Etiket: Kanser’de

  • Kanserde erken teşhis vurgusu

    İnönü Üniversitesi Süreyya Aybar Konferans Salonunda Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi ile Toplumsal Cinsiyet Araştırmaları Topluluğu tarafından Kanserde Farkındalık Konferansı düzenlendi. Konferansta erken teşhisin önemine vurgu yapıldı.

    Kanser Erken Teşhis Tarama ve Eğitim Merkezi’nin (KETEM) tanıtımının da yapıldığı konferansa Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Neslihan Durak, Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Yetkin Gök, Dr. Hilal Bürkek, Ketem üyeleri ve öğrenciler katıldı.

    Gerçekleşen konferansta konuşmacı olan Dr. Hilal Bürkek “Hücreler belli fonksiyonlarını yerine getirmek için olgunlaşır ve zamanı geldiğinde vücudumuzdaki belli problemler nedeniyle ölebilir. Ama olur da mutasyonlarda herhangi bir aksaklık olursa buna bağlı olarak maalesef ki ölmesi gereken hücreler ölmediği için kanser hücresi hızlıca beslenir ve büyümeye devam eder” ifadelerini kullandı.

    Kanser risk faktörlerinden bahseden Bürkek, radyasyon, sigara ve alkol kullanımı, sağlıksız beslenme, fiziksel aktivite algıları, biyolojik risk faktörleri, ilerlemiş yaş, çevresel faktörler, enfeksiyon hastalıkları, ateş, halsizlik, iştahsızlık, ağrı, kanama, seste değişiklik gibi unsurların kansere davetiye çıkardığını söyledi.

    İlerlemiş yaşlarda kayısı bahçelerinde, güneş altında yıllarca çalışmış kişilerde, 50’li yaşlarda cilt kanserlerinin oluştuğuna dikkat çeken Bürkek “Cilt kanserinden korunmak için güneş ışınlarından hem yaz hem kış 365 gün güneş kremi kullanmalıyız. Kişi kendi ağırlığından son altı ayda yüzde 10 kadar ağırlık kaybediyorsa muhakkak araştırılmalıdır. Özellikle uykudan uyandıracak kadar aşırı ağrı ve terleme varsa kanser çıkabilir. Vücutta ben ya da siğil oluşumunda bir değişiklik varsa cilt kanseri belirtisi olabilir” şeklinde konuştu.

    Bunların yanı sıra dışkılama ya da idrar yapma alışkanlığında uzun süreli bir değişiklik varsa yine kanser belirtisinin olabileceğini, baş ve boyun bölgesinde herhangi bir yerde şişliğin kanser belirtisini taşıyabileceğini ifade eden Bürkek “Sebebi bilinmeyen otuz sekiz derece üzerinde ateş ve geceleri çok terleme durumu muhakkak kontrolden geçirilmelidir.” ifadelerini kullandı.

    Konuşmasında yemek borusu kanserinden bahseden Bürkek, çiğneme ve yutkunmada zorlanma olmasında, uzun süreli reflülerin varlığında yemek borusu kanseri olabileceğini dile getirdi.

    Özellikle boyundan kulağa doğru ağrı olması durumunun kanser belirtisi olabileceğinin altını çizen Bürkek şöyle devam etti:

    “Bazı kanser türleri ağrı olarak ortaya çıkar. Özellikle testis tümörlerinde ilk başta kendini gösterir. Mutlaka muayene olunmalıdır. Hepatit B, Hepatit C virüsleri vardır. Bunlar da karaciğer kanseri yapar. Hepatit B, ağız salgılarıyla bulaşabilen salgılardır. Hepatit C virüsü cinsel yolla ve kan yoluyla bulaşır. Balgamda kan görülmesi akciğer kanseri belirtisidir. İdrarda kan görülmesi, idrar torbası kanseri belirtisidir. Anormal vajinal kanamalar, rahim ağzı kanseri belirtisi olabilir.”

