Etiket: Kısırlığa

  • Kısırlığa yol açabilen çikolata kistinin beslenmeyle ilişkisinde yeni bulgular

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Mustafa Melih Erkan, halk arasında çikolata kisti olarak bilinen, ciddi ağrı verip kısırlığa yol açabilen endometriozisin oluşumunda risk faktörlerinden birinin beslenme olduğunun ortaya çıkarıldığını söyledi. Bu konuda yapılmış 22 yıllık bir çalışmanın sonuçlarının açıklandığını belirten Opr. Dr. Erkan, “Yaklaşık 72 bin kadının takibiyle gerçekleştirilen bu çalışmada turunçgil tüketenlerde endometriozis gelişme riskinin yüzde 22 daha az olduğu belirlendi. Çikolata kistine kalkan olarak hastalar her gün en az bir porsiyon portakal ya da greyfurt tüketmeli” dedi.

    Kent Bayraklı Tıp Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Mustafa Melih Erkan, halk arasında çikolata kisti olarak bilinen rahatsızlığı anlattı. Rahim iç dokusunun rahim dışındaki organlarda görülmesi ile karakterize bir hastalık olan endometriozisin üreme çağındaki kadınların yüzde 10’unda görüldüğünü belirten Op. Dr. Erkan, “Rahim dışında görülen bu doku hormona duyarlı olup özellikle kronik bir inflamasyona (iltihap) sebep olur. Oluşturduğu bu inflamasyon ile ciddi ağrılara, karın içerisinde yapışıklıklara, bulunduğu yerlere göre adet periyodunda başka organlarda kanamaya ve kısırlığa yol açabilir” şeklinde konuştu.

    Op. Dr. Erkan, “Oluşumunda genetik, çevresel, immünolojik ve bağırsak hastalılıkları rol oynar; ancak son yıllarda yapılan çalışmalar özellikle beslenme şekillerinin ve besin maddelerinin de endometriozis gelişmesinde rolü olabileceğini göstermiştir” diye konuştu.

    Opr. Dr. Erkan, çikolata kistinin beslenmeyle ilişkisine yönelik geçmiş yıllarda yapılan çalışmalarla ilgili olarak şöyle konuştu:

    “Geçtiğimiz yıla kadar sebze meyve tüketimi ve endometriozis riski arasındaki ilişkiyi inceleyen sadece iki büyük çalışma mevcuttu. İtalyan bilim insanlarının çalışmasında taze meyve sebze tüketenlerde endometriozis riskinin daha az olduğu görülürken, Amerikalı bilim insanlarının çalışmalarında ise sadece meyve alımı ile endometriozis arasında ilişki görülmüştü. Aynı zamanda uzun yıllardır yapılan birçok çalışmada da yüksek doz pro-vitamin A (alfa karoten, beta karoten, beta kriptoksantin) içeren meyveleri tüketenlerde endometriozisin daha az görüldüğü saptanmıştı.”

    Turunçgiller kalkan gibi

    Çikolata kisti oluşumunu artıran ya da engelleyen meyve ve sebzelerin saptanması için 1991 yılında başlatılıp 2013 yılında sona eren çok önemli bir çalışma yapıldığını kaydeden Opr. Dr. Erkan, bu araştırmayla ilgili şu değerlendirmeyi yaptı:

    “Yine Amerikalı bilim adamlarınca yapılan ve bu yıl sonuçları açıklanan araştırma dünyanın en saygın bilim dergilerinden Human Reproduction’da yayınlandı. 1991-2013 yıllarını kapsayan bir çalışma, çikolata kistinin oluşumundaki risk faktörlerinden birinin beslenme olduğunu ortaya koydu. Çalışma 70 bin 835 kadın olarak planlanıyor; ancak 22 yılda 840 bin 12 kişi takip ediliyor. Bu kadınlardan 2 bin 609’unda endometriozis saptanıyor ve bu kadınlarda beslenme araştırılıyor. Bu takipte turunçgil (portakal ve greyfurt şeklinde) tüketimi fazla olan kadınlarda endometriozis riskinin daha az olduğu gösterildi. Günlük 1 porsiyondan fazla turunçgil tüketenlerde endometriozis gelişme riski yüzde 22 daha az iken, günlük 1 porsiyondan fazla; lahana, karnabahar, brüksel lahanası, brokoli vb. turpgil ailesinden sebzeler tüketenlerde endometriozis gelişme riski yüzde 13 daha yüksek görüldü. Özellikle sarı kırmızı meyvelerin ve sıklıkla turunçgillerin içerisinde bulunan beta kriptoksantin adlı madde kişileri oksidatif stresten korur ve bu yolla da rahim dokusunun rahim dışı bölgelere yerleşmesini ve buralarda çoğalmasını engeller. Bu sebeple endometriozise karşı koruyucu olarak hastalarımıza günlük en az bir porsiyon portakal veya greyfurt tüketmelerini öneriyoruz. Aşırı lahana ve brokoli tüketiminin de endometriozis açısından riskli olabileceğini hatırlatmak istiyoruz.”

