Etiket: İlerleme

  • Vali Kemal Çeber: “Rize-Artvin Havalimanı’nın inşaatında yüzde 69 ilerleme kaydedildi”

    Vali Kemal Çeber: “Rize-Artvin Havalimanı’nın inşaatında yüzde 69 ilerleme kaydedildi”

    Türkiye’nin Ordu-Giresun Havalimanı’ndan sonra denize dolgu yapılarak inşa edilen 2. havalimanı olacak olan Rize-Artvin Havalimanı inşaatının dolgu çalışmalarının yanı sıra üst yapı çalışmaları da sürdüğünü dile getiren Rize Valisi Kemal Çeber, Havalimanı inşaatında yüzde 69 ilerleme kaydedildiğini dile getirdi.

    Üst yapı ihalesi bittikten hemen sonra kule kazıkları çakılan Rize-Artvin Havalimanı’nda terminal binası inşaatı hız kesmeden devam ederken, bugüne kadar yapılan çalışmalar sonrasında üst yapıda yüzde 2’lik bir ilerleme kaydedildi. Dolgu çalışmalarına 2017 yılının şubat ayında başlayan ve 2022 yılının Ocak ayında bitmesi planlanan havalimanı inşaatında çalışmalar Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 29 Ekim 2020 yılında kullanıma açılması talimatı sonrasında hızlanmıştı.

    “Açılış ertelenebilir”

    Fakat Rize Valisi Kemal Çeber, Korona virüs nedeniyle oluşan pandemi sürecinden kaynaklı açılışın ertelenebileceğini, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın konu hakkında çalışmalarının sürdüğünü dile getirdi.

    Yıllık 3 milyon yolcu kapasiteli olacak olan Rize-Artvin havalimanında bugüne kadar yüzde 69 ilerleme kaydedildiğini ifade eden Vali Çeber “85,5 milyon ton. Bunun yaklaşık 60 milyon tonunu geçmiş olduk. Pandemiden önce günlük 120 bin ton dolgu yapılıyordu. Ortalama 350 araç ve 650 personel ile birlikte yeni iş güncellemesi ile birlikte günlük 90-95 bin ton dolayında bir dolgu yapılıyor. Yüzde 69 seviyelerine geldik. Süreçle birlikte bitim tarihi belki mecburen etkilenecek. İnşallah projenin malum bitiş tarihi Ocak 2022 ama bizim gönlümüzden geçen 29 Ekim 2020 idi. Belki bu biraz ötelenecek olabilir, Ulaştırma Bakanlığımız bunun üzerinde çalışıyor. Bitirildiği zaman bölgenin ticaretine, turizmine, ulaşımına çok fayda sağlayacak” dedi.

    3 kilometre pist uzunluğu olacak

    3 kilometre uzunluğunda ve 45 metre genişliğinde pistin yer alacağı Rize-Artvin Havalimanı inşaatında pandemi süreci nedeniyle günde 95 tona yakın dolgu 350 iş makinası ve 650 işçinin 24 saat aralıksız çalışmasıyla gerçekleşiyor. 2 adet taş ocağından dolgu için malzeme taşınan Rize-Artvin Havaalanı inşaatının dolgu alanında sadece taş, toprak, kaya gibi dolgu malzemesi kullanılmamakla beraber günlük 30 adet üretile bilinen, toplam ağırlığı 45 tonu bulan beton ’x’ bloklarının da içerisine yer aldığı malzemeler ile dolgu işlemi gerçekleştiriliyor. Dolgu işlemi sadece iş makineleriyle bu iş için özel dizayn edilmiş gemilerle gerçekleştiriliyor. 7 bin 300 metre mendirek ile önce akıntı en aza indirilerek dolgu işleminde yapıldı Rize-Artvin Havaalanında işin yüzde 90’lık kısmını kapsayan 2 milyon 600 bin metrekare toplam dolgu alanında 85 milyon 500 bin ton dolgu yapılması planlanıyor.

  • Eskişehir sanayisinde geriye doğru bir ilerleme var

    Eskişehir Sanayi Odası (ETO) Başkan Adayı Celalettin Kesikbaş, kentteki sanayinin ilerlemenin yerine son yıllarda geriye gittiğini belirterek, “Kuruluş kodlarımıza ve kuruluş yapımıza manevi olarak tekrardan geri dönmek gerekiyor” dedi.

