Etiket: Hastalığı

  • Korona virüsün meslek hastalığı sayılması, TBMM Sağlık Komisyonu’nda kabul edildi

    Korona virüsün meslek hastalığı sayılması, TBMM Sağlık Komisyonu’nda kabul edildi

    Sağlık Hak Sen Sendikası Şube Başkanı ve Haksen Konfederasyonu Erzurum İl Başkanı İlim Gödekmerdan, aylardır verdikleri mücadele neticesinde önemli bir adım atılarak, korona virüsün meslek hastalığı sayılmasının Meclis Sağlık Komisyonu tarafından kabul edildiğini duyurdu.

    Başkan Gödekmerdan, “Aylardır Mecliste grubu bulunan partilerle görüşmelerimiz, şube/temsilciliklerimizin illerindeki siyasi partileri ziyaretleri, milletvekillerine gönderdikleri mailler ve görüşmeleri neticesinde Covid-19’un meslek hastalığı sayılması yönünde önemli bir adım atıldı. Meclis Sağlık Komisyonu’nda tüm partilerin temsilcilerinin ortak görüşüyle Covid-19’un sağlık emekçileri için meslek hastalığı sayılması kabul edildi. Komisyon Başkanı Recep Akdağ, ortak yasa teklifi hazırlamak için parti yöneticileri ile Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile görüşecekler” dedi.

    Gödekmerdan, “Covid-19’un sağlık çalışanları için meslek hastalığı olarak kabul edilmesi, sağlık ve sosyal hizmet çalışanlarının buttun sorunlarının çözülmesi ve taleplerinin karşılık bulması için mücadelemiz devam edecek. Sağlık Komisyonu’nda onaylanan yasa teklifinin biran önce, geçmiş dönemde yaşamını yitiren ve efekte olan sağlık çalışanları ile tüm sağlık ve sosyal hizmet alanındaki çalışanları da kapsayacak şekilde yasalaşması için sürecin takipçisi olacağız” şeklinde konuştu.

  • Doç. Dr. Melikoğlu: “Sedef hastalığı bulaşıcı değildir, tedavisi mümkündür”

    Doç. Dr. Melikoğlu: “Sedef hastalığı bulaşıcı değildir, tedavisi mümkündür”

    Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Mehmet Melikoğlu, sedef hastalığının bulaşıcı olmadığını belirterek, tedavisinin de mümkün olduğunu söyledi.

    29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı kutlayarak, bu günün ayrıca IFPA (International Federation of Psoriasis Associations) toplumda psoriazis (sedef hastalığı) hakkında farkındalık oluşturabilmek için ‘Dünya Psoriasis Günü’ olarak ilan edildiğini anımsatan Melikoğlu, hastalık hakkında bilgi verdi.

    Sebebi tam bilinmese de genetik altyapısı olan sedef hastalığının sigara, alkol, şişmanlık, psikolojik stress, enfeksiyonlar, travma, şiddetli güneş maruziyeti gibi nedenlerle tetiklendiğine dikkat çeken Melikoğlu, “Sedef, bulaşıcı bir hastalık değildir. Kroniktir, tekrarlayıcıdır ancak tedavisi de mümkündür” dedi.

    “Devletimiz, tüm tedavi giderlerini dünyanın hiçbir ülkesinde olmadığı kadar karşılamaktadır”

    Doç. Dr. Melikoğlu, Türkiye’nin sağlık alanında dünya ülkelerine örnek olduğu anımsatmasıyla, “Devletimiz SGK’lı tüm hastalıklarda olduğu gibi sedef hastalığı için de tüm tedavi giderlerini dünyanın hiçbir ülkesinde olmadığı kadar karşılamaktadır.” diyerek, sedef hastalarına şu tavsiyelerde bulundu:

    “Sedef hastalarımız deri ve zührevi hastalıklar uzmanı hekimlere başvurmaları gerekiyor. Psikolojik stresleri var ise mutlaka psikiyatri hekimine muayene olmaları, obezite şişmanlık tedavisi için dahiliye-endokrinoloji polikliniklerine, sigara içiyorsalar sigarayı bırakma polikliniklerine başvurmaları gerekiyor. Sedef hastalarımız ayrıca , alkolden uzak durmaları, D vitamini düzeylerini hekimlerinin önerileriyle hep normal aralıkta tutmaları, ciltleri kuru ise nemlendirici kullanmaları, banyoda çok sert kese yapmamaları, tahrişten kaçınmaları, şiddetli güneş maruziyeti ve yanıklarından kaçınmaları gerekiyor. Enfeksiyonlardan korunmak varsa, tedavi etmek sedef hastalığı tetiklenmesinden korur.”

