Etiket: Hareketsizlik

  • Pandemide fiziksel hareketsizlik korona virüs kadar tehlikeli

    Pandemide fiziksel hareketsizlik korona virüs kadar tehlikeli

    Hasan Kalyoncu Üniversitesi (HKÜ) Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü Arş. Gör. Elif Dökünlü Dinler, fiziksel hareketsizliğin insan vücuduna verdiği rahatsızlığın en az Covıd-19 kadar tehlikeli olduğunu belirterek, özellikle pandemi sürecinde fiziksel aktivitenin insan sağlığı açısından önemi konusunda bilgiler verdi.

    Fiziksel aktivitenin, kas- iskelet sisteminin düzgünlüğü, kalp ve solunum sağlığı, kaliteli uyku, stres ve kaygıyla baş edebilme ve güçlü bir bağışıklık sistemi için çok önemli olduğunu söyleyen Arş. Gör. Elif Dökünlü Dinler, “Dışarıda Covıd-19, evde fiziksel inaktivite (hareketsizlik). Her ikisi de insan sağlığını ölümcül düzeyde tehdit eden durumlardır. Ancak ne yazık ki küresel bir sorun haline gelen Covıd-19 tedbirleri kapsamında, evde daha çok vakit geçiren bireylerin fiziksel aktivite düzeyleri azalarak, daha sedanter (hareketsiz) bir yaşam tarzı oluşmuştur. Evde(n) çalışma, uzaktan öğretim sistemlerinin kullanılması ve benzeri gibi sebeplerle bireyler, ev içerisindeki sürelerini daha çok oturarak geçirmektedir. Bu durum kalp-damar hastalıkları, insülin dengesinin bozulması, bel, boyun, sırt ve eklem ağrıları riskini artırmaktadır. Bu süreçte, fiziksel aktivite azlığının zararlarından korunmak ve fiziksel aktivitenin avantajlarından faydalanmak için ev içi fiziksel aktivite egzersizlerinin yapılması çok önemlidir” dedi.

    “Egzersiz yapmak bağışıklık sistemini güçlendirir”

    Dünya Sağlık Örgütü’nün, ev içinde günde 20 dakika orta şiddette yapılan egzersizin bağışıklık sistemini kuvvetlendirdiğini, uyku kalitesini artırdığını, kas-iskelet ağrılarını azalttığını ve stresle baş etmeyi kolaylaştırdığını açıkladığını hatırlatan Dinler, “Tüm bu sebeplerle, mümkün olduğunda, sosyal mesafe kurallarına dikkat ederek, açık havada egzersiz yaparak veya tedbirler kapsamında evde kalınan sürede ise ev içi egzersizler yaparak sağlığımızı korumak çok önemlidir. Evde nefes egzersizleri ile beraber ters mekik ve mekik egzersizi, squat (çömelme) egzersizi, köprü kurma egzersizi, basamak egzersizleri, germe egzersizleri gibi egzersizler ek bir ekipman gerektirmeden rahatça yapılabilmektedir. İnternet üzerinden fizyoterapistler tarafından hazırlanmış olan resimli veya videolu egzersizler izlenerek bu egzersizlere eşlik edilebilir. Aynı zamanda ailecek yapılabilecek dans ve folklor egzersizleri ile hem sağlığınızı koruyabilir hem de ailenizle keyifli vakit geçirebilirsiniz” diye konuştu.

  • Aşırı kilo ve hareketsizlik diyabet nedeni

    Uzmanlar, son yıllarda yaygın olarak görülen aşırı kilo ve hareketsizlik gibi problemlerin halk arasında şeker hastalığı olarak bilinen diyabete nede olduğunu söyledi. Uzmanlar, diyabetin ciddi sonuçlara yol açabilen bir hastalık olduğu konusunda da uyarılarda bulundu.

