Etiket: Kurtarıyor

  • Bu bacalar 200 yıldır hayat kurtarıyor

    Muğla’nın simgesi ‘Muğla Bacası’ üzerine Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Can Naci Kocabaş tarafından yapılan bilimsel araştırmada, Muğla Bacalı evlerde karbonmonoksit zehirlenmesi yaşanmadığı ortaya çıktı.

    Rize’den sonra en fazla yağış alan Muğla’da 1922 yılındaki Mübadeleye kadar Rum ustaların yaptığı geleneksel Muğla evlerinin bacaları, günümüzde Rum ustaların yanında çalışan Türk’lerin torunları tarafından yapımı hala devam ediyor. Yağmurlu havalarda halk arasında ‘Deli Memet’ olarak adlandırılan ve her an yön değiştiren poyrazda Muğla bacasından çıkan dumanlar geri tepmeden havaya karışıyor.

    28 Alaturka kiremitten yapılıyor

    Muğla bacasının dört tarafının açık olarak yapılması baca tıkanmalarını ve soba tütmesini engelliyor. 28 adet yağlı kiremitle yapılan bacanın üzeri yağmurdan korumak için kapatılmıştır. İklimin özelliği ve kullanım amacına göre rüzgarı ve yağmuru kesecek biçimde üstü kapatılarak dikdörtgen biçiminde şekillenen 28 alaturka kiremidin taş işçiliğinin inceliğiyle bir bütün oluşturması ve başka bölgelerde kullanılmadığı için Muğla’nın sembolü olmuştur. Geleneksel Muğla bacasının çoğunlukla Muğla Merkez ilçe Menteşe, Milas, Yatağan, Ula, Köyceğiz, Ortaca ilçelerde de uygulandığı görülmektedir.

    “Muğla bacalı evlerde zehirlenme olmadı”

    Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Can Naci Kocabaş, kış aylarında Karbonmonoksit zehirlenmelerinin arttığını belirterek, “Ülkemizde de özellikle İç Anadolu bölgemizde ve Marmara bölgesinde karbonmonoksit zehirlenmelerine oldukça sık rastlanmaktadır. Muğla bölgemizde iklim şartları tamamen Marmara Bölgesi ve diğer bölgelere benzemekle beraber bizim gözlemimiz karbonmonoksit zehirlenmelerini oldukça az görmekteyiz. Biz bunu bilimsel çalışma olarak, sağlık kayıtlarını incelediğimizde Muğla bölgesinde yılda çok düşük 20-30 kişi zehirlenme vakalarının yaşandığını tespit ettik. Bu oranları belde iklim şartlarının yaşandığı diğer bölgelerle kıyasladığımız zaman oldukça düşük olduğunu gördük. Bu zehirlenme vakasını yaşayan insanları geriye dönük incelediğimizde, zehirlenme olanların evlerinde Muğla bacası olmadığını gördük. Muğla bacası olan evlerde zehirlenme vakaları görülmemektedir” dedi.

    1800’lü yıllardan bu yana kullanılıyor

    Prof. Dr. Can Naci Kocabaş, Muğla bacasının geçmişinin çok eskiye dayandığını belirterek, “1800’lü yıllardan beri bu bölgede yapılan bir baca sistemi. 28 kiremitten oluşan bir baca sistemi. Dört tarafı açık, özellikle yağmurlu havalarda rüzgârın dört yönden esmesi nedeniyle dört çıkış noktası var. Bu nedenle geri tepmeler bu bacalarda görülmemektedir. Sonuç olarak da bu karbonmonoksit zehirlenmelerine rastlanmamaktadır. Zehirlenme vakalarının hepsi, Muğla bacası olmayan, nizami olmayan evlerden kaynaklanmaktadır. Muğla’da yerel deyişle ‘Deli Mehmet’ rüzgârları çok değişik yönlerden esiyor” dedi.

    Resmi kurumların logosu Muğla Bacası

    Geleneksel Muğla evlerinde bulunan Muğla Bacası’nın Türkiye’de bir başka örneğinin bulunmaması nedeniyle bugün Muğla Valiliği, Menteşe Belediyesi ve Muğla Ticaret ve Sanayi Odası halen Muğla Bacalı logoları kullanmaktadır.

