Etiket: Kanserli

  • Kanserli hastalara ’Davinci robotu’ ile kesisiz ameliyat

    Erzurum’da mide kanseri olan 72 yaşındaki kadın hasta, ’Davinci robotu’ ile kesisiz bir şekilde ameliyat edildi.

    Erzurum Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi Gastroentroloji Cerrahisi Kliniğinde, başlangıç seviyesindeki 60’ın üzerinde kanser hastası, Davinci Robotu ile yapılan konforlu ve ağrısız ameliyatla sağlığına kavuştu. Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi bünyesinde 2015 yılının sonlarında hizmete giren ve 2,5 yıldır Gastroentroloji Cerrahisi Kliniğinde, yemek borusu, mide, kolon ve rektum, pankreas ile karaciğer kanseri gibi hastaların tedavisinde kullanılan Davinci Robotu ile ameliyat olan 60’ın üzerinde hasta kanserden kurtuldu.

    Sindirim sistemi başta olmak üzere, mide küçültme, obezite ve metabolik alanlarında da robotik cerrahi işlemlerinin yapıldığı hastanede, Gastroenteroloji Cerrahi Uzmanı Dr. Yılmaz Özdemir ve ekibince, robotla yapılan ameliyat sayesinde, hastalar hem konforlu ve ağrısız hem de daha az kesilerle erkenden tedavi olup şifa buluyor.

    Mide kanseri teşhisi konulan 72 yaşındaki Firdes İlbaş da bugün ’Davinci robotu’ ile kesisiz bir şekilde ameliyat edildi. Ameliyat basın mensuplarınca da görüntülendi.

    Dr. Yılmaz Özdemir, yaptığı açıklamada, bütün sindirim sistemi hastalıkları ve tümörlerin cerrahisini yaptıklarını belirterek, “Robotu, daha çok, ileri aşamaya ulaşmayan sindirim sistemi tümörleri, yemek borusu, mide ve pankreas ile kalın bağırsak kanserlerinde aktif kullanıyoruz” dedi.

    Bu yöntemle hastaların tümörlü kitlesinin ağrısız olarak alınıp yayılmasının da önlendiğini vurgulayan Özdemir, “Şimdiye kadar ameliyat ettiğimiz 60 hastanın hepsinde yüzde 100 başarı elde ettik. Konforlu ve ağrısız şekilde tedavileri gerçekleşen hastalarda hiçbir sorun yaşamadık. İleri aşamada olup organların büyük çoğunluğunu saran kanserlerde ise daha çok kemoterapi uygulanıyor” diye konuştu.

    Özdemir, robotik cerrahiyle hastalarda küçük kesiler yapıldığı için hastaların iyileşme süresinin daha erken olduğunu kaydetti.

    Robotik cerrahinin hastalara konfor sağladığına dikkati çeken Özdemir, “Ameliyatta robot hastanın başında ve kolları mevcut. Bu kolları hastanın karın bölgesinden belirli deliklere koyuyoruz ve cerrah konsolun başına geçerek robotla ameliyat işlemini gerçekleştiriyor. Ancak cerrahın eli hastanın karnının içine girmiyor, robotla yapılan ameliyatlarda hastada enfeksiyon riski ve ağrı daha az oluyor. Aynı zamanda hastaların ağrı, erken yemek yeme ile erken taburculuk süresinde de belirgin oranda kısalma görüyoruz” ifadelerini kullandı.

    Robotik cerrahide enfeksiyon sıkıntısı en aza indiriliyor

    Özdemir, robotik cerrahi sonrası hastanın 5 gün içinde taburcu edildiğini anlatarak, şunları kaydetti:

    “Ameliyat, ne kadar büyük olursa olsun robotla yapıldığında, hasta ameliyat sonrası çoğu zaman sanki hiç ameliyat olmamış gibi ayağı kalkıp yürüyor. Açık yaptığımız yemek borusu gibi ameliyatlarda, hastanın karnı ve göğüs boşluğunu açıp mideyi çıkartıyoruz. Bunlar hastalarda ameliyat sonrası ağrı, nefes alma ve enfeksiyon gibi ciddi sıkıntılara sebep oluyor. Bu sıkıntıların hepsi robotla yapılan ameliyat sayesine minimize ediliyor.”

    Özdemir, robotla ameliyatta cerrahın işinin kolaylaştığını anlatarak, “Cerrah oturarak robotla ameliyatı yapıyor, yani kumanda tamamen cerrahın elinde. Robotik cerrahide 3 boyutlu görüntü alınabiliyor, çıplak gözle göremediğini robotla çok rahat görüyor ve her türlü bilek hareketini yaparak hastaya çok rahat müdahale gerçekleştiriyor. Her organ kanserinde nedenler farklıdır. Bu kanserlerden korunmak için fiziksel aktivite ve düzenli beslenmeyi öneriyoruz. Kanser tedavisinde erken tanı çok önemlidir. Bunun için de düzenli olarak sağlık kontrollerimizi yaptırmanız lazım” şeklinde konuştu.

