Etiket: gürhan özorhan

  • Muhteşem Süleyman

    Anlamayanlar için dilimizi, vefasızlar için yüreğimizi yorduk. Sonbaharı yaşamadan kışın ayazında gönül buharlaşmasını siz değerli okuyucularımla yaşıyorum. Al bu deli gönül senin, ister dört nal at koştur, ister yayla gibi kullan; dur dersem namerdim. Şu fani dünyada ne vefasızlar vardır, yaptıkları bir fincan kahve misali kırk yıl unutulmaz! Ayrılırken hasretin başladığı, dönerken hasretin sona erdiği yerdir şanlı tarihimiz. Okyanus ötesi Hristiyanlarla, iktidar İmralı canisiyle diyalogda. Kendilerini Osmanlı zannedenlere şaşırıyor ve Kanuni Sultan Süleyman’la tarihi gerçekleri sizlerle paylaşmanın gururunu yaşıyorum.

     

    Avrupa Devletler HUKUKUNDA Türk üstünlüğünün antlaşmalarla tasdikinden ve diplomasi teamülleriyle kararlaştırılmasından doğan bir “ eşitsizlik” devresi vardır. Türkiye tarihinin bu parlak çağı, 1533 de Kanuni Sultan Süleyman zamanında başlayıp, 1606 da Birinci Ahmet devrinde son bulmuştur.

     

     

    Birleşmiş Milletler Meclis Salonuna Dünya tarihinin en büyük adalet temsilcilerinin büstleri konulmuştur. Kanuni’n inde büstü bulunması, onun işte bu muhteşem kanuniliğinden dolayıdır. Kanuninin büyüklüğü kendini kanundan küçük görmesidir.

     

     

    Kanuni’nin seferlerinden birinde sıcaktan ve susuzluktan bunalan bir Yeniçeri neferi sahibinin iznini almadan bir bağa girip bir salkım üzüm koparması ve yemesi üzerine amirleri tarafından tekdir ve tecziye edilmiş, fakat hareket halinde bulunan orduda alıkonulmuştu. Bunu haber alan hükümdar bu Yeniçeri neferini orduda tutmayıp geri göndermiş ve onun orduda bırakılmasına göz yumanlara şöyle hitap etmiştir:

     

     

    –          Kursağında haram lokma bulunan bir kişinin bulunduğu ordu ile zafer ve Nusret müyesser olmaz!

    –          Geceleyin evinin hırsızlar tarafından soyulmasını şikayet eden bir kadına, Kanuninin:

    –          Ne için o kadar derin uyudunuz, mukayyet olmadınız? Demesi üzerine kadının:

    –          Biz seni uyanık bilirdik de onun için rahat uyuduk padişahım! Diye mukabele etmesi meşhurdur.

    –          Kanuni Sultan Süleyman, dindar ve takva sahibi bir hükümdardı. Ahiretle ilgili meselelerde gerekli fetvayı almadan hareket etmezdi. Şeyhülislamlardan aldığı fetvaları muhafaza eder ve bunları birer vesika olarak saklardı. İşte bir örnek!

     

    –          Sultan Süleyman, ölümüne yakın  “ şu çekmecemi benimle beraber kabrime defnedesüz” diye vasiyette bulunmuştu. Çekmecede ne vardı bilen yoktu ve kimsenin de sormaya cesaret edemediği de malum…

     

     

    –          Kanuni her fani gibi ecel şerbetini içince, vasiyetini yerine getirmek için çekmece kabrin başına getirildi. Devrin Şeyhülislamı Ebu- Suud Efendi de dahil olmak üzere mevcut alimler, fakihler , gömülür mü, gömülmez mi? Caiz mi, değil mi? Diye münakaşaya başladılar. Ekseriyet sandık veya çekmecenin defnetmekte mali itlaf var, gerekçesiyle mezkûr vasiyetin yerine getirilmemesini istiyordu.

     

     

    –          Derken çekmece, tutanın elinden yere düşerek kapağı kendiliğinden açıldı. İçinden tomar tomar kağıtlar çıktı. Herkes hayretle bakıyor… Bu tomar kağıtlar nedir, neyi ifade ediyor? Ebu- Suud Efendinin rengi değişmişti. Kağıtlara dikkatle bakıyor, bir taraftan da içini çekerek göz yaşı döküyordu. Meğer bunlar, Ebu- Suud Efendinin vermiş olduğu fetvalar idi. Padişahın vasiyetten muradı, mahşerde soruldu vakit: <Yarabbi! işte her şeyi Şer’i Şerif mucibinde yaptım. Devrin en büyük din adamının verdiği fetvalara göre hareket ettim.> diyeceği anlaşıldı.