    Son olarak meme kanserinde erken teşhisin önemine değinen Bürkek “Meme kanseri, kadınlarda en sık görülen kanserdir. Türkiye’de her 8 kadından biri meme kanseri olmaya adaydır. Bu kadar sık görülen bir şey iken yapmamız gereken şey kontrol altında tutulmaktır. Erken teşhiste yüzde 98’e varan iyileşme şansı mevcuttur” diye konuştu.

  • Meme kanserde erken tanının önemi

    İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Adil Başkıran, meme kanserinde 3 ayrı muayene tanı ve tarama yöntemi olduğunu belirterek, “Kendi kendine meme muayenesi bu kanserin aşısı gibidir. Erken dönemde teşhis, hastalığı tamamen ortadan kaldırabildiği ve ölümleri yüzde 30 oranında azalttığı tespit edilmiştir” dedi.

    Meme kanserinin nedenlerine değinen Yrd. Doç. Dr. Başkıran, erken teşhisin önemi hakkında uyarılarda bulundu. Hastalık nedenlerini anlatan Başkıran, “Genetik yatkınlık, yaşlanma, 30 yaşından sonra ilk doğum yapmak, ilk adet yaşını erken görenler, ileri yaşta menopoza girme, doğum kontrol hapları kullanma, sigara içmek, menopoz sonrası kullanılan hormon tedavileri, alkol kullanımı, menopoz sonrası yağ oranı yüksek besinlerle beslenmek meme kanserine neden olabilmektedir” diye konuştu. Meme kanserinin belirtilerini aktaran Dr. Başkıran, “Memede, ağrısız, zamanla büyüyen bir kitlenin hissedilmesi ki bazen buna ağrı da eşlik edebilir. Memede çekintiler, şişlikler, deride tahriş ya da bozulmalar, meme ucunun içe dönmesi ve kanlı akıntı meme kanserinin belirtisi olabilir” şeklinde konuştu.

    Meme kanserinde erken teşhisinin önemine de değinen Başkıran, “Erken teşhis, tedavinin başarıya ulaşması ve hayatta kalma şansının artırır. Kişi, meme kanserine yakalanmamış gibi hayatına devam edebilir. Dünya’da kadınlarda görülen ilk üç kanser türü; meme, kolon ve akciğerdir. Ülkemizde ise, sıralama meme, tiroit ve kolorektal kanseri şeklinde olmaktadır. Meme kanserinin dünyada ortalama insidansı yüz binde 38-40 iken, Avrupa’da bu oran yüz binde 66-67, ülkemizde ise ortalama yüz binde 40 civarındadır” dedi.

    Meme kanserinde uygulanan tedavi yöntemleri hakkında da bilgiler veren Başkıran, “Tercih edilen cerrahi şekli meme dokusunun tamamen çıkarıldığı mastektomi ameliyatıdır. Ancak, erken evre küçük tümörlerde meme koruyucu cerrahi yapılması da uygundur. Cerrahi sonrası gerekiyorsa tamamlayıcı olarak kemoterapi veya hormonoterapiler, tıbbi onkologlar tarafından yapılır. Bazı durumlarda radyoterapi de uygulanması gerekebilir. Tedavi kararı verirken tümörün büyüklüğü, koltuk altı lenf bezlerine yayılım olup olmaması, tümörün hormon bağımlılık durumu, Her2 (c-erb-B2) adı verilen kanser geninin varlığı gibi faktörler göz önüne alınır. Tümörün büyük olduğu durumlarda tedaviye önce kemoterapi ile başlanıp tümörün küçültülüp cerrahiye uygun hale getirilmesi gerekebilir” ifadelerini kullandı.

