Etiket: Koruyun

  • Büyüközer: “Sakız belasından çocuklarınızı koruyun”

    GİMDES Başkanı Dr. Hüseyin K. Büyüközer, çocukların dikkatini çeken renkli kutularıyla daha fazla albenisi olan sakızların zararları konusunda ailelerin yeterince bilinçli olmadığını söyledi.

    Günümüzde sakızın birçok insan için vazgeçilmez bir hal aldığını belirten Gıda ve İhtiyaç Maddeleri Denetleme ve Sertifikalandırma Araştırmaları Derneği (GİMDES) Başkanı Dr. Hüseyin K. Büyüközer, bakkallarda, süpermarketlerde, benzin istasyonlarında yani her yerde satılan sakızların içine katkı maddeleri sığdırıldığını ve zararlı olduğunu açıkladı. Bugün, dünya sakız piyasasında yıllık üretimin 560 bin tonu bulduğunu ve endüstriyel sakız üretimine 55 yıl önce başlanan Türkiye’de ise yıllık 500 milyon TL’lik (140 milyon dolarlık) dev bir pazarın söz konusu olduğunu belirten Büyüközer, bu dev pazarın hedef kitlesinin gençler ve çocuklar olduğunu bildirerek, “Günlük hayatımızda elimizin altından, arabamızın torpido gözünden, çantamızdan, çocuklarımızın beslenme çantasından eksik etmediğimiz bu sakızlar masum değil. Eğer devamlı sakız çiğneyici iseniz ve bu olmadan kendinizi daha iyi hissetmiyorsanız bu bir alışkanlık olduğunu kanıtlar. Şüpheli katkı maddeli bu ürünlerin diş ve sindirim üzerindeki kötü etkisi de göz önüne alındığında, bu sakızlar ağzınıza değil çöpe layık olmalıdır” dedi.

    Sakızı ağzınıza almadan önce, sakız çiğnemenin oldukça rahatsız edici yan etkilerini göz önüne alınması gerektiğinin altını çizen GİMDES Başkanı, “Birçok kişi teorik olarak, gıda isteğini azaltmak ve sakızla meşgul ederek sağlıksız gıdalar yemekten kendini önlemek maksadı için sakız kullanıyor. Ancak araştırmalar aksine sakız, açlık hissini artırarak yemek için motivasyon sağlamaktadır. Sakız, alt çene eklem bozukluğunu tetikler. Acı veren kronik bir durum olabilir, çene ve hatta eklem bozukluğu (eğer bir tarafı diğerinden daha fazla çiğnemede kullanıyorsak) sakız çene kas dengesizliğine neden olabilir. Ne zaman kas belirli bir dizi aşırı derecede kullanıldığında, zamanla baş ağrısı, ve diş ağrısı dahil kas ağrılarına yol açabilir” şeklinde konuştu.

    “Aslında şekerle dişlerinize ’banyo’ yaptırıyorsunuz”

    Sakızın karın ağrısına da katkıda bulunabileceğini açıklayan Büyüközer, “Sinirsel bağırsak sendromu (IBS) ile görülen şişkinlik ve fazla hava yutmaya neden olur. Bundan başka sakız çiğnemekle, vücudunuza bir gıdanın girmek üzere olduğunu beyninize fiziksel sinyalleri göndermiş oluyor. Bu zaman enzimler ve asitler devreye girer, dolayısıyla serbest bırakılırlar, ancak gıda olmadan onlar sindirim için tasarlanmış oluyorlar. Bu da şişkinliğe, mide asidinin aşırı çıkışına neden olabilir ve neticede yemek yemek istediği zaman yeterli sindirim salgıları üretme yeteneğini bozabilir. Piyasada yaygın olan çoğu sakızlarda bulunan yapay tatlandırıcılar bazı insanlarda ishal gibi olumsuz gastrointestinal semptomlar, oluşturabilmektedir.