    Her Perşembe Sedef Hastalığı Polikliniği

    Doç. Dr. Melikoğlu, Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıkları Anabilim Dalı olarak her perşembe günü sedef hastalığı polikliniği yaptıklarını belirterek, hastaların bu takvime göre başvuru yapabileceklerini sözlerine ekledi.

  • Gölgelerin hastalığı fibromiyalji

    Gölgelerin hastalığı fibromiyalji

    Genel kaslarda ağrı ve vücutta belirli noktalarda kronik ağrı oluşması olarak adlandırılan fibromiyalji sendromu ile ilgili açıklama yapan Fizyoterapist İsmail Dal, ’’Fibromiyalji sendromuna yakalananlar sadece ağrı sebebiyle değil, psikolojik olarak da yıpranır. Bu hastalığı fizik tedavisi olan G-terapi ile tedavi etmek mümkün’’ dedi.

    Fizyoterapist İsmail Dal, genel kas ağrıları ve vücuttaki belirli noktalarda kronik ağrılara neden olan fibromiyalji sendromu hakkında açıklamalarda bulundu. Hastalığa yakalananların arasında karabasan olarak tabir edilen fibromiyaljiyi, genel kas ağrıları ve vücuttaki belirli noktalarda kronik ağrı ile karakterize bir kas romatizması olarak tanımlayan İsmail Dal, ’’Bununla birlikte bu rahatsızlığa yakalanan hastalar farklı branşlardaki doktorlara muayene olmakla beraber sayısız test yaptırmaya maruz kalırlar sebebi ise net tanısının olamamasıdır. Bu sebeple bu hastalığa yakalanan insanların sadece ağrı değil psikolojileri de fazlası ile yıpranır’’ dedi.

    Belirtilere değinen Fizyoterapist Dal, ’’Kesin olarak bir fibromiyalji tanı testi olmamasına rağmen; yaygın kas ve eklem ağrıları, stresli dönemlerde ve kapalı havalarda artan ağrılar, teşhis konulmasında yardımcı olur. Ayrıca fibromiyalji hastalarında sürekli; yorgunluk, uykusuzluk, sabahları dinlenmemiş bir şekilde uyanma, depresyon, bağırsak problemleri (kabızlık, şişkinlik vs) eşlik eder. Toplumun yüzde 3 kesiminde özellikle kadınlarda görülür’’ şeklinde konuştu.

    G-Terapi’nin fibromiyalji üzerindeki etkisi nedir?

    Fizyoterapist Dal, sözlerini şöyle sonlandırdı: ’’G-Terapi kaslarda ki spazmları, birikmiş laktik asitleri, tetik noktalarını ve eklem problemlerini, etki mekanizması olarak bloke olmuş kasları belirli uyaranlar ile blokajı ortadan kaldırarak tedavi etmektedir. Bunun sonunda fibromiyalji hastaları kas ve eklem ağrılarından kurtulmaktadır. G-Terapi kaslardaki özelleşmiş refleks noktalarına belirli frekanslarda basınç uygulayarak semptomları kalıcı olarak tedavi edebilen yeni nesil bir fizik tedavi modelidir. G-Terapi 1-3 seans aralığında uygulanıp, hastanın şikayetinin yoğunluğuna göre 2-2,5 saat sürmektedir. Tedavi sırasında tüm kaslara uygulama yapılarak tedavinin etkinliğini arttırmaktadır. Basınç şiddeti kişiye özel bir şekilde ayarlanıp; iğnesiz, ışınsız, ameliyatsız ve hiç bir yan etkisi oluşmadan uygulanır. Bu hastalık alanında uzman fizyoterapistler tarafından tansı konulmalı ve doğru tedavi uygulanması durumunda çok etkili sonuçlar alınmaktadır’’.

  • Görmenin sinsi hastalığı ’glokom’a dikkat

    Görmenin sinsi hastalığı ’glokom’a dikkat

    Glokomun hiçbir belirti vermeden optik sinirde ilerleyici hasar oluşturarak kalıcı görme kaybına neden olan sinsi bir hastalık olduğu bildirildi.

