Etiket: Kaybediyor”

  • Hepatit’ten her yıl 1,4 milyon kişi hayatını kaybediyor

    Mersin Halk Sağlığı Müdürü Dr. Aytekin Kemik, hepatitin ciddi bir halk sağlığı problemi olduğunu belirterek, “Hepatit, en basit anlamıyla karaciğerin iltihabıdır ve pek çok nedene bağlı oluşabilir. Hepatit B, C ve D kronik karaciğer hastalıklarına yol açmaktadır. Dünyada yılda 1,4 milyon insanın bu virüs tiplerine bağlı hastalıklardan öldüğü tahmin edilmektedir. Dünyada her 3 kişiden birinin hepatit B ile 185 milyondan fazla kişinin ise hepatit C ile enfekte olduğu tahmin edilmektedir” dedi.

    Dünya Hepatit Günü dolayısıyla açıklama yapan Halk Sağlığı Müdürü Dr. Aytekin Kemik, Dünya Sağlık Örgütü tarafından bu yıl temanın ’hepatiti bilin, şimdi harekete geçin’ olarak belirlendiğini söyledi. Hepatitin karaciğer iltihabi olduğunu ve pek çok nedene bağlı olarak oluştuğunu kaydeden Kemik, bu nedenlerin başında viral enfeksiyonlarının geldiğini dile getirdi. Viral hepatitlere sebep olarak farklı hepatit virüs tiplerinin bulunduğunu vurgulayan Kemik, “Bunlar A,B,C,D ve E olarak ayrılır. Bunlardan hepatit B, C ve D kronik karaciğer hastalıklarına yol açmaktadır. Dünyada yılda 1,4 milyon insanın bu virüs tiplerine bağlı hastalıklardan öldüğü tahmin edilmektedir. Hepatit A kontamine su ve besinlerle salgınlara yol açabilen, kötü hijyenik koşullardan dolayı kolaylıkla bulaşabilen bir hastalıktır. Çocukluk çağlarında hafif belirtilerle geçirilen Hepatit A enfeksiyonu, ileri yaşlarda daha ağır seyretmekte ve şiddetli karaciğer hastalığı ile ölümlere yol açabilmektedir. Ülkemizde hijyen kurallarına ve temizlik koşullarına uyum, temiz su kaynaklarına ulaşımın artışı ve sosyo-ekonomik koşullarla ilgili diğer göstergelerin iyileşmesi ve 2012 yılı sonu itibariyle başlayan hepatit A aşı uygulamaları sonucunda 2012 yılında 3 bin 624 olan vaka sayısı 2015 yılında 707’ ye ve 2012 yılında yüz binde 4,8 olan hastalık görülme sıklığı da 2015 yılında yüz binde 0,9 ’a düşmüştür. Halen Ülkemizde çocuklara 18. ve 24. ayda, risk grubundaki kişilere de en az 6 ay ara ile 2 doz halinde sağlık kuruluşlarımızda ücretsiz olarak hepatit A aşısı yapılmaktadır” şeklinde konuştu.

    “Dünyada her 3 kişiden biri hePatit B ile enfekte”

    Hepatit B ve C virüslerinin uzun vadede kronik karaciğer hastalığı, siroz ve karaciğer kanserine yol açabildiğinin altını çizen Kemik, “Dünyada her 3 kişiden birinin hepatit B ile 185 milyondan fazla kişinin ise hepatit C ile enfekte olduğu tahmin edilmektedir. Hepatit B virüsü enfekte kan ve kan ürünleri, cinsel ilişki ve enfekte anneden yenidoğan bebeğe bulaşma şeklinde kişiden kişiye yayılır. Hepatit C virüsü bulaşma yolları, Hepatit B virüsü bulaşma yolları ile benzer olmakla birlikte esas olarak enfekte kan ve kan ürünleri ile doğrudan temas yoluyla yayılır. Ancak enfekte kan ile temas etmiş diğer vücut sıvıları da bulaşma açısından kaynak olabilir. Tek eşli çiftlerde cinsel yolla bulaşma nadir görülür. Hepatit B ve C, kontrol edilmemiş kan ve kan ürünlerinin transfüzyonuyla, sterilize edilmemiş cerrahi malzemelerin kullanıldığı tıbbi ya da diş müdahaleleriyle, kullanılmış enjektör paylaşımıyla, tıraş bıçağı, diş fırçası gibi eşyaların paylaşımıyla, sterilize edilmemiş araçlarla dövme, akupunktur ya da vücut takılarının uygulanmasıyla, hepatit B ve C taşıyıcılarının aile içi temasıyla, anneden bebeğe doğumda ve sonrasında ve güvenli olmayan cinsel ilişkiyle bulaşır” diye konuştu.

