Etiket: kılıçdaroğlu

  • ‘Hain sizsiniz!’

    ‘Hain sizsiniz!’

    Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin Meclis Grup Toplantısında yaptığı konuşmada, terörün bitirilmesi sürecine “bir ihanet süreci” denmesine sert tepki gösterdi. Bunu anlamanın mümkün olmadığını vurgulayan Erdoğan, “Eğer bu ülkede bu anlamda bir ihanet varsa, bu ihanetin içerisinde olan Bahçeli’dir, Kılıçdaroğlu’dur. Çünkü hiçbir zaman ‘bu işi nasıl çözelim’ diye bir araya gelmeye asla yanaşmamışlardır” dedi.

    76 milyonun özellikle genç ve çocukların kazanmasını istediklerini söyleyen Erdoğan, kalkınma ve demokrasinin önünde terör ve çatışmacı anlayışın kaldığını vurguladı. Terörün varlığı üzerine inşa edilmiş bir anlayışın miadını doldurduğunu vurgulayan Erdoğan, “12 Eylül öncesi sokakta öldürülen gençlerden geriye ne kaldı? Hiçbir suçu günahı olmayan gençler asıldı da birbirlerine düşman edildi de kim kazandı? Çözümsüzlük devam etsin de ben koltuğumda kalayım diyenlere karşı daha ne kadar sessiz kalınacak” diye konuştu.

     

    ‘ONLARA RAĞMEN ULAŞTIK’

    Erdoğan, bugüne kadar teröre, mafyaya rağmen, tüm tehditlere, baskılara karşın yılmadıklarını ve Türkiye’ye yatırım yapmaya devam ettiklerini belirtikten, “Bizden öncekilerin yaptığı gibi olumsuzluk karşısında diz çöküp, pılımızı pırtımızı toplayıp Ankara’ya hapsolmadık. Onlar yıktılar biz daha iyisini yaptık. Onlar bozdular bir tamir ettik, tahkim ettik. Yeni bir ilkbahara hamdolsun hep birlikte ulaştık, Kılıçdaroğlu’na rağmen ulaştık, öbür tarafta Devlet Bahçeli’ye rağmen ulaştık ve ulaşmaya da devam ediyoruz” dedi.

     

     

    -“O İFADEYİ BAHÇELİ’YE AYNEN İADE EDİYORUM”-

    Başbakan Erdoğan, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin çözüm süreciyle ilgili olarak “bir ihanet süreci” ifadesini aynen kendisine iade ettiğini söyleyerek, “Çünkü onlar bugüne kadar hep bu ihanetlerle bu ülkeyi küçülttüler. Hep bu ihanetlerle bu ülkedeki emperyalist yapılara maalesef alt yapı oluşturdular. Bizden önce 3 buçuk yıl bu ülkede iktidar oldular ve iktidarlarında devlerin bankalarını malum şebekelere peşkeş çektiler. Faizi bir gecede yüzde 7 bin 500’lere çıkaran bu şebekeydi. Onlara yataklık yapan da intihar ve bu ülkenin maalesef adeta ihaneti içersinde olan başta Sayın Bahçeli’ydi” diye konuştu. Çözüm sürecine, barış sürecine, milli birlik sürecine “bir ihanet süreci” denmesini anlamanın mümkün olmadığını belirten Erdoğan, “Eğer bu ülkede bu anlamda bir ihanet varsa, bu ihanetin içerisinde olan Bahçeli’dir, Kılıçdaroğlu’dur. Çünkü hiçbir zaman ‘bu işi nasıl çözelim’ diye bir araya gelmeye asla yanaşmamışlardır. Ve sürekli olarak nasıl karıştırırız ve bakın okullar karışmaya başladı. Üniversiteler karışmaya başladı. Niye, bunlar iki yüzlü. Bunların iki dili var, bir de görünmeyen dilleri üç. Bu iki dil, ‘Biz ülkücüleri sokağa dökmeyeceğiz’. Peki Bursa’da ‘Vur de vuralım öl de ölelim’ dedikleri zaman, ‘Onun da zaman gelecek, zamanı geldiğinde talimatı vereceğim’ diyen kim? Bahçeli’nin kendisi. Bu açıklamadan sonra şimdi Bahçeli’nin gençleri Erciyes Üniversitesi’nde, ellerinde ‘Vur de vuralım, öl de ölelim’ pankartlarıyla, saldırılarıyla… Muğla Üniversite’sinde, orada, karşıt görüşlü gençlerle vuruşmaya başladılar. O karşıt görüşlü gençler de malum, onlar da zaten bugüne kadar böyle bir zemini arayan aşırı sol uçlar” dedi.

