Etiket: Kişiden

  • Uzm. Dr. Özbey: “10 Kişiden 6’sı H1n1 Virüsü Taşıyor”

    Özel Kastamonu Anadolu Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Saliha Bakır Özbey, grip olan her 10 kişiden 6’sının domuz gribi olduğunu ifade ederek, ülkenin yüzde 60’ının domuz gribi virüsü taşıdığını söyledi.

    Özel Kastamonu Anadolu Hastaneleri, son zamanlarda Türkiye’de yaygınlaşan H1N1 virüsü ile grip hakkında vatandaşları bilgilendirme adına ’Grip (İnfluenza)’ konulu konferans düzenledi. Kastamonu Ticaret ve Sanayi Odasında gerçekleştirilen konferansa vatandaşların ilgisi yoğun oldu.

    Grip konferansına konuşmacı olarak katılan Özel Kastamonu Anadolu Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Saliha Bakır Özbey, H1N1 (domuz gribi) virüsünün 2015 yılında daha yaygın görüldüğünü belirterek, grip olan her 10 kişiden 6’sının domuz gribi olduğunu belirtti. Dr. Özbey, domuz gribi virüsünün 2009 yılından itibaren insanlara adapte olduğunu ve artık mevsimsel grip etkenleri arasına girdiğini ve bu yüzden paniğe de gerek olmadığını belirtti.

    “EN YAYGIN HASTALIK DOMUZ GRİBİ”

    Uzm. Dr. Özbey, “Sağlık Bakanlığı’nın grip şikayetiyle aile hekimlerine başvuran kişilerden aldıkları bin 72 örnek değerlendirmiş ve 124’ünde influenza A tespit edilmiş. Bunların 73’ü H1N1, 39’u H3N2, geride kalan 5’i de influenza B olarak görülüyor. Bu oranlardan da gördüğümüz gibi yüzde 60 civarında H1N1 aktif durumda olduğu saptanmıştır” dedi.

    Grip virüsünün kendisine bağlı alt solunum yolu enfeksiyonu gerçekleştirip insanların ölümüne yol açmasından çok, kişinin altta yatan kronik hastalıklarını tetikleyerek ölüm olaylarının meydana geldiğine dikkat çeken Uzm. Dr. Özbey, gripten korunma yollarını açıklarken risk grubundaki kişilerde grip belirtileri görülmesi durumunda mutlaka hastaneye gidilmesi gerektiğini ifade etti.

    “DÜNYADA HER YIL 5 MİLYON KİŞİ GRİP HASTALIĞINA YAKALANIYOR”

    Dünyada her yıl yaklaşık 5 milyon kişinin grip hastalığına yakalandığını dile getiren Uzm. Dr. Özbey, şunları söyledi:

    “Grip, sıklıkla kışın kapalı ortamlarda yakın teması olan insanlar arasında görülen, insandan insana enfekte solunum yolu salgılarıyla bulaşan, virüslerin yol açtığı bir enfeksiyon hastalığıdır. Her yıl nüfusun yüzde 5 ila 15’i grip olmaktadır. Dünyada ise her yıl yaklaşık 5 milyon kişi grip hastalığına yakalanmakta bunlarında yaklaşık 500 bini hayatını kaybetmektedir”

    Grip virüslerinin M.Ö. 400 yıllarda Hipokrat tarafından tanımlandığına dikkat çeken Dr. Özbey, “O günden bu tarafa da üç farklı virüs bilinmekte. İnfluenza A, B ve C virüsleri insanlarda enfeksiyon oluşturabiliyor. Salgınlardan sorumlu olması nedeniyle influenza A bizim için daha önemli oluyor. İnfluenza insanlarda enfeksiyon oluşturduğu gibi kuşlarda, domuzlarda, atlarda ve deniz memelilerinde de enfeksiyon oluşturabiliyor” diye konuştu.