    Kesikbaş, ETO’nun bu yıl kutladığı 49’ncu kuruluş yıl dönümünde sektörle ilgili durumu ve Oda çalışmalarını değerlendirdi. Eskişehir Sanayi Odası’nın Anadolu için çok önemli bir yere sahip olduğunu belirten Kesikbaş, “Bugün Eskişehir Sanayi Odası’nın 49. kuruluş yılı, hala hayatta olanları saygıyla anıyoruz. Eskişehir Sanayi Odası aslında Anadolu için sanayileşmenin bir başlangıcıdır. Anadolu Kaplanları Eskişehir sanayisi ile başlamıştır. Ben şunu söylüyorum, kuruluştaki heyecanı kaybetmemek gerekiyor. Kuruluştaki kodlarımızı kaybetmemek gerekiyor. Çünkü onlar çok daha samimi duygular. İçinde çok fazla katıksız hem bilgi hem de deneyim var ve çok daha insancıllar. O yüzden kuruluş kodlarımıza ve kuruluş yapımıza manevi olarak tekrardan geri dönmek gerekiyor. Bunları hatırlamak gerekiyor. Eskişehir aslında bozkırın ortasında bir kent. Eskişehir’in sanayileşmekten başka herhangi bir şansı yok. Eskişehir bir değişim ve dönüşümü yaşıyor. Ama bunun mutlaka sanayi ile güçlendirilmesi gerekiyor. Bu laflar bana ait değil. Bu laflar 1968 yılında Sanayi Odası’nın kurulduğu günlerde kurucular tarafından veya sanayici büyüklerimiz tarafından söylenen sözler. Bugüne geldiğimizde yine aynı şeylerden bahsediyoruz. Sanayi Odası’nın tarihçesini anlatan bir kitap var. Ciddi bir şekilde okuyorum ve heyecanını da onlarla yaşıyorum. 1971 yılında sanayicilerimiz diyor ki, ’İhracat ile büyümeliyiz.’ Biz bugüne gelmişiz, yine aynı şeyleri söylüyoruz. Eskişehir’in sanayileşmekten başka şansı yok” dedi.

    “2008’den bu yana Eskişehir sanayisinde ciddi bir gelişme kaydedilmemiş”

    Eskişehir sanayisinin son 10 yılda ileriye değil, geriye doğru ilerlediğini kaydeden Kesikbaş, “Yaşadığımız süreçte, 2008’e kadar iyi ve güzel sanayileşmiş bir Eskişehir görüyoruz. Artık yeni nesil farklı şeyler istiyor. Bu laflar 1968 yılında da aynı şekilde söylenmiş. Yeni nesil daha farklı bir gelecek bekliyor. Beklentilerimiz farklı, ama 2008 yılındaki sanayi odasının vizyonu ve misyonu, emin olun şu an hala devam ediyor. 2008’den sonra hep eleştirdiğimiz konu, Eskişehir sanayisinde ileriye doğru değil geriye doğru bir ilerleme var. Eskişehir 6. sıralardan 26. sıralara gelmiş. Bunlar kabul edilemez. O yüzden Eskişehir Sanayi Odası’nın tekrardan kurucu ayarlarına geri dönmesi gerekiyor. O heyecanı tekrardan hissediyor olmamız gerekiyor. Bunu da yapacak olan Eskişehir Sanayi Odası’nın heyecanı bitmiş. Mevcut yönetim aynı şekilde, tekrardan seçimlere giriyor. Aynı kadroyla ve ekiple ve maalesef 2008 vizyonlarıyla seçime giriyorlar. 2008’den bu yana Eskişehir sanayisinde ciddi bir gelişme kaydedilmemiş. Ama 2008’e kadar yapılan çalışmalarla Eskişehir sanayisi iyi bir yere gelmiş” diye konuştu.

