Etiket: İnsanları

  • ÇÜ’de Bilim İnsanları Yapay Kan Üretti

    Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Tıp Fakültesi Tıbbi Biyokimya, Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya ve Ankara Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Bölümü’nden bilim insanları 2012 yılından bu yana yoğun interdisipliner çalışmalarıyla doğal kan yerine kullanılabilecek ‘biomalzeme’, yani ‘yapay kan’ üretmeyi başardı. Yapay kan, orak hücreli anemili hastalar için de umut olabilecek.

    Yapay kan konusunda İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana süregelen çalışmalardaki en büyük sorun olan ‘insanlara uygulanabilirlik ve uygulama sonrası zararlı etki’ problemlerini ortadan kaldırmaya yönelik en etkili çalışmayı Çukurova Üniversiteli bilim insanları yaparak insanlık adına önemli bir buluşa imza attı.

    Geliştirilen yapay kan hakkında bilgi veren Çukurova Üniversitesi Tıbbi Biyokimya Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nurten Dikmen, Çukurova Üniversitesi’nde bu konuda çalışan bilim insanlarının geliştirdikleri yapay kanın, kanın oksijeni taşıyan asıl molekülü olan hemoglobinin manyetik nanopartiküller üzerine eklenerek yapıldığını söyledi. Prof. Dr. Dikmen, “Bu sentetik yapının tedavi sonrası hasta kanından uzaklaştırılması hedeflenmiştir. Bu gelişme ile birlikte çok yakın gelecekte yapay kanın güven içinde kullanımına olanak sağlanması beklenmektedir” dedi.

    Neden yapay kan sorusunu da cevaplayan Prof. Dr. Dikmen şunları kaydetti;

    “İnsanın olduğu her yerde kana ihtiyaç vardır. Özellikle de ‘iş kazaları ve trafik kazalarında, ameliyatlarda, askeri operasyonlardaki yaralanmalarda ve depremlerde’ kana ihtiyaç hep duyulmaktadır. Ancak kan bağışlayacak gönüllülerin gereksinim duyulan yere ulaşamaması ve sayısının yetersizliği yanı sıra, bu tür toplu gereksinimlerde eğitimli personel sayısındaki azlık yaşanan sıkıntıların bazıları. Kan gruplarının uyuşmazlığı olasılığı, bağışlanan kanın enfeksiyon taşıması riski, gönüllülerin kan değerlerinin uygun olmaması gibi nedenler de, yoğun kan nakilleri esnasında sorunları artırmaktadır. Bilindiği gibi, her sene kan kaybından çok sayıda insan kaybedilmektedir. İşte bu sorunları ortadan kaldırmak için gerekli yapay kan.”

    “ORAK HÜCRELİ ANEMİ HASTALARI İÇİN DE UMUT”

    Orak Hücre Anemisi hastalığının özellikle Adana, Mersin, Antakya gibi güney illerinde sıkça görülen genetik bir hastalık olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Dikmen, “Vücudun çeşitli yerlerine oksijen taşımak ve karbondioksidi akciğerlere taşımakla görevli alyuvarlar bu hastalarda orak şeklini alır ve oksijeni taşıyamazlar. İşte bu yapay kanla oksijen taşınımının sağlanabileceğini düşünüyoruz” dedi,

    2012 yılından bu yana Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyokimya, Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü ve Ankara Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Bölümü’ndeki bilim insanlarının yoğun interdisipliner çalışmalarla, doğal kan yerine kullanılabilecek oksijen taşıyan yapay kan olarak tanımladıkları biomalzemeyi geliştirdiklerini anlatan Prof. Dr. Dikmen, araştırma ekibinin yapay kan geliştirmeye yönelik çalışmalarının hızla ilerlediğini söyledi. İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en büyük sorun olan insanlarda uygulanabilirlik ve uygulama sonrası zararlı etki problemlerini ortadan kaldırmayı hedeflediklerini vurgulayan Prof. Dr. Nurten Dikmen açıklamasına şöyle devam etti:

    “Nanoteknoloji temelli olarak geliştirilen yapay kan, acil durumda hastaya uygulanacak ve hasta normale dönünce yine aynı çalışma ekibi tarafından geliştirilen yöntemle hastadan uzaklaştırılacaktır. Bu şekilde, kan bile olsa yapay olan şeyin insan doğal döngüsüne müdahale etmesi engellenmiş olacak.”