    “DOMUZ GRİBİ ÖLÜM ORANLARI ÖNCEKİ SALGINLARA GÖRE DAHA AZ”

    İnfluenza tarihine bakıldığında çok ciddi salgınların görüldüğünü hatırlatan Uzm. Dr. Özbey, “1918 İspanyol gribi, 1957 Asya gribi, 1968 Hong Kong gribinde milyonlarca insan hayatını kaybetmiştir. Son olarak ise 2009 yılında domuz gribi görüldü. Bu gripten yaklaşık 200 ülke etkilendi. Önceki salgınlara baktığımızda ölüm oranın çok daha düşük olduğunu görüyoruz” dedi.

    “DOMUZLAR TEKNE GÖREVİ GÖRDÜ”

    2009 yılında domuz gribinin, domuzların hem insanlardan hem de kuşlardan bu virüsü alabilmesiyle ortaya çıktığına işaret eden Uzm. Dr. Özbey, “Domuzlar burada tekne görevi gördü. Kuşlarda, insanlarda ve domuzlarda görülen influenza virüsü domuzlarda yeniden şekilleniyor. Böylece H1N1 ortaya çıkmış ve insanlara bulaşmıştır” şeklinde konuştu.

    “DOMUZ GRİBİ İNSANLARA ADAPTE OLDU”

    Bu tür virüslerin zamanla insanlara adapte olduğunu vurgulayan Uzm. Dr. Özbey, “İnsanlar arasında yayılıyor. Grip mevsimlerinde ise ortalarda dolaşan virüsler haline geliyor. 2009 yılından beri domuz gribi ortamda dolaşmakta. İnsanlara adapte olmuş durumda. Mevsimsel grip etkenleri arasına girmiş durumda ve 2009 yılından bu tarafa H1N1 bulunmaktadır. Domuz gribinin insanlara adapte olması ölüm oranlarını da hızla azalttı” ifadelerini kullandı.

    “GRİP OLANLARIN YÜZDE 60’I H1N1 VİRÜSÜ TAŞIYOR”

    Türkiye’de 2013 ila 2015 yılları arasındaki grip aktivitesine bakıldığında gribin Ekim aylarında ortaya çıktığını ve Ocak-Şubat aylarında da hızla yayıldığını söyleyen Uzm. Dr. Özbey, “Yaklaşık nüfusun yüzde 11 civarında bir grip vakası görülüyor. 2015 yılındaki grip vakalarına baktığımızda toplumda yüzde 60 H1N1 virüsünün aktif olduğunu görüyoruz. Sağlık Bakanlığı’nın grip şikayetiyle aile hekimlerine başvuran kişilerden aldıkları bin 72 örnek değerlendirmiş ve 124’ünde influenza A tespit edilmiş. Bunların 73’ü H1N1, 39’u H3N2, geride kalan 5’i de influenza B olarak görülüyor. Bu oranlardan da gördüğümüz gibi yüzde 60 civarında H1N1 aktif durumda olduğu saptanmıştır” açıklamasında bulundu.

    GRİP NASIL BULAŞIYOR?

    Grip virüsünün enfekte insanların üst ve alt solunum yolu salgılarında bulunduğuna dikkat çeken Uzm. Dr. Özbey, “Kişinin öksürüğü, aksırığı sırasında damlacıklar yoluyla etrafa yayılıyor. Çevremizdeki yakın insanlara da solunum yoluyla bulaşabiliyor. Aynı zamanda enfekte bir bireyle tokalaşma ve öpüşme sırasında da virüs bulaşabiliyor. Virüsün temas etmiş yüzeylere dokunmamızla da hastalık bizlere bulaşabiliyor” dedi.

