Etiket: Kurtulmuş’tan

  • Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş’tan Anayasa Uzlaşma Komisyonun Dağılmasına İlişkin Açıklama

    Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Anayasa Uzlaşma Komisyonu 3. toplantısından çekilen Cumhuriyet Halk Partisine, “Yeni bir anayasa yapılmasına katkıda bulunmuyorsanız bunun başka bir manası da şudur: Siz 1982 anayasasına retorik olarak karşı olsanız da bu anayasanın değişmemesi gerektiğine inanıyorsunuz demektir. Bütün bunların hepsini milletimiz görür, her şey milletin gözü önünde oldu. Keşke Cumhuriyet Halk Partisi böyle bir tavrın içerisinde olmasaydı” dedi.

    Ensar Vakfı Kırıkkale Şubesi’nin düzenlediği ’Düşünce Dünyamızın Mimarlarını Tanıyoruz’ konulu konferansa katılan Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, konferans sonrası gazetecilere Anayasa Uzlaşma Komisyonun dağılmasına ilişkin açıklamalarda bulundu.

    “Tam da sivil bir anayasa yapılacaktı, Cumhuriyet Halk Partisi fikirlerini söylemeden çekildi” diyen Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş şöyle konuştu: “Türkiye’nin 1980 anayasası artık Türkiye’ye dar geliyor. Bu 1982’de anayasa kabul edildiğinin ertesi gününden itibaren milletimiz tarafından eleştiriliyor. Bu anayasanın Türkiye’yi taşımadığı, Türkiye’nin sivil, demokratik, toplumcul, özgürlükçü ve yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu herkes söylüyor. Bunu Cumhuriyet Halk Partisi de söylüyor, diğer partiler de söylüyor. Türkiye’de anayasa hakkında, Türkiye’nin siyasal hayatı hakkında ya da Türkiye’nin yönetimi hakkında fikir olan, sözü olan herkes ilk söze başladığı zaman ne diyor? ’Bu anayasa artık Türkiye’ye dar geliyor.’ Dolayısıyla şu dar gelen anayasa gömleğinin bu milletin sırtından biran evvel çıkarılıp çöp tenekesine atılması lazım. 1 Kasım seçimlerinden hemen sonra, seçim öncesinde de Cumhuriyet Halk Partisi de olmak üzere bütün siyasi partiler yeni bir anayasa gerektiğini, hatta Cumhuriyet Halk Partisi yerinde bir tespitle de sadece anayasa değil aynı zamanda Türkiye’nin bütün anti demokratik mevzuatlardan da gereğini dile getiriyor. Bunun zemin olarak 1 Kasım’dan sonra oluşmuş bir parlamento iradesi var. Bu parlamento iradesi şimdiye kadar Türkiye’de temsil gücüne en yüksek olan bir parlamento olarak tecelli etti. Dolayısıyla milletin iradesi ile oluşan bu parlamentoda adım atıldı. Bunun için biz her türlü ön yargıdan uzak olarak şunu söyledik. ’Herkes eteğindeki taşları döksün, sepetindeki pamuğu ortaya koysun. Kim sivil anayasa olması için ne biliyorsa neye inanıyorsa inandığı şekilde söylesin. Bu anayasanın içeriğiyle de insanlar istediği şekilde görüşlerini ifade etsinler. Bu sadece parlamentoda değil, sivil toplum kuruluşları üzerinden topluma da mal olsun. Aynı şekilde üniversiteler, araştırma merkezleri anayasayla ilgili görüşlerini dile getirsinler.’ Tam da böyle bir havayı yakaladığımızı zannettiğimiz bir anda. Hem de Türkiye’nin hiç siviller tarafından yapılmış bir anayasa metni olmadı” dedi.

    “MİLLET BUNU GÖRÜR VE CEZALANDIRIR”

    “Hep darbe ürünleriyle mi anayasa metinleri yazılacak?” diye sonra Kurtulmuş, “61, 82 hep darbe ürünleriyle mi anayasalarla gideceğiz? Dolayısıyla gelin sivil bir irade anayasa yapsın. Bu anayasa yapma iradesinden kaçan kim olursa olsun millet bunu görür ve cezalandırır. Cumhuriyet Halk Partisi’nin yapmış olduğu, hele hele baştan sağlanmış olan bu anlayışa, ortak anlayış birliğine yakışmadı, uygun olmadı. Türkiye’nin bu kadar zor sıkıntıları, problemleri varken Anayasa Uzlaşma Komisyonunun çalışmalarına devam ediyor olması, aynı zamanda çok ciddi bir şekilde siyasal kanalların açık olmasını sağlayan bir müessese, yapı idi. Cumhuriyet Halk Partisi’nin buradan çekilmesini esefle karşılıyoruz, hiçbir şekilde doğru bulmuyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi bunu hiçbir şekilde millete anlatamaz. Hele hele Cumhuriyet Halk Partisini anayasa kaçkını bir parti olarak görür. Tam da sivil bir anayasa yapılacaktı bunda Cumhuriyet Halk Partisi fikirlerini söylemeden çekildi. Bu süreci bir yerde sabote etti. Bunu millet görür ve gereğini yapar. Kaldı ki bu Anayasa Uzlaşma Komisyonunun oluşmasında biz aynen geçen sefer olduğu gibi demokratik tavrımızı ortaya koyduk. Şunu söylemedik, ’bizim 317 tane milletvekilimiz var her parti milletvekiline göre bu anayasa komisyonunda temsil etsin’ demedik. Dedik ki, ’tamam tüm partiler sayıları ne olursa olsun buna bakılmaksızın 3’er temsilci versin. Ortak bir anlayış içerisinde anayasa olması için kollarımızı sıvayalım, tartışalım, bizim fikirlerimiz var, sizin de farklı fikirleriniz olabilir. Biz illa bizim fikrimiz budur, olursa olur olmazsa olmaz demiyoruz. Ama gelin bu milletin talebini yerine getirelim Türkiye’yi yeni bir anayasaya kavuşturalım. ’Hayır biz bunu istemiyoruz. Biz bu anayasa yapım sürecinde yokuz’ derseniz aslında bunun Türkçe’de bir tane manası var. Biz Türkiye’nin demokratikleşme noktasında daha ileri gitmesi sürecinde biz yokuz demektir. Eğer siz yeni bir anayasa yapılmasını istemiyorsanız, yeni bir anayasa yapılmasına katkıda bulunmuyorsanız bunun başka bir manası da şudur. ’Siz 1982 anayasasına retorik olarak karşı olsanız da bu anayasanın değişmemesi gerektiğine inanıyorsunuz’ demektir. Bütün bunların hepsini milletimiz görür, her şey milletin gözü önünde oldu. Keşke Cumhuriyet Halk Partisi böyle bir tavrın içersinde olmasaydı” ifadelerini kaydetti.

  • Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş’tan BM Ve AB’ye Sert Eleştiri

    Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Türkiye’ye mülteci krizinin çözümü için 3 milyar euro vermeyi kabul eden Avrupa Birliği’ni eleştirerek, “Bize diyorlar ki ’Size 3 milyar verelim, sesinizi çıkarmayın. Siz bu birkaç milyar dolarla idare edin ve dünyanın mültecilerinin toplama kampı haline gelin.’ O kadar yanlış anlıyorlar ki” dedi.

    Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, sabah namazını Kocatepe Camii’nde kıldıktan sonra Türkiye Diyanet Vakfı Konferans Salonu’nda Cihannüma Derneği tarafından düzenlenen konferansa katıldı. Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başlayan programda bir konuşma yapan Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, Türkiye’ye “Mültecilere kapılarınızı açın” çağrısı yapan Birleşmiş Milletler ve mülteci krizinin çözümü için 3 milyar euro vermeyi kabul eden Avrupa Birliği’ni (AB) sert bir dille eleştirdi. Kurtulmuş, teröre destek veren yabancı güçlere mesaj verdi.

    Dünyanın son derece önemli altüst oluşlardan geçtiği yeni tarihsel bir dönemin yaşandığını, sadece bölgeyi değil dünyayı yakından ilgilendiren çok ciddi küresel problemlerle karşı karşıya olunduğunu dile getiren Kurtulmuş, “İki büyük küresel sorun; bunlardan birisi vekalet savaşları olarak Türkiye’nin kapısına kadar gelmiş bulunan küresel bir hercümerç olma hali. Bir diğeri de buna bağlı olarak gelişen, birbirini destekleyen bir başka gelişime, göçmen sorunu vasıtasıyla ortaya konulmuş olan küresel adaletsizliğin gelmiş olduğu seviyedir” dedi.

    “DÜNYADA KRİZ ÇÖZME YETENEĞİ MAALESEF YOK”

    Dünyanın İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan sistemle devam ettiğini belirten Kurtulmuş, “Dünya sisteminin amacı bir denge durumunun oluşmasıdır. Dengenin ortada kalmadığı durumlarda düzen, yerini düzensizliğe, barış, yerini savaşlara, herhangi bir ahenk ise yerini hercümerç olma haline bırakır. Özellikle 1990’dan sonra gelişen süreç iki kutuplu dünya sisteminin ortadan kaldırılmasıyla birlikte oluşan süreç bugün geldiği nokta itibarıyla tam da böyle bir noktadır. Dünyanın kurum ve kuruluşları, siyasal mekanizmaları hiçbir şekilde dünyadaki hiçbirisini çözebilme yeteneğine sahip durumda değildir. Dünyada ne Ukrayna ne Suriye krizi ne de herhangi bir başka krizi çözme yeteneği maalesef bulunmamaktadır. Bunun vermiş olduğu bir takım karışıklıkları hep beraber yaşıyoruz. Uzunca bir süredir bu karışıklıklar aslında dünyada işgaller, iç savaşlar, çatışmalar şeklinde zuhur ediyor” ifadelerini kullandı.