  • TGC Genel Sekreteri Sibel GÜNEŞ: “Gazeteci dünyayı kurtarıyor, ama kendini kurtaramıyor”

    İstanbul Aydın Üniversitesi Gazetecilik Kulübü’nün düzenlediği konferansa konuşmacı olarak katılan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Genel Sekreteri Sibel Güneş, gazetecilerin yan yana durmaya dayanışmaya çok ihtiyacı olduğunu vurgulayarak, “Gazeteci dünyayı kurtarıyor ama kendini kurtaramıyor. Kendi kişisel haklarınız konusunda sağlamcı olun” dedi.

    İstanbul Aydın Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü ve Gazetecilik Kulübü’nün düzenlediği “Geleceğin Gazetecileri Gazeteciler ile Buluşuyor” başlıklı konferansa katılan TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş, konuşmasına Sedat Simavi’nin öncülüğünde gazetecilerin kurduğu TGC’nin kuruluş öyküsünü anlatarak başladı.

    Güneş, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin yola çıkış felsefesinin gazetecilerin özlük sorunlarını çözmek olduğunu belirterek şunları söyledi: “Bizim için çok kıymetli bir cümle var: ‘Basın ve düşünceyi ifade özgürlüğü’. TGC, kurulduğu günden bu yana bu iki kavramın bu ülkede yeşermesi için elinden geleni yapıyor. TGC’nin şu an 3 bin 780 asıl üyesi var. Onursal üyelerimiz de var. Bir de Basın müzesi var. 30 bin kitap var müzede. Ayrıca Türkiye’nin gazeteciliğin hafızası dediğimiz tüm Osmanlıdan günümüze kadar çıkan tüm yayın organlarının olduğu çok kıymetli bir müze. Çok güvenilir bir kurumsal kimliği var”dedi.

    “Basın ve düşünceyi ifade özgürlüğü konusunda tarafız”

    Genç gazeteci adaylarının yoğun ilgi gösterdikleri konferansta TGC’nin gazetecilere verdiği ödüllerden de söz eden Sibel Güneş, “Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin 5 ödülü var. Ödüllerimiz; Türkiye Gazetecilik Başarı Ödülleri, Sedat Simavi Ödülleri, Yerel Gazetecilik Ödülleri, Burhan Felek Basın Hizmet Ödülleri; ki 50 yıl gazetecilik yapmış olmak ve 70 yaşından gün almak gibi çok özel şartlar içeriyor. Umarım bu kadar uzun süre gazetecilik yapabilirsiniz ve bu ödüllere başvurursunuz. Biz halkın haber alma hakkı için görev yapan ama çok kıymetli bir mesleğin temsilcileriyiz. Bu işi yaparken de bütün olanakları halkın haber alma hakkı için kullanıyoruz. Kendi çıkarımız, kendimize alan açmak, popüler hale gelmek için değil. Kötü örnekleri defalarca görüyorsunuz. Tabii ki onlar istisna. Bu işi etik yapan, Türkiye’nin demokrasinin yeşermesine katkı sağlayan yüzlerce gazeteci var. Onların dikkate alınması gerekiyor.”

    “Her dönemin günah keçisi gazeteciler”

    İyi bir gazeteci olmanın yolunun geçmişi iyi bilmek de olduğunun altını çizen Güneş, “Çok uzun zaman önceden söz etmiyorum. Sadece şu son 100 yıl içerisinde basının hikâyesini iyi bilirseniz bugünü çok daha iyi anlarsınız. Ayaklarınızı yere daha sağlam basarsınız diye düşünüyorum. Türkiye’de öldürülen gazetecilerin sayısı altmışaltı. Basın müzesinde bir öldürülen gazeteciler galerisi var. Orayı gezdiğinizde göreceksiniz ki her siyasi görüşten gazeteci bu ülkede öldürülmüş. Demek ki bu siyasi görüşle ilgili bir şey değil. İnsanlar duyulmasını, konuşulmasını istemedikleri zaman belirli konularda en kolay hedef olarak gazetecileri seçiyorlar. Her dönemin günah keçisi olarak gazeteciler seçilmişler ve bunun içinde ağır bir bedel ödemişler” şeklinde konuştu.

