Etiket: İli

  • Türkiye’nin beş büyük ili dünyanın en pahalı şehirleri listesinde

    Dünyadan farklı şehirlerin yaşam maliyeti endeksleri açıklanırken, Türkiye’den İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa ve Antalya’nın da bu listede olduğu görüldü.

    Medya takibinin önde gelen kurumlarından Ajans Press, dünyadaki farklı şehirlerin yaşam maliyetini ele alan araştırmayı inceledi. Ajans Press’in Numbeo verilerinden ve medya yansımalarından derlediği bilgilere göre, Türkiye’den İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa ve Antalya gibi büyükşehirlerin bu listede olduğu görüldü.

    Böylelikle, yaşam maliyet endeksi 44,73 olan İstanbul’un Türkiye içinde en pahalı şehir olduğu saptandı. İstanbul’un hemen arkasından ise Ankara gelirken yaşam maliyet endeksi 41,21 olarak gözlendi. Bu oran İzmir’de ise 40,97 olurken, Bursa’da 40,26, Antalya’da da 38,77 oldu. Dünyanın en pahalı şehri ise Bermuda’nın başkenti Hamilton olarak görüldü. Yaşam maliyet endeksi 145,43 olan Hamilton’u da 141,25 oran ile Zürih (İsviçre) ve 134, 83 ile Cenevre (İsviçre) takip etti.

    Hayat pahalılığı medyanın gündeminde

    ITS Medya ve Ajans Press’in konuyla ilgili gerçekleştirdiği medya incelemesinde, yazılı basına yansıyan haber adetleri de belli oldu. Hayat pahalılığı ile ilgili 2018 yılında yazılı mecralarda 4 bin 163 haber çıkışı tespit edildi. Özellikle döviz kurlarında yaşanan hareketlilik medyanın gündeminde yer alırken; yaşanan hareketliliğin doğrudan etkilediği temel gıda maddelerinden ulaşıma, lüks tüketimden beyaz eşyaya, konut fiyatlarından teknolojik aletlere birçok ürün başlığının yaşanan artış sebebiyle medyada oldukça sık yer aldığı görüldü.

  • Ünal: “Karadeniz’in en hızlı kalkınan ili Ordu”

    Ordu Ticaret ve Sanayi Odası (OTSO) Meclis Başkanı Ufuk Ünal, geçmiş yıllarda Trabzon ile Samsun arasına sıkışmış, ekonomik ve sosyal yönden durgun bir süreç yaşayan kent olarak bilinen Ordu’nun son yıllarda bölgenin en hızlı kalkınan şehri olduğunu söyledi.

    Ordu son yıllarda kalkınmadan büyük ölçüde pay aldığını, Büyükşehir olunmasıyla bu kalkınmanın hızlandığını belirten OTSO Meclis Başkanı Ufuk Ünal, bu kalkınma sürecinin şehrin ekonomik ve sosyal dengesini de değiştirdiğini belirtti. Özellikle Ordu-Giresun Havalimanının bu sosyal kalkınma ve gelişmenin itici gücü olduğunu da vurgulayan Ünal, turizminde bundan payını aldığını kaydetti.

    “Havalimanı sosyal gelişmeyi hızlandırdı”

    Ünal, “Son yıllarda Ordu’nun aldığı hizmetler nüfus artışının yanı sıra ekonomik ve sosyal yönden sevindirici gelişmeleri de beraberinde getirdi. 2006 yılında Ordu Üniversitesinin faaliyete başlamasıyla öğrenci sayısı 20 binleri geçti. Yılların sorunu olan Karadeniz sahil yolu yapılması gelişme sürecini hızlandırdı. Bu süreç Ordu-Giresun Havalimanının yapılmasıyla büyük ivme kazandı. Yılda 1 milyonu aşkın yolcuya hizmet verir hale gelen havalimanı ile birlikte şehrin ekonomik ve sosyal ufku genişledi. Turizm, otelcilik, akaryakıt, fındık ve inşaat sektörleri canlandı. Özellikle turist sayısında büyük artış yaşanması ilimiz turizmi açısından sevindirici oldu. 2016 yılında Ordu’ya gelen yerli ve yabancı turist sayısı toplamda 602 bin 466 iken bu sayı 2017 yılında 704 bin 689’a ulaştı. Bu gelişmeler ekonomik ve sosyal yönden gelecek için umut verici gelişmelerdir” dedi.

