Etiket: Kenti

  • (Özel Haber) Minikler diyabete dikkat çekmek için kenti at arabalarıyla dolaştı

    Aydın’da giderek yaygınlaşan diyabet rahatsızlığına dikkat çekmek isteyen ilkokul öğrencileri, kenti at arabasıyla sokak sokak dolaşarak 20 kasa elma ve 500 kutu incir dağıttı. Öğrenciler, diyabetli çocuklara sınıflarda ara öğün almalarına izin verilmesini istedi.

    Köşk 100. Yıl Atatürk İlkokulu öğrencileri, AB Erasmus+ Programı Okullararası Stratejik Ortaklıklar Programı kapsamında ortağı oldukları “Eat Right, Be Bright (Sağlıklı ve Yeterli Beslenme” projesinde benzerine az rastlanır bir çalışmaya imza attı. Toplumda giderek artan diyabet rahatsızlığına dikkat çekmeyi ve farkındalık oluşturmayı hedefleyen öğrenciler, proje yürütücüsü Zeynep Ceren Çiftsüren öncülüğünde bilgilendirici dövizlerle süslenmiş iki ayrı at arabasıyla kenti sokak sokak dolaştı. Okul öğretmenleri Bekir Halıcı, Bilge Varel, Burçin Çelik ve Merve Dervişoğlu’nun eşlik ettiği öğrenciler, sokaklarda yaptıkları uyarıların yanı sıra tüm kamu kurum ve kuruluşları ile okullara ulaşarak diyabet konusunda bilgilendirme yaptı. Giydikleri meyve kostümleriyle at arabalarının üzerinde renkli görüntüler oluşturan ve doğal beslenme çağrısı yapan öğrenciler, diyabete dikkat çekmek amacıyla 2 bin adet broşür, 20 kasa elma ve 500 kutu inciri ücretsiz dağıttı.

    “Diyabetli çocukların sınıflarda ara öğün almalarına izin verilmelidir”

    Farklı bir etkinliğe imza atarak yapay ya da hazır olandansa doğal ve organik olanı seçmenin sağlıklı yaşam için hayati önem taşıdığını insanlara hatırlatmayı amaçladıklarını belirten proje yürütücüsü Zeynep Ceren Çiftsüren, “Beslenme açlık duygusunu bastırmak, karın doyurmak ya da canının çektiği şeyleri yemek içmek değildir. Beslenme; sağlığı korumak, geliştirmek ve yaşam kalitesini yükseltmek için vücudun gereksinimi olan besin öğelerini yeterli miktarlarda ve uygun zamanlarda almak için bilinçli yapılması gereken bir davranıştır. Dengesiz beslenmenin önlenmesinde beslenme eğitimi ile sağlıklı beslenme bilincinin kazandırılması büyük bir önem taşır. Diyabet tedavisinde beslenme planlaması çok önemlidir ve diyabetli çocukların ara öğün almalarına ihtiyaç vardır. Bu nedenle diyabetli çocukların sınıflarda ara öğün almalarına izin verilmelidir” dedi.

    “Diyabet yaşam planında değişiklikler gerektirir”

    Diyabetin yaşamda başta beslenme planı olmak üzere bazı değişikliklerin oluşmasını gerektirdiğine işaret eden Çiftsüren, şu uyarılarda bulundu:

    “Kan şekerini oluşturan asıl kaynak besinler olduğu için sağlıklı beslenme diyabette tedavinin temelidir. Sağlıklı beslenmek için vücudun ihtiyacı olan öğeleri içeren besinleri yeterli miktarlarda ve öğün içinde dengeli bir şekilde tüketmeniz gerekmektedir. Yaşam tarzınızda yapacağınız değişikliklerin en önemlisi mevcut beslenme alışkanlıklarınızın sağlıklı beslenmenizi sağlayacak şekilde değişmesidir. Bu değişiklikleri başlatmanın temelinde ise bilinçli bir besin seçimi ve mutfak alışverişi yer alır.”