    “Tek bir kaynakla asla yetinmeyin”

    Şu an internet medyasının haber alma açısından güçlü olduğu bir dönemde olunduğunu hatırlatan Güneş, “Lütfen okuduğunuz her haberi, farklı politik eğilimde 4-5 siteden tekrar okuyun. Önünüze sunulanı kabul etmeyin. Tek bir kaynakla asla yetinmeyin. Çünkü sizin bakış açınızın geniş olmasına sokaktaki insanın çok ihtiyacı var. Aksi halde bir haberin nasıl karartılabileceğinin yüzlerce örneğini gösterebilirim. Ama gerçek bir tane. Biz gazeteciler olarak bütün hikâyemiz, gerçeğin peşinde olma sorumluluğumuz. Elbette bir takım kötü gazetecilik örneklerini fazlasıyla görüyoruz. Köşe yazarlarının bugünlerde çok dramatik örneklerini görüyorsunuz. Yani bir şuur bulanıklığı söz konusu. Biz reklamcı değiliz. Adımız gazeteci ise o işi yapma sorumluluğumuz var” dedi.

    “Dayanışmaya çok ihtiyaç var”

    İyi bir gazetecinin hukuksal anlamda da kendini iyi yetiştirmeye ihtiyacı olduğunu aktaran TGC Genel Sekreteri, “Biz gazetecilerin toplu hareket etmeye çok ihtiyacı var. Dayanışmaya çok ihtiyaç var, çünkü gazeteci çok yalnız. Sizler birer şövalye değilsiniz. Kendisinin şövalye olduğunu düşünen birçok kıdemli meslek mensubundan duyduğum bir şeyi paylaşmak istiyorum. Bu cezaevinde ziyaret ettiğim gazeteci arkadaşlarımızdan birisi hep bunu söyledi. Yöneticilerden birisi, isim vermiyorum, “Ben hep gazeteciliğin romantik bir şövalye yalnız başına mücadele eden bir meslek mensubu olduğunu düşündüm. Çalıştığım kurumda sendikanın ve cemiyetin daha fazla üye kazanmasına engel oldum” demişti. Gazetecilerin yan yana durmaya dayanışmaya çok ihtiyacı var. Kimi tercih ederseniz edin. İyi araştırın, örgütlü olmaya dikkat edin. Basın iş kanunuyla çalışırken, çalışmalarınızı belgeleyin. Gazeteci dünyayı kurtarıyor ama kendini kurtaramıyor,” ifadelerini kullandı.

    Güneş, konuşmasının sonunda ülkedeki kâğıt sorununu aşabilmek için Balıkesir’de bir fabrika kurulması konusunda bir çalışma yürütüldüğünü de aktardı.

  • Urartu Göz, gözlüklerden kurtarıyor

    Van ve bölgeye hitap eden Urartu Göz, başlattığı trifokal (akıllı) lens hizmetiyle vatandaşlara gözlüksüz bir hayat sunuyor.

    Yıllardır Van ve bölgede katarakt ameliyatlarında trifokal (akıllı) lens uygulamasını başlatan Urartu Göz, bölge halkına hizmetin en iyisini sunmak için çalışmalarını sürdürüyor. İnsanların hayatlarının her döneminde bir gözlüğe ya da lense ihtiyaç duymadan günlük yaşantılarını sürdürmek istediğini ifade eden Urartu Göz kurucularından Operatör Dr. Atilla Yazıcıoğlu, “Hayatımızın ilk yıllarında eğer herhangi bir bozukluğumuz yoksa 40 ila 45 yaşına kadar insanlar herhangi bir aparata ihtiyaç duymadan yakını da, uzağı da görürler. Yaşlandığı zaman katarak gelişmeye başladığında ise hem yakın, hem uzak bozuluyor ve böylece 40 ila 45 yaş civarlarında yakını görme ile problemleri başlıyor. Uzağı iyi görüyor ama yakını gözlük olmadan göremiyor ve yaş arttıkça o da artabiliyor” dedi.

    Bazı insanların miyop ve hipermetroplarının yüksek derecelerde olabildiğine dikkat çeken Yazıcıoğlu, “Bir kısmı göz çizdirme ameliyatı olarak belirtilen excimer lazerle çözüm üretilme durumları olabiliyor. Bazılarının ise göz kalınlıkları bu işe uymadığından onlara özel ‘fakik’ dediğimiz mercekler kullanılabiliyor. 50’sine, 60’ına, 70’ine gelmiş ve katarağı gelişmiş kişilerde, uygun gözler de akıllı mercekler olarak 3 odaklı dediğimiz yakın, orta, uzak mesafeyi gösteren akıllı mercekler kullanıyoruz” ifadelerini kullandı.

