Etiket: Kongresi’nde

  • İspanya’da 31.Beyin Kongresinde NBŞ’nin olumsuz etkileri tartışıldı

    Avrupa Nöropsikofarmakoloji, 31’nci Beyin Kongresi İspanyanın Başkenti Barselona’da yapıldı. Kongrede nişasta bazlı şekerlerin (NBŞ) sağlığa etkileri tartışıldı.

    Kongreye Kayseri Şeker Ar-Ge Merkezinden Biyolog Yeliz Taşçı, ‘Nişasta Bazlı Şekerin insan sağlığı ve beyin üzerindeki olumsuz etkileri’ posteri ile katıldı.

    ‘Nişasta Bazlı Şekerin insan sağlığı ve beyin üzerindeki olumsuz etkileri’ konulu posterin danışman hocası Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cem Süer tarafından hazırlanan ‘Inhibition Extracellular Signal-Regulated Kinases ½ Rescues the Decay of Long-term Potentiation in the Dentate Gyrus in vivo:Implication on Alzheimer’s disease’ başlıklı çalışması ise ECNP-Grand ödülüne layık görülmesi çalışmanın önemini bir kez daha ortaya koydu.

    Taşçı, poster çalışmasına dair, “Bu çalışmalar sonucunda, mısır şurubunun yani nişasta bazlı şekerin, şeker pancarından elde edilen şekerden daha fazla fruktoz içermesi nedeni ile proje kapsamında denek olarak kullanılan sıçanlarlar üzerindeki olumsuz etkileri kanıtlanmış. Dolayısıyla NBŞ’lerin insan sağlığına olumsuz etkileri de görülmüş oldu” dedi.

  • İç Hastalıkları Kongresi’nde “Grip soğuk algınlığı değildir, şakaya gelmez” mesajı

    20. Ulusal İç Hastalıkları Kongresi’nde konuşan Prof. Dr. Serhat Ünal, gribin şakaya gelmeyeceğini belirterek, “Ülkede anlamadığım şeyler oluyor. Fol yok, yumurta yok ‘grip aşısı zararlıdır’ diyorlar. Bazı isimleri belli doktor arkadaşlarımız çıkıp ‘aşıya ne gerek var?’ diyor. ‘Şunu karıştırın için’ gibi bilimsel bazı olmayan şeyler söylüyor. Tıbbın yolu bellidir” dedi. Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Kerim Güler ise karbonmonoksit zehirlenmelerinde elektrik düğmelerinden uzak durulması gerektiğini belirterek, o anda camların açılması gerektiğini söyledi.

    20. Ulusal İç Hastalıkları Kongresi, Belek’te bir otelde yapıldı. Kongreye konuşmacı olarak Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği Yönetim Kurulu Başkanı ve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kerim Güler, Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği Genel Sekreteri ve Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları AD. Romatoloji BD Öğretim Üyesi Prof. Dr. İhsan Ertenli, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları AD. Romatoloji BD Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sedat Kiraz, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastanesi ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serhat Ünal, Başkent Üniversitesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Birol Özer, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tufan Tükek, Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Özil katıldı. Kongrede ‘Karbonmonoksit zehirlenmeleri’, ‘Grip’, ‘Uzun süreli eklem ağrıları artrit habercisi’, ‘Bel ağrıları’, ‘Gebelik ve romatizmal hastalıklar’, ‘Diyabet tedavisi ve sorunlar’, ‘Akut pankreatit’ ve ‘Hipertansiyon alanında gelişmeler’ konu başlıkları ele alındı.

    Karbonmonoksitin renksiz, tatsız, kokusuz, yanıcı zehirli bir gaz olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Kerim Güler, “Vücuda solunum yolu ile girer ve doğrudan kana geçerek oksijen alımını engeller, zehirlenme ve ölüme neden olur. Karbonmonoksit zehirlenmeleri sıklıkla kapalı ortamlarda açık ocaklar, bacası çekmeyen soba, şofben, bacasız gaz sobalarında yakıtın iyi yanmaması nedeniyle meydana gelir” dedi.

