Etiket: KISIRLIK

  • Soya İçeren Gıdalar Kısırlık Tedavisinde Başarı Şansını Arttırıyor

    Kadın Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Doç. Dr. Hakan Çoksüer, soya içeren gıdaların kısırlık tedavisinde başarı şansını arttırdığını söyledi.

    Kadın Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Doç. Dr. Hakan Çoksüer, soyanın kısırlık tedavisine etkisine ilişkin açıklamalarda bulundu. Çoksüer, düzenli olarak soya içeren gıdalar tüketen kadınlarda kısırlık sorununun giderilme şansının arttığını belirterek, “Soya, testosteron ile östrojenlerin üretim, konsantrasyon, metabolizma ve atılımını değiştirip dokuları etkilediğini gösteriyor. Bitkisel östrojenler içeren soya, yüksek östrojenli ortamlarda bu hormonun etkilerini durdurabilir. Östrojeni düşük ortamda ise östrojenin etkisini artırabilir. Fitoöstrojenler hem östrojen benzeri hem de östrojene karşıt etki yaparlar. Yani vücutta aşırı östrojen varsa östrojen reseptörlerine bağlanarak östrojenin fazla etkisini giderirler, vücutta az östrojen varsa östrojen gibi etki gösterirler. Fitoöstrojenlerin en yaygın iki grubu, İzoflavonlar ve lignanlardır. İzoflavonlar özellikle soya fasulyesi, kuru fasulye, mercimek, bezelye, sebze ve çayda bulunur. Lignanlar ise, tüm tahıl ürünleri, keten tohumu, susam, ay çekirdeği, yer fıstığı, zeytin gibi yağlı yemişler, kiraz, şeftali, erik, elma, armut, havuç, brokoli, soğan, sarımsak, rezene, ahududu, böğürtlen ve şerbetçiotunda bulunur. Fitoöstrojen çok kuvvetli antioksidanlardır” dedi.

    Soya içeren gıdaların plastik maddeler içerisinde kimyasal olan Bisfenol-A’ya karşı koruyucu etkisi olduğu için kısırlık tedavisinde başarı şansını arttırdığına dikkat çeken Çoksüer, “Soya gıdası tüketen kadınlar kısırlık tedavisinden pozitif sonuç alır. Bu çalışma The journal of clinical endocrinology dergisinde yayınlanmıştır. Bisfenol-A kadınlık hormonu olan östrojeni taklit ettiği için kadınların üreme fonksiyonlarını bozmaktadır ve buna bağlı olarak da kısırlıkta tedavi şansını azaltmaktadır. Soyalı gıdalar Bisfenol-A’nın zararlı etkilerine karşı koruduğu için kısırlık tedavisinde başarı şansını arttırmaktadır” diye konuştu.

    “SOYA PEK ÇOK HASTALIKTAN KORUYOR”

    Bitkisel bazlı östrojen içeren soyanın insanları pek çok hastalıktan korumakta etkili olduğunu da vurgulayan Doç. Dr. Çoksüer, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Kısırlıkta tedavi başarısını arttıran soya, kemik erimesi, menapoz ve kanserden de koruyor. Araştırmalar soyanın meme, prostat ve kolon kanserine karşı etkili olduğunu gösteriyor. Ayrıca kalp hastalığının yanı sıra osteoporoz tedavisinde ve menopoz belirtilerinin azaltılmasında önemli rol oynuyor. Soya, lösemi, karaciğer ve akciğer kanserlerinin de tedavisinde de kullanılıyor. Bosna’da Hardward Üniversitesi’nde 239 kadın üzerinde yapılan çalışmada beslenmenin ve çevresel faktörün kısırlık tedavisinde etkisi olduğu görülmüştür. Aralarından yüksek seviyede Bisfenol-A olan kadınlarda embriyo gelişimi zayıf olduğu görülmüştür. Düzenli soya içeren gıdalar tüketmek kısırlık tedavisinde başarıyı arttırabilmektedir.”

  • Kısırlık, Çaresizlik Olmaktan Çıkıyor

    Son yıllarda gelişen teknoloji, yüzde 100 hareketsiz sperme sahip kişilere baba olma imkanı sunuyor. Testisten biyopsi ile sperm elde edilmesiyle kısırlık çaresizlik olmaktan çıkıyor.