    “Hepatit B virüsünden korunmanın en etkili yolu aşıdır”

    Hepatit B virüsünden korunmanın en etkili yolunun aşı olduğunu ifade eden Kemik, açıklamasını şöyle sürdürdü:

    “Hepatit B aşısı güvenli ve etkili bir aşıdır. Ülkemizde, Hepatit B aşısı bebeklere ilk doz doğumda olmak üzere 1 ve 6 aylıkken ve risk grubunda olan kişilere de 0, 1 ve 6 ay şeklinde 3 doz ücretsiz olarak sağlık kuruluşlarımızda uygulanmaktadır. Hepatit C virüsüne karşı aşı henüz bulunmamaktadır, ancak tedavisi mevcuttur. Aşı dışında bulaşma yoluna ilişkin koruma önlemleri ön plandadır. Ülkemizde, Genişletilmiş Bağışıklama Programı içinde yer alan Hepatit B Kontrol Programı kapsamında 1998 yılında hepatit B aşısı rutin aşı takvimine eklenmiştir. 2005-2008 yılları arasında ise okullarda destek aşılamaları yapılmıştır. 1990 yılında 5 yaş altı 370 vakamız varken, 2015 yılı itibariyle bu sayı 20’ye düşmüştür, ayrıca 5 yaş altı çocuklarda akut hepatit B hastalığı sıklığı 1990 yılında yüz binde 6,2 iken, 2015 yılında yüz binde 0,3 olarak gerçekleşmiştir. Genişletilmiş Bağışıklama Programında yer alan, 5 yaş altı çocuklarda akut hepatit B hastalığı sıklığı, en az yüz binde 1’in altına düşürülmesi hedefine ise 2009 yılında ulaşılmıştır ve bu hedef halen sürdürülmektedir. Hepatit D virüsü, hepatit B virus enfeksiyonu olan kişilerde hastalığa yol açar. Hepatit B’nin yokluğunda enfeksiyon yapamaz. Fakat hafif seyreden hebatit B enfeksiyonunu daha ağır ve hızlı seyreden bir hastalığa dönüştürebilir. Hepatit D kan ve kan ürünleri temasıyla, kas içi veya damar içi enjeksiyonlarla, deri ve mukoza yoluyla ve cinsel yolla bulaşabilir. Hepatit E virüsü fekal-oral yol ile bulaşır, vahşi ve evcil hayvanlarda bulunur ve akut enfeksiyona yol açar. Erişkinlerde çocuklardan daha sık görülür. Gebelikte geçirildiğinde hepatit E hastalığı daha ciddi seyreder. Özellikle gebelerde son 3 aylık dönemde düşük, erken doğum, ciddi karaciğer yetmezliği ile ölüm riskinin artmasına sebep olabilir. Hepatit E virüsünün spesifik bir tedavisi ve aşısı yoktur. Hepatitde bilgilenme ve korununma çok önemli olup, aile sağlığı merkezlerimizde hepatit testleri ve hepatit A, hepatit B aşısı çocuklara ücretsiz olarak yaptırabilirler.”

  • Hava Kirliliğinden Türkiye’de Her Yıl 7 Bin İnsan Hayatını Kaybediyor

    Türk Toraks Derneği tarafından bu yıl 19’uncusu düzenlenen “19. Yıllık Kongresi” Antalya’nın turizm bölgesi Belek’te gerçekleştiriliyor. Türk Toraks Derneği Hava Kirliliği Görev Grubu adına konuşan Doç. Dr. Haluk Çalışır, Türkiye’de hava kirliliğe bağlı olarak her yıl 7 bine yakın kişinin hayatını kaybettiğini açıkladı. Çalışır, kömürlü termik santrallere bağlı olarak 2 bin 800 kişinin hayatını kaybettiğini açıkladı.