    “Güçlü bir Eskişehir sanayisi bırakmak, en büyük mirasımız olacak”

    Sanayi Odası ile ilgili olarak 100’e yakın sorunları ve çözümlerini içeren madde hazırladıklarını aktaran Eskişehir Sanayi Odası Başkan Adayı Celalettin Kesikbaş, kamuoyu ile de bunların paylaşıldığını anlattı. Kesikbaş, “49 yılı değerlendirdiğimizde, maalesef kayıp geçen son 10 yıl var. Biz şunu söylüyoruz, önümüzdeki yıl Eskişehir Sanayi Odası’nın 50. kuruluş yılı ve biz 50. kuruluş yılında ekip olarak sanayi odasının yönetiminde olacağız. ’Birlikte biz kazanacağız’ bizim sloganımız. Eskişehir sanayisini tekrardan hakettiği yere getireceğiz. Bizim için en önemli şey, kuruluştaki insanların vicdan ve beynen sahip olduğu o manevi duyguları tekrardan Eskişehir Sanayi Odası’na kazandırmak. 50. yılda biz bunların bütün stratejik planlarını hazırladık. Bir hafta önce Eskişehir’in 8 tane gazetesine ve internet gazetelerinin tamamına bir manifesto yayınladık. Yapılması gerekli işler, sorunlar ve bu sorunların çözümüne ilişkin projeler. Bunların tamamı tüm gazetelerde büyük sayfalarda 100’e yakın madde halinde sıralandı. Biz bunların tamamına 1. gün itibariyle başlayacağız. İlk 6 ayda büyük bir kısmını gerçekleştirdikten sonra da önümüzdeki 4 yıl içerisinde, 2021 tarihine kadar da, tamamını gerçekleştireceğiz. Eskişehir’i hem ihracatta hem de ihracat ile büyüyen sanayisinde ilk 10 seviyelerine getireceğiz. Bu bizim için çok önemli, bu bizim borcumuz. Eskişehir sanayisinin nasıl kurulduğu ile ilgili çok güzel, nostaljik ve romantik hikayeler var. Bizim bunları yapmak, geçmişe ve geleceğe olan borcumuzdur. Geleceğe de düzgün ve güzel yönetilmiş güçlü bir Eskişehir sanayisi bırakmak, en büyük mirasımız olacak” diye konuştu.

    “Bu işin çivisi çıkmıştır artık”

    Eskişehir Sanayi Odası yönetimi ve Eskişehir Organize Sanayi Bölgesi (EOSB) yönetimi arasında yaşanan anlaşmazlıkları da yorumlayan Kesikbaş, sözlerine şu şekilde devam etti;

    “Eskişehir Sanayi Odası, sanayicinin çok değerli bir çatı örgütü. Ama bakın 49. yıla geldiğimizde şunları duyuyoruz, ’Bugün Eskişehir Sanayi Odası yönetimi ve Eskişehir Organize Sanayi Bölgesi yönetimi, birbirleriyle mahkemelik.’ Kendi aralarında anlaşamıyorlar ve uzlaşamıyorlar. Eğer siz 1968 yılında oluşturduğunuz o enerjiyi, sinerjiyi ve o güzel hissiyatı bırakıp, bugün Eskişehir Sanayi Odası yönetimi ve Eskişehir Organize Sanayi Bölgesi yönetimi olarak birbirinizle enerji santrali meselesinden mahkemelik oluyorsanız, bu işin çivisi çıkmıştır artık. Siz bir politika üretemezsiniz. Geleceğe bakamazsınız, günlük kaygılar yaşarsınız. O yüzden bir hep şunu söylüyoruz, ’Her şeyi kurumsal barış, şeffaflık ve profesyonellik içerisinde yapmak gerekiyor.”

  • TUSAŞ Genel Müdürü Kotil: “HÜRJET projesinde bayağı ilerleme katettik”

    TUSAŞ Genel Müdürü Temel Kotil, yeni nesil temel eğitim uçağı HÜRKUŞ’un jet versiyonu HÜRJET projesinde ilerleme katedildiğini, iki motorlu insansız hava aracı ANKA için çalışmaların devam ettiğini söyledi. Kotil, 3 yıl sonra mimarisi bitecek olan 5. nesil milli savaş uçağını ise 2029 yılında Türk Hava Kuvvetlerine teslim edeceklerini belirtti.

    Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfının (TSKGV) 30. kuruluş yıl dönümü nedeniyle öğrenciler ile vakıf bağışçılarından oluşan 250 kişi, Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş.’yi (TAİ) gezdi. Program kapsamında TUSAŞ Genel Müdürü Temel Kotil, şirketin yürüttüğü projelere ilişkin katılımcılara bilgi verdi. Kotil, yeni nesil temel eğitim uçağı HÜRKUŞ’un jet versiyonu HÜRJET projesinde ilerleme katedildiğini, insansız hava aracı ANKA’nın geliştirilmesi için iki motorlu, 700 kilogram yük taşıyabilen İHA projesinde çalışmaların başlatıldığını ve 5. nesil savaş uçağı (Turkish Fighter) projesinin mimarisinde çalışmaların hızla yürütüldüğü müjdesini verdi. ANKA projesinde tasarım olarak projenin kapatılıp seri üretim aşamasına geçildiğini kaydeden Kotil, İHA muhabirine yaptığı açıklamada şu bilgileri verdi:

    “ANKA projesi seri üretim olarak devam edecek. İnsansız hava aracının da yeni bir versiyonunu başlatıyoruz. Bugünkü uçağımız 200 kilogram taşıyabiliyor, yenisi 700 kilogram taşıyacak. ATAK helikopterini İtalyanlar ile beraber yapıyoruz. Şu andaki ATAK helikopteri 5 tondur. 8 tonluk daha büyük bir ATAK helikopteri projesini de konsept olarak başlattık. T-625 dediğimiz 12 yolcu taşıyan 6 tonluk helikopterimizin çalışmaları devam ediyor. Prototipleri şu anda imal ediliyor ve gelecek ayda ilk uçuşunu yapacak. Small-GEO dediğimiz haberleşme uydusunu da yapıyoruz. 1 ton ağırlığında ve 22 tane transponderi, yayın yapan anteni bulunuyor. Kendi imkanlarımız ile paylaştık ve 2 yılda bitireceğiz. Şu anda pazarlamasına devam ediyoruz. HÜRJET projemize de başladık ve bayağı ilerleme katettik.”

    Türkiye’de 250 F-16 savaş uçağının olduğunu ancak 20 yıl sonra bu uçakların kullanım ömürlerinin sona ereceğini ve servis dışı kalacağını belirten Kotil, “F-16’lar 4. nesil uçaklardır. Eğer uçak milli değilse kumandası da zor oluyor. Dolayısıyla 5. nesil uçakların Türkiye’de yapılmış olması gerekiyor. Ülkemizin bekası için bu çok önemli. Bu projeyi devletimiz başlattı ve şu anda mimarisinin yapıldığı aşamadayız. 3 yıl sonra bu 5. nesil uçağın mimarisi bitmiş olacak. 2023 yılında ilk uçuşunu yapacak ve 2029 yılında Türk Hava Kuvvetlerimiz almaya başlayacak, 2031 yılına kadar da bütün eksiklerini tamamlayacağız. Bunun için 1.3 milyar dolar bütçe ayrıldı. Bu mühendisliğe giden paradır. Amerika F-35 uçağı için 60 milyar dolar harcadı ve 25 yılda bitirdi. Bizim o kadar vaktimiz yok. TAI’nin çok daha mütevazi bir bütçe ve çok daha kısa bir sürede F-35 ayarındaki uçağı yapması gerekiyor. Bizim 2 bin mühendisimiz var. F-35’i yapan firmanın ise 50 bin mühendisi var. Biz en iyiyi yapmanın yolundayız” diye konuştu.

  • İHA ve TGRT Haber Ankara Temsilcisi Yaşar: “Terör konusunda Türk medyası çok fazla ilerleme kaydedemedi”

    İhlas Haber Ajansı (İHA) ve TGRT Haber Ankara Temsilcisi Batuhan Yaşar, Türkiye’de yaşanan terör saldırılarını Türk basınının ekrana taşıması ile terör örgütlerinin ekmeğine yağ sürüldüğünü belirterek, terör ve terör saldırıları konusunda Türk medyasının ilerleme kaydedemediğini söyledi.

    Keçiören Belediyesi ve Uluslararası Medya Enformasyon Derneği (UMED) işbirliği ile düzenlenen “Medya ve Terör Sempozyumu”na Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Keçiören Belediye Başkanı Mustafa Ak, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Saadet Oruç, İhlas Haber Ajansı ve TGRT Haber Ankara Temsilcisi Batuhan Yaşar, gazeteci Fadime Özkan, Ercan Gürses, Fatih Atik ve Melik Yiğitel katıldı. Sempozyumda konuşan Batuhan Yaşar, “Hala Türkiye’de betonu delmek fikrinden hiç vazgeçmeyen ve yabancı basının da çok net bir şekilde desteklediği bir güruhla Türkiye’nin karşı karşıya olduğunu düşünüyorum” dedi.