    “BM, CİHANNÜMA KADAR ETKİLİ BİR KURULUŞ DEĞİL”

    Kurtulmuş, Afganistan’ın önce Ruslar arkasından Amerikalılar tarafından işgaliyle başlayan sürecin, dünyada yeni bir kırılma hattını ortaya koyduğuna dikkat çekti. Arkasından Irak’ın işgaliyle birlikte gelişen süreç ve Suriye’de yaşanan gelişmelerle birlikte dünyanın bugün bambaşka noktaya geldiğini anlatan Kurtulmuş, “Bugün geldiğimiz noktada dünyada bir düzen değil bir düzensizlik söz konusudur. Dünyada sorunları çözebilecek herhangi kurum ve kuruluşun isimler kalmış olabilir. Mesela Birleşmiş Milletler diye bir kuruluşun varlığını biliyoruz ama Birleşmiş Milletler dediğimiz kuruluş inanın ki Cihannüma kadar dahi etkili bir kuruluş değildir. Bunu size moral vermek için söylemiyorum maalesef geldiğimiz noktanın vehametini anlatmak bakımından söylüyorum” diye konuştu.

    Birlemiş Milletler’e yönelik eleştirilerini sürdüren Kurtulmuş, şunları söyledi:

    “Göçmen sorunu’ dersiniz Birleşmiş Milletler tavsiye eder, ’Ukrayna krizi’ dersiniz Birleşmiş Milletler gözlemcilik yapar, ’Suriye’ya barış getirin’ dersiniz Birleşmiş Milletler, sonsuz, sonuçsuz ve amaçlık bir takım otel toplantılarıyla sorunu çözebileceğini zanneder. Dolayısıyla bu anlamda baktığımızda dünyadaki en temel sorunların başında gelen şey, yönetilebilir bir dünya sisteminin kurum ve kuruluşlarının henüz kurulamamış olmasıdır. Tam da yeni bir dünya bunun için gereklidir. Çünkü İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan ve bugün varolan sistem yeryüzünde sizin istediğiniz gibi adaleti kurmak için kurulmuş bir sistem değildir, güçsüzün hakkını güçlüden alıp yeryüzünde herkesin insanca yaşadığı bir yerküreyi oluşturmak için kurulmuş bir sistem değildir. Sadece güçlünün elinde silah bulunan, ekonomisi bulunan ve dünyada siyasi güç olarak güçlü olanların gücünü korumak üzere kurulmuş olan bir sistemdi. Sistemdir diye demiyorum çünkü geçti. Şimdi dünyadaki bütün bu sorunları çözebilecek yeni bir perspektife ihtiyaç var, yeniden dünyanın derlenip toparlanmasına ihtiyaç var. Yeni bir dünya sözünü kaç senedir söylüyoruz, bu topraklarda 150 senedir aslında yeni dünya sözünü söylüyoruz. Bunu sadece bir temenni olarak değil aslında özellikle bizim siyasi mücadelemizde bunu bir ihtiyaçtan dolayı söylüyoruz. Yeryüzü bu anlama yönetilemez hale geldiği için bunun yönetilebilmesi ancak yeni fikirlere, yeni paradigmalara ve o paradigmalar çerçevesinde oluşmuş olan yeni kurumlarla mümkündür. Bu çerçevede yapmış olduğumuz bu çalışmaların hiçbirisini lütfen değersiz görmeyin hatta olduğundan az değerli tahmin etmeyin. Bu çalışmaların hepsi değerlidir ve inşallah yeni bir dünyanın kurulmasına katkıda bulunacak olan hususlardır.”

    “KİMİN GÜCÜ VARSA SORUNU O ŞEKİLDE ÇÖZEBİLECEĞİNİ ZANNETTİ”

    Günümüzde dünyada büyük sorunların yaşandığını söyleyen Kurtulmuş, “Suriye’deki meseleyi hep beraber yaşıyoruz. Suriye’deki sorun niye çözülemiyor ve niye Suriye’deki iç savaş önce birinci döneminde iç savaş arkasından vekalet savaşları haline geldi ve maalesef bugün Suriye’deki savaş bütün dünya ordularının geldiği bir coğrafya haline Ortadoğu’yu getirdi. Çünkü yeni dünya, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan bugünkü dünya, sorunları çözemediği için tekrar sorunları çözmenin yolu olarak güç kullanma histerisi baş gösterdi. Kimin gücü varsa sorunu o şekilde çözebileceğini zannetti. Onun için Ruslar Afganistan’ı işgal etti, onun için onların ardından Afganistan’ı Amerikalılar işgal etti. O işgallerin sonucu hiçbir sorun çözülemediği, Afganistan’da yönetilebilir bir düzen kurulamadığı gibi maalesef Afganistan’daki o işgaller dolayısıyla yeryüzünde küresel bir terör network’u olarak bir El-Kaide örgütünün çıktığını gördük. Eğer El-Kaide Amerika ve Rusların Afganistan’ı işgali olmasaydı bugün dünya böylesine önemli bir terör network’u ile karşı karşıya kalmayacaktı” değerlendirmelerinde bulundu.

    Aynı şekilde Suriye’deki meseleyi demokrasi, insan hakları ve adalet çerçevesinde dünya sisteminin çözemediği için bugün Suriye’nin yönetilemez hale geldiğini belirten Kurtulmuş, Suriye ve Irak’ın bu yönetilememezliğin içerisinden de DAEŞ diye bir terör örgütünün ortaya çıktığını vurguladı. Kurtulmuş, “Bunu söylediğimiz zaman birileri rahatsızlık duyuyor ama Pentagon’un istihbarat biriminin başındaki zat da aynı tespiti yaptı. Bugün de IŞİD’le mücadele diyoruz ama Amerika’nın Irak’ı işgaliyle başlayan süreç olmasaydı belki bugün IŞİD diye bir uluslararası terör şebekesi olmayacaktı. Dolayısıyla dünya sistemi bir taraftan işgaller, savaşlar, çatışmalarla sorun çözemez hale gelmiştir diğer taraftan da bu sorun çözememezliğin ürettiği yeni bir terör dalgasıyla karşı karşıyadır. Dolayısıyla DAEŞ terörünü bitirebilmenin yolu sadece DAEŞ’i kullanarak ’Ona karşı mücadele ediyorum’ bir tiyatral gösterinin içinde bulunmaktan ibaret olamaz. DAEŞ ve benzeri örgütlerle mücadele edebilmenin yolu yeni bir paradigmayı ortaya koymak ve yeryüzünde bütün bu savaşları, işgalleri sona erdirecek yeni bir dünya düzenini kurmakla mümkündür” dedi.

    “O KADAR YANLIŞ ANLIYORLAR Kİ…”

    Ayrıca dünyadaki bir başka önemli hususun, “göç dalgası” olduğuna dikkat çeken Kurtulmuş, şöyle devam etti:

    “Bugün işte görüyorsunuz, bize diyorlar ki ’Size 3 milyar verelim, sesinizi çıkarmayın. Bu göçmenlere Avrupa sınırlarını kapatın, Doğu’dan sınırlarınıza alın, siz bu birkaç milyar dolarla idare edin ve dünyanın mültecilerinin toplama kampı haline gelin.’ O kadar yanlış anlıyorlar ki… Biz dünyadaki bütün bu mültecilere kucak açarken, Suriye ve Irak’tan yaklaşık 3 milyona yakın mülteciye ev sahipliği yaparken, dünyanın başka yerlerinden gelen insanları Ege Denizi’nden Akdeniz’den birebir toplarken, bunları yaparken insanlık vazifesi diye yapıyoruz. Bunları yaparken bizim anladığımız dünya görüşümüzün vicdanı çerçevesinde bunu yapıyoruz ve bunu yaparken de ’Kim bize kaç kuruş yardım eder’ diye asla bunu bir bütçe, bir yardım meselesi olarak görmüyoruz. Bu bizim için bir insanlık davasıdır, bu bizim için insanlığımızı tescil etmenin sadece araçlarından birisidir. 3 milyar dolar falan diyorlar, nasıl verecekleri, ne şekilde verecekleri çok belli değil ya zaten Türkiye şimdiye kadar 8 milyar dolar Suriyeli mülteciler için destek olmuş vaziyette. Bizim meselemiz, hep söylediğimiz bizden çok daha zengin ülkeler var, bizden çok daha kuvvetli ekonomiye sahip ülkeler var; mülteci meselesine karşı insani vazifesine yapabilmiş olmak cebinizdeki paranın, bütçenizdeki paranın miktarıyla ilgili değil gönlünüzün, vicdanınızın zenginliğiyle ilgili bir meseledir. İşte çok şükür biz bu vicdan zenginliğine sahip olan bir milletin evladı, bir büyük irfan geleneğinin mensupları olarak Allah’a çok şükür yolumuza devam ediyoruz.”