    Meme kanserinde 3 ayrı muayene, tanı ve tarama yöntemi olduğunu dile getiren Başkıran, “Kendi kendine meme muayanesi bu kanserin aşısı gibidir erken dönemde teşhis hastalığı tamamen ortadan kaldırabilir ve ölümleri yüzde 30 oranında azalma sağladığı tespit edilmiştir. 20 yaşından itibaren kadınlar ayda bir kez kendi kendini muayene etmelidir. Bu muayene adet sonrası duş alırken veya menopozdaki kadınlarda ayın bir gününde düzenli olarak yapılmalıdır. Kadın önce ayna karşısında her iki memesini inceler, daha sonra sağ eliyle sol, sol eliyle sağ memesini yukarıdan aşağı, daire çizdirerek ve dıştan meme başına doğru olmak üzere üç şekilde muayene eder. Memelerde görülen asimetri, renk değişikliği, meme başında ve deride çekilme, koltuk altında kitle gibi bulgularla hemen aile hekimi, genel cerrahi uzmanına muayeneye gitmelidir” şeklinde konuştu.

    Son olarak meme kanserinden korunmak için tavsiyelerde bulunan Dr. Başkıran, “Genel sağlık durumunuzu koruma amaçlı dengeli beslenme, zayıflama veya kilonuzu koruma, sigara içmeme, alkolü sınırlandırma, düzenli egzersiz gibi faaliyetlerde bulunabilirsiniz” diye konuştu.

  • Bingöl’de “Kanserde Erken Tanı” konferansı

    Bingöl’de “Kanserde Erken Tanı” konferansında konuşan Doç.Dr. Fatin Rüştü Polat, meme kanseri ve karaciğer kanseri tedavisinde iyi durumda olduklarını fakat mide kanserinde kırmızı çizgide olunduğunu söyledi.

    Bingöl Üniversitesi, kuruluşunun 10. yıl dönümü etkinlikleri kapsamında “Kanserde Erken Tanı” konferansı düzenlendi. Namık Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç.Dr. Fatin Rüştü Polat konferansta kanser hakkında bilgi verdi. Gerçekleştirilen programın üniversitenin sağlıkla ilgili alanda yaptığı ilk program olduğunu aktaran Bingöl Üniversite Rektörü Prof.Dr. İbrahim Çapak, “Biz, niceliğe değil niteliğe bakıyoruz. Bizim için nitelik önemlidir. Bingöl’de yapılacak çok şey var, ancak bu da ilgi ve alaka ile ilgilidir” dedi.

    Kanserin kontrolsüz bir hücre çoğalması olduğunu dile getiren Doç.Dr. Fatin Rüştü Polat, kanserin artık hayatın bir parçası olduğunu ve henüz tedavisinde bir çözüm bulunmadığını ifade etti. Erken tanı ile beraber hastalıklı hücreyi alabildiklerini ancak kökten yok etmenin mümkün olmadığını vurgulayan Doç.Dr. Polat, “Bir milyar gen içinde bozuk bir geni arıyoruz. Doğru hekim, doğru teşhis, doğru tedavi doğru sonuç verir. Erken tanı ile beraber hastalık çok düşük maliyetle tedavi edilebilindiği gibi hastayı kurtarmada yüksek oluyor. Erken tanı ülke ekonomisine de büyük katkılar yapar. Aynı zamanda hastanın ömrüne de ömür katar. Hekimi bilgi ve ahlaken yetiştirebilirsek hastayı da doğru bilgilendiririz. Erken tanı ile kanserli organı koruyabiliyoruz. Meme kanseri ve karaciğer kanserinde iyi durumdayız fakat mide kanserinde kırmızı çizgideyiz. Bu da beslenme kültürü ile alakalı bir durumdur” diye konuştu

    Meme kanseri hakkında bilgi veren Polat, şöyle konuştu:

    “Meme kanserinde erken tanı koymada çok iyi durumdayız. Kadınlarda doğum sayısını arttırarak, en az üç-dört doğum yaptırarak ve kadınları stresten koruyarak bu tür kanserle mücadele edebiliriz. Kadınların sadece doğum yapmaları yetmez aynı zamanda kadınları emzirme yoluyla bu tür kanserden korumak mümkündür. Çünkü kadınlar emzirince memelerini dinlendirmiş olurlar. Kadınlar, el ile kendilerini muayene edebilirler ve 40 yaşına kadar üç yılda bir, 40 yaşından sonra yılda bir kez genel cerrahi kontrolüne gitmeleri gerekir. Bu sayede mamografi ile erken tanı konulabilinir. Sonuç olarak erken tanı ile beraber yaşam kalitesini artırıyoruz ve ölümü öteliyoruz.”