    6-10 Nisan tarihleri arasında Sueno Deluxe Otel’de gerçekleştirilen kongrenin bu yılki sloganları arasında “Birlikte daha güçlüyüz” teması ve “Şiddete Hayır!” sloganları yer alıyor. Kongreye, Göğüs Hastalıkları alanından yaklaşık 1500’ü aşkın hekimin katıldığı bildirildi. Son gelişmelerin ele alındığı kongrede 81 oturum gerçekleştirilecek. Kongreye yurtiçinden ve yurtdışından 400’ü aşkın konuşmacı ve oturum başkanı katılacak. Kongre kapsamında düzenlenen basın toplantısında konuşan Türk Toraks Derneği Başkanı Prof. Dr. Arzu Yorgancıoğlu, Türk Toraks Derneği’nin 24 yıllık geçmişi ile alanında alanından en çok üyeye sahip olduğunu ifade etti.

    KAMPANYA 21 MİLYON KİŞİYE ULAŞTI

    Tıp biliminin tüm bilimsel ve teknolojik gelişmelerden yararlanarak hızla gelişmekte ve değişmekte olduğunu aktaran 19. Yıllık Kongre Başkanı Prof. Dr. A. Berna Dursun ise, “Derneğimizin en önemli hedeflerinden biri yetişen yeni nesil ile birlikte tüm meslektaşlarımız için bilimsel ortam yaratmak ve güncel bilgi aktarımında bulunmaktır. Üye sayımız 5 bin kişiye ulaştı. Hastalığa oluşturan nedenlerin nedenlerini sorgulamaya çalışıyoruz. İlk gün toplumda şiddet toplumu olduğumuzu sorguladık. Çeşitli konularda sorgulamalarımız devam edecek. Neden bu kampanyayı yapmak istedik? Bugüne kadar kampanyaya 21 milyon erişim olmuş” diye konuştu.

    EN SIK RASTLANAN ALERJENLER EV TOZU AKARLARI İLE ÇİMEN POLENLERİ

    Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Öğr. Üyesi Prof. Dr. Füsun Yıldız, Türkiye’de astım hastalarının klinik özelliklerini belirlemek amacıyla 14 farklı merkezden 1400 astım hastasının katılımı bir çalışma yaptıklarını kaydetti. En sık rastanan allerjenlerin ev tozu akarları ile çimen polenleri olduğunu aktaran Yıldız, “ Hastalık başlangıç yaşı 40 üzerinde olan astımlı hastaların (geç başlangıçlı astım) vücut kitle indeksi daha yüksekti yani daha şişmandı ve alerjik olmayan astım hastalık özelliği taşıyordu. Coğrafi bölgeler açısından astımlı hastalar değerlendirildiğinde allerji oranı en yüksek bölgeler Karadeniz ve Marmara bölgesi olarak bulundu. Hastalık kontrol düzeyi karşılaştırıldığında ise en yüksek kontrol oranı Marmara ve İç Anadolu bölgesinde yaşayan hastalarda saptandı” diye aktardı.

    SOMA ARAŞTIRMASI

    TTD Mesleki ve Çevresel Akciğer Hastalıkları Çalışma Grubu adına bilgi veren Prof. Dr. Peri Arbak 13 Mayıs 2014 tarihinde gerçekleşen ve 301 kişinin ölümüyle sonuçlanan toplu karbon monoksit zehirlenmesi faciasıyla ilişkili olarak Türk Toraks Derneği’nin çalışmaları hakkında bilgi verdi. Maden faciasının sonuçlarına ilişkin bir dizi toplantı yaptıklarını aktaran Arbak, “Bu toplantılar öncelikle Manisa, Zonguldak ve Muğla’da gerçekleştirildi. Soma faciasından kurtulan ve Soma Devlet Hastanesi’ne başvuran 90 işçinin sağlık kayıtları incelendiğinde kaza alanından hastaneye başvuru süresi uzadıkça karbonmonoksit zehirlenmesine bağlı morarma, baş ağrısı, bilinç bulanıklığı, çarpıntı, bulantı, görme bozukluğu, nefes darlığı belirtilerinin anlamlı oranda arttığı gözlendi” diye konuştu.