  • Kısırlığa yol açabilen çikolata kistinin beslenmeyle ilişkisinde yeni bulgular

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Mustafa Melih Erkan, halk arasında çikolata kisti olarak bilinen, ciddi ağrı verip kısırlığa yol açabilen endometriozisin oluşumunda risk faktörlerinden birinin beslenme olduğunun ortaya çıkarıldığını söyledi. Bu konuda yapılmış 22 yıllık bir çalışmanın sonuçlarının açıklandığını belirten Opr. Dr. Erkan, “Yaklaşık 72 bin kadının takibiyle gerçekleştirilen bu çalışmada turunçgil tüketenlerde endometriozis gelişme riskinin yüzde 22 daha az olduğu belirlendi. Çikolata kistine kalkan olarak hastalar her gün en az bir porsiyon portakal ya da greyfurt tüketmeli” dedi.

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Mustafa Melih Erkan, halk arasında çikolata kisti olarak bilinen rahatsızlığı anlattı. Rahim iç dokusunun rahim dışındaki organlarda görülmesi ile karakterize bir hastalık olan endometriozisin üreme çağındaki kadınların yüzde 10’unda görüldüğünü belirten Op. Dr. Erkan, “Rahim dışında görülen bu doku hormona duyarlı olup özellikle kronik bir inflamasyona (iltihap) sebep olur. Oluşturduğu bu inflamasyon ile ciddi ağrılara, karın içerisinde yapışıklıklara, bulunduğu yerlere göre adet periyodunda başka organlarda kanamaya ve kısırlığa yol açabilir” şeklinde konuştu.

    Op. Dr. Erkan, “Oluşumunda genetik, çevresel, immünolojik ve bağırsak hastalılıkları rol oynar; ancak son yıllarda yapılan çalışmalar özellikle beslenme şekillerinin ve besin maddelerinin de endometriozis gelişmesinde rolü olabileceğini göstermiştir” diye konuştu.

    Opr. Dr. Erkan, çikolata kistinin beslenmeyle ilişkisine yönelik geçmiş yıllarda yapılan çalışmalarla ilgili olarak şöyle konuştu:

    “Geçtiğimiz yıla kadar sebze meyve tüketimi ve endometriozis riski arasındaki ilişkiyi inceleyen sadece iki büyük çalışma mevcuttu. İtalyan bilim insanlarının çalışmasında taze meyve sebze tüketenlerde endometriozis riskinin daha az olduğu görülürken, Amerikalı bilim insanlarının çalışmalarında ise sadece meyve alımı ile endometriozis arasında ilişki görülmüştü. Aynı zamanda uzun yıllardır yapılan birçok çalışmada da yüksek doz pro-vitamin A (alfa karoten, beta karoten, beta kriptoksantin) içeren meyveleri tüketenlerde endometriozisin daha az görüldüğü saptanmıştı.”