    Bahçeci Sağlık Grubu Doktorlarından Yrd. Doç. Dr. Tansel Kaplancan, çocuk sahibi olmaya engel kısırlık nedenleri arasında en sık görülenin “erkeklerden kaynaklı” kısırlık çeşitleri olduğunu söyledi.

    Yrd. Doç. Dr. Tansel Kaplancan, kısırlık hakkında şu bilgileri verdi:

    ”Daha az oranlarda sperm yapımından sorumlu olan hormonlardaki bozukluklar (düşüklükler) ve genetik yapı ile ilgili problemler tespit edilmektedir. Genetik yapı bozukluklarından `Klinefelter Sendromu´ adı en sık görülen kromozom bozukluğudur. Kısırlık problemi olan erkeklerin yalnızca bir kısmını oluşturan ve `Hipogonadism´ olarak adlandırılan beyinden salgılanan sperm yapımından ve testosteron hormonu yapımını sağlayan hormonların eksik olduğu hasta grubunda, ilaç tedavisi ile sperm çıkışını sağlanabilir. Bu erkeklerde yine `Azoospermi´ olarak adlandırılan sperm çıkışının hiç olmaması durumu söz konusudur. Erkek kısırlıklarının en zoru azoospermi durumudur. Sperm çıkışının olmaması doğuştan veya sonradan gelişmişte olabilir. Bu erkeklerde ilaçla tedavi edilebilen ve yüz güldürücü sonuçlar alınan, tek erkek infertilite (kısırlığı) durumudur. Ancak erkeklerin bu mutlu sona ulaşabilmeleri için en az 1 yıl süre ile düzenli olarak ilaç kullanmaları ve takip edilmeleri gerekir” dedi.

    Hiç spermi olmayan önemli sayıda hasta bulunduğunu belirten Kaplancan, “İlk kez ABD´de 1999 yılında uygulanmaya başlayan Mikro TESE operasyonu; sperm üretim bozukluğu olan ve ilaçla tedavi edilemeyen erkeklerin bugün için çocuk sahibi olmalarında tek çözüm olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü bu yolla testis dokularından elde edilebilen spermler mikroenjeksiyon yoluyla eşlerinin yumurtalarına aktarılarak başarılı bir şekilde embriyo gelişimi ve gebelik sağlanabiliyor. Başarı oranına genel olarak bakıldığında sperm bulma başarısı yüzde 50 civarındadır. Ancak örneğin, inmemiş testisi olan erkeklerde buluğ çağından önce testis indirme operasyonu geçirmiş olanlarda ve testis boyutları iyi düzeylerde ise yüzde 65-70 oranlarında sperm bulma şansı vardır. Geçmişte hiç şans tanınmayan, kromozom yapı bozukluğu olan erkeklerde bile bu yeni teknikle sperm elde etme oranı ortalamalara yükseldi. Uzmanlar tarafından yapılan `Klinefelter Sendromu´olarak adlandırılan ve doğuştan kromozom yapı bozukluğu olan erkeklerde yapılan araştırmalarda; sperm bulma olasılığının yaşla ilgili olduğunu tespit etti” dedi.

  • Dünyada Ve Türkiye’de Kısırlık Artıyor

    Acıbadem Maslak Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Bülent Tıraş, üreme sağlığının bugün bütün dünya ve Türkiye’de önemli bir sorun haline geldiğini kaydederek, “Geçmiş yıllara göre yaşam tarzımızda değişen birçok olumsuzluk üreme sağlığını da olumsuz etkiliyor” dedi. Tıraş, Türkiye’de bu olumsuzluktan etkilenen bölgelerin başında ise Güneydoğu Anadolu ve Karadeniz Bölgesinin geldiğini söyledi.

    Erkek ile ilgili gelişim gösteren infertilite (kısırlık) sorunlarında, en yaygın faktörlerden birisinin spermde meydana gelen bozukluklar olduğunu belirten Prof.Dr.Tıraş, “Erkek ile ilgili gelişim gösteren kısırlıklarda, yaklaşık yüzde 75 civarında sperm sorunu teşhis edilmektedir” diye konuştu.

