Etiket: harput

  • Bursa eski Valisi Şahabettin Harput tutuklandı

    Bursa’daki FETÖ/PDY operasyonları kapsamında 20 günlük emniyet sorgusunun ardından adliyeye sevk edilen eski Vali Şahabettin Harput ile aralarında işadamlarının da bulunduğu 19 şüpheli tutuklanarak cezaevine gönderildi.

    15 Temmuz darbe girişimi sonrası Bursa Emniyet Müdürlüğü’nün düzenlediği FETÖ operasyonları kapsamında gözaltına alınan Bursa eski Valisi Şahabettin Harput ile birlikte 19 kişi, 20 gün süren emniyet sorgusunun ardından adliyeye sevk edildi.

    Dokuz saatlik sorgu

    Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcılarına 9 saat boyunca ifade veren Harput ve beraberindeki şüpheliler tutuklanmaları talebiyle nöbetçi mahkemeye sevk edildi. Nöbetçi mahkeme, alınan ifadelerin ardından eski Vali Harput ile birlikte 19 kişinin de tutuklanmasına karar verdi.

  • Harput, Kadınların Her Dönem Kendini Güzel Gösterme Davranışını Ortaya Koyuyor

    Milattan önce 8. yüzyılda Urartu Krallığı tarafından yapılan Harput Kalesi’nde yapılan kazı çalışmalarında bulunan kemikten yapılan kadın saç iğneleri, cam bilezikler, yüzükler, koku şişeleri gibi benzeri süs eşyaları o dönemlerde de kadınların kendilerine güzel gösterme davranışı olduğunu gözler önüne seriyor.

    Fırat Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi ve Harput Kazı Başkanı Doç.Dr. İsmail Aytaç, kemik tokadan, cam bileziklere kadar bir çok takı ve süs eşyasının bulunmasının her dönem kadın ve erkeğin kendini güzel gösterme davranışı içerisinde olduğunu gösterdiğini söyledi. Sosyologlar tarafından insanın yaradılıştan getirdiği davranışlarının her dönem aynı olduğunu ifade eden Kazı Başkanı Aytaç, “Dolayısıyla bugün insanlar neye ihtiyaç duyuyorsa o günde aynı şeylere ihtiyaç duyuyordu. Ancak üretilebilen malzemeye ulaşıyorlardı. Hem bayan hem erkekte kendini güzel göstermek davranışı vardır ve bu doğaldır. Harput’taki kadınlar da, erkekler de, mümkün olduğunca ve özellikle özel günlerinde bu takıları, süs eşyalarını ya da keyif verici eşyaları kullanmışlardır. Bunlara ait belki daha güzel örneklerde bulacağız. İşte güzel kokulardan tutunda bileziğe, boncuklara, yüzüklere kadar ya da keyif verici olarak kullanılan lülelere kadar her türlü unsura rastlıyoruz” dedi.

    Harput İç kale kazısında Urartu döneminden itibaren süs, takı, ziynet eşyalarına rastladıklarını ifade eden Aytaç, ”Ziynet derken takı olan her şeyi ziynet olarak değerlendiriyoruz. Özellikle en eski örneğimiz kemikten yapılmış bir horozu hatırlatan saç iğnemiz var. Kemik örnekler daha çok antik dönemde kullanılıyordu. Sonra bu demire dönüşmeye başladı ve günümüze kadarda farklı malzemelerden de üretilir oldu. Onun dışında özellikle antik dönemde çok kullanılan kemikten saç iğnelerine rastlıyoruz. Kemik örnekler miladi döneme kadar çok fazla kullanılmıştır. Bunların Urartu döneminde olduğunu düşünüyoruz. Kazı yaptığımız her açmada bu tür takı örneklerine rastlanıyor. Antik döneminin ürünlerinin ve deniz kabukları dışında 17. yüzyıl da üretilen Avrupa cam örneklerine de rastlıyoruz. Özellikle burada gördüğümüz en eski Urartu cam boncuğu var. Bunların hepsi farklı katmanlarda çıkıyor. Pişmiş toprak olanlar, taş türü örnekleri ve cam boncuk olanları var. Bunlar her dönemde insanın kendine baktığı özel günlerde kullandığı malzemelerdir. Bunun dışında Harput’a çok rastladığımız cam bilezikler var. Bunların üzerinde yaldızı, kabartmalı ve baskı motifli olanları var. Yapılan düğün geleneklerinde oynarken cam kırma, camları birbirine bileziklere vurup kırma geleneği var. Onun için çok fazla çıkıyor. Her açmada ve ortamda bu çam bileziklere rastlıyoruz. Farklı renklerde alaşımlar var. Bunların bir kısmının Harput üretimi olduğun ve bir kısmının da il dışından geldiğini biliyoruz” diye konuştu.