    Kongre Merkezinde düzenlenen konferansa, Namık Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç.Dr. Fatin Rüştü Polat ve Bingöl Üniversite Rektörü Prof. Dr. İbrahim Çapak’ın yanı sıra Bingöl Halk Sağlığı Müdür Yardımcısı Uzman Doktor Celal Özyıldırım, öğrenciler ve davetliler katıldı.

  • Kanserde erken tanı hayat kurtarıyor

    Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Yıldız Keleş, kanser tedavisinde erken tanının önemli rolü olduğunu söyledi.

    İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Görevlisi, Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Yıldız Keleş, 1-7 Nisan tarihlerinin her yıl kanser bilinçlendirme ve tanıtım haftası olarak değerlendirildiğini kaydetti. Türkiye’de 2014 Sağlık Bakanlığı verilerine göre her yıl 163 bin yeni kanser vakasının görüldüğünü aktaran Yrd. Doç. Dr. Keleş, erkeklerde kanser görülme oranlarının arttığına dikkat çekti.

    “Erken tanı ile şansımız çok yüksek”

    Erkeklerde akciğer, kadınlarda ise meme kanserinin ilk sıralarda yer aldığını dile getiren Keleş, “Erken tanıyla kanser türlerinin tedavisinde başarı şansımız çok yüksek. O nedenle bu hafta kanserde erken tanıyı, düzenli sağlık kontrollerini vurguluyoruz” diye konuştu.

    “Tedavide son 20 yılda ciddi yol aldık”

    Kanseri arttıran nedenlerin başında sigaranın geldiğini belirten Yrd. Doç. Dr. Yıldız Keleş, “Obeziteye de dikkat etmemiz gerekiyor. Obeziteyle ilgili kanserlerde de artış görüyoruz. Kanserle ilgili tanılar arttıkça, teknolojik gelişmeler de artıyor. Onkoloji tedavilerinde son 20 yılda büyük bir gelişim oldu. Radyasyon onkolojisi alanında önemli gelişmeler oldu. Modern ve ileri teknolojiler sayesinde sadece kanserin bulunduğu alanı ışınlamayı hedefleyen cihazların sağladığı faydalar öne çıkıyor. Radyoterapi 100 yıldır zaten uygulanan bir tedavi yöntemi. Ama son 20 yılda radyoterapinin yan etkilerini azaltmaya yönelik ciddi yol aldık” dedi.

  • Kanserde erken tanı hayat kurtarır

    Yakın Doğu Üniversitesi (YDÜ) Hastanesi Medikal Onkoloji Uzmanı Dr. Ömer Diker, hemen her kanser tipinde erken teşhisin hayat kurtardığını söyledi.

    Her kanser tipinde erken teşhisin hayat kurtarıcı olabileceğini, bu açıdan farkındalığı artırmanın büyük önem taşıdığını, söyleyen Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi Medikal Onkoloji Uzmanı Dr. Ömer Diker, dünyada yaygın olarak kullanılan kanser tarama programları irdelendiği zaman, öncelikli olarak kalın bağırsak kanserleri, rahim ağzı kanserleri, meme kanserleri, akciğer kanserleri, prostat kanserleri ve cilt tümörlerinden bahsetmenin uygun olacağını ifade etti.