     
    Bunların derdinin ilim olmadığını savunan Erdoğan, Bahçeli’ye yönelik, “Gördüğünde, ikili olduğunda melek yüzlü olduğunu zannedersin. Biz seni tanıyoruz Sayın Bahçeli. Sen bizden önceki iktidarın bir defa borçlusu durumdasın. Siz bu ülkeyi adeta çöküşe götürdünüz. Ama milletimiz bunun farkına vardı, dizi parlamentonun dışına attı. Bizi de tek başımıza iktidar yaptı” diye konuştu.

     

     

    -GENÇLERE SESLENDİ-

    Erdoğan, ‘çözüm süreci’ adını verdikleri bu yeni sürecin, daha güçlü, daha özgür, daha demokratik, daha huzurlu bir Türkiye hedefinin ileri bir adımı olduğunu ifade ederek, “Kimse bunu provoke etmeye gayret etmesin. Bunu ne Kılıçdaroğlu ne de Bahçeli provoke edebilir. Yeter ki milletin şuandaki yüzde 58 desteğini artırarak bu desteğini bizden esirgemesin. Biz artık elinde silah olanın değil, silah tüccarlarının değil, kan tacirlerinin değil milletin kazanmasını istiyoruz. Biz artık çatışma kültüründen beslenenlerin değil, 76 milyonun özellikle gençlerin, çocukların kazanmasını istiyoruz. 780 bin kilometre karenin top yekun kalkınmasının önünde tek bir engel kalmıştır, o da terör belasıdır. İleri bir demokrasinin önünde tek bir engel kalmıştır o da çatışmacı anlayıştır. Erciyes Üniversitesi’nde, Muğla Üniversitesi’nde bu çatışmaların içersinde yer alanlar bilsinler ki kendileri kazanmıyor. Tam aksine onlar bu vatana ihanet etmenin içersindedirler” dedi. Üniversite gençliğine seslenen Erdoğan, “Biz 1980 öncesinde bunun belalarını çok ağır ödedik. Aynı belayı siz de ödemeyin. Aynı faturayı siz de ödemeyin. Bu yanlış yollardan vazgeçin. Bir kardeş olmanın bilinci içersinde okullarınızı zamanında bitirin ve bu ülkeye, bu millete katkınız olsun” diye konuştu.

     

     

    -“12 EYLÜL ÖNCESİ SOKAKTA VURULAN NİCE GENÇTEN GERİYE NE KALDI?”-

    Terörün varlığı üzerine, çatışma kültürü üzerine inşa edilmiş bir anlayışın miadını doldurduğunu ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti:
    “Vur de vuralım, öl de ölelim’ sloganları karşısında, ‘bunun da zamanı gelecek’ diyerek kan üzerinden, çatışma üzerinden, gençlerin hayatı üzerinden istismar üretmek artık son bulmalıdır. Ben bu kürsünden 12 Eylül sonrası yaşanan idamları anlattım. Bu gencecik ölümlerden geriye acıdan, hüzünden başka ne kaldı? 12 Eylül öncesi sokakta vurulan nice gençten geriye ne kaldı? Kaç tanesinin hazin öyküsünü hatırlıyoruz? Birileri ‘vurun’ dedi, birileri ‘ölün’ dedi, ‘öldürün’ dedi, birileri ‘bir sağdan bir soldan’ dedi ve gencecik fidanları, gencecik hayatları söndürdüler. Soruyorum, Kim kazandı? Hiçbir suçu olmayan gençler asıldı da kim kazandı? Hiçbir günahı olmayan delikanlılar birbirlerine düşman edildi de kim kazandı? Kimin kazandığını bugün çok net görüyoruz. Çatışma kültüründen beslenenler kazandı. Ayrılıktan, bölünmüşlükten, parçalanmışlıktan, kardeşler arası husumetten çıkar sağlayanlar kazandı.Toplumu korkutmak, dizayn etmek isteyenler kazandı.
    Bunların kazanmasına daha ne kadar seyirci kalınır? Gençlerin kaybetmesine ama bunların koltuklarını muhafaza etmesine daha ne kadar müsemma edilebilir? ‘Benim oy oranım yükselsin de kaç tane genç şehit olursa olsun’ diyenlere daha ne kadar tepkisiz kalınabilir? Biz bu meseleyi çözmek zorundayız. Gençleri, çocukları sokağa sürüp onların arkasına saklanan korkaklara rağmen biz bu sorunu çözmek zorundayız.”

