Etiket: Korkusuna

  • Yaşlılık korkusuna kök hücre tedavisi

    Özel Hatem Hastanesi Plastik,Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Op.Dr. Nesrin Gümüş Öztürkmen yaşlanmanın doğasında bulunan ciltte lif azalmasında kök hücre tedavisi ile başarılı sonuçlar elde edildiğini söyledi.

    Opr. Dr. Nesrin Gümüş Öztürkmen, kök hücre tedavilerinin günümüzde tıbbın çeşitli dallarında çok yaygın olarak kullanılan tedavi yöntemlerinden biri olduğunu ifade ederek, “Kök hücreler vücudumuzdaki hücrelerin ilk halidir, sonsuz çoğalabilme özelliğiyle diğer tüm hücrelere dönüşebilme kapasitesine sahiptirler ve bir canlıyı oluşturabilir. Aslında kök hücreler erişkin bir bireyin tüm dokularında bulunur ve görevi hasarlanan dokuyu tamir etmektir. Yaşla birlikte belirli bölgelerdeki dokularda kök hücre sayısı azalmakta, bunun sonucunda hasarlanan doku kendini yeterince onaramamaktadır. Teknolojinin gelişmesi ve tıpta yaygın olarak kullanılması sonucu belirli kök hücre edilmekte ve hasarlanan dokulara verilerek onarım sağlanmaktadır” dedi.

    “Estetikte uygulanan çok etkili bir yöntemdir”

    Kök hücrenin onarım ve yenileme özelliği özellikle estetik alanında plastik cerrahların en büyük silahlarından biri haline geldiğini ifade eden Dr. Öztürkmen,” Yaşlanmanın doğası gereği ciltte kolajen ve elastin lifleri azalmakta bu da ince kırışıklıkların oluşmasına, ciltte sarkmalara sebep olmaktadır. Özellikle el, yüz ve dekolte bölgesindeki ciltte yaşlanmanın etkilerini bu tedaviyle geri çevirebilmekteyiz. Ayrıca ellerde güneş ve yaşlanma sonucu oluşan lekelenmeler, sivilce izleri, yanık izleri ve herhangi bir sebeple oluşmuş çoğu izde kök hücre tedavisiyle başarılı sonuçlar elde edilmektedir. Saç dökülmelerinin önlenmesi, daha canlı ve gür saç yapısı sağlamak amacıyla da sıkça kullanılır” şeklinde konuştu.

    “Yağ dokusunda üretilen kök hücreler daha etkili”

    Estetik cerrahide en sık yağdan veya kemik iliğinden üretilen kök hücrelerin kullanıldığını kaydeden Dr. Öztürkmen, ” Kök hücre vücudumuzda tüm dokularda bulunmakla birlikte sadece birkaç dokudan elde edilebilir. Biz en çok yağ dokusundan kök hücre elde etme yöntemlerini tercih etmekteyiz. Yağ dokusunda kemik iliğine oranla sayıca daha fazla kök hücre bulunması, kolay elde edilebilir olması ve işlem sonrası derlenme süresinin daha kısa olması nedeniyle tercih edilir. Bu tedavi için herhangi bir yaş sınırlaması yoktur. Tüm yaş gruplarında güvenle uygulanabilir” ifadelerini kullandı.

    Yan etkisi yok

    Uygulamanın kendi dokularımızdan üretildiği için risk taşımadığını ifade eden Özel Hatem Hastanesi Plastik,Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Op.Dr. Nesrin Gümüş Öztürkmen,” Kök hücre elde etme işlemleri ameliyathane koşullarında steril şartlarda gerçekleştirilmesi gereken işlemlerdir. Yağ alınacak bölge uyuşturularak alınan dokular özel yöntemlerle kök hücreler ayrıştırılır. Elde edilen serum gerekli görülen bölgelere enjekte edilir. Tek seferlik bir uygulamadır. Kalıcılığı uzun sürer. Alınması gereken yağ dokusu ihtiyaca göre belirlenir. İşlem sonrası hastanede kalma gerektirmez. Morluk ve şişlik çok nadiren görülür. Tamamen kendi dokularımızdan üretildiği için alerji riski yoktur ve herhangi bir yan etkisi bulunmamaktadır” diye konuştu.