    Erkek kısırlığında gelişen tıp imkanlarının alternatif çözümler sunduğunu ifade eden Prof. Dr. Bülent Tıraş, bu kapsamda geliştirilen mikro akışkanlı çip teknolojisi ile önemli oranda başarı sağlandığını bildirdi.

    Mikroçip teknolojisinin, kardın ve erkeğin embriyo oluşturan hücrelerinin doğada kat ettikleri yol ve davranış biçimlerini taklit eden ve orijinali gibi bir ortam sağlayan teknoloji olduğunu belirten Prof.Dr.Tıraş, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Mikroçip teknolojisinde asıl olan; erkeğin sınırlı sayıdaki spermlerinden en sağlıklı olanları seçip kadın yumurtası ile buluşturup embriyo oluşturmaktır. Bunun için, mikroçiplerdeki, gözle görülmeyecek biçimdeki küçük kanallar sadece sağlıklı spermlerin geçişine imkan verecek biçimde düzenlenmiştir. Bu kanalları geçen spermler ayıklanır ve en sağlıklıları, DNA’sı en düzgün olanları döllenmeyi sağlamak üzere anne adayına nakledilerek gebelik gerçekleşir.”

    ÜREME SAĞLIĞINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER

    Başta kısırlık olmak üzere kadın ve erkeğin üreme sağlığını etkileyen nedenleri ortaya çıkartan faktörleri sıralayan Prof.Dr. Bülent Tıraş, “Dünyada olduğu gibi bizim toplumumuzda da giderek su kirliliği, hava kirliliğinin giderek arttığından söz ediliyor. Gıdalara karışan ya da karıştırılan çeşitli katkı maddeleri, gıdaların saklandığı pet şişeler, gelişen teknoloji ve bilişim gereçleriyle insanların daha çok radyoaktif etkilere maruz kalması gibi nedenlerin bu olumsuzluğu körüklediği artık dünyanın her yerinde bilim çevrelerince vurgulanıyor“ dedi.

    Evlenme yaşının giderek uzamasının, doğal olarak çocuk sahibi olma yaşını da ilerilere attığını anlatan Prof.Dr.Bülent Tıraş, “Kadınların en doğurgan olduğu yaşlar 24-35 arasıdır. 35 yaşından sonra ise doğurganlık ciddi oranlarda azalır. 40’lı yaşlara gelindiğinde ise gebe kalma şansı oldukça düşer. Bu bir yandan kısırlık sorununu tetiklediği ya da çocuk sahibi olmayı güçleştirdiği gibi öte yandan tüp bebek tedavisini zora sokan bir gelişme olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü tüp bebek tedavisi her yaşta uygulanabilen bir tedavi değildir” diye konuştu.

    KİMİ KARİYER, KİMİ ÇOCUK YAPMA PEŞİNDE

    Türkiye’de bir kesimdeki kadınların öğrenimlerini sürdürüp, iş yaşamlarında kariyer yapma telaşı içinde olduklarını ve bu kadınların çocuk sahibi olmayı ötelediğini vurgulayan Prof.Dr.Bülent Tıraş, “Kırsal kesimdeki diğer grup kadınlar ise erken evleniyor. Erken evlenince de erken yaşta çocuk sahibi olmak istiyorlar. Fakat bilgi ve deneyimlerimiz bize; Türkiye’de gerek erkekte, gerekse kadın kısırlığında ciddi artışlar olduğunu gösteriyor“ ifadelerini kullandı.

    Obezitenin de kısırlıkta başlıca nedenlerden birisi olduğunun altını çizen Acıbadem Maslak Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Bülent Tıraş, “Türkiye’de insanlarımızın yüzde 25’i obez denilen gruba giriyorlar. Obezite üreme sağlığını olumsuz etkileyen faktörlerden birisi. Kadınlarda yumurtlama yeteneğini ve düzenini bozduğu gibi erkeklerde sperm sayısının azaltıyor ve sperm kalitesi üzerinde olumsuz etki yapıyor. Bunlara alkol, sigara kullanımının çoğalması, toplumda artan cinsel özgürlüklerin aynı zamanda cinsel yolla bulaşan hastalıkları da yoğunlaştırması gibi faktörler de da eklenince özellikle kadınların tüplerinde sıkıntılara yol açıyor. Bu da kısırlığın bir başka etkeni olarak karşımıza çıkıyor” dedi.