    Özel Gaziantep Anka Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Zeynel Beyhan, diyabetin artışının en büyük nedeninin karbonhidrat ağırlıklı beslenme,aşırı kilo ve hareketsizlik olduğunu söyledi. Diyabetin oluşması konusunda da bilgiler veren Prof. Dr. Beyhan, diyabetin vücutta pankreas adı verilen organın salgıladığı insülinin herhangi bir sebeple az salgılanması, salgılanmasında bir bozukluğun oluşu ya da salgılanmasına rağmen etkisinin yetersizliğine bağlı olarak, kan şekerinin kronik bir şekilde yükselmesiyle seyreden bir hastalık ve metabolik bozukluk olduğunu ifade etti. Göçler, sanayileşme ve şehirleşme ile birlikte diyabet hastalığının arttığını vurgu yapan Beyhan, “1990’lı yıllarda toplumda ,yetişkin insanların yüzde 2’si diyabetken ,şu an batı toplumlarında bu oran yüzde 8- 9 civarı olmuştur.Türkiye’de ise bu oran yüzde 13.5 – 14 gibi ciddi boyutlara ulaşmıştır. Diyabet hastalığındaki bu artışta özellikle karbonhidrat ağırlıklı beslenme ve hareketsizliğin büyük etkisi var. Bunlar , hastalığı tetikleyen önemli nedenlerdir. Karbonhidrat ağırlıklı beslenme ve hareketsizlik başlangıçta obeziteye neden oluyor ve insülin direnci gelişiyor.Belirli bir süre sonra da diyabet açığa çıkıyor” dedi.

    Nedenlerine göre bir çok diyabet tipi olmakla birlikte diyabet vakalarının çok büyük bir kısmını Tip 1 ve Tip 2 diyabet ,yani insüline bağımlı olan ve insüline bağımlı olmayan vakalarının oluşturduğunu söyleyen Prof.Dr. Zeynel Beyhan, Tip 2 diyabetin görülme sıklığının daha fazla olduğunu belirtti

    “Diyabete yakalanma yaşı giderek düşüyor”

    Diyabetli kişilerin yüzde 90’ının, pankreasın yeterli miktarda insülin salgılayamaması veya salgılanan insülinin yeterli derecede etki etmemesi nedeniyle kan şekerinin yükselmesi durumu olan Tip 2 diyabetli olduğunu dile getiren Prof Dr. Zeynel Beyhan, diyabete yakalanma yaşının giderek düştüğüne de dikkat çekerek, “Tip 2 diyabet, eskiden genelde 40’lı yaşlarda ortaya çıkardı. Ancak şu anda çocukluk çağında, 15-16 yaşlarında bile Tip 2 diyabet görmeye başladık. Bunun en büyük nedeni karbonhidrat ağırlıklı beslenme ve hareketsizlik. Çocuk bilgisayar karşısında oturuyor. Kola ve hamburger tüketerek, bir defada bin 800 -2 bin kalori alıyor. Yani bu ,alması gereken günlük kalori miktarından daha fazla. Normal sağlıklı bir insanın günlük harcaması gereken kalori miktarı bin 600-bin 800 kaloridir. İhtiyacın üzerinde alınan kalori harcanamadığı zaman kilo artışı ve buna bağlı olarak da insülin direnci ve diyabet ortaya çıkıyor” dedi.

    “Çok su içmek diyabet belirtisi olabilir”

    Diyabetin belirtileri hakkında da bilgi veren Prof. Dr. Zeynel Beyhan, hızlı kilo vermek ,çok su içmek ,ağız kuruluğu ,çok idrara çıkmak ,çabuk yorulmak, iyileşmeyen yara, kadınlarda tekrarlayan vajinal mantar enfeksiyonları, kaşıntı, bulanık görme, inatçı enfeksiyonlar ve başka birçok bulgunun şeker hastalığı belirtisi olabileceğini ifade etti.

    Çocuklarda belirtileri

    Zeynel Beyhan, çocuklarda diyabet belirtilerin daha ağır olduğunu söyledi. Beyhan, ”Çocuklarda huzursuzluk, kilo kaybı, çok su içme, çok idrara çıkma diyabet belirtisidir. Çocuklarda görülen genelde Tip 1 diyabettir.Pankreasta insülin yapan beta hücrelerinin harap olması ile birlikte, bu hastalık aniden ortaya çıkar ve çocuklar acile koma halinde getirilir. Günümüzde eskiye göre komayı daha az görüyoruz. Toplumda bilinçlenme oldu.Şeker hastalığının belirtilerini aileler artık bildiği için bir anormallik fark eder fark etmez,çocuklarını doktora getiriyorlar.Böylece erken teşhis konabiliyor ve hemen tedaviye başlanabiliyor” diye uyardı.