    Özellikle sosyal medyada yapılan terör propagandasına dikkat çeken İhlas Haber Ajansı ve TGRT Haber Ankara Temsilcisi Batuhan Yaşar, ”Hakikaten bakıldığı zaman yıllarca sahada beraber çalıştığımız sevgili Saadet Oruç ve Fadime Özkan’ın burada olması, Ercan Gürses ve Fatih Atik ile de zaten aynı çatı altında beraberdik, buraya bu işi bilen insanların davet edilmiş olması önemli. Bu konu çok önemli. Çünkü bakıldığı zaman terörle mücadele Türkiye’de dün başlamadı, terör mücadelesi yeni başlamadı. Aslında birçok eleştiri yapılabilir ama 40 yıldır terörle mücadele eden bir ülke var. Buna karşı bir bilinç, sofistike bir davranış biçimi oluştu mu, maalesef hala kara düzen. Türkiye aynı anda PKK terörüyle, FETÖ terörüyle, DHKP-C ile savaşırken, hem Suriye’de hem Kuzey Irak’ta terör örgütüne yurt dışı operasyonlarını devam ettirirken, 7 Haziran sonrasında hükümetin 5 ay kurulamaması üzerine PKK’nın nasıl ayaklandığını, neler yaptığını, ülkeyi bir iç savaşa sürüklemek için nasıl adım attığını, bunun alt yapısını nasıl kurduğunu hepimiz çok net bir şekilde biliyoruz. Ama buna karşılık olarak biz ne yaptık? Biz aslında basın olarak çok fazla bunların önlenmesi noktasında ket vuramadık, aksine bunun önünün açılması noktasında terör örgütlerinin ekmeğine yağ sürüldü ve sürülmeye de devam ediyor. En son Beşiktaş saldırısına kadar hala şu hava hakim; tabi medya derken bir yazılı basın var, bir görsel basın ve şimdi en son sosyal medya var. Aslında işin belki de bir anda büyüyen, aynı DEAŞ’ın Irak’ın 3’te birini 3 günde ele geçirmesi gibi sosyal medya dediğimiz zaman göz ardı edemeyeceğimiz bir şey ama orada özgürlük adı altında yapılan terör faaliyetleri, terörle medyanın birbirinden etkileşimi ve bir kartopu gibi aşağıya doğru yuvarlanıp büyüme şekli. Bakıldığı zaman 17-25 Aralık sonrasında FETÖ ve PKK terör örgütlerinin çok aktif bir şekilde sosyal medyayı kullandığını görüyoruz. Sadece Taraf gazetesi veya Özgür Gündem gazetesi değil, büyük medya kuruluşlarına sızan, oraların sosyal medyasını ele geçiren, ‘yanlışlık oldu, ya aman böyle mi olmuş?’ gibi algı yönetimini aslında hiçbirimizin yapamadığı kadar profesyonelce gerçekleştiren bir terör örgütü elemanlarının aslında neler yaptığını sosyal medyada veya medyada görüyoruz” ifadelerini kullandı.

    “Yaşananları geride bıraktık demek için erken”

    Türkiye’nin çok zor günler atlattığını ve atlatmaya da devam ettiğini belirten Batuhan Yaşar, “Bu olay sadece dün başlamadı, 84’ten bu yana 30-40 yıla varan bir PKK mücadelesi var. Son dönemde 2013’ten bu yana Gezi ile başlayan olaylar ki, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun bazı röportajlarında dile getirdiği gibi ‘kanlı’ veya ‘iç savaş söylemi’ çağrısı kulaklarımıza geliyor, bunlar çok önemli. İç savaşa yönelik Türkiye’de 5 yıldır bir alt zemin hazırlama olayının olduğunun da altını çizmemiz gerekiyor. Burada medya bu terör olaylarına karşı nasıl davranacak veya medya ne yapacak önemli ama bir taraftan da karşıda bu ülkeyi tekrar 90’lı yıllara, 70’li yılların o karanlığına döndürmek isteyen bir yapı mevcut. Gezi olayları sonrasında BBC veya CNN İnternational, İstanbul’a niye savaş muhabirini göndersin, burada sormamız gereken olay o. Ben 4 sene Londra’da yaşadım, mesela IRA konusunda bütün İngiliz medyası o kadar dik durdu ki, IRA’nın hareket kabiliyetini o kadar kısıtladı ki, IRA silahını kullanamaz hale geldi. Bu, İngiliz medyasının IRA’nın hareket alanını daraltmasıyla oldu. Biz de ise 40 yıldır PKK terörüne karşı PKK’nın istediği haberleri yapmaya hala devam ediyoruz. 17-25 Aralık’tan sonra, FETÖ olaylarından sonra öyle hamleler yapıldı ki, para sayma makineleri oraya getirildi, FETÖ bunu zaten çok iyi kullanıyor, Emenike’nin o para sayma görüntüleri bile hala ortaya çıkmadı ve öyle bir şey oluşturdular ki, FETÖ olaylarıyla birlikte yaşananları mahkemelerin yerine gazete ve televizyonlara devrettiler. Kendi elemanlarıyla kontrol altına aldıkları merkez medyada, örneğin x şahsını bir gün içerisinde yargılayıp, kendi gazetelerinde resimlerini basıyorlardı ve televizyon kanalları gün içerisinde yargılamaya başlıyordu. Mahkemeler daha devreye girmeden, ortada hiçbir somut delil olmadan x şahıs 30 yıl hapis cezasına çarptırılıyordu ve mahkeme bir günde bitiyordu. Sonuç olarak bunları yaşadık ama bütün bunları geride bıraktık demek için erken. Hala Türkiye’de betonu delmek fikrinden hiç vazgeçmeyen ve yabancı basının da çok net bir şekilde desteklediği bir güruhla Türkiye’nin karşı karşıya olduğunu düşünüyorum” şeklinde konuştu.

