Etiket: Kanser’de

  • Kanserde erken tanı hayati önem taşıyor

    Tekirdağ Özel Star Medica Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Dr. Mehdi Vatandost, kanser hastalığıyla baş etmenin en önemli unsurunun erken tanı olduğuna dikkat çekti.

    Dr. Mehdi Vatandost, kanser hastalığının genetik hasarlanma sonucu hücrelerin kontrolsüz veya anormal bir şekilde büyümesi ve çoğalması ile ortaya çıktığını belirterek “Günümüzde, kanser erken teşhis edildiğinde tedavi edilebilen bir hastalık olarak değerlendirilmektedir. En önemli şartlardan biri de düzenli sağlık kontrollerinin ihmal edilmemesi, unutmayın erken teşhis hayat kurtarır” dedi.

    Kanserden korunmada dikkat edilmesi gereken noktalar olduğunu ifade eden Dr. Mehdi Vatandost, “Kanserden korunmanın farklı yolları vardır. Özellikle yaşam tarzında yapılacak değişiklikler bu yollardan ilki olacaktır. Yiyecekler, düzenli yaşam şekli, stres azaltıcı hayat biçimi, düzenli egzersiz yapılması sayesinde vücudun savunma sistemleri güçlendirilebilir. Kanserden korunmak için az yağlı besinler tüketmeye ve şekeri azaltmaya özen göstermek gerekiyor. Vücut kitle endeksinin 25’ten düşük olmasına dikkat etmekte fayda var. Bol sebze ve meyve tüketmeli, düzenli egzersiz ile vücut ağırlığını korumaya çalışmak da oldukça önemli” ifadelerini kullandı.

    Kanser hastalığının belirtilerinin bilinmesi gerektiğine değinen Dr. Mehdi Vatandost, konuşmasını şöyle sürdürdü:

    “Kanserin belirtilerini bilmek hastalığın erken teşhisi açısından önemlidir, ancak bu belirtilerin birine veya daha fazlasına sahip olmak kişinin kanser olduğu anlamına da gelmeyebilir. İşte bu nedenle düzenli sağlık kontrollerinin ihmal edilmemesi gerekiyor. Vücutta ele gelen kitleler, şişlikler, deri değişiklikleri, iyileşmeyen yaralar, bağırsak ve idrar alışkanlıklarındaki değişiklik, anormal kanamalar, akıntılar, yutma güçlüğü, açıklanmayan kilo kaybı, ateş, halsizlik, ağrı, ağızda ve bademcikler üzerinde beyaz plaklar kanserin habercisi olabiliyor.”

  • Kanserde erken tanıya dikkat

    Dünyada kadın kanserlerine bağlı ölümlerin yıllar içinde arttığını belirten Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof.Dr. Polat Dursun kanserde erken tanının hayat kurtardığını söyledi.

    Jinekolojik Onkoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof.Dr. Polat Dursun, “Amerikan kanser derneğinin yıllık yayınladığı kanser raporuna göre tıptaki tüm gelişmelere rağmen kanser vakalarındaki sayı ve ölüm oranlarında artış olduğu rapor edildi.

    Yapılan hesaplamalara göre 2030 yılında dünyada kanserden ölen kadın sayısının 5.5 milyon olacağı hesaplandı ki bu da Danimarka, Finlandiya, Norveç, Singapur gibi büyüklükteki ülkelerin nüfusuna eşdeğerdir. 2012 de kansere bağlı ölümler 3,5 milyon iken bu rakamın 2030 yılında bu artış trendi ile 5.5 milyona çıkacağı en son yayınlanan kanser raporunda yayınlandı” dedi.