     

     

    ‘TÜRKİYE’NİN AYAĞINDA ARTIK PRANGALA ROLMAYACAK’

    Başbakan Erdoğan, “Buradan AK Parti’ye oy versin ya da vermesin her bir kardeşime sesleniyorum” derken, “Herkes ama herkes gönlünü ferah tutsun. Hiç kimse tedirgin olmasın, hiç kimse yersiz endişelere kapılmasın. Çatışma kültüründen beslenen siyasi partilerin yaydığı korkulara hiç kimse aldanmasın, prim vermesin. Öyle bir Türkiye yükseliyor ki bu Türkiye’de inşallah acılar bitecek ve bu Türkiye’de inşallah gözyaşları dinecektir. Öyle bir Türkiye yükseliyor ki bu Türkiye’nin ayağında artık prangalar olmayacaktır” diye konuştu.

     

     

    -“KORKAKLAR VE KORKUTANLAR KAYBEDECEKLER”-

    76 milyon için yaşanılabilir bir Türkiye imar etmenin mücadelesini verdiklerini vurgulayan Erdoğan, “Milletim rahat olsun. Milletim söylenene değil, yapılana baksın, sonuca baksın. 10 yıldır milletimize korku saranlar nasıl mahcup oldularsa, inanın şu anda ağızlarından köpükler saçarak nefretin diline esir olanlar da mahcup olacak. Korkaklar ve korkutanlar kaybedecekler. Göreceksiniz milletimiz, Türkiye kazanacak” ifadelerini kullandı.

    -AKİL İNSANLAR TESPİT EDİLDİ-

    Başbakan Erdoğan, “çözüm sürecinin önemli bir aşaması olarak, süreci takip edecek, sürece yönelik toplumsal desteği perçinleyecek, çözüm iradesini güçlendirecek, toplumsal algıyı olumlu istikamette geliştirecek, farklı kesimleri, görüşleri değerlendirecek, kamuoyunda yaygın kullanılan adıyla, akil insanları” tespit ettiklerini açıkladı. Sözüne güvenilen, sözü dinlenen meseleyle ilgili birikimi olan, toplumun çeşitli kesimlerinin itibarını kazanmış yazar, akademisyen, sanatçı ve STK temsilcilerini oluşturdukları havuz içinde değerlendireceklerini söyleyen Erdoğan, şöyle konuştu:

     

     

    “7 ayrı coğrafi bölgeye göre bir planlama yapıp, kısa süre zarfında da bu heyetteki isimleri de kamuoyuna duyuracak, heyetle büyük ihtimalle Perşembe akşamı bir araya gelerek istişarelerimizi yapacağız. Hem biz bu heyetteki akil insanların görüş ve önerilerini dinleyecek, onlarla istişarelerde bulunacağız hem de onlar bölgelerimizde bir kısım etkinliklere gerçekleştirerek, halkımızla, kanaat önderleriyle bir araya gelecekler. Oralarda belki sempozyumlar, paneller, konferanslar yapacaklar. Orada birebir görüşmeler yapabilirler, yerel, ulusal, uluslararası medyayla yine görüşmelerini yapabilirler. Bu konuda geniş bir çalışma zeminini onlar için hazırlamak istiyoruz. yeter ki bize bu bir aylık süre içerisinde çalışmalarını yapıp raporlarını sunsunlar. Onlar bu süreçte ne kadar aktif yer alırlarsa alsınlar, Türkiye’nin tüm akademisyenlerine, sanatçılarına, yazarlarına da ihtiyaç olduğu, onların da katkısının son derece önemli olduğu gayet açıktır. Buradaki temsili bir kadrodur. Bunun dışındaki kesimlerle de bu irtibatımızın olmayacağı anlamına gelmez.”

