Etiket: hemoroid

  • Dr. Ocak: “Hiçbir şikayeti olmayan sağlıklı kişilerin muayenesinde her üç kişiden ikisinde hemoroid tespit ediliyor”

    SAMSUN (İHA) – Genel Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Sedat Ocak, hiçbir şikayeti olmayan sağlıklı kişilerin muayenesinde her üç kişiden ikisinde hemoroid (basur) tespit edilmekte olduğunu söyledi.

    Halk arasında basur olarak da bilinen hemoroid, daha çok toplardamar ağırlıklı submüközvenlerin genişleyerek dışarı sarkmasıyla oluşur. Genel cerrahi polikliniklerinde en sık görülen hastalıklardan birisi olduğunu belirten Samsun Büyük Anadolu Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Sedat Ocak, hiçbir şikayeti olmayan sağlıklı kişilerin muayenesinde her üç kişiden ikisinde hemoroid tespit edilmekte olduğunu ifade etti. Opr. Dr. Ocak, yapılan ağrısız ve kanamasız lazerli operasyonla hastaların kısa bir zamanda mutlu bir şekilde normal yaşantılarına döndüklerini belirtti.

    Hastalık hakkında bilgi veren Opr. Dr. Ocak, “Hemoroid hastalığı toplumun yaklaşık yüzde 50 nüfusunu etkileyen, erkek ve kadınlarda görülen bir durumdur. Hemoroidal damar yastıkçıkları herkeste bulunur ve makat toplardamarlarının anüsün (makat) tam olarak kapanmasına yardımcı olur. Ancak bu yastıkçıklar genişler, sarkarsa şikâyetlere ve sorunlara neden olur. Mayasıl ya da tıbbi adıyla hemoroid, hastaların utanmaları, muayene olmaktan korkmaları gibi nedenlerle genellikle geç teşhis ediliyor ve zamanında tedavi edilmeyen hemoroidler ilerleyip dayanılmaz ağrılara, şişliklere, kanamalara, kansızlık ve halsizliğe neden oluyor. Kaşıntı, yanma, ağrı, hassasiyet, kanama başlıca şikâyetlerdir. Bu durum tuvalet yapılması sırasında ıkınmalarda daha belirgin hal alır. Sıklıkla makattan kendiliğinden ya da dışkılamayla kan gelmesi, klozetin kana bulanması gibi şikâyetlerle ön plana çıkan bu hastalık, 10 hastadan 4’ünde hiçbir şikâyete neden olmadan da var olabilmektedir” dedi.

    Hastalığın tedavi sürecinden de bahseden Opr. Dr. Ocak, şunları söyledi:

    Hemoroid şikâyeti olan hastalar öncelikle bir kamera vasıtasıyla (rektosigmoidoskopi) muayene edilir. Muayenenin ardından kesin tanı konur. Günübirlik bir işlem olan lazer teknolojisi ile ağrısız ve kolay bir tedavi uygulayarak, bu sağlık sorunundan kısa bir sürede tedavi ediyoruz. Son teknolojik aletle yapılan bu İşlem, istirahat gerektirmiyor. Kişi aynı gün günlük hayatına dönüyor, işbaşı yapmasına olanak sağlıyor. Uygulama yapılan cihaz dünya da bilinen son teknoloji ürünüdür. Hemoroidten kurtardığımız bölgede diğer yöntemlere göre tekrarlama riskini minimuma indiriyoruz. Lazer Proktoloji Uygulamaları merkezimize kazandırdığımız dünyanın en küçük ve en güçlü lazer cihazımız standartlara uygun, performans ve değer sahibidir. Üstün işçiliği, dizaynı patentli soğutma teknolojisi ve benzerlerinden daha küçük ebatıyla, tedavi de istenilen başarıyı elde edebilmesiyle, farkını en iyi şekilde ortaya koymaktadır.”

  • Op. Dr. Onur Cumbul: “Hemoroid diye geçiştirdiğiniz hastalığınız kanser çıkabilir”

    Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Onur Cumbul, hemoroid diye rahatsızlığını geçiştirip ileri dönemde kendilerine gelen hastalarda kanserle karşılaşabildiklerini, bu tür rahatsızlıkların ihmal edilmemesi gerektiğini söyledi.