  • Kanserli hasta yakınlarına moral konseri

    Medicana Sağlık Grubu, “Kanserin Ne Demek Olduğunu Bilirim” projesi kapsamında, kanserli hasta yakınlarına destek olmak ve yaşadıklarına dikkat çekmek için konser düzenledi.

    Medicana Sağlık Grubu’nun kanserli hasta yakınlarının yaşadıkları zorluklara dikkat çekmek için hayata geçirdiği “Ne Demek Olduğunu Bilirim” etkinlikleri kapsamında düzenlediği konser, Bahçelievler Nurettin Topçu Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. Etkinlik, Bahçelievler Belediyesi, Bahçelievler Kadın Meclisi, Medicana Bahçelievler ile Medicana International İstanbul Hastaneleri işbirliğiyle düzenlendi.

    Kanser hastaları ve yakınlarına moral vermek üzere herkese açık ve ücretsiz olarak düzenlenen etkinliğe, Bahçelievler Belediye Başkanı Osman Develioğlu, Bahçelievler İlçe Milli Eğitim Müdürü Emin Çıkrıkçı, Bahçelievler Belediye Başkan Yardımcıları, meclis üyeleri, Medicana Bahçelievler Hastanesi Genel Müdürü Ozan Yaşar, merhum sanatçılar Cem Karaca ve Erol Büyükburç’un eşleri İlkim Karaca ile Ute Eser katıldı. Meme kanserini yendikten sonra ses getiren sosyal sorumluluk konserlerine imza atan Nilay Döldöş ve Ayışığı Türk Sanat Müziği Topluluğu, hasta ve hasta yakınları için sahne aldı.

    Konser öncesinde gerçekleştirdiği konuşmasında Medicana Sağlık Grubu’na teşekkürlerini sunan Bahçelievler Belediye Başkanı Osman Develioğlu, kendisinin de bir kanser hastası yakını olduğunu ve babasının rahatsızlığı süresince kendilerine her konuda destek olan hekimlere teşekkürlerini bildirdi. Kanserin çok sinsi bir hastalık olduğuna vurgu yapan Develioğlu, bilinçli olmanın çok önemli olduğunu söyledi.

    Medicana Bahçelievler Hastanesi Genel Müdürü Ozan Yaşar, hem farkındalık oluşturmak hem de hasta ve hasta yakınlarının yanında olduklarını göstermek için böyle bir proje gerçekleştirdiklerini vurguladı. Yaşar, şu ifadeleri kullandı:

    “Genelde kanserli hastalar için yapılır bu tip farkındalık projeleri ama bunun yanında en önemli olan unsur da hastanın yakınındaki insanlar. Çünkü onlar da psikolojik ve sosyolojik olarak ciddi desteğe ihtiyaç duyuyorlar. Dolayısıyla onları diğer hasta yakınları ve hastalarla daha önce bu hastalığı yaşamış olan ve yakınların yaşamış olduğu tecrübelerle aslında buluşturma projesi bu. Tabii ki kanser çağımızın hastalığı; yediklerimizden, radyasyonlardan ciddi anlamda etkilenen bir hastalık. Son evrede belirti vermesinden kaynaklı da tedavisinin çok daha zor olduğu ve hastaların ciddi olarak psikolojik çöküntü yaşadığı bir hastalık olduğu için biz de hem bu projeye farkındalık katmak hem de bununla ilgili onların yanında olduğumuzu belirtmek için bu projeyi yaptık.”

    “Kanser değil biz güçlüyüz”

    Meme kanserini yendikten sonra ses getiren sosyal sorumluluk konserlerine imza atan Ayışığı Türk Sanat Müziği Topluluğu’nun şefi, sanatçı Nilay Döldöş ise tüm hastalara örnek olmak için bu yola koyulduğunu belirterek, “Ben kanseri en iyi bilenlerdenim. Savaşçıyım ama kazanan oldum. O yüzden birebir canlı örneğim aslında. Gücümü, kansere olan savaşımı ispatlamak, tüm hastalara örnek olmak için bu yola koyuldum. Üç yıl önce kanserle tanıştım. Hiçbir zaman pes etmedim müzikle iç içeydim. Tedavi sürecim bir yıl kadar sürdü ama hep müzik vardı hayatımda. Rabbim bana böyle bir bünye sunmuş. Yine bir moral gecesindeyiz. Üç yıl önce bu kıvılcımı yaktık ve birçok yerde farkındalık projesi verdik. Yine mini bir konser hazırladık. Değerli sanatçı dostlarımız da destek olacaklar. Hastalara ve hasta yakınlarına çok büyük bir moral gecesi olacağını düşünüyorum. Kanser değil biz güçlüyüz” diye konuştu.

    Etkinliğe katılan İlkim Karaca ve Ute Eser de kanserin ne demek olduğunu iyi bildiklerini, destek ve moralin çok önemli olduğunun altını çizdi. Meme kanseri tedavisi gören ve hastalığı yendikten sonra müziğin iyileştirici gücünden ilham alan Nilay Döldöş, şefliğini yürüttüğü Ayışığı Türk Sanat Müziği Topluluğu ile birlikte sahne aldı. Sorma Ne Haldeyim, Sen de Başını Alıp Gitme Ne Olur, Bir Garip Yolcuyum, Böyle Ayrılık Olmaz gibi bilinen ve sevilen şarkıların seslendirildiği konsere katılımcılar büyük ilgi gösterdi.