    Yayınlanan bu kanser raporuna göre kadınlarda ölüm nedenleri içinde kansere bağlı ölümler ABD ve Avrupa gibi gelişmiş ülkelerde kadın ölümlerinin yüzde 14 ile kalp hastalıklarından sonra 2. en sık nedenini oluşturduğunu kaydeden Dursun, “WHO ve Uluslararası kanser araştırmaları ajansının tahminlerine göre 2012 de 6,7 milyon yeni kanser vakası ve 3,5 milyon ölüm görüldüğü hesaplanmıştır. Bu kanser vakalarının yarında çoğu (%54) ve kanser ölümlerinin de yüzde 64’ü az gelişmiş ülkelerde görülmektedir. 2030 yılında dünyada kadınlarda görülen kanser vakalarının 9,9 milyona ulaşacağı ve bunlarında yıllık 5,5 milyonunun hayatını kaybedeceği hesaplanmıştır. Toplumdaki kanser sıklığı sadece nüfusun artması ile değil bu toplumun beslenme alışkanlıkları, obezite, spor alışkanlığı, sigara alkol ve tütün maddeleri tüketimi, bazı virütik hastalıkların sıklığı, ülkedeki kanser tarama programları, toplumun sağlık hizmeti alma alışkanlığı ve halkın kanser ile ilgili farkındalığı ile yakından ilişkilidir” diye konuştu.

    Gelişmiş ülkelerde kadınlarda en sık görülen kanserlerinin meme kanseri, akciğer kanseri ve kolo-rektal kanserleri olduğunu belerten Dursun, “Az gelişmiş ülkelerde ise kadınlarda en sık meme kanseri, 2.sırada serviks kanseri ve 3. sırada akciğer kanseri gelmektedir. Ülkemizde Sağlık bakanlığı kanser savaş dairesi verilerine bakıldığında yılda yılda 174 bin kişiye kanser tanısı konmaktadır. Yapılan hesaplamalar göre Türkiye’de yılda 103.070 erkek ve 71.233 kadın kansere yakalanmaktadır. Kadınlarda en sık meme, tiroid ve kolorektal kanserler en sık görülmektedir. Jinekolojik kanserler açısından bakıldığında ülkemizde de en sık görülen jinekolojik kanserler rahim içi kanseri, yumurtalık kanseri ve rahim ağzı kanseridir. Sağlık bakanlığının 2004-2009 yılları arasında yaptığı hesaplamalar sonucunda Türkiye’de 3800 civarında rahim kanseri, 2790 civarında yumurtalık kanseri, 1950 civarında da rahim ağzı kanseri ve 400 civarında da diğer kadın genital kanserleri olgusu görüldüğü bildirilmiştir” ifadelerini kullandı.

    Tüm jinekolojik kanserlerde erken tanının çok önemli olduğuna dikkat çeken Dursun, “Rahim içi kanserinde en önemli bulgu menapoz sonrası kanamalar veya adet düzensizlikleridir. Bu şikayetler hastayı erkenden doktora getirdiği için rahim içi kanserinde erkenden tanı konmakta ve hastaların büyük bir kısmında sadece ameliyat ile ek kemoterapi ve radyoterapi almadan tedavi yeterli olmaktadır. Rahim ağzı kanserinde ise en önemli bulgu ilişki sonrası olan kanamalar ve düzensiz kanama ve tedaviye rağmen geçmeyen akıntılardır. Bu hastalık jinekolojik muayeneyi ihmal etmeyen kadınlarda smear ve HPV testleri ile erkenden tespit edilebilmektedir. Ama jinekolojik kontrol yapılmayan hastalarda ileri evrelerde yakalanabilmektedir ki bu durumda da ışın ve kemoterapi tedavileri gerekebilmektedir. Yumurtalık kanserinde erken tanı koydurucu bir şikâyet yoktur. Hastalar karın ağrısı, karın şişliği, kabızlık gibi daha çok mide barsak hastalıkları diye yorumlanabilecek şikâyetlerle başvurduğu için tanı genellikle ileri evrelerde konmaktadır. İleri evrede tanı konan hastalarda da yaşam süresini uzatmak için agresif cerrahi yaklaşımlar ve kemoterapiler gerekmektedir. Tarama programlarını iyi uygulayan ülkelerde ölüm oranları düşük iken tarama programı olmayan ülkelerdeki ölüm oranları çok yüksek düzeylerdedir. Kadınların adet düzensizliği,menapoz sonrası kanama , ilişki sonrası kanama veya kasık ve karın ağrısı durumlarında mutlaka jinekolojik muayene olmaları gereklidir” şeklinde konuştu.

