Etiket: Kalır”

  • Trump: “Seçimleri kazanamazsam ABD’liler Çince öğrenmek zorunda kalır”

    Trump: “Seçimleri kazanamazsam ABD’liler Çince öğrenmek zorunda kalır”

    ABD Başkanı Donald Trump, 3 Kasım’da yapılacak Başkanlık seçimlerine yönelik yaptığı açıklamada, “Seçimleri Joe Biden kazanırsa ABD halkı Çince öğrenmek zorunda kalacak” dedi.

    ABD’de yaklaşan 3 Kasım’da yapılacak Başkanlık seçimleri öncesi tansiyon yükseliyor. ABD Başkanı Donald Trump bir radyo programında yaptığı açıklamada seçimleri Demokrat rakibi Joe Biden’ın kazanması halinde ABD’lilerin Çince öğrenmek zorunda kalacağını ifade etti. Başkan Trump, “Seçimleri kazanamazsam Çin, ABD’nin sahibi olacak. ABD halkı Çince öğrenmek zorunda kalacak” dedi. Trump, Çin’i yeni tip korona virüsün (Covid-19) yayılmasını kontrol altına alamadığı ve hastalığın erken aşamalarında hastalık hakkındaki bilgileri gizlediği için suçlarken, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ile daha önce samimi olan ilişkisinin artık kötüye gittiğini ifade etti.

  • “Önlem alınırsa dünya bizden kozmetik almak zorunda kalır”

    Acvit Kozmetik CEO’su İsmail Çetin, “Yabancı kozmetiklere ve kozmetikçilere önlem alınırsa dünya bizden hammadde ve kozmetik ürünü almak zorunda kalacaktır. Böylece dünya kozmetik pastasından yüzde 60 pay alabileceğimizin altını çizerim” dedi.

    8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde erkek çalışanlarının yüzlerine siyah maske uygulayarak ‘kadınlara karşı yüzümüz kara’ mesajıyla gündeme gelen Acvit Kozmatik’in, CEO’su İsmail Çetin sektöre ilişkin açıklamalarda bulundu.

    Çetin, yabancı kozmetiklere ve kozmetikçilere karşı önlem alınması gerektiğini belirtti. Çetin, “Yabancı kozmetik ve kozmetikçilere önlem alınırsa dünya bizden hammadde ve kozmetik ürünü almak zorunda kalacaktır. Böylece dünya kozmetik pastasından yüzde 60 pay alabileceğimizin altını çizerim. Bakanlık izinli olan, merdiven altı olmayan yerli ve milli kozmetiklere güvenin, kullanın” dedi.

    “Dünya bizden kozmetik ürünleri almak zorunda kalacaktır, bu konuda bize muhtaçlar”

    Türkiye’de üretilen kozmetiklerin ağırlıklı olarak Arap ülkeleri, Orta Asya ve Ortadoğu ülkelerine ihraç edildiğini söyleyen Çetin, “Ülkemizde kimyasal, cilt ve saç yapımızı bozan İsrail, AB ve ABD menşei kozmetik ürünler cirit atıyor. Şayet biz yabancı kozmetik ürünlerini ve yabancı kozmetikçileri ülkemize almazsak, kozmetik mamüllerini bizden almak zorunda kalacaklardır. Çünkü kozmetik üretecek kaliteli bir bitki örtüsü zenginliğine sahip olmadıkları için, hammadde üretemeyeceklerdir. Bu konuda bize muhtaçlar.Dünya’da en çeşitli ve kaliteli endemik bitki ülkemizde bulunmaktadır. Akdeniz ve Ege bölgemiz maki bitki örtünse sahip olduğu için Dünya’da eşi benzeri olmayan, kalitede en üst düzey bitkileri barındırıyor. Yabancı hammadde sağlayıcıları bitkilerimizi toplayıp, hammadde haline getirip bir yabancı marka etiketi vurarak bizlere satıyor Bu durum asla kabul edilemez. Bu durum düzeltilirse kozmetik ihracatında dünyaya damgamızı vururuz” ifadelerini kullandı.