  • 13. Kanserli Hastalar Kongresi

    Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Şuayib Yalçın, dünyada her yıl 12 milyon insana, Türkiye’de ise her yıl 170 bin kadar insana kanser tanısı konulduğuna dikkat çekerek nüfusa bağlı olarak kanserin artıyor gibi gözüktüğünü ama yaşa, orana ve hıza bakıldığında bu hızın Türkiye’de ve gelişmiş ülkelerde azalmaya başladığının görüldüğünü açıkladı.

    Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi İbni Sina Hastanesi’nde 13. Kanserli Hastalar Kongresi gerçekleştirildi. Uluslararası Kanser kontrol Örgütü’nün (UICC) himayesinde Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Derneği tarafından düzenlenen 13. Ulusal kanser Hastalar Kongresi hekimler ve hasta yakınlarının katılımıyla gerçekleştirildi. Kongrenin ardından düzenlenen basın toplantısında konuşan Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Yalçın, “Bu kongrelerle vurgulamaya çalıştığımız şey, bireylerin mutlaka kendiyle ilgili yapabilecekleri şeylerin olduğu. Çünkü toplumu, dünyayı, bürokrasiyi, birimi değiştiremeyiz, bunlar zaman isteyen şeyler. Öncelikle her bir bireyin kendine düşen sorumluluklarını yerine getirip ve kendi farkındalığını sağlaması lazım. Kilo kontrolü, sağlıklı yaşam tarzını benimseyip kanser kontrollerinden yararlanması lazım. Biz bu kongrelerde kanserden korkmamak, sağlık hizmetlerine başvurmak gibi temel yaklaşımları anlatıyoruz. Bu mücadelede yalnız değilsiniz. Bununla ilgili hem bürokratik hem de uluslararası alanda bir şeyler yapılmalı’’ ifadelerini kullandı.

    Dünyada her yıl 12 milyon insana, Türkiye’de ise her yıl 170 bin kadar insana kanser tanısı konulduğunu vurgulayan Prof. Dr. Yalçın, “Son dönemdeki artış hızının yavaşladığını veya durduğunu görüyoruz. Demek ki kanserle olan mücadelemizde fayda görüyoruz. Kanserin hızını yavaşlatıp, zaman kazanıp, daha da başarılı olma şansımız var. Nüfusa bağlı olarak kanser artıyor gibi gözüküyor ama yaşa, orana ve hıza baktığımızda bu hızın ülkemizde ve gelişmiş ülkelerde azalmaya başladığını görüyoruz’’ diyerek kanser artış hızının azaldığının altını çizdi.

    Uluslararası Kanser Savaş Örgütü (UICC) Önceki Başkanı ve Kongre Sekreteri Prof. Dr. Tezer Kutluk ise, ’’Türkiye birçok konuda iyi şeyler yapıyor. Bizim derneğimiz 1947’de kuruldu. İkinci dünya savaşından hemen sonra bir grup insan dernek kuruyorlar. Biz de o kuşağın torunları olarak 2005’te neyi yapabilirize başladık. 2005, dünyada Fransa, Almanya ve Amerika’da yeni yeni hasta gruplarının çıktığı, yeni aktive olduğu dönem. Konsept şuydu, bir şeyi planlayıp topluca bir şeyi yenmeye çalışıyorsunuz, baş etmeye çalışıyorsunuz fakat baş etmeye çalıştığınız şeyin sahibi ortada yok. Dünya bunun farkına vardı. Küçük hasta grupları bir şeyler yapmaya çalışıyordu fakat onların da profesyonel bir rehbere ihtiyacı vardı. Biz böyle başladık ve şunu iyi becerdik; birçok yerde hekimler anlatıyor, hastalar dinliyordu ama biz yeri geldi şoförü, yeri geldi üreticiyi , yeri geldi hasta temsilcisini konuşturduk ama profesyonel bir şekilde bu günlere geldik. Hasta kongresi bu anlamda Türkiye’de bir ilk ve bu gücünü de sürdürüyor. Türkiye’de birçok farklı gruplara ışık tuttuk’’ açıklamalarında bulundu.

    ’’İyi bir ekibiz, güçlüyüz, beyin güçlerimiz iyi. Çok kısa sürede çok iyi organize olabiliyoruz’’

    Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Derneği Hasta destek Grubu üyesi Hadi Akıncı ise, “Allojenik kemik iliği transplantasyonu yurt dışı sevki için Türkiye’den ilk çıkan aile biz olduk. Anladığım şey şu; sadece hekimlerle, ilaçlarla ve hasta yakınlarıyla bu savaş verilemiyor. Sivil toplum örgütleri, hastaların söz hakkı ve motivasyonu. önemli. İyi bir ekibiz, güçlüyüz, beyin güçlerimiz iyi. Çok kısa sürede çok iyi organize olabiliyoruz” şeklinde konuştu.