    Medicana International Samsun Hastanesi Göz Hastalıkları Bölümünden Opr. Dr. Nurcan Gürkaynak, göz tansiyonu(glokom) konusunda bilgi verdi. Gürkaynak, “Glokom dünya üzerinde önlenebilir körlük nedenlerinden bir tanesidir. Çoğunlukla ileri dönemlere kadar hiçbir belirti vermeden seyreder ve ancak dikkatli bir göz muayenesi ile tanı konulabilir. Tedavi edilmediğinde kesinlikle görmenin tümüyle kaybına neden olan bir hastalık olduğundan, tanı konulduğunda hastalığın ciddiyeti hastaya ve hasta yakınlarına tüm açıklığı ile anlatılmalıdır. Çünkü hastanın genellikle şikayeti olmadığından tedaviye devam etmemekte, bu da ciddi görme kayıplarına neden olmaktadır” dedi.

    Göz tansiyonu nedir?

    Göz tansiyonu hakkında bilgi veren Opr. Dr. Nurcan Gürkaynak, “Göz içerisinde, göz içi sıvısı olarak adlandırılan özel bir dolaşım sistemi vardır. Bu sıvı göz içerisinde sürekli giriş çıkış yaparak göz içerisindeki dokuları beslemekte ve 2 saatte bir yenilenmektedir. Glokomda sıvının göze girişinde sorun yoktur ancak gözü terk etmesini sağlayan kanallarda direnç geliştiğinden, sıvı gözde birikir ve göz içi basınç (göz tansiyonu ) artar. Bu yüksek basınç, görme sinir liflerinde bası ve kurumaya neden olur” diye konuştu.

    Glokomun genellikle sıradan bir gözlük muayenesi veya basit nedenle doktora başvuran hastalarda yapılan muayene sırasında tesadüfen teşhis edilebildiğini belirten Dr. Nurcan Gürkaynak şöyle devam etti: “Bu nedenle her göz muayenesinde göz tansiyonun un ölçümü ihmal edilmemelidir. Erken teşhis için sağlıklı bireylerde tarama muayeneleri çok önemlidir. Çok az olmakla birlikte bir kısım hastada ‘akut glokom krizi’ olarak adlandırılan göz içi basıncın aniden çok yükselmesi ile şiddetli göz ağrısı, baş ağrısı, göz kanlanması, bulantı, kusma şeklinde kendini gösterir. Bu durum acil tedavi gerektirir. Normal toplumda göz içi basıncı 10-21 mmHg arasındadır. Her yüksek göz içi basıncına sahip olan kişi glokom hastası değildir. Muayenede öncelikle hastaların göz tansiyonu ölçülerek ve özel mercekler yardımıyla görme sinirinin görünümüne bakarak glokomdan şüphe edilir. Burada önemli olan diğer bir muayene de kornea kalınlığı ölçümüdür. Korneası kalın gözlerde, göz tansiyonu daha yüksek çıkar. Bu da yanlış tanı konulmasına neden olur. Glokom hastalığında kesin tanı koyabilmek için görme sinirindeki hasarın kanıtlanması gerekir. Göz tansiyonu sınırda yüksek olan ancak görme sinir hasarı olmayan gözler ‘oküler hipertansiyon’ ya da ‘glokom şüphesi’ olarak adlandırılır. Son yıllara kadar glokom hasarını tespit etmek ve hastalığı takip etnmek için elimizde sadece ‘görme alanı incelemesi’ yöntemi vardı. Bu test yaklaşık yarım saat sürmekte olup, yaşlı ve uyum sorunu olan hastalarda hatalı sonuçlar verebilmektedir. Şimdi elimizde mevcut olan optik koherans tomografi (OCT) cihazı ile görme alanı çekimindeki gibi hastanın ifadesine bağımlı olmaksızın optik sinirin değerlendirilmesi, kornea kalınlığı ve ön kamera açısının ölçümü yapılarak tam bir glokom muayenesi ve glokomun erken tanısı mümkün olmaktadır. OCT çekimi yaklaşık 1-2 dakika sürer, erken tanı konmasının yanı sıra, tedavinin takibinde çok yararlı olup, bugün için glokomda altın standart olarak kabul edilen bir tetkiktir. OCT taraması kişiye zararsız bir tanı yöntemidir, radyasyon yaymaz, göze teması yoktur, göze ilaç uygulanmasını gerektirmez. Görme alanı muayenesi ile, görme sinir hücrelerinin yüzde 30-40’ı tahrip olduktan sonra, hastalık teşhis edilebilmektedir. Bu nedenlerle görme alanı muayenesi ancak ilerlemiş evrede yararlı olabilmektedir. Günümüzde asıl amaç, glokomun erken teşhisi için OCT cihazıyla çekim yapılarak glokom değerlendirmesi yapmaktır.”

    Kimler göz tansiyonu riski taşır?

