Etiket: hain

  • Hakkari’de hain tuzak köylülerin haber vermesi sonucu bozuldu

    Türk Silahlı Kuvvetleri, Hakkari/Yüksekova Kamışlı köyü civarında köylülerin haber vermesi sonucunda arazide çoklu el yapımı patlayıcı (EYP) düzeneğinin tespit edildiği ve bölgeye sevk edilen SAS timi tarafından söz konusu düzeneğin etkisiz hale getirildiğini bildirdi.

    Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) tarafından yapılan açıklamada, Hakkari/Yüksekova Kamışlı köyü civarında köylülerin haber vermesi sonucunda arazide çoklu EYP düzeneğinin tespit edildiği belirtilerek, bölgeye sevk edilen SAS timi tarafından söz konusu düzeneğin etkisiz hale getirildiği bildirildi. Düzeneğin muhtemel helikopter inişinde helikoptere zarar vermek maksadıyla bölücü terör örgütü mensuplarınca hazırlandığı değerlendiriliyor.

  • Vali Toprak, hain saldırıda yaralanan askerleri ziyaret etti

    Hakkâri Valisi Cüneyit Orhan Toprak, bölücü terör örgütü mensupları tarafından Çukurca karayolunda askeri araca yönelik gerçekleştirilen hain saldırıda yaralanan askerleri ziyaret etti.

    Bölücü terör örgütü mensupları tarafından Hakkâri-Çukurca karayolu üzerinde bulunan Oğul köyü civarında askeri araca yönelik düzenlenen roketli saldırıda 1 askerimiz şehit olurken, 6 askerimiz ise yaralandı.

    Vali Toprak, Devlet Hastanesine giderek burada tedavi altına alınan askerlerimizi ziyaret ederek geçmiş olsun dileklerinde bulundu.

    Askerlerimizin sağlık durumları hakkında doktorlardan bilgi alan Vali Toprak, ardından hastane yöneticileriyle bir araya geldi.

    Ziyarette Dağ ve Komando Tugay Komutanı Tuğgeneral Emre Tayanç, Cumhuriyet Başsavcısı Altuğ Kürşat Şahin, İl Jandarma Komutanı Tuğgeneral Ferdi Konkmaz ve İl Emniyet Müdürü Süleyman Suvat Dilberoğlu’da hazır bulundu.

  • FETÖ’nün kirli yüzü ve hain planları dünyaya duyurulmak üzere 6 dilde kitaplaştırıldı

    FETÖ’nün kirli yüzü ve hain planları dünyaya duyurulmak üzere 6 dilde Atatürk Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Savaş Eğilmez tarafından kitaplaştırıldı. Kitapta FETÖ’nün çocuklara yönelik cinsel taciz olayından Uludere’de yaşanan bombalı saldırıya kadar birçok detay yer aldı.

    Türkçe, İngilizce, Almanca, Fransızca, Rusça ve Arapça olarak 6 dilde basılan kitapta FETÖ’nün kirli yüzü ve hain planları birer birer deşifre edildi. Atatürk Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Savaş Eğilmez, kitabı çıkarmaktaki amaçlarının örgütün aslında ne olduğu, nasıl kurulduğu, kimlerle temas içerisinde olduğunu, kirli yüzlerini, hainliklerini dünyaya anlatmak olduğunu ifade ederek, “Bu kitabı kaleme alırken bütün dünyaya bu hareketin bir terör örgütü olduğunu anlatmak gayemiz. Bu kitapta FETÖ’nün doğumundan bugüne kadar kurduğu ilişkiler, uluslararası bağlantıları, diğer terör örgütleriyle PKK başta olmak üzere temasları, onlarla beraber hangi noktalarda hareket ettiği her şey belgesiyle, bilgisiyle birlikte detaylı bilgi veren bir kitap kaleme aldık” dedi.

    “Bölücü başı Gülen, Kırklareli’den çocuk istismarı iddiaları ve gazetecinin öldürülmesi üzerine kaçmak zorunda kaldı”

    Eğilmez, “Gülen’in Kırklareli günleri hakkında çok önemli iddialar vardır. Gülen bu dönemde yaşı küçük erkek çocuklarını taciz ettiğine dair, güçlü suçlamalarla karşı karşıya kalmıştır. Bununla bağlantılı olarak, mevcut suçlamaları belgeleriyle kanıtlayacağını belirten Kırklareli yerel gazetecilerinden emekli öğretmen Haydar Meriç’in öldürülmesi olayına karıştığı iddiaları da mutlaka dikkate alınması gereken söylemlerdir. Bu iddia kısa sürede tüm Kırklareli’ne yayılınca kendisine karşı ciddi bir tepki oluşmaya başlar. Gittikçe büyüyen tepkiler sonucunda Gülen çareyi Kırklareli dışına çıkmakta bulur ve aceleyle Ankara gelir” ifadelerini kaydetti.