    Ana derneğin şubelerinin olmasının derneğin işleyişi ve fonksiyonları açısından çok önemli olduğunu belirten Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Derneği Adana Şube Başkanı ve Kongre Eş Başkanı Prof. Dr. Timuçin Çil, ’’Merkez olarak her şeye ulaşmanız mümkün olmuyor ama ana merkezin koordinasyonunda biz de Adana’da ana merkezin yaptığı organizasyonlara benzer organizasyonlar yapmaya çalışıyoruz. Bölgedeki farkındalığı arttırmaya veya kanseri önlemeye yönelik projeler oluşturmaya çalışıyoruz. Bu da merkezin bize verdiği güçle oluyor’’ değerlendirmesinde bulundu.

    ’’Türkiye her bir kilogram biyoteknolojik ürüne yaklaşık bir milyon dolar para harcıyor’’

    Toplam İlaç pazarının içinde kanserin, toplam ilaç harcamalarının önemli bir kısmı olduğunu kaydeden Abdi İbrahim İlaç, özel uzmanlık ve onkoloji bölüm direktörü Çiğdem Yılmaz ise, “Giderek daha biyoteknolojik ilaçları veya hedefe dönük tedavilerden bahsediyoruz. Bunların yüzde 98’inin ithal olduğu düşünülürse Türkiye her bir kilogram biyoteknolojik ürüne yaklaşık bir milyon dolar para harcıyor. Dolayısıyla yerli sanayinin burada biyoteknoloji tesislerini kurmaya başlanmasının Türk ekonomisine çok ciddi katkıları olacağını düşünüyoruz. Bu anlamda da birçok yerli ilaç firmasından biri olan Abdi İbrahim olarak, büyük bir biyoteknoloji tesisi kurduk. Buradaki amacımızı bu pahalı ürünlerin Türkiye’de geliştirilmesini, üretilmesini sağlamak. Böylece hem Türkiye’ye bir bilgi birikimi getirmek hem de cari açığın kapatılmasına katkıda bulunarak, hastalara ucuz tedavi alternatifleri ağlayacağımızı düşünüyoruz’’ diye konuştu.

    ’’Medyada ve toplumda daha fazla farkındalık oluşturmak önemli’’

    Çocuk kanserlerinin erişkin kanserlerine göre daha az görüldüğünü dile getiren Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Derneği saymanı Prof. Dr. Bilgehan Yalçın, ’’Çocukluk çağı kanserlerinin tedavi başarısı çok yüksek. Bu kongre, türünün nadir örneklerinden birisi. Biz bu toplantıda tamamen hastalara, hasta yakınlarına ve topluma yönelik daha anlaşılır bir dille daha çok korunmaya yönelik, kanserin nedenlerine ve tedavisine yönelik bilgilendirme yapıyoruz. Bu konuda medyada ve toplumda daha fazla farkındalık yaratıp, olayın en büyük bileşeni olan kanserli hastalar ve yakınlarına yönelik daha fazla bilgilendirme ve farkındalık oluşturulması da önemli’’ değerlendirmesini yaptı.

    Yapılan konuşmaların ardından basın mensuplarının sorularını cevaplayan Prof. Dr. Tezer Kutluk kanser ölüm oranları ile ilgili bir soru üzerine şunları dedi:

    ’’ Üst gelir kategorisindeki ülkelere baktığınızda, kanser ölümlerinin 90’lı yılların başından itibaren azaldığını biliyoruz. Buradaki temel şeylerden bir tanesi, bu 8 milyon ölümden 3 ile 5 milyon arasındaki ölümü, alınacak önlemlerle kısa orta vadelerle önlemek mümkün. Türkiye artık hizmete erişim açısından çok yol almış durumda, dışarıya artık hasta yollamamız gerekmiyor. Düşük ve orta gelir kategorisindeki ülkeler dünya nüfusunun üçte ikisinin yaşadığı ülkeler ama kaynakların üçte biri bu ülkelerde kullanılabiliyor. Bu nedenle BM ve Dünya Sağlık Teşkilatı hizmete erişimin yüzde 80’e ulaştırılmasını hedefliyor. Dünya Sağlık Teşkilatı 2017’de kanser rezolüsyonunu kabul etti. Bunun anlamı şu; bir şeyler yaptık ve olumlar sonuçlar aldık. Demek ki bu sonuçlar çok daha iyi yerlere gidebilir. Ey dünya geç kalmayın hep beraber daha iyi yerlere gelelim çabası.’’

    ’Nişasta bazlı şekerin kansere büyük oranda etki edip etmediğine’ yönelik soruyu cevaplayan Prof. Dr. Timuçin Çil, ’’Fruktoz düzeyi çok önemli. Mısırdan veya diğer ürünlerden elde edilen şekerlerin fruktoz oranın arttırarak bazı mekanizmalara neden olduğunu biliyoruz .Ama şeker pancarı bazlı şekerlerin bunda daha az etkili olduğunu biliyoruz. Sağlık Bakanlığı zaten bununla ilgili bir görüş belirtmişti, ben de aynı görüşleri paylaşıyorum’’ dedi.