    “Şu televizyon verdi, biz de girelim yanlışı”

    Terör faaliyetlerinin medyada yer alması konusunu ’’terör örgütlerinin ekmeğine yağ sürmek’’ olarak değerlendiren Yaşar, “Özellikle Trump’ın da son dönemde ilan ettiği, bizim de dilimizden düşmeyen CNN, BBC ve birçok basın kuruluşlarının Türkiye’ye yönelik yaptıkları haberlerin altını çizmek gerekiyor. Bunlar aslında haber değil bir algı operasyonu, geriye doğru giderseniz neyin ne olduğunu çok net bir şekilde görürsünüz. Bir taraftan da terör örgütünün faaliyetleri, canlı bomba gibi durumlar yaşandığında ‘şu televizyon verdi, bizde girelim’ gibi mutfakta işlerin bu şekilde yürüdüğünü de bilmelisiniz. İstanbul’da HSBC Genel Müdürlük binası bombalanmıştı, Londra’da ise çift katlı bir otobüs bombalanmıştı. Bizdeki görüntü nasıldı, Londra’daki görüntü nasıldı? Otobüsün bombayla hiç etkileşmemiş tarafı görüntülenirken, bizde bombalanmış binanın tamamı kullanıldı. Her olaydan sonra RTÜK Başkanının bizleri aramasına gerek yoktu. Patlama anında yanan görüntüleri, ölen polislerin görüntülerini yayınladık arkadaşlar. İşte terör örgütlerinin istedikleri şey tam da buydu. Bizler de onların ekmeğine yağ sürmeye devam ettik. Ben özellikle terör ve terör saldırıları konusunda Türk medyasının çok fazla ilerleme kaydedemediğini söylemek istiyorum” diye konuştu.

  • Aşut: “AB ilerleme raporuna karşı kontra raporlar hazırlanmalı ve dünyaya duyurmalıyız”

    Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) Başkanı Şerafettin Aşut, AB ilerleme raporu ile ilgili olarak “Rapor algı operasyonlarının devamı niteliğinde. Raporda algıların yanında olgular da yani gerçekler de var. Bundan dolayı bu raporların olgu kısımlarını ciddiye almalıyız ama algıları ise yok saymadan buna karşı bir kontra algı diyebileceğimiz bir bilgilendirme yapmalıyız. Buna karşı kontra raporlar hazırlamalı ve dünyaya duyurmalıyız” dedi.