    Konya Hospital Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Onur Cumbul, makat bölgesi hastalıklarının gruplara ayrıldığını, çeşitli tedavi yöntemleri olduğunu, en popüler tedavinin dikişsiz ve kanamasız lazer yöntemi olduğunu kaydetti. Op. Dr. Cumbul, “İç hemoroidler derecesine, sınıfına göre dörde ayrılmaktadır. Birinci ve ikinci derece hemoroidlerde ilaç tedavisi ve günlük diyet egzersizleri uygulamaktayız. Bu hastaların mutlaka kabız kalmaması gerekmekte. Onun haricinde biz bu hastaları sıcak oturma banyoları öneririz ve ciddi anlamda fayda görmektedirler. Üç ve dördüncü derece hemoroidlerde tedavi yöntemimiz tamamen değişmektedir. Bu hastalarda ameliyat uygulanmaktadır. Klasik cerrahi ameliyat yöntemleri uygulanabildiği gibi günümüzde popüler olan ve hastanemizde de uyguladığımız lazer ameliyatlar uygulanabilmektedir. Lazer yönteminin avantajı hem ağrı yönünden hasta daha az ağrı hisseder hem de dikişsiz ve kanamasız bir yöntemdir. Lazerle o bölgedeki toplardamarı yakıyoruz” dedi.

    “Makat bölgesi rahatsızlığını geçiştirmeyin”

    ‘Hemoroidim var’ diyerek muayeneye gelen hastaların çoğunda, makat bölgesinde çatlak ya da yırtık ile karşılaştıklarını ifade eden Op. Dr. Onur Cumbul, bu tür rahatsızlıkları olanların ihmal etmeden doktora başvurmasını önerdi. Dr. Cumbul şöyle konuştu: “İyi yapılan bir muayene ile hastada fissür dediğimiz çatlak, yırtık tanısı konulmaktadır. Bu fissürün tedavisinde erken evrede ilaç tedavisi uygulanırken, ilerleyen safhalarda mutlaka ameliyat etmemiz gerekiyor. Ameliyat harici farklı yöntem olarak botoks uygulaması günümüzde popüler hale gelmiştir. Bu hastalarda mutlaka kabız kalmamaları ve sıcak oturma banyosu önerimiz onlarda da mevcuttur. Makat bölgesindeki şikayetler ihmal edilmemesi gereken hastalıklardır. Rahatsızlığını hemoroid diye geçiştirilip ileri dönemlerde bize müracaat eden bazı hastalarda kanserle karşılaşabiliyoruz.”

  • Lazerle hemoroid tedavisi mümkün

    Birçok hastalığın tedavisinde uygulanan lazer, hemoroid (Basur) hastalarının tedavisinde de kullanılıyor.

    Medicana Çamlıca Hastanesi Anne Çocuk Merkezinden Op. Dr. Zuhal Demirhan Yananlı, lazerle hemoroid tedavisi hakkında bilgi verdi. Yananlı, tedavini nasıl yapıldığı, avantajları ve tedavi sonrası dinlenme süresi ile ilgili açıklamalar yaptı.

    Lazerle tedavinin nasıl yapıldığı hakkında bilgi veren Op. Dr. Yananlı, ’’Bir çok tedavi yöntemi bulunan hemoroid, lazer tedavisi ile de kolaylıkla çözüme kavuşturulabilmektedir. Hemoroidin yani basurun en zahmetsiz ve konforlu tedavisidir diyebiliriz. Bu yöntem, klasik ameliyata göre ideal bir alternatiftir. 1’inci ve 2’inci derece hemoroidlerde, hafif şekilde oluşan basur memelerini söndürmede kullanılır. 3’üncü ve 4’üncü derece hemoroidlerde, daha da büyümüş basur memelerini ameliyat esnasında kesmek için kullanılır. Lazer ışını 90 dereceye kadar ısı taşıyan bir alet ile yapılmaktadır. Dokuya uygulandığı anda denatürasyon (yani pişme) meydana gelir. Lazerle hemoroid tedavisi genelde 1’inci ve 2’nci derece hemoroid problemlerinde etkili olmaktadır. Lokal anestezi ya da hafif sedasyon (uyutularak) ile saç telinden biraz kalın lazer teliyle hemoroid memelerine girilerek uygulanır. Isınan hemoroid memesinde 2-4 mm derinlik ve 6-8 mm genişliğinde doku hasarı oluşur. Ağrı sinirlerinin bittiği alanda çalışıldığı için hasta bu yanmayı hafif bir şekilde hisseder. Hemoroid memesindeki bu ısınma aynı zamanda o bölgedeki genişleyip varisleşmiş toplardamarları da yaktığından, damarlar büzüşerek hacmi küçülecektir. Derin plana ilerleyen bu kontrollü yanık, zayıflamış bu alanda yeni ve sağlıklı bir doku oluşmasını sağlayacaktır. İşlemden hemen sonra zaten yarıya yakın kısmında hemen küçülmeler oluyor. Yaklaşık bir ay içinde de bu yapılar büyük ölçüde kaybolmaktadır’’ dedi.