    ÇOK KÜÇÜK BÜTÇEYLE İNSANLIK YARARINA BÜYÜK BULUŞ

    Çukurova Üniversitesi bünyesinde bu konuda yapılan çalışmaları anlatan Prof. Dr. Dikmen çok küçük bütçelerle bu aşamaya kadar geldiklerini ifade etti. Prof. Dr. Dikmen ayrıca, “Çukurova Üniversitesi bünyesinde gerçekleştirilen doktora tezi ve Bilimsel Araştırma Projeleri (BAP) tarafından desteklenen projeler kapsamında çok küçük bir bütçe ile nanoteknolojik destek malzemeli yapay kanın optimizasyon ve faz deneyleri aşamasına gelinmiştir. Nanoteknolojik destek malzemeli yapay kan, bu çalışma ekibince sadece bir yöntemle değil birbirine alternatif olacak dört yöntemle elde edilmiştir. Projeden elde edilen sonuçlara göre iki ayrı patent başvurusu hazırlanmıştır” dedi.

    YAPAY KAN NEDİR?

    Yapay kan, insanda doğal kanın oksijen taşıma görevini yerine getirmek için geliştirilmiş yarı sentetik sıvıdır. Bu sıvının temel işlevi oksijen taşımasıdır. Yapay kanı geliştiren araştırmacılar, molekülleri oksijen taşımasının yanı sıra istenildiğinde antioksidan özellik kazandırılabilecek şekilde tasarladı.

  • Erdoğan: “Suriye, Rusya Ve İran Birlikte İnsanları Öldürüyor”

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Esed rejiminin sivil halka karşı varil bombası, balistik füzeler ve kimyasal silahlarla başlattığı savaşın şiddetini artırarak sürdürdüğünü belirterek, “Şimdi yanında bir de kim var? Rusya var, İran var. Şimdi birlikte bunu yürütüyorlar. Birlikte bu insanları öldürüyorlar” dedi.

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Şili’nin başkenti Santiago’daki BM Latin Amerika ve Karayipler Ekonomik Komisyonu’nda (ECLAC) düzenlenen konferansta yaptığı konuşmada dünyanın bu coğrafyasına uzak ancak insani etkileri bakımından herkese çok yakın olan Suriye krizinin trajik sonuçlarının her geçen gün daha da ağırlaştığını vurguladı. Erdoğan, “Şam yönetimi 2011 yılı Mart ayından beri kendi halkına terör ve şiddet uyguluyor. Suriye’de ölen insanların sayısı ne kadar? 400 bin. Bunlar nasıl öldürüldü? Konvansiyonel silahlarla. Bunların içinde bin 500-2 bin kimyasal silahlarla öldürülen var. Dünya diyor ki, kimyasal silahlarla öldürüyor, onu dikkate alıyor ama konvansiyonel silahlarla öldürülenleri dikkate almıyor. Sonucu ölüm olan hangi silahla olursa olsun bunların hepsi insanlık suçu işlemiştir. Türkiye olarak, Şam yönetimini halkın demokratik taleplerine kulak vermesi ve gerekli reformları yapması için defalarca geçmişte uyardık, ancak Esed rejimi bu uyarılarımızı dinlemediği gibi sivil halka karşı varil bombası, balistik füzeler ve kimyasal silahlarla başlattığı savaşın şiddetini artırarak sürdürüyor. Şimdi yanında bir de kim var? Rusya var, İran var. Şimdi birlikte bunu yürütüyorlar. Birlikte bu insanları öldürüyorlar” dedi.