    “Uludere’de uçaklarla bombalama olayı FETÖ’cü subayların organizasyonu”

    Eğilmez, kitapta Uludere’de uçaklarla bombalama olayının FETÖ’cü subayların organizasyonu olduğunu da belirterek, “Uludere baskınını hatırlıyoruz. Burada ikiz kardeşler FETÖ ve PKK. İnsanları kitlesel olarak harekete geçirebilecek olan her olayda bu iki terör örgütün beraber hareket ettiğini net bir şekilde görebiliyoruz. Bunlardan birisi yaşadığımız Kobani olayı. Bölgede görev yapan FETÖ militanı emniyet mensuplarının oradaki halkı nasıl provoke ettiği kitabımızda belgeleriyle birlikte yayınlanmış durumda. Uludere’deki uçakla bombalama olayının FETÖ mensubu subaylar tarafından organize edildiği daha sonra bu şekilde medyaya servis edildiği kitabımızın içerisinde bulunmaktadır” şeklinde konuştu.

    “Ermeniler üzerinden Batı’ya mesaj”

    Atatürk Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Savaş Eğilmez, FETÖ’nün hainlikleriyle ilgili, kitaptan bazı kesitler hakkında da bilgiler verdi.

    Savaş Eğilmez, Gülen’in daha Ermenilerin sözde soykırım iddiaları dünya gündemine gelmeden yaklaşık 10 yıl önce soykırımı kabul edip, Ermeni Patriğe mektup yazarak üzüntülerini bildirdiğini kaydederek, mektupta yazılanları şöyle açıkladı:

    “Kırklareli 6 Mayıs 1965. Aziz ve Muhterem Patrik Şinork Kalustyan, esasen bütün milletler ve insanlar kardeştirler. Çünkü hepimizin büyük anası Hz. Havva, dedesi Hz. Ademdir. Bütün dinler, bilhassa semavi dinler insanlara daima iyilik hoşgörülük tavsiye etmektedir. Musevilik, Hıristiyanlık dinlerinin esasları birbirine çok benzemektedir. Semavi dinleri bize tebliğ eden Peygamber dediğimiz büyük insanların müşterek dedeleri Hz. İbrahim’dir. Binaenaleyh insanların din ve milliyet ayrılığından bahsederek birbirleri aleyhine düşmanca hareket etmeleri yersizdir. İnsanlara daima müsamaha ve iyilik emreden büyük insan büyük Peygamber Hz. İsa bir mümessili sıfatıyla bu makamda bulunmanız bana ve Müslüman alemine onur vermektedir. Çocukluk ve meslek hayatımda tanıdığım birçok Ermeni aile ve şahsiyet vardır. 1915 yılında Ermenilere yapılan büyük soykırımını lanetle yad etmekten geçemeyeceğim. Öldürülen, katledilen insanların içerisinde ne kadar büyük insanların bulunduğunu derin bir hassasiyetle okuyor, onları saygıyla anıyorum. Büyük Peygamberinizin Hz. İsa‘nın çocuklarının Müslüman geçinen cahil insanlar tarafından katledilmesini esefle kınıyorum. Bu vesile ile zatı alinize sonsuz teşekkürlerimi sunar bu toprakların değerli çocukları olan Ermeni yurttaşlarımızı Rum vatandaşlarımızı aziz Türk kardeşleri ile daima huzur ve saadet içinde yaşamalarını ulu tanrıdan niyaz ederim. Kırklareli vaizi Fetullah Gülen.”

    “Dayakçı Gülen”

    Eğilmez, Gülen’in Kestanepazarı Kur’an Kursu’ndaki talebelerine karşı aşırı baskı uyguladığını belirterek, “Balta sapına benzer özel yapılmış sopalar ve hortumlar kullanarak öğrencilerini dövmüştür. Öğrencilerine kızdığı anlarda cinnet geçiren Gülen, çocukları bayılana veya kemikleri kırılana kadar döver, bu esnada kendisi de bilincini kaybedermiş. Özellikle çok yakınında olan Cevdet Türkyolu’nu falakaya yatırdığı ve yüzünü kızartacak kadar her gün tokatladığı, Barbaros Kocakurt’un kolunu kırdığı, daha sonra FETÖ’den ayrılan ve örgütün önde gelen isimlerden Latif Erdoğan, Hüseyin Gülerce ve Nurettin Veren tarafından medyada sık sık dile getirilmiştir” şeklinde konuştu.