    Sakız şeker içeriyorsa, çiğnemekle, aslında şekerle dişlerinize ’banyo’ yaptırıyorsunuz. Bu ise diş çürümesine katkıda bulunabilir. Eğer şekersiz sakız çiğniyorsanız bile, şekersiz sakız ksilitol içerir, aslında bu da diş erozyonuna yol açabilir. Asidik tatlandırıcılar ve koruyucu içerdiğinden hala dişlerinize riskler vardır. Diş erozyonu zamanla tam anlamıyla dişlerinizi eritir, bu bir süreçtir. Sakızlar genellikle yumuşak kalmasına yardımcı olmak için, koyun yününden elde edilen, lanolin denilen, bir mumsu madde içerir. Sağlık için mutlaka tehlikeli olmasa da, lanolin çiğneme tam iştah açıcı bir şey değildir” ifadelerini kullandı.

    Büyüközer, eğer sakız çiğneyen kişide cıva dolguları varsa, bilinen nörotoksinlerin vücudun içine yayılmasına dolguların neden olabileceğini bilinmesi gerektiğini vurgulayarak sözlerine şöyle devam etti: “Sakız çiğneme ve uyuşturucu için kötü üne sahip. Çocuğunuz sık sakız çiğneyici ise ve baş ağrısından muzdarip ise her iki konu ile de yakın bir bağlantı olabileceği bilinmeli. Araştırmacılar sakız çiğneme baş ağrılarına neden olabilir. Geçmişteki araştırmalarda sakızdaki yapay tatlandırıcı aspartamın baş ağrılarına neden olabileceği bildirilmişti. Sakızda en yaygın olarak kullanılan yapay tatlandırıcılarından biri aspartamdır. Aspartam, odun alkolü ve formaldehiti vücudunuzun içinde metabolize eder. Bu, doğum kusurları, kanser, beyin tümörleri, ve kilo alma olaylarına sebep olur. Aspartam bugün maalesef sadece sakızlarda değil birçok gıdanın içerisinde kullanılmaktadır. Meyveli içecekler, meyveli yoğurtlar, dondurulmuş tatlılar, sofralık tatlandırıcılar, ilaçlar, çocuk şurupları ve antibiyotikler, düşük kalorili gıdalar, sporcu içecekleri, çikolatalar, nane şekerleri, dondurmalar, kahvaltılık gevrekler, konserve meyveler bunlara örnektir. Yapay tatlandırıcılar sakızdan kaçmak için tek bir neden olarak yeterlidir. Çoğu markalar da vücudunuzda size ait olmayan ek kimyasal maddeler içerir. İşte bu şüpheli maddeler içermeyen piyasada doğal sakız markalar varsa, onları çiğneyebilirsiniz. Ancak, doğal sakızları da aşırı çiğneme, çene kemik ve kas rahatsızlıkları ile sindirim sorunları riskini teşkil edeceğini unutmayın”.

    Çocukların ne kadar doğal gıdalarla beslenirse sağlıklı gelişimleri için o kadar faydalı olduğunun altını çizen Büyüközer, “Daha sonradan beslenme kültürümüze empoze edilen kola, ciklet, cips vs. gibi ürünler çocuklarımızın sağlığını ciddi olarak tehdit etmektedir. Sakız, cips, kola yerine taze sebze ve meyveleri ne kadar çiğ ve direkt doğadan yerlerse o kadar iyi. Bize emanet olarak verilen ve her anne babanın iyi bakmakla yükümlü olduğu yavrularımıza doğal, sağlıklı ve helalinden beslenme alışkanlığı kazandırmak bizlerin en önemli görevidir” dedi.

    GİMDES Başkanı Büyüközer sakıza konulan katkı maddelerini de şöyle sıraladı:

    “BHT: zaten birçok ülkede yasaklandı. ABD’de, genellikle sakız ve diğer işlenmiş gıdalarda koruyucu olarak kullanılır. BHT çocuklarda böbrek ve karaciğer hasarı, hiperaktivite dahil organ sistem toksisitesi, bağlantılı ve kanserojen olabilir.

    Kalsiyum Kazein (Kalsiyum Fosfat): Temel olarak Trident sakız bulunan, madde, bir beyazlatma maddesi ya da texturizer olarak kullanılabildiği düşünülmektedir. Kazein, daha önce Çin’de bebek maması zehirlenmelerle bağlantılı ve otoimmünite iyi tanınan tetikleyicisi rağmen işlenmiş süt türevi olarak, küçük, uzun vadeli alımından hakkında bilinmektedir.