    Prof. Dr. Yalçın, kanserin tedavisinin aslında bulunduğunu fakat ilaç tedavisini bitirmemek için piyasaya sürülmediği iddialarıyla ilgili bir soru üzerine, “Bu işle ilgili yapılan her şey açıktır. Bunun ötesinde bir şey yaparsanız bu yasak ve insanlık suçudur’’ dedi.

    Aynı soruya Prof. Dr. Tezer Kutluk ise, ’’ Bu bir yalan ve fazla uzadı. Bunlar efsane. Sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada aynı şey söyleniyor. Bunun saklanması mümkün değil. Bunu saklayanların kendi aileleri de var ve onalra ne oluyor bunları da düşünüyorlar’’ karşılığını verdi.

    Kanserli hastaların ilaca erişimlerine yönelik bir soruya açıklama getiren Prof. Dr. Yalçın, ’’Dünyanın her yerinde ilaç hızlı gelişiyor. İlacın başarısından sonra onay ve geri ödeme süreci var. Bu dünyanın her yerinde aynıdır. Çok detaylı olarak incelenir. Ülkemizde de bununla ilgili bazen spesifik sorunlar olabiliyor fakat bunlar evrensel sorunlardır. Her bir tedavi yeni olduğu için ilk baştaki parlak sonuçlar belki daha sonra aynı parlaklıkta olmayabilir. Dolayısıyla bunun çok iyi bir şekilde ruhsatlanması ve geri ödemeye alınması normaldir’’ değerlendirmesini yaptı.

    Abdi İbrahim İlaç Özel Uzmanlık ve Onkoloji Bölüm Direktörü Çiğdem Yılmaz ise Türkiye’de ilaca erişim açısından şanlı olunduğunu belirterek, ’’Türkiye nüfusunun toplam yüzde 98’i sosyal güvenlik şemsiyesi altında. Pek çok ilaca ulaşabiliyoruz. Ulaşılamayan ilaçlara da endikasyon dışı onay formülü denen birtakım sistem işleyişleriyle ulaşılması için ilgili kapılar açık. Olan aksamaların da düzeltilmesi için ilgili merciler başvurulara açıklar’’ diye konuştu.

    Prof. Dr. Timuçin Çil ise, “Türkiye’de maliyeti yüksek onkoloji ilaçlarına erişim konusunda çok iyi durumda olduğumuzu düşünüyorum. Suriyeli hastalar bile şu anda Türkiye’de onkolojik tedavilerin hepsine ulaşabiliyorlar. Klinik çalışmalar var. Tüm hastaların klinik çalışmada bu ilaçlara ulaşması için çaba gösteriyoruz. Türkiye’de geri ödemeyle ilgili koşulların hızlandığını ve geçmişe göre ilaca ulaşımının da çok hızlandığını düşünüyorum” değerlendirmesini yaptı.

    Sağlık Bakanlığı’nın geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarını yaygınlaştırmayı hedeflediği iddiası ile ilgili ise Prof. Dr. Yalçın şu görüşleri açıkladı:

    ’’Biz bir şeyin geleneksel yada doğal olmasına bakmıyoruz, bu ikinci plan. Hastaların bilimsel veri olmadan tedavi edilmesine karşıyız. Hastalarımıza bilimsel veriler oluşturulmadan tedavilerini yapıp bunun da ticarileşerek ortaya konmasına karşıyız. Çünkü insan hayatı önemlidir. Her şey bilimsel verilere dayalı olmaları ve takip edilmelidir.’’

    Aynı konuda Prof. Dr. Tezer Kutluk ise, “Kanser, yanlış veya eksik tedavi edildiği zaman yüksek oranla ölümle sonuçlanan ama doğru tedavi edildiğinde çok ciddi başarıların elde edildiği bir hastalık grubudur. Bu nedenle ispatlanmış yöntemlerin yerini hiçbir şey alamaz’’ şeklinde konuştu.

    “Kanser korunabilir bir hastalık”

    Basın toplantısının ardından Prof. Dr. Şuayib Yalçın İHA’ya yaptığı açıklamada şunları kaydetti:

    ’’Kanser korunabilir bir hastalık. Bununla ilgili hem bireysel hem de toplumsal olarak alınabilecek önlemler var. Toplumsal alınacak önlemler zaman alabilir, zahmetli olabilir ama biz kendi irademizle kendi hayatımızı belirleyebiliriz. Kanserin genetik nedeni ve yaşlanma değiştirilemeyecek durumdur. Ancak kanserin çok azı genetik nedenlere bağlıdır. Bu nedenle biz sağlıklı yaşam tarzını benimseyerek kanserin en az yüzde 30’undan, 40’ından korunabiliriz. Bu sadece kanser için değil, diğer kronik hastalıklar için de geçerlidir. Sigaradan uzak durmak gerekiyor. Kanserlerin yaklaşık yüzde 29’u doğrudan kanserle ilişkili. Bu sadece akciğer kanseri değil, aslında solunum istemiyle alakalı olmayan diğer kanser çeşitleriyle de ilgilidir.