    “TERZİLİK MALZEMELERİ VE PİPOLAR DA ÇIKTI”

    Kazılarda parfüm şişelerine rastladıklarını vurgulayan Aytaç, kapaklarının hilal şeklinde olmasının Harput’ta üretildiğini düşündürdüğünü kaydetti. Farklı taş türlerine ait yüzük, kaşık örneği olduğunu da ifade eden Aytaç, şöyle devam etti:

    “Demek ki takılara yönelik her dönem ilgi vardı ve bu doğal olarak Harput’taki insanların yaşamının da yoğun bir şekilde kullanılıyordu. Birde terzilik malzemelerimiz bulunuyor. Makaslar, iğneler, çuvaldızlar ve yüzükler bulunuyor. Bu terzilik malzemelerinin yoğun bir şekilde bulunması terzi atölyesinin de bulunabileceğini gösteriyor. Tabi kumaş türleri çürüdüğü için şuana kadar rastlamadık ama ayakkabılarda kullanılan derilere rastladık. Üretimi orası olduğunu düşünüyoruz. Yoğun şekilde bulunan 16. yüzyılın sonlarında itibaren özellikle Osmanlıda da yaygınlaşan pipolar bulundu. Bu pipoların altında otururken ateş düşmesin ya da külü dökülmesi diye pişmiş toprak yuvarlak kapçıklar ve seramiklerde kullanılıyordu. Bir keyif verecek alet olarak kullanılmıştır. Hem bayanlar hem de erkek yoğun bir şekilde kullanmıştır. 1860 yıllardan sonra bu tütünleri lülelerle değil de sigara kağıdı üretimine bağlı olarak sigaralar artık kağıtla içilir oluyor. Bunların kullanımı hızlı bir şekilde düştü ve azaldı. Sigara kullanımından sonra biz Harput Kalesi’nde sigara kağıtları da bulduk.”

    “HARPUT, 2 BİN 800 YILLIK BELGELERİ ORTAYA KOYUYOR”

    Yapılan kazıların devam edeceğini de bildiren Aytaç, şu ifadelerde bulundu:

    “Ne olursa olsun kalede yaptığımız kazılarda Milattan Önce 800’lerden 1930’lada kadar buluntu vermesi yaklaşık 2 bin 800 yıllık bir zaman dilimine ve yerleşime ait belgeleri bize sunuyor. O anlamda Harput İç kalesi savunma kalesi olarak sarnıçlarıyla, gizli geçitleriyle, gülleleriyle, top mermileriyle, buluna ok uçlarıyla, mızraklarıyla zengin bir yaşam veriyor. İnşallah biz buranın restorasyonlarına başladığımızda da artık gelen insanlarımızın o hafızasında oluşturduğu Harput’a ait her türlü buluntuyu, her türlü zamana ait eşyayı görüp geçmişe gidip çok daha güzel anılarla döneceğini düşünüyoruz.”

  • Harput Ticarete Merkezlik Yapmış

    Harput Kalesi Kazı Başkanı Doç. Dr. İsmail Aytaç, Harput’ta yaşayan insanların Milattan Önce 8. yüzyıldan Milattan Sonra 1930’lara kadar kalede üretilen malzemeleri kullandığını belirterek, Avrupa’dan Harput’a, Harput’tan Halep’e ticaret bağlantısı olduğunu söyledi.