    “Elimizi taşın altına koyacağız”

    Halen inşaatı süren çevre yolunun bu yıl, 140 yıllık hayal olan Karadeniz-Akdeniz yolunun Ordu etabının da gelecek yılsonunda hizmete gireceğini belirten Ünal, halen fizibilite çalışmaları süren Ünyeport’un da hizmete girmesiyle Ordu’nun geleceği doğru sevindirici bir şekilde yol aldığına dikkat çekerek, “Bunların yanında hızlı trenin Bolaman’a kadar getirilmesi için çalışmalar sürüyor. Ordu Büyükşehir Belediyesinin ve ilçe belediyelerinin son 3 yıldır ilçelerde hızlı bir yatırım sürecinde olması da bu gelişmeyi katlayan gelişmelerdir. Bize düşen ise bir sivil toplum kuruluşu ve tüzel kurum olarak bu gelişmelere katkıda bulunmak ve taşın altına elimizi koymak olacaktır” diye konuştu.

  • Şahinbey ilçesi 902 bin 424 kişilik nüfusu ile 57 ili geride bıraktı

    Son nüfus verilerine göre Şahinbey ilçesi 902 bin 424 kişilik nüfusu ile 57 ili geride bıraktı. Şahinbey ilçesine katılan 12 yeni mahallenin nüfusunun da 14 ilin nüfusundan daha fazla olduğu görüldü.

    Yapılan adrese dayalı nüfus kayıtlarına göre 721 bin 982 olan Şahinbey nüfusu 12 yeni mahallenin katılımlarıyla birlikte 902 bin 424’e ulaştı. İlçenin 12 yeni mahallesinin nüfusu 246 bin 483 olurken, bu oran Türkiye’deki 14 ilin nüfusundan daha fazla olarak göze çarpıyor. Son verilere göre, Güneykent, Karataş, Şahintepe, Akkent, Mavikent, Bülbülzade, Abdulhamithan, Ertuğrul Gazi, İbn-i Sina, Geylani ve Beştepe Mahallerinin toplam nüfusu Erzincan, Karabük, Kırşehir, Bilecik, Sinop gibi 14 ilin nüfusundan daha büyük olduğu görülüyor. Şahinbey Belediye Başkanı Mehmet Tahmazoğlu, Şahinbey ilçesinin her geçen gün daha da büyüdüğüne dikkat çekerek, “Göreve geldiğimiz günden bu yana şehir merkezinde dokuz yeni mahalle kurduk ve bu mahallelerimizin nüfusu her yıl ortalama 24 bin artarak büyümektedir. Mahalle olan köylerinde bize bağlanmasıyla birlikte 80 tane yeni mahallemiz oldu. Yeni mahallelerimizin de katılımıyla birlikte 192’ye çıkan mahallelerimize hizmet vermeye devam ediyoruz. Şahinbey Belediyesi olarak, ‘Halka hizmet hakka hizmettir’ düsturu ile çıktığımız bu yolda, zaman gözetmeksizin her daim vatandaşlarımızın yanında olduk” diye konuştu.

  • Bal üretiminde Türkiye dünya ikincisi, Ordu ili Türkiye birincisi

    Dünya bal üretiminde Türkiye, Çin’in ardından dünya ikincisi olurken, Türkiye’de ise Ordu ili en fazla bal üretimiyle birinciliğini sürdürüyor.

    İstatistiklere göre, yılda 1,5 milyon tondan fazla gerçekleşen dünya bal üretiminin yüzde 30’unu Çin elinde bulundururken, Türkiye yüzde yaklaşık 7’lik pay ile ikinci sırada bulunuyor. Türkiye’yi yüzde 5,35 ile ABD, yüzde 5,03 ile İran, yüzde 4,96 ile de Rusya izliyor.

    Türkiye’de arıcılıkla uğraşan 84 bin işletmede yaklaşık 8 milyon kovanda yılda ortalama 105 bin ton bal üretiliyor. Türkiye’nin arıcılığa her yönden uygun olması, arıcılığın gelişimini olumlu yönde etkilerken 2000-2016 döneminde kovan sayısı 4,3 milyondan 7,9 milyona, bal üretimi ise 61 bin tondan 105 bin tona yükseldi. Ancak buna karşın, kovan başına bal verimi ortalama 13,4 kilogramla düşük kalırken Çin’de bu rakam 50 kilogram olarak belirlendi.