    Beslenme açısından ise besin değeri yüksek gıdalar tüketmek önemli. Bunun yanında egzersiz çok önemli. Spor yaparak hem kilo kontrolünü sağlarken bundan bağımsız olarak da sadece spor yaptığımız için kanser riskini azaltabiliyoruz. Kas kaybını ve kemik kaybının önlenmesi açısından da spor çok önemli. Aynı zamanda alkolden uzak durmak da çok önemli. Kanserlerin yüzde 3’üyle yüzde 5’i doğrudan alkolle ilişkili olabiliyor. Enfeksiyon yönünden koruyucu olmalıyız. Türkiye’de yavaş yavaş oturmaya başlayan kanser tarama programlarından yararlanıp, şikayetlerimiz ortaya çıktığında geç açıklamadan hekime gidilmelidir. Kanserden korkmayalım, baş etmesini öğrenelim. Hastalık artık kronik hale gelmeye başladı. Kanseri korkunç bir kavram olmaktan çıkarıp baş edilebilir hale getirmemiz lazım. Kanserle ilgili şehir efsanelerine kanmadan , hastalığı kabullenip onunla akılcı bir şekilde mücadele edin. Toplumsal olarak kansere karşı ortak aklı geliştirmek çok önemli. özellikle yeni nesillerin basında, sinemalarda, çocuk kanallarında zararlı alışkanlıları teşvik eden reklam veya programlardan ve alışkanlıklardan uzak durmaları gerekiyor. Çünkü çocukluk çağında kazanılan alışkanlıklar ve yaşam tarzını ilerde bizim kanser olup olmamamıza neden olabilir. Çocukları aktif bir yaşama alıştırmak gerekiyor. Kanserle ilgili yapılan aktivitelere aktif katılım da çok önemli. Bununla ilgili dernekleri ve kurumları destekleyelim çünkü bir arada olmak çok önemli. Biz birken bir şey değiliz ama hep birlikteysek çok şeyiz. Buna inanmamız gerekiyor.’’

    1999 yılında meme kanseri tanısı aldıktan sonra tedaviye başlayan ve bu süreci başarıyla tamamlayan Füsun Önen, “Tedavi kapsamında sağ memem alındı ve bir dizi tedavi görmek zorunda kaldım. Oldukça zorlayıcı bir yolculuktu. O zamanlar günümüzdeki kadar değildi ama ailem, arkadaşlarım ve tüm sevdiklerimin yardımıyla bu yolculuğu daha kolay hale getirdim. Çeşitli uğraşlarla meşgul oldum. Tedavi sırasında beyni farklı bir şeyle meşgul etmenin tedavinin sıkıntılarını azalttığını fark ettim. Tedavimin sona ermesinden sonra annem meme kanserine yakalandı. Bu yolculukta neler olabileceğini artık görebiliyordum bu yüzden bilinçli bir hasta yakını olmaya çalıştım. Annemle daha fazla zaman geçirmeye çalıştım. Zor bir yolculuktu fakat sevgimizi paylaştık, anılarımız tazeledik. Sona geldiğimizde her iki tarafta kaybedeceğimizi biliyorduk ve kendimizi çok iyi hazırlamaya çalıştık. Ailemiz için ağır bir kayıptı ama yapacak başka bir şey yoktu. Onu mümkün oldu kadar çok rahatlatarak bu yolculuğa hazırlamıştık. Hem annemi kaybetmek hem de kendi yolculuğum müthiş bir yaşam deneyimiydi. Hayata bakış açımı değiştirdi, bazı değer yargılarımı değiştirdi, hayır demeyi öğrendim. İnanç, güç ve cesaretle bu yolculuktan çıktık. Umuyorum bir daha karşılaşmam. Ama en azından neler yapabileceğimin bilincindeyim. Zaman zaman deneyimlerimi bu yolculuğa yeni başlamış olan hastalarımızla paylaşmaya çalışıyorum.Kanserden korkmak değil ama erken tanıyla hayatta kalmanın mümkün olduğunu biliyorum ve tüm hastalara da kendilerine örnek modeller bulmalarını, bu savaştan başarıyla çıkmış hastalarla birlikte olmalarını öneriyorum. Çünkü karşınızda iyileşmiş eski bir hastayı görmek bu yolculuktaki bir hasta için çok güzel bir örnek’’ diye konuştu.

  • Meme kanseri hastanın göğsü alınmadan kanserli tümör çıkarıldı

    Çorum’da meme kanseri olan bir hastaya yapılan onkoplastik cerrahi operasyonla göğsü alınmadan vücudundaki kanserli tümör alındı.

    Hitit Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Reha Metin Alkan, Erol Olçok Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde başarılı bir operasyonla sağlığına kavuşan meme kanseri hastası kadını ziyaret ederek geçmiş olsun dileklerinde bulundu. Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Nurcan Baykam, Tıp Fakültesi Dekan Vekili Prof. Dr. Mete Dolapçı, Hastane Yöneticisi Doç. Dr. Çağatay Evrim Afşarlar ve İl Sağlık Müdürü Ömer Sobacı’nın da hazır bulunduğu ziyarette Rektör Alkan, hastanın sağlık durumu hakkında Cerrahi Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Betül Bozkurt’tan bilgi aldı.