    Gündemdeki konularla ilgili açıklama yapan MTSO Başkanı Aşut, 15 Temmuz’da yapılmak istenen hain darbe teşebbüsünün ardından bu sürecin artık ekonomi sahasında devam ettirildiğini belirtti. Bu darbenin arkasındaki güçlerin ekonomik ve küresel siyasette algı operasyonları ile Türkiye ve Türk milletine zarar vermeye devam edeceklerini kaydeden Aşut, “Hazırlıklı olmamız gerektiğini söyledik. Bu güçlerin son zamanlarda bunu gerçekleştirdiğini ve 15 Temmuz’u başka mecralara taşımaya çalıştıklarını görüyoruz. Bunu bazı uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının bir gün önce verdikleri olumlu raporları birden negatife çevirmelerinden anlıyoruz. Ve sormak istiyoruz. Ne oldu da bir gün içinde her şey değişti? Terörü neden gösteriyorlarsa biz 40 yıldır bu terörle mücadele ediyoruz ve olumlu raporların verildiği, övgüler yapıldığı her dönemde bu terör vardı. Çevremizdeki savaşları bahane ediyorlarsa ki bu savaşların nedeni bu güçlerin kendileridir, bu savaşlar yıllardır var ve neredeyse 100 yıldır bu bölgeler demokrasiden uzak, küresel güçlerin oluşturduğu yapay devletlerin enerji savaşları ile yaşamaktadır. Darbe girişimi bahane ediliyorsa, milletimiz demokrasiye olan bağlılığını göstermiş ve darbeye teslim olmayarak evrensel değerlerin savunucusu olduğunu göstermiştir. Demokrasiye inanan bu güçlerin zaten bundan rahatsızlık duymamaları lazım. Ekonomik büyüme her yıl orta düzeyde de olsa devam ediyor. 2008 yılındaki küresel finans krizine rağmen büyüme devam ediyor. İhracatta takıldığımız bir seviye var, bu da malum pazarların siyasi ve sosyal sorunlar yaşaması ve küresel anlamda ekonomilerdeki daralmadır. Öte yandan Avrupa Birliği’nde nüfusu bizim bir ilimiz kadar olan ve iflasını ilan eden devletler varken, iflasın eşiğine gelen ülkeler varken, nüfusu 80 milyon olan ve yarısı 30 yaş altı olan dinamik bir Türkiye’nin bu duruma düşmemesi takdire şayandır. Bunun arkasında Türk özel girişimcilerinin ve iş dünyasının olması daha da gurur vericidir. Tüm bunlara rağmen bu tip uluslararası kurumların raporlarını biz de bir algı operasyonu olarak görüyoruz ve bu başarısız darbenin bir devamı olarak algılıyoruz. Bunun arkasında güçlenen bir Türkiye’nin bölgedeki etkisinin fazlaca artmasından duyulan rahatsızlık olarak görüyoruz” diye konuştu.

    “AB ilerleme raporu algı operasyonlarının devamı niteliğinde”

    AB ilerleme raporlarının sürekli takip ettiklerini belirten Aşut, “Son yayınlanan 2016 ilerleme raporunu 2015 raporu ile karşılaştırdığımızda bazı konuların öne çıktığını görüyoruz. Bu noktada bizim de dikkatimizi çeken bazı noktaları bu algı operasyonlarının bir devamı olarak yorumlamak istiyoruz. AB 2015 Türkiye ilerleme raporunda ’Türkiye gelişmiş ve işleyen bir serbest piyasa ekonomisine sahiptir’ deniyor. Dünyanın en büyük 16. ekonomisi olarak artık bu noktada da diyecek bir şey bulamıyorlar sanırım. 2015 raporunda makro ekonomik dengesizliklerden bahsediliyor ve çözümde yavaş kalındığından ama büyümenin yüzde 3 gibi orta seyirde devam ettiği vurgulanıyor. Buna bağlı olarak finansal ve küresel risk algısındaki değişimden bahsediliyor. İşte bu nokta önemli. Böyle bir şeyin varlığı değil, algısı konuşuluyor. Yani açıkça bu algı, rapor sayesinde oluşturulmaya çalışılıyor. 2008 küresel finans krizi sonrası yok pahasına elimizden alınmak istenen şirketlerimizi nasıl unuturuz? Bu algılarla ve spekülasyonlarla ekonomiye zarar vermek, bu hain darbe girişiminden farklı bir şey değildir. Raporda cari açıktan bahsediyor ki bu, ülkemizin uzun yıllardan beri yaşadığı bir konudur. Yine 2015 raporunda istihdamın üretime paralel artmadığı söyleniyor. Aslında bu hem iyi hem kötü bir haber. Bu şunu gösterir demek ki üretimde insan gücünü az kullanan, yüksek teknolojili üretime yavaş yavaş geçiyor gibiyiz. Ve işçi verimliliğinin arttığı raporda vurgulanıyor. Ama öte yandan işsiz sayımızdaki artış ise insan kaynağımızın var olan ekonomik yapılanmaya uygun olmadığını, bugüne ve geleceğe yönelik, geleceğin yüksek teknolojili üretimine yönelik bir insan kaynağı oluşturma anlamında eksik kaldığımızı gösteriyor. Geçtiğimiz 30 yılın mesleklerinin yarısı yok oldu. Bu günün mesleklerinin yarısı 30 yıl sonra olmayacak” ifadelerini kullandı.