    Bal ihracatında da Çin önde

    Dünya bal ihracatında ise yüzde 12,9 ile Çin ilk sırayı alırken bunu yüzde 8,95 ile Yeni Zelanda, yüzde 7,31 ile de Arjantin izledi. Türkiye, ürettiği balın sadece yüzde 3,4’ünü ihracat olarak yurt dışına pazarlıyor. Aynı zamanda dünyada 33 ülkeye bal ihraç eden Türkiye, bu ihracatın yüzde 81’ini ABD, Almanya ve Suudi Arabistan’a yapıyor. Türkiye’nin bal ihracatında ilk sırayı yüzde 36,75 ile ABD alırken, bunu yüzde 36,5 ile Almanya, yüzde 7,73 ile de Suudi Arabistan izliyor.

    Ordu, birinciliği bırakmıyor

    2017 yılı sonuçlarına göre, iller arasında bal üretiminde ilk sırayı geçen yılın birincisi Ordu ili aldı. 2016 yılında 16 bin 280 ton bal üretimi gerçekleştirilen Ordu’da 2017 yılında 16 bin 799 ton bal üretimi gerçekleştirildi. Ordu’nun ardından Muğla 15 bin 500 tonla ikinci, Adana 9 bin 500 tonla üçüncü oldu. Toplam bal üretiminin yüzde 40’ı Ordu, Muğla ve Adana’da üretildi.

    Ordu Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürü Kemal Yılmaz, Ordu ilinde 2017 yılında 16 bin 799 ton bal üretimi gerçekleştirildiğini söyledi. Türkiye bal üretiminin yüzde 15’inin Ordu’da üretildiğini belirten Yılmaz, “Ülkemiz dünya bal üretiminde Çin’den sonra ikinci sırada yer alıyor. Balın ülkemiz ekonomisine ciddi bir katkı sağladığını söyleyebiliriz. Ordu ilinde fındıktan sonra en fazla ekonomiye katkı yapan ürün bal oldu. Yıllık bal satışlarından Ordu ekonomisine yılda 200-220 milyon lira arasında bir ekonomik katkı sağlanıyor. Biz bu katkıyı daha da arttırmayı hedefliyoruz. Arıcılığın gelişmesi ve arı ürünlerinin geliştirilmesiyle beraber bu sektörün ilimiz ekonomisine katkısını arttırmaya çalışıyoruz” dedi.

  • Türkiye’nin en rekabetçi ili; İstanbul

    ‘Türkiye İçin Bir Rekabet Endeksi’ raporuna göre Türkiye’nin en rekabetçi ili İstanbul oldu.

    Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) ve Ekonomi ve Dış Politika Araştırma Merkezi (EDAM) işbirliği ile hazırlanan ‘Türkiye İçin Bir Rekabet Endeksi’ raporunun çıktıları, İstanbul Sanayici ve İş Adamları Dernekleri Federasyonu (İSİFED) ev sahipliğinde düzenlenen toplantıda mercek altına alındı. TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Tarkan Kadooğlu, İSİFED Yönetim Kurulu Başkanı Muammer Ömeroğlu, ve TÜRKONFED Ekonomi Danışmanı / Rapor Yazarı Pelin Yenigün Dilek’in katılımlarıyla gerçekleştirilen toplantıda; İstanbul özelinde ortaya çıkan veriler katılımcılarla paylaşıldı.

    İstanbul 2008-2014 yılları arasında rekabetçilik gücünü korudu

    Daha gelişmiş bir veri seti ve metodoloji ile güncellenen 2008 yılında hazırlanan ilk rapor, 2008-2014 yılları arasındaki değişiklikleri analiz etme imkanı sunarak, Türkiye’de rekabetçiliğin bölgesel dağılımına dair de daha tamamlayıcı bir tablo ortaya koydu. Buna göre İstanbul, sekiz alt endeksin birleşiminden oluşan genel rekabetçilik endeksinde en rekabetçi birinci il olarak yerini korudu.

    Sekiz alt endeks ve 65 değişkene göre rekabetçilik araştırıldı

    Raporda il bazında rekabetçilik endeksini oluşturan sekiz alt endeks ile 65 değişkenin ışığında rekabetçi dinamikler araştırıldı. Rekabetçilik endeksine baz oluşturan alt endekslerde İstanbul; makroekonomik istikrar, finansal derinlik ve piyasa büyüklüğü endekslerinde birinci sırada, fiziki altyapı ve oluşturucu sermaye endekslerinde ikinci sırada, insan sermayesi endeksinde 4’üncü sırada, emek piyasaları endeksinde 6’ncı sırada, sosyal sermaye endeksinde ise 18’inci sırada yer aldı. Bu başlıklar altında, okullaşma oranından, kişi başına elektrik tüketimine kadar birçok değişken değerlendirmeye alındı.