  • Kanserde dondurma yöntemi

    Memorial Onkoloji Merkezi Girişimsel Radyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Saim Yılmaz, kanserde dondurma yönteminin hedefi 12’den vurduğunu söyledi.

    Memorial Onkoloji Merkezi Girişimsel Radyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Saim Yılmaz, Türkiye’de ilk kez uygulanan iğne ile tümör dondurma yani kriyoablasyon tekniği hakkında bilgi verdi. Kanserle mücadelede etkin rol oynayan tanı ve tedavi yöntemlerinin son yıllarda teknolojik gelişmelerle birlikte hasta konforunu daha çok ön planda tuttuğunu belirten Prof. Dr. Yılmaz, “Dünyada bu alandaki en önemli yeniliklerden biri olan kriyoablasyon yani iğne ile tümör dondurma tekniği ile vücuttaki zararlı doku veya tümörler dondurularak tahrip ediliyor, kanser tam hedeften vurulmuş oluyor” dedi.

    “Çok büyük kitlelerde de kullanılıyor”

    Prof. Dr. Yılmaz, “Vücuda özel bazı iğnelerle girilerek yapılan işlemde, vücuttaki herhangi bir doku ya da tümör dondurularak tahrip edilmektedir. Öncelikle ultrason, BT veya MR gibi görüntüleme yöntemlerinden edinilen bilgiyle kitleye uygun sayıda iğne yerleştirilir. 1 santimetre çapında bir kitle için tek iğne yeterliyken, tümörün çapı büyüdükçe iğne sayısı da artmaktadır. Günümüzde kullanılan krioablasyon cihazlarında vücuda 20-25 tane iğne yerleştirilebilmektedir. Bunlar aynı anda çalıştırılır ve böylelikle çok büyük kitlelere aşırı soğuk uygulanarak tahrip edilebilmektedir.”

    Tümöre eksi 80 dereceye kadar soğuk uygulanabiliyor

    “Kriyoablasyon tekniğinde iğnelerin içinden argon gazı devridaim yaptırılır ve bu iğnenin uç kısmından eksi 20 ila eksi 80 derece arasında değişen bir soğukluk oluşturur” diyen Memorial Onkoloji Merkezi Girişimsel Radyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Saim Yılmaz, “Bu soğukluk da tümörü ya da patolojik dokuyu tahrip ederek öldürmektedir. Ülkemizde daha çok radyofrekans, mikrodalga ile lazer genellikle birbirine benzeyen ablasyon yöntemleri kullanılmaktadır. Ama krioablasyon bunlardan tamamen ayrı bir mekanizma ve çok ayrı özellikleri, üstünlükleri olan bir tekniktir. Krioablasyonda olduğu gibi, tüm ablasyon yöntemleri nokta atışı ile sadece tümörü tahrip edip, dokulara zarar vermediği için defalarca uygulanabilmektedir” diye konuştu.

    En tehlikeli kanser türlerinde yüksek başarı

    Prostat, böbrek, akciğer, karaciğer ve yumuşak doku tümörlerinde olduğu kadar kemiklerdeki kanser türlerinde de kriyoablasyonun kullanıldığını belirten Prof. Dr. Yılmaz, “Bazı durumlarda tek başına uygulanırken, genellikle kemoterapi ve radyoterapi ile birleştirilen bir yöntemdir. Ancak krioablasyonun kullanılmadığı durumlar da vardır. Dondurma işlemi sinir dokusuna zarar verdiği için beyinde, omurilikte ve çok önemli sinirlerin bulunduğu bölgelerde kullanılmaz ya da özel tekniklerle sinir dokusu korunarak uygulama yapılır. Mide, bağırsak ve safra kesesine yakın olan yerlerde de dikkatli kullanılması gerekmektedir. Bu gibi durumlarda ultrason ya da BT rehberliğinde bir iğneyle girilerek bu yapılar ile tümör arasına bir gaz ya da sıvı verilerek kritik organlar uzaklaştırılır ve bu sayede işlem emniyetle yapılabilmektedir” dedi.