    Glokomun en önemli nedeninin genetik olduğunu anlatan Gürkaynak, “Ailesinde glokom bulunan kişiler özellikle risk altındadır. Miyop kişilerde glokom sıklığı daha yüksektir. Miyop derecesi arttıkça glokom sıklığı da artar. Hipermetrop olan bireylerde dar açılı glokom daha sık görülmektedir. Her türlü yoldan ( tablet, pomat, burun ve ağız içi sprey, göz damlası) kortizonlu ilaç kullanımı göz-tansiyon yüksekliğin yapabildiğinden bu kişilerde sık göz tansiyonu kontrolü yapılmalıdır.

    Ayrıca diyabet, üveit, retina damar tıkanıklıkları, retina dekolmanı ve göz travmaları glokoma beden olabilir. Migreni olan kişilerde de glokom daha sık görülmektedir. Glokom tedavisinde başlıca üç yol mevcuttur. İlaç tedavisi, lazer uygulaması, cerrahi tedavi. Tedavide kullanılan birçok damla mevcuttur. Bunlar değişik yollarla göz içi basıncını düşürürler. Erken dönem glokom ve genç hastalarda damla tedavisi ilk seçenektir. Damlanın önerildiği biçimde ve hiç aksatmadan kullanılması gerekmektedir. Bu ilaçların bazıları astımlı hastalarda solunum zorluğu, kalp de ritim bozukluğu yapmaktadır. Bu yönden hastalar uyarılmalı ve dikkatle kullanılmalıdır. Glokomlu bir hastada göz içi basıncı damla tedavisi ile normal seyrediyorsa görme sinirinde hasar olmuyorsa, damla tedavisi sürekli ve hayat boyu devam etmelidir. Düzenli aralarla göz tansiyonu ve ölçümleri tekrarlanmalıdır. Glokom tedavisinde ilaç tedavisine yeterli cevap alınamayan hastalarda lazer, ameliyat öncesi bir tedavi seçeneğidir. Çok yüksek olmayan göz tansiyonunda etkilidir. Etkisi 2-3 yıldır. Uygun hastalarda etkili bir tedavi alternatifidir. Lokal anestezi ile oturur pozisyonda uygulanan ağrısız bir işlemdir. Dar açılı glokomda ilk tedavi yöntemidir. Glokomlu bir hastada göz tansiyonu, tüm ilaç ve lazer tedavisine rağmen düşürülemiyorsa, göz siniri tahribatı ilerliyorsa ameliyat kaçınılmazdır. Göz tansiyonu çok yüksek olan ve görme sinirinde belirgin hasar olan hastalarda ameliyat ilk seçenektir. İlaç tedavisini düzenli uygulayamayan, yaşlı hastalarda da öncelikle cerrahi tercih edilebilir. Glokom ameliyatı lokal anestezi ile yapılır. Hastanın yatması gerekmez. Glokom ameliyatlarında bozulmuş olan görme düzelmez. Çünkü ölmüş sinir hücreleri kendini yenileyemez. Ameliyatla sadece sağ kalmış sinir hücrelerinin daha fazla hasar görmesi önlenebilir. Böylece kalan görme korunur ve körlük önlenir” bilgilerini verdi.

    Göz Hastalıkları Uzmanı Opr. Dr. Nurcan Gürkaynak açıklamasını, “İlaç, lazer ya da ameliyatla kontrol altına alınan göz tansiyonu zaman içerisinde yükselebilir. Bu nedenle tanı konulduktan sonra hastaların yılda en az 4 kez tansiyon ölçümü,2 kez de OCT ve görme alanı yapılarak ömür boyu takip edilmesi gerekmektedir. Göz tansiyonu okumayla, yazmayla ya da gözü kullanmakla artmaz. Bu hastalar normal çalışmalarına ve işlerine devam edebilir. Fiziksel aktivitenin kısıtlanması gerekmez, bir seferde ve kısa sürede aşırı su tüketimi (2 litre den fazla) göz tansiyonunu yükseltebilir. Stresten uzak yaşam dengeli beslenme ve düzenli uyku önemlidir” şeklinde tamamladı.