     

     

    –          Ebu Suud Efendi tekrar içini çekerek ağladı ve şu cümleler dudaklarından döküldü:

    –          Ah Hünkarım! sen kendini kurtarmışsın, iş bize kalmış…

    –          Kanuni böyle bir vasiyete bulunmakla, kendinden sonra iş başına getirilecek hükümdar ve Şeyhülislamlara en büyük ve  en güzel öğütte bulunmuştur. Avrupalıların kendisine “ Muhteşem Süleyman “ dedikleri bu kudretli ve basiretli padişah, yalnız maddi ve zahiri cephesiyle değil, manevi ve ruhu yapısıyla da muhteşemdi. Ruhu şad mekanı cennet olsun.

     

     

    –          Günümüz padişahlarının bir çekmeceleri var mı ? varsa içerisinde neler olduğunu sizlerde benim gibi merak edenlerdensiniz herhalde? Tarihi Hakikatleri hatırlamaya, tarihimizin altın sahifelerinde gezinmeye ve sizlerle paylaşmaya devam edeceğim.

    –           Baki selamlarımla, Ülkü İle Kalınız.

  • Tarihi Hakikatler

    Haram yüklü kırk Haramilerin katırlarını ürkütmeye, kuyruğu sıkışmış tilki sincap gibi sıçrayan bukalemun gibi deri değiştirenlerle, günümüz iktidarının gerçekleri kara bir çarşafla örtmeye çalıştığını gördüğümden, aklıma çarşafla ilgili tarihi bir gerçeği paylaşmak, Örtüsü beyaz, bahtı kara Erzurum ve içerisinde yaşayan dadaşlarımla, tarihte kısa bir gezinti yaparak tarihi gerçekleri hep beraber tekrar gözden geçirmek niyetindeyim.

     

    Son günlerde ülkemizde gördüğümüz ve sıkça giyilmeye başlayan “Çarşafı değerli tarihçimiz rahmetli İsmail Hami Danişmed, tarihi hakikatler kitabında çarşaf ’la ilgili gerçeği şöyle açıklamaktadır”. Tesettür’ ün (örtünme) yanlış anlaşılmasından dolayı, bizde çarşaf İslam kadınının dini kıyafeti sanılır. Ve işte bundan dolayı bir taassup mahsulü gibi gösterilir! Bu ifade tamamıyla yanlıştır. Tesettür’ ün İslam’daki yerini değil, çarşafın Türkiye’deki eğlenceli tarihine bakalım. Üçüncü Osmanlı Hükümdarı Murad-ı Hüdavendigar (birinci Murat) devrinde Bursa’da cereyan ettiği mühim bir sosyal olay hakkında ki rivayet kısaca şöyledir: <… O zaman kadınlarda yüz örtmek âdeti pek azdı. Yüz örtme âdeti sonradan adet oldu. (Karamanoğlu Alaüddin)in (Hamidoğlu İlyas diyarını katliam ettiğinde üç kabile Diyar-ı Osman’a firar etmişlerdi. O vakit bunları Murat Han görüp pek temiz ve uslu âdem olduklarından kendi şehrinde (Bursa)da yerleştirmişti. İşte bu kabile kadınları pek güzel olduklarından herkes bunları temaşa etmeye başlayınca ulema tarafından bu kabilenin hatunlarının yüzleri siper edilmesi emredildi. İşte ne vakit dışarı çıksalar o kabile kadınları yüzlerini siper ederlerdi. Fakat bu hal sonra diğer kadın ve kızların da pek hoşuna gittiğinden herkes daima güzelce her tarafını örtmeye başladı.>

     

     

              Birinci Murad’ın Bursa’ya yerleştirdiği üç Türkmen oymağının dilber kadınları halkı heyecan içinde bırakınca din büyükleri ortalığı yatıştırıp her hangi bir olayı önlemek gayretiyle Türkmen güzellerine yüz örtüsü güzellik sembolü sayılmış ve nihayet kendilerine hiç de çirkin bulmayan Bursa hanımları da o güzellik sembolünü bütün vücutlarına teşmil edip el birliğiyle kullanmaya başlayarak “çarşafın” genel bir kıyafet mahiyeti almasına, sırf kıskançlık yüzünden sebep olmuşlardır. Erkeklerin çarşaf meselesinde hiçbir günahı yok demektir.