    Virüsün kapalı alanlarda daha hızlı bulaşabildiğine işaret eden Uzm. Dr. Özbey, şöyle konuştu: “Grip belirtileri başladıktan bir hafta süre içerisinde etrafa bulaştırabiliriz. Bazı insanlar enfeksiyonu çok hafif geçirebilir ancak bu kişilerde virüsü çevreye bulaştırabiliyor. Eğer ani başlayan bir ateşiniz, kuru öksürük, boğaz ağrısı, yaygın vücut ağrısı, baş ağrısı, hapşırık, halsizlik, ishal, bulantı ve kusma gibi belirtiler grip olan insanda görülebilir. Daha ağır vakalarda alt solunum yolu enfeksiyonuna bağlı nefes darlığı görülebilir. Ağır grip vakalarında kalp yetmezliği, böbrek yetmezliği, özellikle aspirin kullanan kişilerde karaciğer yetmezliğine yol açabiliyor ve kişi hayatını kaybedebiliyor”

    “EN FAZLA ÖLÜM RİSKİ, 2 YAŞ ALTI VE 65 YAŞ ÜSTÜ TAŞIYOR”

    Grip virüsünün en fazla risk taşıdığı grubun 2 yaş altı ve 65 yaş üstü insanlar olduğunu ifade eden Uzm. Dr. Özbey, “Bunun dışında hamileler, kronik bronşit, astım, kalp damar hastalığı, nörolojik hastalığı bulunanlar, sürekli aspirin kullanması gereken 6-18 yaş çocuklar ve obezite hastalığı olanlar grip için risk grubunda” diye konuştu.

    “KESİNLİKLE ASPİRİN VE ANTİBİYOTİK KULLANMAYIN”

    Gribin tedavisinde kesinlikle aspirin kullanılmaması gerektiğini vurgulayan Uzm. Dr. Özbey, “Çünkü ağır karaciğer yetmezliklerine yol açabiliyor. Aspirin dışındaki ağrı kesici ve ateş düşürücüleri tercih ediyoruz. Yine kesinlikle antibiyotik kullanımından kaçınmalıyız. Virüslerde antibiyotikler işe yaramıyor. Gereksiz yere kullanılan antibiyotikler hastalığın ilerlemesine dahi yol açabiliyor. Sadece ikincil gelişen bakteriyel enfeksiyonlara karşı hekim önerisiyle antibiyotik kullanılması gerekebilir” şeklinde konuştu.

    “GRİPTEN KORUNMAK İÇİN UYMAMIZ GEREKENLER”

    Bütün enfeksiyon hastalıklarından korunmak adına ellerin özenle yıkanmasının büyük önem taşıdığını belirten Uzm. Dr. Özbey, şöyle devam etti: “Öksürürken veya aksırırken ağzımızı kağıt mendille kapatmalıyız. Kirli ellerimizle ağız burun ve gözlere dokunmaktan kaçınmalıyız. Grip benzeri hastalıklarda evde istirahat edilmeli ve bireylerle mesafemizi korumalıyız. Dışarı çıkarken hastalığı bulaştırmamak adına maske takabiliriz. Virüs yüzeylerde 48 saat canlı kalabildiğinden temizliğe çok dikkat etmeliyiz. Gripten korunmanın en önemli yolu da grip aşısıdır. Risk grupları başta olmak üzere herkese grip aşısı olmasını tavsiye ediyorum.”

    Uzm. Dr. Özbey, konuşmasının ardından konferansa katılan vatandaşların merak ettiği soruları yanıtladı.

  • Fatma Şahin: “Bombardıman Devam Ederken, Halep’ten Gelecek 1 Milyon Kişiden Bahsediliyor”

    Avrupa Parlamentosu Başkan Yardımcısı Sylvie Guillaume ile beraberindeki LİBE heyetini ağırlayan Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin, “Rusya bombalamaya devam ettiği takdirde, Halep’ten gelecek bir milyon kişiden bahsediliyor” dedi.