    Turunçgiller kalkan gibi

    Çikolata kisti oluşumunu artıran ya da engelleyen meyve ve sebzelerin saptanması için 1991 yılında başlatılıp 2013 yılında sona eren çok önemli bir çalışma yapıldığını kaydeden Opr. Dr. Erkan, bu araştırmayla ilgili şu değerlendirmeyi yaptı:

    “Yine Amerikalı bilim adamlarınca yapılan ve bu yıl sonuçları açıklanan araştırma dünyanın en saygın bilim dergilerinden Human Reproduction’da yayınlandı. 1991- 2013 yıllarını kapsayan bir çalışma, çikolata kistinin oluşumundaki risk faktörlerinden birinin beslenme olduğunu ortaya koydu. Çalışma 70 bin 835 kadın olarak planlanıyor; ancak 22 yılda 840 bin 12 kişi takip ediliyor. Bu kadınlardan 2 bin 609’unda endometriozis saptanıyor ve bu kadınlarda beslenme araştırılıyor. Bu takipte turunçgil (portakal ve greyfurt şeklinde) tüketimi fazla olan kadınlarda endometriozis riskinin daha az olduğu gösterildi. Günlük 1 porsiyondan fazla turunçgil tüketenlerde endometriozis gelişme riski yüzde 22 daha az iken, günlük 1 porsiyondan fazla; lahana, karnabahar, brüksel lahanası, brokoli vb turpgil ailesinden sebzeler tüketenlerde endometriozis gelişme riski yüzde 13 daha yüksek görüldü. Özellikle sarı kırmızı meyvelerin ve sıklıkla turunçgillerin içerisinde bulunan beta kriptoksantin adlı madde kişileri oksidatif stresten korur ve bu yolla da rahim dokusunun rahim dışı bölgelere yerleşmesini ve buralarda çoğalmasını engeller. Bu sebeple endometriozise karşı koruyucu olarak hastalarımıza günlük en az bir porsiyon portakal veya greyfurt tüketmelerini öneriyoruz. Aşırı lahana ve brokoli tüketiminin de endometriozis açısından riskli olabileceğini hatırlatmak istiyoruz.”

  • Prof. Dr. Buyru: “Kısırlığa Bitkisel Tedaviler Çare Değil”

    Kısırlık tedavisinde bitkisel yöntemlerin çare olmadığını belirten, Prof. Dr. Faruk Buyru, “Kısırlık tedavisi uzman kişiler tarafından yapılmalıdır. Özellikle yumurtalık kapasitesi düşük olan kadınlarda uygulanan bitkisel yöntemler zararlı olabilir. Bu süre zarfında hasta mevcut gebelik şansını da kaybedip bir daha gebe kalamama riski ile karşı karşıya kalabilir” dedi.

    Prof. Dr. Faruk Buyru, kısırlık tedavisi ile ilgili açıklamalarda bulundu. Başvurulan bitkisel yöntemlerin hayal kırıklarına sebep olduğunu belirten Buyru, gebelik şansını arttıran unsurlardan bahsetti. Buyru, “Tedaviden sonuç almak için şanslıysanız bile en az bir-iki ay beklemeniz gerekir. Üstelik hiç bir sorunun bulunamadığı açıklanamayan infertilite hastaları da çiftlerin yüzde 15-20’sini oluşturmaktadır. Sonuç alınamadığında bazı hastalar tedaviden vazgeçerek başka yollara başvurabilmektedir. Bunlar çeşitli bitkisel ilaçlar, hacamat, muska ve benzeri şeylerdir” dedi.

    “Sigarayı azaltmak, kahve tüketimini sınırlamak, kilo vermek gebelik şansını artırıyor”

    Sigara kullanımın azaltılması, daha az kahve tüketilmesi, egzersiz yapılması, kilo problemi olan hastaların kilo vermesi gibi durumlarda gebelik şansının arttığını ifade eden Buyru, “ Yararı kanıtlanmamış olsa da Q enzim 10, çinko, selenyum, ginseng gibi destek ürünleri erkek ve kadında kullanılabilir. Bunların kullanımının yararı tartışılsa da, zararı yoktur. Bunlar destek amacı ile kullanılabilir, esas tedaviye yardımcı olabilir. Diğer tedavileri bırakıp sadece bu ürünlerden medet ummak doğru değildir.” şeklinde konuştu.