    “15 dakikada tümörlerden kurtulmak mümkün”

    Kriyoablasyon işleminde kanserli tümörün buz topuna dönüştüğünü dile getiren Prof. Dr. Saim Yılmaz şu ifadeleri kaydetti:

    “Bu buz topu eridiğinde kanserli tümör yok olur. Bu işlem ortalama 15 dakika sürer. Ağrısız bir yöntem olan krioablasyon için lokal anestezi yeterlidir. Hasta işlem yapıldıktan sonra, aynı gün taburcu edilir. Diğer yöntemlerde ablasyon sırasında tümörün hangi kısmının tahrip edildiği anlaşılamamaktadır. Örneğin radyofrekans ve mikrodalgada ablasyon alanı belirsiz beyaz bir alan görülürken, bu yöntemde ultrasonda buz kitlesi şeklinde bir görüntü meydana gelir. Buz kitlesinin 0,5 santim içinden itibaren içerideki alanın tümü ölümcül bölge olarak adlandırılır. Krioablasyonun en önemli üstünlüğü, bu işlem esnasında tümörün ne kadarının yok edildiğinden emin olunmasıdır.”

  • Kanserde erken teşhis hayat kurtarıyor

    Gaziantep Büyükşehir Belediyesi ve Halk Sağlığı Müdürlüğü işbirliği ile kurulan Kanser Erken Teşhis Tarama ve Eğitim Merkezi (KETEM) erken teşhisle hayat kurtarıyor.

    Kanserde erken teşhis amacıyla Gaziantep’te kurulan KETEM, özellikle kadınlardaki meme kanseri ve rahim ağzı kontrollerinde erken teşhis edilen 3 hastadan 1’i kurtarılıyor. Daha fazla kişiye ulaşmak amacıyla harekete geçen Büyükşehir Belediyesi KETEM’in ikinci merkezini açtı. Merkezin yanı sıra KETEM araçlarıyla da ilçe ve köylerde gezilerek kadınlar ücretsiz sağlık taramasından geçiriliyor.

    Erken teşhisle 14 hasta kurtarıldı

    Bu çerçevede 2016 Ocak ayından itibaren KETEM ve mobil araçla toplamda 6 bin 495 kişiye mamografi çekilmiş, 6 bin 493 kişiye smear testi ve bin 109 kişiye Gaitada Gizli Kan (GGK) testi yapılarak, kanser tarama programlarında toplam 14 hastaya erken teşhis konuldu.

    Öte yandan vatandaşların kanser konusunda bilinçlendirilmesi için de eğitimler veriliyor. Bu kapsamda KETEM merkezleri, sosyal tesisler ve mobil araçla gidilen merkezlerde toplam da 8 bin 302 hastaya, kanserde erken teşhis ve tarama ile ilgili bilgilendirme amaçlı eğitim verilerek, kendi kendine meme muayenesi yöntemi anlatıldı.

  • Kanserde Kişiselleştirilmiş Tedavi

    İstanbul Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda eş zamanlı olarak düzenlenen üç fuardan biri olan Biotech Eurasia Bioteknoloji ve Yaşan Bilimleri Fuarına katılan Dr. Onur Bilenoğlu, kanserde kişiselleştirilmiş tedavi hakkında önemli bilgiler verdi.

    Biotech Eurasia Fuarı tıbbi, zirai ve endüstriyel alanlarda çok geniş sektörlere hizmet veren Biyoteknoloji, geleceğe yön verecek yepyeni çözümler sunuyor. Hem özel sektör ve üniversitelerin hem de kamunun çok büyük yatırım alanı olan Biyoteknoloji, birbirinden zengin etkinliklerle fuarda ele alınıyor. Fuara katılan Dr. Onur Bilenoğlu, çağımızın hastalığı olan kanserin, kişiselleştirilmiş tedavisi hakkındaki çalışmaları değerlendirdi.