                  Bütün mesele şehir hanımefendilerinin Türkmen güzellerini kıskanmalarından doğmuş, fakat buna rağmen çarşaf köylere yayılamamıştır.

          Günümüzün siyasi tartışmalarından uzaklaşarak okuma alışkanlığımızın olmadığı eksikliğimizin giderilmesine yardımcı olur kanısıyla, değerli tarihçimizin kitabını paylaşarak zaman zaman tarih yolculuğu yaparak tarihimizle ilgili gerçeklerle buluşmaya devam edeceğim. Bir sonraki yazımda, ülke gündemini hayli meşgul eden” Muhteşem Yüz yıl” dizisiyle Kanuni Sultan Süleyman’ la, gerçeklerle buluşmak dileklerimle. Ülkü İle Kalınız.

  • Ham hum şaralom!

    Eksi 25, 30 derece soğukta ne yapılır.? Benim gibi evde oturup düşünce dünyanızı yoklarsanız, neler çıkar karşınıza neler.! “ Dost düşman olunca, ilk önce geçmiş hesaplanır.” Bir deneyiniz? Olmaz olmaz demeyiniz bakın neler oluyor!

     

    Terör suçundan ömür boyu hapse mahkûm caniyle devlet görüşüyor halk sessiz! Ülkemizde faaliyet gösteren 17 bin yabancı şirketin 3 bini sadece toprak alımıyla meşgul. Bunun için Avrupa’daki bankalar kampanya düzenleyerek, Türkiye’den toprak alanlara sınırsız kredi vermektedir. Halk sessiz! 1096’da 1. Haçlı seferinden beri hınç besleyen, Türkleri Anadolu’dan atmak için fırsat kollayan eli kanlı Haçlıların eline fırsat verilmiş, halk sessiz!

     

     

    11 yıl önce, Tayyip Erdoğan’ın 1 milyar doları olduğunu söyleyip sorgulayan Rahmi Koç,  şimdi bu iktidar sayesinde büyük ihaleler almakta, dün sorguladığı kişiyi bu gün karizmatik bulan, paranın rengi olmaz dediği Rahmi Koç, gücün, paranın ve iktidarın prensi olduğu, dün olduğu gibi bunu sorgulamayan halk sessiz!

     

     

    Başbakan’ının oğlu, A.Burak Erdoğan 2007 de aldığı gemiyi tartışma konusu yapan halk ve basın üzerine gidince, sayın başbakan bu gemi değil, gemicik açıklamasıyla inandırmaya çalıştığı basın yayın organları, bu gün 2 gemisi olan şahsın adından bile bahsetmemesi sizce de tuhaf değil mi? Sermayenin renklisi, renksizi, kol kola zalim kim, mazlum kim.? Dördüncü güç olan medya, kamu denetçisi görevini unutup, kapı kulu olduğunu, ruhları okşanan aydın dediğimiz sahtekârlar, para ve güce teslim. Halk sessiz!

     

     

    Teröre bulaşmış vekillerin dokunulmazlığı kaldırılacaktı, İmralı canisiyle resmen görüşmeler başlayınca rafa kaldırıldı, Başbakan yardımcısı Arınç, bende olsam dağa çıkardım söylemiyle duygudaşlık yaptı, yine bir bakan, yapılan sosyal yardımların halkı uyuttuğunu sesli dillendirdi yani “ ham hum şarolum” yaptıklarını itiraf etti, halk sessiz!

     

     

    Memur, emekli, asgari ücretliye %6, tekel, akaryakıt, elektrik, doğalgaza ortalama %35 zam. Canilerin tanık, kahramanların sanık olduğu Silivri mağdurlarına, Türk askerine karşı yürütülen psikolojik hareketle milletin gözünde küçük düşürme operasyonlarına, kredisi tükenen ana muhalefet partisi ve muhalefet partisi olan, AKP nin tek antarlatifi olan MHP’ye yeni Anayasa çalışmalarında Türk kelimesini çıkarmaya çalışan, ceset yüzlü uyur gezenlere, Güneydoğu’yu kürdistan ilan edenlere, Türk milliyetçilerine paranoyak diyenlere, adım adım bölünmeye gidiliyor! 34 Uludere kaçakçısı yakınlarına tazminat olarak kişi başı 120 bin TL, şehit asker ve polisimize 20 bin TL tazminat ödeyene,  halk sessiz!