    “BATI, SURİYE KRİZİNİ ŞARK MESELESİ OLARAK GÖRÜYOR”

    “Biz bunu bir insanlık meselesi olarak görürken maalesef bugünkü medeni dünya, Batı dünyası bunu bir ’Şark Meselesi’ olarak görüyor” ifadesini kullanan Kurtulmuş, “Şark’ın geri kalmış, müptezel toplulukları arasından, eskiden barbar olarak tanımlanan Şark toplumları arasından birileri kabına sığmıyor, yerine sığımıyor zaten çok sayıda da nüfusları var, olmasa da daha iyi olur’ diye düşünüyorlar. ’Bu çok sayıdaki nüfus yerinde duramıyor, onlar Avrupa’ya, Batı’ya karşı göç ediyor. Bu Şark’ın bir meseledir’ diye bakıyorlar. Bize ’3 milyar dolar verelim, siz bunlara bakın’ derken ’Siz de Şark’ın eski milletlerinden birisi olarak bu meseleye bakın da bizim başımıza bela etmeyin’ demeye çalışıyorlar. Bu konuda samimi, vicdan sahibi olarak bu sorunu çözmek isteyen bütün Batılıları da tenzih ederek bunları söylüyorum, bunu konuşurken hakim paradigmayı kast ediyorum” diye konuştu.

    “BÖYLE BİR DÜNYA YÜRÜTÜLEMEZ”

    Mesele “bir insanlık meselesi” olduğunu anlatan Kurtulmuş, şunları kaydetti:

    “İsterlerse sınırlarına duvarlar örsünler hatta gök kubbelere çelikten bir kubbe koysunlar, kapıdan kovsalar dünya bu haliyle devam ederse pencereden mülteciler Avrupa’ya, Batı’ya gitmeye çalışacaklardır. Biz bunu 20 sene evvel söylüyorduk. 20 sene evvel dün gibi hatırlıyorum, konuşmalarımızda yeryüzünün bir gün büyük bir mülteci sorunuyla karşı karşıya kalacağını ifade ediyorduk. Çünkü aklın yolu birdi. Dünyayı ortadan ikiye böldüğünüzde zengin kuzey ülkeleri zenginleşmeye devam ediyor, Afrika, Asya, Latin Amerika’nın yoksul insanları da yoksullaşmaya devam ediyordu. Dünyadaki sistem böyle devam ettiği sürece adalete ve hakkaniyete dayalı bir sistem kurulamadığı sürece, yeryüzünde çok basit bir şekilde mülteci meselesinin ortaya çıkacağı, büyük bir sorun olacağı belliydi. Şu an itibarıyla dünya nüfusunun yüzde 0.83’ü -küsüratlı veriyorum ki ne kadar vahim bir durum olduğu anlaşılsın- dünyadaki servetin yüzde 44’üne sahiptir, yüzde 1’i bile değil. Dünyanın neredeyse bütün zenginliğinin yarısına sahip. Böyle bir dünya yürütülemez. Böyle bir dünya savaşları, işgalleri bırakın hiçbir şekilde siyasi tartışma olmasa bile böyle bir dünyada insanlar yarım bardak temiz su için yarım simiti bulmak için Avrupa’ya da Amerika’ya da göç ederler. Bunu önleyemezsiniz. Bunu önlemenin yolu küresel adaletsizliği ortadan kaldırmaktır, bunun için çaba sarf etmektir. Biz yeni bir dünya derken, onlarca yıldır söylerken bunları görerek söylüyorduk. Onlarca yıldır bunlar görülmesine rağmen bırakın küresel adaletsizliği kaldırmayı hakim olanlar, dünya sistemine sahip olanlar küresel adaletsizliği nasıl artırabilirlerse o şekilde artırmaya devam ediyorlar. Onun için yeni bir bakışına ihtiyaç var, yeni bir çizgiye, anlayışa, dünyaya ihtiyaç var. Onun için de güçlü bir Türkiye’ye ihtiyaç var.”

    “BU SAVAŞ AHLAKI DÜNYANIN HİÇBİR HARBİYE MEKTEBİNDE OKUTULAMAZ”

    Türkiye’nin öneminin sadece coğrafi ve jeopolitik konumundan ibaret olmadığını anlatan Kurtulmuş, aynı zamanda dünyanın ihtiyacı olduğu irfan geleneğini dünyaya tanıtabilecek bir potansiyele sahip olmasından kaynaklandığını vurgulayarak, “Şimdi savaş meydanlarını görüyorsunuz, insanlar bırakın savaş meydanlarını İslam’ın o aziz adını kullanan, İslam’dan zerre miktarda nasibini almamış olan teröristlerin insanları nasıl katlettiklerini, nasıl kafalarını, kollarını, gözlerini, kulaklarını kestiklerini görüyorsunuz. Buna mukabil bizim irfan mektebimizin asırlar boyunca öğrettiği bir savaş ahlakı vardı. Bu savaş ahlakı da dünyanın hiçbir harbiye mektebinde okutulmaz. O savaş ahlakında size cephede kılıç çekmeyen asker olmayan hiç kimseye kılıç çekemezsiniz. Hala öyle ki bir yeri aldınız, fethettiniz, adamın asker olduğunu gördünüz, elinde kılıcı olsa bile ona dokunamazsınız. Bırakın insanların normal barış zamanında kafasını, gözünü kesmeye bu irfan mektebi bu şekilde asırlar boyunca dünyada adaleti, hakkaniyeti ortaya koymuş oldu” ifadelerini kullandı.

    “ŞİMDİ BİZ DOĞU VE GÜNEYDOĞU’DA BUNUN MÜCADELESİNİ VERİYORUZ”

    Osmanlı Devleti’nin üç kıtaya, yedi iklime hükmeden bir anlayıştan en son 4.5 milyon kilometre kareye düştüğünü ve sadece 20 yıl kadar kısa bir süre içinde bugünkü 780 bin kilometrekareye düştüğünü vurgulayan Kurtulmuş, şunları söyledi:

    “Bu düşüşte tam da bu irfan geleneğinin ortadan kaldırdığı eski oligarşilerin diriltilmesinin çok büyük payı vardır. Önce koskoca Balkan Savaşları, 6 asır boyunca yanyana… Müslümanıyla Sünnisiyle Bektaşisiyle Ortodoksuyla Protestanıyla bir arada kalmış olan Balkan coğrafyası, kimse kimsenin diline dinine karışmıyor, kimse kimseye ’Sen kimsin, hangi dili konuşuyorsun?’ demiyor, ’Senin kilisen ne taraftır, senin camin, senin dergahın neresidir? diye sormuyordu. 6 asır kardeşçe yaşadığımız bir coğrafyada 20 sene içerisinde ’Sen Arnavut’sun, Boşnak’sın, Yunan’sın, Bulgar’sın, Türk’sün’ diyerek Balkan coğrafyasını lime lime ettiler. Aynı şey ’Sen Arap’sın, sen Türk’sün’ diyerek Yemen Savaşları’yla başlayan o harpler sırasında 20 senede Ortadoğu da dağıldı. Ondan sonra masanın üstüne Syces-Picot dediğimiz meşhur anlaşma. Koydular cetveller, haritaları, ’Şurası senindir, burası benimdir’ dediler, sınırları çizdiler. Şimdi biz Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bu mücadeleyi veriyoruz. O gün o sınırları çizenler, bugünleri düşündükleri, planladıkları için o sınırları böyle çizdiler. Niye Hakkari’nin, Şırnak’ın sınırını 30 kilometre aşağıdan çizmiyorsun, niye 10 kilometre yukarıdan çizmiyorsun, niye o sarp dağların üzerinden çiziyorsun ya da bu şekilde Türkiye ile Suriye halklarını ayıran Allah aşkına hangi gerekçe vardır? Ceylanpınar karşı tarafı Resül-ayn. Aynı isim. Bakıyorsunuz Akçakale, karşısı Tel-Abyat; Mürşit Pınar, karşısı Kobani. Şehirlerin arasından Nusaybin karşısı Kamışlı. Dere geçiyor, tren yolu ya da ufak bir patika geçiyor. Bir mahalle bitiyor öteki mahalle başlıyor. Aynı insanlar teyze çocukları, amca çocukları, hala çocukları. Aynı şekilde Ürdün’le Suriye sınırı, Ürdün’le Lübnan sınırı. Bütün bu sınırların Allah aşkına hangi reel gerekçesi var? O sınırları çizenler o gün, bugünün Ortadoğu’sunu hesap ederek çizdiler.”

    “O ÜST AKIL, YENİ SYKES-PİCOT’U KURMAK İSTEYEN AKILDIR, BUNDAN HİÇ ŞÜPHENİZ OLMASIN”

    Türkiye bunun için güçlü olmak zorunda olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, “Çok açık, bir asır evvelki sorun neyse aynı oyun şimdi tekrar oynanıyor. Bir asır evvel bu oyunu tezgahlayanlar bugün yarım kalan bir hesabı, defterlerinde yarım kalan bir hesabı kapatıp bu defteri kendilerince rafa kaldırmak istiyorlar. Onun için Türkiye’de bu olaylar oluyor. Sanmayın ki Cizre’de çukur kazmış, içine bomba koymuş olan adam sadece kendisinden ve onun oluşturduğu bir network’ten ibarettir. O adama o çukuru kazdırıp oraya, o bombaları koyduracak bir irade, bir üst akıl vardır. O üst akıl, yeni Sykes-Picot’u kurmak isteyen akıldır, bundan hiç şüpheniz olmasın” dedi.