    Fırat Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi ve Harput Kalesi Kazı Başkanı Doç. Dr. İsmail Aytaç, kalede günlük yaşamda kullanılan birçok buluntuya rastladıklarını dile getirdi. Harput’un iç kalesindeki kazılarda Urartu dönemine ait hayvan biçimli kuplu kaplara rastladıklarını ifade eden Doç. Dr. Aytaç, “Özellikle Roma dönemine ait kahverengi astarlı parçalar, Bizans seramiği dediğimiz sarı Bizans seramiklerinden, Selçuklu döneminin sırlı seramiklerinden parçalar çıktı. Bunların yanı sıra buluntular arasında turkuaz renkli beylikler dönemine ait mutfak eşyası, kaplarımız, kaselerimiz var. Fragmanlar halinde de olsa bize dönemi, ölçüleri hakkında fikir verebiliyor. Burada dikkatimizi çeken bir örnekte Avrupa’dan ithal edilen 18. yüzyıl malzemesi seramiklerdir. Biraz daha porselene yakın ürünler ile Çin porselenine ait parçalara rastladık” dedi.

    “İTHAL MALZEME YÜKSEK RÜTBELİ İNSANLARIN GÖREV YAPTIĞINI GÖSTERİYOR”

    Harput’ta yaşayan insanların Milattan Önce 8. yüzyıldan Milattan Sonra 1930’lara kadar ürettikleri malzemeleri ve uluslararası ticaretle gelmiş olan ithal malzemeleri kullandıklarını kaydeden Aytaç, “Özellikle ithal malzemenin varlığı burada gelir düzeyi yüksek rütbeli insanların da görev yaptığı noktasında bize bir fikir veriyor. Tabi bunlar içerisinde günlük kullanımdaki tuzluklarımızda her daim her yerde yapılabilen üretimdir. Yerleşim merkezlerinde en fazla karşılaştığımız malzeme, bulgu, pişmiş toprak seramik dediğimiz gruptur. Çünkü bunlar kolay üretiliyor, kolayda kırılıyor. Kırıldıktan sonra tekrar kullanımı dönüşü olmadığı için de bulunduğu yerde kalıyor. Bu bakımdan arkeolojik buluntular içerisinde en fazla buluntu ve bize fikir veren grubu oluşturuyor. Ebatları kullanılan hamur kaliteleri, çeşitleri bakımından çok çeşitlilik gösteriyor. Çok kaliteli ürünlerin yanında yerelde üretilen daha kalitesi düşük malzemeler de kazılarımızda ortay çıkartıldı” diye konuştu.

    “YERLİ VE AVRUPA ÜRETİMİ MALZEMELER VAR”

    Aydınlatmada kullanılan kandillerin sırlı ve sırsız örnekleri olduğunun altını çizen Aytaç, şöyle devam etti;

    “Kandiller, özellikle gaz yağından önceki dönemler için vazgeçilmez aydınlatma aletleriydi. Hele hele sarnıçlarda kandil yerlerini tespit etmemiz ve yine sarnıçlarda, zindanlarda bunları elde etmemiz bunların oralarda kullanıldığını rahatlıkla bize gösteriyor. Kaldı ki gravürlerde tasvirleri ve görüntülerine de rastlıyoruz. Mutfak eşyası olarak bizim özellikle fincan ve zarfı 17. yüzyıldan sonra çok moda olan Avrupa üretimi bir porselen. Kazılarda fincan ve tenekeden zarfıyla beraber çıkan bir örneğimiz var. Ayrıca bakır kahve cezve bulduk. Bunların yerli üretim olduğunu düşünüyoruz. Çünkü vazgeçilmez üretimi olarak geçen sene de Harput’ta çok sayıda atölyelerde potolar, maden cürüfleri materyalleri çıkmıştı. Dolayısıyla bunların burada üretildiğini tahmin ediyoruz. Diğer kısımda bizim günlük mutfakta kullandığımız örnekler, sırlı seramikler var. Bu yeşil seramikler aslında Milattan Sonra 11. yüzyıldan 1940’lara kadar bu bölgede üretilmiştir. Üzerinde motifler olduğu zaman dönemi belirleniyor. Yoksa genel bir değerlendirmesi yapılması gerekiyor. Ayrıca bizim sarnıçta bulduğumuz ve Bizans dönemini tariflendirdiğimiz bakır tunç bir sağan gibi büyük bir kasemiz var. Bunun içindeki bazı motifler Bizans sanatında karşımıza çıkıyor. Bu unutulmuş kalmıştı. Sağlam sayabileceğimiz ender sayıdaki bakır ve tunç malzemeden örneklerimizi oluşturuyor.”