    “510 milyar dolarlık dünya pastasından yüzde 60 pay alabiliriz”

    Dünyada 510 milyar dolarlık bir kozmetik pazarı hacminin bulunduğunu söyleyen Çetin, ”Bu hacmin 2020’de 710 milyar dolara çıkması bekleniyor. Ülkemizde ise kozmetik cirosu 9 milyar lira. Kozmetik harcamalarında sadece Avrupa’nın gerisinde kalan Türkiye’de ihracat ile pazarı büyütecek tek formül yabancı kozmetikçilere bu kadar meydanı boş bırakmamaktan geçtiğinin altını çiziyorum. Biz sınırlama getirirsek dünyada kozmetik pastasından yüzde 60 civarında pay alacağımızdan kimsenin endişesi olmasın. Yabancı kozmetik firmaları cirolarının çok yüksek bir miktarını Türkiye’de elde ediyor. Bizim servetimizi bize pazarlıyorlar. Biz Acvit Kozmetik olarak yüzde 100 Türk hammaddelerini ve bitkilerini kullanarak en üst segment ve kaliteli ürünlere imza atmanın gururunu yaşıyoruz. Yabancı hiçbir ürünü kapımızdan içeri sokmayacağımızı her defasında bildiriyoruz. Çünkü, onlar bizlerden akıllı değil” diye konuştu.

    Çetin, kozmetiğin, içine koyulan hammade ile doğru orantılı olduğundan bahsederek, “Kaliteli ve eksiksiz hammadde koyarsanız ürün kaliteli olur. Kalitesiz ve eksik koyarsanız kalitesiz olur. Yabancı kozmetikler kalitesiz ve kimyasal kozmetiklerini benim Türk kadınıma kullandırmaya çalışıyor. Dikkat edin” dedi.

    “Çok köpüren şampuan kaliteli değil”

    “Çok köpüren şampuan kaliteli değil, kostiği bol ve kimyasal şampuandır” diyen Çetin, ”İsrail, AB ve ABD bizim insanımızın veya ülkemizin ne zaman iyi olmasını, gelişmiş olmasını, istedi ki, insanımızın sağlığının yerinde olmasını istesin. Her ortamda oyunlar oymaya çalışmaktadır. Bu oyun kozmetikte de aynıdır. İsrail, AB ve ABD’de kaliteli kozmetik üretecek bitki altyapısı, endemik bitki olmadığı aşikardır. Kaliteli sanılan yabancı marka ürünlerine çok dikkat edilmesi şart ve kaçınılmaz. Ürettikleri ve satışa sundukları kozmetik ürünleri insanımıza zarar verebilecek nitelikte kimyasal ağırlıklı kozmetik ürünleridir. Doğal olmayan, saç kökünü beslemeyen, çok köpüren şampuanları bizim insanımızın saçının dökülmesinde birinci etkendir. Şampuanın saçı yıkaması değil, saç derisini beslemesi şarttır. Çok köpüren şampuan kaliteli değil, kostiği bol ve kimyasal şampuandır” şeklinde konuştu.

    “Milli paramız ülkemizde kalsın”

    İsmail Çetin son olarak şunları kaydetti: ”Ülkemiz kozmetik olarak Dünyanın en zengin ve çeşidi bol olan bir ülkedir. Yabancı kozmetik markaları ülkemizde cirit atıyor. Çok iddialı olarak söylüyorum, hiçbir kozmetik markasının ürünü Acvit kadar kaliteli ve doğal değil. Ondan dolayı kozmetik ihracatına sınırlamalar getirilmesini arzu ediyoruz. Yabancılar kullanmadıkları kalitesiz ürünleri ülkemizde bizim Türk kadınına sunuyor. Biz bize yeteriz. Bizim milli paramız da bu vesile ile ülkemizde kalmış olacaktır. Bizim ürettiğimiz kişisel bakım ürünleri ile İsrail, AB ve ABD kozmetikleri yarışamaz. Kalite olarak onlardan 10 gömlek üstteyiz. Ülkemizde sundukları kozmetikler insanımızın cilt yapısına ve saçına zarar vermektedir. Bundan dolayı insanımıza kaliteli, doğal, bakanlık müracaatlı merdiven altı olmayan Milli ve yerli kozmetik kullanılmasını öneriyoruz.”