  • Çağın hastalığı: obsesif kompulsif bozukluk

    Çağın hastalığı: obsesif kompulsif bozukluk

    Medical Park Gaziantep Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Rıfat İnci Obsesif Kompulsif bozukluk (saplantı hastalığı) hakkında bilgiler vererek, obsesif kompulsif bozukluk diğer bir ifade ile saplantılı düşüncelerin günlük yaşamı, hatta yaşamsal aktiviteleri etkileyecek seviyeye gelmesi sonucu gerçekleşen bir ruhsal bir hastalığı olduğunu belirtti

    Hemen herkes günlük hayatında sıkça karşılaştığı bazı konular hakkında, endişe, evham ve takıntılara sahip olabilir. Çoğu insan ortaya çıkan bu duygularla baş edebilir ve bu duyguların hayatlarını etkilemelerine izin vermeden çözüme ulaştırabilir. Fakat bazı bireyler gerçeklik duygusunu kaybetmeden doğru olmadığını bilmesine rağmen bu takıntılı düşüncelere sahip olabilir ve içinde bulundukları bu durum gün geçtikçe saplantı haline dönüşebilir. İnci, takıntılı düşünce ve dürtüler manasına gelen obsesyon ile yineleyici zihinsel eylemler ve davranışlar biçiminde seyreden kompulsiyon davranışları bir araya gelerek bu hastalığa neden olabildiğini ifade etti. Günümüz toplumlarında görülme oranında hızla artış gösteren obsesif kompulsif bozukluk hastalığının her 50 kişiden birinde rastlanabildiğine değinen Uzm. Dr. İnci, saplantı hastalığının ergenlik dönemini, hatta 2-0 ile 30’lu yaşları da içine alan OKB’nin çocukluk dönemi de dahil her yaşta görülebildiğinin altını çizdi.

    Psikiyatri Uzmanı Dr. Rıfat İnci, “Obsesif kompulsif bozukluk (OKB), takıntılı düşüncelerin günlük hayatı, hatta yaşamsal aktiviteleri etkileyecek düzeye gelmesi sonucu ortaya çıkan ruhsal bir hastalıktır. Obsesyon, yani kişinin zihninde uzaklaştıramadığı fikir, düşünce ve dürtüler, kişinin isteği dışında gelişir. Kişi bunları mantık dışı olarak değerlendirse de düşünmekten kendini alamadığı için yoğun sıkıntı yaşayarak huzursuzluğa ve dolayısıyla anksiyeteye sahip olur. Obsesyonların oluşturduğu huzursuzluğu ve sıkıntıyı ortadan kaldırmak amacıyla da yineleyici davranış ve zihinsel eylemler geliştirir. Kadınlarda daha sık olarak görülen obsesif bozukluk erkeklerde genellikle erken yaşlarda oluşur. Hastalar hastalıklarını gizlemeleri veya hastalığın uzun süreli olması nedeniyle bunu kabullanmeye başlayarak hekime başvurmaktan çekinmektedirler. Kliniğimize başvuran hastalarda en yaygın obsesyon belirtileri ise, Aşırı kuşku neticesinde gelişen sürekli güvende hissetmek ihtiyacı, örneğin evinin kapısını kilitlediğinden emin olamayan kişi, kapıyı tekrar tekrar kontrol etmektedir. Simetri, düzen ve kusursuzluk dürtüsü ile gelişen düzen obsesyonunda ise kişi evdeki tablo, tabak bardak gibi nesneleri kusursuz biçimde ve belli bir düzen dahilinde yerleştirmeye çalışır ve bunun için ise saatlerini harcayabilir. Bu tür kişiler eşyalarının başkaları tarafından kullanmasına izin vermediği gibi karıştırılmasına da direnç gösterirler. Dini obsesyon belirtileri ise, tanrıya karşı yanlış bir şey söylemekten korkan biri, sayıları onar onar geriye doğru sayarak sıkıntısını hafifletmeye çalışır. Sayma obsesyonuna sahip kişiler gördükleri her şeyi saymaktan kendini alamaz hatta bazı sayıların uğur getirdiğine, bazılarının ise uğursuz olduğuna inanır ve uğursuz sayıyı uğurlusu ile uzaklaştırmaya çalışır. Pek çok kişi de obsesyon ve kompulsiyonlarını oluşturan nedenlerden uzak durmaya çalışır örneğin, insanlarla el sıkışmaktan kaçınma ya da sosyal açıdan kabul edilmez bir davranışta bulunmaktan ya da rezil olmaktan korkma, Hata yapmaktan korkma gibi durumlarla karşı karşıya kalabilmektedirler’’ diye konuştu.

    Medical Park Gaziantep Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Rıfat İnci, obsesif kompulsif bozukluk (OKB) rahatsızlığının nedeninin tam olarak anlaşılmadığını fakat biyolojik ve psikososyal bir takım etmenlerin saplantıya neden olduğunu hakkında literatür incelemelerinin olduğunu kaydetti. İlaç ve psikoterapi yönteminin yan ısıra ilaç ve davranışsal terapi ile bu hastalık hakkında iyi sonuçlar alınabildiğini açıkladı.