    “AVRUPA’DAN HARPUT’A, HARPUT’TAN HALEP’E TİCARET BAĞLANTISI VAR”

    İslam coğrafyasına Anadolu katılınca Türkler’in gelişiyle beraber Akdeniz, Karadeniz ticaretinin Anadolu üzerinden devam ettiğini vurgulayan Aytaç, şunları kaydetti:

    “Böyle bir durumda özellikle Uzak Doğu’dan, Asya’dan gelen malzemelerin alıcısı var. Tabi ki bu ithal malzemeler sıradan malzemeler yerine bu bölgelerde üretilemeyen ürünler açısından daha pahalı olduğu için getirilmiştir. Alıcısı da olmuştur. Avrupa’ya gelince, 1650-1700’lere kadar hep buralardan Avrupa’ya doğru bir şeyler gitti. 1700’lerden sonra Avrupa kaliteyi bizden biraz ileri götürünce oradan bu tarafa doğru mal ithali söz konusu oldu. Buradakilerin talebine göre doğal olarak da bu ürünleri aldılar. Avrupa ürünleri deniz yoluyla Samsun’a, Samsun’dan karayoluyla Harput’a gelen bir güzergahımız var. Yine buradan Diyarbakır üzeri Halep’e giden ya da Malatya, Gaziantep üzeri Halep’e giden bir ticaret bağlantısı var. İpek Yolu bağlantısı var. O yolla gelen ürünler bulunuyor. Bugün insana ait ne varsa geçmiş dönemlerde de vardı. İletişimin hızına göre daha geç oluşuyordu, daha az oluyordu ama hep aynı kavram vardı.”

  • Harput ‘Geçmiş Savaşlara’ Işık Tutuyor

    Harput Kalesi’nde son yapılan kazılarda mancınık taşlarından, dönemin askerlerine ait düğmelere kadar birçok savunma ve savaşla ilgili buluntunun ortaya çıkartıldığını ifade eden Kazı Başkanı Doç. Dr. İsmail Aytaç, bulunan savaş malzemelerinin üzerinde sanatsal olarak ince zevklerde olduğunu söyledi.

    Fırat Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. İsmail Aytaç, Harput Kalesi’nde sürdürülen kazı çalışmalarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Dönemin şehirlerinde 2 kale olduğunu belirten Kazı Başkanı Aytaç, “Biri bütün şehri kuşatan surlar olan dış kale, ikincisi de esas yönetimin olduğu, stratejik malzemelerin ve silahların olduğu iç kaledir. Harput iç kalesinde savunmayla ilgili çok fazla buluntuya rastladık. Kalenin içinde sarnıçlar, su depoları ve mühimmat depoları vardı. Özellikle bizim bu sene Artuklu sarnıcında zemine kadar indik. Oranı zemin kısmında hem suya rastlandı, hem de özellikle mancınık taşları, gülle ve top mermilerine rastlandı. Metal top mermilerine rastlanmadı. Çünkü onlar bulununca eritilip tekrar kullanılıyordu. Ancak taş olanlar çok yoğun bir şekilde var” dedi.

    “18 TANE MANCINIK TAŞI BULUNDU”

    Bu yıl yapılan kazılardan 18 tane mancınık taşı tespit ettiklerini belirten Doç. Dr. Aytaç, “Bunların en küçüğü 2, en büyüğü de 18 santimetre çapında taş türlerine aitti. En eski dönem itibariyle baktığımızda yine savunmaya yönelik ok uçları çok sayıda karşımıza çıkıyor. Bunların çoğunlukta atölyelerin varlığı eritme potalarından dolayı Harput’ta üretildiğini anlıyoruz. Ok uçlarının en eskileri yine Urartu dönemine ait. Ok uçlarında zaman içerisinde çok fazla bir değişim olmamış. Biraz kullanılan okun durumuna ve uzunluğuna göre uçların ebatları değişmiş. Onun için dönemi belirlemek zor olsa da milattan önce 800 yıldan 1800 yıllara ait Harput kalesinde ok uçlarına rastlandı. Bizde bu sene 30,40 civarında biraz oksitlenmişte olsan demir ok uçlarını tespit etmiş olduk” diye konuştu.