    “İŞÇİLERİN YARISINA YAKIN BİR ORANINDA SOLUNUMSAL SEMPTOMLAR MEVCUTTU”

    Araştırma sonucunda maden ocaklarında işçileri gaz zehirlenmesinden koruyacak önlemlerin alınmadığını ileri süren Arbak, “Bir yıl sonunda Soma Devlet Hastanesi’ne gelen ve kazadan kurtulmuş 39 gönüllü işçi üstünde yapılan çalışmada işçilerin yarısına yakın bir oranında solunumsal semptomlar mevcuttu ve yaklaşık üçte birinde pnömokonyoz (tozlu akciğer) ile uyumlu radyolojik bulgular izlendi” dedi.

    “MUAYENE SÜRELERİ 20 DAKİKANIN ALTINDA OLMAMALIDIR”

    Türk Toraks Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Oğuz Kılınç ise göğüs hastalıklarının ideal muayene süresinin azlığına dikkat çekerek şöyle konuştu: “Kısa sürelerin, tanı ve tedavide hatalara, sağlıkta şiddete yol açma potansiyeli mevcuttur. Otomatik randevu sistemi ile ayarlanan ve çoğu hastanede 2 dakikaya kadar düşen muayene süreleri, hasta hekim arasındaki iletişimi bozan, hekimleri stres altında bırakan, teşhis ve tedavide hatalara yol açan, gereksiz tetkik ve tedavilere sebep olan bir uygulama olarak karşımızda durmaktadır. Ülkemizde çoğu sağlık kuruluşundaki randevu sistemleri ile verilen 2-10 dakika arasındaki sürelerin araştırmamız sonucunda yeterli olmadığı görülmüştür. Şu an mevcut olan süreler hasta muayenesi için gerekli olandan çok uzaktır. Süre 20 dakikanın altında olmamalıdır.

    TÜRKİYE’DE 7 BİN,DÜNYADA 7 MİLYON KİŞİ HAVA KİRLİLİĞİNE BAĞLI OLARAK HAYATINI KAYBEDİYOR

    Türk Toraks Derneği Hava Kirliliği Görev Grubu adına konuşan Doç. Dr. Haluk Çalışır ise Türkiye’de hava kirliliğinin haritasını paylaştı. Dünyada her yıl 7 milyon insanın hava kirliliğine bağlı olarak hayatını kaybettiğini ifade eden Çalışır, “Türkiye’de 7 bine yakın kişi hava kirliliği sonucunda oluşan hastalıklardan hayatını kaybetmekte. Kömürlü termik santraller bağlı ortaya çıkan 2800 kişinin öldüğü tahmin ediliyor. Kömürlü termik santrallerin hayata geçmesi halinde tehlike büyük bir noktaya ulaşacaktır. Kömürlü termik santral bize ölüm getirir” diye konuştu.

    Dünya Sağlık Örgütü tarafından de her yıl yaklaşık 7 milyon insanın iç ve dış ortam hava kirliliğine bağlı gelişen bir hastalık nedeniyle hayatını kaybettiğini aktaran Çalışır, “Muş, Iğdır, Siirt ve Bolu havası en kirli illerimizdir. Türkiye’de bir milyondan fazla nüfusa sahip illerimizde yaşayan yurttaşlarımızın tamamı yıl boyu izin verilen normal limitlerin çok üzerinde partikül maddeye maruz kalmaktadır. Yapılan bilimsel araştırmalar Türkiye’de var olan kömürlü termik santrallerin 2.876 insanımızın erken ölümüne, 4.311 insanın hastaneye yatmasına, pek çoğu çocuklarda olmak üzere 800.000 kez astım atağı gelişmesine ve her 100 insanımızdan yaklaşık 2’sinin doğrudan ölümüne neden olduğuna işaret etmektedir” diye konuştu.

  • Kolon Kanserinden Her Yıl 500 Bin Kişi Hayatını Kaybediyor

    Dünyada her yıl 500 bin kişinin yaşamını yitirmesine neden olan kolon kanseri, en sık görülen 3’üncü kanser türü olarak sağlığı tehdit ediyor. Mersin Halk Sağlığı Müdürü Dr. Aytekin Kemik, 50 yaşı geçen herkesin iki yılda bir test yaptırmasını önerdi.