    Gülen’in ruh hali

    Atatürk Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Savaş Eğilmez, şu bilgilere yer verdi:

    “Gülen, ruhlar dünyasıyla iletişime geçen medyumlara güveniyor. Telestezi ve radyesteziyi bilim olarak görüyor. Gülen, rüyaların gaipten haber verdiğine inanıyor ve bu konuda kendi deneyimlerinden söz ediyor; Said-i Nursi’nin de ’seçilmiş kişi’ olduğunu bir rüya sonucu öğrenmişti. Gülen, psikokineziyi düşüncelerinin en büyük delillerinden biri olarak görüyor. Tescilli şarlatan, çatal-bıçak bükücüsü Uri Geller’i şahit gösteriyor. Gülen, paranoya ve şizofreni rahatsızlığının nedenin habis ruhlar ve cinler olduğuna inanıyor. Gülen, cinlerin birçok iş alanında istihdam edilebileceğini belirtiyor. Örneğin istihbaratta cinler kullanılabilirmiş. Cinleri etkin kullanmanın yolunu bulan devlet, geleceğin süper devleti olacakmış. Gülen, romantizm akımını cinlerin başlattığına inanıyor. Gülen, muskaların koruyucu ve iyileştirici gücüne inanıyor. Hatta psikolojik bir sorunu olan teyzesi bu yolla iyileşmişti. Gülen, kişinin fotoğrafına bakarak her türlü hastalığının iyileştirileceğine inanıyor. Gülen, ermiş kişilerin burunları ile duyabildiklerini; topukları ile koklayabildiklerini, parmakları ile görebildiklerini iddia ediyor. Gülen, bir kişi aynı anda yirmi ayrı yerde gözüktüğünü söylüyor. Said-i Nursi cezaevinde yatarken aynı anda camide namaz kılarmış. Gülen, büyüye inanıyor. El ve yüz falı gerçeği gösterirmiş. Gülen, yogilere büyük değer biçiyor; ’bunlar çok rahatlıkla bir treni durdurur, ellerinin bir işaretiyle kendilerinden çok uzakta olan bir insanı yatırır-kaldırır, havada uçurur ve daha nice harikulade haller gösterir’ imiş. Gülen, proletaryadan/sosyalizmden bahsetmenin şeytan işi olduğuna inanıyor. Bu şekilde bir sapkınlığı olan Fetullah Gülen’in, Kur’an-ı Kerim’e olan saygısını da incelemek gerekir. Şahitlerin anlatımına göre Gülen, Kur’an-ı Kerim’i yanlışlıklar içermekle itham etmekten ve hatta yere fırlatmaktan çekinmiyordu. Fetullah Gülen ona, ’Allah ile konuştuğunu’ söyledikten sonra Cenab-ı Allah, Fetullah Gülen’e demiş ki, ’Kainatı Hazreti Muhammed için yarattım, senin için de devam ettiriyorum.’ İşte bu safsataları Fetullah Gülen’den duyan hainler, onun izni ve onayı ile gezip sohbet ettikleri yerlerde bunları anlatıyorlardı. Fetullah Gülen’in bu ifadeleri, anılan örgütün cemaat, camia veya hizmet hareketi söyleminin çok ötesinde dini ve kutsalları ne derece istismar ettiğinin de bir delilidir. Gülen’in akıl sağlığının yerinde olmadığı açıkça bilinen bir husus. 3 Mart 1981’de Eyüp Hükümet Tabipliğine gittiğinde, reaktif anksiyete hali teşhisiyle 20 gün istirahat ve aralarında Nobraskin’in de olduğu psikiyatrik ilaçlar verilmiştir. Gülen’in gençlik dönemlerinden beri her gün Diyazem adlı psikiyatrik ilacı kullandığı da biliniyor.”

    “Örgüt üyeleri sınıflara ayrılmış”

    Eğilmez, FETÖ’nün örgüt üyelerini sınıflara ayırdığını kaydederek, “15 Temmuz sonrasında gözaltına alınan ve tutuklanan örgüt mensuplarından bazılarının ifadeleri, ’Cemaatte üniversite ve yüksekokul diye adlandırılan kısımda gruplar B4, B5, A4 ve A5 olarak adlandırılırdı. B4, ara sıra sohbete gelen, hizmete köklü bağlı bulunmayan kişilerdir. Bu kişiler himmet vermezler, sigara içme ve namaz kaçırma gibi kusurları olan kişilerdir. B5 de B4 gibi sohbete ara sıra gelenler ve bunların kötü alışkanlıkları olmayan kişilerdir. A4, hizmete bağlı himmet verir ama okey oynayan ve sigaraları olan kişilerdir. A5, hizmete tam bağlı, himmet verir ve hiçbir kötü alışkanlığı olmayan kişilerdir.’ ’Mahrem Abiler’ yapılanmasına ilişkin oldukça ilginç hususlar içerdi” diye konuştu.