  • Bağışıklık Sisteminin Yanlış Çalışması Kısırlık Nedeni

    Bağışıklık sisteminin yanlış çalışması beraberinde sadece ciddi hastalıkları getirmekle kalmıyor. Son yıllarda yapılan araştırmalar bağışıklık sistem bozukluğunun kısırlığı da tetikleyebileceğini vurguluyor. Uzmanlar özellikle şeker hastalığı, tiroid hastalıkları ve vitamin eksikliklerinin buna zenim hazırladığına dikkat çekiyor.

    Şeker hastalığı riski, tiroid hastalıkları, vücutta meydana gelen vitamin eksiklikleri… Bunların hepsi bağışıklık sistemini de tehdit ediyor. Bozulan bağışıklık sistemi ise pek çok tehlikeli hastalığın yanında infertiliteyi de tetikliyor. Uzmanlar ise uyarıyor,”Kadın hastalıklarına bağlı anatomik bir sorununuz olmadığı halde hamile kalamıyorsanız, bağışıklık sisteminizi gözden geçirmeyi ihmal etmeyin. İmmunoterapi ile sorunu aşmak mümkün.” Konunun bağışıklık sistemi boyutu ile ilgili bilinmesi gerekenleri öğrenmek için İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ülkü Görmez’den bilgi aldık. Görmez şeker hastalığının önlenmesi ve dengede tutulması, tiroid hastalıklarının takibi; B12, D Vitamini ve C vitaminleri eksikliği gibi etkenlerin infertiliteyi tetiklediğinin altını çizdi.

    ŞEKER ERKEN MENOPOZU TETİKLİYOR, SPERM SAYISINI DÜŞÜRÜYOR Kısırlığın pek çok nedeni olduğunu ve kadın hastalıklarına bağlı anatomik nedenler dışındaki durumlarda da hamilelik gerçekleşemiyorsa, bağışıklık sisteminin de gözden geçirilmesi gerektiğini vurguladı. İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ülkü Görmez,” Çok çeşitli kısırlık nedenleri vardır. Bunlardan kadın hastalıklarına bağlı anatomik nedenler konumuza girmemektedir. Bu Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanlarının ve Cerrahisini konusudur. Bizim ilgilendiğimiz asıl mesele metabolik infertilite ve hormonal infertilite nedenleridir. Bunların başında yumurtlama kalitesizliği diye de adlandırılan günümüz kadınlarının en sık yaşadığı sorun gelir.”dedi. Kısırlığa neden olan adet düzensizliği, erkeklerde sperm azlığı, erken menopoz riski gibi durumların metabolik ve hormonal sorunlarda çözülebilir olduğunu ifade eden Dr. Ülkü Görmez en ciddi nedenin şeker olduğunu ifade etti. Görmez,” Şeker hem kadınlarımızda hem de erkeklerde yumurta, sperm kalitesini belirleyen temel faktördür. Yumurtlama düzenimizdeki aksaklıkların, adet düzensizliğinin, erken menopoz tetiklenmesinin en önemli ve kayda değer nedenlerindendir. TURDEP-II çalışmasına göre Türkiye’ de iki kişiden biri bu risk altındadır. Yani insülin direnci ve/veya gizli şeker veya aşikar şeker hastalığının gelişmesi için yüzde 50 riskimiz var. Bu nedenle toplum olarak bilinçlenmek zorundayız. Şeker ve unlu mamul gibi şekere dönüşen gıdaları tüketmemeliyiz. Egzersiz yapmalıyız, kilomuzu dengede tutmalı ve bel çevremizi ölçmeliyiz. İnsülin direnci sorunu ne kadar düzeltilebilirse o kadar menopoz ve andropozdan uzaklaşırız ve yumurtlama kalitemiz düzene girer.”şeklinde konuştu.