    “Halkın bilinçlenmesi zehirlenmeleri azaltacaktır”

    Karbonmonoksit zehirlenmelerinin kısa süre içerisinde tıbbi müdahale yapılmazsa ölümle sonuçlandığını belirten Güler, bir karbon ve bir oksijen atomundan oluşan, zehirli bir gaz olan karbonmonoksitin (CO) doğalgaz, tüp gazı, gaz yağı, benzin, kömür ve odun gibi yakıtların yanması ya da tam olarak yanmaması sonucu oluştuğunu kaydetti. Gazın kendisinin havadan hafif, kokusuz, tatsız, renksiz olması ve tahriş edici olmaması nedeniyle fark edilmediğinden “sessiz katil veya sinsi düşman” denildiğini dile getiren Güler, şöyle konuştu:

    “Yapısında karbon içeren yakıtların havalandırması az olan yerlerde yanmasıyla, maden ocaklarında, garaj veya benzeri yerlerde egzoz dumanına bağlı olarak, tüp gaz ve şofben kullanılan yerlerde, lodos rüzgarları zamanında sobadan çıkan dumanlarla, yangınlarda diğer toksik gazlarla birlikte karbonmonoksit zehirlenmesi çok sık görülür. İlkyardım yapacak kişinin öncelikle kendisini de karbonmonoksit dumanından koruması gerekir. Camlar açılmalı ya da kırılmalı, elektrik düğmelerinden kesinlikle uzak durulmalı ve zehirlenen kişi o ortamdan hızla uzaklaştırılarak açık havaya çıkarılmalıdır. Açık havaya çıkıldığında ya da tehlikeden uzaklaşıldığında, ağız ve burun temizlenmeli, zehirlenen kişinin nefes alıp vermesi durmuşsa, suni solunuma başlanmalıdır. Halkın bilinçlenmesi zehirlenmeleri azaltacaktır.”

    “Tıbbın yolu bellidir”

    Prof. Dr. Serhat Ünal ise grip hastalığıyla ilgili açıklamalarda bulundu. Gribin ciddi bir solunum yolu enfeksiyonu olduğunu kaydeden Ünal, gribin şakaya gelmeyeceğini söyledi. Sağlıklı yaşam kurallarına uymamız gerektiğine dikkat çeken Ünal, “Sigara, alkol, hareketsiz yaşamdan uzak durun. Sık sık ellerinizi yıkayın. Uykunuzu düzenli alın. Ama bunlar yetmiyor. Daha etkin yöntem grip aşısı. Ülkede anlamadığım şeyler oluyor. Fol yok, yumurta yok ‘grip aşısı zararlıdır’ diyorlar. Bazı isimleri belli doktor arkadaşlarımız çıkıp ‘aşıya ne gerek var?’ diyor. ‘Şunu karıştırın için’ gibi bilimsel bazı olmayan şeyler söylüyor. Tıbbın yolu bellidir” şeklinde konuştu.

    “İnfluenza aşısının koruyuculuğunu tartışıyorlar ama dünya artık tartışmıyor”

    Korunma kısmında mutlaka İnfluenza aşısının yapılması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Ünal sözlerine şöyle devam etti:

    “Zaman zaman televizyonda görüyoruz, influenza aşısının koruyuculuğunu tartışıyorlar ama dünya artık tartışmıyor. ‘İnfluenza aşısının etkinliği düşüktür’ dedikleri, birincil koruma etkinliği zaman zaman suşların uygunsuzluğundan dolayı yüzde 30-40’lara düşük zamanlar olsa bile, o yıllarda ikincil koruma yani aşı yapılmış-yapılmamış kişiler arasında her türlü hastalıktan ölüm, her türlü hastalıktan hastaneye yatış farkına bakıldığında; hastaneye yatışlarda yüzde 50-60, mortaliteden yüzde 80’e kadar çıkan bir fark var. Bu yüzden belli indikasyonlarda; -belli indiksiyonlarda derken, ABD bu indikasyonları da kaldırdı- 6 aydan büyük herkesi aşılıyor. Yılda 250-260 milyon doz aşı yapıyorlar. Bizdeki durumsa, o kadar aşımız yok. Belli indikasyonlar var; 65 yaş üstü mutlaka yapılmalı. Ayrıca diyabet, KOAH, sol kalp yetmezliği, kronik karaciğer yetmezliği, kronik böbrek yetmezliği, immünsüpresif hastalar, streoid kullananlar, kanser tedavisi görenler, HIV pozitif hastalar. iki tane önemli grup; gebeler ve ekzojen obezitesi olanlar mutlaka bu mevsimde influenza aşısıyla aşılanmak durumundadır.”