     

     

    Sessizliğimizin nedeni, sihirbaz Madreke’den almış oldukları derslerle bizleri, ham hum şarolum yaparak sessizleştirmişler? Sayın başbakanımızda; ”Abraka dabraka” yaparak imralı görüşmelerini halkın gözünde şirin gösterme çabası ve gayreti içerisindedir. Rahatsız eden gerçekleri görmemek için, mutlu eden yalanlarla avunur olduk. Kışın ayazında baharı yaşatma yerine, zemheri soğuklarını kemiklerimizde hissettiren AKP iktidarına, sıkışan Anadolu yüreğim kabarıp duruyor? Halk sessiz!

    Baki selamlarımla, Ülkü İle Kalınız…

  • Ortaya Karışık

    Saat başı değiştirilen gündemlerle çıkmaza giren iktidar, Anayasa ve bütçe çalışmalarında fırıldakların döndürdüğü misketlerle, seçmenin aklını çelmek için çeşitli tezgâhlar üretilmektedir. Bu tezgahlarda ürettikleri loli pop şekerleri ağızlara tat olarak ikram etmek üzereler.!

     

    Millete söyleyecek yalanları bitenler, bizim gerçeklerimizi yanlış tefsir ederek, yanlış zarfa koyarak postaya vermek istemeleri, misafiri ağırlarken garsona ortaya bir karışık siparişidir.! Bu ortaya karışık siparişinin muhataplarından yeterli ses çıkmayınca, başkanlık konusunda kısa bir açıklama yapmayı kendimi zorunlu hissetmemden kaynaklanmaktadır.

     

     

     

    Milli doktrin dokuz ışık 44’ncü sahifede, dokuz ışık düzende siyasi yapı özetle, Devlet kadife eldiven içinde demir bir yumruktur. Denmektedir. Rahmetli Başbuğumuz Alparslan Türkeş, Türk milletini güçlü kılmak, Türk dünyası olan Turan’ı kurmak için başkanlık sistemini istiyordu.!

     

     

     

    Başbakan, Sayın Recep Tayyip Erdoğan ise BOB eş başkanlığını en iyi yapabilmek ve İmralı canisiyle, Oslo’da rahatça PKK pazarlığı yapmak için mi “ Başkanlık Sistemini” istemektedir? Bu Dokuz Işık Doktrini’nden, çalıntı sistemi ve ülkücülerin kültürel zenginliğinden faydalanmak istemesi çok akıllıca bir hareket olduğunu da düşünmeden edemiyor ve kızmıyorum. Ancak, gönül mülkümüzün düzelmesi Türkiye’nin milli iktidarıyla mümkün olacağıdır. Aramızda ki fark bu kadar açık ve nettir.!

    Yanlış ağızdan doğru söz çıkması, sözün doğruluğunu değiştirmediği gibi, söyleyenin de eğriliğini değiştirmediğidir. Sözlerimi anlayabilmeniz damda nefer olanlarla, ofiste nefer olanları karıştırmamanıza bağlı olduğudur.!

     

     

    Yazılarımı yazarken, satır aralarında hem talim yapıyor hem de nöbet bekliyorum? Ülkemde kimler dokunulmaz; Kimler dokunmalık? Diye düşünmem, arkamda bir dayımın olmadığının açıkça bir örneğidir.

     

     

    Katıra; kimin oğlusun diye sormuşlar; at benim dayım olur demiş! ( Katırın anası at, babası eşektir.) Bu açıklama , birilerinin arkasına saklananlaradır.?

     

    AB ve ABD sütüyle beslenen, kalem ve TV lerin son günlerdeki şımarıklığı, yorgun gurbet yüreğimde derin yaralar açmakta, sıkışan Anadolu yüreğim “İMDAT” diye bağırmaktadır.!