    Ameliyat hakkında bilgi veren Prof. Dr. Betül Bozkurt, meme başını ve arkasını içeren alanda (meme başına gelen ana süt kanallarının birleşim yeri) ortaya çıkan meme kanserleri için standart cerrahi yaklaşım türünün memenin tümünün alınması olduğunu belirterek, “Bizim bu hastada yaptığımız teknikte, kanser cerrahisi için geliştirilen kozmetik cerrahi yaklaşımla (onkoplastik cerrahi); tümör özellikleri ve meme yapısı uygun olan hastalarda; hastanın memesini almadan, uygun cerrahi yaklaşımla hastanın memesi korumak mümkün olabilmektedir. Bu hastada kanserin boşaldığı ilk lenf bezini de (sentinel lef nodu) özel bir boya yardımıyla saptayarak koltuk altına kanser yayılımı olmadığını gösterdik ve hastanın hem memesini, hem de koltuk altı lenf bezlerini koruduk. Uygulanan cerrahi yöntem hastanın uygun ve tam tedavisini sağlarken, cerrahi tedavinin getireceği organ kaybı (memenin alınması), koltuk altı lenf bezlerinin alınması sonucu oluşabilecek kolda şişme (lenf ödem) o kolun kullanılamaması gibi istenmeyen ve önlenemeyen sonuçlardan da hastayı korumaktadır. Ayrıca kadının vücut bütünlüğünün önemli bir parçası olan memenin korunması hastanın psikolojik yönden de tedavisine katkı sağlamaktadır” dedi.

    Hitit Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Reha Metin Alkan da, üniversitenin günden güne her alanda kaydettiği büyüme ve gelişmeyle her geçen gün farklı başarılara imza attığını belirterek, tecrübeli öğretim üyeleri ve deneyimli hekimlerle birlikte gerçekleştirilen başarılı operasyonların Tıp Fakültesiyle hastanenin ne kadar büyüdüğünü gösteren en önemli somut çıktılar olduğunu vurguladı.

    Bu ve benzeri operasyonların Çorum’da yapılıyor olmasından dolayı büyük bir gurur ve mutluluk duyduğunu da dile getiren Prof. Dr. Alkan, üniversite olarak sağlık konusunda hassas olduklarını ve sağlık alanına büyük önem verdiklerini yineleyerek Tıp Fakültesi bünyesinde imza atacağı başarılı çalışmaların artarak devam edeceğini sözlerine ekledi.

  • 30 dakikalık yürüyüş kanserli hastanın ömrünü uzatıyor

    Türk Hematoloji Derneği (THD) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ahmet Muzaffer Demir, yürüyüşün kanserli hastaların yaşam süresini ve kalitesini olumlu yönde etkilediğini söyledi. Prof. Dr. Demir, “Yeni bir çalışmaya göre, kanser hastaları haftada üç kez sadece 30 dakika yürüdüklerinde yaşam kalitelerinde artış olmaktadır” dedi.

    Daha önce Fethiye ve İstanbul’da rekor katılımlarla düzenlenen International Congress on Leukemia Lymphoma Myeloma’nın altıncısı bu yıl Antalya’nın Serik ilçesinde düzenlendi. Belek Turizm merkezinde bir otelde 25 yabancı konuşmacının yer aldığı ve 300’e yakın hematoloji uzmanlarının da katıldığı kongrede, 12 bilimsel oturum ve 3 uydu sempozyumda 29 oturum başkanının moderatörlüğünde 34 konuşmacı sunumlarını gerçekleştiriyor. Programda gazetecilerle bir araya gelen Türk Hematoloji Derneği (THD) uzmanları, kanserde ömrü uzatma ve yaşam kalitesini arttırmaya yönelik önemli açıklamalarda bulundu.

    “Yaşam süresi ve kalitesini etkiliyor”

    Kongrede konuşan Türk Hematoloji Derneği (THD) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ahmet Muzaffer Demir, derneklerinin 2016 Dünya Tromboz Günü’nde ‘hareketsiz kalma yaşamda kopma sloganı’ ile damar tıkanıkları hastalıkları konusunda şişmanlığın ve hareketsizliğin yaşama mal olduğu konusunda bilgilendirmeler yaptıklarını hatırlattı. Kanserli hastalıklarda hareketsizliğin yaşam kalitesini etkilediğini vurgu yapan Demir, “Hem yaşam kalitesini hem de yaşam süresine etki etmektedir. Nitekim hastalarımızın ruhsal durumu yaşama bağlılığı aile desteği ile ve tedavisi ve bakımı iyi tedavi yönetmeleri ve yaşam kalitesini arttırıcı yöntemler mümkündür” dedi.