    “KİM KOYUYOR ONLARI ORAYA”

    PYD’yi terör örgütü olarak görmeyen ABD’yi sert bir dille eleştiren Kurtulmuş, şöyle devam etti:

    “Şimdi adama sormazlar mı, madem bu kadar Türkiye ile dostsunuz Allah aşkına bu adamların ellerinde bakıyorsun şu ülkenin silahı çıkıyor, bu ülkenin silahı çıkıyor; tank delici silahları çıkıyor, uçaksavar silahları çıkıyor. Rahmetli Eşref Bitlis Paşa yıllar evvel derdi, dağların başında keçi gitmeyecek yerlerde bakıyoruz PKK’nın uçaksavar topları var. Kim koyuyor onları oraya? Bugünkü bu mücadelede bunlara bu silah desteğini kim veriyor? Bu siyasi destekleri kim veriyor. Bütün bu lojistik destekleri kim sağlıyor ve belki istihbarat desteğini kim sağlıyor? Ya da gelin DAEŞ dediğiniz örgüt, Allah aşkına dünyanın en iyi korunan en önemli baş şehirlerinde bu örgüt nasıl oluyor da eylem yapıyor? Eğer bir örgüt, diyelim dünyanın iyi korunan ve istihbaratı iyi olan ülkelerinde eylem yapıyorsa çok açık bir şey vardır, ondan daha güçlü bir istihbaratı var demektir. Paris’te eşzamanlı olarak 8 yerde nasıl bu saldırıları yapabiliyorlar, Londra Metrosu’nda nasıl saldırıyor, Madrid Metrosu’nda nasıl saldırı yapıyor, Mogadişu’da nasıl saldırı yapıyor, Suruç’ta nasıl saldırı yapıyor? İstanbul’da, Ankara’da nasıl saldırı yapıyor? Bu işin arka planını görmezsek, bu işin arkasında yeni bir dünya düzenini görmezsek, bu siyasi mücadeleyi eksik anlarız.”

    Numan Kurtulmuş, meselenin sadece PKK’yla ya da DAEŞ ile ilgili bir mesele olmadığını dile getirerek, “Çok açık söylüyorum; bu ülke bir zamanlar ASALA diye bir terör örgütüyle uğraşıyordu. Kullanım tarihi bitti, çöp tenekesine attılar. PKK’nın da kullanım tarihi bittiğinde çöp tenekesine atacaklarından hiç şüpheniz olmasın. Epeydir El-Kaide’nin ismini hatırlıyor musunuz? El-Kaide’nin de kullanımı bitmek üzere, onu da atacaklar çöp tenekesine. Yarın bir gün IŞİD’in de bitecek kullanım tarihi, onu da atacaklar çöp tenekesine ama terör bitmeyecek. Bunlar kendi oligarşik beyliklerini, Mekke müşriklerinin devam ettirmek istedikleri gibi, bu oligarşik beyliklerini devam ettirebilmek için, bu düzenlerini devam ettirebilmek için, bütün bu küresel sorunları istismar edecek yeni aygıtlar bulacak. Burada Türkiye’ye büyük rol düşüyor. Türkiye bu coğrafyanın kilit taşı olarak, bu irfan geleneğinin hala yürüyen, büyüyen en önemli ülkelerinden biri olarak, önce coğrafyamızı ciddi şekilde derleyip toparlamak ve ardından eş zamanlı olarak dünyaya adalet ve eşitlik ekseninde yeni sözler söylemek mecburiyetindedir. Bunu sadece kendimize moral vermek için söylemiyorum, inanın ki bizden başka bunu yapabilecek bir ülke yoktur. Onun için güçlü Türkiye istemezler. Onun için biz de güçlü Türkiye istiyoruz. Siyaseten güçlü, ekonomik olarak güçlü, askeri olarak güçlü ama hepsinden önemlisi toplumsal olarak güçlü bir Türkiye istiyoruz. İnsanların bu irfan geleneğinin yapıştırıcılığında yeniden birbirlerine kenetlendiği, hiç kimsenin bir diğerini farklılığından dolayı göz ardı etmediği bir Türkiye oluşmasını istiyoruz” ifadelerini kullandı.

    “BAZILARI ÇOK KARAMSAR, ’YA NİYE DÜNYA BU KADAR TÜRKİYE’YLE UĞRAŞIYOR?’ DİYOR”

    “Meyve veren ağacın taşlandığını” söyleyen Kurtulmuş “Bazıları çok karamsar, ’Ya niye dünya bu kadar Türkiye’yle uğraşıyor?’ diyor. Tabiki Türkiye’yle uğraşacaklar, Türkiye nevzuhur bir ülke değil, bu millet de nevzuhur bir millet değil, tarihte çok büyük önemi olan bir ülke, bugün çok büyük önemi olan bir ülke. Nasıl gündüz geceye muhtaç ise bu anlamda bize birilerinin karşı olması da bizim ihtiyacımız olan bir şey. Keşke karşı olmasalar ama ne yapalım. Bu, ta Habil ve Kabil ile birlikte başlamış bir hikayedir. Yine devam etmek isteyecekler. Biz Adem’in yolundan, Adem’den Hz. Muhammed’e kadar gelen bu ilkelerin yolundan gitmeye devam edeceğiz” dedi.

    Kurtulmuş, sözlerini şöyle tamamladı:

    “Bu irfan geleneğinin, büyük koşunun, bu İslam’ın büyük koşusunun üçüncü başlangıcı Türkiye’yle, yeni Türkiye ile olacaktır Allah’ın izniyle. Bütün bu oluşlar, Türkiye’nin etrafındaki tartışmalardan, bütün bunlardan hiç üzülmeyin, hiç şüpheye düşmeyin ki, sadece bir doğum sancısıdır. Bu üçüncü büyük koşuya zaten başladık ama daha da hızlandırarak bu büyük koşuyu sürdüreceğiz ve yeniden yer yüzünde adaletin, hakkaniyetin, insafın, vicdanın, aklın ve irfanın hakim olduğu bir dönemi hep beraber kurmaya gayret edeceğiz, Allah sözümüzü kuvvetli kılsın.”

    Programın ardından Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’a plaket takdim edildi.

  • Kurtulmuş’tan, “Türkiye’nin Musul’da Ne İşi Var” Diyenlere Cevap

    Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş, Türkiye’nin Musul’un Başika bölgesinde ne aradığını soranlara karşı, “Asıl sizin orada ne işiniz var?” diye sorma hakkı olduğunu belirterek, “Biz davet üzerine oradayız. Siz hangi davet üzerine oradasınız?” diye sordu.

    AK Parti Ordu İl Danışma Kurulu toplantısında konuşan Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş, Suriye ve Irak’taki yaşanan durumlara dikkat çekti. Suriye şu anda neredeyse 15-16 ülkenin askeri varlığı bulunduğunu, bölgenin silahlı grupların deneme tahtası haline geldiğini belirten Kurtulmuş, “Şu anda şehir şehir, kasaba kasaba birbirine düşmüş olan bir Suriye var. Vesayet için örgütler eliyle başka ülkelerin vermiş olduğu savaşlar var. Maalesef bu süreçte Suriye’de 350 bin masum insan öldürüldü” dedi.

    “BÖLGE BİR BARUT FIÇISI HALİNE GELMİŞ”

    Geçen hafta Türk askerinin Başika bölgesine konuşlanmasının ardından yaşanan tartışmalara dikkat çeken Numan Kurtulmuş, “Şimdi Suriye’de dünyanın neredeyse büyün orduları var. Neredeyse dünyanın büyük orduları Suriye’deki çatışmaları bahane ederek bölgeye gelmiş vaziyettedir. Akdeniz savaş ve uçak gemileri ile dolmuştur. Basra körfezi, Aden körfezi savaş gemileriyle dolmuştur. Maalesef bölge bir barut fıçısı haline gelmiş, bir kaynayan kazan olma durumuna düşmüştür. Şimdi biz Türkiye olarak diyoruz ki, Allah aşkına falanca bir ülkenin ta bilmem kaç bin kilometre öteden gelip Suriye’de ne işi var? Ya da dünyanın başka bir bölgesindeki bir gücün Suriye’de varlığının sebebi nedir?” diye konuştu.

    “BİR DAVET ÜZERİNE GİTTİK, SİZ HANGİ DAVETİ ALDINIZ?”

    Kurtulmuş, şöyle devam etti: “Biz Başika’da DAEŞ terörüne karşı Irak merkezi hükümeti ve Irak’taki yerel yönetim yetkililerinin, daha önemlisi dönemin Musul Valisi Sayın Nuceyfi’nin ‘Gelin bize eğitim verin’ daveti üzerine oraya gittik. Şimdi ‘Türkiye’nin orada ne işi var?’ diyenlere sormak hakkımız değil mi? Türkiye orada kardeşimiz olan, komşumuz olan, akrabamız olan Irak halkının daveti üzerine oradadır. DAEŞ terör örgütüne karşı Musul’un muhafazasına hizmet için oradayız. Bilmem kaç bin kilometre öteden gelenler acaba hangi davet üzerine oradadır? Bu ülkeler Suriye’de Irak’ta ne arıyorlar? Suriye niçin bir gayya kuyusuna döndü.”

    “RUSYA İLE GERİLİM DAHA FAZLA DEVAM EDEMEZ”

    Kurtulmuş, Rusya ile yaşanan krizin artık daha fazla devam etmesini istemediklerini de kaydederek, “Daha önce gerilimi tırmandıracak taraf olmayacağımızı ifade etmiştik. Ama maalesef Rusya’dan arka arkaya çok yüksek dozda bazı açıklamalar geldi. Hatta zaman zaman gerçeğin tam zıddı olan bazı açıklamalar geldi. O da Türkiye’nin DAEŞ terör örgütünden petrol aldığı iddiasıydı. Çok açık bir iftiradır. Kabul edilemez. Zaten uluslar arası arenada hiçbir zaman karşılığı olmamış ve çöp tenekesine atılmış bir söz olarak kalmıştır. Biz ticari alanda çok iyi ilişkilerimiz olan Rusya ile ilişkilerimizin en kısa zamanda normale döneceğini düşünüyorum” şeklinde konuştu.