    Kalın bağırsak kanseri 50 yaş ve üzeri kişilerde taranmalı

    Uzm. Dr. Ömer Diker, farklı yöntemlerle taranabilen kalın bağırsak kanserinin, 50 yaş ve üzeri bireylerde taranması uygun bir kanser tipi olduğunu ifade etti. Yıllık olarak dışkıda (Gaitada) gizli kan, yılda bir veya üç yılda bir DNA bazlı dışkı testleri, 5 yılda bir kalın bağırsak sol alt ucunun (sigmodoskopi) veya 10 yılda bir tüm kalın bağırsağın kamera bazlı yöntemlerle incelenmesinin (kolonoskopi) benzer tarama yöntemleri olduğunu belirten Uzm. Dr. Ömer Diker, hasta ve hekimin tercihleri doğrultusunda bir yol belirlenerek, tarama yapılması önerisinde bulundu.

    Meme kanseri tarama yaşı 40

    Meme kanserlerinde, tarama başlangıç yaşı ve tarama aralıkları açısından farklı kılavuzlarda farklı yaklaşımların mevcut olduğunu söyleyen Uzm. Dr. Ömer Diker, bu kılavuzların bir kısmında taramanın 40 yaşından itibaren, diğer bir kısmında ise 50 yaş itibariyle önerildiğini ifade etti. Yine bir kısım kılavuzda yıllık mamografi önerilmekteyken, diğer bir kısımda iki yılda bir taramanın önerilmekte olduğunu vurguladı. Uzm. Dr. Ömer Diker, sözlerine şöyle devam etti: “Benim kendi hastalarımda benimsediğim yaklaşım, ortalama riske sahip bireylerde (ailesinde meme kanseri hikayesi olmayan, kişinin kendi özgeçmişinde kanser öncülü diyebileceğimiz bir lezyonu bulunmaması) taramaya 50 yaş itibariyle başlamak ve iki yıla bir mamografik görüntüleme yapmaktır”.

    Rahim ağzı kanseri taramasına 21 yaşında başlanmalı

    Rahim ağzı kanserinin taramaya en erken yaşta başlanılan kanser tipi olduğu bilgisini veren Uzm. Dr. Ömer Diker, 21 yaş itibariyle 3 yılda bir rahim ağzı taraması alınmasının doğru olduğunu söyledi. 30 yaş ve üzeri bireylerde ise bu yönteme aynı şekilde devam edilmesinin kabul edilebilen bir yaklaşım olduğunu ifade eden Uzm. Dr. Ömer Diker, bununla birlikte 2012 yılından beri kullanılan altın standart tarama metodunun, kansere neden olan virüs taraması için HPV testinin ve sitolojinin beş yılda bir kombine olarak kullanılmasının doğru olacağını belirtti.

    Prostat kanserlerinde kullanılan tarama yöntemi PSA testi

    Prostat kanserinin, taramanın bir miktar tartışmalı olduğu kanser türü olduğundan bahseden Uzm. Dr. Ömer Diker, bu kanser türü ile ilgili yine farklı kılavuzlarda farklı önerilerin yer aldığını vurguladı. Amerikan Ulusal Kapsamlı Kanser Ağı kılavuzlarına göre 45 yaş itibariyle taramaya başlanması ve tarama için elle muayene ve PSA testinin baz alınması önerilmekteyken, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Prevensiyon Hizmetleri Görev Gücü kılavuzlarında tarama önerilmediğini belirtti. Uzm. Dr. Ömer Diker, Avrupa Üroloji Derneği Kılavuzları’nda ise “Hastadan PSA testi istemeden önce sağlayabileceği faydalar yanında getireceği potansiyel zararlardan da bahsedin” ifadesine yer verildiğini, buradaki tartışmanın temelini, prostat kanserlerinin önemli oranda yavaş seyirli kanserler olması, pek çok prostat kanserinin kliniklere yansımaması ve hastaların herhangi bir şikayeti olmadan normal ömür sürelerini tamamlamasının olduşturduğunu ifade etti. Uzm. Dr. Ömer Diker, kanda PSA testi yapılması durumunda saptanabilecek yüksekliklere göre, cerrahi ve biyopsinin komplikasyonlar getirebileceğinin mutlaka göz önünde bulundurulması gerektiğine dikkat çekerek, kendi pratiğinde bu tarama türüne yer vermediğini belirtti.