    İnsülin direncini tetikleyen denenlere de değinen Dr. Ülkü Görmez,” Gluten tolerans bozukluğu toplumda yaygın bulunmaktadır. Her ne kadar yapılan çalışmalar yüzde 4 civarı diye öngörülse de ben bu sorunun toplumumuzda çok daha yaygın olduğu inancındayım. Light, şekersiz, yapay tatlandırıcılı ürünlerin kullanılmasının gluten intoleransını tetiklediği Mayo Klinik’in yaptığı çok geniş bir çalışmada da gösterilmiştir. Bugün Amerika’ da 28 milyon kişi bu sorunla uğraşmaktadır. Gıda intolerans testleri maalesef yurdumuzda yaygınlaşmadığı için bizim toplumumuzla ilgili net veri bulunmamaktadır. Gluten intoleransı, Laktoz intoleransı, D vitamin eksikliği, Genetik yatkınlık, Hareketsizlik, Obezite (bel çevresi artışı) insülin direncini tetikleyen başlıca nedenlerdir. Organik ve GDO’suz besinler, hareketli yaşam, kilo kontrolü, stres kontrolü ve düzenli yaşam biçimi ile ise genetiğimiz ve sağlığımız korunabiliyor.”ifadelerini kullandı.

    TİROİD HASTALIKLARI, OTOİMMÜN TİROİDİTLER ÖNEMLİ ETKEN

    Tiroid hastalıklarının da kısırlıpun başlıca nedenleri arasında yer aldığını ifade eden Uzman Dr. Ülkü Görmez,”En önemli metabolik hatta immunolojik kısırlık nedenlerinin başında Tiroid hastalıkları gelir. Erkeklerde sperm gelişimini, sayısını ve kadınlarda yumurtlama kalitesini etkileyebilmektedir. Böyle bir sorunla karşı karşıyaysak yani çocuk sahibi olamıyorsak veya erken menopoz tehdidi altında isek mutlaka Tiroid fonksiyon testlerimizin yanı sıra anti TPO, Anti TG gibi otoantikor seviyelerimizi de ölçtürmeli ve hatta mümkünse Tiroid USG testini yaptırmalıyız.Çünkü bilinmektedir ki, Türkiye’de her 3-4 kişiden birinde tiroid hastalığı bulunmaktadır. Türkiye endemiktir. İyot eksikliği, otoimmün tiroid hastalıkları oldukça sık görülmektedir.”dedi.

    VİTAMİN EKSİKLİĞİ DEYİP GEÇMEYİN

    Vitamin eksikliği konusu toplum olarak aslında hiç de üstüne düşmediğimiz bir konu ancak. Vitamin eksikliğinin pek çok ciddi hastalığa neden olduğu gibi infertiliteyi de tetiklediğini ifade eden Dr. Ülkü Görmez,” Özellikle Çinko eksikliği, Koenzim Q10, B12 ve folik asit eksikliği, Demir eksikliği, Selenyum eksikliği, C vitamini gibi vitamin eksikliklerine karşı her zaman doktor tavsiyesi ile önlem almalıyız. Tüm bu vitaminler hem spermatogenez yani sperm yapımının kalitesinde hem de oogenez yani yumurtlamanın kalitesinde rol oynamaktadır. D vitamini ile birlikte eksik olduklarında vücutta birçok bağışıklık mekanizmasında dengesizlikler ortaya çıkmaktadır. Tabii ki bu vitaminler doktor gözetiminde ve önerileriyle kişinin eksikliği testlerle tespit edilerek, en etkin dozda, kişiye özel replasmanlar yani yerine koyma tedavileri şeklinde yapılmak zorundadır. Bu eksiklikleri düzeltirken veya düzeltmeden önce hekimlerin dikkat etmesi gereken en önemli nokta ise bu eksikliklerin neden geliştiğinin tespit edilmesidir. Eğer tespit edilmeden sadece yerine koyma tedavileri uygulanacak olursa hayat boyu vitamin tedavileri kullanmak zorunda kalırız; veya hangi ilaçtan, vitaminden ne kadar miktarda, ne kadar süreyle kullanacağımız hep bir muamma olur. Örneğin en basit olarak demir eksikliğinin genç bir bayanda neden oluştuğunun tam olarak tanısının konmamış olması tedavide eksik kalınmakla sonuçlanır. Her zaman neden-sonuç ilişkisi immunoterapinin temelini teşkil eder. Hiç bir şey psikolojik değildir. Onun da altında immunolojik nedenler vardır.”dedi.