  • Numan Kurtulmuş’tan Futbolseverlere Müjde

    Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş, sosyal medyadan 2016 Avrupa Futbol Şampiyonası maçlarının TRT ekranlarından yayınlanacağını açıkladı.

    Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, sosyal paylaşım sitesi Twitter’daki hesabından takipçilerine müjde verdi. Kurtulmuş, “Herkese iyi akşamlar. Güzel bir haberi sizlerle paylaşmak istiyorum. 2016 Avrupa Futbol Şampiyonası maçlarını TRT’den izleyeceğiz. Futbolseverlere bu imkanı sunan TRT’ye teşekkür ederiz. Şampiyonada Milli Takıma başarılar diliyorum. İnşallah güzel bir sonuçla ülkemize dönerler” dedi.

  • Numan Kurtulmuş’tan Önemli Açıklamalar

    Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş, “paralel yapıyla mücadele sadece AK Parti’nin meselesi değil CHP’nin de MHP’nin de meselesidir. Bir gün gelir diğer partiler de bu meselelerle uğraşmak durumunda kalırlar. Sayın Bahçeli’nin de diğer bütün siyasi liderlerin de bu meseleyi bu çerçevede görmesinin daha sağlıklı olacağı kanaatindeyim. Bu milli meseledir” dedi.

    TGRT Haber’de yayınlanan “Neler Oluyor” programına Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş konuk oldu. TGRT Haber ve İhlas Haber Ajansı Ankara Temsilcisi Batuhan Yaşar’ın gündeme ilişkin sorularını yanıtlayan Kurtulmuş, “Rusya’dan çılgınlıkla ifade edilecek açıklamalar devam ediyor. Bunun absorbe edilmesi konusunda sabrın sonu nedir? Nasıl hareket edeceksiniz, ne kadar bekleyeceksiniz?” sorusuna, “Bütün bu örneklerin hiçbirisi Türkiye ile Rusya arasında doğrudan bir krizin yansıması değildir. Bütün bu olaylar aslında Suriye’de devam eden krizin Türk-Rus ilişkilerine yansımış halidir. Dolayısıyla bir doğrudan Suriye üzerinden ortaya çıkmış olan birçok krizle karşı karşıya kaldık. Daha doğrusu bizim uçağımızın düşürülmesi, İHA’nın düşürülmesi, en son Rus uçağının düşürülmesi gibi. Dolayısıyla olay doğrundan doğruya Türkiye ile Rusya tarafının karşılıklı hasmane tavırlarından dolayı gelişmiş olan bir takım olaylar değildir. Bunun tespit edilmesi lazım” karşılığını verdi.

    “RUS UÇAĞI OLDUĞU BİLİNSEYDİ SONUÇ BAŞKA OLURDU”

    Rus uçağının düşürülmesinin durduk yerde olan bir mesele olmadığına dikkat çeken Kurtulmuş, olaya ilişkin detayları şöyle sıraladı:

    “Bununla ilgili olarak dört tane temel tespitte bulunmamız lazım. Birincisi, bu uçağın defaatle daha önce de olduğu gibi Türkiye sınırları içerisinde düşürüldüğünü tespit etmemiz lazım. İkincisi, bu uçak düşürüldüğü zaman bu uçağın Rus uçağı olduğu bilinmiyordu. Ben bunu söylediğim zaman bazıları bunu yanlış anlayarak, ikinci cümleyi duymadan kasıtla da belki lafı tersinden çevirerek ’Bunu ne yapacaktık yani Rus uçağı olduğunu bilseydik düşürmeyip de okşayacak mıydık’ diyenler de oldu. Burada bizim söylediğimiz şey şu: Eğer Rus uçağı olduğu bilinseydi sonuç başka olurdu. Şundan dolayı, Rus uçağının Türk sınırları içerisine, Türkiye topraklarına karşı hasmane bir tutum içerisinde olmayacaklarını bildiğimiz için cümlesi var. Bunu almıyorlar. İkincisi, bu yani Rus olduğu bilinmiyordu. Üçüncüsü, bu olay sırasında defaatle ikaz edilmiş, bunu artık bütün dünya biliyor. Bir de Genelkurmay Başkanlığımızın vermiş olduğu brifingten biz de öğrendik ki her savaş uçağının, motoru çalıştırır çalıştırmaz kullandığı herkese açık ve VHF kanalından bu yayınlar yapılmış. Bunların kayıtları var. Dördüncüsü ve belki bunlardan daha önemlisi Rusya tarafı ve ilgili diğer bütün ülkeler, özellikle son Suriye’deki gelişmelerden sonra angajman kurallarımızın değişmesi konusunda defaatle uyarılmış.”

    “MESELENİN DAHA FAZLA DALLANIP BUDAKLANMASINDAN YANA DEĞİLİZ”

    Türkiye’nin haklı olduğu ancak sonuç olarak istenmeyen bir durumla karşı karşıya olduğunu belirten Kurtulmuş, “Yani böyle bir durumu biz de istemeyiz. Keşke böyle bir durum olmasaydı. Şimdi bu durumun üzerinden daha büyük bir kriz üretmek yerine bu durumu çözebilecek adımların atılması lazım. Bunun için de diyalog kanallarının siyasi ve askeri anlamda açık tutulması lazım. Bu kanalları bizim açımızdan Sayın Cumhurbaşkanımız da Sayın Başbakanımız da bu arada çok sayıda uluslararası platform vesilesiyle gittikleri gezilerde bunları dile getirdiler. Hem Brüksel’de hem Paris’te bunlar en üst düzeyde dile getirildi. Yani biz bu meselenin daha fazla büyümesi daha fazla dallanıp budaklanmasından yana değiliz. Zaten maalesef tam manasıyla bir yangın yerine dönmüş olan Ortadoğu’da diğerlerine benzemeyecek kadar büyük potansiyele sahip olan yeni bir krizin ortaya çıkmasını istemeyiz. Bunun için elimizden gelen gayreti gösteriyoruz. Hem tansiyonun düşürülmesi hem diyalog kanallarının açık tutulması hem de bir an evvel karşılıklı bir araya gelerek acaba bu sonuçları nasıl ortadan kaldırırız, bunun müzakerelerini ümit ediyoruz” ifadelerini kullandı.

    “VATANDAŞLARIMIZ MÜSTERİH OLSUN”

    Rusya’nın yaptırımlarının Ocak ayında yürürlüğe gireceğinin sorulması üzerine Kurtulmuş, “Uzun süre devam edebilecek bir takım yaptırımlar olacağını zannetmiyoruz. Ama sonuçta geçtiğimiz Cuma günü yaptığımız Bakanlar Kurulu’nda ekonomiyle ilgili bütün bakan arkadaşlarımızın her açıdan, enerji bakımından, çalışma hayatı bakımından, ekonomik, ithalat, ihracat bakımından, tarım bakımından, müteahhitlik hizmetleri bakımından bütün farklı alanlarda karşımıza nasıl bir senaryo çıkabilir? Bunlar konuşuldu. İlgili arkadaşlarımız Sayın Mehmet Şimşek’in başkanlığında toplantılar yaptılar. Sonuçta şunu biliyoruz, bundan sonra A, B, C planı uygulanabilecek her şeye karşı bizim de tedbirlerimiz var. Burada Türkiye’de hem tarım hem de ihracatla ilgili bütün kesimlerin mağduriyeti oluşmaması için neler yapılabileceğini biliyoruz. Bunları zikretmeyi uygun bulmuyorum. Ama inşallah karşımıza böyle bir tablo çıkmaz. Bu tablo karşımıza çıkarsa neler yapılabileceği, bunları bildiğimiz için bu anlamda rahatız. Vatandaşlarımız da müsterih olsun. İnşallah zaten böyle bir ekonomik yaptırımın da Rusya’nın ekonomik şartları bakımından da uzun süre uygulanmayacağını tahmin ediyoruz” karşılığını verdi.