    “AB raporuna karşı kontra raporlar hazırlanmalı ve dünyaya duyurmalıyız”

    AB raporunda algıların yanında gerçeklerin de var olduğunun altını çizen Aşut, “Bundan dolayı bu raporların olgu, yani gerçek kısımlarını ciddiye almalıyız ama algıları ise yok saymadan buna karşı bir kontra-algı diyebileceğimiz bir bilgilendirme yapmalıyız. Buna karşı kontra raporlar hazırlamalı ve dünyaya duyurmalıyız. Elbette her eleştiriyi yok saymak medeni ve akılcı bir yaklaşım değildir. Medeniyetin ana payandası çatışma değil, uzlaşmadır. Medeniyet kızmak değil, ikna etmektir. Sonuçta bu raporları yabancı yatırımcılar okuyor ve etkileniyorlar. O halde biz de karşı bilimsel raporlarla yanlış eleştiri ve bilgileri düzeltmeli ve küresel yatırımcıyı ikna etmeliyiz. AB Türkiye 2016 raporunda da aslında aynı şeyler tekrar ediliyor. Sadece bazı siyasi manipülasyonlar var ki biz bunların ne amaçla yapıldığını biliyoruz. Ancak, dediğimiz gibi yapılacak şey bunları yok saymak değil, ikna edici, bilimsel verilerle bu raporları boşa çıkartmaktır. Sonuçta raporda var olan bazı doğru bilgiler gerçekten sorunlarımızdır ve bizler zaten bu konuları sürekli gündeme getiriyoruz. Bunları yetkililerimiz de biliyor ve zaman zaman bazı reformlar, ekonomi paketleri ve yapısal sorunlarla ilgili adımlar atılıyor. Bu raporların ötesinde bizler gerçek sorunlarımıza odaklanmalıyız. Bu sorunların çözümü ülkemizin huzur ve refahını sağlayacak gerçek konular olduğundan bu raporlarda pek rastlayamıyoruz. Nedir bu konular deseniz, elbette eğitim, eğitim, eğitim. Sonra hukuk ve adalet ve ekonominin gerçek sorunları deriz” şeklinde konuştu.

    İnsanları meslek sahip yapacak, beceri kazandıracak ciddi bir mesleki eğitim reformunun şart olduğunu vurgulayan Aşut, “Fakülte ve yüksek okul eğitimlerimiz endüstri 4.0 vizyonuna uygun olmalıdır. Hizmetlerden sanayiye, turizmden tarıma kadar endüstri 4.0 her alanda olacaktır ve yeni çağın ekonomisi her aşamada ve her alanda bilgi iletişim teknolojilerinin ve temelinde internetin, bulut teknolojilerin ve siber güvenliğin olduğu yüksek teknolojili bir üretim olacaktır. İnsan kaynağımız buna hazır mı? Eğitim sistemimiz buna hazır mı? Eğitimcilerin profili buna hazır mı? Hukuk anlamında bizi geleceğe taşıyacak, evrensel değerlere, laikliğe, demokrasiye ve insan haklarına vurgu yapan, toplumu kucaklaştıran bir anayasa diğer önemli konumuzdur. Ve elbette nüfusumuzun yarısını oluşturan gençlerimizin ve kadınlarımızın ekonomiye entegrasyonu birincil konularımızın başında olmalıdır. Sadece birer çalışan olarak değil, birer girişimci olarak ekonomide olmak zorundalar. Bunu teşvik edecek, destek olacak eğitim ve finansman modelleri düşünülmeli ve uygulanmalıdır. Memur bir Türkiye değil, girişimci bir Türkiye geleceğimizdir. Basit mikro kredilerden bahsetmiyorum. Ciddi girişimciliklerden ve ciddi finansman modellerinden bahsediyorum ve bunun temelinde eğitim olmalıdır. Bu anlamda KOSGEB’in iş tanımı mutlaka buna göre yeniden revize edilmelidir. KOSGEB bu yeni iş tanımı ile başı çekmelidir” dedi.