    Gaziantep ve sınır bölgesinde inceleme yapmak amacıyla Avrupa Parlamentosu Başkan Yardımcısı Sylvie Guillaume ve yanındaki LİBE heyeti Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin’i ziyaret etti. Heyete Suriye’de süren iç savaş ve Rusya bombardımanı ile ilgili endişelerini ifade eden Şahin, mülteciler hakkında bilgi verdi. Sınırda 40 bin mültecinin beklediğini hatırlatan Fatma Şahin, “Sınırda 40 bin kişi bekliyor ama eğer ki Rusya, bu şekilde bölgede mevcut yönetime, destek verip, bu bombalamalara devam ettiğinde, Halep’te bundan etkilenecek 1 milyon kişiden bahsediliyor. Aslında biz şu anda pansuman işlerden bahsediyoruz. Yani bizim bataklığı kurutmamız lazım. Çok net bir şekilde NATO’nun, BM’nin, Avrupa Parlamentosunun, bunu yapanlara müsaade etmemesi gerekir. Neden burada böyle yapıyorsun demesi lazım. Bunu engellemeleri lazım.Mülteciler vatanlarına dönmek istiyorlar. Kendi topraklarında yaşamak istiyorlar. Bunların bu haklı taleplerini yerine getirecek şekilde, daha köklü çalışmalara gerekiyor. AB, özellikle bunun için kuruldu. Savaşlar bitsin diye kuruldu. Ülkeler, birbirleriyle savaşmasın, insan hakları demokrasi, kadın hakları diye mücadele ediyoruz” dedi.

    “BİZ 5 SENE BAĞIRDIK BİZİ DUYMADINIZ”

    Şahin, Türkiye’nin sınırda güvenli bölge oluşması ve uçuşa yasak bölge ilan edilmesi konusunda tedbirlerin alınması için Avrupa ve dünya ülkelerini defalarca uyardığını ama hiç bir tedbir alınmadığını kaydetti. Mültecilerin Avrupa’ya ve dünyanın çeşitli ülkelerine ulaşmaya başlamasının ardından tüm ülkelerin büyük bir sıkıntıya girdiğini belirten Şahin, “En büyük kadın hakkı ihlali bu bölgede yapılıyor. En büyük çocuk hakkı ihlali bu bölgede yapılıyor. Daha duyarlı olunması gerekiyor. Biz beş sene bağırdık bizi duymadınız. Ne zamanki, Avrupa Birliğinin sınırlarına mülteciler geldi, şimdi sizi etkiledi, ne yapabiliriz diye bakıyorsunuz. Ne olur, bizi çok daha iyi gönül diliyle duyun, zalim Esad’a neden böyle olduğunu sorun. Büyük güçlerin neden bunun zalimliğine halen müsaade ettiğini anlamıyoruz. Parlamentoda gündem oluşturun, bu kuvvetli parlamentoda kararlar alın. Daha ne kadar kapasiteniz var diye sorulmaması lazım. Herkesin kendi şehrine göre, empati yapması lazım. Dolayısıyla bizim alacak kapasitemiz yok. Ama sonuçta bir insanlık dramı var. Biz gönüllü de yapmadık, mecburiyetten yaptık. Şimdi sınırın bu tarafından her türlü desteği biz veriyoruz. Ama burada güvenli bölge oluşsun. Allah için burada, uçuşa yasak bölge ilan edilsin. Burada insanlar kendi topraklarında kalsın dediğimiz zaman başka hesaplar devreye giriyor. 80 bin Kilisli var, 120 bin mülteci var. Dünya’da böyle bir örnek yok. Dolayısıyla bunun çok iyi analiz edilmeli. Uçuşa yasak bölge gibi, gerekli hızlı tedbirlerin alınması lazım. En azından o tampon bölgede, insanlar kendi vatanında yaşayacak şekilde, ara çözümler üretilsin” ifadelerini kullandı.