     

     

    Paha biçilmez ömürleri, 70’li yıllarda ülke kavgasında toprağa verdik. 80’li yıllarda Yusuf iye Medreseleri olarak adlandırdığımız karanlık zindanlarda çürüttük. Şimdi ise, belki de kalenin son burçları olan bu vatan evlatları ülkücüleri yıkmak ve yok etmek istiyoruz.! Kavgamız, Biz değil Siz olmalıdır. Yoksa, Anadolu’yu yurt yapan, İslam’ın kapılarını Avrupa’ya açan Alparslan’ın ve Başbuğumuz Alparslan Türkeş’in kemikleri vallahi çatır çatır çatırdan bilesiniz! Post kavgası yapılarak, iftira ve hakaret ederek bir yerlere varılamayacağını zira sizlerde çok iyi bilmektesiniz? Türk milletinin, milli refleksi olan ülkücülere çok ihtiyacı var. Masa başındakilere; her zaman bu mertliğim tutmaz, benden ortaya bir karışık.

     

     

    Bu vesileyle,2012 yılının son yazısına nokta koyalım ve Yeni takvim yılı olacak olan 2013 yılının, Türk milletine hayırlı olması temennilerimle, Allaha emanet olun, Ülkü İle Kalın.

     

  • MHP Toplum Merkezli Siyasetin Sözcülüğünü yapmak zorundadır.!

    MHP Toplum Merkezli Siyasetin Sözcülüğünü yapmak zorundadır.!

    Başbakan R.Tayyip Erdoğan, 12 Aralık 1997 yılında Siirt’te yaptığı konuşmada “ her devrin Firavun ve Nemrutları olduğunu bunun karşısına çıkacak Musa ve İbrahimlerin engelleri aşarak pislik dolu yolları temizleyeceğini söylemişti.” Erdoğan çıkardım dediği milli görüş gömleğini tekrar giyerek, yanına Bahçeliyi yaver olarak almıştır. Mecliste çıkardığı yasalara destek vererek çok başarılı olmuş, ancak son çıkacak olan yerel seçimlerin öne alınmasında ki oylamada başarısına gölge düşürmüştür.? Bu oylamada kendisine bir balans ayarı yapılmış ve birde ihtar verilmiştir. Bunu anlamakta geç kaldığının farkında bile olamamaktadır.!

     

    Paşa çorbasının pişmesine tuz biber ilave edenler, kıdem sırasına göre tezgâha dizilenlerin servis edilmesini sessizce izleyenlerdir. Mutfaktaki aşçı başına övgüler yağdıranlar elbette ki sofranın şeref misafirleri olurlar.

     

    MHP Toplum Merkezli Siyasetin Sözcülüğünü yapmak zorundadır.!

     

    Her MHP li, Bahçelinin yaptıklarını içlerine atarak şeker hastası olmaya adaydır. Lider eksenli bir değişim değil, toplum eksenli bir değişime ihtiyaç olduğu apaçık görülmektedir. Karakter ve bu yolda yürüyüşümüzü bozmadan, gömlek değiştirmeden bu umudu tabana aktarmak, küskünlüklerin bitirilmesiyle ancak mümkün olacaktır. Türkün mücadele azmi, ülkücülerin sindirilmesiyle yok edilmiştir. Türkçüler ve ülkücüler yok edilmeseydi, bu gün ne PKK nede Kürtçülük hareketi denen baş belası bu gün Türkiye’nin gündemini meşgul ederdi.!

     

     

    Bahçeli ve ekibi AKP ye bordür taşı (kenar süsleri) olmaya devam etmekte buda tabanı çok rahatsız etmektedir. AKP nin kursağında bir balgam gibi tükürülmeyi beklemeniz, sizi rahatsız etmediğini biliyor, anastezissiz bir kalp ameliyatına yatırmış olduğunuz iradenizin, geçmişe dönememenin bir kaçışı olarak değerlendiriyorum. Bir dönerci ustası gibi kelimeleri ince ince kıyarak size servis etmeye ve tabanın sesine kulak vermeye davet ediyorum.

     

     

    Milletimizi bir karabasan basmış, MHP de bir değişim kasırgası kopmaktadır. Şunu herkes iyi bilmelidir ki; Ülkücüler, dünya denen gurbeti yaşanır hale getirecek olan bir genel başkan aramaktadır bir Başbuğ değil! Buna son kararı verecek olan sayın delegelerdir. Bremen mızıkacılığı yapmadan, süratle ilerleyen günlerde radara yakalanmadan hür iradenizin tescillendiği hedefe ulaşmak olmalıdır. Kalem sivri dilli, kâğıt ikiyüzlü vesselam. Bu vesileyle Yüce Türk milletinin ve İslam âleminin kurban bayramını kutlar, hayırlara vesile olmasın yüce yaratandan niyaz ederim. Ülkü İle Kalınız.