    Sakız mayası: Bu sakız mayası çok kere bir sır olarak saklanır, ancak araştırmalarda elastomerler, reçine, plastikleştirici ve dolgu maddelerinin bir karışımından oluştuğu anlaşılmaktadır. Sonuçta, neden onlar potansiyel petrol türevli parafin, kansere bağlı bütün bunlar polivinil asetat (marangoz tutkalı) ve talk, çiğneme olduğunuzu bilmek isterim.

    Titanyum Dioksit: Genellikle sakız bir beyazlatma maddesi olarak kullanılır, ancak bu oto-bağışıklık hastalıklar, astım, Crohn hastalığı ile bağlantılı potansiyel kanserojen tehlikesi, özellikle nanopartikül formunda.

    Sorbitol: Pek çok şekersiz sakızda sorbitol isimli tatlandırıcı bulunur. Sorbitol, ince bağırsak tarafından çok zor absorbe edilir. Aşırı sorbitol tüketimi diyareye (ishal), aşırı kilo kaybına, karın ağrısı, mide krampları, rektal kanama, vücutta ve yüzde şişkinlik, alerjik deri döküntüleri, baş dönmesi, bağırsak sendromları ve nöbetlere sebep olduğu kanıtlanmıştır.

    Ksilitol: Suni tatlandırıcı olarak kullanılır. farelerle yapılan testlerde böbrek taşı, idraryolu etkileri ve psikolojik huzursuzluklara neden olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca düşük enerjili gıdalar, tatlılar, dondurma ve reçellerde de kullanılır.

    E422 Gliserol (gliserin):

    Kıvam arttırıcı, tatlandırıcı ve nem tutucu özelliğinden dolayı sakızlara katılır.Yüksek miktarda alımı baş ağrısı, susuzluk, bulantı ve yüksek kan şekerine sebep olabilir. Ayrıca müslüman tüketiciler olarak hayvan kökenli olması ihtimali göz önünde bulundurulmalıdır.

    E 471-E477 Mono- ve digliseridler ve modifiye edilmiş formları: Bitkisel ve hayvani kökenli olabilir.Bitkisel kökenden olması halinde tüketilmesinde bir sakınca yoktur. Hayvani unsurlardan türetilirse, helallik açısından sakıncalıdır. Eğer, eti helâl ve kesimi İslâmi usulle yapılmış hayvani yağlardan türetilmiş ise helal kabul edilir. Aksi halde haram olur.

    Aromalar: Sakızlara meyve tadı ve kokusu verebilmek amacıyla, meyve yerine o tadı ve kokuyu verecek kimyasallar kullanılmaktadır. Bu katkı maddesinin adı doğala özdeş aromadır. Doğala özdeş aromalar laboratuarlarda yapay olarak üretilir.

    Renklendiriciler: Aromalar dışında, sakızlarda çok sık kullanılan diğer katkı madde grubu ise renklendiricilerdir. İngiltere’deki Southampton Üniversitesi tarafından 6 tane yapay renklendirici (tartrazine-E102, quinoline yellow-E104, sunsetyellow -E110, carmoisine- E122, ponceau 4R-E124, allurared AC-E129 ) üzerinde yapılan bazı araştırmalar sonucunda kansere sebebiyet verdiği kanıtlanmıştır. Ayrıca bu renklendiricileri içeren gıdaları tüketen çocuklarda davranış bozukluğu ve hiperaktivitenin arttığı gözlenmiştir. Bu renklendiricilerin çocukların diyetinden çıkarıldıklarında çocuklardaki davranış bozuklukları ve hiperaktivitenin düzeldiği gözlenmiştir.

    Diğer kullanılan katkı maddeleri: Maltitol, Mannitol , Acacia, Acesulfame potassium , Aspartame, Candelilla wax, Sodium stearate”

  • ASKİ: “Su sayaçlarınızı soğuklara karşı koruyun”

    ASKİ Genel Müdürü Necmettin Tahiroğlu, su sayaçlarının aşırı soğuklardan zarar görmemesi için Başkentlileri uyardı.