    Halk Sağlığı Müdürü Dr. Kemik, yazılı bir açıklama yaparak, halkı kolon (kalın bağırsak) kanserine karşı uyardı. Dünyada her yıl yaklaşık bir milyon kişiye kolon kanser tanısı konulduğunu belirten Dr. Kemik, 500 bin hastanın ise kolon kanseri nedeniyle yaşamını kaybettiğini bildirdi.

    Kolon kanserinin Türkiye’de tüm kanserler içerisinde görülme sıklığının yüzde 7-8 civarında olduğunu ifade eden Kemik, “Erkeklerde ve kadınlarda eşit oranda görülen kolon kanseri, bütün kanserler içerisinde en sık görülen 3’üncü kanser tipidir. Yaşam boyu görülme sıklığı yüzde 2,5 civarındadır. Kolon kanserinin yüzde 90’ından fazlası 50 yaşın üzerindeki insanlarda görülmektedir. Erken teşhisi halinde yüzde 90 oranında tedavi edilebilmektedir. Türkiye Kanser Önleme ve Taramaları 2014 raporuna göre, 2014 yılında 25 bin yeni kolon kanseri vakası görülmüştür” dedi.

    “KOLON KANSERİNİN TESPİTİNDE TEK YOL TARAMA TESTLERİ”

    Kolon kanseri ve belirtileri ile ilgili de bilgi veren Kemik, kolon tümörlerinin yavaş büyüdüğünü, bu nedenle erken safhalarda kolon kanserinin herhangi bir belirti göstermeyebildiğini ifade etti. Belirtileri fark edilecek düzeye geldiğinde ise hastalığın ileri evreye taşınmış olabildiğine dikkat çeken Kemik, “Bu nedenle erken dönemde kolon kanserinin tespitinde tarama testleri çoğu zaman tek yol olarak görülmekte, taramalar kolaylıkla dışkıdan bakılan ve aile hekimlerinden ücretsiz olarak temin edilebilen bir test ile yapılabilmektedir” ifadelerini kullandı.

    Mersin’de 50-70 yaş arası tüm erkek ve kadınların, aile hekimlerinden talep etmeleri halinde bu testleri ücretsiz yaptırabildiklerini belirten Kemik, şöyle devam etti: “50-70 yaş aralığındaki vatandaşlarımızın iki yılda bir test yaptırması tavsiye edilmektedir. Vatandaşlarımızın aile hekimlerine müracaat ederek kolon kanserine yönelik taramalarını sevdikleriyle geçirecekleri güzel, huzurlu ve sağlıklı günler adına talep etmelerini öneriyoruz.”

    Dr. Kemik, kolon kanserinin belirtilerine ilişkin de şunları kaydetti: “Dışkılama alışkanlıklarında değişiklik, ishal ve kabızlık olması, dışkıda bulaşmış kan görülmesi veya dışkının katran gibi siyah bir renk alması, dışkı çapının incelmesi, genel mide yakınmaları (şişkinlik, gaz, ağrı ve kramplar), sıklaşmış gaz ağrıları, bağırsakların dışkılama sonunda tamamen boşalamamış gibi olma hali, nedeni bilinmeyen kilo kaybı, uzun süre halsizlik gibi belirtilerin görülmesi halinde kolon kanserinde şüphe edilmesi gerekmektedir.”

  • Prof. Dr. Elmacı: “23 Saniyede Bir Kişi Kafa Travmasından Hayatını Kaybediyor’’

    Memorial Şişli /Ataşehir Hastaneleri Beyin Sinir ve Omurilik Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. İlhan Elmacı, dünyada 7 saniyede bir kafa travması meydana geldiğini, 23 saniyede bir ise bir kişinin kafa travmasından hayatını kaybettiğini belirtti.

    Memorial Hizmet Hastanesi’nde 2.’si düzenlenen “Nöroanestesi ve Nöroyoğunbakım” konferansında kafa travmaları, ortaya çıkan hasar ile teşhis ve tedavi yolları ele alındı. Beyin cerrahi, nöroloji, radyoloji ve anestezi uzmanlarının bir araya geldiği konferansta konularının uzmanı doktorlar bilgi alış verişinde bulundu.