  • ÇİB Başkanı Ekinci: “Trump’ın muafiyet vermesi durumunda Türkiye oyun dışında kalır”

    ABD Başkanı Donald Trump’ın, tüm dünyanın tepki gösterdiği çelik ithalatına yüzde 25 ek vergi yasasını bu akşam imzalaması bekleniyor. Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Çelik İhracatçıları Birliği Başkanı Namık Ekinci: “Trump’ın Kanada ve Meksika’ya muafiyet vermesi durumunda Türkiye oyun dışında kalır” dedi.

    Çelik sektörü dünya ticaret savaşlarına işaret eden Section 232 yasası ile ilgili alınacak karara kilitlendi. ABD Başkanı Trump’ın, ’çelik vergisi’ düzenlemesini bugün imzalaması bekleniyor. Tüm dünyadan tepkilerin gelmeye devam ettiği yasa tasarısı ile ilgili son gelişme ise kesin olmamakla birlikte Trump’ın Meksika ve Kanada’ya NAFTA görüşmelerinde kaydedilen ilerlemelere göre çelik ve alüminyum ithalatına yönelik tarifelerden 30 günlük muafiyet sunma ayrıcalığı oldu.

    Section 232 yasasının yankıları devam ederken Türk çelik sanayicilerine destek Amerika Uluslararası Çelik Enstitüsü (American Institute for Internatiol Steel) Başkanı John D. Foster’dan geldi. John D. Foster, Kurumu ve kaliteli çelik kullanan tüm Amerikalı üreticiler adına ABD Başkanı Donald Trump’a yazdığı mektupta Türk çelik üreticilerinin kaliteli üretim ve adil fiyatlandırma yaptıklarına dikkat çekerek Türk çelik sanayinin Section 232 kapsamındaki tarife ve kotalardan muaf tutulmasını istedi.

    “Bazı ülkeleri ayırıp diğerlerine vergi getirmek daha kabul edilemez bir durum”

    ÇİB (Çelik İhracatçıları Birliği) Yönetim Kurulu Başkanı Namık Ekinci, vergi konacaksa tüm ülkelere eşit bir şekilde vergi getirilmesinin doğru olacağını belirterek, “Haksız yere yürürlüğe alınmaya çalışılan korumacı önlemleri dünya ticaretini olumsuz etkiliyor. Konu ile ilgili farklı pek çok senaryo konuşuluyor. Son olarak ABD’nin iki komşusu Meksika ve Kanada’nın vergiden muaf tutulabileceği gündeme geldi. Eğer vergi konacaksa tüm ülkelere eşit bir şekilde vergi getirilmesi en doğrusudur. ABD’nin, yüzde 25’lik vergiyi tüm dünyaya uygulaması durumunda sektörümüzün ABD’ye ihracatı zorlansa da devam eder ancak yasa baştan sona haksız olsa da bazı ülkeleri ayırıp diğerlerine vergi getirmek daha da kabul edilemez bir durum. Kanada’ya ve Türkiye ile aynı ürün gamında olan Meksika’ya muafiyet tanınırsa, bu uygulamanın geçerli olduğu süre boyunca Türkiye oyun dışına itilecektir. Bu aynı zamanda ABD’nin, Türkiye ile ilişkilerinde onarılması güç bir yara açacaktır” diye konuştu.

    “Gerektiği durumda misilleme yapılacaktır”

    Türkiye’nin de kendi önlemlerini alacağını belirten ÇİB Başkanı Ekinci, şu ifadeleri kullandı: “Dünya ticaret savaşlarından söz edilen böyle bir ortamda Amerika ne yapacak diye durup beklemiyoruz. Tüm platformlarda sesimizi yükseltiyor, kararın haksızlığını dile getiriyoruz. Çelik sektörü temsilcileri olarak Ekonomi Bakanlığı yetkililerimizle bir araya gelip neler yapabileceğimizi görüştük. Bakanlığımızın da açıkladığı üzere Türkiye, DTÖ nezdinde AB ile birlikte hareket etme kararı aldı. En doğrusu da budur. Gerektiği durumda misilleme yapılacaktır.”