    “Ekonomik büyümenin sürdürülebilirliği reformlarla sağlanabilir”

    Kredi Garanti Fonu (KGF) başta olmak üzere, hükümet teşviklerinin reel sektörde oluşturduğu canlanmanın ekonomik büyümede ana faktör olduğunu belirten TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Tarkan Kadooğlu, “Üçüncü çeyrekte hane halkı tüketim harcamaları yüzde 11.7, kamu harcamaları ise yüzde 2.8 büyüdü. Sabit sermaye oluşumundaki yüzde 12.8 oranındaki artış da göz önüne alındığında; üçüncü çeyrekte büyüme hem tüketim harcamaları hem de imalat sanayi ile ivme kazandı. Büyümeye tüketimin katkısı yüzde 7 olurken, sabit sermayenin katkısı yüzde 3.6 ve net ihracatın katkısı ise yüzde 0.4 oldu. Her zaman dile getirdiğimiz bir gerçeğin büyüme rakamlarının detaylarında da kendini gösterdiğini söylemek mümkün. Yani, KOBİ odaklı politikalar büyüme üzerinde çarpan etkisi oluşturmaktadır. İnşaat sektöründe yüzde 12’lik büyümenin yanı sıra ilk iki çeyrekte gerileyen makine ve teçhizat yatırımlarının yüzde 15.3’lük bir artış sergilemesi önemlidir. Şimdi hedef, bu yatırımların ve büyümenin devamlılığını sağlayacak adımlar atılmasındadır. Odaklanmamız gereken ana alan burasıdır. Büyümede sanayi odaklı bir ekonomik model ile üretim, yatırım ve istihdam artışında hedeflenen noktalara gelebiliriz. Sürdürülebilirliği de ancak bu hedeflere ulaşmamızı sağlayacak reformlarla sağlayabiliriz” dedi.

    “Türkiye’nin gündemindeki en önemli sorun enflasyon”

    İş dünyasının çok büyük bir faiz yükü altında yatırım yapmanın zorluğunu yaşadığını ifade eden Kadooğlu; “Enflasyonun Türkiye’nin gündemindeki en önemli sorun olduğunu düşünüyoruz. 2018 yılında büyümenin sürdürülebilirliği için enflasyonun yüzde 5’ler seviyesine indirilmesi çok önemlidir. Büyüme ve enflasyonun çift hanede arttığı bir süreçte ekonomide sürdürülebilirliği sağlamak zorlaşacaktır. Enflasyon ve faizle mücadelede kurumlar arasındaki işbirliği ne kadar önemliyse, kurumların bağımsızlığı ve kurumsallaşma kültürü de bir o kadar değerli ve önemlidir. Ekonomide mali disiplini korumak, makroekonomik istikrarı dengede tutacak politikalar belirlemek ve bunları da kurumlar arası eşgüdümle yürütmek, uluslararası yatırımcılara ve kuruluşlara da olumlu sinyaller verecektir” şeklinde konuştu.

    “KOBİ’lerin yüksek teknolojili üretim temelli teşvik ve desteklere ihtiyacı var”

    2018’in ekonomik politikalar ve sonuçları açısından, birden fazla dengeye dikkat edilmesi gereken hassas bir yıl olacağını söyleyen Kadooğlu, şöyle devam etti: “Önceliği doğru belirlenen, iyi anlatılmış, uygulama kararlığını ispat eden bir reform haritası, ülkemizi 2018 yılında küresel ekonomik risklerden ve finansal piyasa oynaklığından koruyacaktır. Diğer yandan ekonomide nicelik değil niteliğin öne çıktığı dijitalleşen dünyada. KOBİ’lerimizin yüzde 60’ı düşük teknolojili üretim yaparken, sadece yüzde 4’ü yüksek teknolojili üretim gerçekleştirmektedir. Bu da bize Türkiye’nin 4. Sanayi devrimi sürecinde acil olarak bir değişim ve dönüşüme ihtiyacı olduğunu ortaya koymaktadır. Sürdürülebilir büyüme ve verimlilik artışı ancak KOBİ odaklı politikaların hayata geçirilmesiyle mümkündür. KOBİ’lerin nitelikli insan kaynağından finansmana, Ar-Ge ve inovasyondan dijitalleşmeye, yatırımdan istihdama; yüksek teknolojili üretim temelli teşvik ve desteklere ihtiyacı vardır. Kredi Garanti Fonu, vergi indirimleri ve teşvikler ile kısa vadede ekonomiye can suyu etkisi başarılı olurken, orta ve uzun vadede 4. Sanayi devriminin konuşulduğu, dijitalleşmenin hayatın her alanını etkilediği yeni dünya gerçekleri dikkate alınarak Türkiye’nin reformları gündeminin ilk sırasına alması gerekmektedir. Nitelikli iş gücü için eğitim sisteminin bilgi bazlı yeni nesiller yetiştirmesi, mesleki eğitimin uluslararası standartlarda yeniden düzenlenmesi, kadınların iş gücüne katılımının artırılmasına dönük politikaların uygulanması ekonominin temellerini sağlamlaştıracak adımlardır.”