    Sağlık sorunlarının başında gelen diyabete dikkat çekmek için eğlenceli bir yol izleyerek farkındalık oluşturmayı hedeflediklerini kaydeden Müdür Yardımcısı Bekir Halıcı ise, “Bizler bu konuyu daha eğlenceli bir şekilde ele almak ve doğal olanı temsil etmesi için Köşk ilçesindeki tüm kurum kuruluş ve de okulları meyve kostümlü öğrencilerimiz ile at arabaları eşliğinde ziyaret ettik. Öğrencilerimiz sunularını yaptıktan sonra hazırlamış oldukları hediye meyve ve incirleri tüm öğrencilere ara öğün olarak dağıttılar. Ayrıca at arabaları eşliğimde tüm halka açık alanlar gezildi, broşür ve meyveler halka da dağıtıldı. Bu etkinlikle yapay ve hazır olandansa doğal ve de organik olanı seçmenin sağlıklı yaşam için hayati önem taşıdığını insanlara hatırlatmayı amaçladık” şeklinde konuştu.

  • ‘Edebiyatın Cumhurbaşkanı’ Doğan Hızlan’a Mersin Kenti Edebiyat Ödülü

    Türkiye sanat dünyasında ‘Edebiyat’ın Cumhurbaşkanı’ olarak nitelenen Yazar ve Sanat Eleştirmeni Doğan Hızlan, MTSO tarafından bu yıl 10’uncusu düzenlenen Mersin Kenti Edebiyat Ödülü’nün yeni sahibi oldu. Hızlan, “Hatırlanmak, unutulmamak, ödüllendirilmek çok güzel” dedi.

    Mersin Ticaret ve Sanayi Odası’nın (MTSO), Türkiye’nin kent adına verilen ilk ve tek Edebiyat Ödülü olma özelliği taşıyan Mersin Kenti Edebiyat Ödülü’ne bu yıl Doğan Hızlan layık görüldü. Sina Akyol, Celal Soycan, Ogün Kaymak, Metin Cengiz ve Cemal Sakallı’dan oluşan Seçici Kurul, Hızlan’a bu ödülü, kültürel değerleri kavramayı öne aldığı, eleştiri yazılarında her kesimden okura ulaşıp açık şefkatli bir dil kullandığı, yenliğe açık tavrıyla ekol haline geldiği ve edebi hafızayı güncellediği gerekçesiyle verdi.

    Hızlan, ödülünü MTSO konferans salonunda düzenlenen törenle aldı. Törene, MTSO Yönetim Kurulu Başkanı Şerafettin Aşut, Seçici Kurul Üyeleri ile çok sayıda yazar ve eleştirmen katıldı. Seçici Kurul adına konuşan Yazar Celal Soycan, Şair ve Yazar Metin Cengiz ile Yazar Sina Akyol, Doğan Hızlan’ın yazarlığı, şairliği ve sanat eleştirmenliği üzerine değerlendirmeler yaparak, Hızlan’ın sanatçı kişiliğine övgüler yağdırdılar.

    “Hızlan’a ödül verilme gerekçesi, varlık sebebimiz olan Türkçemize yaptığı katkıdır”

    MTSO Başkanı Aşut da konuşmasında Mersin Kenti Edebiyat Ödülü’nün Mersin’in kültürel anlamda tanıtımının yanı sıra, hayatını edebiyata adayanların emeklerine saygı amacıyla başlatıldığını söyledi. “Amacımız, sembolik bir ödül vermek değil. Aksine bu değerli ustalara, ‘Sizi izliyoruz, okuyoruz ve söylediklerinize kulak veriyoruz’ mesajını vermektir” diyen Aşut, “Bana göre Sayın Hızlan’a ödül verilme gerekçesi, kendisinin bizi bilgi ve evrensel değerlerle buluşturması, dünya insanı olma kültürünü oluşturmasıdır. Belki de daha önemlisi, varlık sebebimiz olan Türkçemize yaptığı katkıdır. Kendisinin Türk Dil Kurumu’nda yıllarca yaptığı görev, onun bu çabasının göstergesidir. Her millet kendi dil kökleri ile düşünür, kendi olgularını anlatmak için yarattığı kendi kelimeleriyle düşünce üretir. Başka milletlerle etkileşimlerin sonucunda her dil birbirinden etkilenir. Bu gayet doğaldır. Ancak, bu etkileşim, kendi dilinin yok olması seviyesine kadar gelirse büyük sorunlar ortaya çıkar. Kendinize ait olmayan bir kelime ile düşünemezsiniz. Eğer düşünce üretemezseniz, felsefede, sanatta, bilimde, hatta inanç dünyanızda bile gelişme gösteremezsiniz. Bu anlamda, felsefede, sanatta, bilimde ilerlemek istiyorsak, önce dilimize, önce hazinemiz olan kelime köklerimize sahip çıkmalıyız” ifadelerini kullandı.