    “Bu yanlıştan en kısa sürede dönüleceğine inanıyoruz”

    Türk çelik sektörünün kaliteli üretimden ve adil fiyatlandırmadan yana olduğunu belirten Ekinci, “Amerika’ya önemli oranda çelik ihraç ediyoruz. Ürün kalitemiz ve fiyatlarımız tercih edilmemizde en önemli etken. Yasa ile ilgili ABD’de çeliği girdi olarak kullanan sektörlerde de sesler yükseliyor. Otomotiv, beyaz eşya, makine imalat, inşaat gibi çeliği girdi olarak kullanan sektörler de bu karardan son derece rahatsız. Section 232’de imzalar atılmadan hemen önce sektörün öncü kuruluşlarından Amerika Uluslararası Çelik Enstitüsü Başkanı John D.Foster’ın Başkan Donald Trump’a mektup yazarak Türk çelik üreticilerinin yasadan muaf tutulmasını istemesi bizler için önemli bir gelişmedir. Bu karardan yalnızca yasa ile birlikte kârları daha da yükselecek ABD’li çelik üreticilerinin memnun olduğu ortadadır. Ancak biz bu yanlıştan en kısa sürede dönüleceğine inanıyoruz” şeklinde konuştu.

  • (Özel Haber) Ayakkabı izinden yakalanan çocuk hırsız serbest kalır kalmaz telefon dükkanını soydu

    Şanlıurfa’nın Viranşehir ilçesinde bazı okullar ile bir remi kurumu soyduktan sonra olay yerinde bıraktığı ayakkabı izinden yakalanan çocuk hırsız, serbest kalır kalmaz bir telefon dükkanını soydu. Güvenlik kameralarına da yakalanan çocuk hırsız, sorgusunun ardından adli makamlara sevk edildi

    Edinilen bilgiye göre, Viranşehir ilçesinde Mahmut A. isimli çocuk, 3 okul ile bir aile sağlığı merkezinden hırsızlık yaptı. Polis ekipleri, güvenlik kamerasına da yansıyan hırsızlık olaylarını gerçekleştiren çocuğu olay yerinde bıraktığı ayakkabı izinden yakalamayı başardı. Çocuk hırsız, emniyetteki işlemlerinin ardından savcılığa sevk edildi.

    Savcılıktaki sorgusunun ardından serbest bırakılan çocuk, aradan bir hafta geçmeden bu defa bir telefon dükkanını soydu. Dükkandaki telefon kılıfları ile kırılmaz ekran camlarını çalan şahıs, polis tarafından yeniden gözaltına alındı.

    Çok sayıda suça karışmış

    Mahmat A. hakkında Genel Bilgi Toplama (GBT) sorgusu da yapan ekipler, şahsın Kasım ve Aralık ayında 3 okul, 1 aile sağlığı merkezinde hırsızlık, kasten adam yaralama olaylarına karıştığını ve aile içi şiddet olayının zanlısı olduğunu tespit etti.

    Viranşehir İlçe Emniyet Müdürlüğü Asayiş Büro Amirliği ekipleri tarafından gözaltına alınan Mahmut A., Çocuk Büro Amirliği ekiplerine teslim edildi. Mahmut A, sorgusunun tamamlanmasının ardından adliyeye sevk edildi.

  • “Dünyanın zengin ülkeleri mülteci sorununa sahip çıksalar ne mülteci ne de sağlık haklarından mahrum çocuklar kalır”

    Antalya’da düzenlenen 61. Türkiye Milli Pediatri Derneği’nin açılışına katılan Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ, “Bu meseleyi dünyanın sahiplenmesi lazım. Ben şuna yürekten inanıyorum. Dünyanın zengin ülkeleri bu meselelere sahip çıksalar dünyada ne bir tane mülteci kalır ne de sağlık haklarından mahrum bir çocuk kalır. Bu kadar zor bir şey değil. Bugün Türkiye’nin hassasiyetiyle diğer ülkeler harcanacak para itibarıyla da kaynaklar itibariyle. Bu politik sahiplenmenin eksikliğini yoğun bir şekilde yaşıyoruz ama umutsuz olmamalıyız” dedi.

    Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ, 61. Türkiye Milli Pediatri Kongresi’nin açılışına katıldı. 2 bin çocuk doktorunun katıldığı kongrede mülteci çocukların güncel sorunları ele alındı. Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ, “Bu meseleyi dünyanın sahiplenmesi lazım. Ben şuna yürekten inanıyorum. Dünyanın zengin ülkeleri bu meselelere sahip çıksalar dünyada ne bir tane mülteci kalır ne de sağlık haklarından mahrum bir çocuk kalır. Bu kadar zor bir şey değil. Bugün Türkiye’nin hassasiyetiyle diğer ülkeler harcanacak para itibarıyla da kaynaklar itibariyle. Bu politik sahiplenmenin eksikliğini yoğun bir şekilde yaşıyoruz ama umutsuz olmamalıyız” diye konuştu.

    “Prof. Dr. İhsan Doğramacı hocayı hatırlamamak mümkün değil”

    Kongrenin hayırlara vesile olmasını temenni ettiğini dile getiren Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ, “61. kongrenin açılış töreninde Prof. Dr. İhsan Doğramacı hocayı hatırlamamak mümkün değil. Cenabı Hak rahmet eylesin. Gerçekten Türkiye’de pediatri kavramının geliştirilmesi, modern anlamda üniversitenin kurulması noktasında çok büyük emekleri olmuş hocamızı burada sizin huzurunuzda saygıyla yâd ediyorum. Kendisinden benim de şahsen politikaya atıldıktan, Sağlık Bakanı olduktan sonra öğrendiğim çok şey oldu” dedi.

    “Çocuk hekimi olmak hakikaten hayatımın en güzel işiydi”

    Sağlık alanında çalışmak, hekim olmak ya da hemşire olmanın çok hayırlı bir iş olduğunu ifade eden Akdağ, “Ben inanıyorum ki özellikle çocuk sağlığı ve hastalığı ile ilgilenen sağlıkçılar belki de bu mesleğin yüreği en hassas olan insanlarıdır. Bu mesleği seçerken bu özelliklere sahip olmak ya da mesleğin içine girdikten sonra iyice güçleniyor olabilir. Çocuklarla meşgul oluyorsunuz ve o masum yavrular mutlaka sizin yüreğinizi daha farklı bir şekilde geliştiriyor. Bunu ben bütün meslek hayatım boyunca hissettim. 58 yıllık bir hayata sığan çok koşturmaca işlerin arasında Allah’a şükürlere olsun ki mensubu olmaktan ziyadesiyle memnun olduğum çocuk hekimi olmak hakikaten hayatımın en güzel işiydi. İyi ki çocuk hekimi olmuşum” diye konuştu.

    “Yıldız Atalay hocamın çok büyük katkısı olmuştur”

    Toplantılarda her zaman dile getirdiği mevzuyu tekrar dile getireceğini söyleyen Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ, konuşmasını şöyle sürdürdü:

    “Hocamın Recep niye dile getiriyorsun dediği bir hususu bir kere daha dile getireceğim. Bu pediatri uzmanlığı meselesi girişim de yani dahil olma tarafım asistanlığa başlayışım Yıldız Atalay hocamın çok büyük katkısı olmuştur. En çok Yıldız Hocamla beraber sevdim. Hakikaten çocuk doktoru olmanın nasıl bir şey olduğunu, ne kadar güzel bir şey olduğunu anlatabilecek en güzel simalardan biridir. Onun için huzurunuzda kendisine bir kez daha teşekkür ediyorum.”

    “10 yılını gece gündüz demeden, haftada ortalama 90-100 saat çalışan çok değerli mesai arkadaşlarım var”

    Türkiye’de sağlıkta dönüşümde büyük işler başarıldığını aktaran Recep Akdağ, “Elbette burada başta Cumhurbaşkanımızın en üst seviyeden bu dönüşüme katkı vermiş olması çok önemlidir. Şu anda burada bulunan Beşir Atalay çok büyük katkıları oldu. Elbette TBMM’nin çabaları var, kanunlar var. Benimle birlikte hayatlarının 10 yılını gece gündüz demeden, haftada ortalama 90-100 saat çalışan çok değerli mesai arkadaşlarım var. 61. Milli Pediatri Kongresi’nde tekrarlamak isterim, bu büyük dönüşümün gerçek mimarı siz hekim arkadaşlarımızsınız, Allah hepinizden razı olsun. Bu meseleyi sizler içselleştirmemiş olsaydınız başaramazdık” dedi.

