Etiket: Karnındaki

  • Dünyada 40 Hastanın Yakalandığı Kanseri Karnındaki Bebeğiyle Birlikte Yendi

    Samsun’da 6 aylık hamile bir hasta, dünya tıp literatüründe bugüne kadar 40 hastanın yakalandığı kanseri karnındaki bebeğiyle birlikte yendi.

    İdrarda kanama şikayetiyle Medical Park Samsun Hastanesi Üroloji Kliniği’ne başvuran 26 yaşındaki Müge Pirdal’ın yapılan tetkikler sonucunda idrar torbasında tümör olduğu tespit edildi. Mesane kanseri teşhisi konan 6 aylık hamile hastanın bebeğine zarar vermeden tümörün nasıl temizlenebileceği ile ilgili çalışmalara hemen başlandı. Genç anne adayını operasyonaalan doktorlar, bu zamana kadar dünyada genç hamileler arasında 40 hastada rapor edilen tümörü, endoskopik yöntemle temizleyerek anne ve bebeğini sağlığına kavuşturdu.

    Medical Park Samsun Hastanesi Üroloji Kliniği, dünyada nadir gözüken operasyonlardan birine ev sahipliği yaptı. 26 yaşında 6 aylık gebeliği olan Müge Pirdal’ın kliniklerine idrardan kan gelmesi şikayetiyle başvurduğunu belirten Yrd. Doç. Dr. Hamit Öztürk, yaşanan süreci şöyle anlattı: “Yapılan değerlendirmede hastanın idrar torbasında tümöral oluşum gözlenmesi üzerine kliniğimize yatırılmasına karar verdik. Anne adayı 6 aylık gebe olduğu için gebelik sonuna kadar operasyonun bekletilmesi, bebeğin yaşamını tehdit edebileceği gibi tümörün de yayılmasına neden olabilirdi. Gebelik sırasında tümör oluşumu dünyada nadir vakada bildirilmişti. Hem anne hem de bebeğe zarar gelmeden operasyon yöntemleri değerlendirilip spinal anestezi ile tümöral oluşuma müdahale etme kararı alındı. Hastaya narkoz verilmeden ‘spinal anestezi’ ile belden uyuşturularak, herhangi bir kesi yapmadan idrar kanalından girilerek kanserli alan tamamen kazınarak temizlendi. Hastamız hamileliğinde herhangi bir sorun olmadan sorunsuz bir şekilde taburcu edildi. Kontrollerine devam etmekteyiz.”

    “LİTERATÜRDE GÜNÜMÜZE KADAR YAKLAŞIK 40 OLGU BİLDİRİLMİŞTİR”

    Mesane kanserleri hakkında bilgi veren Medical Park Samsun Hastanesi Üroloji Kliniği’nden Yrd. Dr. Abdullah Açıkgöz, “Mesane kanseri 60-70 yaş arası erkeklerde görülen en yaygın kanserlerden birisidir. Genç hamile bayanlarda görülmesi nadirdir. Literatürde günümüze kadar yaklaşık 40 olgu bildirilmiştir. Mesane tümörlerinin tedavisinde ilk olarak endoskopik yöntem ile tümör dokusu çıkarılmakta ve patoloji sonucuna göre hastalar evreleme yapılarak tedavileri planlanmaktadır. Mesane tümörü olan hastaların tedavileri kadar takipleri de önemlidir. Hastamız için sevindirici olan erken evrede tespit edilmiş olması ve bebeğine sağlıklı bir şekilde kavuşacak olmasıdır” diye konuştu.

    “ÇOCUĞUMU KAYBETMEKTEN ÇOK KORKTUM”

    Ameliyatla sağlığına kavuşan Müge Pirdal ise yaşadığı sevinci şu sözlerle dile getirdi: “Çocuk sahibi olacağımız için çok sevinmiştik, 6 ay sonra mesane tümörü olduğumu öğrendim. Çocuğumu kaybetme korkusu ve geçirdiğim hastalık çok kötü günler yaşamamıza neden oldu. Doktorlarım ilk günden korkulacak hiç bir şey olmadığını, beni ve çocuğumu sağlıklı bir şekilde hastaneden taburcu edeceklerini söylediler. Şu an her şey yolunda ve hamileliğime sağlıklı bir şekilde devam ediyorum. Benden hiçbir zaman desteklerini ve güler yüzünü esirgemeyen doktorlarım Yrd. Doç. Dr. Hamit Öztürk, Yrd. Doç. Dr. Abdullah Açıkgöz ve tüm Medical Park Samsun Hastanesi çalışanlarına teşekkür ederim.”

  • Karnındaki Şekil Bozukluğundan Bir Günde Kurtuldu

    Eski ameliyat yerinde dev fıtık gelişen obez ve şeker hastası kadın, kapalı yolla yapılan ameliyatla karnındaki şekil bozukluğundan bir günde kurtuldu.

    Batman’da yaşayan Ayten İpek (49)’in iki yıl önce geçirdiği açık apandisit ameliyatı sonrası gelişen 20X25 santimlik ameliyat fıtığı, özel bir hastanede yapılan kapalı yöntem ameliyatı ile başarılı bir şekilde tedavi edildi. İki yıl önce açık yöntemle apandisit ameliyatı olan Ayten İpek isimli hasta, geçirdiği açık ameliyattan birkaç ay sonra ameliyat yerinde şişlik fark ettiğini ve bu şişliğin giderek büyüdüğünü ifade etti. İpek, yürüdüğünde, merdiven çıktığında, öksürdüğünde ve ıkındığında karnının sağ yarısında beliren bu şişliğin zamanla giderek büyüdüğünü ve 25 santime ulaştığını söyledi. Başvurduğu diğer sağlık merkezlerinde obez ve diyabetik hastası olduğu için ameliyat yapılmak istenmediğini ve devamlı ağrı kesici ilaçlarla tedavi edilmeye çalışıldığını belirten hasta, son zamanlarda neredeyse karnının yarısının buraya toplandığını, karnının şeklinin bozulduğunu, oluşan şişliğin sertleşmeye başladığını ve zaman zaman bulantı kusma gibi şikayetlerinin eklendiğini, son bir aydır doğru dürüst tuvalete de çıkamadığını ifade etti.