    Yeşil Kuşak Projesi

    Eğilmez, 1980’li yılların hemen öncesinde yaşanan değişimlerin, NATO-ABD kaynaklı Yeşil Kuşak projesini gündeme getirdiğini kaydederek şöyle konuştu:

    “Projenin esası, Sovyetler Birliği’nin, güney ve güneybatı sınırlarının ılımlı İslam yönetimindeki devletlerle çevrelenmesidir. NATO ve ABD’nin yeşil kuşak politikasında, Türkiye’de, siyaseten etken olacak, Batıya muti, Hıristiyanlığa sıcak bakan ve küresel güçlerin nüfuz alanını, Sovyetler Birliği’nin çökmesi ile boşta kalan etki sahalarına taşıyacak bir yapılanmaya ihtiyaç duyulmuştu. Bu yapı, 250 milyonluk nüfusa, 10 milyon kilometrekarelik Türk dünyasına ve tabi ki ABD bütçesinin 10 katı tutarındaki doğal enerji kaynaklarına sahip Türk coğrafyasına hitap etmeliydi. Kısacası, Türk ve Müslüman kimliği taşımalıydı. Bu kişi de yıllardır hazırlanan ve büyütülen Fetullah Gülen’di.”

  • Bakan Müezzinoğlu: “Bundan sonra hiçbir hain plancı bu milletin kaderiyle oynama cesaretini gösteremeyecektir”

    Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, “Bundan sonra hiçbir hain plancı bu milletin kaderiyle oynama cesaretini gösteremeyecektir” dedi.

    Bakan Müezzinoğlu, Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği’nin (OHSAD) 2017 Kurultayı kapsamında düzenlediği 8. Sağlıkta Ortak Çözüm Toplantısına katıldı. Antalya’da düzenlenen toplantıda konuşan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, “Bizim istikrarlı ve güvenli dönemlere ihtiyacımız var. Son 3-4 yıldır istikrar ve güvenimizle oynamak isteyen tuzaklar var. Bu tuzakların büyük çoğunluğunu bertaraf ettik. 249 şehidimiz, 2 bin 200 gazimiz ile ana tuzağı bozduk. Bundan sonra bu tabloyu gören hiçbir hain plancı bu milletin kaderiyle oynama cesaretini gösteremeyecektir” ifadelerini kaydetti.

    “Paylaşımlar yaparak çözümler de kademe kademe gelecek”

    Sitemler, gözyaşı ve buruklukların olduğunu söyleyen Bakan Müezzinoğlu, ancak umut ve güvenin devam ettiğini ifade etti. Müezzinoğlu, “Türkçe’de ‘dertler ve sıkıntılar paylaşıldıkça azalır, mutluluklar da paylaşıldıkça çoğalır’ şeklinde söz bulunur. Dolayısıyla paylaşımlar yaparak çözümler de kademe kademe gelecek. Bu çerçevede hali vakti yerinde bir vatandaş bir gün işinden çıkmış evine gidiyor veya evinden çıkmış işine gidecek yan tarafta ağlayan bir çocuk görüyor. Çocuğa ’hayrola niye ağlıyorsun?’ diyor. ’Bir liram vardı kaybettim’ diyor. Vatandaş da cebinden çıkartıyor ’al evladım ağlama’ çocuk ağlamayı kesiyor. Paranın altına üstüne bakarken vatandaş ayrılıyor. Arabaya doğru iki üç adım atıyor ve ağlama sesi tekrar geliyor. Çocuk yine ağlıyor, vatandaş çocuğun yanına gidiyor ve hayrola şimdi niye ağlıyorsun diyor. Çocuk da şimdi iki liram olacaktı şeklinde cevap veriyor. Arzu ediyoruz şimdi iki liramız olması gerekiyordu. 1 lirayı verdik iki lirayı da birlikte şekillendireceğiz” dedi.

    “Ülke insanını tıbbi gelişmelerden mahrum bırakamayız”

    En büyük sermayenin kendimize olan inanç olduğunu dile getiren Bakan Müezzinoğlu, “Güvencemiz, geleceğe olan umudumuzdur. En büyük sermayemiz bu mesleğin dinamiklerinin her halükarda yarını bugünden daha güçlü olacaktır. Her gün bilimsel gelişmeleri hızla takip etmekte bile zorlandığımız, her türlü bilimsel gelişmenin dünya kadar mali finansal yük getirdiği ortada. Ancak bundan asla uzak duramayacağız, bu ülke insanını tıbbi gelişmelerden mahrum bırakamayız. Bu zorlukları yenebilmek için birbirimizi iyi anlamak, çözümleri birlikte üretebilmek, çözüm ortağı olabilmeyi bugünden daha iyi başarabilmekten geçtiğine inanıyorum. Geçtiğimiz günlerin önemli kazanımları var. Bu kazanımları arkada bırakıp önümüzdeki sorunlarla birbirimizi boğarsak birbirimize haksızlık yaparız” diye konuştu.