    Genel Müdür Tahiroğlu, eksi derecelere düşen soğukların su sayaçlarının donarak hasar görmesine neden olacağını belirterek, donan sayaçlara sıcak su veya ateşle müdahale edilmemesi gerektiğini bildirdi. Su sayaçlarının bulunduğu yerin hava cereyanına karşı korunması amacıyla açık bölümlerin kapatılmasını, kırık camların yenilenmesini, sayaçların koruyucu maddelerle sarılmasını öneren Tahiroğlu, şunları söyledi:

    “Sayaçlar ve açıkta kalan su boruları, cam yünü, boru kılıfı gibi maddelerle kaplanmalıdır. Sayaç yeri temiz, aydınlık ve rüzgar almayacak şekilde düzenlenmelidir. Donan sayaçlara kesinlikle sıcak su veya ateşle müdahale edilmemelidir. Bu durumda sayaçlar bir daha kullanılmayacak şekilde zarar görmektedir. Donma sonucu patlayan sayaçtan akan su diğer sayaçların donmasına da neden olmaktadır. Bu durumda suyun vanadan kapatılarak kesilmesi gerekir.”

    Tahiroğlu, vatandaşlardan sayaçların donması veya boruların patlaması durumunda derhal vananın kapatılarak, ASKİ Genel Müdürlüğünün 0 312 616 19 53-54-55 numaralı telefonlarına başvurmalarını istedi.

  • Kemiklerinizi sevin, geleceğinizi koruyun

    Türkiye Osteoporoz Derneği, “Kemiklerinizi sevin ve geleceğinizi koruyun” sloganı ile toplumu bilinçlendiriyor.

    Derneğin Başkanı olan aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ülkü Akarırmak, Osteoporoz hakkında bilgi vererek, kemiklerimizi korumanın yöntemlerini anlattı.

    Prof. Dr. Ülkü Akarırmak, Osteoporoz’un (kemik erimesi), “kemik kütlesinde azalma ve kemik yapısında mimari değişiklikleri içeren bir iskelet hastalığı olduğunu belirterek, “Kemik yapısındaki bu değişiklikler sonucunda kemik daha kırılgan hale gelir ve kırık riski artar. Özetle, hasta kemik kaybının yanı sıra kemik kalitesinde bozulma sonucunda artan kırık riski ile karşı karşıya kalır” diye konuştu.

    Prof. Dr. Akarırmak, Osteoporoz’un görülme oranlarına ilişkin şu bilgileri verdi: “Osteoporoz çok yaygın görülen bir hastalıktır. Özellikle menopozdan sonra daha sık görülür ve yaşlandıkça hem kadın hem erkekte oldukça yaygındır. Yaklaşık 50 yaşın üzerinde her 3 kadından birinde ve her 5 erkekten birinde osteoporoza bağlı kırık gelişebilir. Dünyada 200 milyonun üzerinde osteoporoz hastası bulunduğu Dünya Sağlık Örgütü tarafından bildirilmektedir.”

    Korunmada önemli faktör: D vitamini

    D vitamini almanın osteoporozu (kemik erimesini) önlemede etkilerine de değinen Prof. Dr. Akarırmak, Osteoporoz’un birçok faktöre bağlı meydana geldiğini belirterek, bu faktörleri şu şekilde sıraladı: “Yaşlanmak etkendir, özellikle kadınlarda menopoza bağlı olarak gelişir. Değişik hastalıklar, kullanılan ilaçlar ve yaşam tarzı da hastalığın oluşmasını etkileyen unsurlar arasındadır. Örnek olarak şeker hastalığı, kortizon kullanımı veya sigara içilmesi risk oluşturur”.

    Alınabilecek önlemler içerisinde ise en çok söz edilen ve en önemli unsurlardan birinin D vitamini olduğunu vurgulayarak, “Yaşam boyunca, her yaşta osteoporozdan korunmada D vitamininin önemli bir yeri olduğu unutulmamalıdır” dedi.