     

    -“BİZ BURADA ARAPÇA GRAMERLER ÜZERİNDE ÇALIŞMA YAPMIYORUZ”-

    Tahriklere, sabotajlara, süreci bozmaya yönelik girişimlere karşı herkesin gücü oranında sürece dahil olmasını özellikle rica ettiklerine dikkat çeken Erdoğan, “Hemen başladılar zaten yazmaya, çizmeye, televizyon kanallarında falan. Akildi akil değildi gibi garip garip Arapça Türkçe arasındaki harflerin falan bunların analizini yapmaya varacak kadar bu işten uzak…Diyorum ya; yani siz bir şeyi çözmenin gayreti içindesiniz onlar da kendilerine göre, bakıyorsun Arapça bilim dilinde çok çok başarılı insanlar. Hemen buradan yaklaşarak bunu bu şekilde değerlendirmenin gayretine giriyorlar. Biz burada Arapça gramerler üzerinde çalışma yapmıyoruz. Bunun dilimize yansıması neyse buna göre bazı adımlar atıyoruz” dedi.

     

     

    Erdoğan, iş üretmenin peşinde olduklarını kaydederken, konuşmasını şöyle tamamladı:
    “Bu gayret içerisinde bu sürece destek vermeyenler bizim için çok da önemli değil. Biz destek verenlerle yolumuza devam ederiz. Burada bizim derdimiz başka. Biz milletçe üzümü yiyoruz. Bağcı ile bizim işimiz yok. Birileri bağcıyı dövmeye gayret edecek, o dövülen bağcı bizsek bir yere kadar sabrederiz. Biz bir yanağına vur öbür yanağını uzat o anlayışta da değiliz söyleyeyim. Bizim bir yanağımıza vuran karşılığını bulur, onu da bilmelerini isterim. Biz bu süreçte en geniş katılımla başarıya ulaşmanın gayretinde olacağız. Bu gayretimizi de ortaya çok açık net koyuyoruz, koyacağız. Tüm toplumsal kesimlerin bu sürece destek vermesini, teröre karşı duyarlılık ortaya koymasını arzu ediyoruz. Biz bu eleştirileri yapanlara bakıyoruz; bazı sanatçılar korkuyor. Yine korkuyor, ‘beni dışladılar. Ben bu tür şeylere katılmak istedim beni aforoz ettiler. Bana birçok yerden program vermez duruma geldiler’ ama lafa da geldiği zaman demokratız. Sol öyle diyor ya şöyle demokratız böyle demokratız, ne demokrasisi… Bunların düşünce dünyasını paylaşmadığınız zaman tamamen aforoz ederler. Onların bağlı olduğu yerler bellidir. Terörün, çatışmanın, öldürmenin karşısındaki her bir vatandaşımızın aklıyla, yüreğiyle, diliyle, duasıyla sürece omuz vermesini özellikle istiyorum. Allah’ın izni, milletimizin desteğiyle oluşan umut, bahar havasının önünde hiç kimse duramayacaktır. Türkiye inşallah bu meseleyi rafa kaldırarak, daha emin adımlarla geleceğe ilerleyecektir.”

  • “Atatürk’ten sonra en güçlüsü Kılıçdaroğlu’dur”

    Yılın iddiası Gürsel Tekin’nden geldi. Tekin “Atatürk’ten sonra CHP’nin en güçlü genel başkanı Kılıçdaroğlu’dur” dedi. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin TRT Türk’te yayınlanan “Görüş Farkı” programına katıldı. Programın bu haftaki konukları Gürsel Tekin ve BBP Genel Başkanı Mustafa Destici oldu. CHP Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili çarpıcı açıklamalarda bulunan Gürsel Tekin, Kılıçdaroğlu’nu Atatürk’ten sonra en güçlü genel başkanı olduğunu iddia etti. CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal’ın en yakınındaki kişilerden biri olan Tekin, son günlerdeki tartışmalara da cevap verdi. Tekin “CHP’yi bölmeye kimsenin gücü yetmez” dedi.