    “Bu meslek derya kuyusu bir meslek”

    Türkiye’nin bundan 15 yıl önce dünyada ve bölgedeki sağlıktaki konumuna bakıldığında, üniversite, kamu ya da özel sektörde Yunanistan’ın örnek gösterildiğini söyleyen Bakan Müezzinoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:

    “Oralardan hizmet almak için imkanları olanların imkanlarını kullandığı bir noktadan artık onlarla dengeyi kurmuş tam aksine yer yer onlara rekabet alanları oluşturan bir konuma geldik. Çıktığımız her basamağın kendine ait yeni sorunları var. Bir basamak üstesine ait hedeflerin getirdiği zorluklar var. Bu zorluklardan korkarak çekinerek değil, özgüvenimizi perçinleyerek geldik. Son 5 yılda özel sağlık sektörüne ne girmiş, 20 yıldır var olanlar basamakların nasıl çıkıldığını çok iyi yaşamıştır. Bunları birebir yaşayanlardan bir benim. İster kamu alanı, isterse özel sektör. Her çıktığımız basamağın kendine ait yeni sorunları var ve olacaktır. Bu meslek derya kuyusu bir meslek, her geçen gün detayları artan bilimsel gelişmeler ile yenilikleri insanın tüketimine tedavi ve teşhis hizmetine giren alanlar var. Finansal organizasyonunda sorunları var bu durumun getirdiği. Sorunlar olmadan çözebilmek mümkün değil.”

    “Türkiye 3-4 yıldır olağanüstü sorunlar yaşayarak bu noktalara geldi”

    Türkiye’nin 3-4 yıldır olağanüstü sorunlar yaşayarak bu noktalara geldiğini söyleyen Bakan Dr. Müezzinoğlu, “2016’da güneydoğuda terörle ilgili tablo, peşinden Rusya ile uçak krizi, ardından da 15 Temmuz hain darbe girişimini yaşadık. Biz 1998’de 1999’da, 2000’de hiçbiri olmadan yaşadığımız olağanüstü krizler, borçlarımızın olağanüstü artışların yaşandığı dönemleri yaşadık. Bunları arkada bırakalım, bunları bir daha yaşamayalım ama hiç sorunsuz bir süreci şekillendirebilmek için de birbirimizi anlamaya paylaşmaya ihtiyacımız var” şeklinde konuştu.

    “Türkiye sağlıkta bölgenin iddialı ülkesi olabilir”

    Özel sağlık sektörünün bu ülkenin ana sac ayaklarından biri olduğunu ifade eden Müezzinoğlu, diğer ayakların üniversite hastaneleri ve kamu devlet hastaneleri olduğunu belirterek, “Bundan bu ülkenin vazgeçebilmesi mümkün değil. Vazgeçme gibi bakış açısı yok. Üçünün birlikte geliştiği süreci şekillendirebilirsek Türkiye sağlıkta bölgenin iddialı ülkesi olabilir. Hem insanı hem de bölge insanı için. Özel sektör dinamiklerini konjektürel ve güncel konulardaki sıkıntılara dayandırarak hedeflerini ve motivasyonunu asla daraltmamalı. Hedefleri 80 milyon ülke insanın içindeki birlik payı ve yakın coğrafyadaki 1,5 milyar insana hitap edebilecek, bu nüfusun 1 milyarı bizim sağlık hizmeti standardı, onların tamamından yüksek olan bir ülkenin mensuplarıyız. Sağlık hizmeti sunumu standardı bizden yüksek olanları da, standardı geliştiren ama finansal maliyeti daha az olan cazibe merkezi olan bir ülkeyiz” dedi.

    “Üniversite hastanelerimiz, bana göre birinci önceliktir”

    Ülkede istikrarlı ve güvenli bir sürecin olduğunu dile getiren Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, “Bu süreci beraber paylaşarak daha güçlü hale getirmek gibi bir görevimiz, sorumluğumuz var. Bakanlıkların getirdiği sorumluluklar bu mesleğin bu ülkedeki potansiyelinin yarınları güçlü taşınabilmesi adına da sorumluluklarımızı beraber sizlerden bir kardeşiniz olarak şekillendirmek boynumuzun borcudur. Öncelikle bizim üniversite hastanelerimiz, bana göre birinci önceliktir. Bilimsel anlamda yeni bir vizyona dönmeleri lazım. Sağlık hizmeti sunumunda da hizmet sunumu standartlarını nitelikli boyuta taşıyacak özel alanlara ya da nitelikli alanlara konsantre olmaları lazım. Bunun için de bizim düzenleme altyapılarını onlar adına daha sağlıklı yapmamız lazım. Üniversite hastaneleri aile hekimlerinin baktığı, ilçedeki hastaların tedavisinin yapıldığı mekanlar değil tam aksine bu sağlık hizmeti sunumundaki kitlenin yüzde 30’luk grubunu özellikle, ayrıcalıklı, nitelikli tedavi gerektiren ve teşhis gerektiren alanları onların farklı dinamikleri ile şekillendirmeli” ifadelerine yer verdi.