    Gözün içindeki merceğin işlevini yitirmeye başlamasından dolayı yerine yeni bir mercek takıldığını dile getiren Yazıcıoğlu, “Bu yeni takılan mercek ile vatandaşlar yakını, uzağı ve orta mesafeyi görebiliyor. Bu akıllı mercekler ile yıllar sonra insanların ikinci bir bahar yaşaması şansı olabiliyor. Yine gençlerde de gözü excimer lazere, yani göz çizdirme ameliyatına uygun olmayanları da merceğin ön kısmına bir mercek ilave edilerek rahat görmelerini sağlıyoruz. Fakat bu her göze uygun değildir. Uygun gözlere yapılması kaydıyla biz de kliniğimizde bu uygulamaları başarıyla uygulamaktayız. Hem 3 odaklı akıllı mercek olarak bilinen trifokal mercekleri kullanmaktayız, hem de merceğini almadan fakik iol dediğimiz mercekleri kullanarak bu konuda her yaş döneminde insanlara gözlüksüz bir hayat sunmanın yolunu açabiliyoruz. Gözü uygun olanlara lazerle göz çizdirme ameliyatı, gözü lazere uymayanlara fakik iol dediğimiz merceklerle gözlüksüz bir hayat sunuyoruz. Bunun yanında katarağı gelişmiş, yaşı ileri ve gözlük kullanmak istemeyenlere de uygun gözlerde akıllı merceklerle bu konuda çözüm üretebiliyoruz” şeklinde konuştu.

  • ‘Tromboz’ hastalığında erken tanı hayat kurtarıyor

    Kalp ve damar hastalıkları içerisinde en sinsi seyreden ve ölüme sebep olabilen hastalıklardan birisi olan, ‘Tromboz’ hastalığı hakkında, Prof. Dr. Barlas Naim Aytaçoğlu açıklamalarda bulundu.

    Girne Amerikan Üniversitesi (GAÜ) Tıp Fakültesi Kurucu Dekanı Prof. Dr. Aytaçoğlu açıklamasında, Tromboz yani kan Pıhtılaşmasının, kalp ve damar hastalıkları içerisinde en sinsi seyreden ve yaşam kaybına neden olacak kadar ağır sonuçları olabilen hastalıklardan birisi olduğunu belirtti. Tromboz denilen kan pıhtılaşması ve bundan kopan pıhtı parçalarının bilhassa akciğere gidip solunum yollarının tıkanmasına neden olan emboli olduğuna değinen Aytaçoğlu, açıklamasının devamında şunları söyledi:

    “Tromboz sıklıkla bacaklarda ve baldır bölgesindeki derin toplardamarlar içerisinde görülmektedir”

    Aytaçoğlu, “Nadiren hızlı bulgu vermeyen türleri olsa da, daha çok geceleri uykudan uyandıran ve genellikle tek taraflı meydana gelen ve tıkanıklık kendiliğinden açılmadığı takdirde ilerleyen saat ve bazen gün içerisinde ağrının şiddetlenmesi ile seyreden, birlikte bacakta şişmenin görüldüğü bir tablodur. Bu hastalık yalnızca Avrupa’da yılda yaklaşık 500,000 insanın ölümüne neden olmaktadır. Bu rakam AIDS, meme kanseri, prostat kanseri ve trafik kazalarında bir yılda ölenlerin sayısının yaklaşık olarak iki katına eşittir” ifadelerini kullandı.

    Başlıca risk faktörleri olarak sigara içmek ve kilo kontrolü (Obezite)olduğunu söyleyen Aytaçoğlu, “Sigara KOAH’ın da baş nedenlerinden birisidir. Dolayısıyla sigara içmemekle bir diğer risk faktörünü de birleştirmiş oluruz. Bu risk faktörlerini taşıyan kişiler tromboz yönünden son derece dikkatli olmalıdırlar” dedi.

    “Hastanelerde uzun süreli yatan ya da söz edildiği gibi önemli cerrahi girişimler yapılan hastalara trombozu önlemek için varis çorabı tedavileri ya da pıhtı olmasını önlemek için kan sulandırıcı tedaviler önleyici olarak yapılmaktadır. Rahatsızlığı evde ya da bir sağlık kurumu dışında başlayan kişilerin ise problemi ciddiye almaları ve zaman yitirmeden hekime başvurmaları hem komplikasyonların önlenmesi hem de problemin ölümcül sonuçlarından korunulması bakımından çok önemlidir.”