    Özelikle bu savunmaya yönelik son dönemlerde ateşli silahın artmasından sonra halk arasında mavzer ya da beşli denilen silahlara ait mermiler, kovanlar ve çekirdeklerde bulunduğunu aktaran Aytaç, şunları kaydetti:

    “Bir tanesinde miladi 1890 yılı mavzer diye ismi kaydedilmiş. Ayrıca diğer daha büyük kovanlara rastlandı. Tabi burada kale olması dolayısıyla buradaki görevliler ait üniformalarının düğmeleri de dikkatimizi çekiyor. Erlere ve subaylara ait düğmelerde karşılıklı top mermilerinin kabartılarak yapılanlar var. Tunç, sarı renkli, demir olan örnekleri de bulunuyor. Bunlarla ilgili ayrıca çakı, bıçak, hançer örneklerimiz var. Sonuçta savunma yapısı olduğu için ileriki kazı aşamalarında da bu örneklere çok sayıda rastlayacağımızı düşünüyoruz.”

    “MANCINIKLAR MİLATTAN ÖNCE 3 BİNLERDE YOĞUN KULLANILMIŞ”

    Kalelerde mancınık taşlarının özellikle milattan önce 3 binlerde yoğun bir şekilde kullandığına vurgu yapan Aytaç, “Kalelerde, kaleden atılan daha büyük çaplı 40 santimetre çaplı yuvarlanan mancınık taşları da var. Bizim şuan bulunduğumuz yerde dönem belirlemek oldukça zor. Çünkü her dönem kullanılabilen malzeme var. Onun için biz bunu Urartu’dan beri 1800’li yıllara kadarda kullanıldığını düşünüyoruz. Ama bulunduğumuz yer de Artuklu sarnıcı çıktı. Onların 12. ve 13. yüzyıla ait olduğunu da tahmin etmek güç değil. Örnek olarak ok bahsedersek bunların tabi şekil itibariyle yassı olanlar var. Bu kısım ahşap bölüme yerleştiriliyor. Yassı olanların dışında uç kısmı daha keskin olarak bitirilmiş örnekler var” dedi.

    “UCU KÜT OLAN OK UÇLARI ZIRH DELİYOR”

    Kazılarda bulunan ok uçlarından da bahseden Aytaç, “Bunlar tabi ki demir ve belli mesafelerde etki gücüne göre hazırlanmış. Bunlardan ucu küt olanlar daha çok zırh delici olarak kullanıldığını biliyoruz. Bunlarında farklı dönemlere ait örnekleri var. Özellikle daha büyük örneklerden bir tanesi demir dövmedir. Burada çok sayıda örneğimiz var” ifadelerinde bulundu.

    “1880’LERİN MERMİLERİ ÇIKTI”

    Kazılarda yakın zamanlarda yaşanan çatışmalarla ilgili bulgular da elde ettiklerine işaret eden Doç. Dr. Aytaç, şunları söyledi:

    “Bulanan kovanlarda beşli denilen silahlara ait örnekler var. Harput Kalesi’nde 1930’lara kadar buluntu elde edebiliyoruz. Bunlardan da zaten çok sayıda yeni buluntular da elde edeceğimizi tahmin ediyoruz. Kazılarda kovanların dışında beşli mermiye ait çekirdek kısmını da bulduk.”

    “DÜĞMELER RÜTBEYE GÖRE DEĞİŞİYOR”

    Kazılarda dönemin askerleri tarafından kullanılan çok sayıda mermiye de ulaştıklarını vurgu yapan Aytaç, “Özellikle düğmeler rütbelere göre değiştiğini düşünüyoruz. En azından subaylar ve askerler arasındaki rütbeye göre bu düğmeler değişiyor. Üzerinde 2 top mermisi çapraz olarak birleştirilmiş olan kalın dövme tekniğiyle kalıba basma yöntemiyle yapılmış, biraz daha sarımsı bir alaşımla yapılmış olan düğmeler var. Kalede terzi atölyesi olduğunu düşündüğümüz bir atölyemiz var. Orada makas ve bir tanesinde ayakkabı deri parçaları çıktı. Bütün bu askeri ihtiyaçların tamamının kalede giderildiğini anlıyoruz. O kadar yoğun atölyemiz var ki, biz şuanda kalenin ancak 15’te birini kazmış durumdayız. Buna rağmen bu kadar çok buluntu elde ediyoruz. Bunlar tamamlandığında çok geniş ve zengin bir koleksiyona sahip olmuş olacağız. Hem askeri, hem günlük yaşam anlamında hem de arkeolojik ve bilimsel anlamda bayağı zengin bir ortamdır Harput iç kalesi” dedi.