    Haftada 3 kez sadece 30 dakika yetiyor

    Günlük fiziksel aktivitelerin düzenli olarak yapılmasının ise yaşam kalitesini arttırdığını söyleyen Demir, “Bu nedenle olası enfeksiyona karşı önlemler alındığında hastaların dışarı çıkması, yürüyüş yapması fiziksel aktivitelerini arttırmaları önem kazanmaktadır. Yeni bir çalışmaya göre, kanser hastaları haftada üç kez sadece 30 dakika yürüdüklerinde yaşam kalitelerinde artış olmaktadır. İngiltere’de yapılan çalışmaya göre, ’egzersizden kaçmak yerine, hastalar daha aktif olmaya ve günlük yaşamlarında egzersiz yapmaya teşvik edilmelidir’ denmiştir. Çalışmada 42 kanserli hasta iki gruba ayrılmış. Bir grup, mevcut aktivite düzeyini korumaya teşvik edilmiş. Diğer gruba ise yürüyüş önerileri verilmiş ve haftada bir grup yürüyüşüne katılmaları önerilmiştir. Bu hastalar yaşam kalitesi, halsizlik, ruh durumu kendi kendini iş yapabilme durumu sorgulanarak 6, 12 ve 24. haftalarda değerlendirmeler yapılmıştır. Yürüyüş yapanlarda yaşam kalitesi skorlaması yapmayanlara göre daha yüksek çıkmış” diye konuştu.

    “Çocuklardaki kanser oranı tüm kanserlerin yüzde 2’sini oluşturuyor”

    İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD Çocuk Hematoloji Onkoloji Bölümü Doktoru THD Yönetim Kurulu İkinci Başkanı Prof. Dr. Tülin Tiraje Celkan ise, çocukluk ve ergenlik döneminde habis hastalıklarda gün gittikçe ilerleme olduğuna dikkat çekti. Prof. Dr. Celkan, çocuklarda saptanan kanser oranının tüm kanserlerin yüzde 2’sini oluşturduğuna dikkat çekerek “Bizim çocukluk çağında kanserlerdeki başarımız çok fazla. Başarıda yüzde 80’lere ulaşmış vaziyetteyiz. Bazı erken evre dediğimiz hasta gruplarında yüzde 90’lara çıktık. Böyle olunca artık yaşayan hastalarımız çok fazla. Hatta deniliyor ki; 2020 – 2030 yıllarına geldiğimizde her 200-300 kişiden bir tanesi çocukluk çağında bir kanser geçirmiş olacak. O zaman önlerinde 60-70 sene var. Bu da demek oluyor ki yaşattığınız hastaların kaliteli yaşaması bizim için önemli. Böyle olunca da yan etkiler gündeme gelmeye başladı. Daha önceki yıllardaki hedefimiz yaşatmaktı. Şimdi ise kaliteli yaşatmak. Hastaları kaliteli yaşatabilmek için yan etkileri olmaması gerekir. Nasıl olmaz? Kemoterapi sırasında kötü hücreleri öldürelim derken bir takım yan etkileri olarak iyi hücrelerimiz de gidiyor. Kemoterapi alan hastalar maske takar niçin takar? Çünkü vücudumuzun askerleri de ortadan kalkıyor. Bunlar en basit yan etkiler. Bunun yanında Kardiyak yan etkiler, ileride kalp yetersizliği, böbrek yetersizliği olanlar gibi hastalarda var. Böyle olmasınlar diye hedefimiz sadece gidip kanser hücresini öldürecek moleküller, akıllı moleküller artık piyasaya çıkmak durumunda ve kullanılıyor. Hedefimiz daha sağlıklı başarılara ulaşmış kanserden kurtulmuş çocuklarımızın olması” diye konuştu.

    “Klinik araştırma sayısında ciddi artış yaşanıyor”

    Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ABD Hematoloji Bölümü Doktoru, THD Yönetim Kurulu Genel Sekreteri Prof. Dr. Güner Hayri Özsan ise, hematoloji alanındaki klinik araştırmaların önemine işaret etti. Dünyada özellikle habis hastalıkların tedavisinde ve hematoloji alanında giderek artan sayıda ilaç ve molekül keşfedildiğini söyleyen Özsan, bu verilerin klinik araştırmaların sayısında da ciddi artışlara neden olduğunu kaydetti.

    “Son 10 yılda kanserdeki hedefe yönelik birçok tedavi yöntemi gelişti”

    Kongreye misafir olarak katılan İtalyan Hematolog Francesca Palandri ise kanser tedavilerinde kullanılan akıllı moleküllerin hematolojik hastalardaki etkisine değindi. Son 10 yıl içerisinde hedefe yönelik birçok tedavinin geliştiğini belirten Palandri, “Bu hastalıkların tedavisinde genellikle standart tedavilerle birlikte yürütülüyor. Bazı durumlarda da standart tedavi yeterli yanıt alınmadığında bu moleküler başarıların sağlandığı, standart tedavilerin yan yetkilerini azaltmaya yönelik bir çok çaba bu yönde gelişti” dedi.

    Palandri, kemik iliğinde aşırı çoğalmayla giden başka hastalıkların da olduğunu vurgulayarak, şuanda kullanılan tedavi yöntemleriyle hastaların yaşam kalitesi ve yaşam süresinde ciddi ilerlemelerin kaydedildiğini sözlerine ekledi.