  • Bu cihazla anjiyo korkusuna son

    Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği Kocaeli Bilişim Fuarı’nda sağlık alanında yaşanan teknolojik gelişmeler de sergileniyor. 128 Kesit BT Koroner (Sanal) Anjiyo ve Kolon Hidroterapi sistemiyle en kısa sürede, en detaylı sonuç alınırken, hastaların anjiyo korkusuna da son veriliyor.

    Kocaeli Bilişim Fuarı’nda 128 Kesit BT Koroner (Sanal) Anjiyo ve Kolon Hidroterapi cihazı tanıtılıyor. Bahadır Güngör, sanal gerçeklik üzerine 128 Kesit BT Koroner (Sanal) Anjiyo ve Kolon Hidroterapi sistemiyle ilgili bilgi verdi. ‘’Halkımız bu cihazla anjiyo korkusunu yeniyor’’ diyen Güngör, ‘’Ameliyat öncesi ve sonrasında net bilgi almak mümkün oluyor. Dijital ortamda hastalara da sonuçlar veriliyor. Ayrıca hastalara ait sağlık kütüphanesinde bu bilgiler yedekleniyor. Türkiye’de sadece üç yerde olan bir sistem mevcut’’ ifadelerini kullandı.

    Cihazın 128 kesit ve çok düşük radyasyon yüklemesi yaptığını ve atan kalp üzerinden bilgi alındığı için yüzde 95 oranında sonuç alındığını söyleyen Güngör, ‘’Sanal gerçeklik üzerinde hastanın kendi yaşındaki sağlıklı bir kalple karşılaştırma yapılarak kalbin durumu belirleniyor. Bilişim sayesinde bireyler artık kendi sağlık kütüphanesini oluşturabiliyor. Çok sayıda bilişim fuarına gittim, burası bu kadar markanın olduğu, ürün gamının geniş olduğu ve katılımın bu kadar yoğun olduğu bir fuar görmedim. Sanal gerçekliğin sağlık alanındaki gelişmeleri de bu fuarda çok güzel bir şekilde görülebiliyor. Fuar kentin çok önemli bir değeri oldu. Bunun için Büyükşehir’e de teşekkür ediyoruz’’ dedi.

  • Uçak korkusuna son

    Psikiyatrist/Psikoterapist Yrd.Doç.Dr. Rıdvan Üney, uçak korkusunu yenmekte püf noktalara değinerek 11 maddenin uygulanmasını önerdi.

    Gerek tatil, gerekse memleket ziyaretleri nedeniyle uçakla seyahatlerde bir artış olduğunu ifade eden Yrd.Doç.Dr. Rıdvan Üney, “Yazın uçağa binen insanların büyük bir çoğunluğu, sık uçakla seyahat eden kişiler değildirler. Bu da onlardaki kaygıyı ve korkuyu artırır. Birçok kişi ilk kez uçağa binerken endişelenebilir. Bu esasen doğal bir durumdur. Belki de bu kişilerin çok az bir kısmında uçak fobisi gelişecektir. Uçak fobisi olarak adlandırdığımız korku, bundan farklıdır. Ayrıca seyahat tarihine yakın bir zamanda bir uçağın düşmesi ya da korsanlarca kaçırılması da kişide endişe artışına neden olabilir. Hele bu olay kendi ülkesinde olmuşsa kaygılar daha da şiddetlenebilir. Ancak bu durumlarda bile, kişide bir uçak korkusu oluşacağı anlamına gelmez” dedi.

    Uçuş korkusunun; uçakla seyahat etme mecburiyeti oluştuğunda ya da böyle bir durumla karşılaşacak olma beklentisi ile başlayan aşırı, belirgin ve sürekli bir korku hali olduğunu kaydeden Psikiyatrist/Psikoterapist Yrd.Doç.Dr. Rıdvan Üney, “Kişi bu durumla her karşılaştığında aşırı bir endişe hali başlar ve bu durum değişmez. Hatta kişi bu nedenle panik atak geçirebilir. Aynı zamanda kişi bu durumun mantıksız olduğunu bilse de korkusunu engelleyemez. Uçak seyahati yapmaz, mecbur kalırsa da karayoluyla (çok daha uzun, yorucu ve riskli olmasına rağmen) gider. En çok 20 ila 40 yaşları arasında görülür. Toplumda her 10 kişiden birinde uçak korkusu görülür. Yani sık görülen korkulardandır” diye konuştu.