    Osteoporozun hem önlenmesinde hem de tedavisinde D vitamininin önemine değinen Prof. Dr. Akarırmak, “D vitamini tedavinin olmazsa olmaz bir parçasıdır. Tedavi aşamasında hangi ilaç tedavisi verilirse verilsin, kalsiyum ve D vitamini de birlikte kullanılmalıdır. Osteoporoz tedavisinde D vitamini ve kalsiyumun önemli bir rolü bulunmaktadır. Tedavi başarısızlığındaki en önemli nedenlerden biri D vitamininin kanda yeterli düzeyde olmamasıdır” şeklinde bilgi verdi.

    Prof. Dr. Akarırmak D vitamini çeşitleri ve alınma oranlarına ilişkin ise şu bilgileri verdi: “Vücudumuzun günlük gereksinimi olan D vitamininin her gün karşılanması gerekir. D Vitamini gereksinimi yaşlara göre farklıdır. Erişkinlerde Dünya Sağlık Örgütü 800 İÜ önermektedir. D vitamini deri veya besin yolu ile karşılanmadığında ek destek alınması gerekir.

    Vitamin D’nin D2 ve D3 olmak üzere 2 formu vardır. Daha çok tedavide kullanılan D3 vitaminidir. D Vitaminin, damla ve suda eriyen çeşitlerinin yanı sıra tek kullanımda günlük D vitamini ihtiyacını karşılayan tablet formları da bulunmaktadır.” Prof. Dr. Akarırmak, VSY Biotechnology tarafından ülkemizde piyasaya sunulan yeni BuD3 vitaminini de hastalarında denediğini belirterek, bu vitaminin benzer vitaminlerden en önemli farkının; günde tek tabletle günlük D vitamini ihtiyacını karşılaması olduğunu sözlerine ekledi.

  • Uzman Psikologdan Çiftlere “Birbirinize Saygı Duyun, Haklarını Koruyun” Tavsiyesi

    Psikoterapist/Aile Çift ve Evlilik Terapisti Uzman Psikolog Naciye Tokaç, çiftlerin birbirine saygı duyacağı, takdir edeceği özelliklerini hatırlamaları ve ifade etmelerinin aralarındaki çatışmaların azalması yönünde faydalı olacağını belirterek, “Aynı zamanda başkalarına karşı partnerinizin hakkını savunmak eşinizin size sonsuz güven duymasını sağlayacaktır” dedi.

    Aşk ve sevginin çiftler arasındaki en önemli bağ olarak görülse de beraberliğin devamlılığını sağlayan birçok unsur olduğunu kaydeden Uzman Psikolog Naciye Tokaç, “Aşk, sevgi, sadakat, bağlılık, kültürel yakınlık, eğitim, kişilik özellikleri, hayaller ve gelecek planları bunlardan bazılarıdır. En önemlilerden birisi de çiftlerin kendi aralarında birbirlerine duydukları saygı ve birbirlerini savunma yöntemleridir. Çiftlerin birbirine saygı duyması ve birbirlerini savunma yöntemleri oldukça geniş bir kavram olmakla birlikte kısaca kendi aralarındaki söz ve davranışlarında saygılı olmaları, incitici söz ve davranışlardan kaçınmaları ile çiftlerden birisinin olmadığı sosyal ortamlarda başkalarına karşı haklarının korunmasıdır diyebiliriz” dedi.

    İkili ilişkilerde zaman geçtikçe ve çiftler arasındaki samimiyet arttıkça kişilerin birbirine daha rahat davrandıklarını ve incitici, kırıcı sözleri söylemekte sakınca görmediklerini ifade eden Tokaç, “Aradaki sevginin her şeyi kabullenebileceğini, sevginin her türlü kötülüğü affedebileceğini düşünmektedirler. Bu nedenle hakaretlere varabilen sözleri rahatça sarfetmekte; fiziksel şiddete varabilen saygısızca davranışlarda bulunabilmektedirler. Unutulmaması gereken şu ki; flört, söz, nişan veya evlilik olsun iki bireyin birbirine vermiş olduğu bir söz vardır ve bu söz kişileri doğal olarak sosyal bir ilişki içerisine koymaktadır. Sosyal ilişki içerisinde olunan kişiler partneriniz olsa dahi ona kötü söz ve davranışta bulunma hakkı vermez. Bir diğer nokta ise sevilen kişinin sevildiğini düşündüğü kişi tarafından maruz kaldığı kötü söz ve davranış oldukça incitici ve kırıcı olacaktır. Bu durum ise ilişkiye tamir edilemez zararlar verecektir” diye konuştu.