    “HARPUT’TA SICAK SAVAŞ YAŞANIYORDU”

    Sıcak savaşın en yakın muharebelerin Harput Kalesi’nde yaşandığını anlatan Aytaç, şöyle konuştu:

    “Çünkü kaleleri kuşatmak yetmiyor. Onun içine girip fethetmek gerekiyor. Dolayısıyla yakın çarpışmalar var. İşte uzaktan mancınık taş atılırken daha sonraki yıllarda toplar devreye girerken aynı zamanda da insanların fiilen içine girmesi gerekiyordu. Onun içinde bıçağından hançerine, kılıcına, top mermisine ve kaleden yuvarlana güllelere kadar yakın sıcak savaşın tüm unsuları var kalede. Mancınık taşlarından, sapan taşı olan örnekleri de var. Sapan taşları ateşli silahlardan önceki dönemler için çokta önemlidir. Kuşatmalarda mancınık taşlarıyla veya top mermileriyle önce surlar dövülür. Geçilecek boşluklar açıldıktan sonra içeriye girilebiliyordu. Onun için hem kaleden dışarıya atmak için savunma yapmak için hem de kaleyi kuşatanların karşılıklı attığı bu tür mancınık taşlarını kazılarda bulabiliyoruz. Mancınık taşlar bugün için bir anlam ifade etmiyor olsa da o gün için önemli savunma malzemesidir.”

    “SAVAŞ MALZEMELERİNDE İNCE ZEVK DE VAR”

    Özellikle Selçuk ve Osmanlı silahları ile savaş malzemelerinde çok ince bir zevkin de olduğunu aktaran Doç. Dr. Aytaç, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Yani kalkanlarda ipeğin kullanılması, hem kayganlığı hem de orada lale motifini kullanarak da ince ruhu ifade ediyorlar. Tabi hayatın gerçeği savaş. Barış sırasında da insanların sanata zevki olan düşkünlüğü bu ikisini yan yana getirmiştir. Tabi bunlar daha çok fonksiyon amaçlıdır. Özellikle okların kendisinde, ok atmak için kullanılan yüzüklerde ve özellikle de kullanılan kalkanlarda, ahşap süslemeleri, nakışları, metal döküm tekniklerini, altın yaldızlara kadar çok geniş bir süsleme kompozisyonu ve malzemeyi birlikte görüyoruz. Tabi insanların her daim savaşmadığını doğal olarak savaşa hazırlık yaparken de sanatla da uğraştıklarının göstergesidir. İnsanlar mecbur kalınca savaşmak zorunda kalıyor. Ama diğer zamanlarda insanların duyguları, haz alma ve estetik duyguları her zaman vardı.”

  • Harput Kazıları Yaşanmışlığı Ortaya Çıkaracak

    Harput Kalesi kazı çalışmalarında dikkate alınacak 250’ye yakın eser ile kale içerisinde restorasyona yönelik mimari bölümler bulunduğunu belirten Kazı Başkanı Doç. Dr. İsmail Aytaç, atölyedeki çalışmaların tamamlanmasının ardından bu eserlerim müzeye teslim edileceğini söyledi.

    Elazığ’ın en eski yerleşim yeri olan tarihi Harput Mahallesi’ndeki Harput Kalesi’nde 2. dönem kazı çalışmalarında ortaya çıkartılan buluntuların temizliği ve çizim çalışmaları başladı. Harput kalesinde bu yıl Fırat Üniversitesi sorumluluğunda, Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. İsmail Aytaç’ın kazı başkanlığında 45 kişilik ekip ve Kültür Bakanlığı ile Elazığ Valiliği İl Özel İdaresinin destekleriyle 2. dönem kazıları tamamlandı. Kazıların tamamlanmasının ardından bulunan 250’ye yakın önemli eserin temizlik çalışması ile binlerce seramik parçasının da incelenme çalışmasına başlanıldı.