    “Diyabet eşittir kalp hastalığı”

    Beyhan, Diyabet hastalığının kontrol edilmezse ciddi sorunlara yol açacağını söyleyerek, diyabetin kalp hastalığını da tetiklediğini anlattı. Beyhan, “Diyabet eşittir kalp hastalığı. Diyabet uzun dönemde kalp ve damar hastalıklarını tetikliyor. Diyabetli hastaların yüzde 75’i kalp hastalığı nedeniyle hayatını kaybediyor. Diğer yandan diyabet ,felç riskinin yanı sıra böbrek yetersizliğine de neden oluyor.Örneğin ,böbrek yetersizliği nedeniyle diyalize giren hastaların yüzde 50’si diyabet hastası.Aynı şekilde diyabet , her yıl çok sayıda kişinin görme yetisini kaybetmesine sebep olmakta.Körlüğün yüzde 50’sinin sebebi yine diyabettir” ifadelerini kullandı.

    “Diyabet kontrol altına alınabilir”

    Prof. Dr. Zeynel Beyhan, diyabetin geçici bir hastalık olmadığını belirterek, ancak kontrol altına alınabileceğini ifade etti. Hastaların uygun tedaviyi yaşam tarzı haline getirerek, yaşam standartlarını koruyabileceklerini de kaydederek, “Diyet ve hareket ile önemli ölçüde şeker kontrol altına alınabilir.Ancak bunlar yapıldığı takdirde hala şeker normal seviyeye getirilemiyorsa ,ağızdan kullanılan ilaçlar ve insülin tedavisine başlanır .Diyabet hastalarının İç Hastalıkları Uzmanı ve Endokronoloji Uzmanı tarafından düzenli olarak takip edilmesi de gerekiyor” dedi

    Tedavide cerrahi yöntemler ve kilo

    Beyhan, diyabetin kilo ile çok yakından ilgili olduğunu vurguladı. Bariatrik cerrahi yöntemi ile birlikte uzun dönemde gerçekleşecek kilo kaybının diyabetlilere ilaç kullanmadan yaşamlarını sürdürecek hale gelebileceğine dikkat çekti. Beyhan, “Diyabetin kilo ile ilişkisi var. İnsan ne kadar ideal kiloya yakın olursa, o kadar şeker stabil seyrettirilir” diye konuştu.

  • Okutan: “Uzun süre hareketsizlik toplardamar tıkanıklığını kolaylaştırıyor”

    Medical Park Antalya Kalp Hastanesi Direktörü Prof. Dr. Hüseyin Okutan, kalbe kirli kanı getiren toplardamarın içindeki kanın pıhtılaşmasıyla oluşan klinik tablonun toplardamar tıkanıklığı rahatsızlığı olarak karşıya çıktığını söyledi.

    Geçirilen ağır ameliyatların, kazalar sonucu büyük kemiklerin kırılmasının, uzun süre hareketsiz kalmanın, toplardamar tıkanıklığını kolaylaştırdığının altını çizen Prof. Dr.Hüseyin Okutan kullanılan bazı hormon ilaçlarının da tıkanmaya neden olabileceğine vurgu yaptı.

    “Risk faktörleri olanlar önceden önlem almalı”

    Toplardamar tıkanıklığının toplumda görülme sıklığı hakkında da bilgi veren Prof. Dr. Okutan, “Bu rahatsızlığın risk faktörleri ne kadar bir arada bulunursa görülme sıklığı da o kadar artmaktadır. Pıhtılaşma bozukluğu olan, hormon ilaçları kullanan, fazla kilolu, hareketsiz insanlarda daha sık görülmektedir. Bu risk faktörlerini bulunduran insanların geçirecekleri ameliyatlarda bile toplardamar tıkanıklığı oluşabilmektedir. Bu nedenle bu hastaların ameliyatlarında bile toplardamar tıkanıklığı olmasın diye önlem almak gerekmektedir” şeklinde konuştu.

    “Pıhtının eritilmesi için pek çok yöntem mevcut”

    İlaçlı tedavide tıkanmanın ilerlemesini önlemenin ilk hedef olduğunu sözlerine ekleyen Prof. Dr. Okutan, “Daha sonra mevcut pıhtı, ilaçlarla eritilmeye çalışılır. Ameliyatla pıhtının boşaltılması, pıhtının emilerek ya da parçalanarak o bölgeden uzaklaştırılması yöntemleri de kullanılır. Yeni bir yöntem de, bir ultrason ve doppler yardımıyla tıkalı damarın içine bir kateter yerleştirilmesidir. Bu kateterden verilen pıhtı eritici ilaç ve ultrason dalgaları yardımıyla pıhtıyı parçalamak mümkün olabilir. Yine mikromotorlarla pıhtıyı parçalayıp bu parçaların dışarıya emilmesi de başka bir yöntemdir” dedi.