    DÜN OLAYLARI DIŞARIDAN SEYREDEN AVRUPA BUGÜN BAĞIRMAYA BAŞLADI

    Suriye’deki insani krizin beraberinde ciddi bir sığınmacı akımı getirdiğini kaydeden Erdoğan, “Burada BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin verilerine göre dünyada en çok sığınmacıya ev sahipliği yapan ülkenin cumhurbaşkanı olarak bulunuyorum. Size şu anda bu tablonun cumhurbaşkanı olarak hitap ediyorum. Latin Amerika ve Karayipler coğrafyasının bu krizin çözümü konusunda uluslararası alanda yapabileceği önemli katkılar olduğuna inanıyorum. Sığınmacı krizi, bugün bölgesel gibi gözükse de aslında küresel bir sorundur. Dün olayları dışarıdan seyreden Avrupa ülkeleri, bugün sığınmacı krizini kendi içlerinde en derin şekilde yaşıyorlar. Şimdi bağırmaya başladılar, ‘Bize gelmesin’ diyorlar. Peki 2,5 milyon insanın ülkesine sığındığı Türkiye ne yapacak? Bize kimseden maddi herhangi bir destek de gelmiyor. Türkiye’ye şuana kadar gelen destek dışarıdan, çok açık net söylüyorum 420 milyon dolardır. Yaptığımız harcama 9 milyar doları aşmıştır. Fakat Türkiye, ‘Acaba bize bir yerden yardım gelir mi gelmedi mi?’ buna bakmadı. Kapılarını kimseye kapamadı, gelen kim olursa olsun, ırkı, dini, dili bunlara bakmadı, kapısını açtı. Niye? Çünkü gelenler insandı. Bu insanlar 7’den 70’e ölümden kaçıyordu, bombalardan kaçıyordu. Bombalardan kaçan insanlara biz kapımızı kapayamazdık. Açtık. Bir taraftan çadır kentleri kurduk, diğer taraftan konteyner kentleri kurduk. Kızılay’ımızla, AFAD’ımızla bunların yardımlarına koştuk. Eğitimine, sağlık koşullarına, giyimine, kuşamına, her şeyine gerekli desteği verdik” dedi.

    BÖYLE BİR ANLAYIŞ OLAMAZ

    Yaşanan krizin çözümüne katkıda bulunmanın tüm insanlığın ortak görevi olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Küresel düzeyde kalkınmanın yolu barış ve istikrarın tüm dünyada hakim olmasından geçiyor. Uluslararası toplum bu insani krize çözüm bulamazsa, küresel kalkınma çabalarının meşruiyeti vicdanlar tarafından sorgulanmaya başlayacaktır. Bugün bize, yarın bir başkasına. Bir tarafta masum insanlar kitleler halinde öldürülürken, diğer tarafta ekonomik gelişmelerden söz edilmesi sürdürülebilir bir durum değildir. Sınırları sermaye, mal ve enerji akımlarına açan ancak hayatlarını kurtarmak için gelen insanlara kapatan bir anlayışı biz asla kabul edemeyiz, böyle bir anlayış olamaz” dedi.

    ALMANYA BİZDEN DAHA MI FAKİR? FRANSA BİZDEN DAHA MI FAKİR?

    Türkiye’nin dönem başkanı olduğu G-20 Zirvesi’nde sığınmacı krizinin gündemde yer almasına özel önem verdiklerini ifade eden Erdoğan, “Dedik ki, gündeme bunun girmesi lazım. Mevcut resim küresel sınamalara karşı, küresel çözümler getirilmesi ilkesinin doğruluğunu bizlere bir kez daha gösteriyor. Nitekim alınan güvenlik önlemleri ve kapatılan kapılar sığınmacı ve göç akımlarını engellemeye yetmiyor. Almanya bizden daha mı fakir? Fransa bizden daha mı fakir? Hollanda, Belçika bunlar bizden daha mı fakir? Ama bunlar kapılarını kapatıyor, biz ise tam aksine kapılarımızı açıyoruz. Niye? Gökten yağdırılan tüm o bombalara karşı, kaçan insanlara bizim başka yapacak hiç bir şeyimiz yok. Biz kapılarımızı da açtık, gönlümüzü de açtık ve onları şu anda misafir ediyoruz” diye konuştu.