    Bugüne kadar ödül verilirken Türk diline ve dolayısıyla düşünce üretme gücüne yapılan katkının ana kriter olarak gözetildiğini vurgulayan Aşut, “Ülkemizin, dünya üçüncü bin yıla girerken, hak ettiği noktada olmamasının nedenlerini sadece ihracatta, üretimde, teknolojik gelişmede veya ekonomik faaliyetlerde arayanların aslında tüm bu geri kalmışlıkların nedenlerinin temelinde bulunan ve düşünce üretme becerimizin kaynağı olan ‘dilimize’ ne kadar sahip çıktığımıza bakmaları gerekir. Kendi dil ağacımıza sahip çıkmak zorundayız. Kendi düşüncelerimizi üretebilmemizin tek yolu budur” diye konuştu.

    Hızlan: “Hatırlanmak, unutulmamak, ödüllendirilmek çok güzel”

    Ödülünü almak üzere kürsüye çıkan Doğan Hızlan ise yaptığı kısa konuşmada, bu ödüle layık görüldüğü için mutlu olduğunu belirtti. Bugüne kadar hep ödül vermeye alıştığını dile getiren Hızlan, “Hatırlanmak, unutulmamak, ödüllendirilmek çok güzel. Üstelik benim için daha da güzel ve özel çünkü ben daima jürilerde bulundum. Hep ödül vermeye alıştım. Ödül alınca şaşırıyorum ve tuhaf geliyor. Bu nedenle bugün tuhaf bir duygu yaşıyorum” şeklinde konuştu.

    Türkçe’nin önemi üzerinde duran ve dilin tüm ülkeler için çok önemli olduğunun altını çizen Hızlan, edebiyat ödüllerine de vurgu yaptı. Bir kentin edebiyat ödülünün olmasının çok önemli olduğunu ifade eden Hızlan, şunları söyledi: “Artık kentler yalnızca ekonomik, siyasal, toplumsal başarılarıyla anılmıyorlar, sanatlarıyla da anılıyorlar. Özellikle de bir ödülün 10 yıldır devam ediyor olması, o ödülün etkinliğini ve yaygınlığını artırıyor. Bugün benimle ilgili yapılan değerlendirmeler çok önemliydi. Bana önemli sorumluluklar da yükledi. Bundan sonra yazacaklarımda hep bugün söylenenler aklıma gelecek ve daha dikkatli yazıp, bunları hak etmeye çalışacağım.”

    Konuşmaların ardından, MTSO Başkanı Aşut tarafından Doğan Hızlan’a ödülü takdim edildi.

  • Türkiye’nin en huzurlu kenti Gümüşhane’de huzur uygulaması

    İstatistiklere göre Türkiye’nin en güvenli 3 ilinden birisi olan Gümüşhane’de 81 ille eşzamanlı asayiş ve huzur uygulaması yapıldı.

    İl merkez ve tüm ilçelerde emniyet mensuplarının katılımıyla gerçekleştirilen uygulamaya trafik, narkotik, terör, özel harekat, çevik kuvvet ekipleri katılırken, uygulamada Genel Bilgi Tarama (GBT) kontrolleri yapıldı, aranan şahıslar ve umuma açık işyerleri kontrol edildi.