    Lazerle hemoroid ameliyatının avantajları

    Op. Dr. Yananlı, lazerle hemoroid ameliyatının avantajları hakkında şöyle konuştu:

    ’’Tedaviden sonra ağrı minimaldir, hasta çok kısa sürede günlük yaşantısına döner. Kanama ya hiç olmaz ya da ameliyata kıyasla belirgin ölçüde az olur. Neşter gibi kesici alet kullanılmadığından kaslar hasar görmez. Makat kasları kesilmediğinden dışkı ve gaz tutamama problemi yaşanmaz. Geniş doku çıkarmak gerekmediğinden makat darlığı gelişmez. Hasta operasyon sonrası pansumana gerek duymaz.”

    Ameliyatsız hemoroid tedavisi olan hastalar için 1 günlük bir istirahat yeterli olacağını belirten Op. Dr. Yananlı, ’’Fakat hemoroid ameliyatı ile yapılan tedavi tekniklerinde ise 2 aya varan süreçte istirahat gerektirebilir. Çünkü kesik alan iyileşmesi zaman alır” şeklinde konuştu.

  • Hamilelerin Korkulu Rüyası: Hemoroid

    Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Bülent Menteş, hamilelik döneminde hormonal değişiklikler ve artan karın basıncının hemoroid sorununu tetiklediğini söyledi.

    Gebelik dönemini kabusa çeviren hemoroidin nedenleri ve tedavisi hakkında bilgi veren Liv Hospital Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Bülent Menteş, kadınlarda hemoroid sorununa hamilelik ve doğum, hormonal değişiklikler ve artmış karın içi basıncının en önemli neden olduğunu belirterek, gebelik döneminde başlayan bu sorunun kadınların tüm hayatına etki edebildiğini söyledi. Gebelik ve doğum eylemi sırasında artan pelvik basınçla hemoroid damar yapılarının genişleyip şiştiğini söyleyen Menteş, doğum olayıyla birlikte gelişen hemoroidlerin büyük bir kısmının pıhtı birikmesi ile oluşan dış hemoroidler olduğunu ve bu probleme rastlanma sıklığının da yüzde 25 dolaylarında seyrettiğini belirtti. Hamilelik ve doğum ele alındığında kadınların yüzde 50’sinde hemoroid problemine rastlandığını ifade eden Prof. Dr. Menteş, perineal morbidite olarak tanımlanan anal, üriner ve vaginal/cinsel sorunların toplamının doğum yapan kadınların yüzde 85’ini etkilediğini vurguladı. Menteş, ABD’de her yıl 1 milyon kadında doğum sonrası hemoroid sorunu geliştiğini ifade etti.