    Psikiyatrist/Psikoterapist Yrd.Doç.Dr. Rıdvan Üney, uçuş fobisinin belirtilerini şöyle açıkladı:

    “1. Uçak korkusu bir kısım insanda bilet alırken ya da havaalanına gelmesiyle başlar. Birçok kişide ise uçağa binmesiyle başlar.

    2. Terleme, titreme

    3. Nefeste daralma, göğüste sıkışma hissi

    4. Kalp çarpıntısı

    5. Yüzde kızarma

    6. Vücutta uyuşukluk

    7. Baş dönmesi

    8. Aşırı endişe

    9. Ölüm korkusu

    10. Sürekli kötü bir şey olacak hissi

    11. Olan biten en ufak değişiklikte aşırı tepki verme”.

    Psikiyatrist/Psikoterapist Yrd.Doç.Dr. Rıdvan Üney, uçak korkusu olanlarda; uçağın düşmesinden, ölmekten, kapalı ve dar bir alanda olmaktan ya da uçakta bir terör eylemi olması ile ilgili korku olduğunu belirterek, “Ülkemizdeki istatistiklere göre karayolunda kaza geçirme olasılığınız binde 3 iken, havayolunda bu ihtimal 11 milyonda bir. Bu istatistiğe rağmen karayolunda seyahat etmek, kişiler için daha emniyetli gibi gözükür. Sanki uçakta olup biteni kontrol altına almanın daha zor olabileceğine dair kişide bir inanç oluşur. Bu durumun en önemli nedenleri havayolunda hız ve yol ile ilgili bilginin olmaması etkilidir. Başka bir neden ise, karayolu seyahatinde aracı kullananı görebilmemiz, tepkilerine göre tedbir alabileceğimizle ilgili düşüncelerimizdir. Oysa uçakta kokpit kapalıdır ve biz pilotların nasıl kullandıklarını, nasıl kişiler olduğunu bilemeyiz. Kokpitte oluşabilecek bir korku ve panik halini görmememiz de biz endişe yaratıyor olabilir.” dedi.

    Psikiyatrist/Psikoterapist Yrd.Doç.Dr. Rıdvan Üney, ilk uçuşta birçok kişinin kaygılanabilmesinin doğal olduğunu söyleyerek, “Ancak kaygılı bir kişi ilk uçuşunda türbülans (havada sarsıntı) yaşarsa, bu kaygısı uçak fobisine dönüşebilir. Uçak fobisi yaşayan kişiler; genellikle daha titiz, ayrıntıcı ve kaygılı kişilerdir. Yaygın endişe bozukluğu, takıntı hastalığı (Obsesif kompulsif bozukluk), panik bozukluğu, kapalı yerde duramama (Klostrofobi) gibi bazı psikiyatrik problemlerde de uçak fobisi görülebilmektedir. Birçok kişi bilmediği durumdan çekinir veya korkar. Kişinin kendisinde uçuş fobisi olup olmadığını anlaması, çoğunlukla ilk uçuş denemesinde olur. Ancak bazılarında, mecburi uçak seyahati durumunda uçak fobisi nedeniyle seyahatini geciktirir veya karayolunu tercih eder.” diye konuştu.

    Psikiyatrist/Psikoterapist Yrd.Doç.Dr. Rıdvan Üney, uçuş fobisiyle baş edebilmenin yolları hakkında şu önerilerde bulundu:

    “1. Uçuş tarihinden önce havaalanını ziyaret edin. Gözlem yapın. Birçok kişi havaalanına gitmeden uçak fobisi yaşayabilir. Böyle durumlarda uçuş gününden önce havaalanına gidip, insanları gözlemlemek ve onların ne denli rahat olduklarını görmek kişinin korkularını yatıştırır.

    2. Uçak iniş kalkışını seyredin. İmkânınız varsa uçakların iniş kalkışını seyredin. Bu durum tehlike algınızı yatıştıracaktır. Seyretmek durumu sıradanlaştırır ve önemsizleştirir.

    3. Öncelikle kısa seyahatler seçin. İlk uçuş için bir saati aşmayan seyahatler tercih edilmelidir. Korkuyla yüzleşmek ve sürenin kısalığı kişinin kendine olan güvenini artıracaktır.