    “Gümüşhane Türkiye’nin en güvenli 3 ilinden birisi”

    Uygulamayla ilgili gazetecilerin sorularını cevaplandıran Gümüşhane Valisi Okay Memiş, Emniyet teşkilatının tüm Türkiye’de aynı saatte başlayan asayiş uygulamasının Gümüşhane ve bütün ilçelerinde yapıldığını hatırlatarak, “Biz zaten Türkiye’nin en güvenli ilk 3 şehrinden birisiyiz. Bu uygulamada da ilimizde birkaç trafik suçuyla ilgili vatandaşlarımızla işlem yapıldı. Umuma açık yerlerle ilgili uygulamamız da yapıldı. Allah’a şükürler olsun Gümüşhanemiz asayiş olayları açısından yine Türkiye’nin en güvenli illerinden birisi. Bu çalışmaya katılan polis teşkilatına teşekkür ediyorum” dedi.

    Emniyet teşkilatının vatandaşların huzurunu sağlamak, can ve mal emniyetini tesis etmek için gece gündüz çalıştığına vurgu yapan Vali Memiş, “Toplumun en problemli suç işlemiş olan vatandaşlarıyla muhatap oldukları için aslında zor bir görev icra ediyorlar. Ama biz Gümüşhane’ni genelinde zaten huzurlu bir yapı olduğu için o anlamda biraz daha şanslıyız” diye konuştu.

    “Türkiye’nin en huzurlu vilayeti olmamız başta Gümüşhane halkı sayesindedir”

    Bütün Gümüşhanelilere bu yaklaşımlarından ötürü teşekkür eden Vali Memiş, şöyle konuştu: “Kanuna, nizama, düzene zaten çok uygun hareket eden bir vatandaşımız var. Eğer öyle olmasa biz bu huzurumuzu sadece polisiye tedbirlerle sağlayamayız. Onun için Türkiye’nin en huzurlu vilayeti olmamız başta çok saygıdeğer, terbiyeli, anlayışlı, vatanına milletine bağlı, milli manevi değerlerine bağlı Gümüşhane halkı sayesindedir. Bütün hemşehrilerimize de şükranlarımı arz ediyorum.”

  • Dünyanın en büyük yer altı kenti Aljazeer’e kanalında tanıtıldı

    Dünyanın en önde gelen haber program kanallarından biri olan Aljazeera TV kanalı, Nevşehir’de 2014 yılında keşfedilen dünyanın en büyük yeraltı şehir yerleşimini, milyonlarca izleyicine tanıttı.

    Arap ülkelerinde en fazla izlenen TV kanalı olarak da bilinen ve merkezi Katar’da bulunan Aljazeera TV kanalının Arapça bölümünde görevli Muhabir Amer Lafi ve kameraman Murat Sayın’ın derlediği haber, Aljazeera TV kanalında yayımlandı.

    Muhabir Amer Lafi’nin dünyanın en büyük yeraltı şehir yerleşiminin genel değerlendirmesi ile başlayan tanıtımda, Nevşehir Belediye Başkanı Hasan Ünver ile de yapılan röportaja yer verildi.

    Kültür ve Turizm Bakanlığının izni doğrultusunda Nevşehir Belediyesinin öncülüğünde bölgede devam ettirilen arkeolojik araştırma ve temizleme çalışmalarını izleyicilerine aktaran Aljazeera TV kanalında ,bölgedeki çalışmalara katılan uzmanlarla da yapılan görüşmeler ekranlara yansıtıldı.

  • Gastronomi kenti Gaziantep’te balık, kebabın gölgesinde kaldı

    Ülke genelinde sezonun başlaması ile rağbetin arttığı balık, gastronomi kenti Gaziantep’te kebabın gölgesinde kalıyor.

    Havaların soğumasıyla birlikte balık, ülke genelinde yoğun olarak tüketilirken, UNESCO’nun Dünya Gastronomi Şehirleri listesinde yer alan Gaziantep’te ise kebap, şiş ve döner gibi alışkanlıklar nedeniyle beklenen rağbeti görmüyor. Her mevsim olduğu gibi havaların soğumaya başladığı bu günlerde kentte kebapçılar yoğun ilgi görüyor. Et ve tavuk alışkanlıklarından vazgeçemeyen Gaziantepliler, kebapçıları sevindirirken balıkçıları üzüyor.