    ’’DÜNYADA 7 SANİYEDE BİR KAFA TRAVMASI MEYDANA GELİYOR’’

    Kafa travmalarının toplumsal bir sorun olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirten Memorial Şişli/Ataşehir Hastaneleri Beyin Sinir ve Omurilik Cerrahi Bölüm Başkanı Prof. Dr. İlhan Elmacı, istatistiklere göre dünyada 7 saniyede bir kafa travması meydana geldiğini, 23 saniyede bir ise bir kişinin bu travmalara bağlı olarak hayatını kaybettiğine dikkat çekti. Türkiye’de kafa travmalarını en fazla trafik kazalarında görüldüğünü vurgulayan Prof. Dr. Elmacı, “Ülkemizde yılda 110 bin trafik kazası olduğu hesaplanıyor. Bu kazalarda 5 bin kişi hayatını kaybediyor.Bunların önemli bir kısmında kafa travmasının söz konusu olduğunu biliyoruz. Kafa travmasını önlemek adına ciddi önlemler almak gerekir. Kafa travması yaşandıktan sonra ilk yardımın uygun şekilde yapılması ve tedavilerin planlanması gerekir. Çocuklarda kafa travmalarını daha ciddi şekilde takip etmemiz gerekiyor. Kendi durumunu ifade edemediği için çocuklarda gözlem süresinin daha uzun, müşahedenin daha yakından yapılması, ailelerin de bu konuda bilgilendirilmesi kafa travması geçirmiş çocuklarının takibini yapabilmeleri bakımından önemlidir’’ diye konuştu.

    ’’KAFA TRAVMASI GEÇİREN ÇOCUKLARA KESİNLİKLE KANI SULANDIRAN ASPİRİN GİBİ İLAÇLAR VERİLMESİN’’

    Motorlu araç kullananların yanı sıra çocuklar ve yaşlılarda düşmelere bağlı olarak meydana gelen kafa travmalarına dikkat çeken Memorial Şişli Hastanesi Beyin Sinir ve Omurilik Cerrahisi Bölümü’nden Prof. Dr. Gökhan Akdemir, gereksiz tomografi çekilmemesi gerektiğinin altını çizdi. Akdemir tomografinin teşhiste önemli bir adım olduğunu ancak içerdiği radyasyondan dolayı kullanılacağı zamanın iyi belirlenmesi gerektiğini dile getirerek, “Kafa travmalarını hafif, orta ve ağır olarak üçe ayırıyoruz. Orta ve ağır travmalarda tomografi çekilmesi kaçınılmazdır. Hafif travmalarda tomografi çekilmesini özellikle aile yakınları, anne ve babalar çok istiyor. Hafif kafa travmalarında tomografi kullanılmasını doğru bulmuyoruz. Özellikle çocukluk döneminde çekilen tomografi çocuğun radyasyon alması sonucu ilerleyen dönemde farklı hastalıkların oraya çıkmasına neden olabilecektir. Kafa travması geçiren kişi yürüyor, eli ayağı oynuyor ve sara nöbeti geçirmiyorsa ailelerin tomografi çekilmesi konusunda çok ısrarlı olmamaları hatta çekilmesi istenilen tomografilerde bunu sorgulamaları gerekiyor” dedi.

    Prof. Dr. Akdemir kafa travmalarında kullanılan ağrı kesici ilaçlara da dikkat çekti. Aspirin gibi kan sulandırıcı ağrı kesicilerin kullanılmasının tehlikeli olduğunu hatırlatan Akdemir içeriğinde parasetemol bulunan ağrı kesicilerin alınması ya da hiç ağrı kesici kullanılmamasını söyledi.

    “KAFA TRAVMASI, YOĞUNLUK AÇISINDAN TÜMÖR HASTALIKLARININ ÖNÜNE GEÇEBİLİR’’

    Nöroanestesi ve Nöroyoğunbakım günleri konferansında konuşan Memorial Hizmet Hastanesi Beyin Sinir ve Omurilik Cerrahi Bölümü’nden Uz. Dr. Ramazan Sarı, kafa travmalarının yoğunluk açısından tümör hastalıklarını geçeceğini belirtti. Sarı, kafa travmalarında şuur kaybının önemli olduğunu ifade ederek, ” Özellikler çocuklarda en çok merak edilen kusma konusudur. Kafa travmalarından sonra bir kez yaşanan kusmanın çok önemi yoktur. Özellikle tekrarlayan, durmayan şuur kaybına ile birlikte giden kusmalar ciddiye alınmalıdır. Bunun dışında gözlerde kayma, sara hastaları gibi vücutta kasılma gibi durumlar oluşması, belirgin şişlik olması halinde mutlaka bir beyin cerrahının bulunduğu sağlık merkezine başvurulması gerekir’’ dedi.