    4. Gece uykusuz kalmanız olumsuzluk yaratmaz. Uçuş öncesi uykusuz olmanız sakıncalı değildir. Hatta seyahat sırasında uykunuz gelir ve uyuyabilirsiniz. Bu da rahat seyahat etmenizi sağlayabilir.

    5. Uçuş ekibini gözlemleyin. Uçuş esansında kabinde bulunan ekibin rahat tutumları gerçekçidir. Dolayısıyla bu durum yolculuğun emniyetli bir şekilde geçtiğini gösterir. Kaygılarınızı azaltır.

    6. Müzik dinleyin ya da film seyredin. Seyahat esansında müzik dinlemek veya film seyretmek hem ilginizi dağıtır hem de iyi zaman geçirmenizi sağlar.

    7. Kaygınız çoksa uçuş ekibinden yardım isteyin. Kaygılı olduğunuzu uçuş ekibine söylediğinizde sizi rahatlatacak bilgileri verirler. Aynı zamanda teskin edici tutumları yardımcı olacaktır.

    8. Pilotla görüşebilirsiniz. Uçağa binerken pilotla görüşüp uçak ve seyahatin nasıl geçeceği konusunda bilgi alabilirsiniz. Bu konuda birçok pilot yardımcı olacaktır.

    9. Türbülansın az olduğu rotayı seçin. İlk uçuş denemesi yapacaksanız, uçakta sarsıntının az olacağı bir seyahati tercih edin. Bu konuda internette bolca bilgi bulabilirsiniz.

    10. Nefes egzersizi yapın. Seyahat esnasında korkunuz artarsa nefes egzersizi yapın. Nefes egzersizi; on kere burnunuzdan yavaşça nefes alıp, bir süre nefesi tutup, yavaşça nefesinizi boşaltmak şeklindedir.

    11. Koltuk seçimine dikkat edin. Genelde uçaklarda diz mesafesi dardır. Bu nedenle ilk uçuşunuzda acil çıkış kapısının olduğu koltukları tercih edin. Bununla birlikte koridor tarafında oturmak da daha rahat hissettirir”.

  • Doğum Korkusuna Karşı Ağrısız Doğum

    Medical Park Gaziantep Hastanesinde göreve başlayan Anestezi ve Reanimasyon Uzmanı Uzm. Dr. Ahmet Şükrü Denker, ağrısız doğum hakkında anne adaylarını bilgilendirdi.

    Anestezi ve Reanimasyon Uzmanı Uzm. Dr. Ahmet Şükrü Denker, doğum ağrılarının giderilmesi için çeşitli yöntemlerin mevcut olduğunu söyledi. Denker, “Yavrumuza kavuşacağımız doğum anı belki hayatımızın en önemli anlarından biridir. En büyük problemi ise doğumun başlamasının habercisi olan ağrıdır. Aslında büyük bir müjde vermesine rağmen pek çok anne adayı tarafından hayatları boyunca duyulan en şiddetli ağrı olarak tanımlanmaktadır. Ağrının anne ve bebek üzerindeki bilinen olumsuz etkilerinden dolayı mutlaka giderilmesi gerekmektedir. Ağrı giderildiğinde doğum siz ve bebeğiniz için güzel bir deneyim olacaktır. Doğum ağrısı rahmin kasılmalarına bağlı olarak oluşur. Başlangıçta şiddetli bir menstürasyon zannedilebilir. Doğum evresi ilerledikçe daha da şiddetlenir. Rahmin kasılmaları düzenli hale gelir. İlk doğum en uzun ve şiddetli ağrı ile birlikte olanıdır. Yapay sancı uygulanması gereken gebelerde ağrı şiddetinde artma olabilmektedir. Doğum ile ilgili bilgileri kadın doğum uzmanları, ebeler, anneler, din bilginleri, dergi ve kitaplardan alabilirsiniz. Ağrı giderilmesi konusunda da anestezi uzmanıyla görüşülmelidir. Bu sayede doğum öncesinde epidural uygulamanın nasıl yapıldığı ve sonuçlarıyla ilgili detaylı bilgi alabilirsiniz. Ağrınızın giderilmesi için size yardımcı olacak çeşitli yöntemler mevcuttur. İki ana başlık altında bu tedavi modellerini ilaçsız ve ilaçlı tedavi olmak üzere toplayabiliriz. Yanınızda size destek olacak bir yakınınızın bulunması çok büyük değer taşır. Gevşeme önemlidir ve bazen hareket etmek de yararlı olur. Ilık su ile banyo yapmak ve masaj, özellikle de belinizin ovulması gevşemenizi ve ağrınızın biraz hafiflemesini sağlayabilir. Müzik dinlemek de bu konuda yararlı olabilir. Yine TENS yani sinirlerin dışarıdan düşük voltajlı elektrik akımı ile uyarılması da ağrısız doğumda kullanılmaktadır. Cihaz gereken bu uygulama özellikle doğumun birinci evresinde etkilidir. Herbalizm, aromaterapi, odyoterapi, hipnoz, akupunktur, su banyosu kimilerine göre ağrının giderilmesinde çok yaralı olmakla birlikte etkileri sınırlı tedavi yöntemleridir. Hangi ağrı tedavi yönteminin sizin için en iyisi olacağını önceden tahmin etmek güçtür’’ ifadelerini kulandı.