  • Kılıçdaroğlu’ndan yeni gaf

    CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Çin ziyaretine ilişkin “Çin Komünist Partisi ile birlikte çalışıyoruz” açıklamasına rağmen, ÇKP’nin Sosyalist Enternasyonel’in üyesi olmadığı ortaya çıktı. CHP, geçtiğimiz hafta Çin’e yaptığı gezide yaşanan ‘bavul krizi’nin ardından şimdi ‘ÇKP’ gafı ile gündemde. CHP lideri Kılıçdaroğlu, gezinin ardından yaptığı açıklamada Çin’e gidiş amaçlarını davetlisi olduğu ÇKP ile Sosyalist Enternasyonel’de de beraber çalışmalarına bağlamıştı. Kılıçdaroğlu, buna rağmen geçen hafta ÇKP yetkilileriyle yaptığı görüşmenin ardından şunları söyledi: “ÇKP ve CHP arasında yakın ve sıcak bir ilişki kurmak istiyoruz. Sosyalist Enternasyonal’de de zaten beraber çalışıyoruz.” Çin gezisini değerlendiren Faruk Loğoğlu da, ÇKP’nin CHP’ye ciddi sempati duyduğunu, Sosyalist Enternasyonal’de iki kardeş parti olmayı önemli bulduklarını ifade etmişti.

  • Erdoğan’a destek verdi!

    Kılıçdaroğlu’ndan Başbakan’ın açıklamasına destek.

     

    CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ”Biz terörün sonlanmasını isteriz. Silah bırakıp, başka bir ülkede gidip normal yaşantılarını sürdürürlerse bundan da ayrıca memnunluk duyarız” dedi.

     

     

    Kılıçdaroğlu, gazeteci Cüneyt Ünal’ın babası Hikmet, annesi Arife, erkek kardeşi Cumhur Ünal ve kız kardeşi Canan Akdere ile parti genel merkezinde görüştü. Görüşmeye, Suriye’ye giden heyetteki CHP milletvekilleri de katıldı.

    Kılıçdaroğlu, görüşme sonrası gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

    Bir gazetecinin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Pakistan dönüşünde, ”Terör örgütü mensupları ve liderleri silah bırakırsa, başka ülkelere gidebilirler” yönünde açıklaması olduğunu hatırlatarak, değerlendirmesini sorması üzerine Kılıçdaroğlu, bu açıklamanın yeni bir açıklama olmadığını, öteden beri üzerinde durulan bir konu olduğunu söyledi.

    Kılıçdaroğlu, ”Silah bırakıp başka bir ülkeye giderse zaten, bizim söyleyeceğimiz fazla bir şey yok. Biz terörün sonlanmasını isteriz. Silah bırakıp, başka bir ülkede gidip normal yaşantılarını sürdürürlerse bundan da ayrıca memnunluk duyarız” dedi.

    Başbakan Erdoğan’ın başkanlık sistemine ilişkin de açıklamalarda bulunduğunun hatırlatılması üzerine ise Kılıçdaroğlu, ”Bence yapay tartışmaların peşinden koşmaktansa, bu ülkedeki işsizliği konuşalım, atanamayan öğretmenleri konuşalım, patates üreticilerinin sorunlarını konuşalım” dedi.