  • Kısırlığı yenmenin 10 altın kuralı

    Kadın Doğum Hastalıkları ve Tüp Bebek Uzmanı Doç. Dr. Hakan Çoksüer, kısırlığı yenmenin 10 altın kuralını açıkladı. Çoksüer, kısırlığı yenmede en önemli kuralın düzenli ilişki olduğunu söyledi.

     

    Diyarbakır Veni Vidi Hastanesi Tüp Bebek Merkezi’nde görevli Kadın Doğum Hastalıkları ve Tüp Bebek Uzmanı Doç. Dr. Hakan Çoksüer, kısırlığı yenmenin 10 altın kuralını açıkladı. Özellikle kadınlar için önerilerde bulunan Çoksüer, masaj, aşırı diyetten uzak durma, düzenli ilişki, ağrı kesicilerin düzensiz kullanılmaması gibi çeşitli faktörler kısırlık riskini azalttığını vurguladı.

    “KARIN VE PELVİK BÖLGEYE MASAJ YAPIN”
    Çoksüer, kadınların kısırlığı yenmeleri için karın ve pelvik bölgelerinde her gün düzenli bir şekilde masaj yapması gerektiğini ifade ederek, “Karın ve pelvik bölgeye her iki elimizle sirküler tarzda masaj yapmak önemlidir. Masaj yapıldığında hem rahim hem de yumurtalığın kanlanmasını arttırarak gebelik şansını yükseltir” dedi.

    “AŞIRI DİYET YAPMAYI BIRAKIN”
    Kısırlık riskini arttıran etkenler arasında yer alan aşırı diyete dikkat çeken Çoksüer, aşırı diyetten uzak durulması gerektiği belirterek, şunları söyledi:
    “Çok düşük kalorili beslenmek kısırlık için önemli bir risk faktörüdür. Özellikle erkeklerin düşük kalorili beslendiklerinde seks yapma yeteneklerinde azalma, sperm hareketliliğinde ise düşüklük olduğu yönünde çalışmalar bulunmaktadır. Erkeklerde testosteron kadınlarda östrojen hormonu düzeyinde düşüklük yaparak gebelik şansını azaltır.”

    “BESLENME ŞEKLİNİZE DİKKAT EDİN”
    Beslenme şekillerinin önemine de vurgu yapan Çoksüer, kadınlar için C ve E vitamini önerisinde bulundu. Çoksüer, “Aldığınız besinlerin içinde folik asit, çinko, selenyum, E vitamini olmasına özen gösterin. Aynı zamanda B6 vitamini ve magnezyum da olmalı. Demir seviyenizin de sağlıklı bir sınırda olması gerekir. Ayrıca, aldığınız besinlerde C vitamini de olmalıdır. C vitamini ve E vitamini, sperm kalitesini arttırır ve kadınlarda hormon düzensizliğini giderir. Çinko ve selenyum, testosteron ve sperm sayısının artması için önemli bir vitamindir. B6 vitamini, adet düzensizliğini gidererek hormonal dengeyi sağlar” diye konuştu.

    “ALKOL VE SİGARAYI BIRAKIN”
    Sigara ve alkol kullanımı kadınlarda olduğu kadar erkeklerin üreme sistemine de olumsuz etki eden bir faktör olduğunu dile getiren Çoksüer, “Spermlerin sayısı sigara kullanımının sıklığına göre azalır, sperm hareketliliği düşer ve şekillerinde, fonksiyonlarında anormal durumlar gözlenebilir, mutasyonlar meydana gelebilir. Bu sebeple çocuk sahibi olmak isteyen çiftlerde hem kadın hem de erkek mutlaka sigara ve alkolden uzak durmaları gerekir” şeklinde konuştu.

    “ANTİBİYOTİK VE AĞRI KESİCİ GİBİ İLAÇLARI BİLİNÇSİZCE KULLANMAYIN”
    Çoksüer, düzensiz tüketilen antibiyotik ilaçlar kısırlığa neden olabileceğinin uyarısında bulanarak, şöyle konuştu:
    “Birtakım ağrı kesiciler yumurtlama döneminde kullanıldığında kadın vücudundaki prostaglandin hormonu baskılanır. Buda gebelik şansını azaltır. Bilinçsiz antibiyotik kullanımı da, kadınlarda vagen florasını bozarak mantar enfeksiyonuna zemin hazırlar, bu da vagenin içinde spermin hareket kabiliyetini azalttığı ve buna bağlı olarak spermin yumurtayı dölleme kabiliyeti de azalmış olur.”