    “En sık karşılaşılan komplikasyon tedavi sonrasında bacaklardaki derin toplardamar sisteminde kalıcı yetmezlik oluşmasıdır”

    Aytaçoğlu, “Venöz trombozun en sık karşılaştığımız komplikasyonu tedavi sonrasında bile bacaklardaki derin toplardamar sisteminde kalıcı yetmezlik tablosunun ortaya çıkmasıdır. Toplar Damarlar içerisinde bulunan ve kanın sürekli yukarıya kalbe doğru akmasını sağlayan kapakçıklar oluşan pıhtı nedeniyle hasar meydana gelir ve çalışamaz hale gelirler. Bu durumda kalbe doğru yönlenmesi gereken kan bacaklarda göllenmeye ve bilhassa diz altından itibaren ayak ve bacaklarda şişkinliklere, kronik venöz yetmezlik tablosuna dönüşebilmektedir. Bu hastalarda zaman içerisinde ayak bileği etrafında iyileşmeyen yaraların açılmasına kadar varan istenmeyen durumlar gelişebilir” diyerek açıklamalarına devam etti.

    Aytaçoğlu, “Venöz trombozun karşılaştığımız en önemli komplikasyonu ise sıklıkla ölümcül sonuçları olan akciğer embolisi (Pulmoner emboli)dir. Bilhassa diz ve kasık bölgesine kadar uzanmış pıhtıların varlığında pıhtıdan kopan parçalar sağ kalp aracılığıyla pulmoner arter denilen akciğer damarına gider ve orayı tıkar. Kan akciğere ulaşamaz ve dolayısıyla oksijenlenemez. Bu durum aynı zamanda sağ kalp kasında da, artan basınç nedeniyle yetmezliğe neden olur. Hasta ise bu tabloyu göğüste ani başlayan ağrı, nefes almada zorlanma ve hızlı nefes alıp verme ve çarpıntı olarak hisseder. Zamanında müdahale edilemeyen vak’alar nerdeyse %60-75 oranında ölümle sonuçlanır.”

    “En hızlı tanı yöntemi Renkli Dopler Ultrasonografi uygulamasıdır”

    Venöz trombozun teşhisinde en çok kullanılan en hızlı ve en pratik tanı yöntemi Renkli Dopler Ultrasonografi uygulaması olduğunu söyleyen Prof. Dr. Barlas Naim Aytaçoğlu, “Tanısı teyit edilen hastalarda ilk yaklaşım oluşan pıhtıyı eritmeyi amaçlayan kan sulandırıcı tedaviler olmaktadır. Bu tedaviler ağızdan, cilt altından ve/veya damardan yapılabilmektedir ancak ilk dozların damardan yapılması etki açısından tercih edilen bir yöntemdir. Belli bir doygunluğa ulaşıldıktan sonra ağızdan tedaviler ile devam edilebilir. Eğer hastalardaki tromboz düzeyi bilhassa kasık bölgesine kadar çıkıyorsa ve hasta erken dönemde başvurmuşsa pıhtı eritici uygulamalar ile pıhtının eritilmesi ve yine kan sulandırıcı tedavilerle tedaviye devam edilmesi mümkündür. Yine ilk 20-25 gün kadar sürede olan başvurularda hem mekanik pıhtı temizleme ve birlikte pıhtı eritici tedavi verilip tekrar kan sulandırıcı tedavilerle devam edilebilir. Ayrıca hastalar dışarıdan damarlara basınç uygulanması ve pıhtılaşmanın önlenmesi amacıyla varis çorapları kullanmaya yönlendirilebilir. Kan sulandırıcı tedaviler en az 3 ay ortalama 6 ay süreyle ve devamında hastanın durumuna göre ömür boyu olacak şekilde planlanır” ifadelerini kullandı.