    Çiftlerden birisinin olmadığı sosyal ortamlarda başkalarına karşı haklarının korunması durumunun ise aslında sıklıkla karşılaşılan ve çoğu çiftin kendi partnerini savunmadığı bir durum olduğunu dile getiren Tokaç, “Çoğunlukla aile ve arkadaş ortamlarında ortaya çıkan bu durum partneri yanında olmadığı zamanlarda onun hakkında konuşulduğunda kişinin sessiz kalması veya söylenilen olumsuz sözleri onaylaması durumudur. Böyle bir durumda olması gereken partnerinize karşı başkalarının yanında olmamanızdır. Çünkü sizinle birlikte olan, sizi seven kişi partnerinizdir ve onu başkalarına karşı savunmamak sadece sizin yanınızdaki kişiyi başkalarına karşı kötülemekten öteye gitmez, hatta sizin ilişkinize zarar verecektir. Burada bir adım öteye gidecek, partnerinizin haksız olduğu durumlarda bile başkalarına karşı onun hakkını savunmanızdan bahsedeceğim. Çünkü ilişkinizin nasıl bir işlevi olduğu, aranızda nasıl problemler olduğu hakkında başkalarına asla ipucu vermemelisiniz. Böyle durumlarda yapılması gereken çiftlerin arasındaki saygının ve takdir etme özelliğinin geliştirilmesidir. Her çift birbirine yoğun bir aşk hissetmeyebilir ama saygı duymak zorundadır ve herkesin saygı duyulabilecek, takdir edilebilecek özellikleri mutlaka vardır. Partnerlerin birbirine saygı duyacağı, takdir edeceği özelliklerini hatırlamaları ve ifade etmeleri aralarındaki çatışmaların azalması yönünde faydalı olacaktır. Aynı zamanda başkalarına karşı partnerinizin hakkını savunmak ise eşinizin size sonsuz güven duymasını sağlayacaktır” şeklinde konuştu.

  • Sekiz Adımda Kalbinizi Koruyun

    Acıbadem Adana Hastanesi doktorlarından Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Kemal Batur, tansiyon ve şeker hastalığı, sigara, alkol kullanımı, kolesterol yüksekliği, hareketsiz yaşam ve fazla kiloların kalp sağlığını bozduğunu belirterek, kalp sağlığının ihmale gelmeyeceğini söyledi.

    Prof. Dr. Batur, yaptığı açıklamada, sağlıklı bir kalbe sahip olmak için yapılması gerekenleri anlattı.

    Yüksek tansiyona yol açan nedenlerin başında fazla kilonun geldiğini belirten Batur, “Koroner kalp hastalığı, kalp yetersizliği ve inme için risk oluşturan fazla kilolardan kurtulmak, özellikle karın bölgesinden zayıflandığında kan basıncını düşürerek kalbin boyutlarını da küçültüyor” dedi. Prof. Dr. Batur, ilaç kullanmadan yalnızca tuz tüketimini keserek de yüksek tansiyonun normal seviyeye gelebileceğini söyledi.

    Kalp sağlığının korunmasında kan şekeri, iyi-kötü kolesterol ve kan basıncı gibi değerlerin belirli seviyelerde tutulmasının önem taşıdığını belirten Batur, özellikle hamileler, kilolu kişiler ve 40 yaş üzerindeki bireylerin düzenli olarak kan şekerini ölçtürmesi gerektiğini belirtti. Prof. Dr. Batur, şeker hastalığının kalbin en büyük düşmanlarından biri olduğunu bu nedenle, herhangi bir belirti olmasa bile herkesin yılda bir kez şeker ölçümü yaptırmasını önerdi.