    “Küçüğüyle büyüğüyle şirketlerimiz ülke ekonomisinin taşıyıcıları”

    Ekonominin hükümetin aldığı tedbirler ile toparlanma ve hızlı bir şekilde büyüme hızını artırma evresinde olduğunu belirten İSİFED Yönetim Kurulu Başkanı Muammer Ömeroğlu ise “Ancak içinden geçmiş olduğumuz dönemde, şirketlerimizin bir çoğu öz sermayesinin ötesinde borçlanmıştır. Bu duruma ek olarak, son aylarda başlayan E-hacizler ile şirketler zor bir ekonomik dar boğaza girmektedir. Küçüğü ile büyüğü ile, bu şirketlerin ülke ekonomisi için taşıyıcı değerler olduğunu unutmamak gerekir. Dolayısıyla şirketlerimizi ayakta tutmanın yolu aranmalı, borcunu ödeyenle ödemeyen aynı kefeye konmamalıdır. Diğer bir önemli konu da, özellikle İstanbul’da nitelikli mavi yaka elemanlarda yaşanan açıktır. Fabrikalarımız kapasitelerinin altında çalışmaktadır. Dünyada da Türkiye’de de insanların sanayide çalışmak istememesi, biz sanayicilerin maliyetlerine yansımaktadır. Üretim maliyetlerini hızla yukarı çıkarmakta, dünya ile rekabetimizi zora sokmaktadır. Aslında bu sorun şirketlerimizi bekleyen büyük bir gündemin habercisidir. 2020 yılına kadar şirketlerimizin Sanayi 4.0’a geçişini yapamazsak, birçok sektör bitmek durumunda kalacaktır. Dolayısı ile çok hızlı davranmalıyız. Şirketlerimiz; Sanayi 4.0‘ı yakalayabilmeleri için gerekli olan finansmana daha hızlı ve ucuz bir şekilde ulaşabilmelidir. İstanbul sanayisi için diğer bir önemli konu da fabrikalarımızın etrafının konut alanı olması ve bu durumun getirdiği taşınma zorunluluğu. Bizler artık, altyapısı hazırlanmış kalıcı yerler istiyoruz. Aksi takdirde işletmelerimizi büyütemeyiz. Ülkemize en iyi şekilde hizmet edebilmek için önümüzdeki bu gibi engellerin giderilmesini istiyoruz” dedi.

    “İstanbul, rekabetçiliğin ve gelirin Türkiye için itici gücüdür”

    İstanbul’un en rekabetçi il sıralamasında 2008 ve 2014 yıllarında Türkiye’nin en rekabetçi ili olduğunu belirten TÜRKONFED Ekonomi danışmanı ve Rapor Yazarı Pelin Yenigün Dilek, “Özellikle piyasa büyüklüğünü yansıtan göstergelerde birinci sıralarda yer alan İstanbul, rekabetçiliğin ve gelirin Türkiye için itici gücü olarak gözükmektedir. Araştırma yapılan yıllar için öne çıkan özellik, rekabet endeksinde ve kişi başına gelirde Türkiye ortalaması İstanbul’a bir parça yaklaşırken, İstanbul’dan sonra Türkiye’nin en rekabetçi olan illerinin İstanbul ile farkı açıldığının görülmesidir. İnovasyon odaklı, sanayi ve hizmet sektörleri arasındaki çizgilerin azaldığı, alan uzmanlığının teknoloji uzmanlığı ile birleştirildiği bir ortamda, rekabetçiliği iten ve çeken unsurlar hızla değişmektedir. İstanbul’un bu yeni dönemde alan uzmanlığı ile teknolojik dönüşümü birleştirme becerisi ve hızı, Türkiye’nin rekabetçilik düzeyini de belirleyecektir ve kritik bir öneme sahiptir” diye konuştu.