    Avrupa’nın temsilini sağlayan bu delegasyonun, gelip yerinde görmesi, yerinde sorulara cevap bulması, döndükten sonra da, bu bilgiyi kendi parlamentosunda paylaşmalarını çok önemli olduğunu da sözlerine ekleyen Fatma Şahin, “Komşumuz Suriyeli kadınlar, çocuklar, yaşlılar, engelliler aynen bugün olduğu gibi gelmeye başladı. İki seçeneğimiz vardı. Ya kapıları kapatacaktık, 3 maymuna oynayacaktık. Ya da büyük bir insanlık dersi verip, açık kapı sistemiyle, gelene şehrimizi evimizi, soframızı, paylaşacaktık. Biz ikinci yolu tercih ettik. şu anda, yani beş yılın sonunda, yalnızca bu şehirde, 350 bin Suriyeli mülteci, yaşıyor. Bunun 98 binin çocuk ve gençtir. Buradaki Suriyeli kadınlar, özellikle Türkçe öğrenmek istiyor. Çünkü bu işin daha fazla uzayacağını, gördüler. Şehirde yaşamak için dil önemlidir. Buna bağlı olarak ta dil öğrenmeye başladılar. Bu talep her geçen gün artıyor. Zaten eğitim hayatına giren çocuk, bunu küçük yaşta eğitimle beraber çözeceği için, o kendi içinde çözülüyor. Ama yetişmiş kadın, yetişmiş kadın kurslara gelerek Türkçe öğreniyor” şeklinde konuştu.

    Avrupa Parlamentosu Başkan Yardımcısı Sylvie Guillaume, Türkiye’nin Suriyeli mültecilere gösterdiği ev sahipliğinin saygı duyulacak düzeyde olduğunu belirterek, Başkan şahin’in iletti sorunların çözümü konusunda ortak bir yol bulunabileceğini ifade etti.

  • Ege Denizinde Ölen Dokuz Kişiden 4’ü Çocuk

    İzmir’in Seferihisar ilçesi Doğanbey açıklarında, yasa dışı yolla yurt dışına çıkmaya çalışan sığınmacıları taşıyan botun batmasıyla 4’ü çocuk 9 kişi hayatını kaybederken, 13 kişi kurtarıldı.

    Edinilen bilgiye göre, olay sabah saatlerinde meydana geldi. Ülkelerinden iç savaştan kaçarak yeni bir hayat ümidiyle Ege Denizi üzerinden yasa dışı yolla Yunanistan’a gitmeye çalışan sığınmacıları taşıyan bot, Doğanbey açıklarında aniden su alarak alabora oldu.

    HER GÜN AYNI ACI, AYNI MANZARA

    Olayda tam bir can pazarı yaşandı. İhbar üzerine bölgeye gelen sahil güvenlik ekipleri, denizdeki sığınmacıları kurtarmak için hemen bir operasyon başlattı. Ekipler, aralarında kadın, bebek ve çocukların bulunduğu 13 kişiyi tek tek kurtarırken, 4’ü çocuk 9 kişinin cesetlerine ulaştı. Kurtarılan kişiler limana çıkarılarak 112 Acil servis ekipleri tarafından tedavi altına alındı. Bölgede kurtarma çalışmaları devam ediyor.

    Bu arada cesetler, İzmir adlı tıp kurumuna gönderildi.

  • Kahramanmaraş’ta Her 5 Kişiden Birinde Böbrek Taşı Rahatsızlığı Var

    Üroloji Uzmanı Op. Dr. Mustafa Eren, Türkiye geneli böbrek taşı rahatsızlığı görülme oranının yüzde 1 ile 13 arasında değiştiğini ve bu oranın Kahramanmaraş’ta yüzde 20 olduğunu söyledi.

    Op. Dr. Mustafa Eren, yaptığı açıklamada, Kahramanmaraş’ta hastalığın sık görülmesinin nedeninin ne havasından ne suyundan ne de toprağından olmadığını ifade ederek, “Tamamen bu bölgenin ırki yapısından kaynaklanıyor. Böbrek taşı ailesel bir geçişe sahiptir. Kahramanmaraş endemik bir bölgede olduğu için her 5 kişiden birinde bu rahatsızlığa rastlanıyor” dedi.