    “Kalıcı şekil bozukluklarına neden oluyor”

    Bel ağrılarının bir kısmının ciddi nedenlere karşılarına çıktığını ifade eden Prof. Dr. Sedat Kiraz, bel ağrısının en sık karşılaşan ağrı nedenlerinin başında geldiğini dile getirdi. Erişkinlerin yüzde 80’inin yaşamlarının bir döneminde en az bir kez bel bölgesinde ağrıdan yakındığını vurgulayan Kiraz şöyle konuştu:

    “Bu hastalığı tedavi edemezsek kalıcı şekil bozukluklarına neden oluyor. Bu bel ağrısının kendine has özellikleri var. 2000’li yıllardan sonra romatizmada çığır açıldı. İnsanlar iyi olunca doğum yapmak istiyorlar. Günlük yaşama normal devam etmek istiyorlar. Romatizmal hastalıklarda gebelik sorun yaşatabiliyor. Bir diğer gebelikle ilgili sorun yaşadığımız, ilaçların bir kısmı gebelikte kullanıldığında çocukta anormalliklere neden olabiliyor. Hekim kontrolünde hamile kalmaları ve hamile kaldıktan sonra gerekli tedavilerin yapılması gerekiyor.”

    “Birbirine sürtünmesini engeller”

    Artrit hastalığıyla ilgili bilgiler veren Prof. Dr. İhsan Ertenli, 12 Ekim Dünya Artrit Günü olarak anıldığını söyledi. Artritin eklem ağrısı olduğuna dikkat çeken Ertenli, “Hastalıkların zamanında teşhisi çok önemli. Hastaların hekime başvurmasını arttırmak gerekiyor. Eklem, kemiklerimizin birleştiği, çoğu oynar bölgelere verilen isimdir. Bazı eklemlerimiz çok hareketlidir (örnek; dirsek, diz, parmak, ayak bileği eklemleri); bazı eklemlerimiz ise, sadece kemiklerin birleşmesini sağlar (kafatasımızdaki eklemler). Omurgamızda da boyun ve belimizi hareket ettirmemizi sağlayan eklemler vardır. Eklemlerde bulunan kıkırdak dokusu kemiklerin birbirine sürtünmesini engeller” diye konuştu.

    Uzun süren artritlerin eklemlerde şekil bozukluğuna ve eklemin hiç hareket edememesine yol açabileceğini dile getiren Ertenli şu ifadeleri kaydetti:

    “Halsizlik ve yorgunluk, artritli hastalarda diğer belirtilere sıklıkla eşlik eder. Eklemlerin yapısının, özellikle kıkırdağın bozulması (dejenerasyon) ile seyreden ve halk arasında kireçlenme olarak da adlandırılan osteoartrit (artroz) en sık görülen eklem hastalığıdır. En çok diz ve kalça eklemlerini etkiler, çok sayıda eklemi tutması nadirdir. Genellikle elli yaşından sonra görülür. Bu hastalıkta ağrı genellikle hareket sonrasında ortaya çıkar, sabah yoktur. Eklemlerde bulunan zarın (sinovya) ve daha sonra eklemin iltihaplanmasının ön planda görüldüğü romatoid artrit, yıllar içinde eklemlerin tahrip olmasına yol açabilen, sık görülen, müzmin bir hastalıktır. Çok sayıda eklemde iltihap görülür. Tüm vücudu etkileyen (sistemik) ve iç organları da tutabilen bir hastalıktır. Erken tanı konulması ve uzun süre ilaçlarla tedavi edilmesi gerekmektedir.”

    “Maliyetlerin artması kaçınılmazdır”

    Ülkemizde diyabet tedavisiyle ilgili kısıtlıklar olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Tufan Tüfek, konuyla ilgili çeşitli bilgilendirmelerde bulundu. Türkiye’de 14 milyon diyabetli hasta olduğunun tahmin edildiğini söyleyen Tüfek, “Hal böyleyken diyabet tedavisinde şu ana kadar yapılan tedavilerle başarı oranlarımız, hastalığı kontrol altına alma oranlarımız maalesef çok iyi değildir. 1/3 hastada ancak hedef kan değerlerini yakalayabilmekteyiz. İç hastalıkları uzmanları bu hastalıkla mücadelede en ön sırada yer almaktadır. Hastalıkla ve onun komplikasyonları ile mücadelede önemli bir görev üstlenmiştir. Ancak ne yazık ki ülkemizde komplikasyonlar nedeni ile milyarlarca para kaybedilmesine ve tedavide başarılı olamamasına rağmen SGK yeni çıkan ve dünyada kılavuzlarda en ön sıralarda yer alan ilaçları ve insülinleri iç hastalıkları uzmanlarının yazmasını yasaklamıştır. Geri ödemeden çıkarmıştır. Bu anlamsız ve bilimsel olmayan yasak nedeniyle birçok hasta yeni çıkan diyabet ilaçlarından mahrum kalmıştır. Bu durum hastalıkla mücadelede önemli bir sıkıntı yaşamıştır. Bu tutum nedeniyle 5-10 sene sonra diyabete bağlı komplikasyonların ve dolayısı ile maliyetlerin artması kaçınılmazdır” dedi.