    KAFA TRAVMASINDA GİDİLEN MERKEZ ÖNEMLİ

    Kafa travmalarından hemen sonra gidilecek sağlık merkezini her zaman seçme şansı olmadığını vurgulayan Memorial Hizmet Hastanesi Anesteziyoloji ve reanimasyon uzmanı Dr. Sedef Tavukçu Özkan,” Kafa travmalarında önemli olan ilk merkeze ulaşılmasıdır. Ciddi bir travma söz konusu ise o zaman daha çok bu konuyla spesifik olarak ilgilenen merkezle ulaşmakta sağ kalım açısından çok önemli farklar var. Zamanlama, doğru tedavi, doğru algoritmik yaklaşım çok önemli. Bu hasta grubunda ilk müdahale yapıldıktan sonra bu merkezlere gitmenin önemi tartışılmaz’’ ifadelerini kullandı.

  • “Türkıyede Haber Programları Kan Kaybediyor”

    “1. Ulusal Medya ve Haber Sempozyumu”nda konuşan İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Gökmen Karadağ, “Haber programlarının Türkiye’deki erozyonu çok daha dramatik olmakta ve bu durum TV haberciliğinde ciddi bir nitelik sorunu oluşturmaktadır” dedi.

    İstanbul Aydın Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin düzenlediği “1. Ulusal Medya ve Haber Sempozyumu”nda konuşan Yrd. Doç. Dr. Gökmen Karadağ Türkiye’de haber programlarının kan kaybettiğini ve bununda TV haberciliğinde nitelik sorunu yarattığını söyledi.

    Televizyon programları içinde haber programları, demokrasi ve kamusal alan konularıyla yakın ilişkisi olduğunu belirten Yrd. Doç. Dr. Gökmen Karadağ, “Ancak haber programlarının giderek haber konuşma/tartışma programlarına dönüşmesi ve yayın akışlarındaki payının azalması TV haberciliğinde nitelik sorunlarını da beraberinde getirmektedir” şeklinde konuştu.

    Konuşmasında Türkiye’de haber programlarının yok olduğunun altını çizen Yrd. Doç. Dr. Karadağ, “Şu anda Türkiye’de en çok izlenen beş büyük TV kanalında tek bir haftalık haber program bile yayımlanmamaktadır. Bu beş kanal içerisinde sadece Kanal D’de haftalık yayınlanan ve 5N1K ve Genç Bakış adlı programlar mevcuttur. Ancak onlar da bir muhabir ekibinin yerinde derlediği haberler ve dosyalardan oluşan haber programlarından ziyade haber konuşma/tartışma diyebileceğimiz türe yakındır. Popüler eğlence kanalları olarak niteleyebileceğimiz bu beş büyük kanalın haricinde haber kanalllarında da durum pek farklı değildir. Üç haber kanalının da yayın akışlarında daha çok haber konuşma/tartışma programları yer almaktadır” dedi.

    “Haber programlarının Türkiye’deki erozyonu çok daha dramatik olmakta ve bu durum TV haberciliğinde ciddi bir nitelik sorunu yaratmaktadır” diyen Yrd. Doç. Dr. Gökmen Karadağ konuşmasını şöyle sonlandırdı: “Türkiye’de TV haber programcılığı bu gidişle adeta tükenmekte olan el sanatlarına benzemektedir. Bunda ekonomik nedenler, siyasi nedenler ve habere erişimi anındalaştıran kolaylaştıran teknolojik nedenler ve yeni medya rol oynamaktadır. TV haber programlarının varlığı ve güçlü yayınlar çıkarması kanalların haber merkezlerini de dolaylı yoldan etkilemektedir. Güçlü haber programları olan kanalların genellikle haber merkezleri de güçlü durmakta ve özel haber yapma iştahları yükseltmektedir.”