    Gaziantep’in vazgeçilmezi kebap

    Gazianteplilerin kebaptan vazgeçemeyeceğini belirten kebap ustası Kazım Polat, “Gaziantep denilince akla kebap geliyor. Kebap her yönden daha iyi oluyor. Daha lezzetli ve sağlıklı oluyor. Kebap, bizim vazgeçilmezlerimizdendir. Ayrıca balık sezonluktur, kebabı her zaman buluruz. Bizim insanımız kebaptan vazgeçemez. Zaten bizim balık kültürümüz yok. Balığı çok kimse yemez burada ama et denilince akla Gaziantep gelir” diye konuştu.

    Balık tezgahları doldu, ilgi az

    Kebap diyarı Gaziantep’te balık kültürünü oluşturmak isteyen balıkçılar ise, tezgahlarını baraj ve göllerde yakalananlardan her tür ve cinsten balıklar ile donattı. Dolu tezgahlara rağmen rağbet görmediklerini belirten balıkçılar, balığın daha lezzetli ve sağlıklı olduğunu kaydetti. Balığa rağbetin olmamasındaki en büyük etkenin de kebap alışkanlığı olduğunu kaydeden balıkçı Nejdet Öğümsöğütçü, “Sezon yeni açıldı. Fiyatlar uygun. Havalar sıcak gittiği için milletin aklına daha gelmiyor. Yeni kurbandan çıktık, milletin evinde eti var. Bir de Gaziantepliler ete, tavuğa düşkündür. İnsanlar yeni yeni alışıyor balığa. Kebabı fazla yediğinde rahatsız olursun ama balıktan rahatsız olmazsın. Kebabı, ızgarası, fırını oluyor. Müşterilerine tarifini de veriyoruz” dedi.

    Balığın kilosunun 7 ile 70 TL arasında değiştiğini belirten Nejdet Öğümsöğütçü, nadir de olsa sattığı balık türünün hamsi olduğunu söyledi.

    9 kilogramlık yayın balığı 180 TL’ye satıyor

    Adıyaman’ın Kahta ilçesinde yakaladığı 9 kilogramlık yayın balığını 180 TL’ye sattığını belirten Hayri Taşkın, satışların az olmasından yakındı. Fiyatların pahalı olmadığını vurgulayan Taşkın, “Sezon yeni başladı. Beklediğimiz ilgi yok. Fiyatlar da pahalı değil. Satabildiğimiz nadir balıklardan biri de palamut. Balık almak isteyen de palamuda yöneliyor. Diğer balıklarımız tezgahta kalıyor. Bizim Gaziantep insanı ise kırmızı etten vazgeçmiyor. Zaten biz de vazgeçmesini istemiyoruz. Ama tavuk yiyeceğine balık yemesini tavsiye ediyoruz. Tavuk 10 TL, balık da 10 TL. Hem daha sağlıklı oluyor. Balığın da kebabı, buğulaması, ızgarası yapılıyor. İstersen çorbasını bile yaparsın. Ama bizim insanımız balığa daha alışmamış” dedi.

    Balıkçılar yine de umutlu

    Taşkın, son 3-4 yıldır Gaziantep insanının balığa alışmaya başladığı vurguladı. Balık kültürünün yaygınlaşmasından umutlu olduklarını belirten Taşkın, “Bundan 3-4 yıl öncesini göz alırsak, bugünkü kadar tüketim yoktu. Bugün yeterli değil ama, önceki yıllara göre tüketim artıyor. En azından haftada 2 defa balık yenilmesini tavsiye ediyoruz” ifadelerini kullandı.

    Müşteri Cebbar Berdan ise balık fiyatlarını pahalı bulduğunu söyledi. Kebaptan vazgeçmeyeceğini de vurgulayan Berdan, “Balık halini geziyorum. Çinekop, istavrit ya da hamsiye bakıyorum. Fiyatlarını pahalı buldum. Ben kebabı da severim, balığı da severim. Balığın kızartmasını, mangalda pişirmesini severim. Kebabın yeri ayrı balığın yeri ayrı. İkisinden de vazgeçmem” diye konuştu.

    Gaziantep’in gastronomi kenti olduğunu hatırlatan balıkçılar, Gaziantep mutfağının balığa da bir an önce alışarak, balık kültürüne de sahip çıkılmasını umut ettiklerini söyledi.