    “Bir diğer sebebi ise ilaçlar”

    Prof. Dr. Birol Özer ise akut pankreatit hastalığıyla ilgili bilgilendirmelerde bulundu. Özer, “Kişide safra taşı varsa veya alkol kullanıyorsa bu hastalarda pankreatitle karşılaşıyoruz. Bu rahatsızlığın yüzde 80’i damardan sıvı tedavisiyle düzeltilebiliyor. Bir diğer sebebi ise ilaçlar. Birçok ilaç pankreatit sebebi. Biz hekimler hatalar böyle bir tabloyla karşılaştığımızda ilaçları mutlaka sorguluyoruz. Obez kişiler, obez olmayan kişilere göre pankreatit olma oranı 2 ila 3 kat arasında değişiyor” ifadelerini kullandı.

    “12-8 düzeylerine indirin”

    Prof. Dr. Bülent Özin ise hipertansiyonun tehlikeli ve korkutucu bir rahatsızlık olduğuna dikkat çekti. Türkiye’de hipertansiyonun farkındalığının düşük olduğunu belirten Özin, “Birçok hasta kan basıncının yüksek olduğunu bilmiyor. Farkında olanların çoğu tedavi olmuyor. Birçok hasta, ‘Benim tansiyonum zaten böyle’ diyerek tedavi almıyor. Dünyadaki en yaygın en korkunç hastalıktır. Sinsi, hiçbir şikayet vermez. Beklenmedik ölümlere neden olur. Kan basıncını 14 seviyesinde tutmak iyi değil. Kalp hastalığınız varsa tansiyonunuzu 12ye indirin. 12-8 düzeylerine indirin. O düzeylerde tutun” şeklinde konuştu.

  • ‘Savaş ve Barış’ kavaramı V. Uluslararası Felsefe Kongresi’nde ele alınıyor

    Bursa Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü tarafından gerçekleştirilen ve yerli-yabancı çok sayıda felsefecinin katılacağı V. Uluslararası Felsefe Kongresi’nde ‘Savaş ve Barış’ kavramını tartışılacak. Üç gün sürecek kongrede toplam 96 konuşmacı sunum yapacak.

    Prof. Dr. Mete Cengiz Kültür Merkezi’nde düzenlenen V. Uluslararası Felsefe Kongresi’nin açılış töreni gerçekleştirildi. BUÜ Rektörü Prof. Dr. Yusuf Ulcay’ın yanı sıra kongreye yurt dışından ve yurt içinden çok sayıda akademisyen katıldı. Kongreye öğrenciler de ilgi gösterdi.

    Törende konuşan BUÜ Rektörü Prof. Dr. Yusuf Ulcay, savaşın neredeyse bütün inançlarda ve ideolojilerde dış politikanın belirlenmesinde önemli rol oynadığını vurguladı. Hemen hemen hiçbir devletin kendisini bölgesel ve uluslararası çatışmaların dışında tutabilecek ayrıcalığa sahip olmadığının altını çizen Rektör Prof. Dr. Yusuf Ulcay, “Artık kendi ekonomisini oluşturan savaş olgusu, yüksek teknolojilerin kullanıldığı ve bir o kadar da yıkıcı bir dış politika aracı hâline gelmiştir. Milyonlarca insanın hayatını kaybetmesiyle birlikte ortaya çıkan insan hakları ihlâlleri, yoksulluk, mültecilik gibi trajik meseleler ancak ortak umudumuz ve hayâlimiz olan dünya barışını tesis etmekle mümkün olabilir. Bu anlamda savaş ve barış olgularını sadece uluslararası ilişkiler diliyle değil, daha iyiyi daha güzeli hedefleyen felsefî yaklaşımların da belirleyici olduğu ortak bir söylem ve anlayış zemininde tanımlamaktan başka çıkar yolumuz yoktur” diye konuştu.

    BUÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdülkadir Çüçen ise konuşmasında, 2008 yılında bir Avrupa Birliği Projesi kapsamında düzenlemeye başladıkları Uluslararası Felsefe Kongresi’nin bu yıl 5. sini düzenleyecek olmaktan dolayı mutluluk duyduklarını söyledi. Felsefenin dünya meseleleri karşısındaki duruşunu, irdelemesini ve açıklamalarını ve felsefenin canlı bir şekilde devam ettiğini göstermek istediklerini belirten Prof. Dr. Abdülkadir Çüçen, kongrede emeği geçen herkese çok teşekkür etti.