    “YÜKSEK DAĞLARIN DUMANI ÇOK OLUR”

    “Ekonomik anlamda uçağın burnunu tekrar kaldırabilecek misiniz?” sorusuna ise şöyle yanıt verdi:

    “Hiç şüphesiz. Diyelim ki bizi etkileyecek alanlar turizm alanı, tarım ürünleri ve ihracatla ilgili bir takım alanlarda bazı sıkıntılarla karşı karşıya kalacağız. Ama dünya sadece Türkiye ile Rusya arasındaki ticari ilişkilerden ibaret değil. Türkiye diye üzerinde konuştuğumuz ülke öyle sıradan bir ülke değil. Biz bu ülkenin evladıyız, bu milletin çocuğuyuz diye bundan gurur duyarak, övünerek bunu söylemiyorum. Övünüyorum ayrı bir şey. Hepimiz övünüyoruz bu ülkenin çocuğu, bu milletin bir ferdi olmaktan ama sonuçta siyaset rasyonel davranma işidir. Rasyonel şartlar içerisinde baktığınız zaman Türkiye’nin böyle bir coğrafyada bu kadar derin jeopolitik sıkıntılar içinde bulunması, Suriye meselesi, Ukrayna meselesi, daha önce Balkanlar, Kafkaslar meselesi… Bütün bu sorunlar yumağında Türkiye’nin olması ne yapalım, kaçamayacağız bir şey. Terörden bahsettik, başka bir ülkede olsa belki bu şekilde bir terör olmayacak, başka bir şekilde olabilir. Zaman zaman hasmane tavırlar, zaman zaman Türkiye’nin içerisini karıştırma numaraları. Sadece bu son döneme ilişkin söylemiyorum, 1980 öncesini hatırlayın, sağ-sol kavgaları, Türkiye’de Alevi-Sünni kavgalarını kışkırtma çabaları. Bütün bunları yaşadık. Bunu söylemek lazım: Yüksek dağların dumanı çok olur. Yani biz büyük bir ülke olmanın, büyük bir medeniyete, büyük bir birikime, büyük bir potansiyele sahip olmanın riskleriyle karşı karşıyayız. Doğru ama çok büyük avantajlarıyla da karşı karşıyayız. Yani risk olduğu kadar hatta çok daha fazla bir sürü fırsatlarla karşı karşıyayız. Birden son bu yaz aylarında başlayan, olağanüstü yüksek düzeyde Avrupa’yı alarma geçiren bir mülteci krizi, biz bunları 5 senedir yaşıyoruz. ’Hazmetme kapasitesi’ diyorlar ya, bizim millet olarak hazmetme kapasitemiz, mazlum ve mağdurların seslerini duyma ve onlara el uzatma kapasitemiz çok yüksek olduğu için biz hiçbir şekilde bundan yüksünmüyoruz. Hiçbir şekilde şikayet etmiyoruz. 5 senedir bunu yapıyoruz. Avrupa karşılaşınca başladı feveran etmeye.

    “TÜRKİYE’DE ’ÜRETİM DEVRİMİ’ DİYECEĞİMİZ BİR EKONOMİK MODELE GEÇİYORUZ”

    Numan Kurtulmuş, 64. Hükümet’in ilk 1 yıllık programına ilişkin soru üzerine, şu yanıtı verdi:

    “64. Hükümet bir reform hükümetidir. Yarım kalmış özellikle 2009’dan sonra hem Avrupa’daki ekonomi ve siyaset hem Türkiye’nin içinde bulunduğu şartlar değişmeye başladı. 2009’dan sonra bu alanda AK Parti’nin daha önce çok hızlı yapmış olduğu reformlarda belli bir hız düşmesiyle karşı karşıya kaldık. Şimdi inşallah hızlı bir şekilde bu eksik kalan kısımları tamamlayacak 4 yılımız var. Bu 4 yılın önemi, önümüzdeki 4 yıl boyunca seçim yok. Hiç kesilmeden 2019’a kadar Allah’ın izniyle Türkiye, hem siyasi hem ekonomik istikrarı sağlayacak. Reformdan kastımız ne? Türkiye’de üretim devrimi diyebileceğimiz bir ekonomik modele doğru geçiyoruz. Yani Türkiye’de hem makro istikrarın sağlanması hem bu anlamda fiyat istikrarını önceleyen politikaların olması hem bütçe dengelerine ve bütçe disiplinine sahip olan bir ekonomi anlayışına geçmemiz lazım. Ama bu yetmez, bununla birlikte Türkiye’de özellikle yüksek teknoloji ürünlerini teşvik eden, yüksek teknolojiye dayalı mal ve hizmetlerin küresel anlamda rekabet edebilecekleri bir perspektifin ortaya çıkması için birçok teşvikler hükümet programımızda da seçim beyannamemizde de yer aldı. Üretim reformu, üretim devrimi diyebileceğimiz bir şey.”

    “TÜRKİYE’NİN EKONOMİK OLRAK YARIM KALMIŞ ADIMLARINI ATACAĞIZ”

    Bütün bunlarla beraber orta direğin güçlendirilmesi özellikle Türkiye’nin en büyük ümidi olan genç girişimci orta sınıfların desteklenmesi, gençlere yatırım desteklerinin verilmesi gibi konuların hızlı bir şekilde realize edileceğini vurgulayan Kurtulmuş, “Üçüncü alanda ekonomiyle ilgili olarak Tükiye’de alt gelir gruplarının alım gücünün artırılması. Mesela asgari ücret tartışması, bugün Sayın Çalışma Bakanımız da ifade etti. 1300 lira asgari ücret olacak. Dolayısıyla alt gelir gruplarının bu yarışın içerisinde daha güçlü bir alım gücüne sahip olması, emekliliklerle ilgili değişiklikler. Bu alanda Türkiye’nin ekonomik olarak yarım kalmış adımlarını atacağız” dedi.

    Kurtulmuş, sözlerine şöyle devam etti:

    “Biz hep mesela Türkiye ile ilgili konuştuğumuz, orta gelir tuzağı. Türkiye, 10 bin dolarlar seviyesine geldi ama buradan bir adım yukarıya sıçraması lazım. Bunu yapabilmek için de ekonomik yapıyı değiştirmek gerekiyor. Yani bildik yöntemlerle mevcut şekliyle bunu yapamazsınız. Bunun için mutlaka ileriye gitmek lazım. Ama en az orta gelir tuzağı kadar Türkiye için tehlikeli olan başka bir şey var. Bendeniz bunu yıllardır ifade etmeye çalışıyorum. O da orta teknoloji tuzağıdır. Türkiye, yüksek teknoloji ürünlerini, hizmetlerini üreten bir ülke haline dönmek mecburiyetindedir. Bu da çok ciddi bir teşvikle olacak. Bunların hepsinin bir perspektifi vardır. ’Ekonomide 25 Dönüşüm Programı’ dediğimiz programı hemen uygulamaya başlayacağız. Bunun bir takvimi var. Bir kısmı hemen 3 ayda yapılabilecek olanları var, 6 ayda yapılabilecek olanlar var. Bir kısmı için yasa değişikliğine ihtiyaç var, bir kısmı için yasak değişikliklere ihtiyaç yok. Yönetmelik ve uygulamalarla yapılabilecek durumda. Birinci alan burasıdır.”

    “YENİ ANAYASA KONUSUNDA DAYATMA İÇİNDE OLMAYACAĞIZ”

    İkinci alanda ise hukuki ve siyasi reformların yer aldığını anlatan Kurtulmuş, “En başta yeni bir anayasa. Türkiye’de demokratik, sivil, katılımcı, yeni bir anayasa yapma mecburiyetimiz var. Bu sadece AK Parti’nin boynunun borcu değildir. Parlamentodaki bütün partilerin en büyük siyasi ödevi budur. Eğer Türkiye, yeni bir anayasa yapmayacaksa hala 12 Eylül’ün getirmiş olduğu bu anayasayla Türkiye yoluna devam edemez. Bunu yapmak durumundayız. Bu şu demektir yani elimizde anayasayı tek başına yapacak sayısal gücümüz yok ama toplumda bu yönde büyük bir siyasal beklenti var. Bunun için biz hiçbir dayatma içinde olmayacağız. ’Bizim anayasamız budur, buyrun bunun üzerinde uzlaşalım’ demeyeceğiz. Biz kendi fikirlerimizi ortaya koyacağız. Diğer partilerden de aynı şekilde son derece açık görüşlülükle eteklerindeki bütün taşları ortaya koymalarını isteriz, sepetlerindeki bütün birikimleri ortaya koymalarını isteriz. Ve herkes Türkiye’nin yeni bir anayasal reform için nasıl ki ekonomide bir üretim reformundan bahsediyorsak anayasal ve siyasal reformun da ana ekseni demokratik bir reform olmalıdır. Bu demokratik reform için bir anayasal reform perspektifi içerisinde herkes katkıda bulunsun. Ayrıca Siyasi Partiler Yasası’nda, Seçim Yasası’nda, Meclis İç Tüzüğü’nde en önemli sıkıntılarımızdan birisi, bütün bunlar çalışamıyor, bütün bunları bir an evvel aşabilecek perspektifin ortaya konulması lazım” açıklamalarında bulundu.

    “TOPLUMSAL BÜTÜNLÜĞÜN SAĞLANMASIYLA İLGİLİ BİR DÜZENLEME YAPILABİLİR”

    Üçüncü alan olarak toplumsal bütünlüğün sağlanmasına dikkat çeken Kurtulmuş, şöyle devam etti:

    “Toplumsal bütünlüğün sağlanması için toplumda kendini farklı hisseden hangi gruplar varsa bu grupların haklarını, hukukunu anayasal vatandaşlık çerçevesinde, özgür ve eşit yurttaşlar çerçevesinde mesela burada Alevi kardeşlerimizin Cemevi ve İrfan Merkezleriyle ilgili bir takım talepleri var. Bunları biliyoruz. Ama bu talepler üzerinde Alevi yurttaşlarımızın hepsi de uzlaşmış, ortak bir çizgide değiller. Bununla ilgili ana perspektifi söylüyoruz. Bunların bir yasal statüye kavuşturulması zorunludur, geç kalınmış bir durumdur ama bunun için de herkesin fikirlerini ortaya koymasını, ortak bir anlayışın, sivil toplumun, üniversitelerin, bu anlamda Alevi dergahlarının kendi fikirlerini ortaya koyması… Nihayetinde bunların hak ve özgürlükler çerçevesinde gerçekleşmesidir. Zaman zaman mesele geçmişte medreseden yetişmiş olanların ’melle’ olarak Diyanet İşleri Bakanlığı’na alınması, bunlar gerçekleşti ama yeterince verimli olmadı. Bunlarla ilgili bir düzenleme yapılabilir. Nihayetinde bunlar devletin vatandaşına karşı yapmak durumunda kaldığı bir takım yaklaşımlardır, adımlardır. Bizim ödevimiz, siyasi olarak sorumluluğumuz, bu memlekette gerçekten iç gerilimleri mümkün olduğunca azaltacak bir perspektife sahip olmaktır.”