    “Sadece ABD’de bu hastalığın teşhis ve tedavisine yılda yaklaşık 16 milyar dolar para harcanmaktadır”

    Pulmoner emboli varlığında ise hastaya mutlaka ekokardiyografi ve eğer mümkünse ilaçlı bilgisayarlı tomografi çekilmesi ve tanının teyit edilmesi gerekmektedir diyen Prof. Dr. Aytaçoğlu, “Eğer ekokardiyografide sağ kalpte basınç artışı meydana gelecek kadar ciddi bir emboli varsa derhal pıhtı eritici tedaviye başlanmalıdır. Ardından kan sulandırıcılarla tedavi devam ettirilmelidir. Pıhtı eritici tedavi alma olanağı olmayan hastalarda ise cerrahi yaklaşım ile pıhtının temizlenmesi alternatif olarak gündemde olacaktır. Bu durumdaki hastalarda emboliye bağlı kronik pulmoner hipertansiyon kalıcı bir komplikasyon olarak yerleşebilir. Daha ileri boyutlarda bir tıkanıklık ise doğrudan yaşama mal olacaktır” dedi.

    Aytaçoğlu “Venöz tromboz ve pulmoner emboli günmüzde o kadar yaygınlaşmışlardır ki, sadece Amerika Birleşik Devletlerinde bu hastalığın teşhis ve tedavisine yılda yaklaşık 16 milyar dolar para harcanmaktadır. Son derece ölümcül komplikasyonları olan bu rahatsızlıktan korunmak için bilhassa, risk faktörleri olan kişilerin ne gibi önlem almaları gerektiği hususunda mutlaka kalp ve damar cerrahisi uzmanları ile görüşmeleri ve arzu edilmeyecek durumların daha en başından önlenebilmesi son derece önemlidir” diyerek açıklamalarını sonlandırdı.

  • Meme kanserinde erken teşhis hayat kurtarıyor

    Genel Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Sedat Ocak tarafından Samsun Ormanlık Fidanlık Müdürlüğünde “Meme Kanseri” konulu sağlık semineri verildi.

    Samsun Büyük Anadolu Hastaneleri tarafından sosyal sorumluluk çerçevesinde bilgilendirme amacıyla gerçekleştirilen sağlık konferansları kapsamında Samsun Ormanlık Fidanlık Müdürlüğü idari amirleri ve personeline “Meme Kanseri” konusunda seminer verildi. Büyük Anadolu Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Sedat Ocak tarafından gerçekleşen seminerde Meme Kanseri nedir, belirtileri nelerdir, tedavisi süreci nasıl gelişir gibi sorular yanıt buldu.

    Samsun Ormanlık Fidanlık Müdürlüğünde yoğun bir katılım ile düzenlenen konferansın açılış konuşmasını yapan Büyük Anadolu Hastaneleri Kurumsal İlişkiler ve İş Geliştirme Müdürü Fatih Esen, “Hastanemiz alanında uzman ve akademik kadrosu ile birlikte sadece Samsun ve ilçeleri değil, komşu il ve ilçelerimizde gerçekleştirdiğimiz bilgilendirme toplantılarımızı gerçekleştiriyoruz. Gösterdiğiniz ilgi ve alaka için sizlere teşekkür ediyorum. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından, Sağlık Uygulama Tebliği’nde (SUT) yapılan düzenlemelerle kanser hastalığına ilişkin her türlü ilave ücret ve fark ödemesinin kaldırıldığının açıklaması ile birlikte Onkolojik Cerrahi Merkezimiz, kanser tedavisinde fark ücreti almadan uzman ve akademik kadrosu ile hizmet veriyor” dedi.

    Katılımcılar tarafından gelen sorularda cevap veren Opr. Dr. Sedat Ocak, erken teşhisin öneminden söz etti. Hastane olarak meme kanseri konusunda hassasiyetle durduğunu hastanenin Çiftlik ve Meydan Şubelerinde farkındalık oluşturulması açısından önemli çalışmalara imza atıldığını belirterek şunları söyledi:

    “Kadınlarda en sık görülen kanser türü olan meme kanserinin her yıl dünya da milyonlarca kişinin hayatını kaybetmesine neden oldu. Bu hastalıkta da erken teşhisinin tedavi sürecinde çok önemli rol oynuyor. Kadınların kendi kendine meme muayenesine 20 yaşından sonra başlaması gerekiyor. Meme veya koltuk altında kitle ele gelmesi, memenin boyutunda veya şeklinde değişiklik olması, meme başından akıntı gelmesi, memenin veya meme başının derisinde renk değişikliği olması ya da özellik değiştirmesi gibi durumlarda kanser olmasa da gerçek nedeninin bir sağlık kuruluşu tarafından araştırılması gerekiyor.”