    “Üniversite ve tıp fakülteleri dünya ile yarışta iddialı olabilecek dilimleri planlamaları gerekiyor”

    Eğitimde iddialı olmak zorunda olduklarını dile getiren Bakan Mehmet Müezzinoğlu, “Biz bir taraftan tüketimin üretim alanlarını, tükettiklerimizi üretebilen bir noktaya getirmeliyiz. Üreterek kendi ekonomik dinamiklerimizi, finansal dinamiklerimizi iki üç kademe yukarıya taşıyacak alanları şekillendirmemiz lazım. Üniversite hastanelerinin yönetimleri finansman boyutlarıyla, daha sağlıklı ve iki de bir SUT rakamıyla uğraşan değil, bir taraftan hizmetin dinamiklerini koyacak, eğitimi araştırmayı gerilemeden öncelikleyerek üniversite ve tıp fakülteleri dünya ile yarışta iddialı olabilecek dilimleri planlamaları gerekiyor” diye konuştu.

    “80 milyon vatandaşımıza ekonomik durumu ne olursa olsun sağlık hizmeti almasında engel koymamalıyız”

    Kamu hastanelerinde vizyonun oturduğunu belirten Müezzinoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:

    “Dünyada fiziki mekan standardı, tıbbi teknoloji standardı ve vatandaşa ulaşım kolaylığı standardı ile vatandaşa Almanya’da şöyle bir hastane varmış dedirtmeyecek yolculuğa başladı. 80 milyon vatandaşımıza ekonomik durumu ne olursa olsun sağlık hizmeti almasında engel koymamalıyız. İmkanı olmayanın da tedavi hakkıdır. Vatandaşımız mağdur olmamalıdır. Kamu hizmeti vermekteki sorumluluk vatandaşın hizmet alma hakkını karşılayacak şekilde olmalıdır.”

    “Özel sektör korkularıyla değil, özgüveni ile bugünlere geldi”

    Şehir hastanelerinin kamunun bir vizyonu olduğunu ifade eden Bakan Mehmet Müezzinoğlu, özel sektörün vizyonuyla dünya ile yarışması gerektiğini dile getirdi. Bakan Müezzinoğlu, “Özel tektir bu yarışta mağdur olan olmaz. Onun da vizyonunun gelişmesine vesile olur. Korku kaybettirir, özgüven kazandırır. Özel sektör korkularla bugünlere gelmedi. Özgüveni ile geldi. Özgüvenini kaybeden bir özel sektör kendi içinde kaybetmeye başlamıştır. Özel sektör hem 80 milyonluk ülke insanına sağlık hizmeti vermekteki özgüvenini arttırmalı, tırnak içindeki sorunlara takılarak motivasyonunu kaybetmektedir” dedi.

    “Akşamdan sabaha çözülecek sıkıntılar değil bunlar”

    Sağlık Uygulama Tebliğinin (SUT) hiç gündemde olmadığı dönemlerden özel sektörün geldiğini söyleyen Bakan Müezzinoğlu, “Özel sektör hizmet verdiğinde, vatandaşa faturasını veriyordu. Vatandaş SGK’dan alıyor muydu alamıyor muydu? Özel sektör finansmanını o dönemde vatandaşın cebinden sağlıyordu. O dönemde vatandaşın tamamına hizmet verecek duruma geldi. Bu dönüşümde tabi ki sorunlar var. Akşamdan sabaha çözülecek sıkıntılar değil bunlar. 2-3 yıldır yaşadıklarımız olağanüstülüklerle dolu. Bunlar olmasaydı belki bu sorunları konuşmayacaktık belki yeni sorunlar konuşacaktık” şeklinde konuştu.

    “Güçlü bir sistemin istikrarının güvenini planlamak arkadaşlarımızın ihmal etmemesi gereken bir konu başlığı”

    Daha yeni bir referandumdan çıkıldığını dile getiren Bakan Müezzinoğlu, “Ülkede istikrarlı bir sürecin temel kolonlarını diktik. Bu kolonların ana sahibi artık 80 milyon ülke insanı sahibi olacak. 80 milyon ülke insanını vicdanının ağırlıklı çoğunluğunun yetkiyi verdiği yürütme, bu ülkeyi yönetmede söz sahibi olacak. Bu ülke insanını vicdanının ağırlıklı çoğunluğu millet geleceği adına yanlış yapmaz, geleceği adına yanlış yapmaz. Güçlü bir sistemin istikrarının güvenini bugünden planlamak bizim bu salondaki arkadaşlarımızın asla ihmal etmemesi gereken bir konu başlığı” diye konuştu.