    “DÜZENLİ OLARAK CİNSEL İLİŞKİ YAŞAYIN”
    Kısırlığı yenmede en önemli faktör olarak değerlendirilen düzenli cinsel ilişkinin önemini de anlatan Çoksüer, düzenli ilişkinin hamile kalma şansını artırdığını vurguladı. Çoksüer, “Düzenli seks hayatı tam yumurtlama döneminizde spermlerle yumurtanızı bir araya getirme şansınız artıracak. Ne kadar çok düzenli cinsel ilişki yaşarsanız hamile kalma şansınız o kadar fazla olacak” dedi.

    “STRESE ENGEL OLUN”
    Stresi çağımızın baş belası olarak yorumlayan Çoksüer, evli çiftlerin yaşadığı stresin doğurganlığa engel olabileceğinin uyarısında bulundu. Çoksüer, “Infertilite tedavisi gören hastalarda yoğun stres yaşarlar. Tedavi gören infertil çiftler, eğer tedavi başarısız sonuçlanırsa yaşadıkları hayal kırıklığı nedeniyle her ay kronik bir stres süreci yaşarlar. Akupunktur, yoga ve meditasyon, masaj, derin nefes egzersizleri, dua etmek ve vizüalizasyon (hayalinde canlandırma) stresi yenmenizde, yardımı çok büyük olacaktır. Bunların yarattığı en belirgin duygu rahatlama hissidir. Yoga ve meditasyonun yanında da benzer etkiyi yaratacaktır. Müzik dinlemek, uzun yürüyüşlere çıkmak, spor yapmak, temiz havada gezmek ya da sizi iyi hissettirecek ne varsa onu yapmak stresi yenmenize yardımcı olacaktır” diye konuştu.

    “DÜZENLİ UYKUYA ÖZEN GÖSTERİN”
    Düzensiz uyku uyuyan kişilerde melatonin hormonunun azaldığını belirten Çoksüer, melatonin hormonu hem antioksidan etkisi vardır hem de üreme fonksiyonları üzerine pozitif etkisinin olduğunu aktardı. Çoksüer, “Düzensiz uyuyan kişilere melatonin salgısı az olduğu için kadınlarda doğurganlık kapasitesi azalır. Hamile kalmaya çalışırken hayatınızda bir rutin oluşturmanız çok önemli. Her gün aynı saatte yatıp aynı saatte kalkmalısınız. Gebelik şansını arttırmak için en az 8 saat uyumalısınız” şeklinde konuştu.

    “KARİYER İÇİN ANNE OLMAYI ERTELEMEYİN”
    35 yaşından önce gebelik planının yapılması gerektiğini anlatan Çoksüre, ileri yaş infertilite için önemli bir risk faktörü olarak değerlendirdi. Çoksüer, “Doğurganlığın en iyi olduğu dönem 18 yaş ile 30 yaş arasıdır. 35 yaşından sonra kadınlarda doğurganlık kapasitesi azalmaya başlar. Eğitim, kariyer, ekonomik nedenler ve evlilik anlayışındaki değişiklikler gibi faktörlerle son 30 yılda kadınlarda ilk doğum yaşı giderek artış göstermiştir. Yaş ilerledikçe canlı doğum oranı anlamlı şekilde azalmaktadır” ifadelerini kullandı.

    “ÇEVRESEL ZARARLI MADDELERDEN UZAK DURUN”
    Çevresel birçok kimyasal maddenin doğurganlık, gebelik kayıpları ve kusurlu bebek doğurma ile ilişkili olduğu gösterdiğini belirten Çoksüer, “Pestisit (tarım zehiri), plastikler, temizlik maddeleri ve makyaj malzemeleri allerjiden, hormon bozukluğuna, doğurganlık sorunlarından kansere kadar birçok rahatsızlığa neden olabildiğini ve kadınlarda hormon bozukluğuna neden olduğu için kısırlık riskini de arttırabilir” dedi.