    “Anneler mukavva sererek betonun üzerinde haftalarca yatarlardı”

    Türkiye’de bir hesaplamaya göre bebek ölümlerinin binde 7, diğer bir hesaplamaya göre ise binde 9’lara düştüğünü aktaran Akdağ, “Bebek ölümleri bir hesaplamaya göre binde 7’lere, bir diğer hesaplamaya göre binde 9’lara indi. Teknik sonuçta binde 10’un altına inen bebek ölümlerinden bahsediyoruz. Buralara gelmek kolay olmadı. Şartlarımız değişti. Artık ihtiyaçlarımız farklı. Bugün Uluslararası Pediatri Cemiyeti (IPA) müstakbel başkanını Eroll Adlen’e de ifade ettim. 1990’lı yıllar iki binlere kadar biz çocukların yetersiz beslenmesinden müthiş sıkıntı çekerdik. Adeta yağmur gibi çocuklar yağardı. Beslenme bozukluğu olan kısır döngüsüne girmiş onlarca yüzlerce çocukla karşılaşırdık. Belki 10-15 çocuk birden olurdu. 10 yaşında 8 yaşında çocukların koskoca çocukların kızamık ve kızamık sonrası zatürreden kaybedilmesi bizi ziyadesiyle üzerdi. Hem fiziksel şartlara açısından kötüydük, hem halk sağlığı açısından gerçekten iyi bir noktada değildik. Erzurum’da bizim görev yaptığımız üniversite hastanesinde anneler mukavva sererek betonun üzerinde haftalarca yatarlardı. Gece yatabilecekleri alan burasıydı” şeklinde konuştu

    “Hekim olarak en az 3-5 çocuğa ağız ağıza solunum yaptırdığımı biliyorum”

    İntörize etmek diye bir kavramlarının olduğunu söyleyen Recep Akdağ, “Ventilatör bulunmadığı için o da çocuklara bir türlü gerekli tedaviyi vermemize müsaade etmiyordu. İntör arkadaşlarımızın eline bir ambu verip saatlerce onunla çocukların yeni doğanların oksijenlenmesini sağlamaya çalışırdık. İntörlüğünde bunu yapmayan arkadaş var mı? İlk defa servisimize bir taşıma küvezi geldiği zaman sanki NASA’ya yeni bir, aya çıkma tüpü gelmiş gibi hissetmiştik kendimizi. Şartlarımız böyleydi. Bir hekim olarak en az 3-5 çocuğa ağız ağıza solunum yaptırdığımı biliyorum. Uygun bir havalandırma oksijenlendirme bile elimize yoktu” diye konuştu.

    “Türkiye’de obeziteli çocuk oranı yüzde 7’lerden 9’lara, bütün nüfusumuzda yüzde 30’u aştı”

    Şartların değiştiğini ancak ihtiyaçlarında değiştiğini ifade eden Recep Akdağ, “Mutlaka artık pediatrinin kendi alanına bulaşıcı olmayan hastalıklarla ilgili eğitimi çok yoğun olarak sokması lazım. Sağlıklı yaşama konusunu hekimlerimize hemşirelerimize öğretmemiz lazım. Türkiye’de obeziteli çocuk oranı yüzde 7’lerden 9’lara çıktı. Bütün nüfusumuzda yüzde 30’u aştı. O zaman pediatri hekimlerinin bu meseleler için çok iyi bir şekilde eğitilmesi lazım. Sağlık promosyonuyla ilgili üniversitelerde bir sağlıklı yaşamla ilgili bir ders konusu var mı müfredatlarımızda? Halbuki artık bunların müfredatlarımıza yoğun olarak girmesi gerekiyor” şeklinde konuştu.

    “Bangladeş hükümetinden 100 bin kişiye içlerinde çocuk ve kadınlar da var kamp hizmetleri vermeye çalışacağız”