    Tavsiye üzerine Batman’da bir özel hastaneye başvurduğunu dile getiren Ayten İpek, Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Tahir Atun tarafından yapılan kısa bir değerlendirme sonrası hastaneye yatırıldığını, önce şekerinin düşürüldüğünü ertesi gün de ameliyatının gerçekleştirildiğini söyledi. İpek, karnındaki fıtıktan ve şekil bozukluğundan kurtulduğunu belirterek “Ameliyattan dört saat sonra yemeğimi yedim, ağrım diğer ameliyatlarıma göre az oldu. Ameliyat izim ise görünmüyor. Bu bizim için bir nimet, emeği geçen herkese teşekkür ederim” dedi.

    Bu tür ameliyatların üst düzey merkezlerde gerçekleştirildiğini belirten Op. Dr. Tahir Atun, “Artık bu tür ameliyat için halkımızın büyükşehirlere gitmesine, maddi ve manevi sıkıntı çekmesine gerek yok. Gayet rahat ve konforlu bir şekilde hastanemizde bu tür ameliyatları gerçekleştiriyoruz. Burada bir başka önemli husus da kapalı ameliyat olmanın ne kadar önemli olduğudur. Hastamız eğer apandisit ameliyatını açık değil de kapalı olsaydı bu durumu yaşamayacaktı. Bu da son derece önemli bir husustur” diye konuştu.

  • Anne Karnındaki Bebeğin Görme Duyusu!

    Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Şeyda Atabay, bebeklerin doğmadan önce duyularının gelişmemiş olduğu ve verdikleri tepkilerin tamamen tesadüfi, refleks hareketlerden ibaret olduğunun düşünüldüğünü belirterek, “Ultrasonografi ve diğer inceleme yöntemleri sayesinde bugün, bebeğin beş duyusunun gebeliğin en erken aşamalarında gelişmeye başladığını, verdikleri tepkilerin aslında oldukça anlamlı yanıtlar olduğunu biliyoruz” dedi.

    Anne karnındaki yaşam sırasında en son gelişen duyu sisteminin görme olduğunu anlatan Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Şeyda Atabay, “Fetusun 25. haftadan önce görsel uyaranlara duyarlı olmadığı bu haftadan itibaren ise giderek artan bir şekilde ışık gibi görsel uyaranlara güçlü yanıtlar verdiği gözlenmiştir. Göz kapağı hareketleri de yine bu dönemde başlar. Bebeğin göz kapakları 26. haftaya kadar kapalıdır. Sesten farklı olarak uterus ışığı geçirme konusunda güçlü bir engel görevi görür ve bebeğin ışıktan etkilenmesi engellenir. Bebeğin gözleri 26. haftaya kadar kapalı olmakla birlikte anne adayının karnı üzerine uygulanan güçlü bir ışık kaynağına yanıt verir. Gerçekte rahim içi mutlak karanlık değildir. Tıpkı sesleri geçirdiği gibi ışığı da geçirmektedir. Bu nedenle bebek gündüz ile geceyi rahatlıkla ayırt edebilir” ifadelerini kaydetti.

    Anne karnındaki bir bebeğin görme işlevini test etmenin olanaksız olduğunu kaydeden Op. Dr. Atabay, “Ancak erken doğan bebeklerde yapılan incelemeler 28 -34 haftalar arasında doğan bebekler incelendiğinde bu bebeklerin objeleri yatay ve düşey düzlemde 31-32. haftadan itibaren takip edebildiklerini göstermektedir. 33-34. haftada ise bu takip yeteneği zamanında doğmuş bir bebeğinki ile aynıdır. 33. haftadan itibaren bebeklerin göz bebekleri ışığa tepki vererek büyüyebilir ya da küçülebilir. Anne karnındaki bebekler de tıpkı bizler gibi suyun içinde gözlerini uzun süre açık tutamazlar. Bebek uyumasa da göz küresini korumak için gözlerini açar ve kapatır. Doğmamış bebeğe dışarıdaki ışığın sadece yüzde biri ulaşır. Ancak bu miktar doğmamış bebeğin renkleri algılaması ve belleğine kaydetmesi için yeterlidir. Özellikle kırmızı tonlar daha iyi algılanır. Bebeklerin kırmızı renge karşı olan zaaflarını bu şekilde açıklanabilir. Sonuç olarak fetus eskiden sanıldığı gibi duyuları az gelişmiş bir canlı değildir. Aksine çok erken dönemlerden itibaren duyuları gelişmeye başlar ve çevresini tanıyarak hafızasında bilgileri depolar. Yani bebek doğduğunda herşeyden habersiz, savunmasız bir ’yavru’ değil, kendine zararlı olabilecek uyaranlar konusunda az da olsa çeşitli tecrübeler edinmiştir ve fetal yaşamına ait çeşitli anılarla dünyaya gelir. Bu nedenle gerek ses, gerek ışık, gerekse dokunma gibi uyaranların bebeğe ölçülü olarak uygulanmasında fayda vardır” dedi.