    İlaç kullanılan ağrısız doğum uygulamaları da ajanın tüm vücuda verilmesi ve bölgesel anestezi olarak iki ana başlıkta toplandığını ifade eden Denker, “Anestezik gazlar, güçlü analjezikler sistemik uygulamalarda kullanılabilir. Günlük hayatta sık kullanılan ağrı kesiciler (nonsteroid antiinflamatuarlar) bebeğe bilinen zararlı etkilerinden dolayı kullanılamazlar. Bugüne kadar pek çok anestezik gaz eter, kloroform, entonoks (nitröz oksit-oksijen), izofluran gibi tarihsel gelişimleri içinde bu amaçla kullanılmıştır. Hatta prenses doğumu tabiri 1853 yılında John Snow tarafından Kraliçe Victoria’nın doğumu sırasında kloform kullanılmasından gelmektedir. Anestezik gaz uygulaması bilinç ve koruyucu reflekslerin kaybına neden olabileceğinden günümüzde ağrısız doğum uygulamasında pek kullanılmamaktadır. Güçlü analjezikler içinde ağrısız doğum amacıyla günümüzde de yaygın olarak kullanılan Petidin en önemli örnektir. Etki çabuk başlar. Fakat anneler doğumdan sonra uykulu olduklarını ve ağrı hissettiklerini söylemektedir. Yapılan pek çok çalışmada da etkili olmadığı belirtilmektedir. Yeni analjeziklerden remifentanilin ağrısız doğumda kullanılması ile ilgili çalışmalar halen tüm dünyada devam etmektedir. Bölgesel anestezi uygulamaları ise santral ve periferik sinir blokajlarından oluşmaktadır. Amerikan Jinekoloji ve obstetrisyen derneği tarafında ağrısız doğumda epidural uygulamanın altın standart olduğu belirtilmektedir. Epidural anestezi uygulaması için birinci şart anne adayının istemesidir. Bunun dışında anneye, bebeğe ve doğum tramvanın (doğum sancısı) gelişimine bağlı birtakım nedenlerden dolayı epidural anesteziye gereksinim olabilir. Annede hipertansiyon varlığı, bebeğin prematür olması, makat gelişi, cerrahi gereksinim buna örnek olarak verilebilir. Epidural anestezi uygulamasında muayene, kan analizleri ve monitörizasyon tamamlandıktan sonra bel bölgesi dezenfektanlarla silinip steril bir şekilde kapatılır. Çok ince iğnelerler girişim yerine lokal anestezi uygulanır. Uygulama oturur veya yan yatar pozisyonda yapılabilir. Buna uygulayıcının deneyimi ve annenin hangi pozisyonda daha rahat olacağına bakılarak karar verilebilir. Lokal anestezi etkisi başladıktan sonra kataterin yerleştirileceği iğneyle girilip epidural alan bulunur ve akabinde kateter sinirlerin omurilikten çıktıktan sonraki kılıflarıyla sarılı olduğu yağ dokudan zengin olan bu bölgeye yerleştirilir. Test dozu olarak lokal anestezik yapıldıktan sonra asıl ağrıyı giderecek olan lokal anestezik güçlü analjezik karışımı kateterden enjekte edilir. Deneyimli uygulayıcılarla yüzde 90 oranında başarı sağlanır. Enjeksiyonu takiben 10-15 dakika sonra anne ağrısız hale gelecektir. Tam bir motor sinir blokajı olmayacağı için anne travay süresince kalkıp yürüyebilir. Uyuklama olmayacağından doğum eylemine katılabilecek doğar doğmaz bebeğini kucaklayacak doğum için açılan epizyotomi dikilirken bile ağrısı olmayacaktır. Epidural anestezi anne adayının istememesi, kanama bozukluğu varlığı(aspirin, heparin, kumadin gibi ilaçların kullanımı), uygulanacak bölgede enfeksiyon varlığı uygulanacak ilaçlara allerji öyküsü olması gibi durumlarda uygulamaz. Yine acil müdahale imkanlarının bulunmadığı yerlerde de uygulanmamalıdır. Epidural anestezi uygulamasında bebeğe uygulanan ilaçlardan ulaşım neredeyse yok denecek kadar az olmaktadır. Bu nedenle bebekte yan etkiye rastlanmaz. Annede hipotansiyon yapabilir. Damardan verilen serum uygulaması ile çok çabuk düzeltilir. Hastanemizde epiduralle ağrısız doğum isteminde bulunan anne adaylarına girişim öncesi damardan dengeli tuz solüsyonu verildikten sonra uygulama yapıldığından hipotansiyon ile pek karşılaşılmamaktadır. Nadiren uygulama sonrası baş ağrısı görülebilmektedir. Gebelikte bel ağrısı sık görülmektedir. Epidural uygulama sonrasında belde birkaç gün süren lokal hassasiyet görülmekle birlikte dünya üzerinde yapılan pek çok çalışmada epidural uygulamanın bel ağrısı ile pek ilişkisi olmadığı belirtilmektedir. Epidural anestezi uygulamasında zamanlama da önem taşımaktadır. Servikal açıklığın 3-5 cm olması ve kontraksiyonların sıklaşması uygun zaman olarak bildirilmektedir. Daha ileri verelerde ise hastanemizde spinal veya kombine spinal-epidural anestezi uygulaması yapılmaktadır’’diye konuştu.