    Türkiye’nin çok sayıda sorunu bulunduğunu ve çözüm beklediğini dile getiren Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

    ”Bu sorunları çözelim. Bakın az önce Cüneyt’in işsizlik sorununu konuştuk. Bir kişi ama milyonlarca var böyle işsizlik sorunu çeken. Biz bütün bunları bırakmışız, yapay bir gündemin peşinden gidiyoruz. Son yapılan kamuoyu anketleri de başkanlık sistemini halkın istemediğini gösteriyor zaten. Neden bu tartışmaya giriyoruz, gerçekten anlamakta zorluk çekiyorum. Parlamenter sistemi güçlendirmemiz gerekir. Bakın parlamenter sisteme, yürütme organının baskısı nedeniyle sağlıklı çalışmıyor. Yürütme organının baskısını sağlayan yasalar hangi yasalar? 12 Eylül yasaları, ’bunları kaldıralım mı?’. Evet kaldıralım. Oturup bunun üzerinde düşünmemiz, Siyasi Partiler Yasası’nı değiştirmemiz lazım. Bir kişi gidecek 550 milletvekilini seçmek için oturacak kendisi liste yapacak. Halkın iradesi, ’hayır halkın iradesi yok’. Halk kendi milletvekilini seçmeli. Vatandaş, inandığı güvendiği milletvekilini seçmeli, bunun yolunu bulmalıyız. 12 Eylül yasalarını kaldırmalıyız. Biz bunları yapmalıyız, biz bunları yapmıyoruz, ’benim yetkim kalsın, yeterli değil, biraz daha bana yetki verin’. Verdiğiniz yetkilerle Türkiye’nin dış politikasının nereye geldiğini hep beraber görüyoruz. Bataklığa sürüklenen bir Türkiye var. Barış içinde yaşıyorduk, bütün komşularımızla şimdi bütün komşularımızla savaşın eşiğine geldik.”

    Türkiye’nin komşuları ile barış içinde yaşaması gerektiğine vurgu yapan Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

    ”Dışardan füze getirtiyoruz, Rusya bir taraftan, İran bir taraftan, Irak bir taraftan bizi düşman ilan etmeye başladı. Neden? Bu ülkede barış içinde, komşularımızla huzur içinde yaşamak varken, Türkiye neden birden bire kendisini savaşın göbeğinde buluyor. Oturup vatandaşlarımızın kendisine sorması lazım. Bir hükümet, ülkeyi barışa, huzura götürür. Herkesin çalışabileceği, üretebileceği bir Türkiye varken, herkesin diken üstünde oturduğu bir Türkiye’yi neden ve nasıl yarattık. Sormamız gereken sorular bu. Bunlar yetmiyormuş gibi başkanlık
    tartışmaları, o yetmiyor devrim yasaları, o yetmiyor, başka yasalar, bunlar doğru değil. Medyaya da görev düşüyor. 8 milletvekili hapiste, o milletvekillerine milyonlarca kişi oy verdi. Oy verenlerin tamamı şu anda tutuklu anlamındadır. Böyle demokrasi anlayışı olur mu? Bütün bunları bırakmışız, gazeteciler, akademisyenler hapiste. Bütün dünya diyor ki ’Türkiye nereye gidiyor?’ AB’yi unuttuk, yüzümüz batıya dönüktü, Ortadoğu’nun bataklığına döndük, dış politikamızı ülkenin çıkarları üzerine değil, başka ülkelerin çıkarları üzerine inşa ettik. Geldiğimiz nokta iç açıcı değil. Vatandaş uyanıyor ve kendisine
    soruyor,’ne olacak bu memleketin hali?’ diye. Aynı şeyi, bu ülkenin üniversiteleri, akademisyenleri, sanatçıları da sormaya başladılar. Yani entellektüel birikimi olan insanlar da sormaya başladılar. O nedenle bizim yeniden oturup düşünmemiz lazım.”


    ”Bunlar parti içinde bir ayrılık olarak değerlendirilmemeli”
    ”Anadilde savunma ve Kürt sorununa ilişkin partide bir görüş ayrılığı var mı? Seyit Rıza’nın haklarının geri verilmesiyle ilgili kanun teklifinin de partide görüş ayrılığına neden olduğu iddia ediliyor, siz ne dersiniz?” yönündeki bir soru üzerine de Kılıçdaroğlu, her milletvekillerinin önerge, kanun teklifi, gensoru verirken grubun onayını aldığını söyledi.

    Kılıçdaroğlu, ”Grup yönetiminden geçerse kabul olur, geçmezse ret olur. Bunun parti içinde ayrılık veya gayrılık olarak yorumlamamak lazım. Sadece, Hüseyin arkadaşımızın verdiği kanun teklifi değil, önerge veren pek çok arkadaşımızın önergeleri de kabul edilmemiştir. Bunlar parti içinde bir ayrılık olarak değerlendirilmemeli” şeklinde konuştu.