    “Sac ayağının bir ayağının zayıf kalması durumunda sağlıklı helva yapılamaz”

    Sac ayağının bir ayağının zayıf kalması durumunda onun üzerine sağlıklı bir kazan oturtamayacaklarını ifade eden Bakan Müezzinoğlu, “Sağlıklı bir aşure ya da keşkek yapamayız. Sağlıklı helva yapamazsın. O nedenle bir üniversite, iki kamu, üç özel sektör saç ayağımızın vazgeçilmezleridir. O üç ayağının da zayıf alanlarının da güçlendirdiği her ayağın kendine ait zenginlikleriyle güçlü kılacağımız dönem olması için hazırız. Bunu paylaşarak şekillendirmekte inşallah şimdi, belki bir ay sonra birçok konu daha arkada kalmış olacak” dedi.

    “Bu zararlardan en anlamlısı ve en değerlisi 249 şehidimiz”

    Sağlık Uygulama Tebliğinin uygulamalarının kendi açısından espriye döndüğünü ifade eden Bakan Mehmet Müezzinoğlu, “Özel sektörden arkadaşlar bunu bana getirdiklerinde valla dokunamayız dedim. Dedim ki SUT’la ilgili anayasa maddesi var. 10 yıldan önce herhangi bir değişiklik yapılamaz diye. 10 yılı da doldurduk dolduracağız. Bu ülke bizim. Çok alarak yarın çok alacağımız anlamına gelmez. Yapıyı çökerttiğimiz zaman beraber çökeriz. Sağlıklı, sürdürülebilir geliştirilebilir olsun. Paylaşarak yapalım, günü gelecek aza razı olacağız. Günü gelecek zarara razı olacağız. 2016 da birçok alanda birçok zarara razı olduk. Bu zararlardan en anlamlısı ve en değerlisi 249 şehidimiz. 249 şehidimiz olmasaydı, o gece bu salonda ben olmazdım. Siz de muhtemelen bu salon organizasyonunu yapacak noktada olmazsınız. Dolayısıyla ülke, ülkenin dinamikleri zaman zaman başımıza hiç beklemediğimiz olağanüstülere hainlikleri getirebiliyor. Onu da anlayabilen normalleştikten sonra da geleceğe olan umudumuzu güvenimizi sarsmadan yürütebilecek, keser bana yontsun değil, birlikte büyütelim. Ekonomi büyürse ekonomik olarak büyüyeceğiz” diye konuştu.

    “Hiçbir hain plancı bu milletin kaderiyle oynama cesaretini gösteremeyecek”

    Birçok eksiğin standartlarını yükseltebilmek adına sağlığa ayırabilecekleri payı önümüzdeki yıllarda bir iki puan daha artırabilecek altyapının olduğunu belirten Müezzinoğlu, “Ekonomik bütçemizi büyüttüğümüzde bir trilyon doları yakaladığında gayri safi milli hasılamız, buradaki payımız artacak. Bizim tek şeye ihtiyacımız var istikrarlı ve güvenli dönemlere ihtiyacımız var. Son 3-4 yıldır istikrar ve güvenimizle oynamak isteyen tuzaklar var. Bu tuzakların büyük çoğunluğunu bertaraf ettik. 249 şehidimiz, 2 bin 200 gazimiz ile ana tuzağı bozduk. Bundan sonra bu tabloyu gören hiçbir hain plancı bu milletin kaderiyle oynama cesaretini gösteremeyecektir. Kendi standardımızı yükseltecek vizyonumuzu geliştirecek farklılıkları yakalayacak alanları çok daha akıl teri dökerek, çok daha farklılıkları oluşturacak” diye konuştu.

    “Türkiye bugün bölgesinde sağlık alanında farklı bir marka değerini yakaladı”

    Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, “Acile gelenlerin yüzde 70’inin acil olmadığını bildiğimiz bir tabloda yalnız ekonomik olarak tatmin edici ücreti vermiş olmamız, acille ilgili sorunumuz olmadığı anlamına gelmez. Acilin, acil statüsünü doğru şekillendirmek ve o statünün hak ve hukuku neyse onun karşılığını şekillendirmeli. Yapacak çok işimiz var ama çok işleri de yaptık. Türkiye’de bugün bölgesinde sağlık alanında farklı bir marka değerini yakaladı. Kamu ve özel sektörde marka değerini yakaladı. Üniversiteler biraz zayıf halka olarak kaldı ama önümüzdeki yıllarda inşallah bu halkayı da güçlendireceğiz. Biz birbirimizle rekabet olarak değil, birlikte sağlık hizmet sunumu standardını, kalitesini, vizyonunu büyüterek hepimizin kendi adına olan payı büyütecektir ve geleceğe ait olan güvenini artıracaktır” dedi.