  • (Özel Haber) Aktürk: “Tarım Ve Hayvancılık İçin İnsanları Köylerde Tutmalıyız”

    Nüfusunun yüzde 80’inin tarım ve hayvancılıktan geçimini sağladığı Aksaray’da tarım ve hayvancılık sektörünün sürdürülebilirliğini devam ettirmek için köylerde ciddi anlamda iyileştirme çalışmaları yapılıyor.

    Tarım ve hayvancılığın Türkiye için önemli bir sektör olduğunu ifade eden Aksaray AK Parti İl Genel Meclis Üyesi Mahmut Aktürk, tarım ve hayvancılığın sürdürülebilirliğini sağlamak için de köy halkının köylerde kalmasını sağlamakla olabileceğini söyledi. Köyde yaşayan insanları köylerde tutmak zorunda olduklarının altını çizen Aktürk, “Şehirde ne varsa köylerimizde de olsun. Hem meclis, hem valilik ve hem de il özel idaresi olarak biz bunun için gayret gösteriyoruz. Çünkü köyde yaşayanlarda bizim insanımız. Şehirdeki bütün imkanlardan köylerde yaşayan vatandaşlarda yararlanmalı. Çünkü doğduğu yerde doymalarını temin etmek istiyoruz. İnsanları köylerde, kasabalarda tutmak istiyoruz. Çünkü tarım ve hayvancılık için bu gerekli. Tarım ve hayvancılık olmadan bu ülke gelişemez, büyüyemez, kalkınamaz. Gıda sektörü sekteye uğratılamaz. O yüzden tarım ve hayvancılığın devam etmesi, tarım ve hayvancılığın sürdürülebilirliği devam etmesi için insanları köy ve kasabalarda tutmak zorundayız. Tutmak için de oraları daha yaşanabilir bir hale getirmek zorundayız. Tüm gayemiz ve amacımız da budur. Ne kadar hizmet etsek azdır diye düşünüyorum” dedi.

    “KÖYLERDE SU VE YOL SIKINTISI KALMADI”

    Köylere yapılan hizmetleri anlatan Aktürk, “2016 yılı için özellikle özel idare olarak çok ciddi anlamda çalışmanın olacağı bir yıl. Biz 2015 yılında 70 Milyon TL gibi bir para harcadık. Bu 2014 yılında 28-30 milyon TL idi. Yüzde yüzü geçen bir artış oldu. Sadece biz köylere hizmet götürme birliğinde köylerin parke taşı, içme, şebeke suyu ve depolarla ilgili çalışmalar için 2014 yılında 1,5 Milyon TL civarında bir para harcamıştık. 2015 yılında ise 10 katını aşarak 11 milyon TL gibi bir para harcadık. Şu anda köylerimizde yolla ilgili, içme suyu ile ilgili sıkıntılar yok. İçme suyu deposu ile ilgili sıkıntımız da yok. Suyu akmayan köyümüz, yolu olmayan köyümüz yok. Eksiklerimiz, gediklerimiz vardır elbet ama 2016 yılı için 90 milyon liralık bir bütçe ayrıldı. İnşallah 100 milyon lirayı geçer diye düşünüyoruz” şeklinde konuştu.

  • Türk Bilim İnsanları Yerli Malı Yapay Kan Üretti

    Türk bilim insanları, laboratuar koşullarında tamamen yerli yapay kan üretimini gerçekleştirdi.

    Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) ve Anadolu Üniversitesi’ndeki değerli bilim insanlarının başını çektiği ve Tübitak’a sunulan Multidisipliner Araştırma Projesi önerisi kapsamında tamamen yerli hemoglobin bazlı yapay kan üretiminde ön çalışmalar başarı ile tamamlandı. Proje kapsamında Eskişehir Osmangazi, Anadolu, Kars Kafkas ve Dicle üniversiteleri ve bir Teknopark Şirketi olan Bionkit Biyo-Nano Kimya Teknolojileri Mühendislik-Danışmanlık tarafından verilen destekle oluşturulan geniş tabanlı bir Yönetim Düzeni oluşturuldu. Bu düzende, çok farklı disiplinlerden bilim insanlarının görev alması planlandı. Bunun dışında projede, 2 Analitik Kimya, 1 Anorganik Kimya, biri doktora sonrası olmak üzere 2 Biyokimya, biri doktora sonrası araştırmacı olmak üzere 2 Moleküler Biyoloji ve Genetik, 1 Biyomühendislik disiplinlerinden olmak üzere “8” temel araştırmacı planlandı.