    ”Hüseyin Aygün’ün grup yönetiminden onay almadan, gazetecilere dağıttığı için sıkıntı olduğu, disiplin suçu işlediği yorumları yapılıyor. Bu konuda bir işlem yapacak mısınız?” denmesi üzerine de Kılıçdaroğlu, ”Hayır” yanıtını verdi.

    Kılıçdaroğlu, milletvekillerinin grup yönetiminden geçmeyen önergelerini kamuoyuyla paylaşmamaları gerektiğini belirterek, bu kurala bütün milletvekillerinin uymasını istediğini kaydetti.

    Başbakan Yardımcısı Arınç ile İnce arasındaki tartışma

    Kılıçdaroğlu, bir gazetecinin, ”Muharrem İnce ile ilgili Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın gündeme getirdiği iddiaların kasıtlı olduğunu düşünüyor musunuz? Dokunulmazlığının kaldırılmasıyla ilgili bir de başvuru yaptı?” demesi üzerine, şunları söyledi:

    ”Gensoruya muhatap olan bir bakanın, kendisine sorulan soruları yanıtlamak yerine, oradan kaçarak grup başkanvekili hakkında düzenlenen bir fezlekeyi gündeme getirmesi, sadece suçluluğunu kabul etmesi anlamına gelir. Sayın İnce gayet açık bir şekilde diyor, fezleke düzenlenmiş doğru, ’kaldırın dokunulmazlığımı’ diyor. Öteden beri parti olarak söylediğimiz şeyleri söylüyor,
    dile getiriyor. Gönül isterdi ki Sayın Arınç, kendisine yönelik iddiaları Meclis kürsüsüne çıkıp yanıtlasın. Onu yanıtlamayıp, sorunlardan ya da sorulardan kaçmak Sayın Arınç’ın siyasi birikimine de yakışmıyor. Bu Sayın Arınç’ın ne kadar zor bir durumda olduğunu gösteriyor. İşin özeti bu.”

    ”Grup toplantısında, partiyi bazı grupların yönlendirdiği şeklinde bir açıklama olduğu basın organlarına yansıdı. Böyle bir açıklamanız oldu mu? Bu gruplar kimler?” şeklindeki soru üzerine de Kılıçdaroğlu, ”Ben ilk kez sizden duyuyorum” yanıtını verdi.

    ”Türkiye’nin Patriot ihtiyacı olduğunu siz de hissediyor musunuz?” sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, salı günkü grup konuşmasında Kürecik bağlamında bu konuya ayrıntılı bir şekilde yanıt vereceğini söyledi.

    Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan’ın Abdullah Öcalan’ın Ergenekon davasında gizli tanık olduğu yönündeki açıklamasının hatırlatılması üzerine ise
    Kılıçdaroğlu, dün Tezcan’ın kendisine bu konuda bilgi verdiğini belirtti.

    Gazetecilerin yıpranma hakkı

    Gazetecilerin yıpranma hakkı ile ilgili bir soru üzerine Kılıçdaroğlu, dünyanın her yerinde gazetecilerin 24 saat esasına göre çalıştıklarını söyledi.

    Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:

    ”Yağmur mu olur, deprem mi olur, sel mi olur? Orada gazeteci vardır. Dolayısıyla gazeteci, günün 24 saati haber peşinde koşan kişidir. Mesleği kolay değildir, yıpratıcıdır, gazetecilerin geçmişte sağladıkları hakların ellerinden alınmasından büyük üzüntü duyduklarını biliyorum. Bunun gidermek için CHP olarak elimizden gelen çabayı göstereceğiz. Milletvekili arkadaşlarım burada. Onlara da sizlerin yanında söylüyorum, ’bu konuyla ilgili bir kanun teklifi hazırlayın. Onu parlamentoya sunalım.’ AKP’de kabul ederse biz bunu parlamentodan süratle geçirebiliriz. Belki bu olay elinizden alınan bir hakkın tekrar iadesi için bir vesile olur.”