    “SİGARA VE DUMANINDAN UZAK DURUN”

    Damar sertliğinin temel sebeplerinden olan sigaranın, kalp hastalığının başlıca risk faktörlerinden olduğunu ifade eden Prof. Dr. Mustafa Kemal Batur, “Uzun süre sigara içmek, damar sertliğindeki daralmadan bağımsız olarak koroner arter daralması ve kalp kası hastalığına yol açabiliyor. Sigara dumanının kalp kası üzerine direkt zehirleyici etkisi de araştırmalarda kanıtlandı. Sigara içmese de pasif içici olan kişilerde de aynı risk söz konusu olabiliyor. Bu sebeple sigara kullanmayan kişilerin de sigara içilen ortamda bulunmamaları gerekiyor” diye konuştu.

    Alkollü içeceklerin az miktarda tüketildiği takdirde kalp sağlığına yararlı olabileceğine ait kimi söylemler bulunduğunu söyleyen Prof. Dr. Batur, tüketilen alkolün miktarının 1-2 kadehi geçince kalp-damar problemlerine yol açtığını, her gün içki tüketmese de bazı günler fazla miktarda içenlerde alkole bağlı kalp-damar hastalıklarına sık rastlandığının unutulmaması gerektiğini söyledi.

    TAZE BESİNLERİ TERCİH EDİN

    Özellikle 35-40 yaş üzerinde aşırı beslenme kalp rahatsızlıklarını tetikleyebildiği için yaşın ilerlemesi ile birlikte günlük olarak daha az kalori almak ve daha fazla kalori tüketmenin hedeflenmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Batur, şunları kaydetti:

    “Diyette hazır ve raf ömrü uzatılmış gıda yerine taze besinler, taze sebze-meyveler, bakliyat gurubu besinler, tahıl ve hayvansal ürünlerin dengeli bir şekilde tüketilmesi ve her gün en az 2,5 litre su içilmesi gerekiyor. Az yağlı, özellikle hayvansal yağ ve margarin türü doymuş yağlardan uzak duracak şekilde besin tüketilmesi kalp sağlığı açısından yararlı.”

    İnsan vücudunun temel yaşamsal fonksiyonlarını su ve tuzun birlikte düzenlediğini vurgulayan Prof. Dr. Mustafa Kemal Batur, “Vücutta su dengesinin korunmasında ve besinlerin hücre duvarından geçişinde rol oynayan tuzun, belirtilen orandan fazla tüketilmesi çeşitli sağlık sorunlarına yol açıyor” dedi.

    Aşırı tuz kullanımının hipertansiyona neden olabileceğini belirten Prof. Dr. Batur, bundan korunmak ve sağlıklı bir yaşam sürmek için Dünya Sağlık Örgütünün de günlük olarak tüketilmesi gereken tuz miktarını 5 gram olarak önerdiğini aktardı.

    DÜZENLİ SPOR YAPIN

    Egzersiz yaparken vücut kasları, kalbin pompaladığı kandan oksijeni çekerek enerji ürettiğini söyleyen Prof. Dr. Batur, “Egzersizi düzenli yaptığımız sürece kaslar, içlerinden geçen kandan daha çok oksijen çekme kapasitesi geliştiriyor. Böylece, kalbin hızlı atarak kaslara yüksek miktarda kan pompalama görevinde bir rahatlama oluyor. Ancak, egzersizin yararlı olabilmesi için düzenli yapılması gerekiyor. Böylece kas aynı miktardaki kandan daha çok oksijen çekebildiğinden kalp üzerindeki yük azalıyor” şeklinde konuştu.

    Prof. Dr. Batur, stresin kan basıncını artırarak yüksek tansiyona neden olabileceğine dikkat çekerek sözlerini şöyle tamamladı:

    “Artan kan basıncı kalp damarlarının duvarlarına baskı yapıyor, hasara neden oluyor. Günümüz koşullarında stresi hayatımızdan tamamen çıkarmak mümkün olmasa da bu konuda bir uzmandan destek almak, düzenli spor alışkanlığı edinmek stres düzeyini azaltmaya yardım ediyor. Bu nedenle stresle baş etmeyi, iyimser olmayı öğrenmek ve keyif alınan sosyal ortamlardan uzak kalmamak gerekiyor.”