    Projeye ilişkin açıklamalarda bulunan ESOGÜ Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Adnan Ayhancı, Amerika, Rusya ve Çin başta olmak üzere birçok ülkenin yapay kan üretmeye başladıklarını, ülkemizin de bu hayati ürünü üretmekte geri kalmaması gerektiğini ifade etti. Ayhancı, “Kanın temel işlevlerinden biri, vücutta oksijeni taşımak ve bunu dokulara bırakıp onun yerine karbondioksiti almaktır. Bu işlev, kırmızı kan hücrelerinde (eritrositler) bulunan ve hemoglobin adı verilen, oksijen taşıyıcı hemoproteinlerle sağlanır. Bir vericiden alınan kanın nakli olağan ve güvenli bir yol olsa da, kanın yerini alabilecek maddelerin geliştirilmesi için önemli nedenler bulunmaktadır: İnsan alyuvarlarının, klinik etkilerini uzatacak ve enfeksiyon bulaşma riskini azaltacak şekilde saklanması zordur. Bu ise, kanın afet bölgelerinde ve savaşlarda ulaşılabilir olmasını sınırlamaktadır. Ayrıca, yapay kanlar enfeksiyona yol açan patojenlere karşı sterilizasyona daha uygun olacaklarından ve kan grubu antijenleri içermeyeceklerinden, çapraz eşlemeye de gerek duymayacaklardır. Tüm bu olumsuzlukların aşılması için katı saklama koşulları gerektirmeyecek yapay kan geliştirilmesi, çok önemli bir çözüm olarak gözükmektedir. Diğer taraftan yapay kan üretimi klasik kan bağışına ve nakline bir alternatif değil, aksine destektir. Araştırma ekibimiz kan bağışının aynı hızla devam etmesi gerektiğine inanmaktadır. Proje kapsamında geliştirilmesi hedeflenen nano-Hb sistemlerinin tamamı, özgün ve yeni biyonanomalzemeler olup yapay kan araştırmalarına yeni bir yön vereceği inancını taşımaktayız. Eritrositi taklit edecek nano-Hb sistemleri için PCT ve USPTO’ ya patent başvurusunda bulunulmuştur” dedi.

    “YAPAY KAN ANİ VE ACİL İHTİYAÇ ANINDA KULLANILACAK”

    Ürettikleri yapay kanın ani ve acil ihtiyaç olduğu durumlarda kullanılacağını ifade eden Ayhancı, “Hemen verilebilecek bir ürün, kan yerine geçebilecek alyuvar fonksiyonu gösteren bir ürün. Dolayısıyla hayat kurtaracak bir sıvı. Kan bankalarında kan alındıktan sonra bir aydan fazla saklanamaz, hemen bozulur. Oysa yapay kanı ürettikten sonra bir sene saklayabiliyoruz. Özellikle son zamanlardaki AİDS hastalığını ve diğer birtakım kan yoluyla bulaşan hastalıkları düşünürsek, yapay kan ile bunların önüne geçmiş olacağız. Son olarak istediğimiz kadar yapay kanı hızlı ve daha ucuz üretebileceğiz” şeklinde konuştu.

    “KAN GRUBUNA BAKILMADAN HERKESE VERİLEBİLECEK”

    Doç. Dr. Adnan Ayhancı, ürettikleri yapay kanı, kan grubuna bakılmaksızın herkese verilebileceğini vurguladı. “Tamamen yerli bir ürün olacağı için, Türkiye’nin belki de ileride oluşabilecek kan ihtiyaçlarını dışarıdan karşılanması zorunluluğunun da önüne geçeceğiz” diyen Ayhancı, “Kan ürünleri çok hayati olduğu kadar çok da tehlikelidir. Birtakım istenmeyen kimyasallar veya biyolojik etmenler eklenebilir. Bu nedenle ülkemizin ihtiyacı olan hemoglobin bazlı kan stokunu kendimizin sağlamsı son derece önemlidir” ifadelerini kullandı.