    Derneğin yaptığı panelde sığınmacı ve göçmen çocuklarla ilgili olayların konuşulduğunu söyleyen Akdağ, “Suriyeli çocuklar bizim çocuklarımız neye sahipse onlar da bir insan hakkı olan sağlığa kavuşma açısından. Bir şekilde kucağını mültecilere açmış bir çok ülkede maalesef çocuklara bu imkanlar sağlanamıyor. Yakın bir zamanda Bangladeş’e giderek Lohingalı Müslümanların zulüm altında hangi şartlar altında yaşadığını bizzat yerinde gördük. 1 milyona yakın insan. Bunların yüzde 70’i çocuk ve kadın. Perişan bir durumdalar. Biz Türkiye Cumhuriyeti olarak Bangladeş hükümetinden 100 bin kişiye içlerinde çocuk ve kadınlar da var kamp hizmetleri vermeye çalışacağız. Türkiye bu noktada bütün dünyaya artık örnek teşkil eden bir ülke. Gerek gerçek anlamda harcadığı para ve ortaya koyduğu kaynaklar itibariyle. Türkiye dünyada ihtiyacı olan insanlara en ziyade hizmet eden yegane ülke. IPA ile beraber bu hususta sesimizi yükseltmek istiyoruz” ifadelerini kullandı.

    “Dünyanın zengin ülkeleri bu meselelere sahip çıksalar dünyada ne bir tane mülteci kalır ne de sağlık haklarından mahrum bir çocuk kalır”

    Bütün dünyaya Türkiye’den güçlü bir sesle haykırmanın gerektiğini dile getiren Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ, konuşmasını şöyle tamamladı:

    “Sağlık, eğitim insanca yaşama haklarının olduğunu gür bir sesle ifade etmek istiyoruz. Harvard da bir panel yapıldı. Suriye meselesini konuşuyorduk. O zaman Suriye meselesi bu kadar kötü bir hale de henüz gelmemişti. ABD’nin bölgedeki güçlü ülke olarak yapabileceği şeyler vardı maalesef bunlar yapılmadı. Suriye’deki çocukların aşılanamadığı konusuydu. Ben de çocuk hekimiyim. Sıra bana gelince dedim ki çocukların aşılanması çok önemli bir olay. Suriye’deki çocukları aşılamak çok önemli. Hadi çocukları aşılayabildiğimizi varsayalım neyi değiştirmiş olacağız. Çocukları aşılayacağız, orada zalim bir yönetim aşılanmış çocukların üzerine bomba yağdıracak. Şimdi aşılanmamış çocukların üstüne bomba yağdırıyor. Yarın aşılanmış çocukların üzerine bomba yağdıracak. Oluşturabileceğimiz yegane farklılık bu mu? Onun için bu meseleyi dünyanın sahiplenmesi lazım. Ben şuna yürekten inanıyorum. Dünyanın zengin ülkeleri bu meselelere sahip çıksalar dünyada ne bir tane mülteci kalır ne de sağlık haklarından mahrum bir çocuk kalır. Bu kadar zor bir şey değil. Bugün Türkiye’nin hassasiyetiyle diğer ülkeler harcanacak para itibarıyla da kaynaklar itibariyle. Bu politik sahiplenmenin eksikliğini yoğun bir şekilde yaşıyoruz ama umutsuz olmamalıyız. Sizin toplantınız, burada mülteci çocuklar için yapılan toplantılar bütün dünya açısından hayati önem taşıyor. Bu toplantılara vesile olan bütün arkadaşlarımı bir kere tebrik ediyorum. Unutmayın ki her şey sevgiyle başlar.”

    TMPD’nin, kurulduğundan beri çocukların sağlığı ve refahı için uğraş verdiğini söyleyen Türkiye Milli Pediatri Derneği Başkanı Prof. Dr. Enver Hasanoğlu, “Ülkemiz son 10-15 yılda sağlık konusunda çok büyük gelişme elde etti. Bütün sağlık kuruluşlarının tek çatı altında birleşmesini istiyorum. Uzun süre Sağlık Bakanlığı yapmış Recep Akdağ ve hükümete teşekkür ediyorum. Ülkemize son yıllarda 4 milyon göçmen geldi. Bunların yarısı çocuk yaştadır. Ülkemiz elinden geleni yapmaktadır. Göçmenlerin annelerine sağlıkçılarımız eğitim veriyor. Gelecek hafta Gaziantep’e giderek eğitim verecekler. AFAD’ın Başbakan yardımcısı Recep Akdağ’a bağlanması bize güç verecektir” dedi.

    Uluslararası Pediatri Cemiyeti(IPA) gelecek başkanı ve IPAF başkanı Prof. Dr. Eroll Alden ise, Türkiye’nin mülteci konusunda diğer ülkelere örnek olduğunu söyledi.