    “CEBERRUT DEVLETTEN KERİM DEVLETE GEÇİŞTE BÜYÜK BİR MESAFE ALINDI”

    Kurtulmuş, AK Parti’nin Türkiye’ye sağlayacağı en büyük katkının zihniyet devrimini başlatmış olması olduğunu belirterek, şunları söyledi:

    “En zor olan kısım burasıdır. Yani yollar yaparsınız, köprüler yaparsınız, fabrikalar yaparsınız. Bunlar zordur ama bundan daha zor olan devletin zihniyetini değiştirmektir. Bu anlamda Türkiye, o ceberrut devlet anlayışından yani vatandaşını kontrol ve baskı altında tutulması gereken, inançları, düşünceleri, kültürleri, medeniyetleri, ötekileştirilerek dizginlenmesi gereken bir güruh olarak görmek yerine ’Hayır, devletin sahibi de ülkenin sahibi de bizatihi milletin kendisidir. Millet de hangi farklılık varsa bu farklılıklar da hem yönetime hem siyaset hem de toplumun bütün kesimlerine yayılmalıdır anlayışına geçtik. Hala bütünüyle buraya geldiğimizi de söyleyemem? O eski devlet alışkanlıklarının bir kısmı hala devam ediyor. Ama ceberrut devletten kerim devlete doğru geçişi sağlamak bir algı değişimiydi, bir anlayış değişimiydi. Burada çok büyük bir mesafe alındı. İnşallah sonuna kadar yürüyeceğiz. Biz yüzde 50’nin oyunu almış bir partiyiz ama yüzde 50’nin de oyunu alamamış bir partiyiz. Diğer bu yüzde 50’ye oy veren insanların arasında kim ne söylüyorsa iyi niyetle söylenen her sözü biz de koşar adım ilerliyor olsak bile duracağız, dinleyeceğiz, ’Ne söylüyorsun kardeş’ diye bakacağız ve ondan istifade etmeye çalışacağız. Birileri de kötü niyetli olarak sözler söylerse hiç kusura bakmasınlar bizi işimiz çok, kötü niyetli söz söyleyip, kem söz söyleyerek yolumuzdan bizi alıkoymak isteyenlere dönüp ’Ne diyorsun’ diye cevap bile vermeyeceğiz. Biz yolumuza devam edeceğiz.”

    “KEŞKE BU GAZETECİLERİN YARGILAMASI TUTUKSUZ OLARAK DEVAM ETSEYDİ”

    Numan Kurtulmuş, Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın yönetmeni Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanması konusunda ise “Biz hükümet olarak da görüşümüz açıkladık. Keşke bu gazetecilerin yargılanması tutuksuz olarak devam etseydi ama sonuçta yargılamadan, yasama, yürütme, yargı birbirinden bağımsız. İnanın ki biz de hükümet olarak sonradan bunlardan, olay ortaya çıktıktan sonra haberdar olduk. Dolayısıyla burada bu yargılama sürecinden sanki sorumlu hükümetmiş gibi kimse davranmasın. Oradan eleştiri oklarını hükümete döndürmek de kimsenin hakkı değil. Kaldı ki bu gazetecilerle ilgili suçlamalar bizim de görebildiğimiz kadarıyla devlete ait olan bir takım mahrem bilgilerin, sırların ifşa edilmesi suçlamasıdır. Mahkemeler devam ediyor. Ümit ederiz ki mahkemeler adil bir şekilde karar verecektir. Sonuçlarını da göreceğiz” ifadelerini kullandı.

    “TERÖRLE MÜCADELE TÜRKİYE’NİN SOKAKLARI, DAĞLARI, OVALARI TERÖRDEN TEMİZLENENE KADAR DEVAM EDECEK”

    Diyarbakır’da yaşanan saldırıya ilişkin konuşan Kurtulmuş, şunları kaydetti:

    “Diyarbakır meselesi, Türkiye’nin terörle mücadelesinde ne kadar haklı olduğunu ve ne kadar zor bir pozisyonda olduğunu gösteriyor. Avrupa da terörle maalesef son yıllarda çok kötü bir şekilde yüzleşiyor. Hiçbir yerde terörün olmasını istemeyiz. Bir tek kişinin burnunun terör dolayısıyla kanamamasını isteriz. Ama Diyarbakır’daki görüntüleri gördünüz yani orada polisleri, gün ortasında kendilerini durdurmak isteyen polisleri kurşunlayan, şehit eden insanlar kaçıyorlar, gelirken oradaki çatışmada da Sayın Tahir Elçi vefat ediyor. Hem Sayın Tahir Elçi’ye hem de şehit polislerimize bir kere daha Allah’tan rahmet diliyoruz. Bu Türkiye’nin ne kadar zor durumda olduğunu gösteriyor. Yani birileri Türkiye’yi terörle mücadelede eleştirirken aynı şekilde Türkiye’nin her yerini, ilçelerini, sokaklarını böyle terör yuvasını haline döndürmüş olan terör çetelerine karşı da üç çift laf söylemelerini bekleriz. Tamam, Türkiye teröre karşı mücadelede mümkün olduğunca dikkatli, hassas davranıyor. Mesela bugün yine Diyarbakır Sur’da bir kadının polislerimizi ateşe tutmasını gördük. Bu çok zor bir pozisyon. Sur ilçesinin çıkış noktasında, orada polisler mümkün olduğu kadar sivil halka zarar gelmesin diye son derece itinalı davranıyor ama bir tanesi de çantasından silahı çıkartıyor, polislere ateş ediyor. Diyarbakır hadisesi, Tahir Elçi’nin öldürülmesi, polislerimizin şehit edilmesi aslında bir taraftan da herkesin ’Ya şu Türkiye terörle mücadelede ne kadar haklı, en azından sözle destek verelim’ demesini gerektiriyor. Bu bakımdan bizim yapacak bir şeyimiz yok. Bu mücadele devam edecek, ta ki Türkiye’nin bütün sokakları, dağları, ovaları terörden temizlenene kadar.”

    “HSYK’NIN YAPISI, HIZLI VE ADİL OLMASI BAKIMINDAN AYRILABİLİR”

    Numan Kurtulmuş, “Yargı alanı Türkiye’de herkesin güvendiği bir alan haline getirilebilecek mi? Buna ilişkin önümüzdeki dönemde neler göreceğiz?” şeklindeki soruya, şöyle yanıt verdi:

    “Türkiye’nin uzunca süredir iki temel problemi var. Bunlardan birisi bizim yıllardır eleştirdiğimiz bürokratik oligarşinin bir takım kurumlarının da yargı kurumlar olması. İşte yüksek yargının bu anlamda zaman zaman siyasetin üstüne çıkması. Parlamentoda çıkan bir yasaya rağmen onu iptal eden kararlar verebilmesi ya da yıllarca uygulanan başörtüsü yasağının dayanağını teşkil eden Anayasa Mahkemesi’nin yorumlarında olduğu gibi. Siyasi partileri kapatan Anayasa Mahkemelerinin kararlarında olduğu gibi Türkiye, üst yargı kurumlarının hem hükümetin hem de siyasetin üstünde zaman zaman nasıl bir vesayet müessesesi oluşturduğunu gördü. Bunu tecrübe etti. Bunlardan bir şekilde Türkiye’nin kurtulması lazım. İkincisi ise yargının süratli ve adil işleyişi bakımından yapılması gerekenler. Bununla ilgili mesela HSYK’nın yapısıyla ilgili tartışmalar çok sürüyor. Yapısal olarak orada hızlı ve adil olması bakımından bu ayrılabilir. Mahkeme sayıları artırılabilir. Buralarda bir takım düzenlemelerle hız temin edilebilir. İkincisi de yargıda adaletin sağlanmasıdır. Bunlar hakikaten bir siyasi iktidarın Türkiye’ye yapabileceği en önemli hizmetlerdir. Bunların olması lazım. Buradaki temel mesele de yine geliyor demokratikleşme meselesine. Yıllardır söylediğimiz, Türkiye’de zaman zaman devleti ele geçirme, yargıyı ele geçirme, polisi ele geçirme, devletin şu kadrolarını ele geçirme meselesi niye oluyor? Türkiye’de maalesef siyasi kararlar da ekonomik kararlar da hala birçok iyileştirme adımlarına rağmen merkezde alınıyor. Yani merkezde siz siyasi ve ekonomik kararları toplarsanız, bu merkezi birileri ele geçirmeye çalışır. Dolayısıyla biz öyle bir demokrasi perspektifiyle hareket etmek zorundayız ki hiç kimsenin ele geçiremeyeceği kadar demokratik, şeffaf bir devlet yapısının oluşması gerekiyor. Anayasa konusunda ısrar etmemizin temel nedeni budur.”

    Demokratikleşme paketlerinin devam edeceği mesajı veren Kurtulmuş, önce yapısal meselelerin çözülmesi gerektiğini belirtti.