    Doğum yapan kadınların hayatını böylesine olumsuz yönde etkileyen bu sorunun sonraki dönemde de devam ettiğini anlatan Prof. Dr. Bülent Menteş, doğumdan aylar sonra kadınların 3’te 1’inde farklı seviyelerde hemoroid sorunu yaşandığına dikkati çekti. 2000 yılından sonra özellikle İngiltere’de doğum yapmış kadınlar üzerinde yapılan araştırmaların sıklaşmasıyla risk oluşturan durumların ve risk grubu altındaki kadınların hangi özellikte olduğuna yönelik pek çok veri elde edildiğini bildiren Menteş, sezaryen ya da normal doğuma oranla instrumental yani forsepsle doğumun daha fazla perineal soruna sebep olduğunu bildirdi. Prof. Dr. Bülent Menteş, ileri yaşta doğum yapanların, yüksek ağırlıklı bebek sahibi olanların, doğumu uzun süren ve Asya kökenli kadınların özellikle risk grubu altında olduğunu söyledi. Bazı çalışmalara göre ise ilk doğum sonrası perineal sorunların daha sıklıkla ortaya çıktığını ifade etti. Bu risk grubundaki kadınları kendilerini korumaları yönünde uyaran Prof. Dr. Bülent Menteş, hamilelik ve doğum gibi güzel bir süreci korkulu rüya haline dönüştüren hemoroid sorununun kadınlarda özellikle anüs etrafında ağrılı şişlikler, ağrılı dışkılama, kanama, kaşıntı ve yanma şeklindeki ağrı şikayetlerini beraberinde getirdiğini söyledi. Bu sorunlar nedeniyle doğum yapmış kadınların toparlanma sürecinde sıkıntılar yaşadığını belirten Prof. Dr. Bülent Menteş, otururken sıkıntı yaşanması, tuvalet sonrası artan ağrılı süreç ve uygun beslenememe gibi sorunların da bu belirtilerle birlikte anneyi zorladığını ifade etti. Anne ve yakınındakilerin bu süreçten oldukça olumsuz etkilendiğini de vurgulayan Prof. Dr. Bülent Menteş, annenin yaşadığı bu sorunların bebeğin bakımı ve emzirilmesini de etkileyebileceğinin altını çizdi.

    Doğum sonrası hemoroidlerin aslında iyi bir dinlenme süreciyle birlikte zamanla dokuların ödeminin de azalması ve karın içi basıncının normalleşmesi ile iyileşebildiğini ancak bazı durumların inatçı vakalar türüne girdiğini belirten Prof. Dr. Bülent Menteş, bu vakaların doğum sonrası uzun vadede de sorun yaşayabildiğini söyledi. Tedavi için Amerikan FDA tarafından mekanik destek aparatının doğum sırasında kullanılmasının onaylandığını ifade eden Menteş, bu aparatla doğumda ıkınma süresince perinenin desteklenmesi ile hemoroidlerin dışarı zorlanması ve sıkışmalarının önüne geçilmesinin mümkün olduğunun iddia edildiğini belirtti. Pek çok batılı derneğin konuyla ilgili hamileleri bilinçlendirmeye yönelik çalışması olduğunu da söyleyen Prof. Dr. Bülent Menteş, bu bilgilerin anlaşılır bir tarzda hazırlanan ve daha fazla hamile kadına ulaşabilecek şekilde planlanan broşürler ve internet yoluyla yayıldığını ifade etti.

    HEMOROİD NASIL ENGELLENİR ?

    Hemoroidin engellenmesi için beslenmenin önemine vurgu yapan Prof. Dr. Bülent Menteş, yüksek posalı, lifli gıdaların tüketilmesini önerdi. Çiğ sebze, meyve ya da sebze yemeklerinden en az bir tanesinin bütün öğünlerde bulunmasını isteyen Prof. Dr. Bülent Menteş, “Bu besin ilavelerini yavaş yavaş yapınız. Sindirim sisteminiz ilave posaya alışıncaya kadar vücudunuzda şişkinlik ve gaz hissi olabilir” dedi.

