikasyon” yöntemidir. Laparoskopik reflü ameliyatı sonrasında hastalar bir gün hastanede yatarlar ve ameliyat sonrasındaki gün gıda alabilirler. Bu yöntemde hasta daha az ağrı çeker. Hastanede kalış süresi kısadır. Genel olarak ameliyat sonrası 1 günlük hastane süresi yeterli oluyor. Ameliyattan sonraki 4.-5. gün kişi normal hayatına devam edebiliyor. Özlediği lezzetlere ulaşmanın tarifi tabi ki inanılmaz. Hastalarımız “Yeniden Doğmak“ gibi diyerek hissettiklerini bizimle paylaşıyorlar” dedi.

    “ESKİ AMELİYATLARDAN ÇOK FARKLI”

    Laparoskopik yöntemin faydaları eski ameliyatlardan çok farklı olduğunu belirten Op. Dr. Yücel Polat, ”Açık ameliyatta yaklaşık 20-30 santim karın yarası oluşuyor. Bu yaraya ait mikrop kapma riski daha fazla oluyor. Ayrıca Yaklaşık yüzde 10 hastada bu yaradan fıtık oluşma riski mevcut. Laparoskopik ameliyatta ise bu tür sorunlara çok ender rastlanıyor. Laparoskopik ameliyatta 1 santimden küçük 4 ya da 5 yara oluyor. Bu nedenle sadece sağlık değil, kozmetik olarak da açık ameliyata göre belirgin olarak üstünlük taşıyor” şeklinde konuştu.

  • Akalazya Hastalığında En Başarılı Tedavi Laparoskopik Cerrahi

    Türkiye Endoskopik ve Laparoskopik Cerrahi Derneği Başkanı Prof. Dr. Emin Ersoy, nadir görülen yemek borusu hareket bozukluğu olan Akalazya hastalığının tedavisinde en başarılı yöntemin Laparoskopik seçenek olduğunu söyledi.

    Türkiye Endoskopik ve Laparoskopik Cerrahi Derneği Başkanı Prof. Dr. Emin Ersoy, Akalazya hastalığına ilişkin yaptığı açıklamada, nedeni tam olarak bilinmeyen ve başka hastalıklarla da karıştırılabilen bu rahatsızlık için doğru tanının son derece önemli olduğuna dikkat çekti.

    Hastalığın şikayetlerini anlatan Prof. Dr. Ersoy, “Akalazya hastalığı nadir görülen yemek borusu hareket bozukluğudur. Yutma güçlüğü ile kendini belli eder. Önce sıvı ardından da sıvı ve katı gıdalara karşı yutma güçlüğü oluşur. İlerleyen zaman süreci içerisinde hem katı hem de sıvı gıda almakta iyice zorlanan hastalar, kilo kaybederler. Yutma güçlüğü bir çok yemek borusu hastalığı ile karışabilir. Bunlar kanserler, reflü hastalığı, divertiküller (cepcikler) gibi hastalıklardır. Akalazya hastalığında tanı başlangıçta zor konulur. Hastanın şikayetleri hekimi yönlendirir. Endoskopide, ilerlemiş akalazya hastalarında, yemek borusunda genişleme, gıda artıkları gibi görüntüler vardır. Eğer boyalı yemek borusu röntgeni çekilirse, genişlemiş ve mide ile birleşme yerinde kuş gagası gibi incelmiş bir yemek borusu görülür. Asıl tanı motilite testi ile konulur. Alt yemek borusu kapağındaki basınç yüksek değerlere ulaşır. Gıdaların geçişine engel olan işte bu yüksek kapak basıncıdır. Ayırıcı tanıda, esas korkulan yemek borusu kanserleridir ki, endoskopi bu şüpheyi ortadan kaldırır” dedi.

    AKALAZYA TEDAVİSİ 3 AYRI YÖNTEMLE YAPILABİLİR

    Gazi Üniversitesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emin Ersoy, doktor açısından tanı konulmasının ardından tedavi için uygulanabilecek 3 yöntem bulunduğunu kaydetti.

    İlk yöntemin kapağın genişletilmesine imkan veren dilatasyon olduğunu belirten Prof. Dr. Emin Ersoy, yemek borusu alt uç kapağının endoskopik yardımlı olarak genişletildiğini bildirdi.

    Bu genişletme işleminden yüzde 20 ila yüzde 50 sonuç alındığını ifade eden Ersoy sözlerini şöyle sürdürdü;

    “Bu tedavide genişletme işleminin kalıcılık oranının zaman içerisinde azaldığını bilmek gerekir. İkinci tedavi seçeneğinde Botilinyum toksini kullanılır. Bu toksinle de kapak genişletme işlemi yapılabilir. Ancak bu işlemin de uzun süreyle kalıcı başarısı düşüktür. Tıbbi seçenekleri denedikten ve başarı durumunu izledikten sonra cerrahi seçenek önermekteyiz. Buradaki cerrahi seçeneğimiz laparoskopik olarak planlanır. Laparoskopik yani kapalı cerrahi işleminde yapılanları şöyle anlatabilirim. Operasyonda yemek borusu alt ucunu kaplayan adale dokularının tümü (myotomi) küçük bir bölümde kesilerek ayrılır ve kapak ortadan kaldırılır. Bu operasyona ilave olarak reflü olmasını önlemek amacıyla midenin fundus (tepe kubbe) bölümü adaleden arındırılan bölgeye yamanır.”

    AKALAZYA TEDAVİSİNDE LAPAROSKOPİK CERRAHİNİN BAŞARISI YÜZDE 96

    Türkiye Endoskopik ve Laparoskopik Cerrahi Derneği Başkanı Prof. Dr. Emin Ersoy, laparoskopik cerrahi yöntemiyle Akalazya hastalığının tedavisinde başarı oranının yüzde 96 olduğuna vurgu yaptı.

    Bu oranın diğer tedavi seçenekleri arasında en başarılısı olduğunu belirten Prof. Dr. Emin Ersoy, öncelikle diğer seçeneklerin denenmesi gerektiğini, başarı sağlanamaması durumunda Laparoskopik cerrahi ile hastanın sağlığına kavuşturulabileceğini söyledi.

    Prof. Dr. Ersoy, cerrahi yöntem dışındaki tedavi seçeneklerinin uygulanmasının ardından 3 aylık bir zaman dilimi geçtikten sonra Laparoskopik seçeneğin gündeme geleceğini sözlerine ekledi.