    Hastaların kendilerine ağrı, bulantı, kusma, idrarda kanama gibi şikayetleriyle geldiğini belirten Op. Dr. Eren, “Halk arasında böbrekte taş büyük olursa ağrı daha fazla olur gibi bir düşünce var ama böbrekteki taş çok büyük olduğu zamana herhangi bir şikayet vermeden de rastlanılıyor. Bazen çok büyük taşlar böbrekte hareket etmediği için ağrı yapmaz. Tedavi planı için hastaya öncelikle kan tahlili, idrar tahlili yapılması lazım. Sonrasında gerekli işlemler uygulandıktan sonra hastaya tanıyı koyuyoruz. Halkın en çok merak ettiği konu her taş ameliyat gerektirir mi? Burada taşın yeri, boyutu önemli. Her taş ameliyat gerektirmiyor. Son teknolojiyle birlikte tedavilerde kolaylık oluyor. Şehrimizde de teknoloji bakımından nimetlerden faydalanıyoruz. Tedavilerimizde yüzde yüze kadar başarı sağlıyoruz” diye konuştu.

    BÖBREK TAŞINDAN KURTULMAK İÇİN BOL BOL SU TÜKETİLMELİ

    Böbrek taşı rahatsızlığından kurtulmak için ise bol bol su tüketilmesini öneren Eren, şöyle devam etti:

    “Kişinin su tüketmesi böbrekteki taş olma oranını düşürüyor. İçilen suyun iki katına çıkarılması böbrek taşının görülmesini yüzde 86 oranında azaltıyor. Kişilerin hekime gelmeden yapabileceği en iyi şey su içmesidir. Bu konuda tüketilen birçok ilaç var ama bu doktor kontrolünde olmalıdır. İnsanların sürekli masa başı iş yapmaları, hareket alanlarının kısıtlaması görülme oranını arttırıyor. Her yıl bu hastalığın görülme oranı artıyor. İçilen biranın taşı düşürüyor diye söyleniyor ama biranın tek başına böyle bir etkisi yok. İçilen bira sadece idrar miktarını arttırıyor. O yüzden tanı düşmesi için zemin hazırlıyor”

  • Dünyada Her Üç Kişiden Biri Temiz Su Bulamıyor

    Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) verilerine göre dünyada her üç insandan biri su sıkıntısıyla karşı karşıya kalıyor. Temiz suya erişimin kısıtlı olduğu yerlerde insanlar hijyenik olmayan koşullarda su ihtiyaçlarını gidermesi gerekiyor. Temiz olmayan su kullanımına bağlı olarak ishal, kolera, tifo ve dizanteri gibi su kaynaklı hastalıkları yaşanıyor ve bu hastalıklar da yayılıyor.

    Dünyanın karşı karşıya kaldığı kirli suların temizlenmesinde teknolojik adımlar işe yarıyor. Temiz su ihtiyacını karşılamak için teknolojik gelişmelerle birlikte standartlar belirlenerek, buna göre suyu temizleyen ürünler geliştiriliyor.1944 yılında kurulan Ulusal Hıfzısıhha Vakfı (National Sanitation Foundation) insan sağlığını koruma ve geliştirmeyi misyon edindi. Bağımsız bir kuruluş olan Ulusal Hıfzısıhha Vakfı su arıtıcılarını test ediyor. Qnet Türkiye tarafından temin edilen HomePure Eaze sağlıklı bir biçimde su tüketimini belgeleyen NSF’ye sahip olarak sunuluyor. Temiz suyun günden güne öneminin daha da arttığı günümüzde, NSF belgesi olan cihaz, suyun bulanıklığını, uçucu organik bileşikleri, klorü, kötü tat ve kokusunu azalttığını kanıtlıyor.