    Turunçgiller, sızma zeytinyağı, hindistan cevizi yağı, yoğurt gibi besinlere ağırlık verilmesini tavsiye eden Prof. Dr. Bülent Menteş, posayla birlikte su tüketiminin de arttırılması gerektiğini ifade etti. Hemoroidin engellenmesinde bir önemli etkenin hareket olduğunu bildiren Menteş, doğum sonrası en erken dönemde hareketlenme, ilk birkaç gün içinde yürüyüşlere başlanması, ilk fırsatta da uygun egzersizlere ve sportif aktivitelere dönülmesinin bağırsak hareketlerini destekleyerek hemoroid hastalığına olumlu katkıda bulunacağını belirtti. Prof. Dr. Bülent Menteş, probiyotiklerin önemine de vurgu yaptı. Stresten de uzak durulmasını isteyen Menteş, tuvalette ise uzun süre vakit geçirilmemesi gerektiğini kaydetti. Uzun süreli ıkınmanın hastalığın oluşmasında en önde gelen faktör olduğunu söyleyen Menteş, “Gerekirse ayaklarınızın altına alçak bir tabure koyun ve çömelmiş pozisyona yaklaşın” dedi. Dışkılama sonrasında temizliğin yalnızca sıcak su ile yapılmasını hatırlatan Menteş, eğer önlemler alınmasına karşın hala sorun devam ediyorsa hamile olmayan hastalara uygulanan yöntemlerin tedavi için kullanıldığını söyledi. Menteş, Amerikalılar’ın hamilelerde cerrahi müdahaleyi uygun görmesine karşın kendi uygulamasında zorunlu kalmadıkça bunun tercih edilmediğini belirtti.

  • Prostat, Hemoroid Ve Obeziteye “Tıkalı Damar” Tedavisi

    11’inci Girişimsel Radyoloji Yıllık Toplantısı’nda konuşan Prof. Dr. Ahmet Yiğit Göktay, hemoroid, prostat ve obezitede yeni bir tedavi yöntemi olan “Damar tıkama” yönteminden söz etti. Yöntem ile açık damar tıkanarak tedavi ediliyor.

    Türk Girişimsel Radyoloji Derneği (TGRD) tarafından düzenlenen “11. Girişimsel Radyoloji Yıllık Toplantısı” Antalya’nın Belek bölgesinde bir otelde gerçekleştirildi. TGRD Başkanı Prof. Dr. Mehmet Halil Öztürk, girişimsel radyoloji hakkında bilgiler verdi. Klasik radyolojinin özelleşmiş bir hali olduğunu belirten Prof. Öztürk, “Klasik radyolojide, yani tanısal radyolojide, doktorlar değişik görüntüleme cihazlarını kullanarak deyim yerindeyse hastanın içini görerek hastalıklara tanı koyarlar. Bu amaçla kullanılan röntgen, mamografi, ultrason, doppler, tomografi ve MR gibi çok sayıda görüntüleme cihazları mevcuttur. Girişimsel radyologlar ise, yine aynı cihazların bir veya birkaçını kılavuz olarak kullanarak hastalıklara müdahale ederler. Bir diğer ifade ile; Girişimsel Radyoloji, görüntüleme ile tanı koyan radyoloji uzmanlarının görüntüleme kılavuzluğunda tedavi yapmalarıdır” dedi. Girişimsel radyolojik işlemlerinin ciltte açılan küçük bir kesi ile vücut içerisine giren iğne ve plastik borularla gerçekleştirildiğini de belirten Prof. Öztürk, bu şekilde çok geniş yelpazedeki hastalara müdahale edildiğini ifade etti.

    “DAMARI İSTERSEK AÇIYORUZ, İSTERSEK KAPATIYORUZ”

    TGRD Başkanı Prof. Dr. Mehmet Halil Öztürk, girişimsel radyolojide damarın durumuna damara istediklerini yapabildiklerini belirterek şöyle konuştu:

    “Damarı istersek açıyoruz istersek kapıyoruz. Girişimsel radyolojinin güzelliği burada. Damarın durumuna bağlı bir durum bu. Damarın genişlemesi bir sorunsa bunu kapatıyoruz, damarın daralmasıyla açabiliyoruz. Damar anormal genişleyip kanama yapınca tamamen kapatabiliyoruz. Girişimsel radyoloji tıbbın lokomotifi. Yüksek teknolojiyi kullanıyoruz ve sürekli fikirler üreten bir branştır. Girişimsel radyoloji bir görüntüleme branşı olduğu için görüntüleme cihazlarının hepsine hakimdir. Hem ultrason hem de anjiyoyu aynı anda kullanırsanız başarı şansınız daha yüksektir” dedi.