    “Bitkisel Tedavilerden Medet Ummak Hayal Kırıklığına Yol Açıyor”

    Prof. Dr. Buyru, yapılan yanlış uygulamaların tedavide gecikmeye yol açabileceğini ve gebelik şansının kaybolması ile sonuçlanabildiğini vurguladı. Kısırlık tedavisinin uzman kişiler tarafından yapılması gerektiğini söyleyen Buyru, “ Kısırlık tedavisi ancak bu konuda uzman kişiler tarafından yapılmalıdır. Özellikle yumurtalık kapasitesi düşük olan kadınlarda uygulanan bitkisel yöntemler zararlı olabilir. Bu süre zarfında hasta mevcut gebelik şansını da kaybedip bir daha gebe kalamama riski ile karşı karşıya kalabilir. Ayrıca bazı bitkiler adet düzensizliklerine, yumurtlama problemlerine hatta gebelerde düşük riskinin artmasına neden olabilir” şeklinde konuştu.

    Bitkisel ürünlerin dozunu ve kan düzeyini ayarlamanın mümkün olmadığını belirten Prof. Dr. Faruk Buyru, “Hormonlar arasındaki denge çok hassastır. Düşük dozda olumlu etki yapan bir bitki, bir hormonun kan düzeyini kritik eşiğin üzerine çıkartarak olumsuz etki yapabilir. Bunu ayarlamak mümkün değildir. İlaçların dozu hastanın durumuna, kilosuna göre ayarlanabilirken, bitkiler için bu söz konusu değildir” dedi.

    “Soğan Suyu, Kuru İncir, Çörek Otu, Bal, Keçiboynuzu Kısırlığa Çözüm Değil”

    Kısırlık tedavisinde uygulanan bazı bitkisel uygulamaların çözüm olmadığını dile getiren Prof. Dr. Buyru, “Bu amaçla en çok kullanılan bitkiler soğan suyu, kuru incir, çörek otu, bal, keçi boynuzu, civan perçemi, ısırgan otudur. Bu bitkilerin kullanımının kadında ve erkekte kısırlığa çözüm olacağı iddia edilse de hiçbirinin yararı yoktur. Hem zaman kaybına, hem de mevcut hormonlarda dengesizliğe yol açarak zararlı olabilirler. Hatta adaçayı, rezene gibi bitkisel çaylar da aşırı tüketildikleri takdirde düşük riskini arttırabilirler. Ancak birkaç fincan adaçayı içtim diye düşük riskim artar şeklinde panik yapmaya da gerek yoktur. Yine maydanoz tüketiminin düşük riskini arttırdığı şeklinde bir yanlış inanış vardır. Gebelikte maydanoz yemenin bir zararı yoktur, düşük yapması için bir kamyon maydanoz yemek gerekir” ifadelerini kullandı.

    “Ülkemizdeki bazı merkezler çeşitli çalışmalara öncülük yapmaktadır”

    Türkiye’nin kısırlıkla ilgi çalışmalara öncülük yaptığını söyleyen Prof.Dr. Faruk Buyru, “Konuyla ilgili pek çok çalışma yapılmaktadır. Gerek ilaç tedavisi ile gerekse tüp bebek gibi yardımcı üreme tekniklerinde gebelik şansında artışa neden olabilecek her şeyden yararlanılmaktadır. Yapılan binlerce araştırmaya rağmen gebelik şansını arttıracak çok fazla seçenek bulunmamaktadır. Zaten dünyada bu konuda yapılan çalışmalar ülkemizde de yakından izlenmekte, hatta ülkemizdeki bazı merkezler çeşitli çalışmalara öncülük yapmaktadır” dedi.

    “Yapılan En Büyük Yanlış Tedaviden Çabucak Vazgeçmek”

    Yapılan en büyük hatanın tedaviden çabucak vazgeçmek olduğunu ifade eden Prof. Dr. Buyru, “Kısırlık tedavisi sabır ister, tedavide ısrar etmek gerekir. Sizi en iyi bilen tedaviyi yapan doktorunuzdur. Araştırarak doktorunuzu iyi seçin ve ona güvenin. İnternetten okuduğunuz genel bilgilerle kafanızı karıştırmayın. Israrcı olduğunuz takdirde eninde sonunda olumlu sonuç alırsınız. Tabii her türlü tedavi için de uygun yumurtaya ve gebeliğin yerleşeceği iyi bir rahim iç tabakasına sahip olmanız gerekir. Yumurta sayısı ve kalitesi yeterli olmayan, rahim iç tabakası daha önce geçirilmiş hastalıklar, ameliyatlar nedeni ile hasar görmüş kişilerde yapılabilecekler ne yazık ki sınırlıdır” dedi.