    “Kol dikmek, kalp nakli yapmaktan daha zor”

    OHSAD Genel Başkanı Reşat Bahat, Sağlık Uygulama Tebliğinde (SUT) problemlerin artık çözülmesi gerektiğini söyledi. Acil servis ve fark alınamayan kalemlerin tamamına yakınında zarar ettiklerini belirten Bahat, acillerin zarar edilen durumlar haline geldiğini kaydetti. Reşat Bahat, “Acilde fark alınamayan kalemlerin tamamına yakınında devasa zararlar ediyoruz. Acillere baktıkça zarar ettiğimiz durum haline geldi. Bir vatandaşın kolu kopuyor 10 saatlik ameliyat, gecenin 3’ünde ya da pazar günü veriliyor. Kolu dikecek, doktoru bulamıyorsunuz. Kimse artık gecenin 3’ünde telefonunu açmıyor. O kol çöpe atıldığında Sosyal Güvenlik protez parası veriyor, sakata ayırıyor, emeklilik parası veriyor. 8-9 yıldır anlatıyoruz, bu kolun dikilmesi için 30-40 bin lira vermiyoruz. Kolu dikmek, kalp nakli yapmaktan daha zor. Daha korkunç bir maliyete niye sebep oluyoruz. Muayeneyi anlıyorum da bunu anlayamıyorum” dedi.

  • Siirt Valisi Tutulmaz hain darbe girişimi gecesini anlattı

    Siirt Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr. Adnan Memduhoğlu’nun moderatörlüğünde Siirt Valisi Mustafa Tutulmaz, Siirt Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Murat Erman’ın katılımıyla ’15 Temmuz Demokrasi Zaferi’ konulu panel düzenlendi. Panelde konuşan Siirt Valisi Mustafa Tutulmaz, 15 Temmuz hain darbe girişimi gecesini anlatırken, FETÖ ile PKK’nın aynı amaca hizmet ettiğini söyledi.

    Siirt Üniversitesi Genç Girişimciler Topluluğu’nca, merkez kampüsü konferans salonunda düzenlenen panelde konuşan Siirt Valisi Mustafa Tutulmaz, terör örgütleri DAEŞ, FETÖ ve PKK’nın aynı amaca hizmet ettiğini, bunların ağa babalarının aynı yapıda olan dış güçler olduğunu söyledi. 15 Temmuz darbe girişimiyle Türkiye’de bir iç savaş çıkarma hedeflendiği, o gece kullanılan en modern silahlarının bu milletin iman gücünü yenemediğini belirten Vali Tutulmaz, “Darbe girişimi Allah korusun başarılı olsaydı, biraz onu konuşalım; amaç Türkiye’de bir iç savaş çıkarmaktı. Ülkeyi istikrarsızlaştırıp halkı birbirlerine vurduracaklardı. Bugüne kadar darbeler kansız olurdu, yani sabah erken saatlerinde yapılırdı, uyandığında her şey bitmişti. Ancak bu sefer kansız olmaktan daha ziyade bir iç savaş çıkarmaktı. Ülkenin çeşitli yerlerinde bombalar patlatıldı, ağır silahlar sıkıldı. Tank silahıyla, ağır silahlar sıkıldı çok sayıda vatandaşımız şehit oldu, gazi oldu. Siirt’te ise darbe girişimini bir tek vatandaşın burnu kanamadan atlattık. Allah’a ne kadar şükretsek azdır. O gece 300-500 ağır silah sıkıldı Siirt’te. Allah yüzümüze güldü, çok ciddi bir olayı biraz diplomasiyle, vatandaşlarımızın dik duruşuyla kimsenin burnu kanamadan atlatmış olduk. Gece itibariyle yaşananların perde arkası böyleydi” dedi.

    FETÖ’nün dini istismar ettiğini de ifade eden Tutulmaz, “Böyle bir darbe girişimi haklı olsaydı başarılı olurdu. Haklı bir girişim değildi. Olmamasının sebebi neydi? Bir kere bu yapı kendini dini bir grup olarak ortaya çıkardı. Bu toplum, geleneğinde dindar bir toplumdur. Bu yapı dini bir de eğitimi kullandı. Eğitim ve din yani insanların vazgeçemeyeceği iki alan. Bu iki alanda insanları birbirlerine bağladı. Ancak zamanla verdikleri fetvalarla, dinle o orijinal akaide ile tamamen zıt oldukları görüldü. Allah katında haklılığı olmayan bu yapı başarılı olmadı” diye konuştu.

    Tutulmaz, millet olarak bundan sonra uyanık olunması ve bilhassa milli değerlere daha da bağlı olunması gerektiğini söyledi.

    Siirt Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Murat Erman ise Türkiye’de yaşanan darbelerin tarihçesi hakkında bilgiler verdi. Siirt Cumhuriyet Başsavcısı İbrahim Cansever, Siirt Emniyet Müdürü Mustafa Tokyay, AK Parti Siirt İl Başkanı Fuat Özgür Çalapkulu ve çok sayıda vatandaşların katılımıyla düzenlenen Panel, 15 Temmuz videosunun izletilmesi, şiir düeti ve yerel sanatçıların müzik dinletisiyle sona erdi.