    ABLASYON YÖNTEMİ

    Türk Girişimsel Radyoloji Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Devrim Akıncı, tümörün içine girerek yakma veya dondurma yöntemi olan ablasyon yönteminden söz etti. Bu yöntemin sıklıkla karaciğer tümörlerinde kullanıldığını belirten Prof. Akıncı, “Tümör ablasyonu gibi bir durumda tümörü görerek özel iğnelerle tümör içine girerek bu tümörü yakıp ya da donduruyoruz. 20 yılı aşkındır yaygın olarak kullanılıyor. Karaciğer en sık kullanılan yerdir. Karaciğerin kendi kanseri olan kanser türlerinde 2 cm küçük tümörlerde bu kapalı yöntemle yakıyoruz. Tümör çapı büyüdüğünde bu işlemin etkinliği biraz azalıyor. Hastalarımızın yüzde 25-30’u ameliyatla tedavi edilecek hastalardır. Bazı durumlarda da hastaların genel durumu bu ameliyatı kaldıracak durumda değilse bu durumda girişimsel radyoloji ve ablasyon yöntemi sıkça tercih ediliyor. İşlemin yapılmasının ardından ertesi gün hasta evine dönebiliyor. Böyle olunca bu tip işlemlerin maliyeti daha az oluyor. En sık karaciğer olabilir ancak vücudun birçok noktasındaki tümörlerde kullanılıyor bu yöntem” dedi.

    TGRD Eğitim Birimi Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Erol Akgül, Girişimsel Nöroradyoloji’nin beyin ve omurilik ile ilişkili damarsal hastalıkların tedavisini, hastaya klasik cerrahi yöntemleri uygulamadan, yani hastayı kesmeden tedavi eden “Girişimsel Radyoloji” alt dalı olduğunu söyledi. Bu yöntemde hastanın atardamarına küçük bir iğne yardımı ile girildiğini belirten Prof. Akgül, “Buradan hastalıklı damara ulaşılarak bu yönteme uygun malzemelerle tedavi işlemi yapılır. Bu tedavi yöntemine damar yoluyla veya endovasküler yolla tedavi de denilmektedir. İşlem için iğneler, kılavuz teller, ince uzun kateter denilen tüpler, metalik veya sıvı dolgu maddeleri ile özel üretilmiş stentler ve balonlar kullanılır. Bu malzemeler diğer vücut bölgelerinde ve organlarında kullanılan diğer malzemelere göre daha küçük boyutlardadır. Bu tedavi işlemlerini yapan kişilerin, bu konuda tecrübeye sahip uzman girişimsel nörooradyologlar tarafından yapılması önemlidir. Girişimsel nöroradyolojide yapılan tedavilerin içinde akut inme ve inmeye yol açan damarsal hastalıkların tedavisi dışında beyin anevrizması yani baloncuklarının tedavisi ile arterio-venöz malformasyon ve fistül dediğimiz beyin/omurilik ve baş/boyundaki damar yumaklarının tedavisini de sayabiliriz. Son yıllardaki teknolojik gelişmeler nedeniyle tedavi edilen hastaların alanı inanılmaz genişledi. Cerrahi yöntem, omurilik hastalarında neredeyse ikinci plana inmiş durumda” dedi.

    TEDAVİ EDİLMEZSE YÜZDE 50’Sİ ÖLEBİLECEK HASTALAR

    Beyin damarında oluşan baloncuklar nedeniyle hastaların genelde beyin kanaması ile hastaneye kaldırıldığını belirten Prof. Akgül, “Bu hastalar genellikle beyin kanaması ile gelmekte olup tedavi edilmediği takdirde yüzde 50 gibi yüksek bir oranda ölümle sonuçlanmaktadır. Eğer hasta yaşar ise kalıcı nörolojik hasarlar gelişmektedir. Anevrizmanın yerine ve şekline bağlı olarak farklı damar içi tedavi yöntemleri kullanılmaktadır. Bazen anevrizmanın sadece içi doldurularak kapatılmakta, bazen bu işlem balon yardımı ile veya özel üretilmiş stentler yerleştirilerek yapılmaktadır. Bazı durumlarda anevrizma ile birlikte damar tamamen de kapatılabilmektedir” dedi.