    Bursa Felsefe Kulübü Başkanı ve Kongre Düzenleme Kurulu Üyesi Gürkan Kaya da yerel belediyelerin günlük politikaları çözmek yerine, danışman kadrolarına felsefecileri alarak meselelerin çözümü için uğraşmaları tavsiyesinde bulundu.

    İsveç, Bulgaristan, Cezayir, İran, Azerbaycan, Almanya, Polonya, Pakistan ve Slovakya’dan gelen 23 yabancı konuşmacının yanı sıra Türkiye’nin çeşitli üniversitelerinin felsefe, sosyoloji, kamu yönetimi, siyaset bilimi, tarih, müzik, sanat tarihi, sınıf öğretmenliği gibi bölümlerinden davetlilerin katılacağı kongrenin açılış oturumunu Ege Üniversitesi emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Arslan gerçekleştirdi. 13 Ekim’de sona erecek kongrenin kapanış konuşmasını ise Almanya Flensburg Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ulrich Glassmann yapacak.

  • Tarihseverler 18’inci Türk Tarih Kongresinde Buluşuyor

    Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu bünyesindeki Türk Tarih Kurumu tarafından 1-5 Ekim tarihlerinde 18. kez düzenlenecek olan Türk Tarih Kongresi, Türk ve dünya tarihinin önemli konularının konuşulacağı 164 oturuma ve 7 sergiye ev sahipliği yapacak.

    29 ülkeden 800 bilim insanının katılacağı kongre, katılımcı sayısı ve içerik zenginliği bakımından son yıllarda düzenlenen tarih kongrelerin en kapsamlısı olacak. 1 Ekim’de Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın konferansıyla açılacak olan kongrede, Prof. Dr. Çağrı Erhan, Prof. Dr. Zafer Toprak, Prof. Dr. Yakup Mahmudov ve Prof. Dr. Mesut Hakkı Caşın’ın konuşmacı olduğu açılış paneli düzenlenecek. Kongre, aynı gün öğleden sonra başlayacak oturumlarla dört gün boyunca halkın katılımına açık olarak devam edecek. 18’inci Türk Tarih Kongresi, kapsamlı sergilere ev sahipliği yapması bakımından da Türk Tarih Kongreleri geleneğini sürdürecek. Kongre süresince Ermeni meselesi, Kudüs, Hala Sultan, Bâcıyân-ı Rûm, engelsiz tarih ve haritalarla tarihe yolculuk temalı sergiler düzenlenecek.

    Bugüne kadar Türk ve dünya tarihçiliğinin önde gelen isimlerini ağırlayan, tarihçiliğinin önemli konu ve sorunlarının tartışıldığı Tarih Kongreleri, yurt içinden ve yurt dışından tarihçilerin yakından takip ettikleri bilimsel etkinlikler arasında bulunuyor. İlki 1932 yılında gerçekleştirilen ve Mustafa Kemal Atatürk’ün de ilgiyle izlediği Türk Tarih Kongreleri, Türk tarihçiliği açısından 86 yıllık bir birikimi ifade ediyor.

  • İngiliz İşçi Partisi’nin kongresinde Filistin’e destek çağrısı

    İngiltere’de ana muhalefetteki İşçi Partisi’nin Liverpool kongresinde Filistin bayrakları açıldı, Filistin halkı lehine sloganlar atıldı.

    İngiltere’nin Liverpool şehrinde düzenlenen İşçi Partisi’nin Genel Kongresinde Filistin meselesinin tartışıldığı sırada yüzlerce parti üyesi Filistin bayrağı kaldırdı. Kongrede, Gazze üzerindeki kuşatmanın kaldırılması talep edilerek, İsrail’in Gazze’de orantısız güç kullanımı nedeniyle bağımsız bir soruşturma açılması çağrısında bulunuldu. Ayrıca, ABD’nin Filistin’e yaptığı insani yardımları durdurmasının ardından, İngiltere hükümetine Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Kuruluşu’na (UNRWA) destek vermesi çağrısında bulunuldu.

    Öte yandan daha önce İngiltere İşçi Partisi lideri Jeremy Corbyn, Filistin halkının yanında olacaklarını söyleyerek, bir sonraki seçimde iktidara gelmeleri durumunda, İşçi Partisi hükümetinin Filistin’i tanıyacağını açıklamıştı.