    2015 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığının kararıyla Fırat Üniversitesi adına kazı başlattıklarını ifade eden Kazı Başkanı Doç. Dr. İsmail Aytaç, “Geçen sene başlatmıştık. Oldukça verimli geçti. Bu senede yaklaşık 800 metrekarelik bir alanda kazı yaptık. Bu kazıda birinci bölge olarak saray önü bölgesini seçmiştik. Özellikle saray önündeki bölümü açmamızda ki amaç seneye yapacağımız restorasyon çalışmalarına bir ön çalışma olsun diye düşünmüştük. Ancak hava şartlarından o alandan 300 metrelik alanı çalışabildik. Bu bölgede özellikle tandırların, mutfak eşyalarının yoğun olduğu bir bölgeydi. Ocaklar çok yoğun bir şekilde tespit edildi. Üst katman geç Osmanlı katmanıydı. Aşağı doğru Bizans’a kadar inildi. Orada daha tahminimiz 5 metre 6 metre kadar bir yerleşim buluntusu var” dedi.

    “MİMARİ VE TAŞINABİLİR KÜLTÜR VARLIKLARINA RASTLADIK”

    Yapılacak çalışmalarla daha eski dönemlere ait yerleşim ve buluntular elde edeceklerini ifade eden Doç. Dr. Aytaç, “Bu bölgede mutfak eşyaları dışında sikkeler bazı mimari parçalar ve güllelere rastladık. Ancak yapıların üst örtüsüne ait buluntular şuan kadar elde edilemedi. Bazı ahşap parçalarından fikirler elde edebildik. Özellikle bizim cami bölgesi dediğimiz ya da Osmanlı Mahallesi dediğimiz atölyeler bölgesindeki çalışmalardan bahsedelim. Buradaki 5 açmada geç Osmanlı dönemine ait katmanlar vardı. Ama hemen doğal kütle içerisinde özellikle Urartu’ya giden bir sarnıç elde ettik. Bu bizim için önemliydi. Bu sahanın içerisine akıntıyla her döneme ait malzeme, buluntu gelmişti. Yani Osmanlı Mahallesi dediğimiz yerin ilk yerleşim yerinin Urartu olduğunu gördük. Bahsettiğimiz Osmanlı Mahallesinde yine Urartu dönemine ait saç iğnesi bulundu. Demek ki devamında ki Bizans Sikkesi, Bizans seramikleri, Selçuklu Osmanlı seramikleriyle beraber üçüncül baktığınızda ve atölyeler bölgesinde yaklaşık 2700, 2800 yılında ki yerleşime ait hem mimari buluntular hem de taşınabilir kültür varlıklarına rastladık” diye konuştu.

    “250’YE YAKIN ÖNEMLİ ESER BULUNDU”

    Yapılan kazı çalışmalarında dikkate değer anlamda 250 civarında eser elde edildiğini ifade eden Aytaç, şöyle konuştu:

    “Bunların önemli olanları Elazığ Müzesine teslim edilecek. Diğer yandan çıkan buluntuları değerlendirdiğimizde restorasyona yönelik elde edebileceğimiz mimari kısımlar bulundu. Bunların bu sene kışın restorasyon çalışmalarını bir projeyle yapacağız. Bir aksilik olmasa da yazın restorasyon çalışmaları gerçekleşmiş olacak. Tabi ki buradaki amaçlar eserleri sağlam elde etmek 15. yüzyıla ait porselenlerin elde birkaç parçasının bulunması kale yerleşiminin zenginliğini gösteriyor.”

    Buluntulara seramik grubunu dahil ettiklerinde buluntu sayısının binlere çıktığının da altını çizen Aytaç, şu ifadelerde bulundu:

    “Bunların temizliği gerçekleştirildi. Bir kısmının çizimleri gerçekleştirildi. Tamamlanabilenler bir araya getirilmeye çalışılıyor. Yani restorasyon çalışmalarında küçük buluntular açısında devam ediyoruz. Bulunduğumuz atölye Fırat Üniversitesinde kazı depomuz. Bu alanda uzman arkadaşlarla buluntuları, çalışma sırasında elde edilenlerinin temizliği, çizimleri, teknik işleri yapılıyor. Bazı analizler de yapmak istiyoruz, buluntularla ilgili böylece bütün yaşanmışlığa ait hem arkometrik hem de arkeolojik yöntemlerle bilgileri ortaya koymaya çalışıyoruz.”