    “İNME SAKATLIĞA NEDEN OLMA AÇISINDAN İLK SIRADA YER ALIYOR”

    Prof. Akgül, inmeyle ilgili bilgiler de verdi. İnmenin halk arasında felç olarak da bilindiğini belirten Akgül, “İnmede ani olarak beyni besleyen damarların birisi pıhtı nedeniyle tıkanıyor. Beyin dokusu kanlanamayınca hücreler ölüyor ve beyin hasar görüyor ve hastanın ölümü ya da geçici, kalıcı felç ortaya çıkıyor. Tıp alanında son yıllarda yaşanan baş döndürücü gelişmelere rağmen inmeye bağlı ölümler, birçok ülkede 3’üncü, bazı ülkelerde ise 2’nci sırada yer almaktadır. Diğer taraftan sakatlığa yol açan hastalıklar açısından ilk sırada olması dikkat çekicidir. Felç sonucu kişisel mağduriyetler, aile dramları yaşanmakta ve büyük ekonomik kayıplara neden olmaktadır” dedi.

    PROSTAT, HEMOROİD VE OBEZİTEYE “TIKALI DAMAR” TEDAVİSİ

    Türk Girişimsel Radyoloji Derneği, Bilimsel Kurul Başkanı Prof. Dr. A. Yiğit Göktay, damar yoluyla tedavi denilinde genelde akla tıkalı damarın açılmasının geldiğini belirterek bazen açık damarın tıkanması ile tedavi edilen hastalıkların da olduğunu söyledi. Vücutta önlenemeyen ve ani gelişen bazı kanamaların durdurulması için damar tıkama yönteminin kullanıldığını belirten Prof. Göktay, “Damarın içinden tıkanması (embolizasyon) anjiyo ile birlikte yapılabilen bir işlem ve çok ince bir teknikle özel malzemelerin kullanılmasını gerektiriyor. Bu özel yönteme en basit örnekler vücuttaki kanamaların durdurulması olarak verilebilir. Mide-barsak kanamalarında, durdurulamayan burun kanamalarında ya da çeşitli hastalıklarda ortaya çıkan akciğer, böbrek kanamalarında girişimsel radyolog kanayan damarı anjiyo ile bulur, en ucuna kadar özel cihazlar ile ilerler ve organa hiç zarar vermeden kanamayı damar içerisinden tıkama yöntemi ile durdurur” dedi.

    Prof. Göktay, damar tıkama yöntemiyle prostat, hemoroid ve obeziteyi tedavi edebildiklerini söyledi. Damarın iöinden tıkanarak prostat tedavisinde büyük başarı elde ettiklerini belirten Göktay şöyle konuştu:

    “Damarın içinden tıkanması ile iyileştirilebilen hastalıklar arasına son yıllarda prostat rahatsızlıkları da katılmıştır. Ameliyat olması risk taşıyan ya da hasta tercihi olarak ameliyatı istemeyen prostat hastalarında ileri teknoloji ürünü çok özel cihazlar ile prostata yönelik tıkama işlemi yapılarak tedavide büyük bir başarı sağlanmıştır. Yenilik olarak ortaya çıkan bir başka uygulama hemoroid hastalarında bu yöntemin kullanılmasıdır, yine özel bir teknikle aşırı kanamalı ve ameliyat için uygun olmayan hemoroid hastalarında yapılan girişimsel hemoroid embolizasyonu tedavileri etkin başarı sağlamış ve bu alanda çalışan hekimler arasında heyecan uyandırmıştır. Son dönemde popülarite kazanan bir başka uygulama ise aşırı şişmanlık, morbid obezite nedeniyle yaşam kalitesi düşen hastalarda midenin acıkma merkezini besleyen damarların özel bir embolizasyon yöntemi ile tıkanması prensibine dayanan bariatrik embolizasyondur. Hasta konforunu ön planda tutan bu yöntemde ameliyata gerek kalmadan sadece anjiyografi uygulanarak yapılan embolizasyon sonrası başarılı sonuçlar elde edilmiş ve özellikle batıda obezite tedavisinde bu farklı alternatif tedavi yönteminin kullanımına dair çalışmalar yüz güldürücü sonuçları ile kabul görmeye başlamıştır” dedi.