  • Çocukların Diş Koltuğu Korkusuna Son’

    İzmir Alsancak Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi’nin başlattığı proje kapsamında, ilkokul öğrencilerine diş hastanesini tanıtılarak, diş tedavisi ve sağlığı hakkında kapsamlı bir bilgi veriliyor.

    Küçük yaşlardan itibaren anaokulu ve ilköğretimin 1. ve 2. sınıf öğrencilerini ağız ve diş sağlığı konusunda bilinçlendirmek amacıyla İzmir Alsancak Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi yeni bir proje başlattı. Hastane müdür Murat Yaman öncülüğünde hazırlanan proje kapsamında, her ayın 2. ve 4. Perşembe günü 20 kişilik gruplar halinde öğrenciler Alsancak Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi’nde misafir edilmeye başlandı. Diş hastanesi gezdirilen öğrencilere, diş tedavisi ve ağız sağlığı hakkında kapsamlı bir bilgiler veriliyor. Diş atölyelerinde yapılan çalışmaları yakından inceleme fırsatı bulan öğrencilere ayrıca diş macunu, diş fırçası hediye ediliyor.

    Hastane müdürü Murat Yaman yaptığı açıklamada, “Günümüzde hastalıkları önlemenin, tedaviden daha akılcı bir yol olduğu ve daha az parasal yük getirdiği kabul edilmiştir. Bu nedenle koruyucu hekimlik ve uygulamaları ön plana çıkmaktadır. Bu projenin amaçları; küçük yaşlardan itibaren anaokulu ve ilköğretim 1. ve 2. sınıf öğrencilerine ağız ve sağlığı konusunda bilinçlendirmek, hastane zemin katından başlamak üzere, bütün katları ve bütün katları ve bütün birimleri, çocuk kliniklerini öğrencilere gezdirmek, diş hekimi korkularını yenmelerini sağlamak, Power Point sunumu ile çocuklara ağız ve diş sağlığı eğitimi vermek, çene modeli ve fırça ile görsel olarak diş fırçalamayı anlatmak,

    *Çocuklara diş çürüme nedenlerini ve diş fırçalama tekniklerini öğretmek, beslenmenin ağız ve diş sağlığı açısından önemini anlatmak, koruyucu hekim uygulamaları ile sağlık giderlerini azaltmak, zamandan ve iş gücünden tasarruf sağlamak.” dedi.