    “Erken müdahale başarı oranını arttırıyor”

    Bu yöntemlerin tüm toplardamar hastalarına uygulanıp uygulanmayacağı hakkında da konuşan Prof. Dr. Okutan, “İlk 15 gün içerisindeki tıkanıklıkların, ultrason dalgalarıyla hareketlendirilip pıhtı eritici ilaçla tedavi etmek uygundur. Önceden gelişmiş tıkanıklıklardaysa, mikromotorlarla pıhtıyı parçalamak daha kolay olabilir. Bir kesi uygulanmadığı için yara iyileşmesi ve enfeksiyon sorunu olmamaktadır. Ne kadar erken müdahale edilirse o kadar başarı artmaktadır. Erken uygulandığında başarı oranları yüzde 90’a kadar ulaşmaktadır” diye konuştu.

    “Seyahatlerde mola verin ve sık sık yürüyün”

    Toplardamar tıkanıklıklarından korunmak için yapılması gerekenler konusundaysa Prof. Dr. Okutan şunları söyledi:

    “Hareketsiz kalmak bu riski arttırmaktadır. Uçak, otobüs veya otomobil seyahatlerinde mümkün olduğu kadar sık aralıklarla yürümek önemlidir. Pıhtılaşmayı kolaylaştıracak ilaçlar kullanıyorsak daha da dikkatli olmamız gerekmektedir. Beslenmenin bu konuya etkisi olduğu bilinmiyor. Ancak spor yapmak ve hareketli olmak önemli. Spor yaralanmaları ve buna bağlı hareketsizlik de tıkanmayı kolaylaştırabilmektedir. Bir de tıkanma olmuşsa tekrarlama oranı hiç tıkanma olmamış hastalara göre yüksektir.”

  • Aşırı Hareketsizlik Stresi Tetikliyor

    Stresin, yararlı ve zararlı olmak üzere ikiye ayrıldığını belirten Klinik Psikolog Filiz Yakmaz Basılgan, aşırı hareketsizlik ve kötü beslenme gibi unsurların da strese neden olduğuna dikkat çekti.

    Özel Hayat Hastanesi’nde görevli Klinik Psikolog Filiz Yakmaz Basılgan, Faruk Saraç Tasarım Meslek Yüksekokulu öğrencilerine ’Stresin Hayatımızdaki Yeri ve Başa Çıkma Yolları’ hakkında bilgi verdi. Özel Hayat Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Ahmet Özkul’un ve çok sayıda öğrencinin hazır bulunduğu toplantıda konuşan Psikolog Filiz Yakmaz Basılgan, stres ve stresle başa çıkma hakkında açıklamalarda bulundu.

    Stresin, yararlı ve zararlı olmak üzere ikiye ayrıldığını belirten Psikolog Filiz Yakmaz Basılgan, yaşandıkça neşe, canlılık ve kazanç sağlayan strese yararlı; aşırı, sürekli olan ve bireyin gücünü tüketen türe de zararlı stres denildiğini hatırlattı.

    Bireyi strese iten birçok faktörün olduğundan bahseden Basılgan, “Bunların başında evlilik, boşanma, hamilelik, doğum yapma, sevilen birinin ölümü, sağlık problemleri, işten çıkarılma, yeni bir işe başlama, farklı bir şehir ya da ülkeye taşınma, bununla birlikte, hipertiroid, aşırı hareketsizlik ve kötü beslenme gibi unsurların da strese sebep olan faktörler arasında bulunduğu belirtiliyor” dedi.

    Stresin, hayatın bir parçası olduğunu ve ondan kaçış olmadığını söyleyen Psikolog Basılgan, stresle başa çıkabilmek adına fiziksel dayanıklılığın artırılması gerektiğine işaret etti. Basılgan, “Sözün özü, hayatımızda pek çok stres faktörü var. Bunları belirlemek, yel değirmenlerini tespit etmek, değiştiremeyeceklerimi ayıklamak, kaçabildiklerimizden kaçmak, çözebildiklerimiz ile savaşmaktır” diye konuştu.