    Uzm. Dr. Ömer Diker: “30 paket/yıl sigara içmiş kişiler akciğer kanseri taraması yaptırmalı”

    Son yıllarda çalışmaları yayınlanan ve belki de en az bilinen tarama kapsamında yer alan akciğer kanserinin farklı birliklerin kılavuzlarına girdiğini söyleyen Uzm. Dr. Ömer Diker, taramanın temelde 55 – 74 yaş arası bireylerde önerildiğini belirtti. Uzm. Dr. Ömer Diker şöyle devam etti: “Bu bireylerin taranmasındaki esas şart, 30 paket/yıl sigara içilmiş veya hala içiliyor olmasıdır. Kişiler paket/yıl hesabını nasıl yapacakları noktasında ise günlük içilen sigara paket sayısı ve kaç yıldır sigara içildiğinin çarpılması neticesinde bir sayıya ulaşmak mümkün olacaktır. Örneğin; 20 yıldır günde 2 paket sigara içen bir birey için 20 x 2 = 40 paket/yıl sigara içicisi olması gibi. Taramada kullanılan yöntem düşük dozlu bilgisayarlı tomografidir. 55-74 yaş arasında 30 paket/yıl sigara içmiş, bırakmış veya hala içen bireylere 3 yıl süreyle yılda bir düşük dozlu bilgisayarlı tomografi çekilmesi esastır. Bu tarama işlemi de benim açımdan bir takım endişeler yaratmaktadır. Çalışmalar incelendiğinde bilgisayarlı tomografide bir anormallik saptandığı zaman, bunun %96’sının akciğer kanseri ile ilişkisiz olması ciddi bir sorun gibi gözükmektedir. Başka bir deyişle, 100 anormallik saptanan hastanın 4’ünde bu akciğer kanseriyken, 96’sında başka başka sebepler saptanmıştır. Bunları dışlamak için yapılacak biyopsi ve benzeri girişimler de kişiler açısından bir takım komplikasyonlar getirme ihtimaline sahiptir. Yine bu yalancı pozitif sonuçların kişilerde yaratacağı endişe ve psikolojik sonuçlar da bu yöntemi önerirken göz önünde bulundurulmalıdır”.

    Uzm. Dr. Ömer Diker: “Cilt tümörlerinde tarama gündeme alınmalı”

    Dünyada sıklığı giderek artan ve çok agresif bir kanser tipi olan cilt tümörlerine de değinen Uzm. Dr. Ömer Diker, tıp dünyasının geçmişe göre fersah fersah yol kat etmiş olduğuna, hedefe yönelik tedaviler ve immünoterapiler sayesinde 2010 sonrasındaki dönemde çok ciddi tedavi başarılarından bahsetmenin gerekliliğine vurgu yaptı. Tarama açısından bakıldığında, ozon tabakasında oluşan değişimler sonrasında global manada son 10 yılda, yıllık tanı sıklıklarının 3 – 4 kat artış gösterdiğini ifade eden Uzm. Dr. Ömer Diker, Onkoloji ve Dermatoloji alanlarında, taramaya yönelik giderek artan çalışmalar yürütüldüğünü, temel önerinin yılda bir kez dermatolojik muayene yapılması ve kişilerin vücutlarındaki benler konusunda eğitilmesi olduğunu belirtti. Kişi eğitiminde temel noktanın, ABCDE’nin öğretilmesi ve kişilerin aylık olarak vücutlarındaki benleri bu açıdan değerlendirmesi olduğuna dikkat çeken Uzm. Dr. Ömer Diker, değerlendirme sonucunda uyarıcı bulgular saptaması durumunda, kişilerin zaman kaybetmeden bir Dermatoloji hekimine başvurmalarını önerdi.