    Kişiselleştirilmiş kanser tedavi yöntemlerinde gelinen noktaya değerlendiren Dr. Bilenoğlu, şöyle konuştu: ’’Son birkaç yıldır Türkiye’de kanser tedavileri için kişiselleştirilmiş kanser tedavi yöntemleri kullanılmaya başladı, özellikle meme kanseri gibi. Klasik kanser tedavilerinde daha önce her meme kanseri olan hastaya aynı tedaviler öngörülüyordu. Şimdi geldiğimiz noktada her bireyin kanseri ayrı ayrı kanser olduğu farklı karakterize edilmeleri ve farklı tedaviler uygulamaları gündemde. Buna paralel olarak tanı yöntemleri ön plana çıkmakta. Özellikle her hastanın kendi genetik alt yapısını belirleyip, ona göre kanser tedavisi uygulanması gerekmektedir. Bizde çeşitli üniversite ve hastanelerle işi birliği çerçevesinde bu çeşit testleri ve yöntemleri geliştirmeye çalışıyoruz. İTÜ Arı Teknokent içinde bir araştırma laboratuarımız var. Burada çeşitli işbirlikleri ile Tübitak projeleriyle geliştirdiğimiz testleri hastaların kullanımına sunmuş buluyoruz’’

    TÜRKİYE’DE BU YÖNTEM YENİ

    Türkiye’de kişiselleştirilmiş kanser tanı ve tedavilerin yeni olduğunu belirten Dr. Bilenoğlu, ’’Bütün dünya ile paralel olarak son birkaç senedir bu konuda ciddi aşamalar oldu. Şuanda kanserin gelişimini takip eden testler yavaş yavaş uygulanmaya başlandı. Bu testler sayesinde bireylerdeki kanserin kategorize edilmesi ve ona uygun tedaviler sunulması artık mümkün oluyor. Monoküler genetik yöntemler ile bireylerdeki kanser karakterize edildikten sonra uygulanan yöntemler değişik olabiliyor. Kimi hastalarda kemoterapi yöntemi uygulanırken kimi hastalarda hormon tedavileri ya da daha düşük dozlu tedaviler öngörülebiliyor. Buda hastanın hem hayatta kalım oranını çok ciddi derecede etkiyor, hem de yaşam kalitesini etkiliyor. Tanı yöntemlerinin önemi şurada çıkıyor: Siz bir hastaya gereksiz yere fazla kemoterapi verip onun hayat kalitesini ileri derecede sekte uğratabilirsiniz. Hatta bu ölüme kadar varabilir. Bura önemli olan her hasta gerektiği dozda ve şiddette tedavi verilebilmesidir’’ şeklinde konuştu.

    ’’BİYOTEKNOLOJİDE DÜNYA İLE AYNIYIZ’’

    Biyoteknojinin avantajını dile getiren Dr. Bilenoğlu, ’’Biyoteknolojide dünya standartlarını yakalamamız çok daha kolay. Bizde kendi geliştirdiğimiz testlerle ve bize sunulan diğer yöntemlerle şanda Avrupa ve Amerika’da son gelinen noktaya kadar bizde aynı oranda tanı ve tedavi sağlayabiliyoruz. Türkiye’deki hastalarında geleceklerinin çizilmesinde çok önemli bir noktadır’’ diye konuştu.

    Fuara katılma sebebine değinen Dr. Bilenoğlu, ’’Biz yaklaşık 3 yıldık İTÜ Arı Teknokent içinde yer alıyoruz. Bu fuara katılma sebebimiz, kendi yaptığımız çalışmaları ve özellikle kişiselleştirilmiş kanser tedavisi alanındaki yaklaşımları sektörel paydaşlarımızla paylaşmak, insanların bu konuda bilgilendirilmesini sağlamak’’ dedi.