  • Kirli Hava Kısırlığa Yol Açıyor

    Uludağ Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Yücel Taşdemir, Bursa’daki hava kirliliğinin en önemli sebebinin trafik olduğunu söyledi.

    Uludağ Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Seval Kutlu Akal Solmaz ve öğretim üyesi Prof. Dr. Yücel Taşdemir, Bursa’da çevre ve hava kirliliğinin geldiği boyutları ve alınması gereken tedbirleri anlattı. Hava kirliliği ile ilgili yayınlanan verilerin tartışmaya açık olduğunu söyleyen Taşdemir, “Hava kirliliği ölçüm istasyonlarının maliyeti çok yüksek. Bu yüzden bir bölgede ya da şehirde sadece bir ya da birkaç istasyon kurulabiliyor. Bu bütün şehrin kirlilik seviyesini göstermek için kafi değil. Ayrıca bölgede nüfus nerede kümeleşmiş? Hastaneler, okullar, ulaşım hangi bölgede yoğun? Endüstrilerin etkisini görebileceğimiz yerler neresi? Bölge rüzgar alıyor mu? Bunlar dikkate alınarak cihazların mevkii belirlenmeli” dedi.

    Havayla birlikte vücuda ağır metallerin girmesi durumunda kardiyolojik etkilerin açığa çıkabileceğini söyleyen Prof. Dr. Taşdemir, “Farklı karakterdeki hava kirleticiler solunum yolu, burun, göz, deri döküntüleri, tahrişler, kalp, kanser, sinir sisteminde bozukluklar ve karaciğerde hastalıklara sebebiyet verebilir. Tarım şehri olan Bursa’da çiftçilerin bilinçlenmesi önemli. Çiftçilerimiz pestisitler denilen tarım ilacını yoğun olarak kullanıyor. Bu tarım ilacı hava ve toprağı kirletiyor” yorumunda bulundu.

    Hava kirliliğinin doğal ve insan kaynaklı olduğunu belirten Çevre Mühendisliği öğretim üyesi Prof. Dr. Yücel Taşdemir, “Başlıca doğal kaynaklar orman yangınları, rüzgar, volkan patlamaları, polenler ve mikroorganizmalar. İnsan kaynaklılar ise ısınma, endüstriyel, zirai ilaçlar, ulaşım, arıtma tesisleri, çamur kurutma yatakları, çöp depolama sahaları gibi yapılardan emisyonlar atmosfere salınıyor. Bursa’da ise hava kirliliğinin en önemli sebepleri arasında trafik, endüstriyel faaliyetler ve ısınmayı sayabiliriz” dedi.

    ÇEVRE GÜNÜNDE BURSA VERİLERİ PAYLAŞILACAK

    Çevre Mühendisliği Bölümü hakkında bilgiler veren Bölüm Başkanı Prof. Dr. Seval Kutlu Akal Solmaz ise, lisans ve lisansüstü öğretim gören toplam 500 öğrencilerinin bulunduğunu ve donanımlı laboratuvarlara sahip olduklarını söyledi. Geçen yıl Haziran ayında Bursa Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma Kontrol Daire Başkanlığı ve Uludağ Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü’nün işbirliği protokolü imzaladığını belirten Prof. Dr. Solmaz “Protokol çerçevesince Bursa’nın ilçelerine gönüllü öğretim üyelerimiz ikişerli gruplar olarak ziyarette bulunuyor. İlçede bulunan sıradan vatandaştan tutun muhtar, kaymakam, belediye başkan yardımcısına kadar görüşülüp o bölgede çalıştay düzenleniyor. Çalıştayda bölgenin çevre meseleleri masaya yatırılıyor. Edinilen bilgiler ışığında öğretim üyesi arkadaşlarımız raporlar düzenliyor ve o raporlar Çevre Koruma Daire Başkanlığı’na iletiliyor. Bursa’nın bütün ilçelerinde edinilen bilgiler Dünya Çevre Günü 5 Haziran’da Bursa kamuoyuna duyurulacak” şeklinde konuştu.