    “DÜNYA BU İŞE BAŞLADI, BİZ GERİDE KALAMAYIZ”

    Tüm dünyanın yapay kan üzerinde çalışmalara uzun süre önce başladığını hatırlatan Ayhancı, Türkiye’nin bu alanda ciddi bir açığı ve ihtiyacı olduğunu söyledi. Ayhancı, şöyle devam etti:

    “Projemiz Tübitak’ın öncelikli alanlarda açtığı “1003-SAB-ILAC-2015-2 Kan ve Kan Ürünleri” çağrısının “Universal kan ürünleri ve yapay kan araştırmaları” ile “kan ürünlerinin rekombinant olarak üretilmesi” hedefleriyle örtüşmektedir.”

    “TUBİTAK BİLİM İNSANLARINA BÜTÜN KAYNAKLARI AÇMIŞ DURUMDA”

    Kendilerinin, proje ekibi ile birlikte düşünüp bu projeyi TUBİTAK’a sunduklarını anlatan ESOGÜ Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Adnan Ayhancı, TUBİTAK’ın son zamanlarda arge yapılması için her türlü imkanı sunduğunu belirtti. Ayhancı, “Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TUBİTAK) zaten birçok bilim insanına araştırma için kaynakları sonuna kadar açmış durumda. Gerçekten son 10-15 yıldır ülkemiz inanılmaz derecede kaynaklarını araştırma harcamalarına açtı. Gerek Bilimsel Araştırma Projeleri (BAP) gerekse TUBİTAK kayda değer araştırmaları desteklemektedir” diye konuştu.

  • İş İnsanları Çözüm Sürecine Ekonomik Politikaların Da Eklenmesini İstiyor

    Diyarbakır’daki iş insanları, 7 Haziran genel seçimlerinin ardından sona eren çözüm sürecinin 1 Kasım genel seçimlerinin ardından tekrar devam ettirilmesi gerektiğini belirterek, sürece ekonomik politikaların da eklenmesi gerektiğini kaydetti.

    Diyarbakır Sanayici ve İş İnsanları Derneği (DİSİAD) Başkanı Burç Baysal, İHA muhabirine yaptığı açıklamada, çözüm sürecinin net bir şekilde konuşulmadığı sürece hiçbir ekonomik politikanın burada işlemeyeceğini dile getirdi. Tek başına siyasal çözümün de yeterli olamayacağını ifade eden Baysal, “Çözüm sürecinin ekonomik ayağını oluşturmadığı zaman, eş güdümlü bir ekonomik kalkınma politikası belirlenmediği zaman tek başına siyasal çözümün de yetmeyeceğini defalarca kez vurguladık. Bu son 5 aylık dönem içerisindeki olanlara bakarsanız bundan iş çevreleri inanılmaz şekilde etkilendi. Bölgedeki iş çevrelerinin küçüğünden büyüğüne kadar bir şekilde bu yaşananların telafisi için geçmişte Marmara’da, Ege’de hatta Antakya’da yapılan afet bölgesi misalinde alınan yöntemlerin bölgeye bir an önce uygulanması lazım. Çözüm süreci ile beraber gelinen iklimde Türkiye’ye en fazla katma değer yaratacak sektörlerden bir tanesi olan turizm sektörü çok ciddi bir kayba uğramıştır. İki buçuk yıllık huzur içinde geçen dönemlerde en büyük artıyı kazanan turizm sektörü bugün de eşyanın tabiatı nedeni ile en çok etkilenen kesim olduğu ortadayken bir şekilde turizm sektörünün desteklenen ortamlarının yaratılması ve bununla ilgili sübvansiyonların sağlandığı ortamda tekrardan Türkiye’ye hizmet edecek onlarca turizm aktörünün olduğu bir yerdeyiz. Çözüm süreci konusunda siyasi aktörler 1 Kasım’dan sonra dillerini artık düzeltebilir noktaya gelmesi lazım” dedi.