    PARALEL DEVLET YAPILANMASIYLA MÜCADELE

    “Paralel yapıyla ilgili yeni dönemde yeni bir perspektif konulacak mı?” sorusuna yanıt veren Kurtulmuş, “Yani bir günde oluşmuş bir yapıdan bahsetmiyoruz. Dolayısıyla bununla mücadele bir günde bitecek değildir. Bu artık sadece 64. Hükümet’in bir meselesi de değildir. Onu söyleyeyim. Bu, devletin bir kararlılığıdır. Devletin, Milli Güvenlik Kurulu’nun takip ettiği bir meseledir” dedi.

    “PARALEL YAPIYLA MÜCADELE SADECE AK PARTİ’NİN MESELESİ DEĞİL CHP’NİN DE MHP’NİN MESELESİ”

    MHP’de genel başkanlık yarışının hatırlatılarak, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin genel başkanlık adaylarından birini “Paralel yapının adamı” olarak nitelendirmesini değerlendiren Kurtulmuş, şunları söyledi:

    “Biz ’paralel yapı’ derken şimdi isminin ne kadar doğru konulduğu da ortaya çıkıyor. Yani bir devlet işleyişi var, bir kamu işleyişi var, partilerin bir takım işleyişleri var. Bunlara bir de paralel oluşturulan, kendi emir komutası olan bir yapıdan bahsediyoruz. Biz paralel yapıyla mücadele ederken hep şunu söylemiştik: Bu, sadece AK Parti’nin meselesi değil CHP’nin de MHP’nin de meselesidir. Bir gün gelir diğer partiler de bu meselelerle uğraşmak durumunda kalırlar. Dolayısıyla burada ilke üzerinde durmak lazım. Bugün böyle bir yapıdan bahsediyoruz, yarın başka bir yapı ortaya çıkar. Siz devletin bu yapısını, çatısını demokratikleştirmediğiniz sürece ve devlet bütün kararların merkezi olmaya devam ettiği sürece birileri gelir, bugün bu yapı gider yarın başka bir yapı buraya gelir. Dolayısıyla burada Sayın Bahçeli’nin de diğer bütün siyasi liderlerin de bu meseleyi bu çerçevede görmesinin daha sağlıklı olacağı kanaatindeyim. Bu milli meseledir. Siyasi farklılıklarımız olur, AK Parti, MHP, CHP, HDP… Herbirimiz farklı taraflarda olabiliriz, başka siyasi kanaatler olur. Zaman zaman ortaklaştığımız zaman zaman çok taban tabana zıt geldiğimiz noktalar olabilir ama herkesin… Paralel yapının en çok engellediği şey ne? Birincisi devletin yapısını bozuyor, ikincisi, milletin iradesini bozuyor. Esas önemlisi burası. Yani millet bir irade koyuyor, millet derse ki ’Ben HDP’yi iktidara getiriyorum.’ Başımızın üstüne. Ama millet bir parti iktidara getirirken bir başka, hiç milletten oy almamış, sınava hiç girmemiş olan birisi kalkıp der ki ’Ben bu partiyi ele geçireyim. Toplasan toplam sayısı, sağdan say birkaç bin kişi, soldan say birkaç bin kişi. Ben bu birkaç bir kişi, bu parti marifetiyle devleti ele geçireyim’ derse kabul edilmeyecek olan şey budur. Bu parti ister iktidarda olsun ister muhalefette olsun. Dolayısıyla burada hepimizin ortak noktada durması lazım. Bütün herkese Türkiye’de siyasetin kapıları açıktır. Kim istiyorsa gelsin siyaset yapsın, milletten destek alsın parlamentoya gelsin, Türkiye’yi yönetsin. Millet iradesine saygı budur. Ama milleten oy istemeyeceksiniz, milleti yönetmek gibi bir talebiniz olmayacak, milleti yönetmek için ortaya çıkmış olan insanların sırtına binerek milleti yönetmeye kalkacaksınız, devleti ele geçirmeye kalkacaksınız. Bu kabul edilemez.”

    RTÜK’LE İLGİLİ ŞİKAYETLER

    Numan Kurtulmuş, RTÜK’le ilgili şikayetler hatırlatılarak, “Size bağlı olan RTÜK’e el atacak mısınız?” sorusuna, “Dün bir bugün iki. Biliyorsunuz RTÜK bir de yapısı itibarıyla ben bu anlamda sorumlu Başbakan Yardımcısıyım ama yapısı itibarıyla da Başbakan Yardımcısı ya da Hükümete karşı RTÜK’ün bir sorumluluğu yok. Yani biz tabii ki siyaseten neler yapılabilir, RTÜK’ün eksikleri nelerdir, bunlar nasıl tamamlanabilir? Bunları çalışacağız. Herkesi dinleyeceğiz. Dediğiniz nokta doğrudur. Burada RTÜK’ün esas denetlemesi gereken şey, toplumun genel olarak kültürü, ahlakı, genel anlayışıyla yapılan yayınların tezat teşkil edip etmediği, haksızlık yapılıp yapılmadığıdır. İnsanların onurlarının zedelenip zedelenmediğidir. Ama yoksa tabii ki yayın kuruluşlarının hepsi ayrı bir siyasi kanaat sergileyebilir, destekleyebilir. Bu son derece normaldir” karşılığını verdi.

    ÇÖZÜM SÜRECİ BUZDOLABINDAN NE ZAMAN ÇIKACAK?

    “Çözüm süreci buzdolabından ne zaman çıkacak?” sorusu üzerine Kurtulmuş, şunları kaydetti:

    “Bu Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi. Bundan sonra ısrarla bu şekilde ifade etmeye çalışıyoruz. Devam eden bir süreç vardı. O süreç tesadüfen de ortaya konulmadı. Yani siyaset olsun diye bir siyasi proje olarak ortaya konulmadı. Türkiye için hayati ve insani bir proje olarak ortaya konuldu. Neden? Türkiye yaklaşık 37 yıl terörle mücadele etti, 40 bine yakın insanını kaybetti, 8 bin insanı şehit oldu bu süreç içerisinde. Gerçekten çok ağır bir faturadır. 1.5 trilyon dolar da Türkiye’nin maddi kaybı oldu. Bunun kısaca Türkçesi şu: Türkiye’nin 20 yılı teröre heba edildi. Şimdi bu bitmesi gereken bir şey. Bunun için Türkiye’de siyasi irade ortaya çıktı. Sayın Cumhurbaşkanımızı bir kere daha takdirle, şükranla yad etmemiz lazım. O dönemde siyasi sorumluluğunu üstüne alarak Başbakanken bu süreci başlattı. Sonra AK Parti hükümetleri, Sayın Başbakanımız döneminde de bunu yasal bir süreç haline getirdi. 62. Hükümet’le birlikte bu süreç başlamış oldu. Ama şöyle bir de filmi başa saralım. Bu sürecin olmasını isteyen siyasi irade var, hala var millet iradesi. Yani barışın sağlanmasını, ülkede silahların susmasını, bombaların patlamamasını isteyen büyük bir irade var. Ama buna mukabil savaş devam etsin, insanlar ölmeye devam etsin isteyen bir takım karanlık odaklar da var. Alın bunların bir kısmı terör örgütü, bir kısmı da terör örgütünün ekmeğine yağ süren siyasi çevreler. Oslo görüşmelerini kim, niçin deşifre etti? Hiç farkı yoktur, Oslo görüşmelerini deşifre edenlerle Nusaybin’de hendek kazarak terör estirenler arasında mantık olarak bir fark yoktur. Arkasından Habur’da çıkan görüntüler, oradaki provokasyonlar. Arkasından 6-7 Ekim olayları aradaki küçükleri geçiyorum ve arkasından Suruç saldırısı ve terör dönemi. Bütün bunlara baktığınız zaman buraların hepsinde bir takım çeteler. Şimdi biz yolumuza devam ederken terör örgütü tekrar silahları ateşlemeye başladı. Önce bu sürecin çok net, çok açık söylüyorum, bunu da bazıları yanlış anlıyor ve tersinden alarak yanlış anlıyor. Büyük bir haksızlık ve vicdansızlık yapıyorlar. Bizim söylediğimiz şudur: Devam etmekte olan süreci bozan terör örgütüdür, Türkiye’yi 1990’lara geri döndürmeye çalışan terör örgütüdür. Biz her hal ve şart altında terörün sona erdirilmesi, silah ve bombaların gömülmesini talep ediyoruz, istiyoruz. Bu ayrı bir iştir ama biz her hal ve şart altında bu ülkede yaşayan Kürt kardeşlerimizin hakkını, hukukunu, onurunu korumak için de bütün gücümüzle mücadele edeceğiz. Yeni dönemde Kürt kardeşlerimizin onurlarını, terör örgütlerinin eylemleri içerisinde ezdirmeyeceğiz. ’Önce terör bitsin, biz Kürtlerin hakkını korumak için bunu şart koşuyoruz’ derlerse bu insafsızlıktır, vicdansızlıktır.”

    “TRT WORLD DÜNYA ÖLÇEĞİNDE BİR KANAL OLACAK”

    TRT World’le ilgili değerlendirme yapan Kurtulmuş, “Gezi olaylarında, 17-25 Aralık’ta nasıl uluslararası yayın kuruluşlarının algı operasyonu yaptığını gördük. İnşallah TRT World, dün de TRT’den birifing aldık, çok güzel çalışmalarına başladı. Ümit ediyoruz ki en kısa zamanda bununla ilgili her türlü desteği vereceğiz ve dünya ölçeğinde bir TRT kanalı olacak. Türkiye’ye bu yakışır. İnşallah TRT World, dünyanın önemli yayın kuruluşlarından birisi haline gelir” dedi.